Kürdistan’ın merkezinde olduğu Mezopotamya topraklarının insanlığın ilk icatlarına ve toplumsallığına beşiklik ettiğini biliyoruz. Söz konusu ilklere kadının öncülük ettiği arkeolojik ve antropolojik bulgulara dayanarak kabul gören bir durumdur. Erkek egemen/ataerkil sürece kadar bu topraklardaki yaşamın toplumsallık ve neolitik devrim şeklinde gelişmesinde kadının damgası belirleyicidir. Ne zaman ki hanedanlığa dayalı gelişen ilk tekelleşme bir iktidar gücü olarak gelişmiş ve sonrasında da bu güç, devletin prototipi olan Ziguratlarda rahiplerin öncülüğünde merkezileşmiş ve devlet-iktidar haline gelmiş, işte o zaman kadının iradesi kırılmış ve toplumsal rolünden uzaklaştırılmaya başlanmıştır. İradesi kırılan, teslim alınan ve güç ilişkilerine bulaştırılarak köleleştirilen kadın, bu güç ilişkileri ve çıkarları içerisinde kullanılan duruma düşürülmüştür. Söz konusu durum kesinlikle bir tercih değil, kadının içine düşürüldüğü durum ile ilgilidir. Sümer rahiplerinin öncülüğünde merkezileşen iktidar ve gücün devlet olarak kurumlaşması süreci ile birlikte benzer tarzda Kürt erkeğini de iktidar çarkının içine alınmıştır. Güç ve iktidar ilişkisinin merkezileşip tekleşerek iktidarlaşmasının ilk hali ve hikayesi olan Gılgameş destanında da konu edildiği üzere; Kürt erkeğinin de bu iktidar ilişkisi içine alınarak, halkına ve değerlerine ihanet ettiğini görmekteyiz. Söylence, mitoloji veya hikâye olarak dile gelen ve ilk yazıtlarda da kayda geçen ilk işbirlikçi Kürt erkek gerçekliği; dağlı Enkidu’nun ova kültürü içine alınarak ihanet ilişkisine bulaştırılmasıdır. Bu durum Abdullah Öcalan’ın savunmalarında detaylarıyla yer alır. Bu hikâyede Enkidu’nun teslim alınmasında, ihanete çekilmesinde ve halkına karşı kullanılır hale getirilmesinde kadının rolüne de işaret edilir. Enkidu, Kürt halkının iktidar dışı kalmış, doğal toplumcu yaşamın sembolü tarif edilen lideri Humbaba’yı, günümüz literatürü ile jitem-kontravari tarzda, pusuya düşürerek katlettiği belirtilir. Tarihi söylencelerde böyle hikâye edilir. Bu hikâyenin bize söylediği, Kürt erkeğinin de kendi toplumsal gerçekliğinden koptuğu, “medeniyet” ilişkileri içine alınarak temsil ettiği değerlere ihanet ettiği biçimindedir. Böylelikle Kürt halkının ilk toplumsal halinin içine de artık ihanet fesadı bulaştırılmıştır.
İktidar ve Güç Devleti, Devlet İhanetçi Kişiliği Doğurur
Halkın kendi varlığını ve de orjinliğini-kimliğini korumak için dağı mesken edinerek yürüttüğü direniş artık kırılmıştır, darbe almıştır. Medeniyet erkek eli ile inşa edilirken, iktidar ve güç ilişkileri hâkim olup, devlet üzerinden kurumlaşıyordu. Zaman içinde artık Türk’ten daha fazla Türk ve Farslaşan-Araplaşan bir Kürt erkek gerçekliği ile karşı karşıyayız. Böylelikle “Kendisine ihanet ettirilmiş bir Kürt” gerçekliği tarih sahnesinde hep olagelir. Özellikle 19. ve 20. Yüz yıllara gelindiğinde Kürt halkının var olma, özgür yaşama mücadelesi ve direnişlerinin tümüne karşı bu ihanet ruhu ve kişiliği rol ve misyon üstlenir. Tarihteki ilk ve tüm ihanetler toplumsallıktan koptukça hanedanlaşan ve dolayısıyla toplum üstü bir sınıflaşmaya kavuşan gücün iktidarlaşması ve zamanla devletleşmesi ya da devletler ile iş tutması ile gelişmiş ve olmuştur. Bu şaşmaz gerçeklikte Kürtlerde de ihanette rol ve misyon üstlenen kesim veya kişilerin profili, belirttiğimiz gibi iktidar ve devlet ilişkisine bulaştırılmış, kişisel ve ailesel çıkarları önceleyen sınıf karakteri kazanır. Zaman içerisinde bir kesim aşiret reisleri ve hanedanlıklar bu ihanet misyonunun temsilcisi ve yürütüşü haline gelirler. Çıkarlar üzerinden gelişen ihanet ilişkileri bir kesimde uşaklık düzeyinde olsa da diğer bir kesimde aslında bir tercihe dönüşür. Artık yeni Enkidular, Kürt halkının varlığına karşı dayatılan ret, inkâr ve asimilasyon politikalarının en pervasız savunucusu, soykırım ve katledilmesinde de avcı ve tetikçidir.
Dağlı halk olan Kürt erkeğinin bir kesimini temsil eden Enkidu sembolünde olduğu gibi ovaya çekilmiş, devlete ve iktidara bulaştırılmış, aile, aşiret ve hanedanlık çıkarı üzerinden kendisine, halkına, dağa ve doğasına karşı ihanete bulaştırılmıştır. Dağlı ve direnişçi olma noktasında duran, varlığını ve özgürlüğünü savunan Kürt kadını ve direnişçi Kürt erkeği de artık bu ihanet sınıfının hedefidir. Kürt sosyolojisinde işbirlikçi ve ihanetçi bu sınıf veya kesim artık Kürt halkının karşısında, düşmanın yanında durma ve hareket etme gibi bir politik tercihte bulunur. Kürt halkının içine sokulan bu ihanet ruhu ve kişiliği Medler ve Baban direniş sürecinden başlamak üzere, Şex Benzenci, Şex Said ve Dersim direnişlerinden Şengal ve Kobani Kürt direniş ve mücadelelerine kadar birçok direniş ve mücadeleye karşı kullanılmıştır. Günümüzde de bu rolün en uç ve ileri temsilcisi olarak KDP rol üstlenmiş durumdadır. Çok nettir ki, KDP bir siyasi parti olmanın ötesinde, bir aile hanedanlığı olarak işbirlikçi misyonu ile görevlendirilmiş, Kürtlerin Özgürlük ve Bağımsızlık mücadelesine karşı konumlandırılmış bir gerçekliktir. Tarihsel olarak bütün ihanetçi ve işbirlikçi sınıf ve kesimlerde olduğu gibi KDP işbirlikçiliği ve ihanetçiliği de çıkarına hizmet ettiği oranda ve iktidarını sürdürme üzerinden bir Kürtlük söylemi ve konumlanması içerisindedir. Bütün ilişkilerini ve politikasını buna göre yapılandırır, planlar ve yürütür. Ne hazindir ki ihanete meyil etmiş her sınıf ve karakter tıpkı KDP örneğinde olduğu gibi tam da ihanet ettiği noktanın esas savunucusu rolünde halkı manipüle etmeyi kendisine erk edinmiştir. Bu yazının konusu Kürt kadının ihanet karşısındaki tutumu ve durumu olduğundan, genel durumu özet ve kısa geçmek durumundayım.
Tarih boyunca sürekli soykırım ve katliam politikalarına maruz kalan halklardan biri olarak Kürtler söz konusu olunca; Kadın genelde toplumsallığın, kültürün, dilin taşıyıcısı ve koruyucusu olarak bilinir ve de Kürt halkının tarihinde böyle tarif edilip yer alırlar. Kürt halkının var olma ve direnme tarihinde kadının bu tarife benzer bir rolü olduğunu görürüz. Yaşadığı topraklar üzerinde yok sayılma, inkâr, imha ve soykırım saldırılarına karşı kültürü, toplumsallığı ve dili korumayı direnişin bir biçimi olarak günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Kürtlerin devlete, iktidara bulaşmamış erkekleri ve kadınları özgündürler ve iktidar ilişkileri dışında yaşamışlardır. Gücün iktidarlaşma süreci ile birlikte elbette Kürtlerde de bu durum değişmiştir. Direniş kadın ile ihanet ve düşman işbirlikçiliği ise erkek ile özdeşleşir hale gelmiştir. Kuşkusuz ki buradan tüm erkeklerin ihanet tüm kadınların da direniş saffında yer aldığı anlaşılmamalıdır.
Kast edilen toplumsal duruşlara atıftır. Kürt hikayelerinde ve az sayıda yazılı Kürt tarih belgelerinde böylesi atıflar öndedir. Bu gerçeğin arkasında güç ve iktidar ilişkisi vardır. Genelde olduğu gibi Kürtler ’de de kadın güç ve iktidar ilişkisi dışında bırakılmıştır veya böyle bir gerçeklik söz konusudur. Genel durum bu iken kadının tarih boyunca hiçbir işbirlikçiliğe ve ihanete bulaşmadığı ya da bir parçası olmadığını da belirtmiyoruz. Tekil veya azınlık olarak ifade edebileceğimiz tarzda kadınların da bu güç ve iktidar ilişkileri içine alındığı, bir parçası kılındığı ve hatta söz konusu ilişkilerde kullanıldığı durumlar da vardır. Tüm bu verilere dayanarak Kürt halkının varlığını koruma ve sürdürme mücadelesinde kadının önemli rol oynadığı bilinir. Öcalan’ın büyük ideolojik, eğitsel, örgütsel ve politik emeği, katkı ve desteği ile PKK içinde gelişen büyüyen ve zamanla özerkleşen Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketinin mücadele sürecine kadar Kürt kadınının gelişen direniş ve ihanet karşısındaki tutumu büyük oranda tekildir. Kürt halkının genel durumuyla paralel bir biçimde Kürt kadını açısından da örgütlü ve kolektif bir tutumdan bahsedilemez.
Zarife Kadın Mücadelesinde Direnişin Sembollerindendir
Tekil de olsa Kürt halkının verdiği özgürlük mücadelesinde kadınlar her zaman direnişten yana, halkının varlığına kast eden anlayış ve tutumlara karşı durmuş, görkemli direniş ve mücadelesi ile tarihe damgasını vurmuştur. Tarihte gösterilecek çokça örnek vardır. Bazı örnekler vermek gerekirse:
Dımdım Kalesi’nin direnişinde Perîzad ve Guher Xatûn’un oynadıkları role dair bilgi ve değerlendirmeye birçok kaynakta rastlamaktayız. Benzer bir durum Koçgirili Zarîfe açısından da geçerlidir. Zarife eşi Alîşêr ile birlikte 1921 Koçgiri serhildanına öncülük eder. Zarîfe ve Alîşêr, 9 Temmuz 1937’de Dersim direniş sürecinde ihanete uğrayıp, katledilirler. Aynı zamanda akrabaları olan Zeynelê Kop ve Reber, Zarife ve Alişer’in kaldığı mağaranın önüne görüşmek üzere geldiklerinde Zarife’nin Alişer’e her ikisinin ihanet ettiğini ve kendilerini katletmek üzere geldiklerini ve görüşmeyi kabul etmemesi gerektiği belirtilir. Alişer’in Zarife’ye ‘bir şey olmaz’ dediği ve görüştüğü, görüşme esnasında Zarife’nin bu ihanetçilerle savaştığı ve sonrasında Zarife ve Alişer’in bu ihanetçiler katledildiği bilinmektedir. Zarife’nin ihanet karşısında duruşun ve mücadelenin sembolü haline gelmesi, direniş ve mücadele duruşu ile ilgilidir. Aynı duruşu teslimiyete karşı da gösterir. Ezidi Kürt kadını Meyan Xatun’un, Osmanlı’nın Ezidi inancına saldırısı ve fermana karşı duruşu da bu örneklerden biridir. Leyla Qasım da Saddam diktatörlüğünün Kürtleri soykırımdan geçirme politikaları ve saldırılarına karşı tavizsiz mücadele eden ve teslim olmayan Kürt kadın sembollerinden biridir. Kürt halkının varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama mücadelesi içerisinde yer alan, tutum sahibi olan ve tarihe mal olmuş sembol isimlerinden sadece birkaç isme yer verebildik. Binlerce Kürt kadının direniş mücadelesi içerisinde yer aldığı, önemli bir mücadele yürüttüğü ve ihanet karşısında tutum sahibi olduğu biliniyor.
Kürt kadınlarının ihanet karşısındaki duruşu ve mücadeleleri, yukarıda da belirttiğimiz gibi tarihsel seyir içinde yaygın olmak ile birlikte örgütlü bir güce dönüşmediği için büyük oranda tekil kalmıştır. Halk olarak içinde bulunan koşullar ve Kürtlere karşı yürütülen inkâr, imha ve soykırım saldırılarının yoğunluğu ve parçalı mücadele yöntemleri; örgütlü kadın direnişinin gelişmemesinde etkili olmuştur. Bununla birlikte esas etkenin ideoloji ve fikir olarak yeterli koşulları ve imkânı yaratamama ve yakalayamamadan kaynaklandığı açıktır. Buna rağmen Kürt halkının direniş ve mücadele tarihinde, Kürt kadınlarının yürüttüğü mücadele çok önemli bir yere sahiptir ve bu mücadelede katkısı olan kadınlar, hep dikkate alınması gereken önemli örneklerdir. Örgütlü girişim anlamında ifade edilebilecek Kürt Kadınları Teali cemiyetinin Kürt kadınları adına örgütlü duruş ve mücadeleye giriş anlamında tarihte bir yeri vardır. İlgileri daha çok eğitim, maddi durumlarını güçlendirme ve toplumsal sorunlara eğilme perspektifini içeriyordu, çok da uzun ve verimli bir örgütlenme olmadı.
Kürt Kadını “Kadın Kurtuluş İdeolojisiyle” Özgürlüğü hissetmiştir
Kürt halkının tarihinde esas örgütlü Kürt kadın mücadelesi, PKK ile birlikte gelişmiştir. Bu ideolojik, örgütlü, politik duruş ve tutum bugün PAJK’ta vücut bulmaktadır. PAJK’ın (Partiya Azadiya Jinên Kurdistan) parti olarak esas ve belirleyici duruşu, ihanet karşısındaki tutumunda somutlaşmaktadır. PAJK’ın Kadın Kurtuluş İdeolojisi programının ilk ve en önemli ilkesinin Yurtseverlik ilkesi olması bu gerçekliğin vücut bulmuş halidir. Köklerine, toprağına ve tarihine ihanet içinde olan hiçbir gücün, kesimin, halkın ve cinsin özgürlükçülükle bir alakası olamayacağı açıktır. Sakine Cansız, Kürt kadın tarihinin örgütlü mücadelesinin en bilinen örneklerinden ve de öncüsü konumundadır. Sakine Cansız tarihe mal olmuş tutumunu ihanete karşı Amed Zindan direnişinde ortaya koymuştur. Özgürlük mücadelesi ve tercihine karşı, soykırımcı-faşist düşman tarafından yaşamı pazarlık konusu olarak konulunca; canı pahasına hem Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesinden hem de kadının özgürlük mücadelesi duruşundan bir adım geri atmadı. Mazlum Doğan’ın “Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” sözünün arkasında, örgütlü kadın tutumu ile durdu, direnişe ve başkaldırıya öncülük etti. Sakine Cansız ihanete ve teslimiyete karşı direniş tavrı, Kürdistan Kadın Özgürlük mücadele tavrına ve tutumuna dönüştü. Artık teslimiyet ve ihanet karşısında en keskin, net ve örgütlü duruş Kürt kadınından gelecekti. Sakine Cansız’ın ihanet karşısındaki tutumu, Kadın Özgürlük mücadele rotasını belirlemiştir. Nerede, hangi koşullarda ve zamanda olursa olsun, ihanet karşısında direnişin adı artık Devrimci Kadın olacaktır.
Bu perspektif ve felsefe, 1992 yılına gelindiğinde, KDP’nin öncülük ettiği, Türk devletinin Güney Kürdistan topraklarında başlattığı işgal ve büyük ihanet savaşında Beritan’ın tavrı olarak çok daha net bir biçimde ortaya çıkacaktı. Türk devletinin askeri işgaline ve Peşmerge’ya karşı Xakurkê cephesinde savaşan Beritan (Gülnaz Karataş), mermisi bittiğinde teslimiyet ve ihanet çağrılarına ‘İhanete hayır’ sloganı ile yanıt vererek, kendisini kayalık uçurumdan aşağıya bıraktı. Dersim’de 1938 soykırımında kadınlar Türk devletine teslim olmamak için kendini uçurumlardan atmışlardı. Direnişin suyundan, toprağından ve ruhundan beslenen, büyüyen ve bunu Özgürlük mücadele saflarında yeni bir aşamaya taşıran Beritan’ın bu tutumu Güney Kürdistan’da efsaneye dönüştü ve büyük saygıya yol açtı. Beritan, Dersim direniş sembolleri Zarife ve Besê’nin ardılıydı, aynı zamanda ihanet karşısında da bu tarihi kadın kişiliklerden etkilenmiş ve örnek almıştı. Fakat esas olarak katıldığı ve saflarında mücadele ettiği Kürdistan Kadın Özgürlük hareketinin ideolojik, özgürlükçü politik ve örgütsel duruşunu temsil etmektedir. Gülnaz Karataş İhanet karşısında duruş ve mücadelesi, ideolojik ve özgürlükçü tutumu ile yakından bağlantılıdır. Bu nedenledir ki hem Kürdistan Özgürlük Mücadelesi açısından hem de Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi açısından Kemal Pir gibi bir direniş ve mücadele çizgi olarak tanımlanmaktadır. Sakine Cansız ihanet karşısında temsil ettiği direniş geleneğinin yeni, en etkileyici ve belirleyici Kadın devrimcisi haline gelmesi bu hakikatinden dolayıdır. İhanet karşısında, Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadelesi Sakine ve Beritanların temsil ettiği çizgi ile ihanet karşısındaki duruşunu belirledi ve ölçüyü netleştirdi. Artık ihanet karşısında Beritanca durulacaktı. Bunun bir milim gerisine düşülmeyecekti.
14 Mayıs 1997 yılına gelindiğinde ise TC devleti yine KDP ile birlikte Özgürlük Hareketine karşı, adını “Çekiç operasyonu” askeri operasyon koyduğu işgal harekatı başlattı. Bu KDP’nin TC ile birlikte girdiği ilk işgal saldırı işbirliği değildi, 1992 ve 1995 yıllarında Özgürlük Hareketine karşı geliştirilen operasyonlarının bir devamıydı. 14 Mayıs 1997 operasyonundan iki gün sona 16 Mayıs 1997 yılında Hewler ve Diyana’da bulunan özgürlük gerillalarını KDP katletmeye başladı. O güne kadar hem Hewler’de hem de Diyana gibi KDP alanlarında özgürlük gerillaları resmi kalıyorlardı.
Savaşta yaralanan gerillaların kendi oluşturdukları hastaneye tedavi için gelen gerillalar Hewler şehri içerisinde rahat hareket edebilmekteydi. Hatta katliamın olduğu 1997 yılınında katliam öncesi 8 Mart ve 21 Mart Newroz kutlamaları şehir merkezinde kitlesel gerçekleştirilmiş ve gerillalar bu kutlamaların güvenliğini askeri üniformalarıyla almıştı. Güney Kürdistan halkının özellikle Hewler halkının gerillaya olan bağlılığı çok büyüktü; gerillaya saygı duyuyor, seviyor, değer veriyor ve korumak istiyordu. Hatta katliamdan kurtulmuş gerillaların verdiği bilgiye göre katliamın olduğu gün bir KDP peşmergesinin annesi şafak vakti söker sökmez Hewler’de yaralı gerillaların kaldığı hastaneye gitmiş, feryat figan ederek, göz yaşları içerisinde gerillaların katledileceğini tedbir almalarını istemişti. KDP öncülüğünde MİT ile birlikte gerçekleştirilen katliamda içinde birçok kadın gerillanın da olduğu yüzden fazla ve çoğu savaşta yaralanmış gerilla hayatını kaybetmişti. Katliam çok kapsamlı bir biçimde Hewler’de bulunan tüm kurumlara dönük saldırılarla birlikte gerçekleştirilmişti. Birçok yerde saldırıya uğrayan gerilla güçleri büyük bir direniş sergileyerek son mermisine kadar savaşarak ve düşman eline geçmemek için kendisinde bomba patlatarak yaşamını yitirmişti. PKK’li yaralı gerillaların tedavi olduğu ve kendi imkanlarıyla açtığı ve yaralıların olduğu evde kalan gerillaların direnişi toplumu çok etkilemişti. Ağır yaralı bu özgürlük savaşçıları, sözde bir Kürt partisi gibi görünse de işbirlikçi-ihanetçi zihniyet ile hareket eden katliamcı KDP gücü tarafından katledilmişlerdir. Ne tesadüftür ki, Hewler’de tedavi olan gerillalar 30 Haziran 1996 yılında Dersim’de fedai eylem yapan Zilan-Zeynep Kınacının ulaşan mektupları üzerine eğitim görüyorlardı. Zilan-Zeynep Kınacı Kürdistan Özgürlük Hareketinin Önderliğine, şehitlerine, halka ve yoldaşlara olan bağlılığın ve de oluşturulan yeni ihanet konseptine karşı en etkili eylemi gerçekleştiren militanlardan olmuştur. PKK içerisinde ilk fedai eylemin sahibi olarak fedailik çizginde mihenk taşı olan Zeynep Kınacı bu nedenle Tanrıça Zilan olarak tanımlanmaktadır. Zilan fedai çizgisi de Kürdistan Kadın Özgürlük mücadelesinde bir dönüm noktası ve direniş sembolü olmuştur.
Bu nedenle tam da böyle bir dönemde KDP ve Faşist Türk ordusu eliyle gerçekleştirilen saldırılar karşısında Hewler hastanesinde kalan gerillaların direnişi çok görkemli olmuştur. Örneğin o dönemde hastanede tedavi görüp bu direnişe tanıklık edenlerin aktardığına göre bu direnişte şehit olan Hevidar Serhat, savaşta gösterdiği öncülük düzeyi ve yiğitliğini, Hewler’deki yaralı evindeki direnişinde de ortaya koymuş, bu duruşu bir efsane düzeyine varmıştır. Hevidar Serhat KDP ile çatışa çatışa kaldıkları evin damına çıkmış, kapıyı kilitleyerek BKC’sinin başına geçmiştir. Uzun süre çatışmış, birçok KDP işbirlikçisini vurmuştur. KDP’nin damlardan açtığı ateşle ağır yaralanınca bombasına uzanmaya çalıştığı esnada KDP güçleri damdaki kilitli kapıyı kırarak Hevidar Serhat’a ulaşmıştır. Hevidar Serhat ağır yaralıyken üçüncü kattan kendini aşağıya atmış ve KDP peşmergeleri Hevidar Serhat’ı çırılçıplak soyarak hastanenin bulunduğu caddenin ortasına bırakmıştır. O dönem bu yiğit gerillanın bu şekilde soyulup bedenin teşhir edilmesine dayanamayan halk buna tavır koymuş, Hewlerli bir ihtiyar Hevidar Serhat’ın çıplak bedeni üzerine bir battaniye atarken vurularak katledilmişti. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere direniş bir ilke temelinde canı pahasına yürütülürken ihanet çizgisi en fazla da kadın bedeni üzerinden ahlaksızlığını göstermiştir.
Hewler hastanesinin sorumlularından biri olan Helin Serhat ve kız kardeşi Berbang da Hewler’de katliam günü aynı saatlerde vurularak katledilmişlerdir. Hewler katliamından iki gün sonra yani 18 Mayıs 1997 tarihinde Salih (Hasan Ağaç-Hewler sorumlusu), Dicle Mardin ve Güney Kürdistan’lı Rezan adında üç gerilla genel durumu öğrenebilmek için hareket ettiğinde KDP güçleriyle karşı karşıya gelmiş, her üç PKK militanı da büyük direniş göstererek KDP güçleriyle çatışarak hayatını kaybetmişlerdir.
Hewler katliamından bir gün önce Şilan Kobani ve beraberindeki Ciwan adlı militan Şaklawa’da bir yurtseverin evinde bulunduğu esnada KDP güçlerinin saldırısına uğramıştır. Ciwan adlı PKK gerillası ağır yaralanması nedeniyle iki gözünü ve bir elini kaybeder. Ev sahibinin çok yurtsever olması ve KDP’nın eve saldırdığı an bağırıp tepki göstererek tüm mahalleyi harekete geçirmesi nedeniyle KDP güçleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu katliamda kurtulan Şilan Kobani, 29 Kasım 2004 yılında KDP alanlarından Musul’a giderken üç yoldaşıyla birlikte katledilmiştir. Aynı işgal saldırısında KDP peşmergeleri öncülüğünde, Avaşin hastanesinde yaralı olan tedavi gören, hareket edemez halde olan onlarca kadın-erkek gerillanın üzerine T.C. ordusunu getirerek, vahşice katletmişti. Bu saldırıda şehit olan Ekin Erzincan TC’nin hava saldırısında bir bacağını kaybetmişti. Yaralı haliyle teslim olmadığı ve direndiği için ağaca asılarak, katledilmişti. Hewler ve Avaşin katliamlarında ihanetin ve düşmanla iş birliğin en hainane ve alçakça hali gerçekleşmişti. Çekiç işgal saldırısı iki buçuk ay sürmüştü. Eylül/Ekim aylarında da yine KDP’nin öncülük ettiği ikinci Güney saldırısında Gurbetelli Ersöz ve onlarca kadın gerilla katledildi. Bu işgal saldırılarına karşı onlarca kadın gerilla KDP ihaneti ve TC faşizmine karşı etkili bir direniş ve mücadele yürüttü. Gerilla kadınların savunma ve direnme mücadelesi Güney Kürdistan’da ve hatta peşmerge içinde efsane olarak anlatılır hale gelmişti. PKK’li kadın gerillaların asla teslim olmadığı, teslim çağrılarına çok yaratıcı yöntemlerle yanıt verdikleri, son mermisine kadar savaştığı, mermisi kalmadığında da teslim almaya cüret edenleri bombası ile imha ettiği en iyi bilinen durumdu.
İhanet eliyle kapsamlı bir imha ve soykırım saldırısı yürütülüyordu. Bunun bir ayağı da zindanda geliştiriliyordu. Yine bu dönem açısından zindanlarda Kürt Özgürlük Hareketi’ne dayatılmak istenen tasfiyeci çizgiye karşı da en net tutum Sema Yüce’den (Serihildan) gelecekti. 21 Mart 1998 günü Çanakkale cezaevinde bedenini ateşe vermesinin esas ve belirleyici nedeni, iç ihanete ve işbirlikçi eğilime karşı özgür kadın çizgisinin sürdürücüsü olmasındaki tutumunda gizlidir. Bu direşin, Sema Yüce’nin Öcalan’a karşı uluslararası alanda planlanarak, örgütlenen komplonun iç ayaklarının örüldüğünü fark etmesi ve buna karşı çok net ve keskin tutum almasıyla ilgilidir. Bu eylemle zindanda örülmek istenen ihanet ve teslimiyet çizgisi Sema Yüce’nin eylemiyle boşa çıkarıldı ve etkisiz kılındı.
Abdullah Öcalan’a karşı uluslararası alanda planlanarak, yürürlüğe konulan komploda, KDP başta olmak üzere Güney’li bazı Kürt partilerine de bir kez daha rol verilmiş ve desteği alınmıştı. Komplocuların bir eli de Özgürlük Hareketi’nin içine uzanmıştı. Bu süreç örülürken, teslimiyeti ve ihaneti seçen, çağımızın yeni Enkidu’su olan Şemdin Sakık’tan yararlanılmıştı. Ama bu da yetmemişti, komplonun başarısı ve PKK’nin tümden tasfiyesi için yeni Şemdin’lere ihtiyaç duyuluyordu. Komplo ile paralel bir ihanet yolu da içe doğru örülüyordu. Rotinda, Kurdê, Viyan Soran, Berwar ve Rojbinler başta olmak üzere, onlarca kadın devrimcinin komplo karşısında bedenini siper etmesi dayatılan tasfiye, ihanet ve teslimiyet saldırısının dış ve iç birlikteliğinin büyüklüğü, ağırlığı ve tehlike boyutunda yatmaktaydı. Öcalan Özgürlük Sosyolojisi adlı savunmasında komplo sürecine karşı devrimci, direnişçi ve tavizsiz mücadeleyi tanımladığı tespiti çok önemliydi. “Trajedi oyunlarında hep tekrarlanan kaderi özgürlük lehine bozmak her acıyı katlanılır kılmaya yeterlidir. Davam ve dava arkadaşlarımla birlikte bu sefer adı gerçekliğin ta kendisi olan bir oyunu oynamada kaderin payına düşen yenilgi olacaktır.” Dışardan tezgahlanan, örülen ve yürütülen tüm saldırı ve teslimiyet planlamalarının bu kez yenilgiye mahkûm olduğunu belirtiyordu. Komplocuları, ihaneti, teslimiyeti ve işbirlikçiliği en başta da Kürt kadınları yenilgiye uğratma kararlığındaydı. Komplo süreci ve sonrasında hem diğer Kürt güçleri hem de Özgürlük Hareket’inin içinde saldırılar ihanet çizgisi üzerinden yürütülen saldırılar sonuca götürülmek isteniyordu. Dıştan dayatılan tüm askeri, politik ve örgütlü saldırılar boşa çıkarılıyordu. Bedeli ağır oluyordu fakat özgürlük hareketi, özgür kadın öncülüğünde direnişi büyüterek, yaygınlaştırarak, yeni alanlara ve zamanlara taşırıyordu. Öcalan’ın geliştirdiği yeni paradigma insanlık için bir çığır açma niteliğindeydi, etki ve mücadele alanını her gün biraz daha genişletiyordu. Öcalan’ın geliştirdiği paradigma ile birlikte komplonun etkisi kırılıyordu ve zayıflatılıyordu. Ama ihanet çok kolay pes etmeye niyetli değildi.
Özgürlük Hareketine 2003-2004 yıllarında dayatılan iç tasfiyecilikte de ihanetin kolay pes etmeyeceği görülüyordu. Komplocular ısrarlıydı, özgürlük hareketinin direnişçi, örgütlü ve etkili yapılarının başında gelen Kadın Özgürlük Hareketi’nin direncine müdahale edildi. Kadın Hareketini kendi içinde uğraşır hale getirmek, iç çekişme ve kargaşa yaratarak, tasfiyecilik ve ihanet başarıya götürülmek isteniyordu. Türk devleti başta olmak üzere, uluslararası komplocu güçler kadının direnci kırılmadan ve etkisiz kılınmadan Özgürlük Hareketi’nin savunma ve korunma kalesinin kırılamayacağı veya yıkılamayacağının farkındaydılar. Kadın Özgürlük Hareketi de Özgür Kadın mücadelesi ve kazanımını bu toprakların hakikati kılma noktasında son derece kararlıydı. İkinci önemli görevi de öncülüğünü yürüttüğü Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni ideolojik, düşünsel ve öz savunma temelinde koruma ve savunmaydı. Dıştan dayatılan saldırılar, içerde de kadının direnci kırılarak, tamamlanmak isteniyordu. 2003/2004 tasfiyecilik sürecinde bazı hasarlar oluşmasına rağmen, Kadın Özgürlük Hareketi ideolojik, politik ve öz savunma noktasında güçlenerek çıktı. Yanı sıra Kürdistan Özgürlük Hareketini ve Öcalan çizgisine sahip çıkma ve savunma noktasında da önemli bir sahiplenme ortaya koydu. Evet, bu bağlamda PKK duruş itibari ile her daim bir kadın partisiydi. Paradigma olarak böyle iken, politik ve öz savunma noktasında da büyük ve etkili bir pozisyon ve konumdadır. Bazı Türk özel savaş elamanlarının Kadın Özgürlük Hareketini hedef göstermeleri bu hakikat ile bağlantılıdır.
Yukarıda özet olarak ortaya konulan süreçlerin toplamında Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi tüm bileşenleri, kadro, militan ve sempatizanlarıyla; ihanet ve işbirlikçilik karşısında tavizsiz mücadele eder hale geldi. Bu mücadele ve duruş, Kadın Özgürlük Hareketinin karakteri oldu. Özgürlük Hareketine karşı geliştirilen tüm imha saldırıları ve Öcalan’a karşı geliştirilen 9 Ekim komplosunun etkisiz kılınmasında kadının direnişçi tutumu hep belirleyici noktada oldu. Kürt halkının mücadele tarihlerinden en büyük dersi Özgür Kadın Hareketi çıkarmıştır. Kürt tarihinde direniş önderlerinin büyük bir bölümü dıştan gerçekleşen saldırılara paralel olarak, içte de inşa edilen ihanet ve işbirlikçi ruh ve tutumla etkisiz kılınmıştır. Öcalan’ın belirttiği gibi bu kez ihanet ve işbirlikçilik kazanmayacaktı, paylarına yenilgi ve kaybetme düşecekti. Kadın hareketi de bunda kararlıydı, nitekim 9 Ekim komplosuna karşı ideolojik netlik temelinde duruş belirlemesi ve mücadele etmesinin etkisi büyük oldu.
2013’te Şengal ve Rojava’da Kürdistan Özgürlük Gerillasının, yine kadın gerillaların öncülüğünde direnişe geçmesi ve halkı koruması, ihanet karşısında kazandığı net tutumu ve duruşu ile alakalıdır. Şengal’de DAİŞ saldırısı gerçekleştiğinde direnmeden mevzilerini terk edip kaçan KDP ve Irak güçlerinin tersine kadının öncülük ettiği Kürdistan Özgürlük gerillasının tereddütsüz direnişe geçmesi, belirttiğimiz tüm bu süreçlerin toplam sonucudur. İdeolojik olarak toprağa bağlılık, yurtseverlik, örgütlü mücadele ve ilkesel duruşta yakalanan düzey, artık ihanet ve işbirlikçi tüm tutum ve hesapları etkisiz kılabilecek düzeye geldiğinin işaretidir. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin haklılığı, ideolojik, felsefik, paradigmasal netliği, büyüklüğü ve gücü karşısında kişisel hırslar, iktidar ve çıkar hesapları, bireyci ve basit yaşam arayışları kadın direnişi öncülüğünde birer birer yenilgiye uğruyordu. Kim ki buna cüret etti, ihanete adım attı ve teslimiyeti meşrulaştırmaya kalktı, hepsi birer birer yenilgiye uğradı. Türk özel savaşının bir parçası olarak geliştirilen kara propaganda, yalan ve yanlışların tümü, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin oluşturduğu büyük ve yenilmez değer karşısında yenilgiye uğradı ve tarihin çöp sepetindeki yerini aldı.
PKK’de Özgürlük Hareketinin Tarih anlatımının başlangıç cümlelerinden en önemlisi ve belki de belirleyici olanı, PKK’nin esas olarak ihanete karşı kurulduğu tespitidir. Kürdistan tarihinden ders çıkarılacaksa, tüm yenilgilerin nedeni bilinmek ve görülmek durumundaydı. Bu tarihin bir parçası olan Kürdistan Özgürlük Hareketi de Özgürlüğü için yola çıktığı ve mücadele ettiği halkının tarihinden ders çıkarak yol almalıydı.
Kürdistan’ı işgali altında tutan her dört devletin temel argümanlarında biri, Kürtlerin birlikte ve bütünlüklü bir mücadele içinde bir araya gelmelerini önlemek ve engellemekti. Bunu başardığı oranda, Kürtlük adına geliştirilen hiçbir mücadelenin başarması mümkün olmazdı. Onun için esas olarak ağırlığını, Kürtlerin içinde ihaneti geliştirerek kalıcılaştırma çalışmalarına verdi. Kürt direnişlerinin tümünde görüldüğü gibi, özgürlük hareketi tarihinde de ihanet ile iki koldan ve birbirine paralel yürütülen bir tasfiye konsepti uygulanmıştır. Bir taraftan inkâr, imha ve soykırım saldırıları yürütülürken, buna paralel olarak da Kürt hareketlerine karşı hem dıştan işbirlikçi kesimler harekete geçirilmiş hem de içte de uzantıları yaratılarak, çökertilmeye çalışılmıştır. Kürt halkına dayatılan ihanet çizgisi, her ayaklanışta, direnişte ve de mücadelede içeriden geliştirilen fitne ve işbirlikçilik ile direnişlerinin ve başkaldırılarının sonuçsuz kalmasına ve hatta tasfiye olmasında belirleyici rol oynamıştır. Kürt tarihinde bunun çokça örneklerine rastlanır. Kürt kadını, mücadele saflarında bu kez ihanete geçit vermeyen, devrimin ve özgürlüğün güvencesi, ideolojik tavrı ve duruşu haline gelecekti. Her ihanete, işbirlikçiliğe tevessül eden, buna yeltenen kim olursa, ona karşı en sert duruşu gösterecekti. Özgürlük mücadelesi artık düşmanın ihanet ve teslimiyet karşısındaki duruşu ile Kürt kadının güvencesi altındaydı. Tarihsel örneklerde de belirttiğimiz gibi tekil olarak Kürt kadınlarının ihanet karşısındaki tutumu; Kürdistan Kadın Özgürlük mücadelesi ile örgütlü, kolektif bir irade, tutum ve duruş halini kazandı. Bu çok önemli bir aşamadır, yenilmezliğini de buradan almaktadır. İdeolojik ve paradigma olarak oluşan netlik ve birikim, politik hat, örgütlü duruş ve eylem çizgisi haline geldi. Bugün de gerilla direnişinin öncülüğünü yapan kadın gerillalar bu geleneğe dayanarak tarih yazmaktadır.
Günümüzde, kadın özgürlük mücadelesinin geldiği düzeyi hazmedemeyen ve saldıran kesimin ağırlıklı olarak işbirlikçi kesim olması tesadüfü değildir. Kadının öncülük ettiği özgürlük mücadelesinin eşit temsil ve eş yaşam projesine çok ciddi saldırılar yapılmaktadır. Kadın Özgürlük Hareketi’nin kazandığı düzeyi kendi dar aile, hanedan ve kişisel çıkar ve iktidarları için tehlike görmektedirler. Eskisi gibi kolay ihaneti ve işbirlikçiliği yürütemeyeceklerinin farkındadırlar. Bu işbirlikçi ve ihanetçi çizginin temsilcileri, bu çizgiden nemalanan ve beslenenlerin öncelikle öncü kadın kişiliklere ve temsiliyete pervasızca ve ahlaksızca hakaret etmeleri ve katledilmelerinde rol almaları bundan kaynaklıdır. Paris’te, Rojava’da ve de Başur’da öncü devrimci Kürt kadınlarının hedef alınmasında rol almaları bu korkudan kaynaklıdır. Tek işleri ve yapabilecekleri iş sadece gelişen kadın düzeyine saldırmak olan bu güruhun ihanetten beslendiği açıktır.
Benzer bir sistematik saldırı da Özgürlük paradigmamızın esası olan Demokratik ulus kapsamında gelişen çalışmalara ve politik duruşa dönük gerçekleştirilmektedir. Her Kürt yurtseveri ya da gerçekten halkını seven, özgürlüğü dışında bir çıkar ve amaç gütmeyen her Kürt bireyi bilir ki Kürtlerin yalnız, ittifaksız ve müttefiksiz bırakılması, sömürgeci güçlerin başat çalışmalarının başında gelmektedir. Beşikçi’nin bir sözüne atfen “avukatsız halk Kürtler” tanımlamasının yanına, esasta ittifaksız ve müttefiksiz halk, yalnız bırakılan, dışardan ve içerden ihanet ile desteklenerek, tek başına bırakılan halk olmaktan çıkarılması gerek. Milliyetçilik ve ırkçılık ile bunun gerçekleşmeyeceği, tam tersi Kürt halkını desteksiz kılacağı ve hedef haline getireceği aşikardır. Öz itibariyle Kürtleri milliyetçilik yapma adına tek başına bırakmak, kötü niyet ve düşman çalışması değilse, bir körlük ve tarih bilmezlik halidir. Ama önemli bir kesimin işbirlikçiliği çıkar üzerinden şekillenmiş ve gelişmiştir, günümüzde de devam etmektedir.
AKP/MHP-Hüda Par ile KDP’nin aynı hatta ve birlikte Özgürlük Hareketine karşı durması ve saldırması Kürt yurtseverliği ile asla yan yana gelemez. Bu nedenle KDP durduğu yer itibari ile adı Kürt ve Kürdistani de olsa bir Kürt ve Kürdistani parti değildir artık. Kürtlerin dili, varlığı, kimliği ve kültürünü inkâr eden, buna düşman ve her gün yok etmeye çalışan anlayış ile birlikte hareket etmenin diplomasi ve politika ile ilgisi olmadığı çok açıktır. Hakikatine uygun bir Kürtlük uygun yaşandığında ve temsil edildiğinde değerlidir, yurtseverce ve özü temsil edebilir. Dar hanedan, aile ve politik iktidar çıkarı temelinde kullanım aracı haline getirildiğinde, ihanetin en büyüğü yaşanmış olur. KDP ve Türk devletinin yanında Hizbul Kontranın temsilcisi olan Hüda Par ve MHP’nin birlikte olmasının tek nedeni ve gerekçesi; Özgür ve Bağımsız Kürt’ün gelişmesinin önünü almaktır. Birlikte yeni imha ve soykırım saldırılarının planlamalarında yer almaları da ihanetin, bunlar açısından artık kader ortaklığı haline gelmesiyle bağlantılıdır. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin tüm bu duruşlar karşısındaki tutumu, yukarıda belirttiğimiz sürecin toplam bir duruşu ve direnişi olacaktır. Halklar ve kadınlar cephesini büyüterek, Kürtlerin halk olarak dilini, kültürünü, varlığını ve kendini yönetme hakkını kazanma ve garanti altına almaya dönük olacaktır. Bunu sabote etmeye, ihaneti ve işbirlikçiliği ile buna zarar vermeye kalkan kim olursa olsun, ideolojik ve politik olduğu kadar bütünlüklü bir öz savunma, direniş ve eylem hattını geliştirerek, karşı duracaktır. İhaneti Kürdün kaderi olmaktan çıkarmak için gereken sorumluluğu; Saraca ve Beritanca durarak etkisiz kılacaktır.
Yoruma kapalı.