Kürt olgusunun tarihsel oluşumunu, zaman, mekan, dil, inanç, kültür gibi kavramlar üzerinden ele alarak irdelemeye çalışacağız.
Zaman ve mekan bakımından Kürt olgusuna görsellik katan bir kadın resmi yakın zaman önce basında kendine yer buldu. Şanidar Mağaraları’nda (Hewlêr) bulunan kemik parçalarını birleştiren uzmanlar cinsiyetini ve yaşını belirleyebildi. 60 bin yaşında olduğu anlaşılan kadın iskeletinin olası yüz hatlarını şeklini canlandırmayı ihmal etmemişlerdi. 60 bin yaşındaki bu kadının Kürt olduğunu elbette iddia edemeyiz. 60 bin yıl önce ne toplum formu ne de etnisite söz konusu değildir. Yine de Kürt olgusuna zaman ve mekan bakımından anlam kattığını söylemek mümkündür.
Şanidar Mağaraları’nın bulunduğu Hewlêr, Zagros Dağları sisteminin eteklerinde yer alır. Zagros Dağları uygarlığın ve Kürt olgusunun doğuş bölgesidir. Şanidar Mağaraları’nın yer aldığı Zagros sistemini araştırmacılar Bradost kültürü şeklinde tanımlar. Şanidar ve başka mağaralara ev sahipliği yapan Bradost bölgesi 35 bin yıl ömür biçilen Brados kültür dalgasının kuluçka alanıdır. Yerleşik yaşam kültürü, hayvancılık, tarımcılık hakkında pek çok tarihsel veriye Şanidar Mağaraları ve Zagros sistemi içinde rastlanır. Örneğin Şanidar Mağaraları’nda yapılan arkeolojik kazılarda şarap, evcil hayvan kemikleri, tarım aletleri gibi pek çok sayıda ilksel kalıntıya rastlanması onu mekanın insanlık tarihinde nasıl bir rol oynadığı konusunda son derece aydınlatıcıdır.
Şanidar Mağaraları’na yakın bölgede ortaya çıkarılan Zawî Ören Yeri M.Ö. 12 bin yıla dayandırılır. Ev kalıntıları bulunan Zawî Ören Yeri yerleşke kültürü tarihçesi açısından önemli bilgiler sunar. Şanidar Mağaraları’nda başlayan yerleşik yaşam kültürü çevreye doğru genişlemiş görünüyor. Zawî’den sonra Zagros sistemi içinde gelişmiş Qalat Çermok (Sîlêmanî), Tepê Buran (Lorîstan), Tepê Sarab, Ganjara (Kermaşan) gibi yerleşkelerin tarihi M.Ö. 11 bin yıla dayanır. Çevreye doğru yayılan klanlar uzmanların 60 bin yaşında olduğunu söylediği kadının torunları mıydı? Bilemiyoruz. Ne var ki Zagroslarda şekillenen uygarlık kültürü yakın çevrede birinci dalga yaşam yerleşim yeri ağı oluştururken, ikinci dalga yayılmanın verilerine Dicle-Fırat nehirleri kıyılarında rastlanır. Qatê Berçem (Ergani/M.Ö. 11-10 bin), Kortîk Tepe (Bismil/M.Ö. 10 bin), Çemê Çalan (Batman /M.Ö. 11-10 bin), Newala Çorî (Siverek) gibi ören yerlerinin tarihçesi yayılmanın kronolojisiyle uyumludur. Üçüncü dalga Anadolu içlerine doğru gerçekleşmiştir. Batman’daki ören yerinde bulunan boncuklar M.Ö. 10 bin yıldan ötesine tarihlenir. Binlercesinin bir arada bulunması ticari amaçla kullanıldıklarını kanıtlıyor. Yerleşik yaşam kültürü ile tarımcılık arasında doğrusal ilişki bulunduğu, yayılma kronolojisini doğrulayan ve ilk toplumsal formu müjdeleyen Xerabreşk (Göbeklitepe) merkezinin inşası ile pekişmektedir.
Xerabreşk M.Ö. 10 bin yılına tarihlenir. İnsanlık tarihinin en eski ve görkemli merkezi olarak çoklu anlamlar içerir. 50 tonluk ağırlığa sahip dikili taşlar üzerine işlenmiş çeşitli şekil ve motifler, farklı çevreleri simgelemektedir. Xerabreşk insanlığın ilk ortak projesidir. Belli amaçlarla inşa edildiği açıktır. Ne var ki daha önemli olan M.Ö. 10 binli yıllarda topluluklar arasında düşünsel açıdan amaçta ortaklaşmak bunu tasarlamak ve sonradan pratikleştirmek olağanüstü bir gelişmedir. Amaçsal ortaklık beraberinde ilk toplumsal formun doğuşunu sağlamıştır. Topluluklar Xerabreşk’i neden inşa ettiler? Sorusu nasıl ilk toplumsal form oldukları hakkındaki soruyu da aydınlatıyor. Dikilmiş ve kimisi 50 tonu bulan taşlar üzerindeki şekil ve motiflerin farklı olmasıyla doğrulanabildiği üzere ayrı ayrı çevreleri simgeliyor. Taşların ağırlığı, niceliği düşünüldüğünde yıllarca süren emek gerektirdiği ve bir iki topluluğun (köy yerleşimcileri) bunu karşılayamayacağı anlaşılır. Yoğun zaman ve emek gerektiren bu komplike merkezde çalışacak kişilerin beslenme ihtiyacını avcılık ve toplayıcılıkla karşılamaları zor olduğuna göre tarımcı kültürün geliştiğini öngörmek yerinde olacaktır. Buna göre Xerabreşk geniş alandaki tüm yerleşimcilerin ortak katılımı, yani emek ve lojistik katkısı sayesinde ortaya çıkmıştır. Peki ama amaç nedir? Sorusu aynı amaçta nasıl buluştular, nasıl iletişim kurdular? Sorularını gündemleştirir ve böylelikle Zagroslardan yayılma teorisine dönmemize yarar.
Xerabreşk genel adlandırmayla köyler birliğidir. Doğrudan “birlik”, uzlaşı amaçlı kurulmuştur. Daha önemlisi ilk yurtlaşmanın simgesi, çizilen sınırların nişanesidir. Günümüzde bir sınır belirlemek veya ilgili arazinin sahipli olduğunu göstermek için üst üste taşlar dizerek nişane oluşturan Kürtler kültürel açıdan Xerabreşk’i tekrar ediyor görünüyorlar. Köyler-yerleşkeler arası sorunlaşma zeminini ortadan kaldırmak, bölgeleri belirlemek, ticari ilişkiler kurmak, iletişimi ve kültürel alışverişi geliştirmek, avcılık, hayvancılık, toplayıcılık alanlarına sınırlar çizmek gibi amaçlar Xerabreşk’i koşullamış görünüyor. Emek, amaç birliği, harcanan zaman, sağlanan katkı düşünüldüğünde toplulukların rahat iletişim kurmayı başardıkları anlaşılır. Xerabreşk’i inşa başarısı tüm yerleşke sakinlerinin aynı dil-kültür çevresinden, dolayısıyla aynı kaynaktan geldiklerini doğruluyor. Buna göre;
Zagros Dağları sistemi içinde şekillenen Bradost kültürünün dayanak bölgesi Şanidar Mağaraları, Zawî gibi yerleşik yaşam alanları doğal-komünal yaşam içinde boy veren uygarlığın çıkış noktasını oluşturur. Yerleşik yaşam, yerleşke kültürü, hayvancılık, tarımcılık gibi eşsiz gelişmeler Zagroslar çevresine ve bir adım sonra Dicle-Fırat’ın yukarı bölgelerine doğru yayılmıştır. İnsanlık tarihi açısından böylesi ilksel gelişmeler Xerabreşk kompleksinin inşasıyla yurttaşına ve toplumsal formunun oluşmasına yol açarak derinleşir. Fiziksel, daha ziyade kültürel olarak Ön Asya, Orta Asya, Akdeniz kıyılarına doğru genişlemeye dair veriler bulunur. Sözgelimi pirincin kökenine ilişkin yapılan genetik inceleme Karacadağ (Diyarbakır) pirincinin en eski DNA’ya sahip olarak kültürleştirilerek buradan dünyaya yayıldığını gösteriyor. Dilsel, biyolojik, sosyal, dinsel, kültürel kanıtlar Kürt olgusunun oluşumuna ilişkin verileri aynı süreçte aramamız gerektiğini gösteriyor.
Kürtlerin Zagrosların Otokton Halkı, Gutilerin, Lululların Torunları…
Hazırda Zagros silsilesi çevresinde yaşayan Kürtlerin hep burada olduklarına ilişkin önemli veriler mevcuttur. Toplumsal tarih ile Kürt olgusunun biçimlenmesi arasında zaman-mekan bakımından simbiyotik ilişki, karşılıklı koşullanma söz konusudur. İç içerik durumu sosyo-tarihsel oluşma bakımından Kürt olgusuna bir eşik çizmeyi zorlaştırsa da kolaylaştırıcı veriler mevcuttur. Kürtlerin Zagrosların otokton halkı, Gutilerin, Lululların torunları olduğunu ortaya koyan çeşitli araştırmalar söz konusudur. Etnisitelerin DNA’sı üzerine yapılan incelemeler Kürtlerin kökenine ilişkin son noktayı koyar niteliktedir.
“… Kürt anaerkil yerlileri, büyük ölçüde Yakın Doğu’yu (Avrasya/Batı Asya) ve Avrupa’yı birlikte kuran ana kabileleri temsil eder. Comas ve ark. (2000) bunu şöyle özetler: ‘Hemen hemen tüm Kürt dizileri tümüyle homojen Avrupalı/Batı Asyalı mtDNA dizi havuzlarına aittir.’ ‘Onlar (Kürtler), Cilalı Taş Devri’nden beri Kurdistan dağlarında bulunan ilk çobanların torunlarını temsil ediyor olabilirler.’”[1]
“Mevcut DNA-verileri, Kürtlerin atalarının açıkça en başından beri eşzamanlı olarak ve aynı tarihlerde uzak Kuzeydoğu Anadolu, Kuzey Mezopotamya) ve uzak Kuzey-Doğu Zagros ve bugünkü İran’ın kuzeybatısının doğu ovalarında var olduklarını gösteriyor. (Etno-) genetik açıdan Kürtlerin Anadolu ya da (bugünkü İran’ın doğusundan kuzeybatısına doğru uzanan) Zagros bölgelerinden çıkmış olabileceklerini ve ancak sonraları zıt yönlere doğru yer değiştirdiklerini gösteren hiçbir yayın yoktur. Kürtlerin atalarının eşzamanlı olarak Anadolu’nun doğusundan Zagroslar’ın doğusuna kadar olan bölgede geçmişte varoluşları, Kürtlerin atalarında bulunan J-kavimlerinin Avrasyalılara dayanıyor oluşunu bir tespit ve belge olarak inandırıcı şekilde destekliyor. ”[2]
Kürtlerin DNA’sı ile J-kavimleri arasında zamansal ve mekansal eşleşme aynı süreçlerde, aynı bölgelerde karşılıklı oluşma fikrini doğruluyor. Bu konuda açıklayıcı ve pekiştirici bir başka veri Aryen dil kültür yapısıdır.
Kürt dili Hint Avrupa dil kültür grubu içinde sınıflanır. Günümüzde kıta Avrupa’sında konuşulan dillerin hemen hepsinin temelinde “Hint-Aryen dil kültürü” vardır. Hint-Aryen dil kültürünün en geç oluşan dilleri olduğu halde
J-I- M267 (yaklaşık 10 bin yıl önce), J2-M172 (15 bin-10 bin yıl önce) şimdiye kadar en yüksek yüzde olarak Zagros bölgesinde ölçülmüştür.
Euro-Centrizmcilik nedeniyle “Hint Avrupa dil ailesi” adlandırması yapılsa da doğrusu “Hint-Aryen” veya Aryen dil kültür çevresi olmalıdır. Günümüzde yeryüzünde konuşulan dillerin yarısına yakınının temelinde bu dil kültür çevresi vardır. Araştırmalar M.Ö. 15 bin yıllarına dayandırdığı Aryen dil kültürün doğuş, oluşma bölgesi Zagroslar’dır. Buradan çevreye dalgalar şeklinde yayılmıştır. Xerabreşk’i kuranlar, yüksek olasılıkla bu dil-kültür çevresinden geldikleri için kolayca iletişim kurarak, uyum sağlayabildiğidir. Kürt olgusunun tüm bu tarihsel gelişmelerle iç içe gelişerek özelleşmesine ilişkin verilere M.Ö. 3 bin yılda rastlanır. Dilsel (kavramsal), kültürel (folklorik), dinsel başlıklarla gözlenen ayırıcı özellikler M.Ö. 3 bin yılla beraber artarak derinleşir.
Aşağı Mezopotamya’da kent devletlerinin ortaya çıkması Yukarı Mezopotamya’da uygarlığın çok yönlü yayılma, kurumsallaşma örneklerinden binlerce yıl sonra gerçekleşir. M.Ö. 3 bin yılda gelişmiş kent devletlerine rastlanır. Çivi yazısı kullanan Sümer, hegemonyal ilk örneklerin çıkışını sağlar. Zagroslar’ın batısına düşen Sümer merkezi iktidar ve tekelcilik inşası için ordular eşliğinde Zagros bölgelerine talan seferleri düzenler. Zagroslar’da Elam, Lulu, Gutî gibi topluluklara yönelik Sümer saldırıları M.Ö. 2150’lerde Gutîlerin Sümer’e karşı saldırı düzenleyerek Akad başta olmak üzere diğer kentleri ele geçirmesine kadar talan ve hammadde seferleri kesilmez. M.Ö. 2 bin yılında yılın başından itibaren Babil’in merkezi iktidar gücü olarak gelişmesine kadar Zagroslar’a yönelik saldırıların adresi Sümer’dir. Kürt olgusuna ilişkin ilk veri bu süreçte ortaya çıkan ve Sümer belgelerine yansıyan kavramsal tanımlarda rastlanır. Sümer tabletleri Zagroslarda yaşayan halkı “Kurtî” yani “ dağlık yerin halkı, Dağlı halk”’şeklinde kavramlaştırır. Yer yer “Mada” tanımına başvurulsa da tüm adlandırmalarda “Kurtî” isminin esas alındığı görülür. “Kurtî” isminin krt/krd sessizleri farklı dillerde Kürtler için başvurulan adlandırmalarda temeli oluşturur. Kimi araştırmacılar “Kurti” isminin temelinde en eski proto-Kürt çevresi olan Guti veya Güre, Cutî adlarının bulunduğunu bildirir ki, fonetik açıdan benzer sesler oldukları açıktır. Guti, savaşçı, kahraman demektir. Savaşçı, kahraman göndermeleri ardıl proto-Kürt Metinî (Mitanî) isminde tekrar eder. Krt/krd yani Kurd (Gurd) isminin temeli muhtemelen anlamsal açıdan savaşçı, kahraman üzerine bina edilmiştir. Sümer’den gelen saldırı dalgalarına karşı destansı direnişleri ve Sümer kaynaklarının sıkça savaşçı özelliklerine vurgu yapması doğrulayıcı veriler sayılır. Dikkat çekici olan Sümerlerden sonra gelen devletli uygarlık merkezlerinin kayıtlarında, bugün de kavramsal ve fonetik açıdan aynı olan Kurtî, Kurd (krt/krd) isminin aynı şekilde kullanılmış olmasıdır. Sözgelimi Hitît kralı Subil Kubbe, “Gurd halkı” derken Asur’un resmi literatürü “Gutî”, “Kurtî” demektedir. Lagaş Kralı Adatnari M.Ö. 2400’lerde “Kard”, Ur Kralı Kmilsin “Kurde” demektedir. Adlandırmalardaki farklılaşma ilgili çevrenin telaffuz farkından kaynaklanır. Akad bölgelerinin Gutî, Cutî, Kurtî dediği çevreyi Talmud “Kardua” şeklinde anar. Asur kaynaklarında telaffuz Kurtî, Kurt, Qardu (Kardu, Kardue, Kardaka) bölgesi şeklinde çeşitlenir.
Asur Kralı Birinci Tighalt Pilaser (M.Ö.1104-1076) zafer silindirinde “Kurtie”, “Qurtî” gibi “Kürt” ismine fonetik ve kavramsal açıdan son derece uyumlu telaffuzlarda bulunur. Akadlar, Van Gölü çevresinde yaşayan halka “kortiel/Qortie” derken Ksenefon yolculuk yaptığı Kürt bölgelerini “Karduchoi”, tarihçi Strabo’nun M.Ö. 3. yüzyılda “Kortî” dediğini görüyoruz. Tarihçi Polybius M.Ö. 220 yıllarında Kürtlere “Medyalı”, “Kurtî halkı” diyerek Sümerlerin binlerce yıl önce kullandığı Mada, Kurtî adlarını tekrarlar. Romalı tarihçi Pliny ile Heredot’un telaffuzları son derece yakındır: “Carduchi”(Karduchi), “Cardueni”. Sasani Kralı Ardeşir ise günümüzdeki halini “Kurd/Kurdan” kullanır. Arap kaynakları ise “Ekrad” demeyi tercih eder.
Minorsky “Kurd” sözcüğünün “Mard” sözcüğüyle “Kurmanc” şeklinde dönüştüğünü aktarır. Cyriti (Kyriti), Kurte, Kurtiw, Kîrtî, Kurdraha, Kurtîene, Kordos, Kardokhoi, Karduk, Kartawîye, Kurdî, Karduw, Kurduen, gibi farklı telaffuzları olan ismin tüm hâlleri krt/krd sessizlerinden oluşmaktadır. Kürt olgusunun kavramsal kronolojisi böyle olmakla beraber isimlerin yer yer bölge yurt amaçlı kullanıldığını belirtmek gerekir. Dışarıdan yapılan adlandırmalar böyle olmakla beraber tarihsel açıdan Kürtler kendilerini nasıl tanımlamışlar? Sorusuna en eski cevap M.Ö. 10 bin yüzyılda, Kasidin Babil’i yönettiği dönemde karşımıza çıkar.
Gutîlerin M.Ö. 2050’lerde yenilerek Akad’dan Zagroslar’daki Gutiyum yurduna çekilmelerini takiben Zagroslu Kasidlerin adlarından söz edildiğine rastlıyoruz. Gutîlerle yan yana yaşayan Kasîdler iç çelişkiler sonucu M.Ö. 1900’lerden itibaren Zagroslardan koparak Babil’e yönelir. Yoksul halk kesimleri Babil egemenliğindeki kentlere işgücü olarak göçer. Nitekim Babil kaynakları “Kas/Kasît” sözcüğünün “yoksul, iş arayanlar” anlamında kullanır. Kasîtlerin yerleşik bulunduğu Zagros bölgesinin bugünkü müdavim Kürtler de kasu, kasib sözcüklerini “yoksul” anlamında kullanmaktadır. Örgütlü, siyasi Kasît çevreleri Babil’in doğu ve kuzey bölgelerinde egemen olan proto -Kürt Hurît egemenlik alanına inerek burada bir sorunla karşılaşmadan Hanca krallığını kurar. M.Ö. 1740 yılında Babil’e kapsamlı saldırı yaptıklarını Babil belgelerinin “Kasît ordularının geldiği yıl” şeklindeki kayıtlarından biliyoruz. Kasîtler kendileri gibi proto-Kürt bilinen Hurit, Metînî ( Mîtanî) ve ittifaka giren Hitît desteği sayesinde M.Ö.1996 yılında Babil’e saldırarak ele geçirir. Burada “Kardun krallığını ilan eden Kasîtler, egemenlik alanlarını” Babil, Sümer ve Akad kralı, Kasîtlerin kralı ve Kardinias”[3] kralı şeklinde belirler.
Kimi kaynaklar Kardun-Kardunias krallığı isminin aynı isimli Kasît tanrısına atfen kullanıldığını belirtir. Kralların meşruiyet sağlamak için kendini tanrılara dayandırma örneklerini Sümer’den biliyoruz. Şu halde Kasît kralı Kastilyos egemenlik ilanında bulunurken, kendini tanrı Kardun-Kardunias’ın üzerine yerleştirmiş olur. Bu durumda karşımıza iki yapısal çelişki çıkıyor. Kral kendisini meşruiyet sağlayan Kardunias referansının üstünde saymakla referansını ve meşruiyetini ortadan kaldırır. Kriz çıkaracak bir durum olmasına karşın doğrulayıcı bir veriye rastlanmaz. Öte yandan egemenlik alanı olarak anılan Babil, Sümer, Akad, Karsît, Kardunias isimleri Kasît hariç coğrafik, yurtsal anlam bildirir. Bunların arasına Kardun-Kardunias ismini tanrısal varlık olarak ekleyerek, kendini “Tanrının egemen kralı” ilan etmek, anlamlı değildir. Kasît inanç dünyası ve kültürel gücüyle de gelişmektedir. Nitekim doğrulayıcı verilere Kasît dilinde rastlamaktayız.
Kasîd ismi Kurtî bölgesi yani Gutiyum ülkesinden (Zagroslar’da) gelen toplumsal bir çevreyi tanımlar. Kasîd dilinde “ias/iaş” tanrı-tanrıça isimlerinde aitlik, sahiplik eki olarak kullanılır. Söz gelimi Tanrı Şuriaş, Miriaş, Tanrıça Duniaş isimlerinde bitişik ek olarak kullanıldığını görüyoruz. “İas/iaş” (iyas/iyaş) “ülke, yeryüzü”[4] demektedir. Buna göre Karduniaş-Karduniyaj “Kardun ülkesi” anlamına gelir. Kardu’nun/Kardunların ülkesi tanımı egemenlik bölgesi içinde anılan Babil, Sümer gibi isimlerin bildirdiği coğrafik, yurtsal anlamıyla da uyumludur. Demek ki kral kendini köklerinin dayandığı Zagroslar’ın, Sümerlerin Kurtî dediği halkın kralı olarak ilan ediyor. Bu durumda Kardun Zagroslar’da yaşayan halkı ve onların ülkesini ifade ediyor. Nitekim Kürtçe’nin Soranî diyalektiğinde Kardunij, Kardanij “Kürtlerin ülkesi” anlamını korumaktadır. Buna göre, proto-Kürtler M.Ö. 16. yüzyılda kendilerini Kardun (Krd)olarak tanımlıyorlardı. Sümerlerin Kurtî (Krt) adlandırmasıyla aynı olan adlandırma değişmeden günümüze kadar (Kurd/Krd) gelmiştir. Etnik, bölgesel hangi anlamda kullanılmış olsa da ayırıcı özellik olarak Kürt olgusunun temeline yerleştiği söylenebilir.
Kürtçe’de Jin Yani Kadın, Kadın Çevresinde Oluşan Düzen
Kürt olgusunda süreklilik sağlayan ve sosyo-tarihsel referans değeri olan bir kavram da “Star”dır. Star kavram olmanın ötesinde olgusal, kültürel bir durumun karşılığıdır. Kürt toplumunda kadını kutsayan, yücelten pek çok kavram vardır. Bunlardan bazılarına yer vereceğiz. Bunlardan bir tanesi de “Stêrk”, yıldız anlamına gelen Star’dır. Korunak, esirgeme anlamına gelen “Star” yüce kadın tanrıça için kullanır. İnsanlık tarihinde doğurganlık özelliği ile kadın özelde klan sürecinde büyük öneme sahiptir. Toplayıcılık, tarımcılık kültüründe öncü rolü, klan üyelerini iyileştirmeye yarayacak botanik bilgilere erişmesi gibi eşsiz katkıları, ana-kadın etrafında M.Ö. 10-5 bin yılları arasına tarihlenen neolitik toplum düzeninin gelişmesine yol açar. Kürtlerdeki “Star kültürünün” izleri muhtemelen benzer süreçlerde yaratıcı roller üstlenen kadının “Stêrk” (yıldız) ile özdeşleştirilerek göğe yerleştirilmesi, Tanrıça rolü biçimlemesiyle başlar. Halen de Kürtlerde ellerini göğe doğru açarak “Ya Star” şeklinde ilenme, yakarış hali devam etmektedir. Binlerce yıldır süren gelenek, İslamiyet’in başat inanç haline gelmesine karşın varlığını koruması Kürt olgusunu belirginleştirmede kültürün ne denli etkili olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte Kürtlerin sosyal, kültürel yaşamında kadını baskın öznellik hali ve bu konuda toplumsal kabul söz konusudur. Kürt olgusunun sosyo-tarihsel oluşmasında kadının öncü, oluşturucu rolünü görünür kılan başka kavramlara rastlamak mümkündür.
Dilsel gelişimi ile üretim çeşitliliği, yerleşik yaşam kültürü, yaratıcılık ve sosyal, kültürel, ekonomik ilişkilerde sağlanan süreklilik, yaygınlık durumu arasında doğrusal bağlantı olduğu biliniyor. Geçen sayfalarda yer verilen ve toplumsallaşmayla sonuçlanan süreç ile Aryen dil kültür arasında zamansal ve mekansal bağlantı olduğunu gördük. Aynı sürecin ürünü kadim Kürt dilinde günümüzde tekrar eden jin-jiyan, da-dayîk gibi sözcükleri sosyo-tarihsel olarak kadını yüceltme örnekleridir. Kadını yüceltme bilincinin toplumsal hafızanın ortak özelliği haline geldiğini Kürt diline ilişkin çok sayıda sözcük-kavram ile doğrulanabilmektedir. Konu itibariyle jin-jiyan, da-dayîk kavramlarıyla kendimizi sınırlasak da Kürt olgusunun tarihselliğini ve oluşma niteliğe ışık tutacak değerde olduğuna inanıyoruz.
“Star” şeklinde kadını yüceltme, takdir etme bilincinin devamı veya öncüsü olarak jin-jîn kavramları öğreticidir. Jîn-jiyan “yaşam” demektir. Jin ise kadın anlamına gelir. Kadını (jin) “jîn” saymak, neolitik düzenin özüne uygun bir yakıştırmadır. Kadını ve onun çevresinde oluşan toplumsal düzeni (neolitik) yaşamın kendisi saymak, yararlı özellikleri nedeniyle kadının takdir edilmesinin yanı sıra, yaşamın anlamına varmak yaşam sırrını çözmektir. Toplumsal memnuniyet, mutluluk barışçıl yaşama Kürtçe’de jin yani kadın, kadın çevresinde oluşan düzen, denilmiştir. Kadın ile yaşam arasında bağıntı kurma bilinci “da/dayîk” kavramlarında kendini tekrar ederek tesadüf, geçici olmadığını belli eder. Avesta’da cenî, Kirmanckî (Zazakî) dilinde kadına cinî denilmesi kavramsal ve anlamsal süreklilik oluşturarak Kürt olgusunu beslediği görülüyor.
“Da/dayik” Kürtçe’de anne demektir. Ma, ca, ci gibi farklı telaffuzları bulunur. “Ma, mê” aynı zamanda dişil demektir. “Dayîk” kavramının kökü “da” sesidir. “Da” anneye hitap şekli, “anne” olduğu gibi, “vermek” fiili de “da” olarak yazılır. Sözgelimi xwe kendi, da vermek anlamına gelir. Sözcüklerin bitişik hali xweda ise, tanrı, tanrının kendini vermesi, kendini var olduklarını etmesi demektir. Nitekim tüm dillerde tanrı “verici” güçtür. “Da” (veren, verdi) sesine içkin tanrısal eyleyiş olduğu gibi anneliğe içerilmiştir. Buna göre “da” anne olurken, aynı zamanda “verici” olmakta, bu özellikle Kürt dilinde anılmaktadır. Anne ile vermek arasında kurulan anlamsal bağ starlaştırılan, jîn (yaşam) sayan bilincin takdir duygusunun sürekliliğini gösterir. Çocukları, ailesi karşısında anne her zaman fedakarca verendir. Anne süt, sevgi, yiyecek, kültür, akıl, can, bilgi verendir. Ne gerekirse anne bir karşılık beklemeden onu çocuklarına fedakarca ve tereddütsüz verir. Anneliğe içkin özelliklerin Kürt dilinde anne ismi olarak yer bulması star, jîn kavramlarının tesadüfi değil kadının yapıcı, hayati rollerine karşı minnet ve takdir duygusunu karşılığı olduğu anlaşılıyor. M.Ö. 10-5 bin yılları arasında tarihlenen süreçte kadın çevresinde neolitik düzen kurulduğu göz önünde bulundurulduğunda star, jîn, jin, da gibi kavramların sosyo-tarihsel zemini hakkında bir fikir verir. Kürt dilinde bu ayırıcı veriler Kürt olgusunun sosyo-tarihsel niteliğini anlamamızı kolaylaştırır. Ana- atalarımızın en eski sözcük ve adlandırmalarının roj (güneş), star/stêrk (tanrıça, yıldız), da (anne), jin (kadın), jîn (yaşam), ma/mê (dişil), nêr (eril), mal (ev) ve benzeri konularda olması beklenir. Filologlarca Kürtçe dilindeki kavramlar üzerine yapılacak etimolojik, dil bilimsel çalışmalar Kürt olgusunun sosyo-tarihsel oluşması ve Aryen dil kültür içinde Kürtçe’nin yeri hakkında aydınlatıcı bilgiler verecektir. Kavramlar üzerinden Kürt olgusunun sosyo-tarihsel oluşması hakkındaki inceleme teogoni ve inanç alanından örneklerle devam edebiliriz. Hakkında en yaygın bilgiye sahip olduğumuz Kürt inancı Zerdüşlük’tür. Öncesinde ise Zervanizm, Mitraizm, Mazdeizm gibi M.Ö. 3 bin yılın başlarına tarihlenen inançlar söz konusudur. İyilik-kötülük, aydınlık-karanlık gibi ikilikler, siyah yılan, tambur gibi günümüz Kürt inançlarında (Alevilik, Yarsanilik, Êzidîlik) kutsallığını koruyan anlam, motif ve nesneler, arada süreklileşen ilişki ve Kürt olgusunu büyüten kültürel devamlılık açısından açıklayıcıdır. Söz gelimi Mitraizmin kutsal saydığı tambur özelde Alevilik, Yarsanilik inançlarında kutsallık değerini korumayı sürdürmektedir.
Teogoni (Tanrı kültürünün oluşması) üzerinden proto-Kürt çevreler incelendiğinde karşımıza çıkan ilk isim tanrıça Star’dır. Proto-Kürt Hurit, Luluların tarihi hakkında M.Ö.6 bin yıla dayanan verilere rastlamak mümkündür. Tanrı-tanrıça kültüründe Huritler Hitîtleri etkisi altına alacak kadar gelişmiş ve bu konuda köklü tarihçeye sahiptir. Kasît, Metînîlerde tanrı-tanrıça kültüründe Hurîtlere dayanmayı ihmal etmemiştir. Daha önemlisi proto-Kürt çevrelerde gözlenen Gila, Hebat/Xebat gibi tanrıça isimlerinin günümüzde isim olarak Kürtlerde kullanılması, Huda, Gudea gibi tanrı isimlerinin Kürtlerin teolojik bilgisini süslemesi örnekleridir.
Gutîlerin M.Ö. 3100-2150 yılları arasına yerleştirilen etkili tanrısı (kral) Gudea’dır. Gudea ile Kasîtlerde ismi öne çıkan Huda tanrısının isimleri fonetik açıdan çok yakındır. Medlerin Zerdüştilik sürecinde Huda/Hoca/ Haoma ismi çok sık tekrarlanmakla beraber bu dönemde baş Tanrı Mazda’dır . Günümüzde Kürtler Tanrı için Kurmancî’de Xweda,Yezdan; Kirmanckî’de Huda, Homa isimlerini kullanır. Kürtçe’nin diğer lehçelerinde Tanrı isminin telaffuzu Xweda, Huda isimleriyle son derece benzerdir. Yakın, benzer olan yalnızca günümüzdeki fonetik, anlamsal yakınlık değil, sosyo-tarihsel açıdan da arada bağıntı olduğu görülüyor.
Gudea, Huda, Homa, Xweda isimleri fonetik ve anlamı aynı olan isimlerdir. Güncel telaffuz şekliyle Xweda, Huda (kendi kendini veren, yaratan) tarihsel bir anlamın tekrarlanmasıdır. Yezdan, Mazda, Ezda isimleri de tanrıyı bildirir. Xweda, Ezda, Yezdan gibi tanrı isimlerinin kavramsal etimolojisi aynı yere çıkar. Örneğin “Xweda” kendi kendini veren, yaratan olurken; Yezdan, Ezda kronolojik açıdan daha sonra gelişmiş görünüyor. Yezdan isminin açılımı Yê-ez-da yani beni veren, beni yaratan olmaktadır ki, Ezda’nın anlamı da aynıdır. Buna göre Xweda, Huda, Homa kendini veren, yaratan olarak tanrısal eyleyişin ilk adımını, oluşmasını ifade eder. İlksel olması muhtemel isimlerden sonra gelen Yezda, Ezda tanrısal eyleyişin sonraki sürecini, yani beni, bizi veren, yaratan sürecini açımlar. Buna göre kavramsal kronoloji tanrısal eyleyiş ve yaratılış mitosuna da uygundur. Kürtler günümüzde kullandığı Xweda, Huda, Homa, Xwita, Yezdan, Ezda gibi tanrı isimlerinin tarihsel referanslara olan Gudea, Huda Homa, Yezdan, Mazda ile aynılık halleri ve süreklilik durumu Kürt olgusunun oluşmasında yapıcı ve daimi rol oynadıklarını gösteriyor. Tanrı- Tanrıça bolluğu Xerabreşk ile kurumsal özellikler kazanan inanç; teolojik kültürünün kesintisiz sürerek kimliksel oluşmanın yapısal özelliğine dönüştüğü anlaşılıyor. Zerdüşt anılan inançlara, teolojik birikime dayanarak sentez bir inanç oluşturduğunda devletleşme ile sonuçlanacak Med birliğine zemin hazırlar. Temeli Sümer’de atılan Asur imparatorluğu şahsında zirveleşen devletli uygarlık kültürüne karşı ideolojik, sınıfsal, kültürel çelişkilerle yüklü Zerdüştilik açıkça, kadını eşit özne kabul eden ahlaki, ekolojik önceliklere sahip toplumsal yapılanma öngörür. Mabetler, inanç ritüelleri bu amaca koşturulur. Söz, iş, düşünce iyi olsun düsturu üzerinden belirginleşen manifesto ahlaki ve toplumsal arayışın netliğini özetler niteliktedir. Sümer mitolojisi örnekleri insanları tanrıların dışkısından var ederken, proto-Kürt inançlarda ve sosyal yaşamda tanrıça bolluğuna, kadını eşit özne gören inançlara rastlanması ayırıcı ve süreklileşen özellik olarak ön plana çıkar. Kürt kültürü ve folklorunun da benzer özelliklere rastlanması önemlidir.
Sümer’de zora dayalı ataerkil, tekerci, devletli uygarlık sisteminin ana-kadın çevresinde oluşan bilgi yapıları ve toplumsal yaşam düzenine karşıtlığının iki sembolik örneği bulunur. Bunlardan ilki bilgi düzenekleri icat, buluş, toplumsal düzen egemenlik halini ifade eden tanrıça İnanna’ya ait 104 ME’lerin çalınması ve yaratıcım üretken tanrıça Ninhursag’ın ötekileştirilerek Kurtî yurdu Zagroslar’a sığınmak zorunda bırakılmasıdır. Tanrıçalar şahsında ana-kadın düzenini tasfiye eden Sümer ataerkil düzenine karşın, Kurtîlerin yaşadığı Zagroslar’da ana-kadını önemseyen doğal-komünal toplum düzeni esastır. Tekelci, yayılmacı, ideolojik, ataerkil Sümer mitolojisi örneklerine karşın Kurtîler zamanını anımsatan pirê şahsında ana-kadının başat karakter olduğu folklor örnekleri son derece açıklayıcıdır. Sümer mitoloji örnekleri tanrıları yüceltirken, Kürt folklorunda, özelde masalcılık alanında tamamen karşıt duygularıyla hazırlanmış, kadını yücelten, özgürlükçü örnekler Kürt olgusunun karakteristik oluşması açısından son derece öğreticidir. Kera Hariyê/ Pîrê Sêhrewan (çamur eşeği/sihirli yaşlı bilge kadın) isimleriyle bilinen Kürt masalı açıkça kadın aklının ürünü ve feminen dayanışma örneğini oluşturur.
Yedi Dew (dev) kardeş yerleşkeye saldırarak genç kızı tutsak alarak dağlar ardına kaçırır. Masal (Kera Hariyê) genç kızın kurtuluş hikayesi üzerine kurulmuştur. Pîrê zeka, bilgi, yaratıcı özellikleri ile genç kızı yedi devin elinden kurtarır. Bu amaçla genç kıza özgürlüğe taşıyacak çamurdan eşeğe can verecek kadar yaratıcıdır. Yolda genç kızın aklını çelecek incik-boncukların sihirli olduğunu, büyülerine kapılarak eşeğini durdurması halinde eşeğin toza dönüşeceğini, kurtulamayacağını tembihleyecek kadar öngörülü, bilge, ideolojiktir. Sonunda genç kızı kurtararak kudretini gösterir.
Bir başka örnekte yerleşkenin su arkına yerleşerek susuz bırakan, hayat damarını kurutan Zeha (dev yılan), kurban alarak genç kız istemektedir. Pîrê yine devreye girerek bir strateji oluşturur. Kurê Pîrê’ye (yaşlı bilge kadının oğlu) taktikler vererek Zeha’yı öldürtür ve böylelikle genç kızların yanı sıra yerleşkeyi kurtarır.
Dew (dev), Zeha (dev yılan) açıkça işgal, zorba temsilleri olarak saldırdığında esir aldıkları genç kız, özünde toplumsal özgürlüğü, özgür geleceği temsil eder. Buna göre Pîrê zekasıyla işgalden, zorbalardan toplumu, özgürlüğü kurtaran güç olmaktadır. Toplumsal hafızaya kaydedilerek binlerce yıl taşınan, Kürt folklorunu besleyen masal örnekleri, Pîrê şahsında ana-kadına verilen değeri, Kürt olgusunun sosyo-tarihsel oluşmasını açıklayan bir başka veridir.
Medya devleti (M.Ö.685 yılı) ve sonraki süreç Kürt kimliğinin kurumsallaşma dönemi kabul edildiğinden Kürt olgusu hakkında Medya öncesine dayanan kimi veriler üzerinden konuyu incelemeye esas aldık. Sosyo-tarihsel bağlamı, Kürt olgusunun karakteristik yönlerini, oluşturucu başlıkları farklı verilerle zenginleşmek mümkündür. Paylaşılan verilerin konuyu anlamayı kolaylaştırmak için giriş mahiyetinde olduğu ve bu minvalde ele alınmayı gerektirdiğini belirtmek isteriz.
Yoruma kapalı.