Bilindiği üzere medya, toplumsal iletişimde, toplumu yönlendirme ve belli bir amaç etrafında bir araya getirip ortak hareket etmede her dönem başat bir rol oynamıştır. İnsanlık tarihine baktığımızda bütün toplulukların yüz yüze iletişimi uzun bir zaman kullandıklarını biliyoruz. Teknolojinin gelişmesiyle yüz yüze iletişim yerini toplumsal iletişim araçlarına bırakmıştır. Bu yönüyle bilginin üretilmesi ve diğer toplumlara aktarılması her dönem önemli bir çalışma olarak ele alınmış, toplumların değişim ve dönüşümünde önemli bir rol oynamıştır. Bir yanıyla devrimsel süreçlerin önünü açarken, diğer yönüyle bilginin devletlerin, özel sektörlerin tekeline girmesi ve alınıp satılan bir meta haline getirilmesi toplum yararından çok toplum karşıtı olarak kullanılmasını beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla medyanın tekelleşmesiyle birlikte toplumların egemenlik altına alınmalarında, derin sömürüye tabi tutulmalarında, toplumun parçalanıp etkisiz kılınmasında, toplumun toplumsal gerçekliğine yabancı kılınmasında egemenler tarafından her dönem stratejik bir araç olarak kullanılmıştır. Özellikle algıları yöneterek toplumları etkileme, yönlendirme, dezenformasyon; yalan haber ve bilgi yoluyla gerçekleri gizleyip ya da çarpıtarak toplumları manipüle etme ve böylece kültürleri, halkları, toplumsal kesimleri birbirine düşürerek toplumlar çok daha rahat egemenlik altına alma gerçekleştirilir. Ya da toplumları kendi çıkarları temelinde etkileme ve yönlendirmeyle statükoyu koruma yoluna gidilir. İktidarlar her dönemde olduğu gibi günümüzde daha sınırsız ve fütursuz biçimde medyayı gizli bir silah olarak topluma karşı kullanıldığı belirtilebilir.
Elbette, medyayı egemenlerin çıkarları doğrultusunda değil de, toplumsal çıkar ve hakikat açısından ele alındığında -insanlığın büyük devrim tarihlerinde olduğu gibi- hiç şüphesiz çok farklı bir sonuç ortaya çıkacaktır. Ekim Devriminde Rus toplumunun örgütlenmesinde Iskra Gazetesinin tartışılmaz bir rolü olmuştur. Gazetenin sloganı “küçük bir kıvılcım bir çayır yangını başlatabilir”di. Bu kıvılcım Rus halkının Çarlığa karşı mücadelesinde belirleyici olmuştur. Rusça’da Kıvılcım anlamına gelen Iskra gazetesi ilk sayısını 24 Aralık 1900’de yayınlandığında Çarlık iktidarına duyduğu tepkiyi açığa çıkarmamış, aynı zamanda dağınık olan bu toplumsal tepkiyi belli bir amaç etrafında örgütleyerek, eğitmesini de sağlamıştır. Dolayısıyla Ekim Devriminin ilk gününden, devrimin inşa sürecine dek toplum ve kadroların eğitiminde Iskra Gazetesi temel bir rol oynamıştır.
Bu yönüyle medya egemenlerin çıkarlarını değil de, toplumsal hakikat ve toplumsal çıkarlar temelinde ele alınıp, buna göre bir yayıncılık anlayışı geliştirildiğinde günümüzde yaşanan bir çok toplumsal sorunun çözüldüğünü görebileceğiz. O nedenledir ki, egemenler yasa veya yasadışı yollarla devrimci, demokratik, özgür basın yayıncılığını sürekli baskı altında tutarak işlemez kılmaya çalışır. Yasal yollar yetmez ise bu seferde illegal yollarla katletmeye kadar götürür. Çünkü toplumsal çıkarı esas alan özgür basın yayıncılığı, egemenlerin toplumun maddi ve manevi değerlerine yönelik saldırıları karşısında toplumsal çıkarlarını korur ve bu konuda toplumu bilgilendirerek harekete geçirir. Egemenlerin amacını, yol ve yöntemlerini eleştirerek deşifre eder. Yapılan dezenformasyon ve manipüleleri açığa çıkararak toplumun kendi çıkarları temelinde örgütlü hareket etmelerinin önünü açar. Böylece egemenler karşısında toplumsal hakikati korur.
Konumuz açısından Rojava Devriminde medyanın rolünü irdelediğimizde; kuşkusuz bütün olanaksızlıklara rağmen, Rojava halklarının oluşturduğu çok dilli demokratik, özgürlükçü medya çalışmalarının hem devrimin gelişmesinde ve hem de inşasında önemli bir rol oynadığı belirtilebilir. Rojava’da Kürt basın yayın çalışmalarını geçmişe dönük olarak ele aldığımızda, bugün Rojava da oluşturulan medyanın temellerinin nasıl oluştuğunu da görmüş olacağız.
Suriye’nin egemenliği altında olan Rojava’da Kürt basın-yayın medya çalışmaları ilk olarak Celalettin Bedirhan ve dönemin Kürt aydınları, Fransızların işgalinde olan Suriye’ye geçmeleriyle birlikte, 15 Mayıs 1932 yılında Hawar dergisi ve 1 Nisan 1942 yılında ise ek olarak Ronahi dergisi çıkarmıştır. Hawar dergisi 57 sayı çıktıktan sonra 1943’te kapanırken, Ronahi dergisi de 28 sayı çıktıktan sonra 1945’te kapatılmıştır.
Özellikle Suriye’nin 1946’da bağımsızlığını kazanmasıyla sınırlı olan Kürt basın-yayın çalışmaları yeni kurulan Seedallah EL Cabiri hükümetinin içişleri bakanı Sebri El Eseli’nin kararıyla, Fransız döneminde var olan Kürt kurumlarıyla birlikte tümden kapatıldı. Elbette Kürtlere yönelim bunlarla sınırlı değildir. Suriye ve Mısır’ın birliğinden sonra da bu baskılar devam etti. 1960’lara gelindiğinde Kürtler tamamen inkar edilerek vatandaşlık haklarından mahrum bırakılıp, “yabancı” olarak tanımlandı. Kendi topraklarında yabancı statüsüne maruz bırakıldılar. Suriye vatandaşı kimliği yerine yabancı kimlik kartı verildi. Böylece ne mülk alabildiler, ne seçimlerde oy kullanabildiler ve ne de bağımsız olarak basın-yayın çalışmalarını sürdürebilirler. Dönemin kimi partilerinin yayınları olsa da, bunlar uzun süreli olmadığı gibi, Rojava halkının geneline ulaşamadılar. Ulusal, demokratik sorunlara eğilmediler. Edebi yayıncılığı aşamadılar. Bu durum Hafız Esad döneminde de Türkiye ile çelişkilerinden kaynaklı görece yumuşamalar olsa da Arap kemeri politikası ve dönemin Kürt partilerini parçalayan politikalarıyla Kürtleri tamamen etkisiz duruma getirdi. Beşar Esad döneminde ise Türkiye ile yapılan Adana antlaşmasına bağlı kalarak Kürtlere yönelim daha da artırıldı.
Özgürlük Hareketinin 1979 yılında Lübnan ve daha sonra Suriye’de konumlanmasıyla birlikte, Kürtlerin siyasette ve kısmi düzeyde de basın-yayın alanında önemli gelişmeler sağladı. Dolayısıyla Rojava devriminin temelleri aslında bu yıllarda atıldı. Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla Suriye’nin dışına çıkarıldığı 9 Ekim 1998 yılına kadar da Özgürlük Hareketinin en etkili, aktif ve stratejik çalışmalarını yürüttüğü saha Suriye sahasıydı. Bu durum Kürtleri Suriye’de en örgütlü halklardan biri haline getirdi. 1980 yılları ve sonrasında Özgürlük Hareketinin öncülüğünde iki iletişim stratejisi hep izlendi. Bunlardan birincisi yüz yüze iletişimdi. Dört parçada kendisini örgütleyen Özgürlük Hareketi Kürtlerin verdiği mücadele konusunda halk direkt bilgilendirildi. Yine Kürtlerin demokratik özgür yaşama kavuşması açısından nasıl bir strateji izleneceği konusunda halk bilgilendirildi ve eğitildi. En güçlü temelde propaganda ve ajitasyon çalışmaları yürütüldü. Elbette Suriye medyası karşısında sadece yüz yüze iletişimle tüm kitlelere ulaşılamayacağı da bir gerçekti. Bu nedenle 1978 yılında yayın hayatına başlayan ve 12 Eylül darbesiyle birlikte kapatılmak zorunda kalan Serxwebûn Gazetesi,1981 yılında gerçekleşen 1. Konferansında aldığı bir kararla Avrupa’da yeniden çıkarıldı. 1982 yılında ilk sayısı Lübnan’a ve tabi daha sonra Rojava Kürtlerine de Serxwebûn Gazetesi ulaşmıştı. Kadrolar, Şam’da üniversite okuyan Kürt öğrencilerine ve sonrasında da halka ulaştırılmıştı.
1983 yılında ise Avrupa’da yayın hayatına başlayan Berxwedan Gazetesi Rojava’ya ulaştırılacaktı. Daha çok toplumsal sorunlara dikkat çeken Berxwedan gazetesi, aynı zamanda Kürdistan ve diasporada olan Kürt halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesinden önemli haberler sunmakla kalmıyor, toplumun ERNK çatısı altında nasıl örgütlenmesi gerektiğinin de perspektifini sunuyordu.
Mart 1986’da ise direkt Rojava’da yayın hayatına başlayan Denge Kurdistan dergisi Arapça olarak çıkarak; sadece Kürtlere değil, Araplara da seslenen dergi günümüze kadar kesintisiz olarak yayın hayatını sürdürecek. İllegal koşullarda çıkarılan bu dergi, özellikle Rojava halkının ideolojik-siyasi bilinç edinmesinde önemli rol oynarken, Suriye’de demokratik özgürlük bilincinin gelişmesinde, halkların kardeşliği bağlamında enternasyonalizmi işleyerek Arap ve Kürt toplumun birbirini anlaması ve ortaklaşmasında da önemli bir rol oynayacaktır. Derginin diğer önemli bir rolü ise halkın kendi özgücüne dayanarak var olma bilincini aşılamasıdır. Bu yönüyle Suriye’de sadece Kürtler değil; Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Türkmenler arasında da takip edilen bir dergi haline gelecek. Aynı şekilde Lübnan’da çıkarılan Sorgul Dergisi de çoğu zaman Rojava’da Kürtler arasında sürecin takip edildiği dergiler arasında yer alacak.
1998 yılında ise Rojava toplumu üzerinde Baas rejiminin baskılarının en çok kendisini hissettirdiği dönemde, Kürt kadınları Dengê Jiyan Dergisini çıkararak bir ilki gerçekleştirdiler. Kürtçe ve Arapça yayınlanan bu dergi, günümüze kadar da aralıksız olarak yayınını sürdürdü. Elbette Dengê Jiyan dergisi Kürt kadınları açısından sadece bir bilgilenme aracı değil, aynı zamanda ulusal ve özgür kadın bilincini edinmede önemli rol oynadı. Kürt kadınlarının örgütlenip harekete geçmesinde temel referans haline geldi.
Kürt medyasının oluşumu açısından başlıca olarak belirttiğimiz tüm bu yayınlar Kürtler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler, diğer halklar ve kültürler açısından Baas rejiminin baskıları karşısında önemli bir soluk olmakla kalmayıp, aynı şekilde halkları daha fazla bir araya getirerek tepkilerinin ortak bir amaç etrafında örgütlenmesine de zemin yaratmıştır. Tabii ki, bütün bu medya çalışmaları çok zor koşullarda ve çoğu zaman illegal bir çalışma olarak elden ele, evden eve, köyden köye, şehirlere, okullara ve fabrikalara taşınarak duyguların, fikirlerin ve nihayetinde Baas rejimine karşı ortak zihniyetin oluşumu ve örgütlenmesinde önemli bir rol almıştır.
Nihayetinde Kürt basının yarattığı bu zemini gören Baas rejimi, çoğu zaman bu dergileri bir suç aleti olarak kabul edip evlere baskın yaparak göz altı, işkence ve zindana atma gerekçesi haline getirmiştir. Kürt medyasında yer alanlara karşı sürek avı başlatmıştır. Bununla yetinmeyerek Araplaştırma politikası temelinde Kürt ve Arap halklarını birbirine kırdırtarak yeni provokasyonlara zemin hazırlamak istemiştir. 12 Mart 2004 yılında Rojava’nın Qamişlo’nun Xerbi mahallesindeki stadyumda Kürtlerin içinde yer aldığı Cihat Qamiylo Timi ile fitive Derazor takımı arasında yapılan maça, Baas Rejiminin provokasyon amaçlı hazırlanıp önceden tertipleyip getirdiği taraftarlar cam, demir, taşlarla Cihat Qamiylo Timi’ne saldırmasıyla olayların fitili ateşlenmiş oldu. Kürt taraftarların da çatışmaya girmesiyle stadyum dışında bekleyen yüzlerce istihbarat, polis ve Difa Vatani olarak bilinen kontra güçler taraftarlara saldırmış ve çatışmalar tüm şehre yayılmıştı. Yüzlerce yaralı ve birkaç şehit verilmişti. Halk yaralıları ve şehitlerini defin ederek sabahın ilk ışıklarıyla protesto yürüyüşüne geçmişti. Ancak ‘vur emri alan’ askerler kitleye keskin nişancılar eşliğinde saldırıya geçmişti. Bu saldırı karşısında halk geri çekilmeyerek direnişe devam etmesiyle serhildan Heseke, Serekani, Kobane, Derik gibi bir çok şehre yayılmıştı. Suriye Rejimi her seferinde yeni takviye güçlerle Kürt halkının başkaldırısını bastırmak istemişse de, 10 gün boyunca Kürtlerin olduğu her şehirde direniş devam etmiştir. Yüzlerce yaralı, gözaltı, tutuklama olurken günümüze kadar da sayı tam olarak bilinmese de 35’e yakın Kürt yurtseveri katledilmiştir.
12 Mart kıvılcımıyla birlikte, artık Kürtlerin Baas Rejimine boyun eğmeyeceği gerçeği ortaya çıkmıştı. Çünkü Kürtler örgütlüydü ve ne yapmaları gerektiğinin bilincine varmıştı artık. Kürt önderliği ve iradesi toplum tarafından kabul edilmişti. 12 Mart kıvılcımıyla birlikte artık bu rejimle yaşanmayacağı bilincine ulaşmıştı. Rojava halklarının yüzü devrime dönmüştü. Geleceklerini ve kaderlerini kendileri tayin edecekti.
Nihayetinde 16 Ekim 2011’de devrimin öngünlerinde Rojava devrimine öncülük edecek Ronahi Gazetesi aleni bir biçimde çıkarılacaktı. Günümüze kadar da yayın hayatına devam eden Ronahi Gazetesi Kürtçe ve Arapça dillerinde haftalık olarak yayın hayatına başlamıştı. İsminden de anlaşıldığı gibi gazete, devrim yolunu aydınlatan bir ışık haline gelmişti. O nedenle Rojava halkları tarafından kısa sürede benimsenmiş, sürekli takip edilen bir gazete haline gelmişti. 1 Eylül 2012’de ise Ronahi gazetesinin eki olarak çocuklar için Mizgin dergisi çıkarılmıştı.
2012 yılında ise kadınların ardından gençler, öğrenciler örgütlenerek “Xwendekar” ismiyle Kürtçe ve Arapça diliyle yayıncılığı esas alan haftalık bir gazete çıkardı. Gazete uzun ömürlü olmasa da, rejimin topluma dönük baskı ve saldırılarına karşı toplumu koruyan ve ona öncülük etmede önemli rol oynayan Rojava gençliği devrim sürecinde de, devrim sonrasında da toplumsal inşada farklı isimlerle sürekli bir yayın çıkardı. 2013’de yayın hayatına başlayan “Dengê Ciwanên Şoreşger” günümüzde de yayıncılığına devam etmektedir.
Gazeteler, dergiler ve sonrasında televizyon yayıncılığını da gerçekleştiren Rojava halkı 2005 yılında Ronahi TV adlı bir televizyon kanalı açtı. Ronahi TV ancak 2011 yılında yayın hayatına başlayabildi. Günümüzde de Kürtçe ve Arapça yayıncılığına devam eden Ronahi Tv uydu yayıncılığıyla bugün başta Kuzeydoğu Suriye olmak üzere denilebilir ki, tüm Suriye’de en çok izlenen, takip edilen, haber ve yorumlarıyla referans alınan bir kaynak haline geldi. Elbette Rojava halkı Kürt televizyonculuğuyla yeni tanışmadı. 1995’te yayın hayatına başlayan MED-TV, ardında ROJ TV, STERK TV gibi kanalları sürekli kendisine referans alarak Baas Rejimi karşısında mücadelesini sürdürdü.
Denilebilir ki, 2012’de sadece Rojava televizyona kavuşmadı, aynı şekilde 20 Ekim 2012’de Qamişlo kentinde CUDİ FM adında ilk radyosunu da açtı. Hemen ardından 19 Kasım’da bu sefer Kobane’de Radyo Rojava FM adında yeni bir radyo kuruldu. Günümüzde neredeyse her şehir kendi radyosunu kurmuş durumdadır.
2015 yılında Özerk yönetime bağlı olarak Rojava TV kuruldu. Rojava TV üzerinden özerk yönetiminin tüm icraat ve açıklamaları toplum tarafından takip edilmektedir. Arapça ve Kürtçe yayıncılık yapıldığından her iki dilde de haberler sunulurken, aynı şekilde her iki dilde de aktüel, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomi, kadın ve çocuk programları yapılmaktadır. Toplumsal sorunların en çok tartışıldığı programlar bu kanal üzerinden gerçekleşirken, özerk yönetim tarafından finanse edilmesine rağmen, özerk yönetimin icraatlarını eleştirel bir gözle takip ederek toplumsal inşada medyanın oynadığı rolün farklılığını da ortaya koymaktadır. Yine toplumsal inşada önemli rol oynayan şehir meclislerinin icraat ve kararlarını takip etme, onlara söz verme, eleştiri ve değerlendirmelerini Tv yayını üzerinden naklen topluma duyurmada önemli bir rol oynamaktadır.
En önemlisi de tamamen sahada olan, medya yayıncılığında haberin kaynağını oluşturan HAWAR haber ajansının 1 Aralık 2013 yılında kurulmasıdır. Günümüzde sadece kuzeydoğu Suriye’de oluşturulan bürolarıyla değil, tamamen halkın direkt haber geçmesiyle de örgütlenen HAWAR Haber Ajansı, tüm Kuzeydoğu Suriye’de ve genel olarak farklı ülkelerde yüzlerce abonesiyle haber servis etmekte ve Kuzeydoğu Suriye açısından temel referans olarak kabul edilmektedir. Kürtçe, Arapça, Türkçe, İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinde haber servis etmektedir. Böylece Kuzeydoğu Suriye özerk yönetiminde yaşanan tüm gelişmelerin yanında gerek DAİŞ ve türevi çetelerin saldırılarında ve gerekse de Türk devleti ve bağlı çetelerin saldırılarında tüm dünyaya Hawar ajansı üzerinden haber geçilmektedir. Bu yönüyle toplumun doğru habere erişerek enforme olmasının yanında Kuzeydoğu Suriye halklarının sesini dünya halklarına duyurmada önemli bir rol üstlenmektedir.
Bugün Kuzeydoğu Suriye’ye bakıldığında, bahsettiğimiz bu yayınların yanında onlarca farklı temelde yayıncılık yapan dergi, radyo, internet haberciliği/yayıncılığı yapılmaktadır. Söz konusu yayınların önemli bir kısmı Rojava Devrimi sürecinde oluştu. Kuzeydoğu Suriye medyası bu süreçte doğru temelde rolünü oynamasaydı, büyük bir ihtimalle DAİŞ ve benzeri çetelerin işlediği suçlar gibi, Suriye Rejimi ve Türk devletinin işlediği insanlık dışı suçlar da karanlıkta kalacaktı. Bugün işlenen bu insanlık dışı suçlar bilinmesinde medyanın rolü tartışılmazdır. Kuzeydoğu Suriye medyası nasıl ki toplumu devrime hazırlamada önemli bir rol oynadıysa, günümüzde de toplumsal inşada toplumu bir araya getirerek, toplumun kendi çıkarları doğrultusunda öz örgütlenmesini oluşturmada da ön ayak olmaktadır. Bu yayın anlayışından kaynaklıdır ki, günlük olarak açıktan saldırı altında olmasına rağmen, toplum öz savunma güçleri biçiminde kendisini örgütleyerek yapılan saldırılara cevap vermektedir. Toplumun öz örgütlenmesi köylerden başlayıp, sokaklara, mahallelere, ilçe ve şehirlere kadar uzanmaktadır. Sadece savunmayla kalmayıp aynı şekilde kooperatiflerde, birliklerde örgütlü hareket ederek kollektif toplumsal birliğini oluşturmaktadır.
Aynı şekilde Kuzeydoğu Suriye toplumsallığına bakıldığında farklı halklar, kültürler, dinler ve mezhepler olmasına rağmen bir arada demokratik, özgür, eşit bir yaşam sürdürebilmektedir. Çünkü söz konusu kesimlerin tüm hakları özerk yönetim tarafından korunmaktadır. Elbette bu durum Kuzeydoğu Suriye medyasının çok dilli yayıncılığıyla tüm halkların haklarını gözetmesi ve oluşacak yetersiz yaklaşımlara karşı eleştiri gücüyle toplumsal kesimleri harekete geçirerek demokratik ulus yaklaşımını öne çıkarmasıdır. Çünkü demokratik ulus kültürünün korunması, demokratik ulus kültürünün yaşatılmasında ilk sırada medya yer alır. O nedenle Kuzeydoğu Suriye medyası toplumun gözü, kulağı ve dili olma biçiminde hareket eder. Gerek Suriye Rejiminin ve gerekse de Türkiye’nin örgütlediği provokatörler, toplumu birbirine kırdırtma yaklaşımları geliştirilse de, toplumda oluşan demokratik ulus yaklaşımıyla bu provokasyonların önüne geçilmektedir. Bu noktada Kuzeydoğu Suriye medyası sorumlu bir yayıncılık yaparak toplumsal inşayı geliştirme ve ileriye taşımada adeta manivela görevi görmektedir.
Yoruma kapalı.