Psikolojik savaş modern savaş stratejileri içerisinde bilginin, algıların ve kamuoyunun sistematik olarak manipüle edilmesi üzerine inşa edilmiş bir mücadele biçimidir. Bu savaşın temel amacı, hedef kitlenin zihinsel ve duygusal durumlarını etkileyerek, onların tutumlarını ve davranışlarını stratejik hedefler doğrultusunda değiştirmektir. Psikolojik savaşta medya; gerek küresel aktörler, gerekse ulusal güçler tarafından en etkili araçlardan biri olarak kullanılmaktadır.
Psikolojik savaşın teorik temelleri, Carl von Clausewitz’in savaş üzerine yaptığı analizlere kadar uzanır. Clausewitz’in savaşın “yalnızca fiziksel güç kullanımı değil, aynı zamanda siyasi ve psikolojik araçlarla da yürütüldüğü” tezi, tarihsel olarak psikolojik savaş anlayışının öncülerinden biri olarak kabul edilir.
Harold D. Lasswell gibi kitle iletişimi teorisyenleri, kitle medyasının propaganda ve halkla ilişkiler aracı olarak kullanılmasının bireylerin davranışları üzerinde derin etkiler yaratabileceğini savunmuştur. Lasswell’in “kim, neyi, hangi kanalla, kime ve hangi etkiyle iletiyor” formülü, medya yoluyla algı yönetiminin temel yapı taşlarını oluşturur. Bu çerçevede, psikolojik savaş stratejileri genellikle üç esas unsurlar üzerine temellendirilir. Bunlardan ilki, bilgi kirliliği yaratmak ve rakip tarafın gerçek bilgilere erişimini engellemek için kullanılan dezenformasyon. ikincisi, tek yönlü bilgi akışı sağlayarak, toplumun algılarını ve tutumlarını değiştirmeyi hedefleyen propagandadır. sonuncusu ise, bilgi ve olayların kasıtlı bir şekilde çarpıtılması için geliştirilen manipülasyondur. Dolayısıyla dezenformasyon, propaganda ve manipülasyon kavramları üzerinde önemle durmak gerekir.
Küresel Çapta Psikolojik Savaş ve Medyanın Stratejik Kullanımı
Psikolojik savaş kavramının en bilinen biçimi, 20. yüzyılda, özellikle de II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş, iki egemen güç olan ABD ve Sovyetler Birliği arasında hem askeri hem de ideolojik bir mücadele dönemiydi. Bu dönemde, medyanın psikolojik savaş aracı olarak kullanımı iki kutuplu dünya düzeninde halkların zihinsel yönelimlerini etkileyen en önemli faktörlerden biri oldu. Özellikle kitle iletişim araçlarının gelişmesi, propagandanın geniş kitlelere ulaştırılmasını mümkün kıldı.
ABD, Soğuk Savaş döneminde Voice of America ve Radio Free Europe gibi medya organlarını kullanarak Doğu Bloku toplumlarına ulaşmaya çalışmıştır. Bu yayınlar, Batı’ya mal edilen özgürlük ve demokrasi değerlerini yücelterek, Sovyetler Birliği’nin baskıcı yapıya sahip olduğunu eleştirmeyi amaçlamıştır. Bu tür yayınların hedefi, Sovyet halkında kendi rejimlerine karşı bir güvensizlik yaratmak ve Batı bloğuna karşı sempatik bir algı oluşturmaktı.
Benzer şekilde, Sovyetler Birliği de Radio Moscow aracılığıyla ABD ve Batı Bloku ülkelerini hedef alarak anti-kapitalist bir propaganda yaymaya çalışmıştır. Sovyet propagandası kapitalist sistemin adaletsizliğini ve eşitsizliğini vurgulayarak sosyalist sistemin propagandasını yapmaya çalışmıştır. Yakın tarihimizdeki bu stratejiler, medyanın psikolojik savaşta ne kadar etkili olabileceğini gözler önüne sermektedir.
Dijital Çağda Psikolojik Savaş: Sosyal Medyanın Yükselişi
Dijital devrim yüzyılı, olarak tanımlanan 21.yüzyılda, psikolojik savaşın parametrelerini tamamen değiştirmiştir. Özellikle internetin ve sosyal medyanın yaygınlaşması, bilgi savaşlarının yeni bir boyuta taşınmasına yol açmıştır. Sosyal medya platformları, ezilenler açısından halk hareketlerinin örgütlenmesinde ve iktidarı elinde bulunduranlar için siyasi süreçlerin manipülasyonunda önemli bir araç haline gelmiştir.
Arap Baharı (2010-2011) bunun en somut örneklerinden biridir. Twitter ve Facebook gibi sosyal medya platformları, Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’deki protestoların organize edilmesinde ve halkın mobilize edilmesinde kritik bir rol oynamıştır. Bu süreçte medya hem rejim karşıtı hareketleri yaymak için hem de dış kamuoyu tarafından toplumsal direnişlerin desteklenmesi amacıyla kullanılmıştır.
Rusya’nın 2016 ABD başkanlık seçimlerine müdahalesi iddiaları ise dijital medyanın psikolojik savaşta nasıl kullanılabileceğine dair başka bir önemli örnektir. ABD istihbarat raporlarına göre, Rusya’ya bağlı gruplar, sosyal medya platformları üzerinden dezenformasyon kampanyaları yürüterek Amerikan kamuoyunu etkilemeye çalışmıştır. Bu strateji, seçmenlerin algılarını manipüle etmek ve seçim sürecine müdahale etmek amacıyla psikolojik savaşın modern bir biçimi olarak tanımlanabilir.Esas meseleye, medyanın kötülüğün hizmetine girmesi hali olan özel savaşta medyanın rolüne dönecek olursak; Psikolojik savaş, insanların algılarını, düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını etkilemeyi amaçlayan bir stratejiye dayanır. Bu tür savaşta medya toplumun duygusal ve zihinsel tepkilerini yönlendirme aracı olarak kullanılır. Medya hedef kitleye yönelik propaganda yaymak için kullanılır. Bu, hedef alınan gücün moralini bozma, kendi tarafını haklı çıkarma ve toplumsal desteği kazanma amacı güder. Egemen güçler bilinçli olarak yanlış bilgi yayarak hedeflenen bireyleri ya da grupları yanıltma stratejisi izlerken, bu dezenformasyonu medya aracılığıyla hızlıca geniş kitlelere ulaştırılabiliyorlar. Psikolojik savaşta medya, toplumun genel moralini yükseltme veya düşürme, düşman korkusu yaratma, zafer hissi verme gibi manipülatif taktiklerle kullanılır. Tehdit ve kriz durumlarını abartarak toplumda korku ve kaygı yaratmak psikolojik savaşın bir parçasıdır. Medyanın bu tür içerikleri sürekli olarak yayması, toplumsal endişeleri artırabilir.
Özel savaş, genellikle devletler ya da devlet dışı aktörler tarafından yürütülen gizli operasyonları ve hibrit savaş yöntemlerini içerir. Bu savaşta medya, hem çatışma sırasında hem de öncesinde stratejik bir araç olarak kullanılır. Medya belirli bir ideolojiyi veya siyasi görüşü yaymak amacıyla kullanılarak hedeflenen kitlenin algısını şekillendirme aracı olabilir. Bilgi savaşında medya rakip tarafın bilgi kaynaklarını manipüle etmek, bilgi akışını bozmak veya engellemek için kullanılır. Siber saldırılar, hackleme ve sahte haber siteleri de medya savaşında araçlar haline gelir.
Özel savaşta medyada belirli hikâyeler yayar, yönlendirilmiş haberler verir veya dikkati belirli bir noktaya çeker. Bu, genellikle toplumun tümünü veya bir kısmını bir eylemi desteklemeye ikna etmek için yapılır. Özellikle sosyal medya özel savaşın en etkili araçlarından biri haline gelmiştir. Bot hesaplar, troller ve algoritmalar kullanılarak yanlış bilgiler hızla yayılabilir ve kamuoyu manipüle edilebilir. Hükümetler ya da iktidarlar medya kurumlarına müdahale ederek, yayın politikalarını kontrol altına almak veya yönlendirmek için baskı yapabilirler.
İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a yönelik gerçekleştirdiği iletişim cihazlarını patlatma operasyonları, özel ve psikolojik savaş stratejilerinin önemli bir örneği olarak değerlendirilebilir. Bu tür operasyonlar, askeri üstünlük sağlamaktan öte, karşı tarafı psikolojik olarak yıpratma ve toplumsal moral kırma amacı taşır. Özel savaşın temel unsurlarından biri olan bu tür teknikler, rakip gücün iç iletişim sistemlerini ve güvenlik yapılarını hedef alarak stratejik zayıflık yaratmayı amaçlar. Böylesi saldırılarla aynı zamanda öndersiz-öncüsüz bırakmayı da hedefler.
İsrail, Hizbullah’a karşı bu tür eylemleriyle sadece fiziksel zarar vermekle kalmamış, aynı zamanda Hizbullah’ın ve destekçilerinin moralini bozmayı da hedeflemiştir. Böylece İsrail hem askeri hem de psikolojik cephede üstünlük sağlamayı hedeflemiştir.
Bu tür taktikler, klasik savaş yöntemlerinin dışında, daha sofistike ve asimetrik savaş stratejilerinin bir parçasıdır. Askeri güç kullanmadan, rakibin stratejik hatalar yapmasını sağlamak ya da moral çöküntüye uğratmak, psikolojik savaşın ana hedeflerinden biridir.
İsrail bu saldırıyı gerçekleştirirken, etkide bulunduğu bütün basın/medya mecralarını nasıl harekete geçirdiğini ve bu inanılması zor olayın nasıl şok edici bir şekilde dünya medyasına servis edildiğini hep birlikte gördük. Belki de saldırının en önemli aşamalarından biri de medyaya servis etme şekliydi.
Özetle medya, psikolojik ve özel savaşta hem stratejik bir araç hem de hedef olarak büyük bir öneme sahiptir. Kitleleri yönlendirmek, manipüle etmek veya bilgi akışını bozmak için medya üzerinden yürütülen operasyonlar, çağımızın savaş yöntemlerinin ayrılmaz bir parçasıdır.
AKP İktidarı Döneminde Medyanın Psikolojik Savaş Aracı Olarak Kullanımı
Türkiye’de AKP iktidarları boyunca medya, hükümetin siyasi ajandasını desteklemek ve muhalif sesleri bastırmak amacıyla önemli bir psikolojik savaş aracı olarak kullanılmıştır. İktidara gelmeden önce kendi medyasını inşa etmeye başlayan AKP, iktidara geldikten sonra da aşama aşama tüm medyayı kontrol altına alma planını hayata geçirmiştir.
Bu süreçte Uzan Grubu’nun medyası ortak bir operasyonla ele geçirilmiş; devasa vergi borçları tehdidiyle AKP’nin çokça şikayetçi olduğu Doğan Grubu, medya varlıklarından vazgeçmek zorunda kalmıştır. Diğer bazı medya kuruluşları da bağlı bulundukları holdinglere dağıtılan kamu ihaleleri yoluyla iktidarın yörüngesine oturtulmuştur. Diğer yandan RTÜK gibi üst kurumların 2011 yılında çıkarılan bir KHK ile bakanlıklara doğrudan bağlanmasıyla da AKP’nin medya üzerindeki baskısı yasal yollarla da tahkim edilmiştir.
Medyayı iktidarının bekası için tekelleştiren AKP’nin medya stratejisi ise propaganda, dezenformasyon ve algı yönetimi gibi psikolojik savaş unsurlarını içerir. Örneğin 2013 yılında gerçekleşen Gezi Parkı protestoları, AKP hükümetinin medya üzerindeki kontrolünü güçlendirdiği bir döneme denk gelmiştir. Hükümet yanlısı medya organları, protestocuları “vandal”, “terörist” ve “dış mihrakların desteklediği unsurlar” olarak nitelendirerek, toplumun geniş kesimlerinde protestolara karşı olumsuz bir algı yaratmayı amaçlamıştır.
Bu süreçte hükümetin medya üzerindeki hâkimiyeti, dezenformasyon stratejilerinin etkin kullanımına olanak tanımıştır. Özellikle protestocuların şiddet eylemleriyle ilişkilendirilmesi, toplumun bir kesiminde hükümetin baskıcı politikalarını meşrulaştırmış ve muhalefetin itibarsızlaştırılmasına yol açmıştır. Bu durum, medyanın psikolojik savaşta nasıl bir kutuplaşma aracı olarak kullanılabileceğine dair önemli bir örnektir.
Yine, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi, Türkiye’de medyanın psikolojik savaş aracı olarak kullanımına dair çarpıcı bir örnek teşkil eder. Darbe gecesi iktidar, medya aracılığıyla halkı meydanlara çağırmış ve bu süreçte medyanın mobilizasyon gücü stratejik olarak kullanılmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CNN Türk üzerinden FaceTime ile halka seslenmesi, önemli bir psikolojik etki yaratmıştır.
Darbe girişiminin ardından medya, AKP’nin söylemlerini meşrulaştırmak ve muhaliflere karşı geniş çaplı bir operasyonu yürütmek amacıyla sistematik bir şekilde kullanılmıştır. Hükümete yakın medya organları, darbenin arkasında Gülencilerin olduğu söylemini sürekli gündemde tutarak, kamuoyunun dikkatini bu yapıya yoğunlaştırmış ve darbe girişiminin ardından yapılan tasfiyelere geniş bir toplumsal meşruiyet sağlamaya çalışmıştır. Öte yandan darbe girişiminin birkaç gün sonrasında çıkarılan KHK’ler ile darbe girişimi bahane edilerek Kürtlerin, sosyalistlerin basın yayın kuruluşları, TV’leri kapatılarak psikolojik savaşın önündeki direnç noktalarının dağıtılması hedeflenmiştir.
Sosyal Medya ve Dijital Algı Operasyonları
Dijital medya çağında AKP, geleneksel medyanın yanı sıra sosyal medya üzerindeki kontrolünü artırmak için de çeşitli adımlar atmıştır. 2010’lu yıllardan itibaren sosyal medya platformları üzerinde, hükümete yakın troller aracılığıyla dezenformasyon kampanyaları yürütülmüş, muhalif görüşler itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Özellikle 2019 yerel seçimlerinde bu stratejilerin yaygın olarak kullanıldığı görülmüştür.
Kürt siyasi hareketine karşı devreye sokulan psikolojik savaş ve özel savaş yöntemleri hem Türkiye özelinde hem de küresel bağlamda uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Bu yöntemler devlet ve iktidar yapılarınca toplumsal ve siyasal hareketleri zayıflatmak, marjinalize etmek ve halk nezdinde itibarsızlaştırmak amacıyla kullanılan stratejiler bütünü olarak tanımlanabilir. Özellikle Türkiye’de Kürt siyasi hareketi karşısında, 1980’lerden itibaren sistematik biçimde uygulanan yöntemlere bakmak gerekir.
Psikolojik Savaş Yöntemleri
Kürt siyasi hareketini itibarsızlaştırmak amacıyla medya, kamu spotları ve devlet organlarının propaganda araçları kullanılarak, hareketin terörle özdeşleştirilmesi amaçlanmıştır. Medyada sık sık terörist söylemleriyle birlikte, Kürt siyasi taleplerini meşru zeminden uzaklaştırarak Türkiye halkları nezdinde desteğini azaltma stratejisi izlenmiştir.
Medya devlet politikalarına uygun şekilde Kürt siyasi hareketini kriminalize eden haberlerle toplumu manipüle etmiştir. Özellikle ana akım medya organları, güvenlik güçlerinin operasyonlarını “teröre karşı başarı” şeklinde sunarken; savaş suçları, sivil ölümler veya insan hakları ihlalleri ya göz ardı edilmiş ya da bu haberler çarpıtılmıştır. Devlet, Kürt siyasi hareketine yakın duran kesimlere yönelik baskı politikaları ve sindirme operasyonları gerçekleştirmiştir. “Devlet düşmanlığı” suçlamalarıyla tutuklamalar, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve faili meçhul cinayetler gibi uygulamalar halkta korku yaratmak amacıyla kullanılmıştır. Kürtler arasında ayrılık ve çatışma yaratmak amacıyla çeşitli etnik ve dini kimliklere yönelik ayrımcı politikalar yürütülmüştür. Devlet, bazı aşiretler ya da gruplar ile işbirliği yaparak, Kürt halkı içerisindeki birlikteliği zayıflatmayı hedeflemiştir.
Özel Savaş Yöntemleri
Kürt siyasi hareketinin içine sızarak, istihbarat birimlerinin desteğiyle içerden hareketi bölmeye yönelik stratejiler uygulanmıştır. 1990’larda JİTEM gibi yapılar aracılığıyla yürütülen kontrgerilla faaliyetleri, Kürt siyasi hareketini doğrudan hedef almıştır. Bu gruplar, yasadışı operasyonlar, köy yakmalar, faili meçhul cinayetler ve işkence gibi yöntemler kullanarak Kürt halkını sindirmeyi amaçlamıştır.Askeri operasyonlar ve güvenlik politikaları Kürt siyasi hareketini bastırma ve etkisizleştirme stratejisinin önemli bir parçasıdır. Özellikle kırsal bölgelerde PKK ile mücadele bahanesiyle sivil halka yönelik baskılar artırılmış, geniş çaplı askeri operasyonlar düzenlenmiştir. Devlet, Kürt hareketi içerisinden muhbirler ve itirafçılar devşirerek hareketin iç dinamiklerini zayıflatmayı amaçlamıştır. İtirafçılar hem bilgi sızdırarak hem de kamuoyu önünde hareketi zayıflatmaya çalışarak psikolojik savaşın bir parçası olarak kullanılmıştır.
Eğitim yoluyla Kürt kimliğinin ve dilinin bastırılması, Kürt gençlerinin Türk kimliği etrafında birleşmesini sağlayacak bir sosyal mühendislik projesi olarak görülmüştür. Okullarda Kürtçe’nin yasaklanması, Türk tarihinin ve kimliğinin tekçi bir anlayış ile dayatılması bu stratejinin önemli bir parçasıdır. Devlet, Kürt kültürel varlıklarını ve kimliğini sistematik bir şekilde bastırmış, Kürt dilinin, müziğinin ve folklorunun kamusal alanda var olmasını engellemiştir. Kültürel faaliyetler ya yasaklanmış ya da sınırlı bir alana hapsedilmiştir. Bu yöntemler devletin, Kürt siyasi hareketini ve genel anlamda Kürt halkının siyasi taleplerini bastırmaya yönelik uyguladığı stratejik adımlardan bazılarıdır. Hem psikolojik savaş hem de özel savaş yöntemleri, toplumu manipüle ederek hareketi zayıflatmayı amaçlamış, uzun vadede bölgesel barış ve güvenlik üzerinde derin yaralar bırakmıştır.
AKP medya kontrolü, algı yönetimi, sosyal medya kampanyaları, yargı ve güvenlik güçlerinin kullanımı gibi özel savaş yöntemleriyle, uzun süreli iktidarını pekiştirmek için manipülasyon stratejilerine başvurmuştur. Bu stratejiler hem iç hem de dış politikada kamuoyunu etkileme, muhalifleri baskılama ve iktidarını koruma amacına hizmet etmiştir.
Alternatif Mücadele Açısından: Ne Yapmalı?
Unutmayalım ki devrimci miras, hakikat arayışı temelinde hakikatin izinde yürümüş, her türlü antipropaganda ve manipülasyona karşı şekillenmiştir. Bu mücadelenin en temel aksı da basın-yayın faaliyetleri olmuştur.
Karl Marx da hayatı boyunca gazete ve dergiler çıkarmış, editörlük ve yazarlık yapmıştır. Tıpkı Marx gibi bizzat kendisi de gazetecilik yapmış olan basın-yayın ile iştigal etmiş Antonio Gramsci, basının önemini her daim vurgulamıştır. Meşhur Hapishane Defterleri’nde devrimci siyasetin inşasında basın-yayının ne kadar kritik işleve sahip olduğunu, uzun uzadıya anlatmış, sistemin hegemonyası için hayati olan söylemsel üstünlük mücadelesindeki kritik rolünü açık etmiştir. Yine Gramsci’nin ardından Louis Althusser de, devlet aygıtının salt kaba güçle tanımlanmasına karşıt olarak ideolojik ve kültürel üretimin önemine dikkat çekmiş, “Devletin İdeolojik aygıtları” olarak tarif ettiği mekanizma ile bir biçimde basın-yayını da içine alan ideoloji yayma merkezlerinin kapitalist sistemin işleyişinde ve yeniden üretimindeki hayati rolüne vurgu yapmıştı. Devrimci mücadele tarihsel olarak sistemin psikolojik savaşına karşı “gerçekliği kazanma” mücadelesiyle biçimlenmişti. Egemen güçlerin gerçeklik üzerinde kurmaya çalıştıkları manipülatif basıncı halklar ve emekçiler lehine boşa düşürmeyi temel almıştır. Bu bilinçle devrimci güçler özel savaşa karşı stratejik bir direniş ve savunma hattı oluştururken, birkaç temel faktörü göz önünde bulundurmak durumundalar. Bu mücadele ideolojik, politik, toplumsal ve kültürel düzlemlerde güçlü bir şekilde yürütülmelidir. Çünkü özel savaşın temel amacı, toplumda bir baskı ve korku iklimi yaratıp devrimci hareketleri izole etmek ve etkisizleştirmektir. Bu nedenle, devrimci güçlerin ve alternatif olma iddiasına sahip olan siyasi hareketinin sağlam bir karşı-strateji geliştirmesi kritik önem taşır.
Özel savaşın temel araçlarından biri kültürel asimilasyon ve kimlik yıkımıdır. Özellikle Kürt hareketi açısından, dil, kültür, sanat ve geleneklerin korunması, bu mücadelenin önemli bir cephesidir. Kültürel direniş, halkın kimlik bilincini diri tutarak, devrimci mücadelenin toplumsal tabanını güçlendirmek ile mümkündür.
Devletlerin özel savaşlarında en etkili araçlardan biri medya ve bilgi manipülasyonudur. Devrimci güçler ve özelde de Kürt siyasi hareketi, ana akım medya araçlarına karşı kendi alternatif mecralarını güçlendirmeli, dijital platformlarda toplumsal farkındalığı artıracak içerikler üretmelidir. Halkın doğru bilgiye erişimi sağlanmalı ve devletin dezenformasyonuna karşı hızlı ve etkili cevaplar verilmelidir.
Özel savaş, devrimci güçleri halktan koparmayı hedefler. Bu nedenle, devrimci güçlerin ve Kürt hareketinin halkla organik bağlarını güçlendirmesi, yerel sorunlara duyarlı ve halkın ihtiyaçlarını gözeten politikalar geliştirmesi gerekmektedir. Toplum tabanlı bir mücadele, özel savaşın psikolojik etkilerini zayıflatır. Özel savaş, devrimci hareketin ideolojik gücünü aşındırmayı hedefler. Bu nedenle, devrimci kadroların ve halkın ideolojik eğitimi, mücadelede kritik bir öneme sahiptir. İdeolojik olarak güçlü bir bilinç, manipülasyona ve psikolojik savaşa karşı daha dirençli bir toplumsal yapı yaratır.
Psikolojik Savaşa Karşı Moral ve Direniş
Özel savaşın önemli bir parçası da psikolojik savaştır. Baskı, korku, izolasyon ve demoralizasyon politikalarına karşı kolektif bir moral ve dayanışma ruhu inşa etmek, direnişi sürdürülebilir kılar. Bu bağlamda, devrimci sanat, edebiyat, müzik ve diğer kültürel etkinlikler, halkın motivasyonunu ve direncini artırabilir.
Sonuç olarak, devrimci güçlerin ve Kürt siyasi hareketinin özel savaşa karşı vereceği mücadele çok boyutludur. Psikolojik, kültürel, ideolojik ve her cephede yürütülecek bu mücadele, toplumla güçlü bağlar ve uluslararası dayanışmayla desteklendiği sürece başarıya ulaşma şansı yüksektir.
Medya, psikolojik ve özel savaşın en önemli unsurlarından biri olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Gelecekte bu tür stratejilere karşı toplumsal direnç geliştirebilmek ve medyayı doğru değerlendirme bilincini artırmak, demokratik toplumların öncelikli hedeflerinden biri olmalıdır. Kitle iletişim araçlarının manipülasyonuna karşı bilinçli bir kamuoyu oluşturmak, hem yerel hem de küresel düzeyde demokrasinin korunmasında kilit rol oynayacaktır.
Yoruma kapalı.