Düşünce ve Kuram Dergisi

Kürt Basının Bağımsızlığı

Mehmet Ali Ertaş

Medyanın rolü, inançları, fikirleri ve mevcut gelişmeleri, bir disiplin ve planlamayla toplumla paylaşmak ve toplumu aydınlatmaktır. İnsanlık tarihinde basın her zaman özel bir yer tutmuştur. Toplum ne kadar gelişirse basın araçlarını da geliştirir. Ateşten tutalım, sese, farklı yol ve yöntemlere kadar; yere, zamana ve koşullara göre basın araçları değişkenlik göstermiştir. Aynı zamanda toplum ne kadar örgütlenirse, bilim ve teknoloji de gelişmiş olur. Doğal olarak basın ne kadar gelişirse paylaşım veya halka yayılımı da gelişir. Toplumu ve çevresini bilgilendirmek isteyen insanlar her zaman basına ihtiyaç duymuş; yaşamın bir parçası gibi görmüştür.

Tarihte çok sayıda toplum, ırk, krallık, imparatorluk, parti, dernek ve cemiyet, kurulduktan sonra fikirlerini ve çalışmalarını kamuoyuyla paylaşmak, örgütlenmek için öncelikle basın alanını geliştirmek istemişlerdir. Komisyon, parti veya devletler özellikle basını özel örgütlenme alanı olarak görmüşlerdir. Günümüzde de basın her kurum, devlet ve örgüt için birinci güç konumundadır.  Eğer bir kurum ve örgüt, basın alanında ne kadar örgütlenirse fikirlerini ve çalışmalarını halka o kadar güçlü yayabilir; fikir ve felsefesini anlaşılır kılabilir. Aynı şekilde propaganda çalışmalarını başarılı yaptıkça buna paralel olarak örgütlenebilir, güçlenebilir ve toplumda kabul görülür. Bu bağlamda kitleyi etrafında toplar ve kendisine bağlar. Krallık ve imparatorluk dönemlerinde, her kral ve imparator ferman-emirlerini ülkenin dört tarafına yaymak için özel örgütler kurmuşlardır. Bu birimler sadece basın işleri yapmışlardır. Örneğin; Roma İmparatorluğu döneminde “Cursus Publicus” örgütü kurulmuştu. Roma, basın kültürünü Mısır Krallığı’ndan, Mısır ise Mezopotamya Uygarlıkları ve Hititlerden almıştı. Bu doğrultuda basın araçları ve yöntemlerinin Mezopotamya’dan dünyaya yayıldığını görmekteyiz. Ve yayıldıkça teknik ve araçları da değişmiştir. Bugün Kürdistan topraklarına baktığımızda her köyde topraktan bir tepe bulunuyor. Bu tepelerin iletişim için inşa edildiği söylenmektedir.

Dolayısıyla iletişim tekniği ve yönteminin binlerce yıl önce Mezopotamya/Kürdistan topraklarında kurulduğu söylenebilir. Toprak yığınları, kaleler, tepe ve vadilerde inşa edilmiş mağaralar buna örnek olarak verilebilir.

Ulus-devlet, kendini Kürdistan topraklarında örgütlendikten sonra, diğer tüm bilimler gibi iletişim ve basın araçları da onun denetimine girmiştir. Temeli Kürdistan topraklarında olan eski alet ve tekniklerden matbaa aletlerine kadar, her şeyi kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirip, rengini ve görünüşünü değiştirip kendi ürünleri gibi dünya piyasasına sürmüşlerdir. Kendi kültürleri gibi kabul ettirdiler. Nasıl ki tarihin başlangıcını yazının gelişimi ve yazıyla başlatmışlarsa; basın tarihi de matbaa ve yazıyla başlatmışlardır.

Bu bağlamda basın tarihine baktığımızda Ortadoğu ve Mezopotamya’da filizlendiğini söyleyebiliriz. Tohumları Mezopotamya topraklarında yeşerdi. Ancak modern basın ve matbaa baskının tarihine baktığımızda bunun Avrupa’da ortaya çıktığını görüyoruz. Kürt basınının baskılı tarihini de Kurdistan Gazetesi ile başlangıcıyla ele alabiliriz.

 

İlk Kürt Gazetesi: Kurdistan

KURDİSTAN gazetesi, ilk baskılı Kürt gazetesidir. 22 Nisan 1898’de Kahire’de yayımlandı. Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Kahire bölgesinde yayın hayatına başladı. Kahire’ye sürülen Bedirxan ailesinden olan Miqdat Mithat Bedirxan tarafından çıkarıldı. Mîr Bedirxan, Osmanlı’ya baş kaldırdı ve isyan İngilizler tarafından bastırıldı. Mîr Bedirxan ailesi de Mısır’a sürgüne gönderildi. Burada basın-yayım ve kültürel alanda örgütlenerek Kurdistan Gazetesi’ni çıkarmaya başladılar. Osmanlı baskıları nedeniyle Kurdistan Gazetesi 31 sayı tek çıkardı.

1. Abdülhamit’in (1876-1908) otoriter yönetimi de Kürt/muhalif basınının gelişmesini istemiyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti, 23 Temmuz 1908’de ikinci meşrutiyeti ilan etti. Eylül 1908’de Kürt Teâvun ve Terakki Cemiyeti kuruldu. İstanbul’daki pek çok Kürt siyasetçi ve aydın bu çatı altında toplandı. Kürt Teâvun ve Terakki Cemiyeti, 5 Aralık 1908’de aynı isimle bir sayı çıkardı. Gazetenin sorumlusu ünlü şair Pîrmerd’di. Gazete, 1919 yılına kadar sadece 9 sayı çıkarabildi. Aynı süreçte marjinal kimliğe sahip ve küçük çaplı birçok gazetede yayımlandı. Örneğin; Şarqî Kurdistan, Amidî Sevda, Yekbûn, Kürdistan (1919). Bu süreçte 6 Haziran 1903’te “Rojî Kurd” gazetesi Hevî (Umut) cemiyeti tarafından çıkarıldı. Osmanlı’nın yıkılmasıyla İstanbul’da Kürtçe gazetedeler yeniden çıkarıldı. Önemli bir yere sahip olan Jîn Dergisi bunlardan birisiydi. Jîn, Kürdistan Teali Cemiyeti’nin dergisiydi ve 1918 sonbaharında yayına başladı. Burada kaos sürecinde hangi güçlerin kendi kendini organize edebildiğini, çalışabildiğini ve önemli eserler çıkarabildiğini görüyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından önceki süreçte pek çok cephe ve örgüt bulunmaktadır. Ayrıca Avrupa ülkeleri de bu süreci kolaylaştırıyor ve devleti kendilerine göre yönetmek istiyorlar. Bu bağlamda Kürt yazarların basın etrafında örgütlenme fırsatları daha fazla. Basını bir örgütlenme ağı olarak görüyorlar. Ancak devlet yönetimi güçlenip bu gerçeği görünce Kürt basınını sansürle ve yasaklarla engelliyor. Kürt basınının 1900’lü yıllardaki durumu bize şunu gösteriyor; basın güçlü bir ideolojik örgütlenme yapamazsa uzun ömürlü olamaz. Fazla direnemez.

 

Cumhuriyetten Sonra Kürt Basını

Cumhuriyet dönemine baktığımızda ise Kürt basınının durumunu daha iyi görürüz. Kürt basınına dönük yaklaşım bize Kürt toplumuna ve kimliğine yaklaşımı da gösteriyor. Devletin kuruluşunun ilk yıllarında Kürt-Türk ittifakı, ortak vatan ve Kürtlerin hakları çokça konuşuluyordu. Ama Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte Kürtlerin haklarından hiçbir şekilde bahsedilmiyor.

Türkiye’de 1938-1968 arası dönem, politik Kürt hareketleri açısından “Sessizlik Çağı” olarak değerlendiriliyor. Bu dönemde Türkçe yayımlanan bazı yerel gazeteler şunlardır: Dicle Kaynağı (1948), Şark Mecmuası (1950), Şarkın Sesi (1950), İleri Yurt (1959), Demokrat Doğu (1950) Şark Postası (1952) Agiri (1953) Henek (1955), Cûdî (1956), Dersim (1957), Ceride-î Dersem (1957) Mezopotamya (1959)… Bu gazeteler yayımlandığı dönemde İstanbul Üniversitesi’nde okuyan Musa Anter (Apê Mûsa), ölümüne kadar Kürt siyasi fikrinde yer almış, Kürt basınına eşsiz bir destek vermiş ve 1960-1990 yılları arasında 40’a yakın gazete ve dergi yayınlanmıştır.

 

Başûr’da Kürt Basını

Berzencî hareketinin Süleymaniye’deki merkezi aynı zamanda Irak’taki Kürt basınının da merkezidir. İngilizlerin Süleymaniye’de matbaa kurmasının ardından ilk dergi ve gazeteler yayımlanmaya başladı. Berzencî döneminde yayımlanan ilk gazete ise Pêşkewtin’dir. Bunun yanı sıra 1920-23 yılları arasında Süleymaniye’deki İngiliz matbaasında Bangî Kürdistan’ın 14 ve Rojî Kürdistan’ın 16 sayısı basılmıştır. Berzencî, 1923 isyanı sırasında Süleymaniye’den ayrılırken matbaayı da yanına alarak dağa çıkar ve mağarada çalışmalarına devam eder. Bangî Haq dergisi dağda basılıyor. Pîremerd döneminde Irak’ta Kürt basınının gelişmesine büyük destek veren bir diğer isim ise Husên Mukriyanî’dir. Aydın, feminist ve Kürt gazeteci, Kurdistan Mukriyanî, amcası Husên Mukriyanî’nin izinden gitti.

 

Rojhilat’ta Kürt Basını

Rojhilat’ta Kürt basınındaki gelişmeler Türkiye, Irak ve Suriye’dekine benziyor. İran’da 1920’lerin başında Kürt basınının ilk yayınlarına rastlıyoruz. Rojî Kurd gazetesi yayımlandı. İngilizlerin Şah’ı desteklediği dönemde Simko’nun 1920-29 yılları arasındaki isyanı bazen büyüdü bazen küçüldü. Bu siyasi dönemde İran’da ilk Kürtçe gazete Rojî Kurd yayımlanıyor. Bu gazetenin en önemli özelliği Simko Axa’nın resmi yayını olmasıdır. Daha sonra 1943-44 yıllarında Niştiman adıyla yayımlandı. J.K. Derneği tarafından basıldı. Mahamad Cumhuriyeti’nin ilanıyla Kürt basınının imkanları da artmış oldu; Hawar-î Kurd (1945), Kurdistan (1945-46), Kurdistan (1946), Girûgalî Mindalani (1946), Helalê (1946), Hawar-î Niştiman (1945). 1979 yılında İslam Devrimi ile İran’da yeni bir hükümet kuruldu. Bu durum da fırsata dönüştü ve Kürt basını yeniden büyüme şansı yakaladı. Birûskek (1979), Hîwa (1979), Hêrîş (1979), Tîrmersî (1979), Dengê Kurd (1979), Gîrûgal (1979), Kirmanşan (1979) ve Merdûm (1979-80) bu dönemde çıkan bazı gazetelerdir.

 

Rojava’da Kürt Basını

Osmanlı’nın son yıllarında İstanbul’da filizlenen Kürt basını, 1920’den bu yana Suriye’nin başkenti Şam’da önemli bir adrese sahip oldu. Çünkü Celadet ve Kamûran Bedixan ile Qedrî Cemîl Paşa, Osman Sebrî, Cegerxwîn, Doktor Nûreddîn Zaza, Hasan Hişyar Sebrî ve Tewfîq Wehbî gibi Kürt aydınları Şam’a sürmüştü. Aydınlar Şam’a geldikten sonra 1927 yılında merkezi Lübnan-Suriye olan Xoybûn Örgütü’nü kurdular. Agirî’de serhildanı örgütlediler. Ancak Agirî serhildanı başarısızlıkla sonuçlanınca yeniden yayınevi işine döndüler. Hawar dergisi 1932 yılında burada yayın hayatına başladı. Bedirxan ailesi derginin çıkarılmasında yine önemli bir rol oynadı. 11 yıl çıkan dergi bir süre Fransa sömürgesinin baskılarından dolayı durdu. Her şeyden önce dergiyle birlikte Latin alfabesinin de temelleri atıldı. Bu bağlamda Kürtçeye ve Kürt edebiyatına tarihi bir destek vermiş oldu.

Hawar’dan sonra Rohanî, Roja Nû ve Stûr dergileri basıldı. Bu üç derginin ortak özelliği aynı kadro tarafından çıkarılmış olmasıdır. Aynı kişiler bu dergilerde yazdı ve aynı anda yayımlandı. Ancak Ocak 2011’den itibaren Suriye’nin halk protestolarına sahne olduğu ve Baas Rejimi’nin darbeye maruz kaldığı birçok Kürtçe yayında dile getiriliyor. Öyle görünüyor ki Suriye yeniden dergi, gazete, radyo ve televizyon yayıncılığı merkezi haline gelecek. Suriye’de Ocak 2011’de Halkların Baharı başladı ve Baas rejimi darbe aldı. Böylelikle Kürt basını da gelişti; dergi, gazete, TV ve radyolar yayın hayatına başladı.

 

Sovyet Döneminde Kürt Basını

Sovyetlerde de Rêya Teze gazetesi önemli bir yere sahip. 1930’lu yılların başında yayın hayatına başlayan gazete Sosyalizm propagandasının yanı sıra Kürt edebiyatı, kültürü ve durumuna dair içerikler üretiyordu. Kürt basınında yazılı araçlar kadar radyo da büyük bir öneme sahiptir. Kürtler şarkılarını, hikayelerini ve tarihini radyo aracılığıyla tanıdı, dinledi. Her ne kadar İran, Irak, Suriye ve Rusya gibi ülkeler Kürtleri birbirine bağlamak ve kendi hizmetlerinde kullanmak amacıyla radyoyu Kürtlere karşı bir araç olarak kullanmış olsalar da, Kürtler tarihini, hikâyelerini, şarkılarını ve kültürünü burada canlı tuttu, dört parça Kürdistan’a yaydı.

Bu radyolardan biri de Erivan Radyosu’dur. 1956 yılında Sovyetler Birliği’nde yayına başlamıştır. Erivan Radyo’nun amacı her ne kadar Kürtleri Sovyetler Birliği’ne entegre etmek olsa da içeriği İran ve Türkiye’deki Kürtleri etkiledi. Erivan Radyosu, Kafkasya’daki Kürtlerin kültürü ve müziğini yayan bir araç haline geldi. Karapêtê Xaço, Aram Dîgran, Egîde Cimo, Leyla Îşxan, Xana Zazê, Meryemxan ve Asliqa Qadir gibi ünlü Kürt sanatçıların eserlerini Kürt halkıyla paylaştı. Özellikle Kürt müziğinin korunması ve kayıt altına alınmasında çok önemli rol oynadı. Aynı süreçte Mısır’da Kahire Radyosu, ABD’de Amerika’nın Sesi Radyosu, Irak’ta Bağdat Radyosu ve Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta da Levant Radyosu yayına başladı. Tüm radyolar, sömürgeci devletlerin eliyle kuruldu. Hepsinin amacı Kürtleri kendine bağlamaktı. Fakat devletlerin amacının tam tersine Bağdat, Erivan ve Kahire radyoları Kürtlerin milli ruhunu geliştirdi.

 

Özgürlük Hareketi Basını Yeniden Canlandırdı

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde bir grup üniversiteli genç tarafından başlatılan Kürt özgürlük hareketi, yönünü Ankara’dan Kürdistan’a çevirdikten sonra, partinin kuruluşunu ilan etmeden önce kendi yayın organının tohumunu toprağa serpti. Serxwebûn gazetesi ilk olarak 6 Eylül 1978 yılında çıkmaya başladı. Ancak 1 Ocak 1982 tarihinden itibaren kesintisiz ve düzenli yayın yaptı. Serxwebûn gazetesi, o dönemden beri özgürlük mücadelesi veren bir halkın inadın ve ısrarın sesi olmaya devam ediyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1997 yılında Serxwebûn gazetesine ilişkin kaleme aldığı yazıda, “12 Eylül faşizminin etkisini bütün yönleriyle dayattığı ve her tarafı alacakaranlığa boğduğu günlerde çok az imkanlarla Serxwebûn gazetesini çıkarmaya cesaret etmemiz, başlı başına önemli bir adımdır. Hatta bundan önce de 1978’de ilk defa Serxwebûn’u aylık biçimde çıkarma teşebbüsümüz de çok önemlidir. Dolayısıyla mevcut şekliyle Serxwebûn’un gerçek yaşının 1978 ile başladığını belirtmemiz gerekiyor. Serxwebûn geleneği, bağımsız düşünmenin ve aydınlanmanın tarihimizde en güçlü sesi olmasından ileri gelmektedir. Düşüncede bağımsızlığın en yetkin organıdır. Serxwebûn yolculuğu, ulusal kurtuluş yolculuğudur. Serxwebûn’un bütün sayılarında yaşanan gerçekler bir halkın dirilişinin adımlarıdır. Hepsini orada görmek, izlemek mümkündür” diyor.

Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın da belirttiği gibi, bağımsız düşünmenin ve aydınlanmanın en güçlü sesi olan Serxwebûn, 46 yıldır sürekli Kürt halkına hep bir ışık olmuş ve yazıları ile kürt halkının önünü hep aydınlatmıştır. Kürt halkına öncülük edenler Serxwebûn ile doğru yolu göstermiştir. Serxwebûn gazetesi 1 Ocak 1980 yılından sonra artık düzenli bir şekilde yayın hayatına başlamıştır. Özgür basın, zindanda Serxwebûn’la mücadele topraklarına tohum ektikten sonra, özgürlük hareketi kendini daha fazla görünür kıldı. Amed Zindanı’ndaki direniş ve eylemin kıvılcımı ışığını ve ısısını dışarıya yaydı. Amed Zindanı’ndaki direniş güce, ruha ve ideolojiye dönüşerek dışarıda varlığını sürdürdü. Basın ağacının kökü oldu, dallarıyla duvarları deldi ve dalları günbegün dışarıda büyüdü. Bu ağaç ruhunu Amed Zindanı’na bıraktı, gücünü Mazlum’dan, Dörtler’in ateşinden, Kemal, Hayri, Ali ve Akiflerden aldı. Bu mücadele ağacı gücünü Amed Zindanı direnişinden aldı. Amed Zindanı direnişi de gücünü ideolojisi ve felsefesinden aldı. Bu dava kökleri ve ideolojisiyle yeşerdikten sonra; 1990’lı yıllarda meyvelerini toplumla paylaştı. Halk 1990’lı yıllarda kültür ve basın kurumlarının yanı sıra siyasi partiler kurdu. Kendisini siyasi, kültürel ve basın alanında örgütledi. Örgütlülüğünü büyütüp, kurumlarını açtıkça fikir ve felsefesini yaymak için daha fazla basın kurumuna ihtiyaç duydu. Bu doğrultuda basın kurumlarını halkın ihtiyaçlarına göre örgütledi, yayın araçlarını geliştirdi.

Özgür basın, hareketin fikir ve felsefesini topluma ulaştırmak, toplumu aydınlatmak için dönemin ruhuna göre tekniğini, mesleğini ve düşüncelerini örgütledi. Kürt basını büyük bedeller ve güçlü bir karar sonucunda gelişti. Burada Kürt özgürlük mücadelesi güçlü bir ideolojiye ve örgütlenmeye dayalı güçlendikçe, basınının da buna paralel temelini oluşturduğunu görüyoruz.

Serxwebûn dergisini buna örnek verebiliriz. 90’lı yıllardan bu yana Kürt basını büyüyüp örgütleniyorsa gücünü ve kaynağını bu dergiden almıştır. Özgür basını, baskı ve sansüre rağmen yayın yapmaya ve Kürtlere ışık tutmaya devam etti. 1990’lı yılların başında Medya Güneşi, Toplumsal Diriliş, Deng, Yeni Ülke gibi dergi ve gazeteler yayın hayatına başladı. Bu yıllarda özgürlük mücadelesinin aydınların ve toplumun öncülerini cesaretlendirdiğini görüyoruz. Özgürlük mücadelesinden güç alan aydınlar, Kürt basını etrafında örgütlendiler, beslendiler. İstanbul’daki Kürt aydınları basın faaliyetlerinde yer alıp öncülük ettiler. Bunlardan biri Musa Anter’dir (Apê Musa). Kürtlere yönelik baskı ve özel savaşın yoğun olduğu o dönemde; özgürlük hareketi, mücadelesini ve ideolojisini kamuoyuyla paylaşabilmek için basın kolunu örgütledi. Serxwebûn dergisinin ardından bu kez basını İstanbul’da örgütledi. Toplumsal Diriliş dergisi 15 Haziran 1988 tarihinde yayın hayatına başladı ve 4 sayı çıkardı. Yani Kürdistan’da özgürlük hareketinin direnişi devam ettiği gibi, İstanbul’da da özgür basının direnişi devam etti.

22 Nisan 1990’da Halk Gerçeği adında yeni bir gazete çıkardılar ancak ömrü 9 sayı kadar oldu. Devlet her ne kadar Kürt medyasını susturmaya çalışsa da Kürtler direndi; Kürdistan gerçeğini ve sesini kamuoyuna yaymak istediler. Bu doğrultuda bu kez 3 sayı yayın yapan Yeni Halk Gerçeği’ni çıkardılar. Ekim 1990’da ise Yeni Ülke yayın hayatına başladı. Çıkmaya başlamasıyla birlikte Amed’deki ofisi bombalandı. Gazete hak ihlalleri, Kürt sorunu gibi konulardan dolayı sistematik sansürle karşı karşıya kaldı.

110 sayısının 40’ı hakkında toplatılma kararı verilmesiyle aynı yılın sonun yayın hayatına nokta koymak zorunda kaldı. Gazeteye yönelik sistematik baskılar bugün de tekrarlanıyor. Dönem ve isimler farklı olsa kapanan gazetenin yerine farklı gazeteler çıkarıldı. Ve bu önemli bir başlangıçtı.

Kürt mücadelesinin gelişimi ve Kürt özgür basın geleneği, birbirine güç verdi. Öte yandan Kürt özgürlük mücadelesi üzerindeki baskılar, Kürtler ve Kürt basınına da yöneldi. Bunun yanı sıra Kürt basını da bu gerçeği kamuoyuyla paylaşma sorumluluğunu hissetti. Bu bağlamda Kürt basınına yönelik şiddet arttı. Tüm baskı ve engellenmelere rağmen, 1990’lı yıllardan bu yana daha istikrarlı ve profesyonel bir yayıncılık geleneğinin ortaya çıktığını görüyoruz.

1990’dan sonra en çok Özgür Gündem gazetesi öne çıktı. Özgür Gündem diğer gazetelere göre daha fazla direndi. Yeni Özgür Gündem 30 Mayıs 1992’de yayın hayatına başladı. Bu gazete, gerek Kürt sorunu ve çözümüne ilişkin görüşleri, gerekse Türkiye demokratik kamuoyuna sunduğu yayın olanaklarıyla, aynı zamanda Kürt basını gibi kimsenin yayınlamaya cesaret edemediği haberleri yayınlamasıyla da dikkat çekti. Ayrıca Kürt basınının tarihinde bir ekol haline geldi. Kürt halkının mücadelesinin sesi olduğu ve Kürdistan’daki gerçekleri öne çıkardığı için üzerindeki baskı ve şiddet hiçbir zaman azalmadı. Muhabirlerinin çoğu sokaklarda katledildi. Gerçekleri açıklayıp Kürtlere yönelik baskıları kamuoyuyla paylaştıkça şiddete maruz kaldı. Özgür Gündem 1994 yılında kapatıldı. 580 sayısının 486’sına dava açıldı.

Çok sayıda çalışanı, yazarı, editörü, muhabiri ve dağıtımcısı katledildi. Kayıtlara 79 ölüm geçti. 3 Aralık 1994’te Tansu Çiler’in emriyle merkezi ve iki bürosu bombalandı. Bombalama sonucu gazete çalışanı Ersin Yıldız hayatını kaybetti. 1995’ten 2003’e kadar Kürt basını geleneği farklı isimlerle yoluna devam ederek Kürt halkını aydınlattı. Kürdistan’daki ihlallerini de kamuoyuyla paylaştı. 4-5 yıllık bu süreçte Yeni Politika, Özgür Yaşam, Demokrasi, Ülkede Gündem, Özgür Bakiş, Yeni Gündem, Yedinci Gündem, Yeniden Gündem ve 1 Mart 2004’te Ülkede Özgür Gündem seslerini okurlarıyla buluşturdu. Bu gazete özellikle bugün Türkiye’nin tartıştığı birçok habere imza attı.

2006 yılına geldiğimizde dönemin hükümeti, 1990’lı yıllardaki uygulamalardan aşağı kalmayan Terörle Mücadele Kanunu’nu (TMK) hayata geçirdi. 2012 yılına kadar yürürlükte kalan TMK, onlarca yayının durdurulmasına ve 100’den fazla gazetecinin tutuklanmasına neden oldu. TMK ile birlikte Ülkede Özgür Gündem’e 600’e yakın dava açıldı. Baskılar, ceza ve sansür sürerken, Gündem Gazetesi 17 Ocak 2007’de yeniden yayın hayatına başladı. Ancak yine özgür düşünceye tahammül etmeyen ve aydınlıktan korkan güçlerin hedefi haline gelerek kapatıldı. Yayını 15-30 gün içinde 6 kez durduruldu. 19 Ocak 2009’da yayın hayatına başlayan Günlük gazetesinin durumu da diğerlerinden farklı değildi. Hakkında kapatılma davası açıldı, para cezası kesildi.

Kürt basınına yönelik sansür ve zulüm özellikle 2006’dan bu yana arttı. DMME/AİHM’nin 20 Ekim 2009 tarihli kararlarında da bunu görmek mümkün. DMME, gazetelerin kapatılması nedeniyle Türkiye’yi ağır tazminata mahkûm etti ve ardından buna benzer en az 10 karar daha aldı. Böylece Türkiye, 2011 yılından bu yana 159 mahkumiyetle Rusya’yı geride bırakarak birinci oldu. Türkiye, Sınır tanımayan Gazetecilerin (RSF), 2011 Yılı Basın Özgürlüğü listesinde 179 ülke arasında 148. sırada yer aldı. Bu veriler Türkiye’de hukukun nasıl siyasi ve keyfi kullanıldığını gösterdi.

Tüm baskılara rağmen özgür basın geleneği 4 Nisan 2011’de Özgür Gündem’le bir kez daha yoluna devam etti. Bu gazeteye de çok sayıda dava açıldı. OHAL ilanının ardından 20 Aralık 2017’de birçok Kürt kurumuyla birlikte Özgür Gündem de kapatıldı. Bu 1990’lara dönüşü işaret etti. 44 Kürt gazeteciye dava açıldı; 36’sı tutuklandı. Baskılar 90’lı yılları hatırlatırken, Özgür Gündem’in yayını 24 Mart 2011’de TMK çerçevesinde bir ay süreyle durduruldu. Mahkeme, bir hafta sonra halkın tepkisi nedeniyle kararını geri çekti. 90’lı yıllardan sonra Kürt basını denilince akla ilk gelen Özgür Gündem geleneğidir.

 

Azadiya Welat, Kürtlerin Okulu Oldu

1990’lı yıllardan itibaren Kürt özgür basın geleneğine damgasını vuran bir diğer gazete ise Azadiya Welat’tır. Azadiya Welat gazetesi ‘Welat’ ve ‘Welatê Me’ geleneği üzerine gelişti. Özgür basın, Azadiya Welat’tan önce de iki dilli olarak yayın yapıyordu. Ancak Azadiya Welat’la birlikte Kürtçe geleneği başladı. Türkiye’nin tek Kürtçe gazetesi olan Azadiya Welat, Kürt aydınları, gazetecileri ve aydınlarının platformu haline geldi. 22 Şubat 1992’de Haftalık Welat Gazetesi, Kürtçe yayına başladı.

Bu gazeteden sonra ‘Welatê Me’ yayın hayatına başladı ve 1995 yılına kadar direndi. Welat ve Welatê Me mirasını devralan Azadiya Welat da Ocak 1996’dan itibaren haftalık olarak yayın hayatına başladı. Ancak o da tüm Kürt gazeteleri gibi baskılara maruz kaldı, hakkında onlarca dava açıldı, çalışanlarına ağır hapis cezaları verildi. Azadiya Welat 2003 yılında Kürt aydınlarının ve hayallerini gerçekleştirdi.

Türkiye’de Kürtçe yayın yapan gazetelerin tamamı sürgünde çıkıyordu. Ancak bu tarihten sonra sürgüne son vererek ülke topraklarında yayınlarına devam etti. Artık Kürtçe gazeteciliğinin merkezi Amed’deydi. Azadiya Welat’la başlayan ilk tarihi bir hayaldi. Gazete kaynağının ve okurlarının merkezi Kürdistan’da olduğu için, kaynağına ve okurlarına yakın olması gerekiyordu. Teknoloji ve basın geliştikçe Kürtlerin gelişmelerden her gün haberdar edilmesi gerekiyordu. Her gün kendileri aydınlanmaları ve örgütlenmeleri gerekiyordu. Gazete de toplumun ve okuyucunun ihtiyaçlarına göre sayılarını değiştirmek zorundaydı.

Azadiya Welat gazetesi, bu kez okuyucularının ihtiyacına göre tarihe damgasına vurdu; 15 Ağustos 2006’da günlük yayına başladı. Artık haftalık gazete günlük olarak Kürtçe seven okurlara ulaşıyordu. 2012 yılına kadar 20-30 gün arasında en az 8 kez yayın durdurma kararı verildi. 6 yılda en az 15 haber müdürü tarihi görevlerinden istifa etti, çünkü yüzlerce yıl hapis cezası aldılar. Gazetenin yazı işleri müdürü Vedat Kurşun’un 525 yıl hapis cezası istendi; 166 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Gazetenin yazı işleri müdürlerinden Emine Demir, 138 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu iki örnek, gazete üzerindeki baskı ve zulmü açıkça göstermektedir. Emine Demîr, ceza ve ölüm tehditleri nedeniyle özgür dağlara yönünü vererek gazetecilik mesleğini burada sürdürdü. Kürt basını tüm baskılara rağmen geri adım atmadı. Gazetenin yayınları defalarca durduruldu. Ancak Kürt okuyucular Hawar, Rojev, Rojeva Welat, Welat, Dengê Welat gibi gazetelerle okuyucularını gerçek bilgiden mahrum bırakmadı. Azadiya Welat, ayrıca Kürt dili ve eğitimi konusunda kendi çalışanlarını, gazetecilerini, okurlarını ve yazarlarını yarattı. Her evi bir okul yaparak bir öğretmen görevi üstlendi. Kürtleri anadilleri ile aydınlattı eğitti.

 

Kürtler Ajanslarını Kurdu

Her kurum, örgüt, toplum ve millet; basınını sürece ve tekniğe göre örgütler. Kürt basını da dünyadaki gelişmeleri halkıyla paylaşıp onları aydınlatmak ve sesini dünyaya duyurabilmek için ajanslar kurmayı gerekli gördü. Dünyada ajans yayıncılığının gelişmesi Kürt basınında da bir ajansı kurması ihtiyacını doğurdu. Halkını hızlı bir şekilde aydınlatmak ve örgütlemek için ajanslar kurmaya başladı. Avrupa’da MHA kuruldu. Türkiye’de ise 4 Nisan 2002’de ilk Kürt ajansı olan Dicle Haber Ajansı (DİHA) açıldı.

Kürtçe, Türkçe ve İngilizce yayın yapan DİHA, Kürtlerin sesini Türkiye, Ortadoğu ve dünyaya ulaştırdı. Dünyanın sesini de Kürdistan’a ulaştırdı. Kürt basını DİHA’dan sonra yolculuğuna devam ederek dünya basınıyla yarıştı. Bu da baskı, sansür ve saldırıları beraberinde getirdi.

DİHA’nın ardından Bakur’da 8 Mart 2012 de kurulan JINHA Kürdistan ve Türkiye kadınlarının sesi oldu. Jin Haber Ajansı (JINHA), çalışanlarının tamamı kadın olan ilk haber ajansı oldu. Kadın odaklı haber yapma ve eril olan basın dilini değiştirme amacıyla kurulan JINHA, cinsiyetçi dilden uzak ve haberlere kadın gözüyle bakan bir sistemle çalışmayı ve kadına yönelik şiddete dikkat çekmeyi esas aldı. Kadınların rengi ve iradesi oldu.  ve 2010’dan sonra Başûr’da Rojnews’i, Rojava’da ANHA’yı, Avrupa’da ANF’yi ekledi. Artık Kürtlerin sesi Kürtçe, Türkçe, Arapça, İngilizce, İspanyolca ve daha birçok dilde dünyaya ulaştı. Kürt basını artık Kürdistan’daki gelişmeleri ajanslar aracılığıyla anında dünyayla paylaştı. O günden bu yana birçok ajans kapatılmış olsa da yenileri açıldı ve şu anda yollarına devam ediyorlar.

 

Kürt Basını Artık Uydu Yayınında

Kürt özgürlük mücadelesi nasıl dünya koşullarına göre kendini yenileyip siyasi, toplumsal ve fiziki saldırılara karşı örgütlendiyse, Kürt basını da toplumun ihtiyaçlarına ve dünya koşullarına göre, teknik ve mesleki açıdan örgütlendi. Kürt halkına yönelik saldırılar aralıksız devam ediyor. Ancak saldırılara rağmen Kürt basını daha fazla örgütleniyor ve yeni merkezler açıyor. O dönemde köyler boşaltıldı ve yakıldı. Kürtler metropollere göçertiliyordu.

Bu bağlamda Kürt halkının da Kürdistan ve dünyadaki gelişmelerden görsel, işitsel ve yazılı olarak hızlı bir şekilde haberdar olması gerekiyordu. Özgürlük hareketi ve Kürt halkı, Kürdistan, Türkiye ve dünyada yaşanan gelişmelerden ne kadar çabuk haberdar olursa, kendilerini buna göre örgütleyebilir, eğitebilir ve ideolojik açıdan derinleştirebilir.

Kürt basını, Kürt halkının ve Kürdistan’ın ihtiyaçları doğrultusunda görsel ve televizyonculukta örgütlenmeyi bir görev olarak gördü. MED TV’yi kurarak tarihi bir adım attı. Serxwebûn dergisi Kürt basını için tarihi bir adım olduğu gibi MED TV de halkın ışığı, sesi, kulağı ve gözü oldu.

Böylece Kürt basını televizyon aracılığıyla her Kürdün evine girdi, Kürtleri evlerinde eğitti, örgütledi ve aydınlattı. Özellikle okuma-yazma bilmeyenler için burası bir dil okulu haline geldi. Medya gözlemcileri ve insan hakları hukukçuları MED TV’yi ilgiyle takip etti. MED TV, “Siyasi sansürün başarısızlığı”, “devletsiz etnik grupların yayın öncüsü” olarak adlandırıldı.

MED TV, Kürtçe televizyondan bağımsız bir içeriğe sahiptir. Ancak Türkiye, Avrupa ülkelerine baskı yaparak yayının durdurulmasını istedi. İngiltere’de kurulan MED TV’nin yayını, 17 Kasım 1999’da durduruldu. Ondan 13 ay önce 9 Ekim 1998’de PKK Lider Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası bir komplo gerçekleştirilmişti.

Yine birkaç ay önce Abdullah Öcalan, aynı komplocu güçler tarafından 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilmişti. Tüm bunlar Kürt basını ve özgürlük hareketi üzerindeki baskı ile PKK liderinin esir alınmasıyla bağlantılı olduğunu gösteriyor. MED TV’ye yönelik sansür, baskı, saldırı ve engellemeler 2012 yılına kadar devam etti. MED TV kapandıktan sonra bayrağı, MEDYA TV ve ROJ TV devraldı. ROJ TV, Kürt televizyon kanalları arasında en uzun soluklu yayını yaptı. Geniş konseptiyle 24 saat boyunca dünyanın birçok yerine ulaştı.

Kurmancî, Kirmancî (Dimilkî), Soranî ve Hewremanî lehçelerinin yanı sıra Türkçe, Arapça, Süryanice ve İngilizce dillerinde de yayın yaptı. Ancak Türkiye buna yine tahammül edemedi ve Avrupa’ya baskı kurdu. 15 Ağustos 2011’de Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da dava açıldı. Fakat ondan önce polis düşünce özgürlüğünü ve hukuku ihlal ederek 4 Mart 2010’da kanalın stüdyosunu kapattı. Ondan sonra Kürtçe yayın yapan kanallar çoğaldı.

2010 yılına geldiğimizde birçok televizyon kanalının da yayına başladığını görüyoruz. 2012’den sonra 20’den fazla kanal yayın yaptı; Stêrk TV, NÛÇE TV, Urmiye TV, Gelê Kurdistan, Newroz TV, KNK TV, Korek TV, Kurd 1, Kanala TV, Kanal 4, VÎN TV, Rojhilat TV, Ronahî TV. ROJ TV’nin kapatılmasının ardından NÛÇE TV, Kürtçe haber kanallarının başlangıcı oldu. NÛÇE TV’nin kapatılmasının ardından Stêrk TV, Çira TV, Ronahî TV, Newroz TV, JIN TV ve daha birçok kanal Kürtçe yayına başladı.

 

Kürt Basınında Dergiler

Özgürlük mücadelesinin gelişmesiyle dergi yayıncılığı da ileri bir seviyeye ulaştı. 1990’lı yıllarda Rewşen Dergisi ve Jiyana Rewşen, Kürt kültürününü geliştirmek ve korumak için yayın yaparken, Özgür Halk dergisi ise halkın ideolojik ve fikirsel olarak örgütlenmesi için sayılar çıkardı. Yine kadınların sesi ve iradesi olmak için Özgür Kadının Sesi, Heviya Jinê ve Jineoloji dergileri çıkmaya devam ediyor.

 

Sonuç Olarak:

Kürt özgürlük hareketinin başlangıcından bugüne kadar Kürt basınına baktığımızda, Kürtlerin siyasi, ideolojik ve toplumsal olarak örgütlendikçe Kürt basınının da güçlendiğini görüyoruz. Kürt medyası ne kadar geliştiyse halkı da o kadar aydınlattı ve örgütledi.

Ancak hakikati aydınlattıkça üzerindeki baskılar da arttı. Kürt basını ve çalışanları üzerindeki tutuklama, öldürme ve sansür politikaları azalmadı. 15 Temmuz darbesi ve OHAL ilanının ardından 30 Ekim 2016’da JINHA, DİHA, Azadiya Welat, Özgür Gün Tv, Azadî, Jiyan ve onlarca TV, radyo ve gazete kapatıldı. Her ne kadar yayın organları kapatılsa, çalışanları tutuklanıp katledilse de; halktan, gerçeklerden, hakikatten ve özgür basın geleneğinden beslenen özgür basın geleneği, hep kendini yenileyerek yeniden var etti, var etmeye devam ediyor ve devam edecektir. Tarih hep bu gerçekliği bize öğretti ve öğretmeye devam ediyor.

 

Kürtçeden çeviri: Felekxan SERHAT
Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.