Giriş
Kadın ve erkeğin toplum içindeki konumları, toplumsal hayata katılım biçimleri, toplum içerisinde edindikleri roller, her çağın yarattığı koşullar çerçevesinde dönüşmüştür. Kadınlar ile erkekler arasındaki farklılıkların biyolojik farklılıklarla ile açıklanamayacağını, her toplumun, farklı zamanlarda, farklı kültürlerle edindikleri ahlaki-politik davranışlara göre şekillenmiştir. Toplumların bu yaşam biçimlerinden şekillenen toplumsal cinsiyet rolleri, her dönemde yaratılan farklı rollerle kimliklerin oluşumunda etkili olmuşlardır.
İlk-el bir yaşamdan, toplumsal yaşam bilincin yaratıldığı neolitik dönemle birlikte; kadının doğa ile olan uyumu, duyarlılığı, hakikat arayışı onun başat rol aldığı toplumsal bir yaşam yaratılmıştır. Bu toplum yapısı ile eşitliğin sağlandığı, kolektif üretimin yapıldığı, düşünce ve dil kavramlarının geliştiği ve toplumsallıkla birlikte ahlaki-politik normlar değer kazanmıştır.
Neolitik dönemde, toplumda ahlaki-politik normların uygulanması, kadın etrafında şekillenen kolektif yaşam biçimi, vicdan oluşumunu ve toplumsal kimlik kazanmasını sağlamıştır. Toplumsal ahlakın kazanıldığı bu dönemde hukuk kurallarının olmadığı ama ahlaki-politik değerlerle varlığını sürdüren toplumlar oluşmuştur.
Tarihin İlk Dönemlerinden Neolitiğe
Tarihinin ilk dönemlerinden Paleolitik Çağa kadar yontularak, ısıtılarak, işlenen taşlarla, kemiklerle, odunlarla bıçak, balta, kazma vs. aletler yapılmıştır. Bu yeni teknikler, değişik hayvanları avlama, daha fazla bitki üretme, sığınaklar yaparak yerleşik hayata geçme gibi gelişmeler sağlamıştır. Avcılar, balıkçılar ve toplayıcılar, yakın kaynakları tükettikten sonra genellikle başka yerler ararlar. Bununla birlikte, saklanabilir bitkisel ürünler (tohumlar, kuru meyve sebzeler) ya da sürekli yenilenen hayvansal ürünler bakımından zengin olan bazı ayrıcalıklı bölgelerde kaynaklar oldukça boldur. Saklama yöntemlerindeki ilerlemeler sayesinde kalabalık grupların, mevsim boyunca bulundukları yerde yerleşmelerine olanak sağlamıştır. Yontma Taş Devri’nden sonra çok kısa bir geçiş, dönemi olan ve predasyon sistemlerinin farklılaştığı, aletlerin bollaştığı ve uzmanlaştığı bu döneme Mezolitik Çağ, denir. Aletlerin yapısı biraz daha karmaşıklaşmıştır. Çakmak taşından “mikrolit” denilen geometrik şekilli küçük aletler yapılmış ve mikrolitlerin kemik ya da ahşap bir sapın ucundaki oyuğa yerleştirilmesiyle orak benzeri aletler ortaya çıkmıştır. Homo Sapiens, mikrolitlerle, 1 kilogram taştan yanyana konulduklarında toplam uzunlukları 100 metreyi bulan kesici aletler elde etmiştir.[1]
Klan ve kabileler, teknik olarak sürekli bir arayış içinde yeni aletler keşfederek yeni arayışlar içindeyken, bulunduğu yerin şartlarına, ortamına göre sosyo-kültürel olarak da sürekli bir değişim dönüşüm halindedirler.
Paleolitikten Neolitiğe Doğru
Paleolitik dönemde kabileler, küçük gruplar halinde ve göçebe şeklinde yaşamaktadırlar. Mağara duvarlarına çizilen simgelerden anlaşıldığı kadar insanlık tarihinin en uzun dönemidir. Fakat henüz yazı keşfedilmediği için kadın erkek ilişkileri ve toplumsal kimliğin oluşumuna dair bilgilerin en az olduğu bir dönem olmuştur, bu dönem. Toplumun, yaşam şeklinin avcılık ve toplayıcılık olarak belirlendiği bu dönemde, cinsler arasında iş bölümü işbirliğine dayanmaktadır. Kadınlar daha çok toplayıcılıkla, erkekler avcılıkla uğraşmışlardır. Grup halinde yaşayan kabileler saldırıya uğradığında kadınlarla birlikte karşı konulmuştur. Kadınların kendi çocuğunu koruma güdüsü, kadında sevgi, paylaşım, sorumluluk, emeğe dayalı yaklaşımları geliştirmiştir. Kadınların doğasında oluşan bu yaşam tarzı ve üstlendiği toplumsal rolden dolayı anaerkil döneminin yaşanması sağlanmıştır. Anaerkil dönemin en önemli özelliği kadının doğurganlığı, yavrusunu koruma ihtiyacı gibi erkekten daha üstün olan yeteneklerinin bilinmesi ile kabile içerisinde tanrıça olarak kabul görmesini sağlamıştır. Soyun devamında kadının rolü üstün görülmekte, erkek ise ikinci planda tutulmaktadır. Kybele heykelcikleri bu tezleri doğrular niteliktedir. Anaerkil dönemde doğanın kadına sunduğu bu özelliklerinden dolayı kadın eksenli kuralların yaratılması sağlanmıştır. Paleolitik çağda mağaralarda olan ilk-el yaşam, neolitik çağda kadının üretimde ve komünal yaşamda üstlendiği rol ile toplumsal yaşam yerleşik hale gelmiştir.
Neolitik Çağ
Neolitik dönem, primitif yaşam tarzından insanların kendi varlığının bilincine varmak için ahlaki yaşam normları edinmeye başladığı dönemdir. Özellikle kadın bilincinin ve emeğinin görünürlüğü bu dönemde toplumsal bilinci oluşturur ve ahlaki-politik normların değer kazanması sonucunda birlikte yaşamın eşit koşulları gelişmiştir.
İlk-el bir yaşam tarzından, diğer dönemleri geçiş aşamalarından günümüzden 12.000 yıl öncelerine doğru, avadanlığın yapılmasında ve taşın cilalanmasında yeni bir yöntem gelişmeye başlar. Bu yeni yöntemlerle, yazının ve madenciliğin ortaya çıkmasına kadar sürecek son tarih öncesi dönem olan Neolitik Çağ’ın kapılarını açar. O döneme ait figürler incelendiğinde, çeşitli sert taşların cilalanmasıyla yapılan balta ve keserlerin dışında, sürekli konaklama yerlerinin kurulması, pişmiş, topraktan yapılan çömlekler, tarım ve hayvancılığın ilk gelişmeleri damgasını vurmuştur. Bu Neolitik toplumların bazıları günümüzden 10.000 veya 5.000 yıl önce tarım yapmaya ve çoğaltmak ve ürünlerinden yararlanmak için hayvan yetiştirmeye başlamıştır. Sonrasında özel olarak seçilen ve tüketilen bitki ve hayvanlar evcilleştirilmiştir. Predatör (avcı) toplumlar da yavaş yavaş tarım yapan ve hayvan yetiştiren toplumlara dönüşür. Daha sonra, tarım yapan ve hayvan yetiştiren bu toplumlar, evcilleştirdikleri türleri, çalışarak işleyip yapaylaştırdıkları ve gitgide özgün, doğal yapısından farklılaşan ekosistemlerinin pek çoğunda geliştirdikleri Neolitik Tarım Devrimi gerçekleştirirler.[2]
Özgür, bereketli, eşit dengeli yaşamın olduğu toplumu PKK Lideri Abdullah Öcalan şöyle ifade etmektedir: “Yaklaşık 12 bin yıl önce gelişen bu devrim, toplumsallaşmanın en büyük adımıdır. Bu adımın, insanlığın gelişmesi üzerindeki etkisi, maddi ve manevi kurumları ile zihniyet yapısında sürüp gitmektedir. Bugün bile çok arzulanan doğal özgür yaşam zihniyeti, doğayla canlı dostluk, korkutucu tanrısal güçlerin hüküm sürmediği ve etkilemediği ruhsal yapı, güçlü analık duyguları, kadın-erkek eşitliği arzusu, tarım ve evcilleşen hayvancılığın bugün de Avrupa uygarlığını besleyen ürünleri ve araçları, bu ürünler ve araçlara dayalı ideoloji, düşünce ve dil yapıları ve kavramları, madenlerin keşfi ve kullanıma açılması başta olmak üzere uygarlığı sürekli ve halen besleyen ana unsurlarını yaratan şey, Neolitik köy devrimi ve buna dayalı olarak gelişen yerleşik kırsal toplum yapısıdır. […]Köy, Neolitik toplumun temel yaşam yeridir. M.Ö. 11.000-3.000’lere kadar süren tarımsal devrimin kutsal mekânıdır. Komünal toplumla hiyerarşik toplumun uzun süre beraberliğini de temsil eder. Ağalık, beylik henüz yoktur. Evcil-ananın görkemli onur abidesidir. Çünkü eve ilişkin tüm değerler onun zihninden doğmaktadır. Etrafta evcilleştirdiği hayvanlarıyla kültürleştirdiği bitkiler, eşine rastlanmadık mucizevi bir yaşam sunmaktadır. Bu dönemdeki binlerce buluş, ana kadının eseridir. Dönem mucidi belli olmayan ‘kadın icatları dönemi’dir.”
Neolitik tarım devrimi ile insan topluluklarının avcılık ve toplayıcılıktan tarıma geçiş yaptığı bu dönemde başat rol üstlenen kadınların, doğa ile olan uyumu ve doğayı keşfi ile tahıl ve tohumların yeniden üretildiğini keşfederek topraktan en iyi şekilde yararlanmışlardır. Kadınlar, topraktan kök ve yiyecek çıkarmak için toprağı işlemeye başlamış, böylece toprak ve bitkilerden yararlanarak beslenme ihtiyacını karşılamıştır. Kadınlar giderek yeni teknikler icat ederek, taneleri öğütmek, tohumları saklamak için yeni usuller keşfetmişlerdir (Reed, 1975:174). M.Ö. 6000’lerden sonraki süreçte ilk tarım köy devrimini gerçekleşiyor. Göçebe hayattan yerleşik hayata dönerek, doğayla uyumlu bir şekilde toprak işletilmeye başlanıyor. Buğdayı keşfeden kadınlar, buğdayı toprağa ektiklerinde çoğalan, ezdiklerinde una dönüştüren, unu da ıslatıp ana besinleri olan ekmeği üretmişlerdir. Kadının doğurganlığının kutsallığı, doğa ile olan uyumu, kolektif üretim ve tüketim, çeşitlilik, doğadaki diğer varlıklara isim vermesi, anlam ve hakikat arayışı, sezgiselliği kadınların saygınlığını tanrıça inancına dönüştürmüştür. Yaptıkları çanak çömleklerle, resimlerle, heykelciklerle sanatın gelişmesine ve tarihe ışık tutabilmişlerdir.
Öcalan Neolitik toplumun yarattığı ahlak bilincini şöyle ifade etmektedir; “Neolitik toplumun ideolojik kültürü analık hukuku, toplumsal dayanışma, çıkarsız ve salt toplum amaçlı sevgi, saygı, iyilik düşüncesi; yani ahlak, karşılıksız yardımlaşma, gerçek değer üretenlere ve toplumu yaşatanlara saygı, kutsallık ve tanrısallık kavramlarının saptırılmamış özüne bağlılık, komşuya saygı, eşitliğe ve özgür yaşama özlem gibi ölümsüz değerler bu toplumun temel varlık nedenleridir.”[3].
Klandan Geniş Toplum Yapılarına Doğru Gelişen Ahlaki-Politik Toplum
Yirmi-otuz kişilik gruplar biçiminde yaşamını sürdüren klanlar, avcılık ve toplayıcılıkla geçinen, yaşamlarında ortak paylaşım, dayanışma sayesinde edindikleri kolektif ruhla, en ağır şartlarda da yaşamlarını sürdürebilmişlerdir. Klan toplumundan kabile toplumuna geçişte ahlaki ve politik normlar daha da değer kazanmıştır. Çünkü toplumlar geçinmek için beslenme, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamak için doğayla, insanlarla, bitkilerle, hayvanlarla ilişkilerini geliştirmek gayesiyle sürekli bir işleyiş ve etkileşim halindedirler. Bütün bu etkinlikler belirli ahlak kuralları çerçevesinde yapılmaktadır. Öcalan bu konuyu şöyle ifade etmektedir: “Toplumsal doğayı esnek zekayla en yüklü doğa olarak tanımlamamız, konuya ışık tutabilir. Esnek zekadan kasıt, daha çok düşünerek iş yapmaktır. Düşünme ile iş arasındaki ilişki zorunlu olarak kural gerektirecektir. Çünkü işin nasıl yapılması gerektiğini belirlemek zaten kural demektir. İşe ilişkin bu ilk eylemi, ilk ahlak kuralı olarak da belirleyebiliriz. İş derken de her türden toplumsal etkinliği kastediyoruz. Yemekten uyumaya, yürümekten yiyecek bulmaya, hayvanlarla dost olmaya veya çatışmaya, bitkilerle ilgilenmekten balık avlamaya kadar her eylem iştir. Bu iş ise, kural olmadan başarılamaz. Başarısızlık ise, toplumun ölümü demektir.”[4].
Klan, kabile topluluklarında da insanların toplum olmadan yaşamlarını devam ettiremedikleri görülmektedir. Kendi başlarına yaşadıklarında varlığını sürdürmekte zorlanırlar ve toplum işlevlerini yerine getiremezler. Toplumun da temel işleyişini sağlaması için ahlak ve politika kurallar edinmiş bir yapıya sahip olması gerekmektedir. Toplumlar geliştikçe ahlaki-politik olgular daha da önem kazanmıştır. Toplumun varlığını sürdürmesi açısından ahlak ne kadar zorunlu bir gereklilik taşıyorsa politika da o kadar gereklidir. “Ahlak anlam olarak toplumun uyulması gereken kural gücüdür. Bu güç zorla değil toplumsal varlığın sürdürülmesinde hayati rolünden ötürü gönüllüce yürütülmektedir. Dinden farkı kutsallık yerine dünyevi ihtiyaçtan kaynaklanmasıdır. Ahlak kurallarının uygulanmadığı toplumlar, yaşamlarını sürdüremezler, yok olmaya mahkumdurlar”[5]. O dönemden toplumların ihtiyaç duydukları ilk ahlaki-politik normlar, uygarlığın ilk normlarını oluşturuyordu. Devletlerin koyduğu hukuk kuralları olmadan da toplumsal normların geçerli olduğu bu dönemlerde demokratik bir yaşam tarzı ile toplumlar varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
Neolitik toplumun yarattığı tanrıça kadın kültürü, tarım devrimi, toplumsal dayanışmanın yarattığı komünal yapılar, sevgi, saygı, iyilik, kadının etrafında şekillenen kolektif yaşam biçimi; toplumsal vicdanın oluşumunu, toplumun kimlik kazanması, ahlaki-politik toplumun oluşumunu sağlamıştır. Hukukun olmadığı ama ahlakın olduğu bir toplum yaratılmıştır. Toplumun ahlaki değerler oluşturarak edindikleri ahlak, demokratik bir toplumu yaratmış olduğu komünal hakikat arayışı ile daha da sentezlenmiştir. Birbirleri arasında kullanılan iletişimleri, beslenme şekilleri, edindikleri kültür sürekli bir ahlaki boyuta dayanmaktadır. Toplumsallık vazgeçilmez olmuştur.
Neolitik dönemin yarattığı, eşitlikçi, özgürlükçü, üreten yaşam biçimi ile tarım ve köy devrimi yaşanmıştır. Bununla birlikte doğa ve toplumla olan ilişkilerinde ahlaki kuralların varlığıyla toplumsallaşma süreçlerini devam etmişlerdir. “Ahlakın temel rolü, toplumu varlığını sürdürmesi ve ayakta kalması için gerekli kurallarla donatmak ve bunları uygulama gücüne kavuşturmaktır. Varlık kurallarını ve uygulama gücünü yitiren toplum hayvan topluluğuna dönüşmüş demektir ki bu halde istenildiği kadar kullanılıp sömürülebilir.”[6]
Ahlaki-politik toplumun kadın eksenli, kadın kültürü ile donatılmış bir yaşam şekli olmasından kaynaklı; toplumun kendi özvarlığını koruyarak, doğruluk ilkesini esas alarak, iyilik paradigması ile toplumsal vicdanın oluşumu sağlanmış, toplum kendi öz kimliğini yaratmıştır. Günümüzde edindiğimiz ahlaki-politik değerler, köklerini ilk bu toplumlardan almıştır. Ancak sonrasında devletlerin yarattığı hukuk kurallarının, toplumsal yapılara aşırı yüklenmesi sonucu geçmişteki ilk ahlaki-politik kuralların ötesinde antidemokratik, yaşanılmaz hukuk kuralları ile toplumların birbirine düşman olduğu dönem yaşanmaktadır.
Toplumsal yaşamın sürdürülmesi, toplumun kimlik kazanması, kolektif yaşam esasına dayanan, toplumsal vicdanın oluştuğu ahlaki-politik kurallarla birlikte hakikate ulaşılmıştır. Topluluk içerisinde ahlak kurallarına uymayanlara yönelik, topluluğun dışına itilme veya farklı yaptırımlar uygulanmıştır. Genel anlamda topluluğun ahlakı, vicdanı, kimlik kazanması; herhangi bir çıkar, rekabet, gasp etme kültürüne dayanmadığından yaşamın esası erdemli olmaya,“iyi ve güzele” ulaşmaktır.
Neolitikten Artı Ürüne Geçiş
Neolitikte, eşitlikçi, özgür, paylaşımcı, kadın kültürünün yarattığı yaşam şekli, toplumsal vicdanın oluşu, gelişimi, toplumun kimlik, karakter kazanması, ahlaki-politik toplumun oluşumu şekillenmiştir. Neolitik Çağ’dan sonra gelen Kalkolitik Çağ, maden çağlarının ilk dönemidir. Üretim döneminin yoğun olduğu bu dönemde Mezopotamya yerleşimleri öncülük etmiştir. Seramik üretimine geçiş ve sulu tarımın başlamasıyla toplumsal ilişkiler arasında hiyerarşinin ortaya çıkması ve artı ürünün sağlanmasıyla bütün dengeler değişmiştir. Değiş tokuş usulüyle ticari ilişkiler başlar. Erkeklerin artı ürüne el atmasıyla kadının rolü daralmaya başlar. Uzun süre kaldıkları yerleşim yerlerinde yeni düzen oluşturulur. Komün yaşam aile içi yaşama dönüşerek bireyselliğin ilk adımları atılır.
Neolitik Çağ’ın etkileri, her coğrafyada farklı dönemlerde yaşanmıştır. Kentlerden uzak olan topluluklar Neolitiğin kalıntılarını çok yakın zamanlara kadar yaşamışlardır. Çok yakın zamanlarda binlerce yıl öncesine gitmeden, köylerimizde Neolitik toplumun özellikleri yaşanmaktadır. Sadece beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için tarım ve hayvancılıkla geçimini sürdüren topluluklar sınıfsız, rekabetsiz, eşit ve özgür bir biçimde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Erkekler sadece sürüye giderler, kadınlar hayvanlardan elde ettikleri ürünler ile beslenme ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Ailenin idaresi, topluluğun ilişkilerini kadınlar sağlamaktadır. Böylece anlaşmazlığın yok denecek kadar az olduğu, eşitlikçi, demokratik bir yönetim modeli ile varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ne zamanki tarımdan alınan verim ihtiyacından fazlasını elde edince yani artı ürün alınmaya başlandığı zaman, köyün komünal toplumu, kapitalizmin yarattığı kentlerin bireysel yaşamına dönüştü. Edindikleri artı ürün ile barınma ve beslenme ihtiyaçlarının dışında tüketim ürünlerini aldıktan sonra mevcut kapitalizmin var eden rekabet çatışmasına ve tüketim çılgınlığına kapılmaya başladılar. Öcalan’ın deyimiyle komünal köy yaşamını bırakıp kentlerin ışıltılı cazibesine kapılanlar, kentlerde bireysel, paylaşımsız, dar ilişkilerin yoğunlaştığı alana mahkûm olmuşlardır.
Ahlaki-Politik Toplumun Gerekliliği
Ahlaki-politik toplum inşa etmek, toplumun varlığını sürdürmesi için en temel yapı taşıdır. Ahlaki ve politik normlardan yoksun olan toplumların devamlılığını sağlayamadığı, tükenen, sömürülen toplumlar haline geldiği aşikardır. Hukuk kurallarına bağlı olmadan, ahlaki-politik normlarla toplumlar devamlılığını sağlayabilir. Halen devleti olmayan halklar, uluslar, topluluklar, aşiretler bu şekilde varlığını sürdürmektedirler. Bu varlığını da ahlaki-politik değerlerle sağlamaktadırlar. Toplumlar, tarihe baktığımızda sürekli bir değişim dönüşüm yaşamışlardır. Bazı dönemlerde sömürülmüş, bazı dönemlerde sömürmüş, bazı dönemlerde yok olma ile karşı karşıya gelmiş, bazı dönemlerde direniş göstermişlerdir. Ama toplumu her zaman ayakta tutan tarihten getirdiği ahlaki-politik kültürdür. Toplum sürekli ahlak ve politikasına sahip çıkmakta, kendi değerleri doğrultusunda hareket etmektedir.
“Ahlâkı politikanın tarihsel kurumsal gelenek halini almış biçimi olarak tanımlamak mümkündür. Politika daha çok günlük olarak yaratıcı, koruyucu ve besleyici rol oynarken, ahlâk geleneğin kurumsal ve kurallı gücüyle mevcut toplum için aynı hizmeti görür. Ahlâkı toplumun politik hafızası olarak değerlendirmek de mümkündür. Ahlâken aşılmış veya ahlâktan yoksun kalmış toplumlar politik hafızasını, dolayısıyla geleneksel kurum ve kural gücünü zayıflatmış ve yitirmiş demektir. Bu da bir toplum için öz savunmadan yoksun kalmak, her tür iç ve dış tahakkümcü, sömürgen ve asimilasyonist uygulamalara açık hale düşürülmektir. İktidar sistemlerinin ve devlet oluşumlarının sürekli ahlâkı aşındırmaları ve yerine topluma üstten tek taraflı hukuk iradelerini (egemenlerin ahlaki biçimini) dayatmalarının altındaki temel neden, özyönetimi ve politikayı tahrip ederek o toplumu sürekli ve yapısal olarak iktidar yönetimine ve sömürüye açık hale getirmeyi zorunlu görmeleridir. Kendi ahlâkını güçlü yaşayan bir toplum, iktidara ve sömürüye kolay boyun eğmez. Bir toplum için ahlâkın en olumsuz, geri ve ilkel hali bile iktidar ve devletlerin en ileri hukukları ve yönetimlerinden daha değerlidir. Ahlaki ve politik toplumun olduğu yerde, iktidar ve hukuk gereksiz olmaktan da öteye, tahammül edilmesi güç bir yük haline gelir. Bir toplum ne denli ahlaki ve politik kılınırsa, o denli demokratik, özgür ve eşitlikçi, dolayısıyla iktidar eliti ve sermaye tekellerinin istismarına kapalı ve direngen kılınır. Özgürlükler ve eşitlikler ancak demokratik toplumun demokratik siyaset tarzıyla kazanılır, öz savunmayla korunur. Ahlâki ve politik toplum esasında birliktir. Her birey ve grubun ödün vermeyeceği tek değer ahlâki ve politik toplum olarak kalmadaki ısrardır. Farklılık için, eşitlik ve özgürlük için tek ve yeterli koşul ahlâki ve politik toplumdur.” (Abdullah Öcalan)
Ahlaki-politik toplumun gerekliliği üzerinde dururken bu toplum yapısını yaratan ve sürdürenlerin kadınlar olduğu da unutulmamalıdır. Ahlaki-politik kültürün oluşumunda ve sürdürülmesinde en etkili olanlar kadınlar olmuşlardır. Kadının yaşam felsefesine baktığımız zaman, kendi değerlerini koruyan, bu değerler doğrultusunda yaşamını ilmek ilmek ören, yaşamın her anını anlamlı kılmak için mücadele eden, toplumunu barışla, sevgiyle, direnişle, inşa edenler olmuşlardır. İyilik, doğruluk, eşitlik, özgürlük, ekolojik, savaşsız, komünal, ahlaki-politik toplumu inşa eden kadınlar, toplumsal bilinci yaratarak demokratik uygarlık sisteminin oluşumunu sağlamışlardır. Bu toplumsal ilişkilerin sağlanması ve devam edebilmesi için doğayla uyumlu, kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı, iyilik, doğruluk ve güzelliğin vazgeçilmez olduğu, ahlaki-politik normlarla bürünmüş demokratik bir uygarlık sistemi ile yaşamı örmek gerekmektedir. Ahlaki-politik toplumu yaratan bilinçli kadınla özgür, eşit, demokratik toplum da gelişecektir, erkek de gelişecektir.
Kaynakça
-
Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak, Amara Yayınları
-
Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu, Amara Yayıncılık, Cilt:3, s.89.
-
Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu, Amara Yayıncılık, Cilt:4, s.68.
-
Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu, Amara Yayıncılık, Cilt:3, s.312.
-
Marcel Mazoyer; Laurencc Roudart, Dünya Tarım Tarihi, Neolitik Çağ’dan Günümüzdeki Krize, Epos Yayınları, 2009
-
REED, Evelyn (1975), Woman’s Evolution, Kadının Evrimi, Çev: Şemsa Yeğin, Payel Yayınları, İstanbul
[1] Marcel Mazoyer; Laurence Roudart, 2009
[2] Marcel Mazoyer; Laurencc Roudart, 2009
[3] Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak
[4] Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu
[5] Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak
[6] Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu
Yoruma kapalı.