Düşünce ve Kuram Dergisi

Özgürlükçü Bir Marx mümkün mü?

Daniel Guerin

Paris Komünü’nün ezilmesinden iki gün sonra düzenlenen Uluslararası İşçi Birliği Genel Konseyi imzasıyla yayınlanan,  Marx’ın en bilinen yapıtlarından biri olan Fransa’da İç Savaş, özgürlükçüler için ilham verici bir metindir. Bakunin’in geniş bir etkisinin bulunduğu Enternasyonal’in imzasıyla yayınlanan bu metinde  Marx, 1848’de yazmış olduğu Komünist Manifesto’daki bazı pasajları tekrar ele alır.  Marx ve Engels, Manifesto’da aşamalı proletarya devrimi kavramını geliştirmiştir. İlk aşama, politik iktidarın ele geçirilmesidir. Bu sayede üretim araçları, nakil araçları ve kredi sisteminin “aşamalı olarak” devlet eliyle merkezileştirilecektir. Ancak uzun bir süreçten sonra, sınıf karşıtlıkları ortadan kalktığında ve devlet iktidarı, politik doğasını kaybettiğinde bütün üretim devletin elinde değil, “ilişkili bireylerin” ellerinde merkezileşecektir. Bu ikincisi özgürlükçü bir ilişki türüdür ve bu düşünceye göre her bir bireyin özgür gelişimi, hepimizin özgür gelişiminin koşulu olacaktır.

Bakunin, Fransız sosyalistlerinden farklı olarak Komünist Manifesto ile 1848 tarihli orijinal Almanca metin üzerinden tanışmıştır ve devrimin –ilk aşaması çok güçlü bir devlet kontrolü olan– iki aşamaya bölünmesini her fırsatta eleştirmiştir. Bakunin meseleyi şöyle ifade eder:

“Devlet bir kez kendisini tek toprak sahibi konumuna getirdiğinde (…) aynı zamanda tek kapitalist, tek bankacı, tek tefeci ve ulusun tüm emeğini düzenleyen ve yöneten tek örgüt, ürünlerin tek dağıtıcısı olacaktır. Modern komünizmin ideali ve temel prensibi işte BUDUR.”

Dahası: “İster aşamalı ister birden şiddetle olsun böyle bir devrim, mevcut toprak sahipleri ve kapitalistlerin mülkiyetlerine el koyulup tüm toprağın ve sermayenin devlete devredilmesiyle olacak ve söz konusu devlet,  gerek ekonomik gerek politik alanlarda yüce vazifesini yerine getirmek adına kesinlikle hayli güçlü ve aşırı merkezi bir devlet olacaktır. Kiralık mühendisleri ve emrine amade tarım işçilerinden oluşan disipline edilmiş ordusuyla devlet, toprağın işlenmesini doğrudan yönetecek ve yönlendirecektir. Aynı zamanda tüm mevcut bankaların kalıntısı üzerinde tek bir banka kurarak tüm üretimi ve ulusal ticaretin her veçhesini denetim altında tutacaktır.”

Üstelik: “Bize  Marx’ın halk devletinde ayrıcalıklı sınıfların olmayacağı söylenir. Herkes sadece hukuki ve politik olarak değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da eşit olacaktır. Gittikleri yolu, önerilen yöntemi, söz konusu sözün tutulup tutulamayacağını göz önünde bulundurarak bunu büyük bir şüpheyle karşılıyor olsam da en azından vaatleri budur. Görünüşte ayrıcalıklı bir sınıf olmayacak ancak bir hükümet olacak ve bu, şu noktaya dikkat edin, tüm diğer hükümetler gibi kitleleri sadece politik açıdan yöneten basit bir hükümet değil, son derece karmaşık bir hükümet olacaktır. Zira üretimi tekeline alarak ekonomiyi, servetin adil dağılımını, toprağın işlenmesini, esnaf ve zanaatkârın düzenini ve gelişimini, ticaretin örgütlenmesini ve denetimini ve var olan tek bankacı olarak sermayenin üretime uygulanmasını kendi başına yönetecektir.

Bakunin’in eleştirileri üzerine  Marx ve Engels 1848’de sahip oldukları aşırı devletçi düşünceleri düzeltme ihtiyacı hissettiler. Manifesto’nun 24 Haziran 1872 tarihli yeni bir basımı için kaleme aldıkları önsözde, 1848 meselesine ilişkin bölümdeki pasajlara “pek çok yönden farklı bir ifade” vermek konusunda hemfikir oldular.  “İlk kez Şubat Devrimi’nde (1848) ve daha da önemlisi proletaryanın ilk defa politik iktidarı iki ay boyunca ele geçirdiği Paris Komünü’nde edinilen pratik deneyimi” kendilerine destek aldılar. Vardıkları sonuç “bu programın bazı ayrıntıları bakımından eskimiş olduğu” idi. Paris Komünü ile özellikle bir şey ispatlandı: “İşçi sınıfı basit bir şekilde mevcut devlet mekanizmasını ele geçiremez ve onu kendi amaçları için kullanamaz.”  1871 basımında ise Komün’ün “emeğin ekonomik kurtuluşunun gerçekleştirilebileceği politik biçime dair en son buluş“ olduğunu beyan ediyorlardı.

Franz Mehring, Karl  Marx biyografisinde bu hususta Fransa’da İç Savaş’ın Manifesto’yu kısmen güncellediğini, devletin tasfiyesinin kesinlikle öngörüldüğünü, sadece bunun uzun vadeli bir süreç olduğunu vurgular. Ancak Lehning,  Marx’ın ölümünden sonra Engels’in anarşist akımlarla mücadele ederken bu düzeltmeyi bir kenara bıraktığını ve Manifesto’daki eski fikirlere geri döndüğünü belirtir.

1871 basımının yazarındaki bu hızlı keskin dönüşte daima Bakunin’in şüpheciliğinin etkisi vardı. Bakunin komün hakkında şunları yazmıştı:

“Komün her yerde büyük bir etki bıraktı, bu ayaklanmayla fikirlerinin yanlış olduğu ispatlanan  Marksistler de dâhildir. Artık komünün karşısında saygıyla şapkalarını çıkarmak durumunda olduklarını gördüler. Daha da ileri gittiler, en basit mantığın ve sahip oldukları gerçek duyguların aksine, Komün programının ve hedeflerinin kendilerinin de programları ve hedefleri olduğunu söylediler. Bu, saçma sapan, gerçeğe aykırı, yanlış bir beyanattı fakat buna mecburlardı. Bu açıklamayı yapmak zorundaydılar. Aksi halde tamamen yenik düşeceklerdi ve çevrelerinde kimse kalmayacaktı. Devrimin tutkusu o denli güçlüydü ki herkesin kanına karıştı.”

Bakunin ayrıca şöyle bir gözlemde bulunmuştu:

“Öyle görünüyor ki Engels, Hague Kongresi’nde (Eylül 1872) Manifesto’daki bazı sayfaların yarattığı kötü izlenimden çekinerek, büyük bir kararlılıkla metnin miadını doldurmuş ve artık ( Marx ve Engels’in birlikte) terk ettikleri bir belge olduğunu söylüyordu. Eğer Engels böyle söylüyorsa, yalan söylüyor. Kongreden daha iki gün önce  Marksistler bu belgeyi tüm ülkelere yaymak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı.“

Bakunin’in Jura Federasyonundaki öğrencilerinden James Guilleme de 1871 Nutku’nu benzer bir şekilde okur:

“Bu  Marx ın kendi programını Federalistler lehine terk etmiş gibi göründüğü, hayret verici ilkesel bir deklarasyondur. Kapital’in yazarında gerçek bir dönüşüm mü olmuştur yoksa olayların kuvveti karşısında bir anlık coşkuya mı yenik düşmüştür? Ya da bu, Komün programına bağlı gibi görünüp Komün’ün ismiyle gelen prestijden yarar sağlamayı amaçlayan bir taktik miydi?

Günümüzde hâlen basılmakta olan, engin bilgiler içeren Bakunin Arşivleri için kendisine minnettar olduğumuz Arthur Lehning de bu Nutuk ile  Marx’ın öteki tüm yazılarında sunulan fikirler arasındaki çelişki üzerinde durur:

“1. Enternasyonal’de otoriter ve otorite karşıtı gruplar arasındaki mücadelenin tam da en yüksek noktaya ulaştığı dönemde, Paris işçi sınıfının devrimci kalkışmasından müthiş derecede etkilenen  Marx’ın, Enternasyonal içerisinde mümkün olan her yola başvurarak mücadele ettiği otorite karşıtlarının programı olarak görülebilecek bir şekilde bu devrimin fikirlerine,  Marx’ın temsil ettiği düşüncelerin tamamen karşıtı olan fikirlere ses vermiş olması, tarihsel bir ironidir. Hiç şüphe yok ki Genel Konsey’e sunulan Nutuk, “bilimsel sosyalizmin” sistemi içerisinde kendine yer bulamaz. Fransa’da İç Savaş, neredeyse hiç Marksist değildir…  Paris Komününün Marks’ın devletçi sosyalizmi ile hiçbir ortak yanı yoktur, hatta bilakis Proudhon’un fikirlerine ve Bakunin’in federalist kuramına daha yakındır.

Marks’a göre, Komün’ün temel ilkesi, devletin politik merkeziyetini yok edip yerine işçilerin öz yönetimini getirmek, devlete güven sağlanana kadar küçük özerk birimlerden oluşan bir federasyonu kurmaktı.

“Paris komünü devletin “sönümlenmesini” değil, devleti bir an önce yok etmeyi amaçlamıştı. Devletin ilgası artık bir son durak, tarihin diyalektik işleyişinin mecburi sonucu, üstün bir üretim biçiminin koşulu olan üstün bir toplumsal gelişmişlik düzeyinin bir sonucu değildir.”

Lehning şöyle devam eder: “Marks’ın devletin ortadan kaldırılmasının başlangıcı olarak belirlediği koşulların tek bir tanesinin dahi etkisi olmadan Paris komünü devleti ortadan kaldırdı. Komün, burjuva devletini yenilgiye uğratırken devletin yerine başka bir devlet koymayı hedeflemiyordu. Komünün amacı yeni bir devlet mekanizması kurmak değil, devleti ortadan kaldırıp yerine federalist ekonomik temellere dayanan toplumsal örgütlenmeler inşa etmekti. Fransa’da İç Savaş’ta da mesele “sönümlenme” değil, devletin derhal ve tamamen ortadan kaldırılmasıdır.

Aynı şekilde Marksist bilimci Maximilien Rubel şunu teslim eder:

“Şu bir gerçek ki Marks’ın proletaryanın fethi ve devletin ilgasına ilişkin düşünceleri nihai şeklini Paris Komünü hakkındaki Nutuk’ta alır ki bu fikirler Komünist Manifesto’da verilen düşünceden hayli farklıdır.”

Bununla beraber, bu konuda iki araştırmacı arasında bir anlaşmazlık söz konusudur: Lehning Marks’ı bir “otoriter” olarak görür ve Nutuk’un Marksist sosyalizmde “yabancı bir unsur” olduğunu ileri sürerken Rubel ise Marks’ın bir özgürlükçü olduğunu düşünür ve Marksist düşüncelerin “son halini” Nutuk’ta aldığını savunur.

Her şeye rağmen 1871 Nutku hala anarşizm ile Marksizm arasında bir sentez bulma konusundaki çabalar için bir hareket noktası ve iki düşünce akımının zengin bir uzlaşma yolu bulma olasılığını gösteren ilk kanıt olarak görülür. Nutuk, özgürlükçü Marksizm’dir.

 

 

 İngilizce Hali İçin Tıklayınız

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.