Düşünce ve Kuram Dergisi

Kölelik Sosyolojisinden Özgürlük Sosyolojisine: Kürt Halkının Devrimci Dönüşümü

Ergin Atabey

Sosyoloji tarihsel-toplumsal olarak insanın insanlaşmasıyla birlikte oluşun ve gerçekleşmenin karakterini anlamaya, tanımlamaya çalışır. İkinci doğa olarak insanın gelişimi kendine özgü bir gerçeklik açığa çıkartmıştır. Bu gerçeklik aynı zamanda insanın sosyolojisini de ifade eder. Birinci doğadan farklı olarak insan sosyolojisi inşa edilebilen karakterdedir. İnsanın ontolojik yapısı bunu gerektirir. İnsanın insan olması için ontolojik olarak sosyolojisini inşa etmesi zorunludur. Aksi durum, primat aşamasını geçememe hali olur ki, bu da insanın insanlaşamaması demektir.

İnsanın sosyolojik bir varlık olması için toplumsallığını gerçekleştirmesi gerekir. Evrendeki diğer tüm varlıklar içinde bu özellik sadece insana özgüdür. Diğer canlıların ontolojisi birinci doğa sınırlarında olduğu için, birinci doğanın sınırlılığında bir gerçekleşme ontolojisine sahiptir. Bir otun, bir böceğin, bir arının ontolojisi ancak birinci doğanın sunduğu şartlar içinde ve sınırlarında biyolojik olarak varlık kazanır. Onun ötesine geçemez. Hep aynı biyolojiksel döngüsellik içinde varlığını sürdürür. Ancak insan ontolojisi birinci doğanın sınırlarını aşma karakterindedir. Salt biyolojiksel değildir. Biyolojiyi aşan en gelişkin oluşu gerçekleştirebilen, inşa edebilen niteliktedir. Bu açıdan insanın kendini gerçekleştirmesi ontolojik olarak var olan potansiyeli açığa çıkarması ve kendi gerçekliklerini inşa etmesi gerekir. Bu gerçeklikler toplumsallıkla ifade edilir. Toplumsal gerçeklikler insan sosyolojisini oluşturur.

İnsan kendi toplumsallığını gerçekleştirirken sosyolojisini de inşa eder. Toplumsallık-sosyoloji kavramsal ve tarihsel olarak aynı anlamları içermektedir. İnsanın toplumsallığı neyi içerimliyorsa, sosyoloji de onu içerimlemektedir.

İnsan sosyolojisini tüm anlamsalları ve yapısallıklarını içermektedir. Zihniyetten sanata, ahlaktan politikaya, toplumsallıktan kurumsal yapılanmalara dek tüm gerçeklikler insan sosyolojisini ifade eder. Elbette buna bir yönüyle zaman ve mekanı da eklemek gerekir. Zamansız ve mekansız sosyoloji havada kalır. İnsanın oluşumu ve gerçekleşmesi belli bir zaman ve mekan içinde sosyolojik karakter kazanır. Zaman ve mekan olmadan insan kendini gerçekleştiremez.

İnsan sosyolojisinin inşa edilebilen nitelikte olması, ona üç özellik kazandırmıştır. Birincisi; insan uygarlığın geliştirilmemiş olduğu doğal toplum sürecinde insanın varoluş tarzı birinci niteliğine göredir. İkincisi; yanlış, çirkin, kötü ve köle temelinde inşa edilebilir. Özellikle hiyerarşik-iktidarcı-devletçi uygarlığın geliştirilmesiyle birlikte insan sosyolojisi iyi, güzel, doğru ve özgür yaşam temelinde günümüze kadar direnebilmiştir. Eğer bugün insanlık adına değerli anlamsallıklar ve yapısallıklar halen varlığını koruyorsa ve savunulup yeniden inşa etme temelinde mücadele ediliyorsa bu, insanın direnen sosyolojisinin günümüze getirdiği, kazandırdığı bir gerçekliktir.

Kürt sosyolojisi yukarıda ifade edilen evrensel sosyolojik oluş ve gerçekleşme niteliklerini taşımakla birlikte, tekillik bağlamında kendine özgü bir sosyolojik oluş-gerçekleşme tarihselliğini yaşaya gelmiştir. Sosyolojik bir varlık, oluş ve gerçekleşme olarak Kürt sosyolojisi tarihsel olarak hem evrensel sosyolojiyi hem de tekilliğini iç içe gerçekleştiren kadim bir sosyolojidir. Yaşadıkları coğrafya sosyolojik varoluşlarını evrensel sosyoloji kadar tekil sosyoloji de kılmıştır. Günümüzdeki Kürt sosyolojisi her iki boyutun da ürünü ve sonucudur. Denilebilir ki hiçbir halk Kürt halk gerçekliği kadar hem evrensel hem de tekil sosyolojiyi iç içe yaşamamıştır. Bu durum Kürtlerin toplumsal yaşama adım attıkları Verimli Hilal denilen coğrafyada tüm insanlık İlk’lerinin sosyolojik olarak inşa edilmesindeki katkıları ve paylarıyla ilgilidir. Eldeki veriler proto-Kürtlerin Verimli Hilal’de gerçekleşen ilksel sosyolojik inşanın temel unsurlarından biri olduğunu göstermektedir. Kürt dili ve kültürünün tarihsel oluşumu bu gerçekliği kanıtlamaktadır. “Kürt gerçekliği hem bu tarihsel aşamanın bir ürünüdür, hem de bu kültürde çakılı kalmanın güçlü belirtilerini taşımaktadır.” Günümüzde gerçekleşen Kürt özgürlük sosyolojisi bu tarihsel sosyolojik gerçekliğe dayalı varlık kazanmaktadır.

 

İlksel Sosyoloji

Özellikle kapitalist modernite döneminde geliştirilen inkar ve imha olgusu nedeniyle Kürt sosyolojisi alanını tanımlama anlamında tam bir çarpık okuma, bakış açısı ve kara cahil denilebilecek bir durum yaratılmıştır. Kapitalist modernite güçleri 20. Yüzyılda Ortadoğu’yu şekillendirirken, Kürt inkarı ve imhası üzerinden kendine bağımlı işgalci ve sömürgeci valilik olan ulus-devletlere yol açmıştır. İşgalci-sömürgeci ulus-devletler bir taraftan yok sayıp inkar ettikleri Kürtleri fiziki ve kültürel soykırımdan geçirirken, öte yandan da iktidarsal-devletsel tarih ve sosyolojiyle Kürt gerçekliğinin neden olmadığını ispatlamaya girişmişlerdir. Bu çarpık ve kara cahil tarih ve sosyolojinin dayandığı ana tez, devletleşemeyen bir sosyolojik gerçekliğin olmadığıdır. Kölelik ve özgürlük sosyolojisi bağlamında Kürt gerçekliğini anlamak için ilkin iktidar-devlet eksenli tarih ve sosyolojiyi aşmak gerekmektedir. Çünkü “devletsel tarihlerle(sosyolojiyle) Kürt gerçekliğini kavramaya çalışmak aşırı zorlamadır. Bu yönlü denemeler zoraki olup, olgusal gelişmelerle ilgili değildir.” ( Abdullah Öcalan) Bu açıdan doğru bir Kürt sosyolojik bakış açısı için iktidarsal ve devletsel tarih ve sosyoloji alanının terk edilmesi gerekir. Kürt sosyolojik gerçekliği iktidar-devlet dışıdır. Kürt sosyolojisini iktidar-devlet eksenli araştırmak-incelemek, tanımlamak işgalci ve sömürgeci güçlerin kurduğu tuzaktır.

Kürt sosyolojisinin oluş, gerçekleşme ve inşası üzerinde dururken Ehmede Xani’nin “Kurmancim, çiyayî me û kenarî me(Kürdüm, dağlıyım ve kenarlıyım) dizeleri oldukça çarpıcı gelmektedir. Kürt edebiyatçı E. Xani 16.Yüzyıl gerçekliğinden hareketle böylesi bir Kürt gerçekliğini tanımlamış olsa da, söz konusu tanım hem tarihsel hem de güncellik bağlamında Kürt sosyolojisini ontolojik yapısıyla ifadeye kavuşturmuş oluyor. Bu ifadeye kavuşturma durumu Kürt sosyolojisinin temel niteliğini göstermektedir. Özellikle ilksel sosyolojiyle oluşan, gerçekleşen ve inşa edilen Kürt sosyolojisi dağlı, kenar ve Kürt olarak inşa edilmiştir. Kürt sosyolojisini anlamak için Xani’nin dizesinde dile gelen hakikatin kavranması oldukça önemlidir.

İlksel sosyolojik gerçeklik, sosyolojik oluş ve gerçekleşmenin kök hücresidir. Sosyolojik olgu söz konusu kök hücreye göre karakter ve nitelik kazanır. Bu bağlamda Kürt ilksel sosyolojiye bakıldığında kent-sınıf-devlet üçlüsünün dışında oluşup gerçekleşmiştir. Sümer kent devleti belgelerinde günümüz Kürtlerin ilk sosyolojik kimliksel adlandırması “Kurtî”dir. “Kurtî kelimesinin sözcük anlamı dağlı halk demek oluyor.” Ovalık mekan, kent devleti etkisindedir. İktidar-devlet sosyolojisi inşa edilmiştir. Proto Kürtler dağlık alanda yaşamaktadır. Sümerlerin “dağlı halk” demeleri basit anlamda bir kimliksel adlandırma değildir. Kent-sınıf-devlet olgularının dışında oluşan, gerçekleşen ve inşa edilen sosyolojiyi ifade etmektedir. Bu durum sosyolojik oluş ve gerçekleşme olarak tarihten günümüze değin Kürt sosyolojisinde varlığını korumuştur. “Kürt deyince günümüzde de dağlılık temel bir özellik olarak çağrışım yapmaktadır. Aslında Sümer döneminin Kurtileriyle günümüz Kurtileri arasında belki de “u” harfi üzerindeki iki nokta farkı kadar bir fark vardır.” (A. Öcalan) Tarihsel süreç içinde Kürtler kent-sınıf-devlet olgularıyla tanışmış olsalar da hiçbir zaman iktidarcı-devletçi uygarlığın merkezi olmamışlardır. Daima merkezin dışında, kenarında kalmıştır. Bu durum Kürt sosyolojisinin iktidarcı-devletçi oluşmasını engellemiştir. Merkez olamama, kenar olma olumlu ve avantajlı bir nitelik olarak Kürt sosyolojisini belirleyen faktör olmuştur. Kimlik anlamında Kürtlük olgusu, kabile-aşiret sosyolojisinin etnisiteleştirmesiyle varlığını hep korumuştur. Kürtler tarihte ilk kimliksel aidiyet geliştiren, bunu geniş anlamıyla kültürel gerçekliğiyle sosyolojik inşanın temellerinden biri haline getiren halklardandır. Tüm işgal, sömürgeci, inkar imha ve köleleştirici olgulara rağmen, kimliksel-kültürel varlığını koruyup günümüze dek yaşatmıştır. Kürt gerçekliğindeki kimliksel-kültürel olgu Kürt sosyolojisinin oluş, gerçekleşme ve inşasında belirleyici ilksel faktörlerden biri olmuştur. Kürt sosyolojisinde halen belirleyici olan olguların başında kimliksel-kültürel gerçeklik, dağlılık ve kenarlılık gelmektedir. İlksel sosyolojinin üç olgusu olan bu nitelikler olmaksızın Kürt sosyolojisi anlaşılamaz.

Bu durum Kürt gerçekliğindeki ilksel sosyolojinin niteliğinden ileri gelmektedir. Kürtlerin inşa ettikleri ilksel sosyoloji ahlaki ve politik toplum niteliklidir. Özellikle doğal toplumun temel unsurlarından oluşu böylesi bir sosyolojik oluş ve gerçekleşmeyi, inşayı beraberinde getirmiştir. Ahlaki ve politik toplumun en temel belirleyici özelliği iyi, doğru, güzel ve özgür yaşam sosyolojisine göre oluşmuş ve gerçekleşmiş olmasıdır. Bu bağlamda Kürtlerin ilksel sosyolojisi iyi, doğru, güzel ve özgür yaşama göre inşa edilmiştir.

Kürt gerçekliğindeki ilksel sosyolojinin iyi, doğru, güzel ve özgür yaşamı belirleyen ahlaki ve politik niteliktedir. Bu sosyolojinin ayırt edici özelliği ise iktidarcı-devletçi uygarlığın geliştirdiği kölelik sosyolojisindeki niteliklerin olmayışıdır. Bu bağlamda Kürt ilksel sosyolojisi, Ana-kadın eksenlidir. Ana-kadın toplumsallığı Kürtlerin ilksel sosyolojisini belirlemiştir.

Ana-kadın toplumsallığında egemenlik yoktur. Doğal kolektif yaşam esastır. Sömürgeciliğe yer vermez. Her şey kolektif üretilir, paylaşılır ve tüketilir. Özel mülkiyet gelişmemiştir. İnsan ne doğanın, ne kadının ne de kölelik bağlamında insanın sahibidir. En önemli kölelik sosyolojisini inşa eden, sürekliliğini sağlayan iktidar-devlet yoktur. Ana-kadın toplumsallığını iyi, güzel, doğru ve özgür yaşam sahibi kılan bu özelliklerdir.

Bu özellikler Kürtlerin ilksel sosyolojisinde kök hücre olarak yer almıştır. Tarihsel ve toplumsal olarak “en uzun süre” bağlamında bu ilksel sosyoloji Kürt gerçekliğine damgasını vurmuştur. Kürtler ahlaki ve politik toplumun, dolayısıyla Ana-kadın toplumsallığının oluşturduğu anlamsal ve yapısal gerçekliklerini o denli güçlü inşa etmişlerdir ki, halen bunun özelliklerini, izlerini çağdaş Kürt sosyolojisinde görmek mümkündür. Kürt zihniyeti, dili, kültürü ve kimlikler varlığı halen bu kök hücrenin oluşturduğu ilksel sosyolojiye dayalı sürmektedir.

 

Kölelik Sosyolojisi

Tarihsel olarak kölelik olgusu kent-sınıf-devlet olgularıyla birlikte gelmiştir. Tarih, köleciliğin iç içe olan iki yöntemle geliştirildiğine tanıklık etmiştir. Birincisi; kent-sınıf-devlet olgularının ihtiyaç duyduğu işgücünü karşılamak için başvurulan zor yöntemidir. Egemen sınıf işgücü gereksinimini kabile-aşiret-etnisite toplumundan bireyler, gruplar, topluluklar egemen sınıfa tabi kılınmıştır. Bu tabi kılmada işgüçlerinden yararlanıp sermaye de elde etmişlerdir. İkincisi ise; ideolojik köleliktir. İdeolojik kölelikle egemen sınıfın ideolojisiyle bireyler, gruplar, topluluklar egemen sınıfın iktidarı-devleti için ikna edilerek her türlü boyun eğmeye hazır hale getirilmiştir. Buna “rıza üretimi” de denilir. Egemen sınıfın ideolojisi iktidara-devlete meşruiyet kazandırarak, insanları ona bağımlı kıldıkça ideolojik kölelik gerçekleşmiş olur. Üretilen rıza ile insanlar “gönüllü” temelde iktidara-devlete bağımlı hale gelmiştir.

Zorla en vahşiyane yöntemlerle, işkence altında insanlar köleleştirilmiş olsa da, asıl olarak köleliği yaygınlaştırıp derinleştiren, kalıcılaştırıp süreklileştiren olgu ideolojik köleliktir. Zorla çalıştırılan, zincire vurulan bir insan ilk fırsatı bulduğunda kaçar. Ancak ideolojik kölelik tam tersidir. Üretilen rıza ile kölelik içselleştirilir. Bireyler, gruplar ve topluluklar “gönüllülük” temelinde sisteme dahil olur. Bu açıdan ideolojik kölelikte kölelikten kaçış değil, köleliğe doğru bir akış, yöneliş vardır. En kalıcı ve sürekliliği olan bu yöntemi Sümer rahipleri en etkin şekilde kullanarak tarihte ilk köleci sistemi geliştirmişlerdir. Ardı sıra gelen tüm krallar, imparatorlar ve ulus-devlet egemenleri aynı yöntemi etkinleştirerek kullanmıştır.

Bu açıda köleliğin bedensel yönü olmakla birlikte asıl vücut bulduğu yön zihniyettir. Köleliği salt fiziki-bedensel bir olgu olarak ele almak, daha en başında onun ruhunu yakalamamayı beraberinde getirir. Kölelik bir zihniyet durumudur. Zihniyetle başlar ve zihniyetle biter. Zihinsel olarak köleliği kabul etmeyen biri, yıllarca zincire vurulsa da köle olmaz. İdeolojik olarak köleleştirilemeyen biri, hep özgürlük için yaşar. Sümer köleci sisteminden günümüz kapitalist modernite sistemine değin en klasiğinden en çağdaşına tüm kölelik biçimleri esas olarak zihniyete dayalı geliştirilmiştir. Bu anlamda zihinsel kölelik en temel kölelik olduğu gibi, en eski ve çağdaş kölelik biçimidir. Günümüzdeki çağdaş kölelik bu gerçekliği her yönüyle göstermekte, kanıtlamaktadır. Günümüzde fiziki-bedensel olarak zincire vurulmuş köle yoktur. Kapitalist modernite güçleri ilk dönemlerinin köle ticaretini ideolojik egemenlikle perdeleyip köleliğe son verdikleriyle övünür. Marks-Engels gibi devrimci önderler de kapitalizmin her türlü köleliği yıktığı, insanları ücretli hale getirdiği için kapitalizmi devrimci olarak tanımlamıştır. Oysa biliniyor ki en derin kölelik kapitalizm döneminde yaşanmaktadır. Görünüşte insanların ayaklarında ve bileklerinde zincirler yoktur. Ama kapitalist modernitenin ideolojik egemenliği insanları zihinsel ve ruhsal olarak binbir zincirle kendine bağlı-bağımlı kılıp köleleştirmiştir. Çılgınlaşan tüketicilik; seks, spor, endüstrileştirilen sanat; bireycilik; ulus-devlete bağlı vatandaşlık ve ücretli çalışma tarihinin en büyük kölelik sistemini meydana getirmiştir.

Genel olarak kölelik, işgücü bağlamında egemen ekonomik sisteme bağımlılık şeklinde tanımlanır. Bu tanım oldukça dardır be köleliğin esas boyutunu ıskalamaktadır. Bu tanıma göre köle, parasal ya da ekonomik işleri yaparken, emeği karşılığında hiçbir ödeme yapılmayandır. Bağlantılı olarak emeğini özgürce satmayandır. Buna göre köle, kendisi de özel mülkiyete konu olan bir maldır; kendi emeği ya da emeğinin ürünleri ve kendi neslinin ürünleri üzerinde mülkiyet hakkından yoksun olandır. Oysa kölelik olgusu bundan ibaret değildir. En genel anlamıyla ahlaki ve politik niteliğinden kopartılan, zihinsel ve politik olarak iktidara-devlete bağımlı kılınan; yabancılaştırılan, kendi olmaktan çıkarılan; özgür yaşam olanağını kaybeden; iradesi kıralan; toplumsallığı parçalanan; iktidarcı-devletçi egemenlik, işgal ve sömürü altına alınan birey, grup ve toplumlar köleleştirilmiştir.

Kürtlerde geliştirilen kölelik sosyolojisinde her iki(zor ve ideolojik) kölelik yöntemi kullanılmakla birlikte, ideolojik kölelik yöntemi başat olarak kullanılmıştır. Kürtlerde klasik anlamda veya alışıla geldiği biçimiyle kölelik sosyolojisi iç toplumsal dinamikleriyle bağlantışı inşa edilmemiştir. İstisnai gruplar dışında Kürtlerde yığınsal kölelik yaşanmamıştır. Kürtlerde inşa edilen kölelik sosyolojisi dış kaynaklıdır. Sümer rahip devletinden başlayarak günümüzdeki kapitalist moderniteye değin, tarihin her döneminde dış sömürgeci-işgalci güçler Kürtlerde adım adım kölelik sosyolojisini inşa etmişlerdir.

Bunun temel nedeni Kürtlerde inşa edilen ilksel sosyolojinin güçlü oluşudur. Kürtlerin ilk sosyolojik formu olan ahlaki ve politik toplum niteliği Kürtlerde bilinen anlamıyla bir köleci sınıfın gelişmesine izin vermemiştir. İlksel sosyolojinin iyi, güzel, doğru ve özgür yaşam niteliği kötü, çirkin, yanlış ve kölece olan sınıflaşmanın içten gelişimine set çekmiştir. Bu durum Kürtlerde hiç kent-sınıf-devlet gelişmemiştir anlamına gelmemektedir. Kürtlerde kent-sınıf-devlet olguları gelişmiştir. Ancak bunlar iktidarcı-devletçi merkezi uygarlık gibi olmamıştır. Bir çevre olarak merkezi taklit etmiştir ancak. Kentleşme, sınıflaşma ve devletleşme niteliği kendine özgü olmuştur.

Bu durum Kürtlerin inşa ettikleri ilksel sosyolojiyle bağlantılıdır. Kürtlerde ahlaki ve politik toplum niteliklerine bağlı olarak gelişen kabile-aşiret-etnisite-kavim formları iktidarcı-devletçi uygarlıkta gelişmiş olan kentleşmenin-sınıflaşmanın-devletleşmenin olduğu gibi içte gelişmesini engellemiştir. Toplumsal form olarak kabile-aşiret-etnisite formları köle sosyolojini inşa edecek nitelikte değildir. Zihniyet toplumsal ilişkiler bağlamında öylesi bir niteliği geliştiremez. Daha sonra gelişen kavimciliği de Kürt sosyolojisinin temel biçimi, kalıbı olan Kürt kabileciliğini-aşiretçiliğini-etnisitesini aşamamıştır. Ona bağımlı gelişmiştir. Bu yönüyle Kürt kavimciliği de kendine özgüdür.

Bu açıdan Kürtlerde gelişen üst sınıf ancak hiyerarşik sistem sınırlarında bir egemenliğe sahip olmuştur. Kabileciliğin-aşiretçiliğin-etnisitenin klandan gelen herkesin kendini aynı aileden sayması, akraba görmesi Kürt gerçekliğinde gelişebilecek bir köleliğe izin vermemiştir. Kürt egemen sınıfı hiyerarşik olarak kimi ayrıcalıklara, egemenliğe sahip olsa da, alt sınıfı kendi akrabası, aileden olarak görmesi onu köleleştirmesini engellemiştir. Öte yandan kölelik sosyolojisi, gelişkin iktidarcı-devletçi zihniyetini ve onun sistemini gerektirir. Bu yönüyle Kürt üst sınıfı hiçbir zaman Sümer, Mısır, Akad, Babil, Asur vb. egemen sınıfın iktidarcı-devletçi zihniyet aşamasına ulaşamamıştır. Egemen üst sınıf olsa da ilksel sosyolojideki zihniyetin bir bütün olarak kültürün güçlülüğü iktidarcı-devletçi merkezi uygarlığın ayarındaki iktidarcı-devletçi zihniyetin gelişmesini engellemiştir. Bunun sonucudur ki, Kürt üst sınıfı adına kurulan devletçikler de iktidarcı-devletçi merkezi uygarlığın iktidar-devlet ayarında bir iktidar-devlet sisteminin gelişme seviyesine ulaşamamıştır. Devletçik okarak tanımlanan oluşumlar aşiretler konfederasyonu biçiminde kendine özgü bir sistemdir. Gutilerden Hurrilere, Mitanilerden Medlere ve Ortaçağdaki beyliklere dek Kürt üst sınıfının geliştirdiği tüm yapısallıklar özünde aşiretler konfederasyonlarıdır. Bunun ötesinde bir tanımlama zorlamadır.

Öte yandan içsel olarak Kürt gerçekliğinde kölelik sosyolojisinin inşa edilmesini engelleyen diğer bir faktör de Kürtlerin ilksel sosyolojik yapısının daha ilk oluşturulmasından itibaren iktidarcı-devletçi uygarlığa karşı direnişe geçmesidir. İlk Kürt direnişini Gılgameş Destanın’da görmekteyiz. Kölelik sosyolojisinin sonucu olarak işbirlikçileştirilen Enkidu ihanetiyle Dağ Kurtileri üzerine sefer düzenler. Humbaba öncülüğünde buna karşı direnişe geçilir. Enkidu ihanetiyle direniş önderi öldürülse de Kurtilerin direnişi sürer. Devamı olarak en büyük direnişi Sargon’a karşı Gutiler geliştirir. Gutilerin bu direnişi Sargon’un önünü keser. Bu anlamıyla aşiret-etnisite formu iktidarcı-devletçi merkezi uygarlığa karşı somutluk kazanan direniş sosyolojisinin formlarıdır. Tarih boyunca Kürtler bu normlarla direnmişlerdir. Kürtlerde gelişen bu direniş sosyolojisi temel bir özgürlüğünü ve varlığını koruma hattı ve kültürü halinde günümüze dek varlığını sürdürmüş olsa da, bir bütün olarak iktidarcı-devletçi uygarlığın Kurtikerin/Kürtlerin içine sızmasını engellememiştir. Söz konusu sızma ile Kürt gerçekliğinde kölelik sosyolojisi iktidarcı-devletçi uygarlık güçlerince inşa edilmiştir.

Tarihsel olarak Kürt gerçekliğinde inşa edilen kölelik sosyolojisi M.Ö. 520’lerden itibaren başlamıştır. Med konfederasyonunda iç ihanet sonucu iktidarın Perslere geçişiyle söz konusu süreç başlamıştır. Özellikle Perslerde 1. Darius’un başa geçmesiyle Kürt sosyolojik karakterinde kölelik sosyolojisi temelinde kırılma yaşanmıştır. 1. Darius iktidarcı-devletçi uygarlığın dönem temsilcisi olarak mutlak hakimiyetini geliştirmeye girişirken, Kürtlerde yarı bağımlı bir statü gelişir. Tarihte ilk kez Kürtler egemenlik altına alınır. Kölelik sosyolojisinin ilk inşa temelleri bu yabancı güce yarı bağımlılık temelinde atılır.

Kölelik sosyolojisi temelinde ikinci kırılma süreci Arap-siyasal islam iktidarcılığı-devletçiliğiyle başlamıştır. Arap-İslam ideolojisi ve zoru kölelik sosyolojisini alabildiğince derinleştirmiştir. Özellikle Arap-İslam ideolojisi Kürtlerin zihniyet, dil, kültür, sosyal ve kimliksel gerçekliğinde derin bir yabancılaşma yaratmıştır. Bu öylesine köklü ve derin bir yabancılaşmadır ki halen varlığını sürdürmektedir. Kürtler ilksel sosyolojinin Ana-kadın değerlerinden uzaklaşır. Tarihte ilk kez işgalci egemen sömürgecilerin kimliğiyle kendini tanımlayan kesimler türer. Arap-islam kimliği, dili, kültürü, sosyal yaşamı Kürt gerçekliğinin önüne geçer. Özellikle Kürt üst sınıfı bu yönlü bir yönelişi hem benimser hem de Kürt sosyolojisini de inşa eder. Feodal, ataerkil zihniyeti ve kültürü kök salar. Kürt sosyolojisinde yabancılaşma temelinde mezhepsel ve sınıfsal parçalanma gelişir. Kölelik sosyolojisinin inşa edilmesinde bu boyut işlevseldir. Özellikle mezhepsel parçalanma Kürt kölelik sosyolojisinin en temel unsurlarından biri olarak rol oynamıştır. Kürtler zihinsel, inançsal ahlaki ve politik olarak iyi, doğru, güzel ve özgür yaşam öğretisi ve inancı olarak Zerdüştlükten koparılıp Arap-siyasal islamcılığının farklı farklı mezheplerine dağıtılmıştır. Bu zihinsel, inançsal, ahlaki ve politik parçalanma Kürt kölelik sosyolojisinin en kangrenli ve kanserli yönü olarak varlık kazanmıştır. Osmanlı-siyasal islam süreci de bu sürecin bir devamı olarak rol oynamıştır. İktidarcı-devletçi sınıf el değiştirse de başlayan ikinci kırılma sürecinin derinleştirilmesi süreklilik ve derinlik kazanarak devam etmiştir. Her iki süreç boyunca “Kürt toplumu(…) oldukça parçalı birbirine yabancılaşmış sınıf ve katmanlara bölünmüş olarak varlığını sürdürdü.” (A. Öcalan)

Kürt kölelik sosyolojisinin üçüncü kırılma aşaması kapitalist modernite döneminde gerçekleşmiştir. “Çağımızın sosyolojisi bilinçli olarak kapitalist köleliği çözümlememekte, liberal ideoloji gereği sınıfsal kölelik gerçekliğini meşrulaştırmayı esas görev bellemektedir. “Kapitalist modernitenin geliştirdiği kölelik sosyolojisini en çarpık haliyle Kürt gerçekliğinde görebiliriz. Bu yönüyle “kapitalizmin gerçek yüzünü Londra ve New york’ta değil, Diyarbakır-Erbil-Mahabad-Kamışlo hattında tanıyabiliriz. Bir ülkeyi ve halkı tüm toplumsal doğasıyla ne hale getirdiğini en çarpıcı olarak anlamak için bu hatların çevresiyle tanımlanması, bizi gerçeğin çıplak, kendini gizleyemez ve meşru kılamaz halini tanımaya götürür. Bu gerçekliğin asimilasyonu ve soykırımıyla, talanı ve işsizliğiyle, zorbalığın her biçimiyle ulus-devletin sınır tanımayan bitirici uygulamalarıyla(…) Kürt gerçekliğinin toplum olmaktan ulus ve vatan sayılmaktan insan olmaktan nasıl çıkarıldığının tüm sonuçlarıyla karşılaşırız.” (Abdullah Öcaalan)

Bu yönüyle kapitalist modernitenin Kürtlerde inşa ettiği kölelik sosyolojisi herhangi bir kölelik sosyolojisi değildir. Genel-geçer kapitalist modernite sosyolojisini aşan, ibret verici ve dehşet yüklü bir kölelik sosyolojisidir. Sadece Kürt gerçekliğinin inkarı bunun yarattığı sonuçlar; bağlı olarak imha statüsüne alınması bile kendi başına inşa edilen ibretlik ve dehşet yüklü kölelik durumunun ne menem bir olgu olduğunu göstermesi açısından anlamak isteyenler için yeterlidir. Kürt gerçekliği dışında yeryüzünde inkar edilen başka bir varlık yoktur. Kapitalist modernite güçlerinin birinci dünya savaşından sonra adım adım inşa ettiği Kürt kölelik varlığını inkar etmeyi aklına bile getirmemiştir. Bu icat Kapitalist modernite güçlerinin marifeti olarak tarihteki yerini almıştır.

Kapitalist modernite güçlerinin inşa ettiği Kürt kölelik sosyolojisi Ortadoğu’da inşa ettiği kendine bağlı-bağımlı ulus-devletlere bağlı olarak gerçekleştirilmiştir. Bu yönüyle Kürt varlığının inkarıyla inşa edilen Kürt kölelik sosyolojisi ile işbirlikçi ulus-devletler birbirleriyle paralel ve iç içe gerçekleştirilmiştir. Ortadoğu’da ulus-devletler inşa edilirken Kürt ülkesi işgalci-sömürgeci ulus-devletlerin egemenliğine verilmiştir. Söz konusu ulus-devletler Kürt varlığının inkarını temel varlık gerekçeleri haline getirmişlerdir. Bu durum Kürt varlığını yok sayan bir statüye yol açmıştır. Aynı statünün diğer tamamlayanı ise Kürt imhasıdır.

Kapitalist modernite döneminde inşa edilen Kürt kölelik sosyolojisi, Kürt varlığının inkarıyla birlikte imhasını da içermektedir. Bu iki yön birbirini tamamlayan olgulardır. Varlığı yok sayılan imha edilir. Birinci dünya savaşından günümüze değin Kürt varlığının inkarı ve imhası statüsü devam etmektedir. Kürtler inkar ve imha kıskacına alınmıştır. Bu inkar ve imha kıskacı beraberinde fiziki ve kültürel soykırımlarını getirmiştir. Kapitalist modernite sisteminin inşa ettiği Kürt kölelik sosyolojisinin dehşet yüklü yanı budur. Tarihte buna benzer bir kölelik sosyolojisi yoktur. Fiziki ve kültürel soykırımı içerimleyen Kürt kölelik sosyolojisinin biricikliği, kapsamı ve derinliği bu noktada ortaya çıkmaktadır.

Kürt varlığının inkarı ve imhası temelinde inşa edilen Kürt kölelik sosyolojisi özellikle dil asimilasyomu üzerinden vücut bulmuştur. Dil asimilasyonu deyip geçmemek gerekir. Varlığın inkarı ve imhasıyla bağlantısı olduğu kadar, varlığın bütün yönlerinin kölelik cenderesine alınmasıyla ilgilidir. Bu yönüyle Kürt kölelik sosyolojisinin inşa edilmesinde dil asimilasyonu belirleyici faktör olmuştur. Dil; zihniyet, ruh ve bedendir. Ülke, kültür ve kimliktir. Bu bağlamda Kürt kölelik sosyolojisindeki dil asimilasyonu zihniyetten kendi kendini yönetmeye, kültür-kimlikten ekonomiye, tarih, ülke gerçekliğine dek kendini savunmaya, özgür birey ve özgür topluma değil yaşamın tüm alanlarında Kürtleri zincire vurmuştur. Asimilasyon teknik anlamda günlük iletişime indirgenemez. Kültürel soykırımın temel uygulama alanı olarak asimilasyon zihinsel köleliği geliştirerek Kürtlerin iradesini kırmıştır. Kırılan iradeyle birlikte Kürt direnci de ortadan kaldırılmıştır. Böylece işgalci-sömürgeci egemenler için Kürt halkı her türlü kölenin derlendiği bir alan konumuna düşürülmüştür. Bunun sonucu olarak Kürt kendi kültürünü-kimliğini terk ederek mutlak anlamda her yönüyle işgalci-sömürgeci egemenlere benzemeye ve onun bir uzantısı, eki olmaya yönelmiştir. Bunun için kendini inkar dahil her şeyi yapmıştır. En çirkin-kötü olanı Kürt’ün kendini egemenlere kanıtlamak ve sistemin içinde uşakça da olsa yer edinmek için yapmadığı şey kalmamıştır. Kürde tek yol bırakılmıştır; yaşamak için kendi gerçekliğini inkar etmek, ondan kaçmak, sırtını dönmek ve kimliğini terk etmektir. Kürtün en uysal köle, uşaklıkta yarışan, özgür zihniyet, vicdan, ahlak ve kişilikten yoksun yapısı asimilasyondan geçirilerek inşa edilmiştir. Eğer Kürt kişiliği özgür seçim yapma, bağımsız düşünme, kendisi için özgürce karar alma ve eyleme geçme, ülkesine, diline, kültürüne sahip çıkma kişiliğinden yoksunsa bu asimilasyon sonucudur. Asimilasyonun sözcük anlamı eritmedir. Ancak, süreç salt eritmekle bitmiyor. Eritilenin yabancılaştırılarak yeniden şekillendirilmesini de kapsıyor. Bu açıdan kapitalist modernitenin inşa ettiği Kürt kölelik sosyolojisini anlamak için asimilasyon en temel inceleme birimidir. Ekonomik olarak sömürü, askeri olarak işgal ve kültürel olarak soykırım asimilasyonla kalıcılaştırılmıştır.

Bu bağlamda kapitalist modernite döneminde inşa edilen Kürt kölelik sosyolojisinde olduğu gibi “Tarihte hiçbir toplumsal varlık bu duruma düşürülmemiş veya çok az sayıda toplumsal varlık bu tür bir vahşete maruz kalmıştır. Kürtler kadar hiçbir toplumsal varlık kendiliklerinden utanır ve inkarı kabul eder hale getirilmemiş veya çok az sayıda toplumsal varlık böylesi bir aşağılanmayı yaşamıştır. Kürt olmak demek, öz vatanı olmayan, hiç para etmeyen , parasız kalmakla özdeş olan, yoğunca işsiz kalan, her ücrete çalışan, sürekli yaşam kavgası veren, kültürel ihtiyacını unutan, maddi ihtiyaçlarının temini için korkunç çabalayan, NAN’ın (ekmeğin) anayurdunda (Neolitik tarım devriminin anayurdu) NAN’sız kalan topluluk kalıntısı benzeri bir şey olmak demektir.

Tarihten günümüze kadar Kürt kölelik sosyolojisi dış iktidarcı-devletçi uygarlık güçlerince inşa edilirken içte de kendisine işbirlikçi Kürt üst sınıfını(istisnalar hariç) devşirmiştir. Bu durum da Kürt sosyolojisinin bir özelliğidir. Kürt üst sınıfın işbirlikçiliği olmadan Kürt kölelik sosyolojisi bu denli uzun sürdürülemezdi. Gününüzde Kürt üst sınıfın işbirlikçiliği her ne kadar marjinalize olmuş olsa da halen kölelik sosyolojisinin bir dinamiği olarak varlığını sürdürmektedir.

 

Özgürlük Sosyolojisi

Özgürlük salt insan, toplumla ilgili değildir. Evrenle ilgili yönü vardır. Ancak evrenin özgürlük arayışı insan, toplumda somutlaşır. Evreni özgürlüğün gerçekleşmesi için insanın, toplumun anlam ve eyleyişi gereklidir. Bu yönüyle insanın, toplumun anlam ve eyleyişi derinleştikçe kendi farkına varıp ifade ettikçe, evreni özgürlüğü de gerçekleştirmiş olur.

Özgürlük sosyolojisi bu temelde toplumsal özgürlüğü inşa eden bilinç, örgütleme ve eyleyiştir. Nasıl ki kölelik sosyolojisi zihniyette başlamışsa, özgürlük sosyolojisi de zihniyet devrimiyle gerçekleştirilir. Zihniyet devriminin içerimlerini toplumsal yaşamın her alanında örgütleyip yapısallıklara kavuşturur. Bu yönüyle toplumsal örgütlülüğün sistemin inşasını da içermektedir. Toplumsal sistem inşan eden özgürlük sosyolojisi vücut bulamaz. Zihniyet devrimi toplumsal özgürlüğün beyniyse, toplumsal sistem de bedenidir. Beden kendiliğinden inşa olmaz; özgürlük sosyolojisinin eyleyişiyle ancak inşa edilebilir. Bu anlamıyla özgürlük sosyolojisinin bir bütün olarak geliştirilmesi için bilinç, örgütlenme ve ayleyişin iç içe gerçekleştirilmesi gerekir.

Bu temelde özgürlük sosyolojisi varlık, bilinç ve zaman olgularını temel alarak pratikleşir. Çünkü evrensel gerçekleşmede varlık-bilinç-zaman birbirisiz düşünülemez. “Zamanı varlıksız, varlığı zamansız düşündürtmeyen şey oluştur. Oluşu gerçekleştiren varlık zamanı doğurur, zaman da varlığı oluşla gerçekleştirir. Oluş hem zamanı hem varlığı var kılmaktadır. Aynı şey bilinç için de geçerlidir. Oluşan varlık potansiyel haldeki bilinci açığa çıkarır. Varlık zamanla oluştuğunda bilincini de ediniyor. Varlığa sosyolojik form kazandıran bilinçtir. Varlığın zamanla gelişen bilinci varlıkta farklılaşma yaratarak formunu da belirler. Özgürlük sosyolojisi Kürt varlık sorununa yönelirken, varlık-bilinç-zaman diyalektiği temelinde somutlaşmıştır. Özgür Kürt varlığı ve bilinci kendi zamanıyla inşa etmiştir. Bu yönüyle özgürlük sosyolojisinin Kürt toplumsallığına girişi son elli yıldır Kürt toplumsallığına damgasını vuran demokratik modernite hareketiyle gerçekleşmiştir. Kavramsal olarak özgürlük sosyolojisi yeni olabilir. Ama özünde Kürt gerçekliğinde özgürlük sosyolojisinin inşası demokratik modernite hareketiyle başlamıştır. Bu aynı zamanda Kürt kölelik sosyolojisinden Kürt özgürlük sosyolojisine gelişi ifade eder. Özgürlük sosyolojisi varlık-bilinç-zaman, bilinç-örgütlenme-eyleyişle Kürt toplumsallığında tarihi devrimci dönüşümü başlatarak günümüze değin getirmiştir. Bu yönüyle özgürlük sosyolojisi gerek bilinç- örgütlenme-eyleyiş ve gerekse de varlık-bilinç-zaman diyalektiğiyle devrimci dönüşümü gerçekleştiren bir hakikattir. İdeolojik dönemden günümüze değin yarım asrı geçkin bir zamandır Kürt toplumsallığında hükmünü icra eden özgürlük sosyolojisinin devrimci dönüşüm hakikatidir.

Kürt kölelik sosyolojisinin biricikliğinden dolayı özgürlük sosyolojisinin Kürt toplumsallığında gerçekleştirdiği ilk olgu Kürt gerçekliğinin var kılınmasıdır. İnşa edilen Kürt kölelik sosyolojisinin sonucu olarak özgürlük sosyolojisinin Kürt toplumsallığına giriş yaptığı yetmişli yıllara gelindiğinde Kürt varlığı tartışmalı bir duruma gelip dayanmıştı. “Kürt var mı yok mu?” tartışması etrafında olup bitenler Kürt kölelik sosyolojisinin Kürtleri getirdiği noktayı göstermesi bakımından dehşet yüklü olduğu kadar, özgürlük sosyolojisinin nereden ve nasıl başlaması gerektiğini de belirlemiştir. Salt sömürgeci-işgalci güçler Kürt varlığını-yokluğunu tartışmıyordu, Kürtlerin kendisi de bunu tartışır hale getirilmişti. “Şüphesiz bir birey ve toplum için kendi varlığını tartışır hale getirmek en tehlikeli ve alçakça bir durumdur. Ama Kürt kölelik sosyolojisinin gelip dayandığı nokta buydu. Bu noktanın dayattığı ise, öncelikle Kürt varlığının var kılınmasıydı. Özgürlük sosyolojisinde direkt özgürlüğe geçiş, varoluş sorunu olmayan, yani varlığı inkar edilmeyen toplumlar için geçerli olan bir durumdur. Kürt özgürlük sosyolojisi daha gerilerden başlamak durumundaydı. Kurtuluş, özgürlük ve eşitlik düzlemine geçiş için öncelikle inkar ve imha edilen Kürt gerçekliğinin kanıtlanması ve var kılınması gerekiyordu. Bu yönüyle Kürt özgürlük sosyolojisinde öne çıkan var kılıcılığı olmuştur.

Şüphesiz Kürt özgürlük sosyolojisinin var kılıcı yönü ile kurtuluşçu, özgürleştirici ve eşitlikçi yönleri keskin-kalın çizgilerle birbirinden ayrı değildir, iç içedirler. Kürt özgürlük sosyolojisi Kürt varlığını var kıldıkça özünde onu kölelik sosyolojisinden de kurtarmış, özgürleştirmiş ve eşit kılmıştır. Bu noktada anlaşılması gereken husus, Kürt kölelik sosyolojisinin inkar-imha yönünden ötürü, Kürt özgürlük sosyolojisinin öncelikle varlığı var kılması gerektiğidir. Var olmayanın kurtuluşu, özgürlüğü ve eşitliği de olamaz. Zaten Kürt gerçekliğinin varlığı var kılındıkça, inkar-imha sürecinden çıktıkça kurtuluşa, özgürlüğe ve eşitliğe doğru yol almıştır.

Varlığın var kılınması ise bilinçle ilgilidir. Kürt özgürlük sosyolojisi Kürt gerçekliğini var kılarken özünde onu özgürlük sosyolojisi temelinde yeniden oluşturur. Var kılınan Kürt gerçekliği tarihi Kürt direniş sosyolojisinin koruduğu Kürt kendilik değerleri üzerinden inşa edilen yeni bir oluştur. Kürt özgürlük sosyolojisinde vücut bulan bu oluş ne yoktan var olan bir Kürtlüktür, ne de tarihten günümüze gelen geleneksel Kürtlüktür. İlksel ve direniş sosyolojisindeki Kürt gerçekliğinin olumlu özellikleriyle özgürlük sosyolojisinin iyi, güzel, doğru ve özgür yaşam hakikatlerinden oluşan bir sentezdir. Kürt özgürlük sosyolojisi bu sentezi ifade eden oluşu gerçekleştirmiştir. Oluş bilinçsiz olmaz. Varlığın var kılınması ve oluşturulması bilinçle gerçekleştirilir. Özgürlük sosyolojisinin bilinciyle Kürtler tarihsel, kültürel, sosyal ve kimliksel olarak varlıklarının farkına varmıştır. Kürt uyanışı-dirilişi bu farkındalıkla ortaya çıkmıştır. Bununla Kürt toplumu hem yeniden kendi hakikatiyle buluşmuş, tanışmıştır hem de özgür geleceğini tayin edip belirlemiştir. Bu noktada söz konusu olan dar bir tanışma değildir bu. Kürt özgürlük sosyolojisinin bilinci, Kürtleri evrensel gerçekliğin bir parçası olduklarının farkındalığı kadar kendi tekilliklerine dair farkındalığa da ulaştırmıştır. Evrensellik ve tekilliğin bütünlüğünü Kürt gerçekliğinde ortaya çıkarmıştır. “En küçük zerresinden en kozmik varoluşuna dek farkına varış” Kürt gerçekliğinde bilinebilirliği kadarıyla tüm neden niçinlerin sorularının yanıtı olmuştur. Zaten “ Bilmek farkındalıktan başka anlama gelmez. Bilinen şey, farkına varılan şeydir.” Kürt özgürlük sosyolojisinin varlık, oluş ve bilinci bu kapsamda kendi farkına varışı açığa çıkarıp kölelik sosyolojisinin yarattığı yabacılaşmaya dur demiştir.

Şüphesiz Kürt özgürlük sosyolojisinin varlığı, oluşu ve bilincinin zamansal boyutu da vardır. Kürt özgürlük sosyolojisinin varlığı, oluşu ve bilinci belli bir zamansallık içinde gerçekleşmiştir. Söz konusu zamansallık devrimci zamansallıktır. Genelde özgürlük sosyolojisinin, özelde Kürt özgürlük sosyolojisinin zamanı devrimcidir. Devrimci zamansallık kronolojik zamanı aşan bir zamandır. Varlık-oluş-bilinci içerdiği, değişim-dönüşümü bilinç-örgütlenme-eyleyiş diyalektiğiyle gerçekleştirdiği için “yaratılış Anı”yla tanımlanır. Bu yönüyle an’da gerçekleşen bir zamansallıktır. Özgürlük sosyolojisinin zamanını devrimci kılan da “An” da varlığı, oluşu, bilinci, örgütlenmeyi, eyleyişi gerçekleştirmesidir. “Özgürlüğün kendisi yaratılış anı’yla ilgilidir.” Özgürlük yaratılış anında gerçekleşen bir olgudur. Kürt özgürlük sosyolojisinde gerçekleşen devrimsel ve özgürlüksel gelişmeler “yaratılış anı”yla açığa çıktmıştır.

Özgürlük sosyolojisinin devrimci zamanının “yaratılış anı” süreklidir. Bir anda olup biten bir zamansallık değildir. Tüm “uzun süre” zamansallıkları AN’a dayanmaktadır. “Yaratılış Anı” da varlık,oluş, bilinç ve zaman var olduğu sürece var olacaktır. Bu noktada önemli olan özgürlük sosyolojisinin devrimci zaman bilinci edinmek, belirli zamanı aşmak, bilinç-örgütlenme-eyleyiş diyalektiğini yaşamın odağına oturtmaktır. Bu bağlamda Kürt özgürlük sosyolojisinin devrimci zamansallığının “yaratılış anı” demokratik modernite hareketiyle başlamış ve sürmektedir. Yarım asra sığdırılan tüm gelişmeler “yaratılış anı “nda yaratılmıştır-yaratılmaktadır. Tüm bu devrimsel gelişmeler her türlü emek, fedakarlık, direniş, mücadelenin an’a sığdırılmasıyla mümkün olmuştur. Bu temelde Kürt özgürlük sosyolojisi an’da gerçekleştirdiği gibi, an’da gerçekleşmektedir. Bu bağlamda Kürt özgürlük sosyolojisi zihinsel(bilinç), bedensel(sistemsel örgütleme) ve eyleyişle özgür, eşit, demokratik yaşam alternatifini inşa etmektedir.

Zihinsel boyutuyla Kürt özgürlük sosyolojisi demokratik ulusta somutlaşmıştır. Bu yönüyle Kürt özgürlük sosyolojisi ulusal sorunun çözümünde köklü dönüşümü ifade etmektedir. Bu dönüşümün en önemli özelliği ulusal sorunun milliyetçi ve ulus-devlet zihniyet ve yapılanmalarının reddi temelinde çözülmesini esas almasıdır. Bu anlamda “Demokratik ulus olma, toplumun kendini demokratik ulusal toplum olarak inşa etme olgusudur. Devlet eliyle ne ulus olma ne de ulus olmaktan çıkmadır. Toplumun kendini demokratik ulus olarak inşa etme hakkını bizzat kullanmasıdır.”(Abdullah Öcalan)

Bu temelde Kürt özgürlük sosyolojisi ulus tanımını yeniden yapmaktadır. Demokratik ulusun kavram ve kuramı bu tanımı ifade etmektedir. Buna göre demokratik ulus, ulus-devletin esas aldığı ortak pazar etrafında, ulus-devletin sınırları içinde, milliyetçi, homojen, tek dil, kültür ve tarihe dayalı ulus tanımını aşmaktadır. Zaten tarihsel-sosyolojik olarak ulus-devlete dayandırılan bir ulus olgusu yoktur. Ortak pazar, dil, kültür ve tarih üzerinden kurgulanan ulus olgusu, kapitalist modernite sisteminin inşası için toplumsal mühendislik sonucu geliştirilmiştir. “Katı siyasi sınırlara tek dile, kültüre, dine, tarih yorumuna” bağlanmış ulus tanımı kapitalist sömürgecilik ve işgalcilik gereği geliştirilmiştir. Demokratik ulus ise “çoğulcu, özgür ve eşit yurttaşlarca toplulukların bir arada dayanışma içinde yaşam ortaklığını ifade eder.” (Abdullah Öcalan) Bu tanım doğrultusunda Kürt özgürlük sosyolojisinde demokratik ulus inşası iki boyutlu iç içe gerçekleştirilmektedir. Birinci boyutu; zihniyettir. Kürtler kendi dil, kültür, tarih, ekonomi ülke gerçekliklerini ihmal etmeden diğer halklarla ortak zihniyet dünyasını paylaşmaktadır. Kendi içinde gerçekliklerine dayalı dayanışmacı zihniyeti esas aldığı kadar, diğer tüm uluslarla da ortak yaşam, ortak ülke gerçekliğine dayalı bir dayanışmacı zihniyeti de esas almaktadır. Bu anlamıyla Kürtler demokratik ulus zihniyetini benimseyen ve özümseyen her ulusla demokratik ulus hakikatinde birleşmektedir. Farklılıkları reddetmeden, her ulus demokratik ulusun ortak zihniyetini toplumsal yaşamın her alanında yaşayarak özgür, eşit ve demokratik bir yaşamın sahibi oluyor. Kürt özgürlük sosyolojisinin toplumsal boyutu bu yönüyle demokratik ulusta somutlaşmaktadır.

Kürt özgürlük sosyolojisinin inşa ettiği demokratik ulus işgalci-sömürgeci parçalanmışlığında aşmaktadır. Kürtlerin parçalanmışlık durumu demokratik ulusla aşılmaktadır. Demokratik ulus ulus-devlet gibi sınırları gerektirmez. Ne yeni sınırlar çizer ne de var olan sınırlara takılır. Sınırları aşan boyutuyla her parçada bulunan halk demokratik ulus bütünlüğünü oluşturmaktadır.

Kürt özgürlük sosyolojisinin ikinci boyutu bedenleşmedir. Kürt özgürlük sosyolojisi demokratik ulusun bedenselliğiyle sistemini geliştirmiştir. Bedensel varoluş sistemde somutlaşır. Söz konusu sistek demokratik konfederalizmdir. Kürt özgürlük sosyolojisinin sistemi olarak demokratik konfederalizm iktidarcı-devletçi bir sistem değildir. Genelde her tür devletle, özelde de ulus-devletle ilgisi yoktur. Toplumların devlet olmayan sistemidir. Ortak zihniyette buluşan demokratik ulusun kooperatif, akademi, meclis ve kongreler üzerinden aşağıdan yukarıya doğru oluşturulan konfederal sistemdir. Bu konfederal sistemde her ulusal gerçeklik ve topluluklar demokratik özerk yapılara sahiptir. Demokratik ulusu ve demokratik konfederalizmi gönüllü benimseyen her toplumsal birim, demokratik özerk yapılanmasıyla özgürlük sosyolojisinin sisteminde yerini alır. Kürt özgürlük sosyolojisi de geniş anlamıyla kültürel alandan ekonomiye, sosyal alandan hukuka, diplomasiden özgğr birey ve yurttaşlığa, özsavunmadan özgür eş yaşama ve ahlaki-hukuka dek demokratik özerk yapılanmasıyla bedenleşmesini gerçekleştirmektedir. Her ne kadar işgalci-sömürgeci ulus-devletler Kürt özgürlük sosyolojisinin bedenleşme gerçekliğini tanımasalar da, Kürt özgürlük sosyolojisinin bedenselliği kendini gerçekleştirerek yoluna devam ediyor. Bu bağlamda eyleyiş, genelde özgürlük sosyolojisinin, özelde Kürt özgürlük sosyolojisinin zihniyet ve bedenselleşmesini oluşturan, inşa eden olgudur. Tarihin en gelişkin fedai ruhuyla Kürt özgürlük sosyolojisinin eyleyişi hem zihinsel hem de bedensel inşayı gerçekleştirmektedir. Bilinmelidir ki eyleyiş, inşa olmadan özgürlük sosyolojisi teorik bir olgu olarak kalmanın ötesine geçemez.

Bu noktada Kürt özgürlük sosyolojisinin evrensel boyutundan bahsetmemek ciddi bir eksiklik olur. Kürt özgürlük sosyolojisi kapalı bir sosyoloji değildir. Kendini tekilliğine hapsetmemiştir. Evrensel bir özgürlük sosyolojisidir. Demokratik modernitenin evrenselliği kapsamındadır. Bu yönüyle kapitalist modernitenin kölelik sosyolojisine karşı alternatiftir. İnsanlığın özgürlük sosyolojisine de öncülük etmektedir.

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.