İnsan ve toplum; toplumsal varoluş karşısında yabancılaşmış, sadece toplumu değil birinci doğayla birlikte toplumsal doğayı da ciddi bir biçimde kemiren, tüketen, yok eden, tümden yok olma tehlikesiyle yüz yüze getiren bir zihniyet ve onun pratikleşme düzeyiyle karşı karşıya bulunuyor. Beş yüz yıllık kapitalist modernite sistemiyle de bu durum en tehlikeli düzeye ulaşmış bulunuyor. Her gün tehlike saçıyor, her türlü hastalığı üretiyor. Güya yaşamı üretecek, sorunları çözecek, yaşamı kolaylaştıracak, güzelleştirecek iken; tam tersine her gün savaş ve katliam üretiyor, insanlığı hatta doğayı bile yok etme gücüne sahip silahlar üretmiş bulunuyor. Doğa ve toplum böyle bir tehditle karşı karşıya gelmiş durumdadır. Her gün baskı ve sömürü üretiyor, toplumu kendi içinde arada uçurumlar oluşturacak kadar bölümlere ayırmış, bazıları üretilen her şeye sahipken, bazıları karnını bile doyuramıyor, ölüm sınırında yaşıyor. Böylece toplumun iç yapısını uçurum düzeyinde karşıtlaştırmış, çelişkili ve çatışmalı kılmış oluyor. Bu durumu doğru gören, olumlayan, bunu sürdürmek isteyen bir zihniyet yapılanması var. O zihniyet yapılanması altında oluşmuş bir maddi yaşam gerçeği de var. Bu biçimde küreselleşmiş bir hegemonik sistem söz konusudur. Mevcut kapitalist modernite sistemi, küresel hegemonik bir güç haline de gelmiş durumdadır. Zaten yapısı gereği her zaman hegemoniktir. Bütün toplum, insanlık, yerküre mevcut sistemin ağır baskısı ve sömürüsü altında her gün parça parça yok ediliyor. Tümden yok edilme tehlikesi yaşıyor. Birçok çevre tek tanrılı dinlerin tanımladığı gibi kıyamet alameti sayacak duruma gelmiş bulunuyor.
Kapitalist modernitenin de kendi içerisinde çözüm arayışları var, ortaya çıkardığı birçok sorun kendisini de zorluyor. Fakat çözüm arayışlarını birbirine karıştırmamak gerekir. Kapitalist modernitenin çözüm arayışları, sistemi işletmede sorun yaratan hususları aşma, sistemi daha iyi işletebilmenin yol ve yöntemlerini, zihniyetini ve uygulama gücünü ortaya çıkarmayı ifade ediyor. Sorunları üreten sistemi çözerek alternatifini geliştirme değil de, sistemin işleyişini zorlaştıran hususları aşarak sistemi daha derin, güçlü işletir hale getirmenin arayışı oluyor.
Demokratik Modernite Sistem Düzeyinde Nitelik Değişimini Öngörüyor
Demokratik modernite ise kapitalist modernitenin ya da merkezi tekelci uygarlığın daha güçlü işlemesi için ortaya çıkan sorunlara çözüm getirerek onu daha iyi işler kılmanın bilimi değildir. Tam tersine toplumu ve doğayı her gün bitiren, yok olma tehlikesiyle yüz yüze getiren, her türlü hastalık, baskı, sömürü, katliam, soykırım üreten bu sistemin ortaya çıkardığı sorunların kaynaklarıyla birlikte çözümlenmesini, değiştirilmesini, dönüştürülmesini içeren bir çözüm bilimidir. Devrimcidir, reformcu değildir. Sistem düzeyinde nitelik değişimini öngörüyor. Dolayısıyla demokratik modernitenin böyle bir çözüm olduğu bilinmezse, kişi ya da toplum kendini bu temelde eğitmezse fazla iş yapamaz ya da ne kadar eğitimliyse yaşamı o kadar planlar, örgütler, düzenler. Ne kadar eğitimli ve hazırsa o kadar cesur ve fedakârca yönelir. İradesi, cesareti, fedakarlığı, kararlılığı, girişkenliği o kadar artar. Bunlar zayıfsa bir kişinin ya da bir topluluğun yaşamı yaratması da zayıf kalır. Bunlar güçlüyse yaşamı yaratması da güçlü, derin, kapsamlı ve bütünlüklü olur.
PKK Lideri Abdullah Öcalan, “Toplumu sömürüye açık hale getirmek için politika ve ahlaktan yoksun kılmak gerekir,” der. Politika ve ahlaktan yoksun kılmanın esas yolu da zihniyet kırımından geçer. Kapitalist modernitenin toplum kırımının esası zihniyet kırımıdır. Kültürel soykırımın esası da zihniyet kırımıdır. Dolayısıyla kültürel soykırıma karşı çıkmak, ona karşı mücadele edebilmek her şeyden önce zihniyet kırımını aşabilmekle, zihniyet kırımına karşı mücadele edebilmekle, kendi zihniyetini oluşturabilmekle mümkündür. Bütün işleri yapabilmek için önce zihniyet inşası gereklidir. Bunun nedenle, bütün inşaların başında zihniyet inşası gelir.
Özgür Basın Çalışmalarının Toplum Eğitimindeki Yeri ve Rolü Önemlidir
İnsan tür olarak düşünce gücüyle diğer türlerden ayrılıyor. İnsan maddi gelişme yarattı ve sonra da yaptığını anladı, biçiminde bir diyalektik ilişki söz konusu değildir. Yeni bir şey yapmaya adım atmakla anlamak iç içedir, birliktedir, paraleldir. Dolayısıyla düşünce gücü zihniyet yapılanması olduğu kadar diğer türlerden ayrıdır. Kendisine ait herhangi bir zihniyet inşası yoksa, aslında o insan olarak yok demektir.
Bu noktada özgür basın faaliyetlerinin önemli bir rol oynadığını bilmek gerekir. Özgür basın faaliyetleri, propaganda ve ajitasyon çalışmaları olmazsa, insan ve toplum yaşamı olmaz, canlılık olmaz. O zaman propaganda ve ajitasyonun, özgür basın-yayın çalışmalarının toplum eğitimindeki yeri ve rolü önemli olmaktadır. Kötülükleri kavrayabilmek, sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasetin ne anlama geldiğini, uygulamalarının hangi sonuca ulaştığını anlayabilmek, tarihsel toplum ve onun bireyi olma gerçeğini görebilmek açısından ilkin kapsamlı bir eğitime, zihniyet gelişimine ihtiyaç var. İkinci; baskı, katliamlara karşı mücadele edebilmek, onları yenebilmek için çok yönlü mücadele edebilen, eyleme geçebilen bir güç olmaya, böylesi bir eylemi geliştirebilmek için de onu yapacak düzeyde örgütlü olmaya ihtiyaç var. Bu düzeyde bir örgütlülük de eğitimle ortaya çıkar. Propagandayla oluşur. Ajitasyonun yarattığı cesaretle vefedakarlıkla şekillenir.
Birey ve toplum yaşamının içeriğini, düzeyini ve formunu bir anlamda özgür basın faaliyetleri ortaya çıkaracaktır. Toplum eğitiminden birinci dereceden sorumlu alanlardan biridir Elbette bunu Kürt toplumu somutunda değerlendirince, onun yaşamsal değeri daha da artar.. Çünkü Kürt toplumunun özgürce var olma sorunu var. Kültürel ve fiziksel soykırıma maruz kalmaktadır. Buna karşı çok yönlü bir direniş yürütmesi, mücadele etmesi elzemdir. Bunun için de her düzeyde örgütlenmesi, sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasetten kurtularak özgür ve demokratik bir yaşama kavuşabilmesi için çok kapsamlı tepeden tırnağa tüm fertleriyle örgütlü ve eylemli olmaya ihtiyacı var.
Bunun gerekliliğini bilince çıkarmak, amaç belirleyebilmek sömürgeci-soykırımcı zihniyeti, siyaseti öğrenmekten geçer. Çünkü sömürgeci-soykırımcı sistem halk olarak bizi, kendi geleceğimizi bilemez hale getirmişti. Sömürgeci-soykırımcı uygulamaları kabul edilebilir, yaşanabilir bir durumda görüyordu ya da sistem bunu bir zorunluluk gibi gösteriyordu. Hatta yokluktan, kötülükten kurtuldunuz, iyiye geldiniz, diyordu ve insanları buna inandırıyordu. Böylelikle insanların kültürel yok oluşunu kabul etmesine, benimsemesine yol açıyordu. Bu kadar düşünce gücünü tersyüz etmiş ve hatta dumura uğratmıştı. Zaten kültürel soykırım böyle bir düşünceyi tersyüz etmeye dayanıyordu.
Kürt toplumu Kürtçe yazamıyordu; Türkçe, Arapça, Farsça yazıyordu. Yazmasını, okumasını yeterince bilmiyordu, okuma alışkanlığı yoktu. Kendisini okuma-yazmayla eğitir hale gelmiş bir toplum değildi. Çünkü kültürel soykırım altında yaşayan bir toplumdu. Kültürel soykırım en çok bu alanlarda insanları zayıf bırakıyordu. O nedenle ne kendini yazılı propaganda ve ajitasyonla yeterince ifade edebiliyordu ne de yazılı materyallerle kendisini yeterince eğitebiliyordu. Demek ki, insan kendini eğitmezse, cesaret, fedakârlık, girişkenlik kazandırmazsa yaşam çok dar, çok monoton, çok yüzeysel, çok kaba kalır; yaşamın çekiciliği, derinliği, güzelliği gelişmez. Dolayısıyla yaşamda öz düşünce ve duyguyla süreklilik olmaz. İnsanı ve toplumu daha çok coşkulu, canlı, uzun vadeli yaşar hale getirmez. O zaman ne kadar eğitim ve yönlendirme o kadar yaşamda zenginlik ve derinlik kazanma gerçekleşir.
Özgür Basın Önemli Gelişmelere Yol Açmıştır
Dikkat edilirse özgürlük mücadelesi yurtseverlik ölçülerini yükseltmiş, toplumu birleştirmiş ve mücadeleye sevk etmiştir. Bunların hepsi doğru bir zihniyet oluşturmakla, düşünce gücü geliştirmekle gerçekleşmiştir. Buna da ‘duruş’ denilir. Duruşun özünde zihniyet olgusu yer alır . Doğru duruş ve doğru tutum ise zihniyetle olur. O bakımdan da zihniyet devrimini her şeyin başına koymak, kişilik devrimini bu temelde ele almak, soykırıma karşı devrimci mücadeleyi zihniyet devrimine dayandırmak esastır.
Bu anlamda özgür basın geleneği kapsamında propaganda ve ajitasyon çalışmaları önemli gelişmelere de yol açmıştır. Tarihsel olarak bazı dönemler bazı propaganda-ajitasyon biçimleri öne çıkmıştır. Kürdistan’da Özgürlük Hareketi çıkış yaparken sözlü propaganda ve ajitasyonu kullanmıştır. Propaganda ve ajitasyonu birey ve toplumları etkileme, eğitme, ikna etme ve harekete geçirme çalışması olarak değerlendirmiştir.
Özgürlük Hareketi’nin birinci döneminde, 1970’li yıllarda bütün kadrolar temel çalışma biçiminde yaygın bir şekilde sözlü propaganda ve ajitasyon çalışması yürütmüşlerdir. Yazılı propaganda olarak bu dönemde bildiriler kullanılır. “Haki Karer’in Anısına” 1978 baharında broşür hazırlanır. Yine, Parti Program Taslağı, Manifesto ve Kuruluş Bildirisi yazılı olarak hazırlanır. Esas olan da Parti Merkez Yayın Organı olarak 1978 Ekim başında illegal bir gazete olan Serxwebûn dergisi çıkarılır. İlkin genel bir sayı, 1979 sonuna kadar da 5-6 özel sayı çıkarılır. Merkez Yayın Kurulu bu çalışmayı illegal olarak yapar.
İkinci dönemde ise esas olarak sözlü propagandayı Abdullah Öcalan kullanır. Kitaplar ve broşürler hazırlar. Kitle içerisinde çalışma yürüten az sayıdaki kadronun ağırlıklı olarak kullandığı propaganda ve ajitasyon yöntemi sözlü propaganda ve ajitasyon olur.
Serxwebûn Dünya Demokratik Devriminin Sesidir
1982 Ocak başından itibaren Avrupa’da yarım gazete biçiminde Serxwebûn Gazetesi çıkarılır. Aylık merkez yayın organı olarak 1978 Ekim’inde Kuzey Kürdistan’da illegal olarak bir dergi formatında başlattığı merkez yayın organı olur. Artık Kürdistan’da 12 Eylül darbesi karşısında illegal bir yayın çıkaramayacağını görünce, merkez yayın organını Avrupa alanından çıkarmaya başlar. Serxwebûn aylık yayın yapan, özgürlük hareketinin görüşlerini yansıtan, Abdullah Öcalan yazılarını hazırlayan ve yayınlayan yarı dergi, yarı gazete olur. Kürdistan’ın en uzun süreli kesintisiz yayın organı, özgürlük mücadelesinin sesi ve dili olur. Devrim tarihini en doğru ve günü gününe izlenebilecek, araştırılıp açığa çıkartılabilecek temel materyal konumundadır.
Kesintisiz olarak 43 yıl, başlangıcıyla birlikte 47 yıl yayın yapmak kolay değildir. Hem de bunu Kürdistan gibi dörde bölünmüş, her parçası ayrı bir devletin egemenliğinde, üzerinde küresel devletçi sistem inşa edilmiş olan bir ülkede ve üzerinde yüzyıllardır soykırım uygulanan bir halkın gücüyle yapmak benzeri bulunabilecek bir durum olmamaktadır. Tüm bu yönleriyle Serxwebûn Kürdistan tarihinde bir ilki ifade etmektedir. Sadece Kürdistan tarihinde de değil, çok açık ki insanlık tarihinde de bir ilki oluşturmaktadır. Ne Fransız Devrimi ne de 1917 Rus Ekim Devrimi temelinde yaşanan devrimci süreçlerin böyle süreklilik arz eden yayın pratikleri söz konusudur.
Serxwebûn sadece süresi, niceliği ve niteliğiyle dünya tarihinde bir ilk değildir; aynı zamanda içeriğiyle de bir ilki oluşturmaktadır. Belli ki bütün bu özellikleriyle Serxwebûn için çağdaş Kürdistan’ın özgürlük tarihi denebilir. Her türlü özgürlük çığlığı Serxwebûn sayfalarında yankılanmaktadır. Her türlü özgürlük eylemi Serxwebûn sayfalarında yer bulmaktadır. Kürdistan Özgürlük Tarihinin en önemli, bütünlüklü ve içerikli eseri olduğu açıktır. Tüm bu yönleriyle yeni özgür Kürdistan’ın, Kürt özgür yaşamının hafızasını oluşturduğu tartışma götürmez.
Sadece Kürt halkının, gencinin ve kadınının hafızası da değildir; onun da çok ötesinde yeni bir dünya hafızasını oluşturduğu açıktır. Baştan itibaren Abdullah Öcalan Kürt özgürlüğü temelinde tanımlamaya çalıştığı özgür insanlık bilinci en derin açık ve anlaşılır bir biçimde Serxwebûn sayfalarında yer almıştır. Kürt varlığı ve özgürlüğü temelinde yeni bir Ortadoğu ve dünya tanımı yapan Kürdistan Devriminin Yolu manifestosuyla başlayan bu süreç, kadın özgürlüğüne ve ekolojiye dayalı demokratik toplum paradigmasını açıklayan beş ciltlik Demokratik Toplum Manifestosu’na kadar ulaşmıştır. Ortasında paradigma değişiminin bulunduğu yarım asırlık büyük yoğunlaşmanın ve 47 yıllık kesintisiz düşünsel faaliyetin tüm sonuçları ve paha biçilmez ürünleri her yerden çok Serxwebûn sayılarında yer almıştır.
Paradigma değişimiyle kapitalist moderniteye karşı, demokratik modernite tanımlanmıştır. Doğanın yok edilmesine karşı ekolojik devrimi, tüm köleliklerin temeli olan kadın köleliğine karşı Jineolojiyi ve kadın özgürlük devrimini, ulus-devlete karşı demokratik ulusu, bir bütün olarak kapitalist modernite dünyasına karşı demokratik modernite dünyası teorik, stratejik ve taktiksel olarak ifadeye kavuşturulmuştur. Devletçi uygarlığın kapitalist modernitesi karşısında demokratik uygarlığın demokratik modernitesi ortaya konulmuştur. Bu temelde tek dünya varlığının ve yaşamının olmadığını, devletçi kapitalist dünya dışında yeni demokratik bir dünyanın ve komünal özgür yaşamın var ve mümkün olduğu en açık ve anlaşılır bir biçimde gösterilmiştir. Bütün bunlar da en kapsamlı bir biçimde Serxwebûn sayılarında yer almıştır. Bunlar temelinde Serxwebûn, özgür yaşamın ve özgürlük devriminin sesi, kadın özgürlük devriminin sesi, yeni demokratik dünyanın zengin hafızası haline gelmiştir.
Demek ki Serxwebûn, dünya demokratik devriminin de sesidir. Kürt halkının olduğu kadar, dünya halklarının ve insanlığın da sesidir. Kürt kadınlarının olduğu kadar, Jin Jiyan Azadi sloganıyla ayağa kalkan tüm dünya kadınlarının da sesidir. Tüm bunların en zengin ve derin hafızası, bilinç kaynağı ve eğitim materyalidir.
Serxwebûn Yaratıcı İnsan Emeğinin ve Kolektif İnsan Çabasının Ürünüdür
Kuşkusuz, Kürdistan’da ya da Kürtler adına Serxwebûn’dan önce de yayın yapılmış, dergi veya gazete çıkarılmıştır. Bedirxanilerin bu yönlü yurtdışında harcadıkları belli bir çabaları vardır. Yine yirminci yüzyılın başında İstanbul merkezli gelişen Kürt örgütlenmelerinin çeşitli düzeylerde yayın faaliyetleri olmuştur. 19. ve 20. yüzyıllarda Kürdistan’da gerçekleşen yeni işgali ve buna karşı direnişleri anlatmayı esas alan çabalar görülmüştür. Fakat bunların hepsi de dayandıkları ideolojik-politik hareketlerin yaşadığı akıbeti yaşamış, yani kısa ömürlü olarak fazla bir etki bırakamamıştır. Yine esas olarak Kürt egemen sınıfının duygu ve düşüncelerini yansıtmaktan öteye geçememiştir. Dayandıkları güçler gerçek bir ulusal kurtuluş hareketi haline gelemediği için söz konusu yayınlar da gerçek anlamda devrimci ve özgürlükçü bir yayın olma özelliği taşımamışlardır.
1970’li yılların başında ve ikinci yarısında özellikle Kuzey Kürdistan’da ulusal kurtuluşçuluk iddiası taşıyan bazı dergi ve gazete yayınları yapılmıştır. Fakat bunlar da çoğunlukla sömürgeciliğin özümsediği küçük-burjuva ve orta kesime dayandıkları için, her ne kadar keskin ifadeler kullansalar da, gerçekte özgürlük bilinci veren ve kendi içinde tutarlı olan bir yapı kazanamamıştır. Özümsenmiş Kürt küçük-burjuvazisinin sesi olarak, sömürgeci sistemden pay almayı öngören amaçlarını bazı tehditkâr ifadelerle gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Daha çok da reformist-teslimiyetçi bir milliyetçilikle devrimci ulusal kurtuluş çizgisinin gelişmesini çarpıtma ve saptırma çabası içinde olmuş, tarihi rolleri böyle şekillenmiştir. Çeşitli adlarla yapılan bu yayıncılığın ömrü de, dayandıkları hareketlerin ömrü gibi kısa olmuştur. Kürdistan’da mücadelenin sertleştiği 12 Eylül darbe sürecinde söz konusu hareketler ve yayıncılık tarihe karışmıştır.
Serxwebûn işte böyle bir tarihi sürecin içinde çıkış yapmış ve gelişmiştir. Kürdistan’da özgürlükçü önderliksel doğuşa ve Özgürlük Hareketi’ne dayandığı için tamamen onların duygu ve düşüncelerini ifade etmiş, kapitalist moderniteye dayanan sömürgeci-soykırımcı sistemden tamamen kopmayı ve yeni bir alternatif yaşam inşa etmeyi temsil etmiştir. Böylece Kürdistan’da gerçek özgürlüğün ruhu, bilinci ve eğitim okulu olmuştur. Düşüncede bağımlılığın zerresini ihanetle özdeş gören bir anlayış ve bakış açısı temelinde Kürdistan’da gerçek bir bağımsızlık ve özgürlük çizgisinin yaratıcısı olmuştur.
Özgür Basıncılığın Temeli Serxwebûn İle Atılmıştır
Bu anlamda özgür basıncılığın temeli Serxwebûn ile atılmıştır. Kesintisiz yarım asırdır süren bir özgürlük devriminin sesi olması itibariyle de böyle tanımlamayı ziyadesiyle hak etmiştir. Özgür basın başlangıcını burada aramak, kendini tamamen bu çıkışa dayandırmak durumundadır. Basın-yayın alanında doğru çizgi duruşu, özgürlükçü bakış, her türlü liberal-milliyetçi anlayıştan kopma ve bağımsız düşünceye ulaşma ancak böyle gerçekleşir. Serxwebûn çıkışının baştan itibaren böyle bir iddiası ve anlamı zaten vardır. Yani kendinden öncekilere eklemlenme ve onların bir uzantısı olma değil de, yeni bir çıkış olarak ilki temsil etme karakterine sahiptir. 47 yıllık yayın hayatında temsil ettikleri ve yarattıkları da böyle bir ilk ve başlangıç olmayı fazlasıyla hak etmiştir.
Hiç kuşku yok ki, Serxwebûn olmasaydı özgür basın var olmazdı. Özgür basının var oluşunda ve çeşitli organlar biçiminde gelişiminde Sarxwebûn’un rolü ve payı belirleyici düzeydedir. Bu nedenle de Serxwebûn gerçeğini ve çizgisini doğru anlamak ve bu çizgide sürekli gelişmeyi ve derinleşmeyi esas almak gerekiyor.
Şöyle düşünmek yanlış olmazsa gerek: Önce Serxwebûn vardı. Daha sonra her şey ondan doğdu ve ona bağlı olarak gelişti. Yurtdışında olduğu kadar dört parça Kürdistan’da demokratik sosyalizmin ve özgürlük devriminin tüm sorunlarını gündemleştiren ve çözüme kavuşturan Serxwebûn gazetesidir. Serxwebûn insanlığın bilgi hazinesidir. Son yarım asırda her türlü olumsuzluğa karşı yeni insanlık düşüncesinin kadın özgürlük çizgisinde yeni bir senteze kavuşturulmasıdır. İnsanlığın hakikat arayışına dayatılan tüm sapmaları ve de saptırmaları teşhir ederek, yirmi birinci yüzyılın başında doğru bir hakikat arayışçılığının ve yürüyüşünün geliştirilmesidir. Serxwebûn var oldukça insanlık hakikatini ifade eden iyiliği, doğruluğu, güzelliği ve özgürlüğü hiçbir güç saptıramayacaktır.
Serxwebûn ile birlikte 1980’li yılların ortalarında, 1985 Newroz’unda, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin ilanından sonra cephe yayın organı olarak Berxwedan Gazetesi çıkartılır. Daha çok yurtsever halkın görüşlerini, devrimci yurtsever halkın, kadın ve gençlik mücadelesinin sonuçlarını yansıtmayı hedefliyor. Mücadele haberlerini veren, kısa yazılarla yurtsever mücadeleye dair görüşler açıklayan bir yayın organı olur. Serxwebûn kapsamlı teorik, felsefi, ideolojik yayın organıyken; Berxwedan, özgürlük mücadelesinin günlük sesi olur. Daha sonra günlük gazeteye dönüşüyor ve şimdiye kadar da Avrupa’da günlük gazete olarak yayın yapar.
Bunun dışında kitaplar çıkartılır. Kitap basımı bir propaganda çalışması olarak geliştirilir. Abdullah Öcalan’ın yoğun bir teorik çalışması söz konusu olduğu için geçici bir süre Şoreşê Kurdistan ismiyle iki yıl süren bir dergi de çıkartılır.. Kürdistan ve Türkiye’de mücadeleye, devrimciliğe yön vermek ve ön açmak için üç ayda bir yayınlanan teorik bir dergi olur. 1980’lerin ortasından itibaren Ortadoğu’da ‘Şoreşê Kurdistan’ ismiyle Arapça diliyle benzer bir dergi çıkarılır. 1990 yılının başından itibaren giderek bu durum değişir.
Yazılı basın 1980’li yıllarda Avrupa’da olurken, 1990’dan itibaren artık Kuzey Kürdistan’a, Rojava’ya, Başur’a, Rojhilat’a akar. Böylelikle Kürdistan’da basın-yayın çalışmalarının adım adım geliştiği bir süreç olur.
Türkiye metropollerinde 1989 yılının başından itibaren ilk yayın organı Toplumsal Diriliş dergisi çıkarılır. Avrupa üzerinden yapılan planlamalar sonucunda 5 ya da 6 sayısı yayınlanır. Bu da ilk aylık yayın organı olur. 1990’ın başlarında kitle eylemliliği, demokratik siyaset, sanat ve edebiyat alanı kısmi gelişme gösterince de yazılı propaganda- ajitasyon ve basın-yayın alanında gelişme öne çıkar.
Özgür Gündem, Özgür Halk, Azadiya Welat olarak Kürtçe somutlaşan ama birçok farklı adlarla ve bunların birçok versiyonu olan dergi, gazete, Türkçe, Kürtçe yayıncılık giderek gelişiyor. 1995’te başlatılan televizyonculuk, dergi ve gazetelerle birlikte radyo ve televizyon yayıncılığı da gelişir. Daha çok televizyon benzeri görsel yayıncılığı Avrupa’daki gelişmelerle yürütülür. Ama kendi somutunda da gazete, dergi biçiminde bir yayın çizgisi oluşur.. Bakur’da sistemin illegalleştirme çabalarına karşı hep legal kalmada ısrar edilir. Başur’da da hakeza legal yürütülür. Rojava uzun bir süre yarı legal, yarı illegal pozisyonda basın-yayın faaliyetlerini sürdürülür. Rojhilat’ta da legal imkânlar kullanılarak kısmi basın faaliyetleri yürütülür. Böylelikle teorik, edebi, sanatsal, toplumsal bütün çalışmalar basın üzerinden topluma yansır. Özgür basın bir mücadelenin, çalışmanın bütün sonuçlarını yansıtma organı olur.
Bunun yanında kadın hareketinin özgün basın çalışmaları gelişir. 1980’lerin sonundan beri örgütlenen bir kadın yayıncılığı var. Avrupa’dan başlayarak Türkiye’ye yayılır. Dergi çıkarılır. Genel basın içerisinde önemli bir yeri bulunur. TV yayıncılığı da geliştirilmeye çalışılır.
Gençliğin belli bir basın çalışması var. O da 1980’lerin sonundan itibaren gençlik dergileri biçiminde Avrupa’da, Türkiye’de örgütlenir. Sonrasında Kürdistan’ın diğer parçalarında da taşırılır. Baskıcı sistem tüm bu gelişmeler karşısında özgür basının gelişimini saldırılarla önlenmeye çalışsa da, bilinçlenen toplum buna izin vermez.
Propaganda ve Ajitasyon Çalışması Devrimci Bir Çalışmadır
İktidar ve devlet sistemi toplumu beyinsizleştirmek, alıklaştırmak, anlamaz kılmak için psikolojik savaş, özel savaş yürütür, böylece gerçekleri ters yüz eder. Bu da insan karşıtı, toplum karşıtı, baskı ve sömürüye hizmet eden bir faaliyet olur. Propaganda ve ajitasyonun bir baskı ve sömürüye hizmet etmesi söz konusu olamaz. Baskıdan ve sömürüden yana olanların yaptıklarına propaganda ve ajitasyon denilemez. Ona ‘kara propaganda’ denilebilir.
Propaganda ve ajitasyonun bir de yeni olmakla, tekrar olmamakla ilişkisi var. Devrimci değere sahip olduğu kadar yenilikçi de olmalı. Birilerinin yaptığını tekrarlamak başarılı bir propaganda ve ajitasyon olmaz; çünkü etki de bulunamaz. O halde, doğru propaganda ve ajitasyon çalışmasının bir de yeni ve yaratıcı olması gerekir. Tekrar olmamalıdır. Eskiden olanı hep tekrarlayan olursa, onun etkileme düzeyi gittikçe azalır, daha fazla ortadan kalkar, rutinleşir. Rutin duruşun propaganda etkisi yoktur. Çünkü yeni değildir, yaratıcı değildir, devrimci değildir. O halde propaganda ve ajitasyon çalışması devrimci bir çalışmadır. Öyle rutin yapılanlara propaganda ve ajitasyon denmez. Çünkü propaganda ve ajitasyon karşıdakini etkilemek demektir. Rutin olanın etkileyiciliği olmaz; eğitmez, beyin gücünü geliştirmez, duyguları hareketlendirmez. O halde ona propaganda denmez. Propagandanın başarı oranı, eğiticiliği ve duyguları harekete geçirişiyle ölçülür. Propaganda eğiticiliğiyle, ajitasyon duyguları hareketlendirmesiyle ölçülüyor.
Toplumun Tümünü Eğitmeye İhtiyaç Var
Kuşkusuz, günübirlik yaklaşımlarla toplum eğitilemez. Böyle bir yaklaşım kapitalist modernitenin etkisi altına girmeyi ifade eder. Devrimin ideolojik boyutu güçlendirilmelidir. Çünkü devrimin ideolojisi, felsefesi, teorisi çok güçlü, kahramanlıkları insanlığı harekete geçirecek düzeydedir. Tüm bunların yayını yapılmalıdır.
İçinde bulunduğumuz süreçte insanlığı kendine getiren, kapitalist modernitenin insanlıktan çıkartan yaklaşımlarını sorgulatan olaylar ve gelişmeler yaşanmaktadır. Bunlar çok güçlü biçimde verilebilir. Öyle olmazsa devrimin toplumu yetişmez, devrimin insanı ortaya çıkmaz, kadını-erkeği gelişmez, devrimin gençliği oluşmaz, devrimci toplum yaratılamaz, eğitilemez. İddia ve amaçla, pratikte yaşanan birbirini tutmalıdır. Bundan da amacı topluma vermesi gereken güç sorumludur. Yani özgür basın sorumludur. O halde özgür basın rolünü oynayabilmelidir. Devrimci propaganda-ajitasyon olmayınca devrimci örgüt ve eylem de gerçekleşmez. Toplumu demokratik modernite kuramı temelinde eğiten, bilinçlendiren, dolayısıyla örgütleyip hazırlayan basın yayıncılık çok daha fazla geliştirilmelidir.
Dikkat edilirse özgür basının geniş bir çerçevesi var. İmkânları çok, çalışma alanları geniş, güçlü bir devrim hareketinin gelişimi de söz konusudur. Dolayısıyla büyük kazanımların açığa çıkması gereken bir dönemde bulunuyoruz. Demek ki daha güçlü bir propaganda-ajitasyon çalışmasına, bu temelde toplumun tümünü eğitmeye ihtiyaç var. Çünkü demokratik ulus inşası görevleriyle karşı karşıya bulunmaktayız. Dolayısıyla toplumun tümüne hitap eden, tümünü eğitip örgütlemeyi öngören bir faaliyet yürütülmelidir. Propaganda-ajitasyon çalışmalarının tüm toplumu bu temelde eğitmeyi, örgütlemeyi, eyleme seferber etmeyi içermesi gerekiyor. Bunu başardığı oranda propaganda-ajitasyon çalışmaları doğru ve yeterli yürütülmüş, başarılı olmuş denilebilir. Mevcut durumda böyle bir yeterliliğe ulaşmak için büyük bir çaba içerisinde olmalıyız.
Özgürlük Köleliğe Karşı Bir Taraftır
Elbette ki, Özgür basın kendisini günübirlik işleyen, dar politik propagandayla sınırlandıran bir düzeyde kalmamalıdır. Öyle bir yörünge içerisine girmemelidir. Basın-yayını günlük politik propaganda aracı olarak görmek yetersizdir. O da sadece ajitasyon demektir. Oysa propaganda boyutu var, toplumun eğitilmesi görevi var, zihniyet oluşturulması görevi var. Bu anlamda bilinç verme, anlayış kazandırma, ideolojik mücadele yürütme, kapsamlı teorik bilinç ve ideolojik mücadeleyi gerçekleştiren bir yayıncılığı izlemesi gerekmektedir. Tarih bilincinden, toplum bilincinden kopuk olmamalıdır.
Basın özgürlüğü yanlış anlaşılmamalıdır. Basın özgürlüğü demek toplumdan kopmak, kendi başına muğlak, tarafsız olmak gibi algılanmamalıdır. Bu en büyük yanılgıdır. Onun özgürlükle bir alakası yoktur. Taraf olunmazsa yok olunur. Çünkü özgür basın çalışması propaganda-ajitasyon görevini yürütüyor. Propaganda-ajitasyon ise bir devrimci çalışmadır. Hele hele özgür basın tarafsız olamaz. Özgürlük, köleliğe karşı bir taraftır.
Dahası halkçı bir temelde özgürlük değerlerine bağlı olarak çalışmayı daha fazla etkinleştirerek tarz, üslup, tempo olarak daha fazla güçlendirmek gerekmektedir. Dolayısıyla kendi özgünlüğünü kaybetmeden, söz ve davranış uyumuyla daha etkili hale gelmek gerekir. Toplumcu bir karakterle topluma hitap edip insanları eğitmek, taraftar kazanmak imkânsız değildir. Çünkü toplum özgürlük eğilimine açıktır, komünalisttir, dayanışmacıdır, özgürlükçüdür, toplumsal ilişkiler demokratiktir. Dolayısıyla özgürlükçü demokratik bilince ve kültüre daha çok açıktır. Doğru olanı daha fazla benimser. Özgür basın doğru, etkili bir biçimde özgürlük ölçülerini, anlayışını, zihniyetini topluma etkili taşırabilirse toplum daha güçlü sahiplenecektir.
Tarihten Kopmak Toplumdan Kopmaktır
İnsanlık dünyasının merkezi Kürdistan’dır, tarihsel değerler Kürdistan’da açığa çıkmıştır. Demek ki özgür basın böyle bir görevle de karşı karşıyadır. Dikkat edilirse Amerika’dan, Avrupa’dan gelerek Kürdistan’da tarihi öğreniyorlar ve kendilerini tarihin sahibiymiş gibi göstermeye çalışıyorlar. O zaman Kürdistan’ın gerçekliğini araştırıp öğrenme, topluma ve insanlara aktarma görevi de özgür basınındır.
Basın-Yayın çalışmalarının birinci maddesi teorik çalışmadır, araştırma incelemedir. Tarihsel toplum gerçeğinin ortaya çıkarılmasıdır. İktidarcı-devletçi sistem gerçeğinin çözümlenmesi, eleştirilmesi ve mahkûm edilmesidir. Tarihsel toplumsal araştırmalarla toplumun derinliklerine girmek gerekir.
Felsefesiz ideoloji ve politika olmaz. İdeolojik-politik mücadele yürüten bir kurum bir felsefeye dayanmazsa ortada kalma tehlikesini yaşar. Neyi benimsediğini, neyi reddettiğini, neyi kabul ettiğini iyi bilmelidir. O nedenle teorik inceleme-araştırma bakımından tarihsel toplumun, coğrafyanın, devletin, iktidarın teorik incelenmesi yapılmalıdır. Abdullah Öcalan, “Ben sosyal bilimciyim, tarihe öyle geçmek isterim. Adımın Sosyal Bilim Akademisine verilmesini kabul ederim” dedi. O zaman sosyal bilimle ilgili olmak gerekmektedir.
Bütün Savaşların Esası İdeolojiktir
Basın-yayın faaliyetlerinin ideolojik mücadele boyutu politik mücadeleden önde olmalıdır. Esas olan budur. Bütün savaşların esası ideolojiktir. Ortadoğu’da süren 3. Dünya Savaşı’nın birinci halkası ideolojik olmasıdır. Basın-yayın esas olarak ideolojik mücadele organıdır; bu gerçek görülmelidir! Basın-yayın faaliyetinin bütünü en keskin bir ideolojik mücadele organı, çalışması olarak görülmelidir. Her şeyi ideolojik mücadelenin esaslarına göre düzenlemek önemli olmaktadır.
Demokratik ulus inşası; toplumun demokratik eğitim ve örgütlenmesi demektir. Dolayısıyla örgütleyebilmek için toplumu eğitmek gerekir. Toplumu eğitme ve örgütlendirme çalışması basın-yayın faaliyetlerinin önceliklerindendir. Teorik çalışmadan, ideolojik mücadeleden sonra inşa çalışmaları geliyor. Basın-yayın faaliyetleri halkı eğitmekle, örgütlenmeye hazır hale getirmekle, inşa çalışmalarının sorunlarına düşünsel çözüm üretip toplumu bu temelde eğitmekle görevlidir. Yazılı basın da, görsel ve işitsel basın da bunu yapmak zorundadır.
Tabi ki, Özgür basın eleştiren basındır, doğruyu ortaya çıkaran, eğiten, doğruya yön veren basındır. Bu temelde Kürdistan’daki devrimci birikimi, değerleri dünyaya taşırmak kadar, dünya halklarının sosyalist devrimci değerlerini Kürdistan’a taşırmaya da devam etmelidir. Yayın programının önemli bir bölümü de budur. Bunlar temelinde tarihsel-güncel olguları, gelecek ütopyasını iyi bir biçimde vermek gerekir.
Yoruma kapalı.