Düşünce ve Kuram Dergisi

Radikal Demokrasi ve Rojava Demokratik Özerklik Deneyimi

Yasin Duman

Rojava’da demokratik özerklik deneyimi dördüncü yılına girmek üzere. Ocak 2014’ten bu yana Efrîn, Kobanî ve Cezîre kantonlarında kurulan ilk özerk birimler, zamanla Suriye’nin kuzeyinde Kürtler ile Araplar, Süryaniler ve Türkmenler arasında kurulan toplumsal, siyasal, ekonomik ve askerî ittifaklar sonucunda daha geniş bir alana yayılma şansı buldu. Farklı etnik ve dinî gruplardan yüzbinlerce insanı bir araya getiren temel motivasyon ‘varlığını devam ettirme, hak ve özgürlükleri temin etme ve yönetime ortak olma’ üzerine kuruldu. ‘Üçüncü Dünya Savaşı’nın yaşandığı iddia edilen ve etnik ve dinî kimliklere dayalı çatışmaların çok kolay bir şekilde siyasi ve askerî ‘müdahalelerin’ gerekçesi yapılabilecek bir coğrafyada demokratik özerklik ne tür imkân ve zorluklarla karşı karşıya kaldı; demokrasinin, özerklik içindeki yeri Rojava’da nasıl konumlandırıldı; Rojava deneyimi bir radikal demokrasi pratiği sayılabilir mi gibi sorular bu yazıda cevaplanmaya çalışılacaktır. Bunun için de bu yazıda özetle radikal demokrasi kuramını vererek Rojava’da radikal demokrasi mekanizmalarını tartışmaya çalışacağım.

 

Radikal Demokrasi

Demokrasinin minimalist veya tek boyutlu yaklaşımında, demokrasi, birden fazla kişinin veya siyasi partinin katılabildiği ve her yurttaşın oy verme ve aday olma hakkının olduğu adil seçimler üzerinden tanımlanır (Schumpeter 2003). Bu tanımda, seçim ve seçime katılım temel odak noktası iken, bunun hangi koşullarda adil bir şekilde gerçekleştirilebileceği pek tartışılmaz. Demokrasinin iki boyutlu yaklaşımında ise seçimlerin adil ve özgür bir şekilde yapılabilmesi adına ifade ve basın-yayın özgürlüğünü ekleyen Dahl (1989); muhalefet etme özgürlüğünün garanti altına alınması gerektiğini vurgular. Bu ‘normlara’ hesap verilebilirlik, azınlıkların korunması, denge ve denetleme, hukukun üstünlüğü ve şeffaflık gibi maddeleri ekleyerek demokrasinin tanımını genişletme çabaları olsa da (bknz. Lijphart, 1999; Linz and Stepan, 1996b; Morlino, 2011) çok açık bir şekilde gördüğümüz gibi dünyanın çok az ülkesinde bu şekilde ‘adil ve özgür’ seçimlerin yapıldığını ve muhalefetin aktif bir şekilde bir yandan yönetime ortak olurken diğer yandan iktidara meydan okuduğunu görüyoruz.

Demokrasinin alternatif tasavvurları – toplulukçu (komuniter), müzakareci, katılımcı, radikal ve söylemsel dahil olmak üzere – liberal teori ve pratiğin güçlüklerine ve zayıflıklarına atıfta bulunarak kendi üstünlüklerini tanımlama eğilimindedirler; fakat temelde liberalizm fikirlerin ve patiklerin heterojen toplamından

ibarettir (Barnett ve Low). Dolayısıyla tek bir liberalizmden bahsetmek mümkün değilken farklı demokrasi tasavvurlarının liberalizm eleştirisinde kesiştiği ve ayrıştığı noktalara rastlamak mümkün. Sosyalist sistemlerde yaşanan ‘çöküşler’, özel alan-kamusal alan ayrımının yapılması, bu ayrımın modern ulus-devlet tanımı yapılırken gözden geçirilme ihtiyacı ve liberal demokrasiyi açmazlarından arındırma ve onu daha fazla geliştirme talebi, ‘radikal demokrasi’ kuramları olarak bilinen kuramların ortaya çıkmasına yol açmıştır (Coşkun, 2007). Radikal demokrasi iki temel ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır: (1) liberal demokratik teori ve pratiğin yaşadığı meşruiyet krizine yanıt olmak ve (2) çağdaş liberal temsil sistemine meydan okuyarak daha iyi bir demokrasi geliştirmek ve onun normatif kurallarını oluşturmak (Smith ve Wales 2000, akt. Coşkun 2007). Liberal demokrasinin başarılı bir tarihi vardır ve kitlelerin biçimlenmesine ciddi anlamda etki etmiştir. Barber, liberal demokrasinin ‘mahiyetinden’ bahsederken şu ifadeleri kullanır: ‘mahremiyetleri ve mülkiyetleriyle tanımlanan ancak kim olduklarını bilmekten aciz; haklar ve özgürlüklerle kurtarılan fakat ahlâki bakımdan özerk failler olarak hareket etmeyen; hırs ve ihtirasla güdülenen ancak mululuğa ulaşmasını kolaylaştırması beklenen güçlerin ta kendisi tarafından mutsuz edilen bireyler’ yetiştiren sistem (Barber 1995: 137). Jürgen Habermas, Benhabib ve Rawls geliştirdiği ‘müzakereci demokrasi’; Laclau, Mouffe ve Connolly’nin geliştirdiği ‘agonistik demokrasi’ ve Hirst, Cohen ve Rogers’in geliştirdiği ‘örgütsel demokrasi’ liberal demokrasiye meydan okuyan temel radikal demokrasi kuramları olarak ele alınmaktadır (Coşkun 2007: 18). Kısaca özetlenecek olursa, müzakareci demokrasi, müzakere yoluyla ortak bir görüşe varmanın ve kamusal diyalog kurma ve paylaşımın koşullarını yaratmak ve ortak yaşam alanlarına yönelik taleplerde bulunmayı; agonistik demokrasi, kamusal ilişkileri kimlik ve farklılıklar temelinde kurarak ortak bir görüşe varmak yerine kimlik odaklı bir siyasal yapı geliştirmeyi; örgütsel demokrasi ise toplumsal sorunların çözümünde sivil toplumun mu veya devletin mi tercih edilmesi tartışmasının yerine hem sivil toplumun hem de devletin birlikte çalışarak devletin çoğulculaştırılmasının ve sivil toplumun kamuya açılmasının olanaklarını ve zorluklarını tartışır (Coşkun 2007:18-19). Elbette bu kuramları ortaya çıkaran bir süreç var ve bu süreç liberalizmin ortaya çıkışı ve gelişmesiyle yakından ilgilidir.

Avrupa’da feodalizmin çöküşünden sonra piyasa ve kapitalist toplum ile ortaya çıkan liberal fikirler mutlakiyetçiliğin yerine anayasal ve daha sonra da temsili demokrasiyi öne çıkarmış (Ak, 2015:43) ve tahmin edileceği üzere bireysel özgürlükleri olabildiğince geniş bir çerçevede korumayı hedeflemiştir. Daha açık bir ifadeyle, liberal paradigmada, ‘bireylerin içine doğdukları aile, sınıf, etnisite, ırk gibi kolektif varolanlar göz ardı edilmekte ve bireyler soyut düzeyde ve ontolojik olarak her türlü kolektiviteden önce geldikleri varsayımıyla ele alınmaktadır’ (Evre, 2015:6). Fakat söz konusu ekonomi, savunma, siyaset gibi yaşam alanlarını belirlemede muazzam bir güce sahip olan faktörler olunca liberal demokrasinin yol açtığı temel krizler daha net görünür hale gelmektedir. Öyle ki iktisadi gücün dağılımı ve üretim ilişkilerinin adil bir şekilde düzenlenmesi konusunda yaşanan kriz salt ekonomik bir sorun olarak görülse de hem bireylerin hem de toplulukların varlığını devam ettirme ve sürdürülebilir ve güvenilir bir siyasi sistem kurmasına ciddi anlamda engel teşkil etmektedir. Bu, aynı zamanda demokratik olduğu iddia edilen mevcut liberal veya neo-liberal yönetimlerin, siyaseten meşruiyet ve sosyo-kültürel açıdan da motivasyon krizine yol açtığını göstermektedir (Coşkun 2015:29). Devam eden kısımda, radikal demokrasinin, var olan demokrasi biçimlerini hangi açılardan yetersiz gördüğünü ve bunların yerine önerdiği alternatifleri Rojava Demokratik Özerklik deneyimi üzerinden kısaca ele almaya çalışalım.

 

Rojava Demokratik Özerklik Deneyimi ve Radikal Demokrasi

Laclau ve Mouffe (2015) radikal demokrasiyi, demokrasiyi kısıtlayan rejimlere ve söylem biçimlerine karşı hegemonik bir meydan okuma olarak ele alır. Bu anlamda, radikal demokrasinin bir hegemonya formu olduğunun farkına varmak, devlet olan ve devlet olmayan özerklik biçimlerinin de hegemonik olduğunu anlamak açısından önemlidir. Daha net bir şekilde ifade edilecekse, ‘özerk duruma gelen öznelerin ya da toplumsal güçlerin kimliği sonsuza dek geçerlilik taşıyacak şekilde oluşturulmuş olsaydı, sorun sadece özerklik olarak ortaya konabilirdi. Fakat bu kimlikler kesin toplumsal ve politik varoluş koşullarına bağlıysalar, özerkliğin kendisi ancak daha geniş bir hegemonik mücadeleye dayanılarak savunulup geliştirilebilir’ (Laclau ve Mouffe, 2015: 223). Rojava demokratik özerk yönetimleri, farklı ve geçmişte çoğu zaman antagonistik bir ilişki içerisinde olan etnik, dinî, sınıfsal ve politik kimlikleri bir araya getirirken, bir yandan hegemonik bir yapı diğer yandan radikal çoğulculuğu esas alarak bu kimliklerin ‘eşitlikçi’ tasavvurunun pratiğini göstermeye çalışmaktadır. Rojava’da kurulan bütün yapıların hem ayrı ayrı kimlikler – örneğin Süryani Gençlik Birliği, Kürt Kadın Birliği, Arap Aşiretler Birliği gibi – hem de birbirine ‘eklemlenmiş’– örneğin

Rojava ve Kuzey Suriye Gençlik Meclisi veya Demokratik Suriye Güçleri gibi – yapılar olarak var olması, kolektif özerk birimlerde oransal temsil hakkının ve oranına bakılmaksızın veto hakkının tanınması, karar alma süreçlerinin çoğunluğa değil ikna mekanizmalarına göre işlemesi, kooperatiflerde bireylerin değil toplumun ortak çıkarının esas alınması gibi pratikler radikal demokratik bir yönetimin inşa sürecinin parçası olarak yorumlanabilir.

Rojava demokratik özerk yönetimleri, Marx’ın deyişiyle, “her birinin özgür gelişiminin, hepsinin özgür gelişiminin koşulu olacağı” bir tarzda, bu farklı grupların kimliklerini değiştiren yeni bir “ortak duyu”nun yaratılması (Laclau ve Mouffe, 2015: 280) ile mevcut siyasi, toplumsal, ekonomik ve savunma çıkarları üzerine ittifak kurup bu ittifaka katılan her bir kolektif yapının kimliğini değiştirmeyi ve ‘eşdeğerliksel bir hegemonya’ kuruyor. Bu ittifak dışında kalan veya bu ittifakı ‘parçalayıp’ kendisine alan yaratmaya çalışan yapılar, tıpkı liberal demokrasi veya radikal demokrasi dışında kalan yapılara karşı verilen meydan okuma mücadelesi ile hegemonik bir karşılaşma içerisinde kalıyor.

Diğer yandan, demokratik özerklik kavramının devlete kesin bir dille karşı çıkmadığını ve belirli demokratik ilkeler çerçevesinde özerk yapılar şeklinde devletle ilişki içerisinde olabileceğinin iddia edildiğini biliyoruz. Çatışmalardan azade olmayacak böylesi bir ilişkinin, radikal demokrasiye göre hegemonik bir bağlamda gerçekleşeceğinin ve tıpkı demokratik özerklikle tasarlandığı gibi ‘ittifak’ esasına göre dönüştürmeyi esas alarak radikal demokrasinin hegemonik alanını genişletmeyi planlayacağının farkında olmalıyız. Rojava’da temsiliyetin, liberal demokrasi formlarında olduğu gibi sadece seçimler üzerinden sağlandığı bir siyasal sistem yerine; yurttaşların komün ve meclisler aracılığıyla politika yapımına katıldığı, müzakereci demokraside olduğu gibi müzakere yoluyla ortak bir görüşe varıldığı, kamusal diyalog kurma ve paylaşımın koşullarının yaratıldığı ve ortak yaşam alanlarına yönelik taleplerin dile getirildiği ve karşılandığı bir sistemde sağlama çabası var. ‘Tartışma, inançlarımızı yeniden test edebilmemizi ve dolayısıyla yeniden sahiplenebilmemizi sağlayan temel mekanizmadır ve bu, tartışmayı kurumsallaştırmayan bir demokrasinin, kendilerini yurttaş olarak adlandıran insanların zaman zaman enine boyuna tartışabiliyor, seçebiliyor ve oy verebiliyor olmalarına rağmen, kısa sürede özerk yurttaşlardan yoksun kalacağı anlamına gelir’ (Barber 1995:239). Rojava’nın herkese açık ‘platformlar’ oluşturarak özerk birimlerde örgütlenmiş yurttaşlarla ile güncel meseleleri ve kısa, orta ve uzun vadede uygulanması planlanan politikaları tartışmaya açması, güçlü bir demokrasi geleneğinin oluşturulmasında önemli bir rol oynayabilir. Ayrıca, demokratik özerkliğin devleti kesin bir dille reddetmemesi, hatta zaman zaman devlet/devletlerle ittifak kurması, örgütsel demokrasinin belirli mekanizmalarının işlediğine işaret etmektedir. Bu anlamda, her ne kadar Kürt siyasi hareketi demokratik özerkliği ‘devlet olmayan’ bir yapı olarak nitelese de ve henüz resmen tanınmamış bir siyasal entite olsa da gerek bölgesel gerekse de uluslararası ittifaklar çerçevesinde geliştirdiği ilişkilerde ‘devlet gibi’ hareket ederken, kurulduğu alanda da ‘egemen güç’ haline gelmiş durumdadır. Bu durum, ilk bakışta özerkliğin çıkmazı olarak görülse de mevcut koşullarda devletlerle belirli ilkeler çerçevesinde uzlaşıya hazır olma durumunu zorunlu kılmaktadır.

 

Sonuç

Laclau ve Mouffe’un ifade ettiği biçimiyle ‘radikal demokrasi ve hegemonya anlayışı devrimci, demokratik hareketleri, ezilenlerin taleplerini ve mücadele güçlerini bir araya nasıl getireceğini açıklayamazken, Öcalan’ın ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin (KÖH)[1] bunu pratik olarak başardığı ve ilerlettiği görülür’ (Saygılı, 2016). Rojava Toplumsal Sözleşmesi ve bu sözleşmenin pratiği olarak hayata geçirilen öz savunma, kooperatif, komün ve meclis sistemi, bir yandan ortak kolektif çıkarlar etrafında bir araya gelmiş kitlelerin yaşam formlarını diğer yandan bu kitlelerin ortaya çıkardığı etkili dönüşüm gücünü görmek açısından son derece önemlidir. Rojava’da son dört yıldır yaşanan gelişmeler, daha çok IŞİD ve El Nusra gibi kendine has cihat yorumları olan örgütlere karşı verdiği mücadeleler çerçevesinde askerî anlamda değerlendirildi. Oysa Rojava’da inşa edilen onlarca kurum, farklı etnik, dinî ve siyasi yapılardan gelen insanların bir yandan kendine has yönleriyle varlık mücadelesi verdiği diğer yandan birbirine ‘eklemlenme’ yoluyla ortak ekonomik, siyasi, toplumsal ve askerî savunma mekanizmaları geliştirdiği temel mekanizmalar oldu. Bu açıdan bakıldığında, Rojava’daki demokratik gelişmeleri görmezden gelerek salt askerî veya bölgesel çıkarlar temelinde yapılacak bir Rojava okuması, Kürt hareketinin hem kendi içinde hem de bölgesel anlamda nasıl bir dönüşüm yaşadığını ve bu dönüşüm yaşanırken karşı karşıya kalınan ‘sancıları’ anlamayı güçleştirecektir.

 

 

 

Kaynakça

  • Ak, Gökhan. 2015. John Stuart Mill Düşününde Bireyin Özgürlüğü. LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi (6-1), s. 37-61.
  • Barber, Benjamin. 1995. Güçlü Demokrasi: Yeni bir çağ için katılımcı siyaset (çev. Mehmet Beşikçi). Ayrıntı Yayınları: İstanbul.
  • Barnett, Clive ve Low, Murray. 2004. “Geography and Democracy: An Introduction”, Spaces of Democracy: Geographical Perspectives on Citizenship, Participation and Representation (haz. Clive Bernett ve Murray Low) içinde, s. 1-21. Sage: California.
  • Coşkun, Mustafa Kemal. 2007. Demokrasi Teorileri ve Toplumsal Haraketler. Dipnot Yayınları: Ankara.
  • Dahl, Robert A. 1989. Democracy and its Critics. Yale University Press: New Haven.
  • Evre, Bülent. 2015. Neo-Liberalizmin Teorik Açmazları ve Pratik Sonuçları: Bir Paradigma Krizi. Amme İdaresi Dergisi, (48-4), s. 1-18.
  • Laclau, Ernesto ve Mouffe, Chantal. 2015. Hegemonya ve Sosyalist Strateji: Radikal demokratik bir politikaya doğru (çev. Ahmet Kardam). İletişim Yayınları: İstanbul.
  • Lijphart, Arendt. 1999. Patterns of Democracy. Government Forms and Performance in Thirty-Six Countries. Yale University Press: New Haven.
  • Linz, Juan J. ve Stepan, Alfred. 1996b. Toward Consolidated Democracies. Journal of Democracy (7-2), s.14-33.
  • Morlino, Leonardo. 2011. “Analysing Democratic Qualities”, Changes for Democracy Actors, Structure, Processes içinde, s. 191-222. Oxford University Press: Oxford.
  • Saygılı, Ali Haydar. 2016. Laclau ve Mouffe’da ve Öcalan’da Radikal Demokrasi. Abstrakt Dergi. Erişim 18 Ekim 2017. http://www.abstraktdergi.net/laclau-ve-mouffe-da-ve-ocalan-da-radikal-demokrasi/.
  • Schumpeter, Joseph A. 2003. Capitalism, Socialism, and Democracy. Routledge: Londra ve New York.
  • Smith, Graham ve Wales, Corinne. 2000. Citizens’ Juries and Deliberative Democracy. Political Studies (48), s. 51-65.
 

 

 

 

[1] Saygılı, yazısında Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi (KUÖH) demeyi tercih etmiştir.
Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.