Düşünce ve Kuram Dergisi

Sovyet Sisteminde Ekoloji ve Ekonomik Model

Özlem Yeniay

SSCB’de ekolojik paradigma, ideolojik yaklaşım ve uygulamalar arasındaki farklılıklar açısından oldukça karmaşık bir konudur. 1917 Ekim Devrimi gerçekleşmeden önce Çarlık Rusya’nın gündeminde olduğu gibi, devrim sonrasında Bolşevikler’in[1]) ve Lenin’in daha sonra ise Stalin Dönemi’nde özellikle bilim adamları ve aydınların gündeminden düşmemiştir. Yazı başlığında ekoloji kullanılmış olmasına rağmen SSCB’de bugün kullanılan anlamıyla bir ekoloji yaklaşımı yani insan merkezli düşünsel ve pratik faaliyetlerin terk edilmesi, tüm eko sistem ve canlılara odaklanmış alternatif bir sistemin inşası, ekosistemin işleyişinin kendisinin insan eliyle yaratılmış sosyal ve kültürel alanlara model oluşturması gibi bir yaklaşım söz konusu olmamıştır. Ekoloji bu bağlamda, SSCB’de var olan biçimiyle insanın yaşadığı çevreye, kendini ve kendi faydasını merkeze alarak nasıl en verimli biçimde yaklaşabileceği bağlamı içinde kullanılmıştır. Bu yazıda ekonomi ve tarımda modernizasyon, makineleşme ve endüstriyel üretime geçişle birlikte ortaya çıkan ekolojik yıkım ve bu yıkımın önüne geçmek amacıyla ortaya çıkan tartışmalar ve faaliyetlere değinilecektir.

SSCB kurulmadan önce Çarlık döneminde ortaya çıkmış olan çevre koruma anlayışı, yerini devrim ve iç savaşla birlikte “limitsiz kalkınma modeli” ya da “akılcı sosyalist ekonomik kalkınma”[2]adı verilen modele bırakır. Bu bağlamda yazının amacı söz konusu geçişe dair önemli ideolojik ve pratik kırılmaları ele almaktır. SSCB ve ekolojinin 19. yy. sonundan 20. yy’ın başına uzun bir dönemi kapsayan özellikle farklı ideolojik yaklaşımlara göre tartışılagelen bir konu olduğu hatırlatmasıyla yazının hepimiz için bir giriş niteliği taşımasını ümit ediyorum.

 

1917 Ekim Devrimi Öncesi

Çevreci (Conservationist) anlayışın ortaya çıkışı devrim öncesinde Çarlık Rusya dönemine kadar gitmektedir. 1930’lardan önce ortaya çıkmış olan kavram; bu dönemde vahşi hayatın, tabiatın ve çevrenin korunması, kaynakların idareli kullanımı ve insan sağlığını tehdit eden bazı çevresel kirlenme vakalarının incelenmesi bağlamında kullanılmaktadır.

Söz konusu dönem içinde çevreci akım üçe ayrılır. İlki anti-endüstriyel, anti-modernist olarak tanımlanabilecek, doğanın insan tarafından sömürülmediği altın çağlara göndermelerle doğa savunusu yapanlardır ve bu grup aynı zamanda Pastoralistler olarak da adlandırılır. İkinci grup faydacı (utilitarian) yaklaşım olarak adlandırılan kalkınma ve devlet odaklı, kaynakların rasyonel kullanımını (wise use) savunan gruptur. Üçüncüsü ise ekolojiye daha bütüncül yaklaşımı savunan, Sovyetlerin ilk yıllarında partiyle işbirliği yapmış, ancak daha sonra Stalin’in politikalarına direnmiş olan gruptur. Kendilerini “mantıkçı materyalistler” olarak da tanımlayan bu grup içinde, bir bilim olarak ortaya çıkmaya başlayan ekoloji üzerine çalışmalar yapan bilim adamları çoğunluktadır.[3]

Çarlık Rusya döneminde ortaya çıkmış olan çevre koruma tartışmaları Ekim Devrimi sonrasında emperyalistlerle ve “Beyaz Ordu”ya karşı sürdürülen iç savaşla birlikte görmezden gelinmeye başlar. Sonrasında ise bu politikalar, savaş ve kıtlık gerekçe gösterilerek devlet tarafından doğal kaynakların talanına kadar götürülür. İç savaşın kaotik koşulları esnasında yağmanın öncelikli olarak görüldüğü alanlar ise ormanlardır.

Çarlık Rusyası’ndan SSCB’ye geçiş ve sonrasında Stalin Dönemi ile endüstriyel alanlara dönüştürülmeye başlayan tarımsal faaliyetlerle birlikte, tüm alanlarda sanayileşme ve kalkınma planları ön plana çıkmaya başlar. Tarımın kolektivizasyonu ile başlayan müdahaleler, makineleşme, geniş ölçekli üretim alanlarında kurulan mono kültür (tek tip) üretim modeli, yerli türlerin yerine yabancı bitki ve hayvan türlerinin getirilmesiyle, “üretimde verimin arttırılması” en önemli hedef haline gelir.

Çevre tartışmalarının ve konuyu çalışan bilim adamları ile aktivistlerin varlığı söz konusu olsa da Weiner’a göre Bolşevik Parti içinde devrim öncesinde ve devrimin ilk yıllarında tarım politikalarına, koruma alanlarına ya da kaynak kullanımına dair tartışmalar yapılmamış ve ekoloji ile ilgilenenlerden hiçbiri parti üyesi olamamıştır. Bu nedenle Bolşevikler’in çevre koruma konusundaki tutumları aslında tam bir muammadır.[4]

 

Lenin Dönemi (1917-1924)

Lenin’in kendisinin doğaya ve özellikle avcılığa ilgisi bilinmektedir. Lenin akılcı olarak tanımlanmakla birlikte, onun için sosyalizmin özü; planlama, devlet mülkiyeti ve kontrol, ve modernleşmedir. Lenin döneminin sloganı “sosyalizm eşittir kamulaştırma ve elektrifikasyon”dur. Lenin hükümeti iktidarı aldıktan iki gün sonra ülke toprakları üzerine bir kararname yayınlayarak; bütün ormanların, suların ve yeraltı kaynaklarının devlet mülkü haline getirildiğini ve devlete münhasır kullanımının benimsendiğini açıklar. [5] Sosyalizmin başta gelen özelliklerinden biri ise verimliliktir. Weiner’a göre Taylorizm’e Giriş ve Emek Seferberliği’nin Bilimsel Organizasyonu yazıları buna kanıt olarak kabul edilebilir. Bilim ise bu ekonomik kalkınma ve planlama yolunda Bolşeviklerin en önemli müttefiktir.

Lenin’in planı ülkenin endüstrilizasyonu, tarımdaki sosyalist korporasyonun sağlanması ve kültürel devrimin birlikte uygulamaya konulmasıdır. Bu amaçla hazırlanan yeni ekonomik plan NEP ile birlikte tarımsal maliyetler azaltılırken ürün kalitesinin arttırılması hedeflenmektedir.

 

NEP (Yeni Ekonomik Plan 1921-1928)

Sovyetler Birliği 10. Kongresinde kabul edilmiş ve 1921 yılında yürürlüğe konmuştur. Sovyetler için köylü sınıfının devrimci potansiyelinin önemi bağlamında endüstriyel hale getirilmeye çalışılan tarım, 1921-1928 yıllarında uygulanacak olan ve NEP adı verilen, bütün ekonomik faaliyetlerle birlikte sanayi alanını da kapsayan geniş bir devlet planına dahil edilmiştir.

“NEP köylüye, uygulayacağı tarım şeklini seçme özgürlüğü ve toprak imtiyazı güvenliği sağladığı ölçüde toprağını özel mülkü gibi işleme, genişletme, ücretli işçi tutarak ekip biçme ya da başkalarına kiralama hakkını tanımıştır. Bu programda toprağın verimliliğinin arttırılması tarımsal tekniklerin bilimsel olarak geliştirilmesi ve tarım emekçisinin tarım bilgisinin genel düzeyinin yükseltilmesi, çeşitli alanlardaki tarım işletmelerini geliştirmek gibi hususlar yer almaktaydı.”[6]

Bu plan dahilinde köylülerin serbest ticaret yapmasına olanak tanınırken emperyalizm ve iç savaşla dağılan ekonomi toparlanmaya çalışılır. Lenin’in amacı kapitalist ekonominin yerleştirilmesi değil, geçiş aşamasında üretici güçlerin kuvvetlendirilmesi ve sosyalizme geçişin sağlanmasıdır. Ancak dolaysız ve sosyal bir ekonomi planı geliştirmek amaçlanmış olsa da demokratik karar alma mekanizmalarının işletilmesi ile mümkün olabilecek bu ekonomi modeli yerine, geçiş toplumlarında yaşanan bürokratikleşme, demokrasiyi ortadan kaldırmıştır.

“Farklı insanların çok çeşitli sosyal, milli, kültürel, ekonomik ihtiyaçları standartlaştırılmış, ve zorla yukarıdan dikte edilen bir planlamanın içine sokulmuştur”[7]

NEP üretim ve verimlilik anlamında çok başarılı sonuçlar getirmekle birlikte ilk defa bu dönemde, 1922 yılında, çevre aktivistleri ve bilim adamları hükümeti çevre koruma için bütçe ayırmaya çağıran bir kampanya başlatmışlardır. Bunun nedenlerinden biri de daha önce koruma altına alınmış, Sovyetler Birliği’ne ait ve üzerinde herhangi ekonomik faaliyetin yürütülmesinin yasaklandığı Zapovednik olarak adlandırılan alanlardaki doğal-tarihsel koleksiyonların satılmasının gündeme gelmesi yahut bu alanlardan maddi gelir elde edilmesinin yollarının aranmaya başlamasıdır. Weiner’e göre, 1917-1924 yıllar arasındaki bu dönemi önce savaş ve yıkımla birlikte estetik kaygıların ön plana çıkması ve sonrasında ekonomik kalkınma, gelişme önceliğiyle tamamen ortadan kaybolması konusu üzerinde durulmadan anlamak pek de mümkün değildir.[8]

NEP’in uygulamaya konulduğu bu yıllar kıtlığın yaşanmadığı dönemdir. Bu dönemde ekonomi alanında NEP kapsamında gerçekleştirilen projeler hızlı kalkınma ve gelişmeyi sağlamış ancak doğanın yağmalanmasına ve yenilenebilir kaynakların[9]azalmasına neden olmuş ve bu yıkım görünür hale gelmeye başlamıştır. Bu nedenle 1925-1929 yılları genç Sovyet çevreci hareketleri bağlamında en umut verici dönemdir.

Sovyetlerde çevre koruma anlayışının ortaya çıkmasını sağlayan, yurt dışında çevre ve çevrecilik üzerine eğitim almış bilim insanlarıdır. Bir taban örgütlenmesine ya da yerel organizasyona dayanmayan çevrecilik anlayışının halka anlatılması bu bağlamda oldukça büyük bir soruna dönüşmüştür. Ülke yüz ölçümün genişliği, “kaynakların” bolluğu ve aynı zamanda doğa şartlarının çetinliği dolayısıyla doğayla mücadele halinde olan insanlara çevre duyarlılığı, doğa korunmanın gerekliliği anlatılamamaktadır. O dönemde doğa ile başa çıkmaya çalışan insan, neden doğanın onun tarafından korunması gerektiğini ve bunun nasıl olacağını anlayamamaktadır.[10]

Çarlık döneminde ortaya çıkan doğa koruma algısı, Lenin ile bir nebze olsun devam etmiş, sistematik olmasa da romantik bir doğa – insan ilişkisi söz konusu edilmiş ve koruma alanları oluşturmak gibi politikalar uygulamaya konmuştur. Ancak, 1920’lerin sonuna doğru merkezi iktidar ve partinin güçlenmesiyle; kendi kendine yeten bir ekonomi oluşturma aşamasından sistematik büyümeye, ekonomik refah ve verimlilik kavramlarının egemen olduğu bir yapılanmaya gidildiği görülmektedir. Aynı zamanda genel devlet ideolojisi ve pratiklerine karşı gelenlerin hepsi karşı devrimci olarak suçlanmaya ve yasal muhalefet zemini gün geçtikçe ortadan kaybolmaya başlar. 1929-1937 yılları arasındaki döneme gelindiğinde romantik ya da materyalist, çevrecilerin hemen hepsi bastırılmıştır.[11]

 

Stalin (1927-1953) ve Sonrası

1920’li yıllarda doğa koruma alanları, çevre koruma üzerine gönüllük esası ile çalışan topluluklar[12]kurulurken 1930’lara gelindiğinde ekolojistlerin itiraz ve uyarıları geçerliliğini ve önemini yitirmeye başlar. Stalin’in yükselişi 1920’lerde başlamış olsa da erken 30’lara gelindiğinde politik etkinlik alanı güçlenmiş ve ekoloji alanında muhalefet potansiyeli ortadan kalkmaya başlamıştır. Lenin döneminde etkili olan çevreci bilim adamlarının ideolojik etkileri yok olurken, politik kararlar tamamıyla yukarıdan alınmaya başlar. Bu dönem; doğa ve ekoloji adına üretilen bilginin ve korumacı anlayışın yerine ekonomik akıl ve pozitif ilerleme fikrinin geçtiği dönemin başlangıcı olarak da tanımlanır. Bu durum proleter anti-bilimci (anti-burjuva bilimci) kampanyaların ayak sesleri olarak da kabul edilmektedir.[13]

NEP ile kurulan özel çiftliklerde yeterli artı değer üretimin gerçekleşmemesi nedeniyle, özel çiftliklerin yerine kolektif üretim yapan çiftlikler kurulur. Devlet işletmeleri olan “sovhoz” ve kooperatif işletme “kolhoz” olarak bu kolektifler ikiye ayrılır ve geleneksel tarımdan modern tarıma geçiş başlar.[14] Sovhozlar devlet çiftlikleri, kolhozlar ise ortak ekim esasına göre çalışan mahalli çiftliklerdir. Bu sayede bir araya getirilen üreticilere makineleşme ve büyüme konusunda destek sağlanması kolaylaşmaktadır. Elektrifikasyon ve enerji en yoğun gündemlerdir ve ülkenin her köşesinde hidroelektrik santraller yapılırken, ağır sanayiye öncelik verilir.

Yusuf Ziya Kınacı’nın konu üzerine aktardığı tartışmalara göre çiftlikler; sosyalist üretim modeline göre üretim yapılan, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti üzerine kurulu, emek sömürüsünü engelleyecek, demokratik merkeziyetçilik ilkelerine göre yönetilen, emeğe göre bölüşüm iktisadının uygulandığı alanlar olarak tanımlanmıştır. Ancak sosyalist emek süreçlerinin gerçekleşmediği, merkezi birimlerin artı değere el koyduğu, üretimin yine merkezi planlama dahilinde belirlendiği alanlar olarak ortaya konulduğu savlar da bulunmaktadır.[15]Hiyerarşi yönetim mekanizmaları için ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Kolhozların başına resmi ideolojiyi benimsemiş ve üç yıllık bir tarım eğitiminden geçmiş, yönetime bağlı ve çalışkan kişiler getirilir.

25 milyon küçük çiftçinin arazilerine el konularak bunların geniş çiftliklere dönüştürülmesiyle, kolektifler ve devlet çiftlikleri çok daha üretken ve verimli hale gelirler. Lenin ile başlayan özel mülkiyete dayalı tarım faaliyetlerinin yerine kolektif devlet çiftlikleri geçirilmesi 1930’lara gelindiğinde tamamlanmış, kıtlık ve açlık sorunu ortadan kaldırılmıştır.[16]Ancak küçük çiftçiliğin ortadan kaldırılması ile yerine getirilen büyük devlet çiftlikleri, makineleşme ve tarım sistemleri, Sovyet Rusya’nın gıda ihtiyacını erken dönemlerde kıtlığın ortadan kaldırılması düzeyinde çözse de bu durum sonrasında tekrar tekrar tarımsal faaliyetlerde azalma, dışarıdan – özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nden – tarımsal ürünler ithal etmek zorunda kalındığı gerçeğini değiştirmemektedir.

Sovyet Rusya için daha önce Rusya İmparatorluk döneminde olduğu gibi gıda sıkıntısı en büyük ekonomik sıkıntı olarak varlığını hep sürdürür. Beş Yıllık Plan olarak bilinen ekonomik planlamaların merkezinde her daim gıda problemi yer almaktadır. Bu bağlamda Sovyetler Birliği tarihi boyunca gıda alanında kendine yeterlilik konusu bütün gelişme ve büyüme aşamalarına rağmen çözülememiş bir sorun olarak kalmıştır.[17]

İlk “Beş Yıllık Plan” ile birlikte doğanın insan yararına akılcı kullanımı (utilitarian) anlayışının hakim olduğu Lenin dönemindeki politikalar yerine Stalin’in mesleki uzmanlaşma, işçi sınıfının yükselen mobilizasyonu (seferberlik bağlamında), aşırı endüstriyelleşme eğilimi ve insan ve insan olmayan doğal kaynakların radikal transformasyonu aşamasına geçilmiştir. Bu planla SSCB kendi modellerinin kapitalizme üstünlüğünün kanıtlanmasına dair uzun vadeli bir planı hayata geçirmiştir.[18]

Sosyalizmin öncelikli misyonu sosyal ve ekonomik hayatın bilimin ışığında aydınlatılması ve akılcı organizasyonun sağlanmasıdır. Ancak Stalin Dönemi ile birlikte bilim için uygun bulunan yeni standart, uygulamanın önceliği doktrini olur. Bu tüm bilimsel doktrinlerin, rejim faaliyetlerini meşrulaştırmıyorsa da, rejimin spesifik sosyal ve ekonomik politikalarıyla uyumlu olması gerektiği anlamına gelmektedir. Dönemin mottosu ise bilim için bilim[19] anlayışıdır.

Stalin Dönemi’nde Trofim Lysenko dogmatik polemikleri keskinleştiren ve bilimsel ekolojiye karşı ilk argümanları üreten Jean Baptiste Lamarck’ın evrim teorisini tartışmaya açan kişi olarak bilinir. Lamarck’ın teorisine göre yerel olmayan hayvan ve bitki türleri “acclimatise” edilebilir yani iklime uydurularak yeniden üretilebilir. Tarımda verimliliğin ve bu yöntemle birlikte batıya ihracatın arttırılması fikri böylece ortaya atılmış olur.[20] Aral Gölü’nün kurutulmasına[21] kadar uzanan ağır sonuçları olan yerel ekonomi ve uygulamaların terk edilmesi sorunu ortaya çıkmış ve bilimsel savlarla meşrulaştırılmış modern tarım uygulamaları yürürlüğe konulmuştur.

SSCB kapitalizme karşı mücadele ederken, ideolojik olarak farklı bir noktadan yola çıkmış ve hedefini sosyalizm olarak belirlemiş olsa da, alternatif bir toplumsal model inşası yerine kalkınma ve gelişme politikalarına ağırlık vermiş ve bunun sonucunda insan da dahil olmak üzere doğal kaynakların sömürüsünün, merkezileşmenin, bürokrasinin ve hiyerarşinin yükselişinin önüne geçememiştir.

  1. Enternasyonal’in XV. Kongresi’nde alınan karaların ekoloji kriz bölümünde aktarıldığı biçimiyle “SSCB’nin ve bürokratik yapılanma sistemine sahip diğer ülkelerin ekoloji sicilleri, özellikle hava, su ve toprak kirliliği, nükleer güç-Çernobil- ve de büyük metropolitan alanların karşı karşıya olduğu sorunlar konusunda en az emperyalist metropoller kadar kötüdür.”[22] Bu durumun sebepleri arasında kapitalizme ve dünya pazarına bağımlılık önemli bir neden olarak sıralanırken savaş, kriz ve kıtlık, Lenin dönemi ve öncesinde var olan doğa koruma algısının yerini ekonomik önceliklerin alması başlıca nedenler olarak sıralanmaktadır.[23]

1938 IV. Enternasyonel’den de ekoloji ile ilgili bir yaklaşım çıkmaz. Ancak 1970’lerin başlarından itibaren hareket üyelerince yazılan makale ve yapılan çalışmalar ortaya çıkmaya başlamıştır. 1979’da X. Kongre sonrasında nükleer endüstriye karşı mücadele ile ekolojik yaklaşımlar belirmeye başlar.

 

 

[1] Ekim Devrimi ile iktidara gelen Sovyetler Birliği Komünist Partisi içinde çoğunluktakiler anlamına gelen ve Lenin’in taraftarlarını temsil eden gruptur.
[2] Weiner R. D., Models Of Nature, University of Pitsburg Press, s. 3-7
[3] http://climateandcapitalism.com/2014/11/03/rise-fall-environmentalism-early-soviet-union/Erişim tarihi: Aralık 2016 
[4] Weiner R. D., Models Of Nature, University of Pitsburg Press, s. 22
[5] Age. 22
[6] S. Yıldırım, Atatürk Dönemi’nde Sovyet Tarımını İnceleme: Resmi Geziler ve Bilimsel İşbirliği (1925-1932), BİLİG Bahar 2011/Sayı 57, s.233
[7] “DİRENİŞLER…” IV. Enternasyonal XV. Dünya Kongresi Kararları, Derleyen: Masis Kürkçigil, Yazın Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 191
[8] Weiner R. D., Models Of Nature, University of Pitsburg Press, s. 34
[9] Günümüzde Yeni Toplumsal Hareketler ve Ekoloji alanında kaynak kelimesinin insanı merkeze alan ve doğayı araçsallaştıran bir anlam taşıyıp taşımadığı üzerine tartışmalar devam etmekte, aktivistler kelimenin kullanımından imtina etmektedir.
[10] Age, s.50
[11] http://climateandcapitalism.com/2014/11/03/rise-fall-environmentalism-early-soviet-union/ Erişim tarihi: Aralık 2016
[12] VOOP(All Russian Society for the Protection of Nature) doğa koruma topluluğu 1920 yılında kurulmuştur
[13] .
[14] .
[15] .
[16] .
[17] .
[18] .
[19] .
[20].
[21] .
[22] .
[23] .
Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.