Düşünce ve Kuram Dergisi

Rojava Devriminin Yeni Kimlik Modeli ve İnşasında Halkların Devrim İçindeki Tarihsel Önemi

Harun Şikaki

Devrimi yapanlar hiç şüphe yok ki toplumlardır. İnsan bilinç ve iradesiyle toplumsal hareketliliklere yol açar ve toplulukta değişikliklere kapı aralar. Ancak insanların bilinçlerini, iradelerini ve kendilerini harekete geçiren derin sebepler vardır ve devrimi “Yaptıran” sebepler bu objektif şartların ortaya çıkış nedenleridir. “Söyleyene bakma, söyletene bak” denildiği gibi, devrimi de yapana pek bakma, yaptırana bak denilebilir. Devrimi yapanlar, toplumsal hareketler, sınıf hareketleri; tarihi, siyasi, toplumsal ve iktisadi buhranlardır diyebiliriz. Devrimler hiçbir zaman rastgele ve tesadüfler sonucu yapılmazlar. Devrimler objektif ve olgunlaşmış toplumsal süreçlerden ve tarihi kopuşlardan çıkagelirler. Olgunlaşmış toplumsal şartlar ve zamanın olgunlaştırıcı ruhu topluluğu sarsmadıkça, senin benim, bir partinin, hatta bir sınıfın devrimi istemesi, devrimin olması için yeterli değildir. Hele salt ekonomi temelli yaklaşımlar sonucu devrimin gerçekleşme olasılığı çok daha sınırlı olmaktadır. Zıt kutupların çelişki ve çatışmaları -yani objektif koşullar- bir devrime elverişli değilse, bütün insanlığın bile sosyal değişiklik için seferber olması devrimi getirmeye yetmez. Bunun için kadim tarih, sosyal devrimini yapamadığı için batmış medeniyetlerle doludur. Bunun içinde sübjektif Devrim şartları yetmez objektif şartlarında olgunlaşmasına ihtiyaç hasıl olması lazımdır. İnsanların kafasında düşünce ve davranış olarak devrimin yer etmesi, objektif devrim şartlarının bilince çıkması demektir. Devrimci hareketin zeminini oluşturmak için irade, kabiliyet ve kararlı duruş ise subjektif şartları olgunlaştırır. Devrimci öznelerin tarihsel rol ve misyonu tamda burada hükmünü icra eder.

Burada başlıca üç husus önem arz eder: Devrimci öncü yani siyasi parti örgütleri; liderlik, örgütlü halkın gücü, yani devrimin temel mekanizmasını tarihin hareketi olarak yürütecek olan özgüçler. Devrimde bütün insanlıkla birlikte kendi kurtuluşunu gören ve çıkarını bulan, devrimin yedek gücü olacak sınıf, zümre ve tabakalarda önemli rol oynarlar. Demek ki, devrim hareketinin hangi şekilde en uygun düşeceği ve nasıl bir tempo ile yürüyeceği üzerine önceden ferman buyurulamaz ve hazır reçete yazılmaz-yazılamaz. Kitle teşebbüsünün her alanda yarattığı ve yaşattığı tecrübeler göz önünde tutulursa devrimci durum analizleri daha tutarlı ve objektif yapılabilir. Halk hareketinin önemi ve objektif koşulların olgunlaşması, özellikle sosyalist devrimler sürecinde her şeyden üstün bir muhtevaya sahiptir.

Devrimci süreçlerin oluşun dönemlerinde, devrimci dinamizmi oluşturmak, toplumsal yaşam içerisinde öncünün kendi görüşünü bir bütün olarak toplum içerisinde tamamıyla yayarak ve bunun sonucunda da kendi çıkarları ile toplumun çıkarlarını büyük ölçüde eşitleyerek, ahlaki ve siyasi açıdan bir liderlik kurması demek devrimci durumun oluşması demektir.

Bu bakış açısıyla Rojava devrimini incelediğimizde önemli bir gerçekle karşılaşırız. Rojava’da devrim, sosyal güçlerin rolünü, devrimin biçimini ve dünya düzenini etkileyici bir şekilde etkilemiş olduğunu görürüz. Bu analiz ile Rojava devriminin yapısal dönüşüm potansiyelini belirleme ve ardışık yapılar arasındaki kırılma noktalarını görme noktasında önemli bir bağlantıyı tespit ederiz. Rojava’da ki bu devrimci oluşum dünya düzeninin tarihsel döngüsüne bağlı egemen sınıf düzeyinde stratejik bilinç ve ideolojik oluşumlar üzerinde önemli bir kırılma yaratığını görüyoruz. Tabi devrime ilişkin analizler yaparken çerçeveyi, devlet-toplum merkezli politik, realist ve neorealist analizden kaçınmak önem arz eder. Bu bakımdan istikrarlı bir yapısallığın oluşturulmasında, baskın fikirler, kurumlar ve maddi yetenekler arasında üretilen bir uyumluluğun yapısal bir güç dengesi oluşturması eşyanın tabiatı gereği sayılmalıdır. Bundan sonra devrimin pratik hükmünün icrası devreye girer.

Kanaatimizce birçok çevrece Rojava Devriminin tarihsel anlamını halen yeterince anlaşılmış değil. Rojava’da gerçekleşen devrimin tarihsel yeri doğru ve hakkaniyet ölçüleri temelinde ele alınıp değerlendirilmek durumundadır. Bilim ahlakı da bunu gerekli kılar. Burada temel soru ve sorun, Rojava Devriminin geçici ve rastlantısal bir devrim mi yoksa kalıcı ve genelleşerek Ortadoğu’ya yayılan bir olgu ve gerçeklik mi olup olmadığını anlamak sorunu olduğunu bilmektir. Bugünkü dünya ve bölge durumunu analiz edersek bu karmaşık ortamında bu soruların cevabını bulmak elbette karmaşık ve zor olduğunun bilincindeyiz. Ancak yine de tarihsel bir soyutlama yapabilecek olgulara fazlasıyla sahibiz. Rojava Devrimi’nin anlamı bugünden ziyade ileriki süreçlerde daha çok anlaşılacağının kanaatindeyiz. Çünkü Rojava Devrimi ile bölgede tarihin bir döneminin kapısının aralandığı ve eski döneme ait kapıların kapanmaya başlandığı ve yeni bir dönemin başlangıcını oluşturan bir oluşumun zuhur ettiğini görmek için kâhin olmak gerekmiyor. Rojava Devrimi ancak tarihsel bir bakış açısıyla ele alındığı ve tarihsel yerine doğru bir şekilde oturtulduğu zaman anlamı daha iyi açığa çıkacaktır diye düşünüyoruz.

Devrim sürecinde ortaya çıkan iradenin ardındaki nedenleri ve daha sonra kurumların, normların, fikirlerin veya uygulamaların nasıl ortaya çıktığını ve hangi itici güçlerin hâkim düzeni dönüştürme potansiyeline sahip olabileceğinin analizi kuşkusuz önem arz eder. Fakat teorideki devrim mekaniği, daha sonra karşımıza bir takım zorlama ve rızanın üretilmesi noktasında bir kombinasyon olarak geçer. Devrime sadece yeni bir dünya görüşünün empoze edilmesi olarak bakmak yetersiz bir yaklaşım olacağı kesindir. Devrim bundan daha fazlasıdır, ancak hem baskın hem de alt sosyal güçleri içeren bir sistem oluşumu bakımında içinde yayılan süreç ve toplumsallık bakımlarında sağduyulu bir yaklaşım gerektirdiğini de bilmek gerekiyor.

Rojava Devrimi demokratik modernite kuramını esas alarak gelişmiştir. Bu kuram insanlığa binlerce yıldır dayatılan ideolojik ve siyasi hegemonyalara karşı geliştirilmiş bir sosyal bilim devrimini vaad eder. Tarihe baktığımızda burjuva devrimi ile demokratik halk devrimi birbirine karşıt iki kutupta yer alır. Demokratik halk devrimleri, burjuva devriminden uçurumlarla ayrılmış bambaşka bir gerçekliktir, bununla birlikte, demokratik devrim tarihsellik bağlarından koparılarak da ele alınamaz. Her devrimci dinamiğin mutlaka bir tarihsel arka planı olmak durumundadır. Rojava devrimi de kuşkusuz bir tarihsel arka plana sahiptir. Rojava Devrimi devrilen Suriye hükümetinin yerine doğrudan doğruya geçmiş bir muhtevaya ve müktesebata dayalı gelişmemiştir. Aksine halkın istem ve isyanına dayanmış, halkın üstünde herhangi temsilci tanımamış bir yapıya dayalı gelişmiş bir devrim surecidir.

Rojava Devriminin niteliği ve karakteri halkların demokratik birliğini gerçekleştirmek için çalışma yapılarak gelişmiştir. Biliyoruz ki, halk yığınları kendiliğinden demokratik bir yapıya sahip olmaz; bu yapı ancak potansiyel olarak vardır diyebiliriz. Demokratik süreçlerin geliştirilmesi için gerekli hazırlık ve eğitimlerin yapılması şarttır. Onun için, devrimci öncülük, demokrasiden, demokratik yapılanmadan kopmadan gerçekçi görevlerle kendini yükümlü kılabildiği oranda başarılı olabilir. Demokratik komünal yapının yapısallığa kavuşup yürürlüğe geçirilmesi için gerçek görevler her şeyden önce gelir. Bu da devrimin inşası için teorik ve pratik çalışmalar yaparak gerçekleşir. Devrimin minimal programına giren demokratik muhteva gerçekleştirilmek zorundadır. Demek ki, devrim yapısının birinci görevi: Demokratik Ulus Programı’nı asgari düzeyde gerçekleştirmektir. Bunu başarabilmek için: Devrim yönetimleri kendi kökeni ve öz karakteri bakımından halkçı ve devrimci organlar geliştirmek durumundadır. Formel görevlendirmeler bakımından bakıldığında tüm halkın kurucu meclis içinde toparlanması ve halk temsilinin geliştirilmesi gerekli olmaktadır. Bu devrimci çalışmaya pratik giriş yapmak için elzem bir gerekliliktir. Devrimci Kurucu Meclis formuyla demokratik ulus modelini asgari program olarak giriş yapılmaktadır. Bu karakteri taşıyan devrimci halk yönetimleri halkı yükseltmeye, desteklemeye ve halkın devrimci faaliyetini örgütlendirmeye kendini görevli mecbur görür. Bunun içinde halkı tutmak, örgütlendirmek gereklidir. En başta bu şartlar gerekir: Halkın sempatisini kazanmak, bütün halk enerjisini derlemek ve halk gücünü devrime kanalize etmek somut bir devrimci görev olarak önümüzde duruyor.

Devrimin halen başarılmayan bazı görevleri olabilir- ki vardır, ama ulus-devletin dumura uğrattığı, tek tipleştirip yok olma eşiğine getirdiği onlarca halk topluluğu Rojava Devrimi ile büyük bir canlanma yaşadığı da bir gerçektir. Toplumların kültür değerleri Rojava Devrimiyle özüne kavuşmuştur. Devrimin içinde yer alan Kürt, Arap, Süryani, Türkmen, Ermeni ve diğer halk kesimleri şarkılarını, dillerini, kültürlerini; örf ve adetlerini serbest ve özgürce ifade etmektedirler. Devrimle birlikte bölge kültürünü yansıtan çok renkli ürünler ve kültür değerleri açığa çıkmıştır. Geçmişte birbirine düşman kılınmaya çalışılan halklar demokratik ulus kültürünün yaratılmasında önemli adımlar atmışlardır. “Benim için devrimin anlamı, uygarlık sisteminin sürekli alan ve uygulamasını daralttığı ahlaki, politik ve demokratik toplumun yeniden ve daha geliştirilmiş olarak bu niteliklerini kazanmasıdır…”[1] Rojava halkları devrimle birlikte ahlaki-politik toplum olma yolunda önemli adımlar attılar. Devrimi bir anlamıyla neolitik köy devriminin aynı coğrafya ve aynı toplumsal kesim ve bileşenleri tarafından 21. Yüzyılda güncellenmiş oldu. Bu şu anlama gelir: Devrim, bölge toplumunca diğer devrim bileşenlerinden kendi doğal toplumsal yapısına uygun kendi başlangıç tarihiyle yeniden buluşmasını yaptı diyebiliriz. Bu anlamıyla Rojava’da gerçekleşen devrim pratiği öze dönüşün adıdır. Öze dönüş ise, kendi varoluş özü olan özgürlükle buluşmasıdır ve kapitalist modernitenin kuşatıcı yapısından kurtuluş eylemidir.

Rojava Devrimi, devletçi uygarlık sisteminin sömürgeci karakterine özgürlükçü bir devrimci müdahaledir. Nasıl ki neolitik devrim kadın öncülüğünde gelişen bir kültür devrimi olduysa Rojava Devrimi de kadın kültürü; sosyal, siyasal ve komünal yapısını ihtiva eden bir devrim olmuştur. Bu pratik salt yerelle sınırlı kalmadı, bölge ve evrensel bağlamda da halklar tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı ve benimsendi. Kadın özgürlüğünü önceliyen demokratik paradigma yalnızca bölgede değil, tüm yaşam gezegeninde bir umut yaratmış, demokrasi ve özgürlük mücadelesi gerçekliğinin gelişmesine ön ayak olmuştur.

Rojava devrimi bu manada bölgesel ve evrensel nitelikleri olan bir devrimdir diyebiliriz. Büyük bedeller verilerek gerçekleşen devrim, bütün dünyadan enternasyonal güçlerin ve halkların ilgisini ve desteğini bu karakterinden ötürü çekmektedir. Devrim aynı zamanda sistem karşıtı güçler içinde bir dizi tartışmanın ve ayrışmanın yaşanmasına neden oldu. Rojava Devriminin siyasi ve tarihsel anlamı, dünyadaki sosyalist hareketler açısından önemli tartışma ve açılımların yaratılmasını beraberinde getirdi. Klasik devrim teori ve pratikleri Rojava devrimiyle gözden geçirilmektedir. Rojava devrimi sadece bölgesel ilerici güçler ve sosyalistler açısından değil, Avrupa’dan Asya’ya, Amerika’dan Afrika’ya kadar dünyanın her yerinden halk hareketlerinin ilgisine mazhar oldu, olmaya devam ediyor.

 

Rojava Devrim Projesi, İçeriği Bütünsel Bir Yapıyı İhtiva Eder

Rojava devrimi bugüne kadar gerçekleşen devrimlerden çok önemli farklılıklar arz etmektedir. Özetle, Rojava Devrimi, örneğin Ekim Devrimi gibi “dünyayı sarsan on gün” içinde bir sıçramayla gerçekleşmedi. O olmuş bitmiş, yani tamamlanmış bir devrim değil, bölgesel devrimci sürecin bir adımıdır ve işleyen sürecidir diyebiliriz. Her ne kadar Rojava somutunda realize olmuş bir pratik varsa da esasen sosyal, siyasal, iktisadi ve kültürel olarak tamamlanmamış ve devam eden bir devrim süreci vardır. Dolayısıyla Rojava Devrimi bir süreçler bütününü ihtiva eden bir muhtevaya sahiptir.

Bugün bölge ve giderek dünyaya yayılan yeni tür bir emperyalist dünya savaşı yaşanmaktadır. Bu savaş durumu ve tarafları anlaşılmadan Rojava Devrimi’ni ve devrimin yarattığı etki anlaşılmaz kanaatindeyiz. Birtakım emperyalist güç ve onların bölgesel işbirlikçileri arasında stratejik çıkar farklılaşmasına neden olan aynı zamanda sistemin “Alt Sistemini” temsil eden ama bunu tam beceremeyen bölgesel ulus-devlet yapılarının nüfuz alanları giderek zayıflamaya ve parçalanmaya yüz tutmaktadır. Ulus-devlet yapıları artık bölge sorunlarını idare edecek kapasitede değiller, bilakis kendi varlıkları sorun oluşturmaktadır. Bundan dolayı da emperyalist hegemonya bölgeye ve bu ulus-devlet yapılarına müdahale etme gereğini ve zorunluluğunu duydu. İşte Rojava Devrimi, Ortadoğu’da emperyalist hiyerarşinin bütün halkalarının zayıflamaya başladığı bir sırada, Kürt Özgürlük Hareketi’nin önderliğinde Rojava halkının, bu emperyalist zincirin en zayıf halkasını devrimci bir şekilde kopardığı ve halkların demokratik birlikteliğine dayanan bir halk yönetiminin kurulduğu bir devrim surecidir dememiz bundandır. Bölgesel işbirlikçi ulus-devletler adeta can çekişmektedir ve bunun alternatifi olarak Rojava’da halklar öncülüğünde ulus-devlet üstü ve yeni çağın koşullarıyla uyumlu olacak bir şekilde, demokratik ulus eksenli paradigma temelinde yeni bir devrimci siyaset tarzı ile ortaya çıkan bir dinamizmin oluşumu halindedir. Rojava Devrimi, bu manada, ulus-devlet üstü bir anlayışla ele alınan ve demokratik ulus temelinde gelişen sosyal ve politik kuruluşlarla birbirine bağlanan gerçek manada bir Demokratik Halk Devrimidir.

Geçmişte devrimci süreçler sosyalist devrimlerden, kapitalist ülkelerde işçi sınıfı hareketinden ve ulusal kurtuluş savaşlarından oluşurdu. Günümüzde devrimler halk hareketlerinin tabandan geliştirdiği dinamizme dayalı gelişiyor. Küresel emperyalizme karşı taban hareketleri, halkın toplumsal dinamizmini temsil eden kadın, gençlik ve emek hareketlerine dayalı gelişen toplumsal hareket, mücadelenin küresel ve bölgesel dinamizmini oluşturmaktadır. Rojava devrimi bu tezi doğrulamaktadır. İşte bu nedenle Rojava Devrimi donmuş, bitmiş bir devrim değil, bölgesel devrimler sürecinin işleyen dinamik bir sürecidir diyoruz. Rojava Devrimi kapitalist modernist hegemonyacılığın Ortadoğu halklarına dayatmak istediği ulus-devlet projesinin alternatifi olarak gelişen, Demokratik Konfederal Ortadoğu paradigmasıdır. Rojava devriminin projesi, programı ve paradigmasal içeriği bütünsel bir yapıyı ihtiva eder. Demokratik Konfederal Ortadoğu hedefi en halkçı, en devrimci ve en ilerici bir devrimci projedir. Bu programın sosyal, sınıfsal öncüsü bölgenin emekçi halkları, kadınları, gençleri ve sistem tarafından ezilen tüm halklardır. Bölgede halkları parçalayan milliyetçi, cinsiyetçi, anti toplumcu ve karşı-devrimci gerici akımlara karşı, halklar “demokratik ulus paradigması” alternatifiyle bir duruşu ortaya koymaktadırlar. Bu halklar açısından son derece devrimci ve gerçekçi bir hedeftir. Bu bakımdan Rojava Devrimi, halkları eşitlik temelinde ve çeşitlilik içinde birlik halinde tutmayı başaran bir devrimdir. Demokratik Konfederal Ortadoğu toplumsal devrimi, demokratik ulus paradigması temelinde, yerele dayanan, söz ve kararın yerel birimlere ait olacağı demokratik özerk yapılar temelinde gelişmesidir. Bu önemli bir ayrıntıdır ve Rojava eksenli gelişen halk devrimlerinin temel dinamizmini oluşturan bir yapıyı ihtiva eder.

Modern dünyada gerçekleşen bütün devrimler, toplumsal taban bakımından yarım kalmış devrimlerdir. Yani patriarkal devrimlerdir diyebiliriz; dolayısıyla yarım devrimler toplumla tam bağ kurmamış devrimler anlamına gelmektedir ve bir süre sonra toplumsal gerçeklerden kopup toplum karşıtlığına dönmüşlerdir. Demokratik modernite ve demokratik ulus eksenli gelişen Rojava Devrimi patriarkal egemenliğe son veren, kadının belirleyici olduğu bütünsel bir gerçekliği ihtiva eden, halkın tabandan tavana kendini yapısal olarak örgütlediği bir devrim gerçekliğine dayanır. Demokratik ulus bu yolla bölgesel devrimi bütünsel devrime dönüştürecek ve demokratik konfederalizm ekseninde halkların bütünsel iradesini temsil etmektedir. Demokratik Konfederal Ortadoğu, bütün bölge halklarının ve ülkelerin birer birer demokratik ulus ekseninde, demokratik cumhuriyetler halinde, demokratik ve eşit bir şekilde içinde yer alabileceği, aralarındaki sınırların silikleşerek gerçekleşeceği bir yapıyı ihtiva eder. Demokratik Konfederalizm radikal demokrasinin inşa edilmesiyle gerçek muhtevasına ulaşacaktır. Bu açıdan devrim içinde egemen bölge ülkelerinin ezilen sınıfları, emekçi halkları, kadın ve gençleri ve politik örgütlerinin bu devrimci sürecin içinde fiilen yer almaları, onların aynı zamanda kolektif öncülük mekanizmasının içinde aktif olarak yer almalarını da sağlayacaktır. Bu da halkların devrimci birlikteliğinin ve demokratik birliğinin sağlanmasına hizmet etmektedir.

Rojava Devrimi Demokratik Ulus ve Demokratik Cumhuriyet birliğinden oluşan Konfederal bir yapıdır. Demokratik ulus devlet olmayan ahlaki-politik toplumu ifade eder. Demokratik ulus yapısı devlet olmayan, merkeziyetçi değil, adem-i merkeziyetçi bir yapıyı içermektedir. Bu da bürokratikleşmenin ve merkezileşmenin panzehiridir. Yerelden en küçük birimler, diğer birimlerle demokratik ulusun ortak çıkarlarını gözeterek, kendi kendini yönetirler. Konfederal merkezi yapı, bütün yerellerin ekonomik, kültür, sağlık ve öz savunma işlerini koordine etmekle ve bunların ahengini sağlamakla sınırlanırlar; dolayısıyla konfederal merkezi yapıların esas işlevi rol ve iş koordinasyonu olmalarıdır.

Demokratik Konfederal yapı içinde demokratik ulus olma doğrudan sosyalist ve sınıfsız topluma geçiş değildir; kuşkusuz hedef sömürüsüz, eşitlikçi ve özgür bir dünya yurttaşlığına ulaşmaktır. Fakat reel gerçeklikte spekülatörler, vurguncular, karaborsacılar v.s. dışında farklı sınıflar demokratik ulus içinde varlığını koruyacaklardır. Faşist, ırkçı, cinsiyetçi ve dinci unsurların dışındaki farklı politik, dini akımlar bu Ortak Evde, yeni demokrasi ortamında, birbirlerine karşı şiddet uygulamaksızın, ahlaki politik toplumun parçaları olarak yaşayacaklardır. Konfederal yapının demokratik sosyalist topluma yönelmesi bu ahlaki-politik toplumun içindeki uygar tartışmalar, barışçı mücadeleler yoluyla kararlaştırılıp karara bağlanacaktır. Ortadoğu düzeyinde ve dünya demokratik konfederalizmi temelinde halklar kendi sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel vb. programlarını barışçı, silahsız ve demokratik tartışma ve müzakere yoluyla hayata geçireceklerdir. Halkların demokrasi ve eşitlik programları emek sömürüsüne karşı, kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal, yani demokratik sosyalizm programı olmaktadır. Rojava devrimi bu yapıların temel taşlarının bugünden yarına döşemekte olan bir anlayışla gelişmektedir.

Demokratik program modelini hayata geçirecek olan öncü bir güce evrim sürecinde ihtiyaç vardır kuşkusuz. Bu öncü gücü parti yapısı üstlenecektir. Fakat bu öncü güç, reel sosyalizmde olduğu gibi tek parti olmayacaktır. Aynı zamanda devleti kuran bir parti modellemesi de olmayacaktır. Rojava Devriminde öncü parti diğer parti ve siyasal yapıları yedeğine alan bir sistem de geliştirmeyecektir. Demokratik sosyalizm hedefinde birleşen partiler klasik ittifaklardan farklı olarak devrimci inşayı gerçekleştiren, politik, harekette geçici yol arkadaşları olarak değil, kolektif öncülük özneleri olarak yer alacak ve model olacaklardır.

Bu bakımdan Rojava Devrim deneyi ve modellemesi daha şimdiden yarım asrı kapsayan eşi görülmedik bir demokratik halk eğitim sürecini oluşturmaktadır. Bu devrimci sürece katılan tüm ezilen yoksul halklar, emekçi halk kitleleri, kadın ve gençlik hareketleri mücadelenin bütün yöntem ve biçimlerini kullanarak demokrasi okulundan geçiyorlar ve olgunlaşıp gelişiyorlar. Rojava Devrim modellemesi ve tecrübesi bu bakımlardan dünyada bir ilki oluşturuyor diyebiliriz. Dolayısıyla Rojava Devrimi bütün dünya devrimlerinden ve halk mücadelelerinden olumlu ve olumsuz yanlarıyla dersler çıkarmakta ve kendi özgün devrim modelini inşa etmektedir. Demokratik ulus ve demokratik konfederalizmin karakterini anayasalar, yasalar, devletin zor gücü değil, demokratik halk inisiyatifleri, topluluk kolektifleri, komün ve meclis birimleriyle donatılmış yerel-özerk yapılarla bezenmiş halk güçleri tarafından garanti altına alınmaktadır. Komünler, meclisler ve halkın özgün demokratik birimleri, halkının temsil güçleri olarak rol ve misyonlarını yerine getirmektedir. Yani halkın tüm yapısı; kadın-erkek, yerli-yabancı, âlim-cahil, genç-yaşlı… bir toplulukta yaşayan bütün çalışan emekçi halk tabakaları, meclis ve komün ortamlarında sözcüsünü bulunduracaktır. Böyle bir mecliste her türlü meslek, mezhep, doktrin, ırk, milliyet vb. farkları gözetilmeksizin; işçiler, köylüler, esnaflar, aydınlar, kadın ve gençler vb. temsilcilerini bulunduracaktır. Devrimci Kurucu Meclisi; doğrudan doğruya, aracısız, şeffaf ve demokratik bir seçimle temsilcilerini seçmektedir. Halk Meclisleri: Halkın tüm ekonomik, sosyal, kültürel, güvenlik ve sağlık sorunların çözmek ve halk yararına çalışmakta ve kararlar almaktadır. Bunun için de burjuva demokrasilerinde ezberletildiği gibi sahte demokrasi tuzakları ortadan kaldırılmakta, yerine halk demokrasisi kurulmaktadır.

Rojava Devrimi ile önemli değişiklikler olmuştur. Bu nedenle Rojava Devrimi denilince ilk akla gelen önemli değişimlerden biri de kadınların devrim içinde oynadığı roldür. Devrim içinde kadın rengi öz savunma alanından sosyal alana, siyaset alanına kadar önemli bir yer tutmaktadır.

Rojava Devrimi ayakta kalmak ve Ortadoğu halklarının umudu olmak için bir yaşam mücadelesi vermektedir. Bölge halkları emperyalist saldırganlık ve onun bölgesel işbirlikçisi olan güçlere karşı varlık ve yokluk mücadelesi vermektedir. Rojava Devrimi çok büyük bir düşman çemberi ile çevrilmiş durumdadır ve devrimin yaşaması ile Rojava ve bölge halklarının kaderi neredeyse iç içe geçmiş durumdadır. Bu durum tek Rojava için değil giderek bütün Ortadoğu halkları için bir tehlike oluşturmaktadır. Emperyalist gericilik ve onların bölgesel uzantıları, antidemokratik ve vahşi karakterleri ile birçok halkı katliam ve soykırım sınırına getirmek istiyorlar. Rojava Devriminin yaşaması ve ayakta kalması demek, Ortadoğu’da ve dünyada bir devrimci dinamik gücün ortaya çıkması demektir. Nasıl evrende Büyük Patlamanın (Big Bang) sonucunda ortaya bir kara delik çıkmış ve bütün evreni giderek kendi içerisine çekmeye başlayarak evrende maddenin biçim değiştirmesine neden olarak evrimin tekrar basit biçimlerden başlamasına neden olmuşsa, aynı şekilde Rojava Devrimi ayakta kaldığı ve yaşadığı müddetçe, Ortadoğu’da bütün siyasal süreçlerin kendisine göre şekillenmesine neden olacaktır. Daha şimdiden farkında olmadan birçok devlet ve siyasal yapı Rojava Devriminin sonuçlarının neden olduğu siyasal sorunlarla uğraşmak durumunda kalmaktalar. Bu anlamıyla Rojava devrimi bölge de sarkaç rolünü oynuyor diyebiliriz.

Rojava Devrimi ile bölgede emperyalist zincirin önemli bir halkasının koparıldığını söylemek abartı olmasa gerek. Devrim bölgede emperyalist siyasetin ve onun bütün dolaylı etkilerinin neden olduğu gerici siyasetlerin iflas etmesine de neden olmuştur/olmaktadır. Tamamen antidemokratik ve gerici bir karaktere sahip olan emperyalist siyaset ve bölgesel uzantıları, Rojava Devriminin demokratik karakteri ve kapsamının yayılması ve böylece bölgede emperyalist siyasetin temellerini daraltmasından korkuya kapılmalarına neden olmaktadır. Bölgede devrimlerin gelişmesi ve yayılması durumunda, emperyalistlerin bölgeye eskisi gibi müdahale edemeyecekleri ve kendileri için hayati önemde olan enerji kaynakları ve nakil hatlarını kontrol edemeyecekleri ve bu pazarlara derinlemesine giremeyecekleri açıktır. Bölge halkları kendi kaderlerini Rojava tipi halk devrimleri aracılığıyla ellerine aldıklarında; bölgede üretim ve bölüşüm ilişkilerinin de yeni biçimde şekillenmesine yol açacaklardır. Bu da emperyalist sisteme alternatif bir halk hareketinin önünü açacaktır.

 

Özgürlük Bilincinin Gelişme Mekânları Akademiler

Rojava Devrimiyle birlikte ortaya çok ilginç bir siyasi tablo çıkmıştır. Kapitalist burjuva demokrasileri kendi içinde burjuva demokratik değerlere sahip çıkarken, bölgede demokratik değerleri temsil eden Rojava Devrimini görmezden gelmektedirler. Kapitalist sistem temsilcileri bölge gericiliğini aşmak isteyen siyasal demokratik değerlerin varlığı bakımından en dinamik güç olan Rojava Devrim güçleri olmasına karşı durmaktalar. Bu bakımdan bölgeye ve toplumsal dinamiklerine uzak kalarak ve hatta devrimi ezmek isteyen gerici hareketlere ve devletlere destek vererek, kendi toplumlarının burjuva-demokratik değerler sistemine de ihanet etmektedir. Emperyalist güçler, bölgede gerici bölgesel güçler ve devletler ile var olan stratejik ilişkilerinden dolayı, demokratik güçlerden tecrit olmuşlardır.

Rojava Devrimi hem Kürdistan’ın farklı parçalarına hem de Kürdistan’ın etrafındaki ülkeler ve halklara Demokratik ulus temeline dayanan bir Demokratik Kuşak Projesi sunuyor. Rojava’daki devrimci anafor giderek Ortadoğu’yu içerisine alan bir bölgesel anafora dönüşerek sürekli devrimlere neden olacak bir potansiyele sahiptir. Devrime bu temelde yaklaştığımız zaman, bu devrimin gelecek yıllarda yaşanacak bir dizi devrimin başlangıcı ya da ilki olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu da bize Rojava Devrimini tarihsel olarak tam yerine yerleştirme olanağı vermektedir. Rojava Devriminin bu toplumsal ve tarihsel derinliği, kaçınılmaz bir şekilde onun karşısındaki düşman cephesini büyütmekte ve bölgede yeni siyasal şekillenmelerin ve gruplaşmaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Rojava Devrimi diyalektik yasaların gereği olarak bir bölgesel devrim dinamizminin fitilini ateşlemektedir.

Rojava Devriminin bir diğer ayırt edici özelliği de paradigmasal olarak emperyalist hegemonyacılığa ve bölgesel gerici güçlere karşı üçüncü yolu ifade etmesidir. Üçüncü Yol’un özünde, kendi yaşamını kendi kurma felsefesi vardır. Üçüncü yol politik anlayışı radikal demokrasi, öz savunma, öz yönetim ve demokratik siyaset anlayışına dayanır. Özgür birey ve yurttaş kavramları demokratik modernitenin dinamik toplumsal yapı taşlarını oluşturan temel kavramsal boyutunu ifade etmektedir. Diğer bir tartışma konusu liberal kapitalist bireyciliğin çarpıttığı vatandaşın toplumsal yükümlülükleri ve yükümlülükleriyle çeliştiği noktalar olmaktadır. İnsan-yurttaşlar toplumsal hayata nasıl katılacakları sorunu hep olagelmiş bir sorudur. Çünkü biliyoruz ki insanların hayata yükümlülükler kadar hakları da vardır. Liberal ideolojinin bireyin serbest bırakılması ideası bireyi toplumsal sorunlara karşı kayıtsız hale getirebilir, diğer yandan da “toplumculuk” bireyin özgünlük ve özgürlüğünü kısıtlama getirmek bahanesi getirebilir. Bu her iki yanlış anlayış da demokratik modernite paradigmasına uygun değildir. Özgür birey ve toplumsal yurttaşlık ne bireyin toplumculuk adına yok sayıldığı, ne de egoist bireyciliğin topluma dayatıldığı bir yapıyı ihtiva eder. Demokratik özgür birey, ortak çıkar, iyi ve adil toplum konusunda duyarlı, uyanık, kuşkucu ya da ihtiyatlı olma eğilimi gösterir. Demokratik ulus anlayışı temelinde halkın demokratik ilkeler temelinde örgütlenmesini hedefleyen Rojava Devrimi insanlık için umut olmayı sürdürmektedir. Demokratik komün anlayış ve deneyimi bakımından dünya devrimler tarihine daha şimdiden çok şey kattığını belirtebiliriz.

Rojava Devrimi toplumsal değişimin güce dayanarak sağlıklı ve uzun süreli sonuç alamayacağını bilerek, toplumsal düzeyde büyük değişimlerin ancak, büyük zihniyet değişimleriyle mümkün olabileceğini ve toplumsal değişimin bu temelde sonuçlanacağını hedeflemektedir. Zihniyet çatışmasının sürdüğü temel alanlardan biri özgürlük algısıdır. Özgürlük bilincinin gelişme mekânları olarak demokratik toplum akademileri önemli roller üstleniyorlar. Özgür birey ve toplum zihniyeti akademilerde oluşmaktadır. Özgür akademilerde yetişen bireyler kendi özgürlüğünü toplumun komünalitesinde, yani daha işlevsel küçük topluluklar halindeki yaşamında bulmaktadır. Akademi ve zihniyet çalışmalarıyla; bireyin sınırsızca zincirlerinden boşanırcasına sorumsuzlaşması halleri toplumsal değerlere ve demokratik toplum ve bireyine yıkıcı zararlar vereceğinin bilinci ve kavgası verilmektedir.

Demokratik özerk yönetimler, bir bireyin, grubun veya ulusun kendi kendini yönetebilme yeteneğine ve gücüne sahip olması temelinde geliştiğini vurgulamak gerekir. Kendi kendine düzen sağlayabilmek veya kendi kendini yönetebilmek anlamında özerk yapılar demokrasinin toplumsal hücrelere indirgemesidir diyebiliriz. Siyaset bilimi çerçevesinde ele alırsak demokratik özerklik, daha çok politik bir idari birim olarak bir bölge veya grubun belirli hak ve sorumluluklar temelinde, kendini yerelde örgütlemesi ve kurumsallaşması olarak tanımlanabilir. Demokratik özerklik hem idari hem de toplumsal açıdan özyönetim çerçevesinde yerelde önemli avantajlar sunar. Özerk sistemler farklı etnik gruplara, farklı dini yapılar kendilerine özgü konularda politika üretme ve yürütme hakkı verir. Burada önemli olan, özerk bir bölgede alınan kararların, ilgili bölgeyi bağlaması ve bu bölgede yaşayan halkların haklarının garanti altına alınmasına dönük olmasıdır. Rojava Devrimini demokratik özerklik modeli temelinde ele alırsak özerk yapılar için devrimin ruhudur tanımlaması yapılabilir. Bir anlamda demokratik öz yönetimler için devrimin bedeni diye tanım yapmak yerinde olabilir. Demokratik ulus düşüncesi devrimin ruhunu oluştururken, demokratik özerklik devrimin bedenidir demekte mümkündür. Rojava da gelişen demokratik özerklik modelini devletsiz toplum ve halkın tabandan örgütlenerek öz yönetimlerini oluşturma ve kendi olma tanımına gitmek doğruya yakın bir tanımdır diye düşünüyoruz.

Sonuç olarak Rojava Devrimi sadece maddi anlamda değil, manevi anlamda da bölgesel gelişmelere ön ayak olmaktadır. Devrimin demokratik ve halkçı özü entelektüel, etik ve felsefik anlamda da tarihi bir blok oluşturmuş durumdadır. Devrimin dinamizmi siyasi ve sivil toplum alanlarındaki organik bağlantıyı oluşturmuş ve belirttiğimiz gibi, aynı zamanda mevcut güç ilişkilerini sivil toplum ve kitle kültüründen de yeniliklere zemin sunmuştur. Bu manada devrim yeni bir tarihi siyasi bloğun ortaya çıkışına yol açmış ve bu siyasi ağların organizasyonunu inşa etmede katalizör rolünü oynamıştır.

 

[1]     Abdullah Öcalan; Demokratik Uygarlık Manifestosu , IV Cilt

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.