1-15 Şubat tarihleri arasında Kürdistan’ı iki koldan boydan boya kateden Meşa Azadiye Yürüyüşü açığa çıkardığı sonuçları itibariyle kapsamlı bir kritiği fazlasıyla hak ediyor. Kürdistan Özgürlük Davasının ve Kürt halkının dostlarının 10 Ekim tarihinde dünyanın 74 merkezinde eş zamanlı olarak başlattıkları “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” Kampanyası, dalga dalga Kürdistan’ın bütün parçalarına yayıldı, yayılmaya devam ediyor. Gelinen aşamada dostların başlattığı bu sürecin kampanyadan çıkıp bir Özgürlük Hamlesine dönüştüğünü söylemek gayet mümkün.
Kürdistan Demokratik Devrimi, Dünya Demokratik Devrimine Dönüşürken
Dünyanın birçok yerinden aydın, yazar, entelektüel, politikacı, aktivistin startını verdiği Özgürlük ve Çözüm Kampanyası, Kürdistan Demokratik Devriminin ulus aşırı evrensel bir karaktere ulaştığını göstermesi açısından oldukça kıymetli. Türk Ulus Devletçiliğinin AKP-MHP faşist iktidarı öncülüğünde Kürt Halk Mücadelesini “Çöktürme Planı” kapanına sıkıştırmaya çalıştığı koşullarda ortaya çıkan bu enternasyonal dayanışma hamlesi, Kürdistan Devriminin dünya halkları nezdindeki karşılığını göstermesi bakımından da önemli. IŞİD’in insanlık değerlerini tehdit ettiği bir aşamada insanlığın imdadına yetişen Kürt Özgürlük Direnişine karşı bir vefa ve onun varlığına duyulan ihtiyacın bir sonucu olarak da değerlendirilebilir bu kampanya. AKP-MHP iktidarının IŞİD’in yapamadığını nihayetine erdirme girişimleri karşısında bu kez büyük insanlık, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında saf tutarak ve Önderi Öcalan üzerindeki işkence sistemine karşı durarak cevap oluyor. Çöktürme Planı adı altında yürütülen sürecin, daha şimdiden Kürt halk mücadelesinin değil faşist iktidarın çözülüşü ve çöküşü olacağının da ilanı oluyor bu uluslararası dayanışma. Öylesine bir tablo ki bu; özgür Kürtlüğü tasfiye etmek için “çemberi daraltan” iktidar etrafındaki çember, Kürt halkı ve dostlarınca çevreden daraltılıyor. Bu da Kürdistan Demokratik Devriminin yerel ve evrensel değerleri özgün sentezleyen karakterinin bir başarısı oluyor. Bu karakteriyle de mevcut iktidarın kendisinden önceki iktidarlar gibi çözülüş ve çöküş sürecini olgunlaştırıyor.
‘Kürdün Kürtten Başka Dostu Yoktur’a Karşı, ‘Kürdün Dostları Çoktur’
Kendi çözülme ve çökme sürecini Kürt düşmanlığını derinleştirerek engellemeye çalışan AKP-MHP şer ortaklığının psikolojik savaşı karşısında, çareyi içe kapanmakta; dinci-milliyetçi-cinsiyetçi kuşatma karşısında kurtuluşu sağcılıkta arayan bir sapakla da karşı karşıyayız. Bir devlet projesi olarak örgütlenmek istenen iktidar İslamcılığı olarak Hüda-Par’ın dinciliği ve Kürt ulusunun kolektif haklarından ziyade kendi iktidarını ayakta tutma arayışıyla AKP ortaklığında sınır tanımayan KDP’nin ilkel milliyetçiliği, bu sağcı kuşatmanın öncülüğünü yapmaktadır. Kürdistan Özgürlük Devriminin en temel sütunu olan Kadın Özgürlük Paradigmasına karşı özel savaşın bulanıklaştırdığı ortamda geleneksel kodlarına dönen erkeklik halleri ise Kürt Özgürlük Hareketine yönelik sağcı kuşatmanın temel dinamosu olmaktadır. Dışardan yapılan bu kuşatmanın içerde alıcılarının çoğaldığı tekinsiz zamanlardan geçmekteyiz. O nedenle “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” hamlesini, Kürtlüğü kapitalist modernitenin kendisini ürettiği patriyarkaya, özgürlük içeriğinden yoksun milliyetçiliğe ve tekrardan ulus devletçi sistemin kurşun askeri yapmaya aday dinciliğe hapsetmek isteyen komploya karşı uluslararası bir özgürlük müdahalesi olarak da değerlendirebiliriz. Aynı zamanda bu müdahaleyi, Kürdistan devriminde bir dünya devrimi potansiyeli gören, Kürt Halk Önderini de Halklar Önderi olarak niteleyen bir müdahale olarak tanımlayabiliriz. Özetle elli yıllık mücadelenin sonunda inşa edilen Kürtlük, ideolojik-politik ve toplumsal değerleri itibariyle hem Kürdistan hem de dünya kimliğidir; hem yerel hem de evrenseldir; dönüştürücüdür, özgürleştiricidir. Bu bağlamda Kürdistan dostlarının başlattığı Çözüm ve Özgürlük Kampanyası, kapitalist modernitenin “demir kafesinden” çıkan bir halkın tekrardan o “demir kafese” alınamayacağının da açık ilanıdır. Kürt ve Kürdistan olgusu, artık tecrit edilemeyecek kadar kendi sınırlarını aşmış bir hakikattir ve bir kez daha kendi gerçekliğiyle yürümeye devam etmektedir.
Sınır Aşırı Bir Hamle Olarak ‘Meşa Azadiye’
Sınır, dört parça Kürdistan’ın hapsedildiği ulus devletlerse sınır aşırı, Demokratik Konfederalizmdir. Sınır, patriyarkaysa sınır aşırı, kadın özgürlükçü paradigmadır. Sınır, iktidar İslamcılığıysa sınır aşırı, demokratik İslam’dır. Sınır, ilkel milliyetçilikse sınır aşırı, demokratik ulusçuluktur. Sınır, sağcılıksa sınır aşırı, Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin mayası olan demokratik sosyalizmdir. Kürt halkının dostlarının yaktığı özgürlük meşalesini, Kuzey Kürdistan’ın kentlerine, ilçelerine, belde ve köylerine elden ele ulaştıran Meşa Azadiye de sınırlara hapsedilmek istenen Özgür Kürtlüğün, yeni model işbirlikçiliğe karşı demokratik-devrimci bir tavır olarak da okunabilir.
Meşa Azadiye, devletçi sistemin AKP-MHP ittifakı eliyle İmralı adasını, Kürt soykırım politikalarının merkezi haline getirmek istemesine karşı güçlü bir itirazdı. Bu itirazla Çöktürme Planının İmralı’dan Serhad’a, Botan’a, Amed’e kadar her yerde çöktüğünü göstermekti. Meşa Azadiye’nin bir diğer özelliği ise Mayıs genel seçim sonuçlarının zihinleri bulanıklaştırdığı bir ortamda, Kürt halkının özgürlüğünün, başta Sayın Öcalan olmak üzere elli yıllık mücadelenin yarattığı toplumsal-tarihsel değerlerle, onun hafızası ve anlam dünyasıyla ve de ideolojisiyle daha güçlü bağlar kurarak gerçekleşebileceğine dair meydan okumasıydı.
Dolayısıyla Özgürlük Yürüyüşünün bir ucu sisteme diğer ucu ise içe dönüktü. İçerdeki yılgınlık havası dağıtılmadan, zihinler berraklaşmadan özgürlük mücadelesinin bir milim bile ileri adım atamayacağı yönündeki tarihsel diyalektiği tekrardan geri çağırmanın adıydı Meşa Azadiye. Yanı sıra Özgürlük Yürüyüşü, sistemin Kürt Özgürlük Mücadelesini kendi oyun alanının içine çekerek sistem içileştirme politikasına karşı kendi oyun sahasını kurmaya, oradan mücadelesini büyütmeye dair pratik bir mücadele hattı ve eylem önerisiydi. Sistem içi siyasete angaje olmuş, temsili siyasetin girdabından kurtulamayan, başarı yada başarısızlığın ölçüsünü bu zeminden kuran ve özgürlük gündemiyle buluşamayan-buluşmak istemeyen sağcı ve liberal anlayış karşısında halkı devrimci, yurtsever mücadeleye çağıran, politik özneyi buradan tarif eden bir arayışın uzunca süre sonra atılan ilk pratik adımlarından başlıcasıydı. Bir halkın özgürlüğünün, Önderinin fiziki özgürlüğüyle ve halk mücadelesinin üzerindeki prangaların paramparça edilmesiyle mümkün olabileceği bu yürüyüşle bir kez daha görüldü. Kendisi olmaktan hızla uzaklaşmaya, kendisi olarak yürümekte mecali kalmamış hale, kendisini varlığa getiren değerlerle bütünleşmediği için artan yabancılaşmaya, inkarcılığa, iktidarcılığa ve tüm karşıt görünümüne rağmen mücadele saflarında sistemin kültürünü üreten yetmezliklere, tehlikelere karşı “edi bese!” yürüyüşüydü. O nedenle inançsızlıkla bezenmiş hakikat-kırım ve manipülasyon ortamında Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın sözlerine atfen “Gerçeğin Dili ve Eylemi” idi Özgürlük Yürüyüşü. Ve tam da bu gerçekten hareketle Meşa Azadiye şahsında sınır, Kürt halk mücadelesi gerçeğinin çarpıtılmasıydı, sınır aşırı ise Kürdistan Demokratik Devriminin hakikatiydi. Sınır, tecrit-baskı-kuşatma ortamında geriye çekilen hal, kendinden kaçıştı, sınır aşırı ise her hal ve koşulda “kimsenin adını bile söyleyemediği bir ülkenin yurtseverliğini yapanların” izini sürmek, ayak bastığı toprakları avuçlarının içine almak, doğdukları yoksul evlerinde yeniden özgür bir halk olarak doğmanın sözünü vermekti.
Kürdistan Toprakları Özgürlük Suyunu Arıyor
On beş günlük Yürüyüş, özgürlüğü için yola düşen bir halkın unutturulmaya çalışılan mücadele hafızasının güncellenmesi ve anavatan Kürdistan’ın özgürlük mekânı olarak yeniden daha güçlü üretilmesiydi. Hayri Durmuş ve yanında yatan isimsiz kahramanların komşuluğuna; “teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür!” diyen Mazlum Doğan ile “biz Kürtçe söyleyip oynamak değil, statü istiyoruz. Biz kendi kendimizi yönetmek hakkını istiyoruz” diyen Evrim Demir’in tarihsel yoldaşlığına; Dersim’de koyun koyuna yatan Sakine Cansız ile Aysel Doğan’ın başeğmezliğine şahitlik etmek, hafıza ve mekânın özgür halk mücadelesindeki belirleyiciliğini bir kez daha gösterdi. Özünde ise bu yürüyüş, doğru öncülüğü “nasıl yapmalı?” sorusuna da verilen en rafine cevaplardandı. Kadim Kürdistan toprakları, yüz yıllardır özgürlük sularıyla yeşerirken, günümüzde soykırımcılığın ve sömürgeciliğin kuraklaştırıcı politikaları karşısında kendi özgürlük suyunu arıyor. Meşa Azadiye, toprağın hemen altında usul usul akan özgürlük suyunu, gün yüzüne çıkarmak için toprağı hafif eşelemenin bile yeterli olduğunu göstermesi itibariyle bir kutup yıldızı işlevi gördü. Ufak bir eşelemeyle toprağın altından fışkıran özgürlük suyunu avuç avuç, kana kana içmeye hazır bir halk gerçekliğinin olduğunu takip eden günlerde hep birlikte gördük. 8 Mart ve akabindeki Özgürlük Newrozu bir halkın ancak kendi öz değerleri etrafında kümelendiğinde irade olacağını, karakter kazanacağını ve sürece devrimci halk perspektifiyle müdahale edilebileceğini gösterdi. 1 Şubat’ta başlayan Büyük Özgürlük Yürüyüşü, 8 Martlarda, Özgürlük Newrozlarında ve seçim çalışmalarında yürüyüşünü yüz binlere taşıyarak dalga dalga büyüdü. Son Wan serhıldanı ise bu özgürlük yürüyüşünün bahar finali oldu.
Zafer Özgürlüğü İçin Yola Düşen Kürt Halkının ve Ezilen Halkların Olacak!
1 Şubat Özgürlük Yürüyüşünden Wan serhıldanına kadar ilmek ilmek örülen süreç, sömürgeciliğe ve soykırımcılığa karşı siyasal öncülüğün ve devrimci halk mücadelesinin tarihsel dersleriyle doluydu. “Dersler nedir?” sorusunu ana hatlarıyla cevaplayacak olursak;
1) Örgütlü Halk gücü açığa çıkarılmadan faşizme karşı sonuç alıcı mücadelede başarı yakalanamaz. Dönem popülist siyasetten ve popüler kişilere daraltılmış politikadan hızlıca sıyrılma dönemidir. Dönem, elli yıllık mücadelenin ideolojisine, kolektif aklına ve onun pratiğine başvurma, onunla buluşma dönemidir. Masa başı hesaplarla girilen ittifaklarla değil, halka müracaat ederek büyüyen demokratik-toplumsal ittifaklar dönemidir. Bu anlamda devrimci, yurtsever öncülük karakterini başat kılma ve kalıcılaştırma dönemidir.
2) Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi ıskalanarak yapılacak her tartışmanın Kürt sorununun çözümüne değil çözümsüzlüğüne hizmet edeceğini dost-düşman herkes kabul etmelidir. Bu sadece Kürdistan Özgürlük Mücadelesine bağlılığın değil toplumsal mücadeleler biliminin bir gereğidir. Kimliksizliği, hafızasızlığı, ideolojisizliği, örgütsüzlüğü, halksız, sokaksız mücadeleyi dayatan her türden geri çeken sağcı, liberal ve iktidarcı anlayışlar mücadele zemininden arındırılmalıdır.
3) Kürdistan’da devlet eliyle yaratılmak istenen sağcı-muhafazakâr-İslamcı Kürtlük bir Kürt Haması planının parçasıdır. Birçok merkezde ambalajlanarak öne çıkarılmaya çalışılan bu devlet projesi, 31 Mart’ta güçlü şekilde çökmüştür. Kürdistan halkları en net biçimde ve bir kez daha muhatap olarak Sayın Öcalan’ı siyasi adresi olarak da Kürt Özgürlük Hareketini işaret etmiştir. Devletin kirli planını toplumsal alanda da boşa düşürmek için Demokratik, Eşitlikçi, Cinsiyet Özgürlükçü, Ekolojik ideolojik-politik çerçeveye güçlü şekilde sahip çıkmak ve siyaseti toplumsallaştırmak ödevi önümüzde duruyor.
4) Son yerel seçim sonuçlarının işaret ettiği üzere AKP-MHP iktidarını çözülüş ve çöküş sürecine sokan, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Türkiye ezilenlerinin demokrasi mücadelesidir. Bu mücadelenin öncülüğünü devrimci, yurtsever, sosyalist güçler yapmaktadır. Kazandıran bu öncülüktür ve yeni dönem güçlendirilmesi gereken de bu çizgidir. O nedenle Kürdistan Demokratik devriminin üzerindeki sağcı, gerici, liberal kuşatmayı daha etkili yarmanın yolu, geçmişteki pratik yetmezliklerden dersler çıkararak, ittifak politikasını stratejik olarak ele alıp toplumsal bir mücadele ve örgütlenme programı etrafında harekete geçmektir.
5) Örgütsüz özgürlük olmaz” şiarına bir kez daha sımsıkı sarılarak ortak mücadele hattımızı Türkiye’nin ve Kürdistan’ın her yerine taşımak, örgütsüzlük ve popülizmle akamete uğratılan “siyasetin toplumsallaşması, toplumun siyasallaşması” hedefine HDK ve DTK’nin kuruluş felsefesini yaşamsallaştırarak ulaşmak önümüzdeki dönemi aydınlatacaktır.
6) Wan serhıldanı Kürt halkının 1 Şubat’tan başlayan Özgürlük Yürüyüşünün bir zaferi olup, yanı sıra birleşik mücadelede buluşulması halinde neleri başarabileceğimizin dersleriyle yüklüdür. ‘Özgür Kürdistan, Demokratik Türkiye’ hem yerel seçim sonuçları hem de Wan deneyimi bağlamında yeni dönemin en temel demokratik-devrimci mücadele hedefidir.
7) 1 Şubat’tan itibaren ivme kazanan Kürt Halk mücadelesi, AKP’yi tıpkı 7 Haziran sürecinde olduğu gibi çözülüş ve çöküş sürecine sokmuştur. Bu defa AKP’nin Kürdistan ve Türkiye halklarına dayattığı 7 Haziran-1 Kasım kumpasına izin verilmemelidir. Tecrübeyle sabit AKP-MHP iktidarı, halk nezdinde meşruiyetini kaybetmiş bir iktidardır ve tekrardan toplumsal rıza üretmek için her türlü hile, kumpas, darbe, savaş politikalarının ipine sarılacaktır. Bu sefer ve hiç gecikmeden “Geçit Yok!” denilecek toplumsal politikayı hep birlikte kurma zamanıdır. Savaş politikalarına karşı Barışın Toplumsallaşması Politikasının inşa edilmesi, yeni dönemin ivedilikle ele alınması gereken siyasal hedeflerindendir.
8) Yeni dönem, faşist iktidar bloğunun çöküşüne odaklanma ve bunu sağlama zamanıdır. Stratejik hedefler ve taktiksel adımlar bu ana hedefle uyumlu olmak durumundadır. Türkiye ve Kürdistan halkları, geleceğe her zamankinden daha umutla bakmaktadır. Bu umudu Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik mücadelesini güçlendirerek, toplumsal mücadelenin imkân ve olanaklarını yaratarak zafere dönüştürmek politik öncülerin görevidir.
9) Toplumsal mücadeleyi demokratik ittifaklar ekseninde büyütmek için Üçüncü Yolu örgütlemek tarihi sorumluluktur. Kürdistan ve Türkiye ezilenlerinin 7 Haziran’daki zaferi ve politikada belirleyici pozisyona erişmelerine karşı hamle olarak ortaya çıkan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, iki bloklu siyaseti egemen kılmaya halen meyillidir. Her ikisi de sistem içi olan bu siyaset inşasına karşı ne statüko ve restorasyon güçlerinden birine muhtaç kalmak ne de 2,5’uncu yola tevessül edip ideolojik-politik yanılsama yaşama lüksü yoktur. Yeni dönemin parolası Üçüncü Yoldur, bu yolun ortak toplumsal mücadele, eylem planı ve demokratik ittifaklarla tahkim edilmesidir.
10) Son yerel seçimlerde ortaya çıkan haritanın, başta Rojava olmak üzere Ortadoğu’nun birçok yerinde sevinçle karşılanması, merkeziyetçi-tekçi ulus-devletlerin sınırlarının anlamsızlığını ve aşılmaları gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Faşizm ve rant imparatorluğu karşısında halklar duygu ve düşünce ortaklığında, bir arada yaşam iradesinde buluşmuştur. Artık ezilenlerin mücadelesinde sınır içi-ötesi ayrımı reel-politikte büyük bir yanılsamadır. Kurtuluş ancak halkların birleşik mücadelesiyle ve Demokratik Konfederal bir yaklaşımla mümkündür.
Sonuç olarak, mevcut koşullar her zamankinden daha fazla emekçi ve ezilen halkların Üçüncü Yol mücadelesinin öncülüğünü zorunlu kılıyor. Ulusal ve uluslararası sermaye düzeni, Türkiye’de yeni durumdan kendi lehlerine yeni ittifaklar, yol arayışları çıkaracaktır. Buna fırsat vermeden ezilenlerin daha güçlü ittifaklarını, yaratıcı ve inançlı bir şekilde yol haritasına kavuşturmak gerekmektedir. 1 Şubat’ta başlayan Kürt halkının Özgürlük Yürüyüşüne ve son yerel seçimlerde Türkiye ve Kürdistan halklarının ortaya çıkardığı tabloya verilecek en anlamlı yanıt da bu olacaktır. Çünkü zaman ÖZGÜRLÜK ZAMANIDIR! Zafer de özgürlüğü için yollara düşen Kürdistan ve Türkiye halklarının olacaktır.
Yoruma kapalı.