Düşünce ve Kuram Dergisi

Demokratik Ulusta Eğitim, Karanlıklardan Aydınlığa ve Özgür Yaşama Geçiştir

Dicle Erzurum

Kendi farkına varmış halklar ve kültürlerin kendi haklarında kendilerinin karar vermeleri, kendi kendilerini yönetmelerine “demokratik özerklik” denilmektedir. Özerklik, ortak coğrafyada etnik, dil, din, cins ve kültürel ayrımı yapmadan ulusların gönüllü ortak yaşamı anlamına gelir. Farklılığın olmadığı yerde ne demokrasi ne de özerklikten bahsedilebilir. Farklılığın olmadığı yerde aynılaşma, tek tipleştirme vardır. Toplumların farklılıklarını gözeten, demokrasiyi ve ortak yaşam koşullarını -eğitim, sağlık, ekonomi vs.- sağlayan, devlete rağmen demokratik sistemini oluşturan demokratik özerklik, çok kültürlü çözümün temel ayağıdır. Anadilde eğitimi pratikleştiren, sosyal yaşam haklarını tanıyan ve siyasal anlamda iradeyi açığa çıkaran bir sistemdir. Özerklik, yeni bir kavram veya sistem olmadığı gibi dünyada bunun örnekleri de mevcuttur.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü adlı eserinde sıkça dile getirdiği, demokratik bir toplum ve demokratik ulusu inşa etme ve Kürt sorununun demokratik özerklik çerçevesinde çözümü konusundaki çabaları bugün de devam etmektedir. Toplum, özelde Kürt toplumu iliklerine kadar sömürülüyor. Halkın eğitim, sağlık, ekonomi, siyaset ve benzeri alanlarda kendi kendini yönetme hakkı gasp edilmektedir. Başta sömürgecilik olmak üzere tüm iktidarcı ulus-devlet zihniyeti, Kürt halkına karşı imha ve inkâr politikalarına devam etmektedir. Özellikle Kürt dili ve kültürü üzerine yasakları sürdürerek, Kürtlüğe ait değerleri yok ederek soykırım uygulamaktadır. Her gün Kürt çocukları, kadınlar polislerce katlediliyor, her türlü şiddete maruz kalıyor.

Gelinen aşamada Özgürlük Hareketi’nin kırk yıllık mücadelesi sonucu bugün Bakûr Kürdistan’ında halk iradesini açığa çıkarmış ve demokratik özerklik sistemini yaşama geçirmektedir. Demokratik özerklik-özyönetim direnişi, Kürt halkının tarih boyunca gasp edilen değerlerini -dil, eğitim, kültür, coğrafya, siyaset vb.- sömürgecilerin elinden geri alma mücadelesidir. Halkımız devletin kurumlarına ihtiyacı olmadığını, kendi kendisini yönetecek düzeye geldiğini söylemektedir. Günümüzde toplumlar “tek millet, tek dil, tek vatan, tek bayrak” sistemini kabul etmemektedir. Toplum demokrasiden, öz yönetimden, çoklu kimlik ve kültürden yana tavır koymaktadır. Devlet bu sistemi, yani özerkliği tanımasa da halklar demokratik özerkliğe sahip çıkacak, bunu özgür yaşam projesi olarak ele alacak ve iktidarcı devlet zihniyetine karşı her yerde geliştirecektir. Bu anlamıyla öz yönetim, özerklik toplumların varlığını savunması, eğitim, örgütlenme ve siyaset yapma iradesinin kabul edilmesi, demokrasi ve özgürlük yollarının açılmasıdır. Özerklikte öncelik kuşkusuz zihniyete, yani eğitim alanında çalışmaya verilmelidir. Bunun için de eğitimi iktidar ve devletin tekelinden çıkarmak öncelikli hedeftir.

 

Eğitim Toplumların Görev ve Sorumluluğundadır

“Eğitim toplumun kendi deneyimlerini teorik ve pratik bilgiler halinde kendi mensuplarına, özellikle gençlerine özümsetmesi çabası olarak tanımlanabilir. Çocukların toplumsallaşması toplumun eğitim etkinliği ile yürütülür. Çocukların eğitimi iktidar ve devletin değil, toplumun en önemli görevidir. Çünkü çocuklar ve gençler kendisinindir. Hem hak hem de görev olarak çocuklarını ve gençlerini kendi geleneklerine ve toplumsal doğasının özelliklerine göre yetiştirmek, kendisine dönüştürmek yaşamsal bir konudur; kendi varlığını sürdürme sorunudur. Hiçbir toplum varoluş hakkını ve bunun için gençlerini eğitme görevini başka bir güçle paylaşamaz, bu görevi başka bir güce devredemez. Söz konusu güç devlet veya çeşitli iktidar aygıtları olsa bile, bu hak ve görevini devredemez. Aksi halde kendini egemenlik tekellerine teslim etmiş sayılacaktır. Eğitim hakkının kutsallığı varoluştan kaynaklanmaktadır. Başta anne-baba olmak üzere hiçbir güç ne toplumu kadar çocukları ve gençlerine yakın olabilir, ne de onlar kadar yakın olma gereğini duyar. Tarih boyunca uygarlıkların en büyük toplum karşıtlıklarından biri, toplumu çocuklar ve gençlerden yoksun bırakma eylemidir. Devletçi uygarlık sistemi bu eylemini iki yolla gerçekleştirir: Ya büyüklerini imha ederek çocukları ve gençlerini köleleştirir ya da iktidar katında değerlendirmek için sözde eğitmek amacıyla alır.” (Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Çözümü, 3. Cilt, Amara Yayıncılık)

Her devletin bir eğitim tanımı ve sistemi vardır. Sözcüklerde bile eğitim değişik anlamlarda tanımlanır. Genelde tanımı, insanın bilgi ve bilinç elde etme, kişiliklerini dönüştürme, kişiyi terbiye etme olarak yapılır. Kuşkusuz bunları da içine alır. Fakat esas itibariyle Öcalan’ın yukarıda belirttiği gibi eğitim, kendi geleceğini oluşturan bir toplumsal faaliyettir. Toplumların en temel ve devredilemez görevidir. Toplumun bireyi toplumsallaştırma, ahlaki ve politik temelde geliştirmeyi esas alır.

Günümüzde devletlerin çokça üzerinde durdukları, fakat pek de sonuç alamadıkları eğitim sistemi toplumun, özelde de gençlerin içine girdiği kriz ve kaostan anlaşılmaktadır. Bu nedenle çocuk ve gençlerin eğitimine toplum sahip çıkmalıdır. Kalıplaşmış zihinler üreten ezberci eğitim sistemi, ne gençlere ne de topluma yarar getirmekte; tersine mezun olmuş, sözde meslek edinmiş gençlerin başı-boş, işsizler ordusuna dönüşmesine neden olmaktadır. Eğitim alanları birer sermaye sektörüne dönmüştür. İktidarcı-kapitalist sistem eğitim alanını sermaye, kâr alanı haline dönüştürerek, kendi iktidarını güçlendirmektedir. Parası olan okuyabilir, parası olmayanın ise okuma şansı pek yoktur. İktidarlar, maddi gücü kullanarak toplumu sömürgeleştirerek sermayesini büyütmektedir. Eğitim alanını gasp etmenin altında bu gerçeklik yatmaktadır. Dünyanın birçok yerinde eğitim alanındaki sermaye, kâr politikalarına karşı bu haksız yaklaşımı kabul etmeyen ve her gün isyan eden eylemci öğrenciler de örgütlenmektedir. Buna karşılık egemen güçler de eşit, özgür ve adaletli eğitim hakkını arayan gençliği baskıcı politikalarla sindirmeye devam etmektedir.

Diğer yandan, eğitim alanında yapılan değişiklikler bugüne kadar başka bir alanda yapılmamıştır. Sürekli yeni eğitim sistemleri oluşturmalarına rağmen, bu yenilikler sorunlara çözüm olmamaktadır. Tersine “gençleri nasıl daha fazla asimile ederiz, zihnen ve ruhen çökertiriz?” üzerinden bir sistem geliştirilmektedir. İktidarcı-sömürgeci güçler çocuk ve gençlik eğitimlerine, sistemlerinin ideolojik yayılmasının bir aracı olarak bakarlar. Bireyci, bencil, toplum dışı, hoşgörüsüz, öğrenciler arasında rekabet, kıskançlık vb. gelişmesini teşvik ederler. Bütün ideolojik ve politik argümanları buna göre oluştururlar.

Devletçi sistem eğitimde gençleri iradesiz, boyun eğen, ezberci, toplumu devlet ve iktidara bağlayan, ona muhtaç kılan ve son nefesine kadar ona hizmet eden birey ve toplumu yaratmayı hedefler. Uygarlık tarihi boyunca devlet ve iktidarlar kendilerini baskı ve şiddetin yanı sıra, toplumları kendi ideolojilerine göre eğiterek teslim alma, bu yoldan toplum olmaktan çıkarma politikalarıyla ayakta tutmak istemektedirler. Bunu devam ettiren ulus-devlet zihniyeti, çıkarlarını korumak ve iktidarına güç katabilmek için toplumu kendi eğitim politikalarıyla tek tipleştirmeye çalışır. Algı ve bilinç çarpıtmasını geliştirerek toplumu terbiye etmek ister. Kendi tarih anlayışları, cinsiyetçi, milliyetçi dinci ideolojileri ile geliştirdikleri okullarda bireyi aynılaştıran, kendi toplumsallığına yabancılaştıran ve toplumsal değerlerden uzaklaştıran bir eğitim sistemi geliştirmektedir.

Gerek devlet okullarında, gerekse kapitalizmin burjuva -özel- okullarında yanlış tarih, bilim ve felsefe bilgileriyle çarpık nesiller yetiştirmek esas alınır. Yeni literatürlere yeni düşünce biçimlerine yer verilmez. Burada amaçlanan insanı eğitmek değil, daha çok özüne yabancılaştırmak, kimliksizleştirmek ve bu yolla yaşamdan, toplumsallıktan soyutlanmış çocuklar ve gençler yetiştirmektir.

Öğrencilere okullarda verilen bilgiler baştan aşağı iktidarcı-devletçi zihniyete hizmet eder. Bu eğitimle ezberci, araştırmayan, sorgulamayan, her söylenene kafa sallayan, atıl bir zihniyet yapısı oluşturur. İktidar okullarında öğrencilere söyleneni anlaması değil, ezberlemesi istenir. Öğrencide doğru bilinç, kültür ve ahlakı geliştirmekten çok, mesleki boyutu geliştirmeye çalışılır. Bu okullarda bir yandan resmi ideoloji ve tekçi anlayışı derinleştirilirken, diğer yandan sermaye ve iktidar tekelini güçlendirmeyi esas alınır. Sömürünün süreklileştirilmesi için ihtiyaç işsizler ordusu, üniversite diplomalı işsizler ordusuna dönüştürülür. Devlet ve iktidarların gençleri doğru bir yaşam tarzına yönelten, topluma hizmet etmeye yönlendiren bir projeleri yoktur.

Günümüzde üniversiteler sermaye ve iktidar tekellerinin birer uzantısı durumuna getirilmişlerdir. Çocuklar ve gençler de bu yüksek eğitim kurumlarında sisteme hizmet edecek elemanlar olarak yetiştirilirler. Ortaya çıkan gerçek, sistemin düşürdüğü ve toplum gerçekliğine karşı kullandığı araçlardır. Kürt Halk Önderi Öcalan, mevcut eğitim sisteminin insanın öğrenme ve üretme yeteneği üzerindeki ölümcül tahribatını kendi pratik deneyimiyle şöyle açıklamaktadır: “Görünüşte Türkiye’nin en eski ve tanınmış siyasal bilgiler okulunun son sınıfına kadar üstün başarıyla tırmanmıştım. Sonuç, öğrenme yeteneğimin ölümcül bir darbe yemesiydi.” Devletçi-tekçi eğitim sistemi okulları birer asimilasyon değirmeni, kültürel soykırımın birer aracı haline dönüştürmektedir.

 

Nasıl Bir Eğitim Sistemi?

Mevcut eğitim sistemlerini sorgulamak ve eleştirmek yetmez. Alternatifini, demokratik ulus eğitim sistemini geliştirmek yaşamsal önemdedir. Sömürgeciliğin zihniyet üzerindeki iktidarını aşmak, özgür ve demokratik eğitim sistemini inşa etmekle mümkündür.

Dünyanın birçok yerinde çok kültürlü yönetim tarzı ile yönetilen ülkelerde eğitim sisteminin eşit, özgür ve demokratik olduğu iddia edilmektedir. Çok uluslu bazı devletlerde her ulusun anadilinde eğitim görme hakkı vardır. İsveç, Norveç, İsviçre gibi devletler buna örnek olarak gösterilmektedir. Herkes anadili ve kültürü ile eğitim görmekte, öteki de buna saygı göstermektedir.

Çocukların ve gençlerin özgürce, kendi iradelerinin ve yeteneklerinin açığa çıktığı ruhsal, fiziksel ve psikolojik gelişimini dikkate alan, anlam arayışına yönlendiren bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Birçok ülkede de eğitim modelleri üzerinde arayış ve tartışmalar yapılmaktadır. “Çocuk ve gençlik eğitimi nasıl olmalıdır?” sorunu birçok bilim insanı ve bilim emekçilerinin de gündemindedir. Geliştirilen birçok deneyim, model geliştirilmesine kadar varmıştır.

Montessori eğitim modeli de bu deneyimlerden biri olarak birçok ülkede örnek alınmış ve yararlanılmış bir kaynaktır. 1907’de İtalya’da ortaya çıkan Montessori modeli, ilk olarak kadın doktor ve pedagoji profesörü olan Maria Montessori tarafından geliştirilmiştir. Bu model adını da oradan almıştır. Başta engelli çocuklar üzerinde yaptığı pedagoji çalışmalarını, daha sonra diğer çocuklar üzerinde de deneyerek başarılı bir eğitim metodunun temellerini atmıştır. Montessori’nin eğitiminin temel anlayışında “çocuğa saygı” ve “özgürlük” vardır. Öğretmek yerine onların öğrenmesine destek olmayı esas alır. Çocuğun özgür gelişmesini, özgüven edinmesini, ruhsal, düşünsel ve fiziksel olarak yetişmesini sağlar. Montessori’ye göre her çocuk özeldir ve tektir. Çocuğun yaşamı yaşayarak, pratik yaparak, üreterek ve katılarak öğrenmesi esastır. Her çocuğun kendi yeteneklerine göre eğitilmesinin öğrenime daha etkili katkı sağlayacağını kabul eder. Yani her çocuk kendi bireysel öğrenme hızına göre öğrenir. Montessori’nin bu yöntemi çocuklar arasında her hangi bir ayrımcılığa izin vermeden, her çocuğa kendi algılama düzeyi ile yaklaşılmasının doğru olacağını belirtir. Montessori düşüncelerinde öne çıkan okul merkezli eğitim sistemi değil, öğrenci merkezli eğitimdir. Bugün dünyanın birçok yerinde Montessori modeli uygulanmakta ve sonuç almaktadır. Demokratik ulus eğitim sisteminin geliştirilmesinde yararlanılabilecek bir eğitim modeli olarak değerlendirilmelidir.

Tarihte birçok düşünür, yazar ve filozofun eğitime dönük düşünce ve anlayışlarında demokratik, komünal, eşit ve özgürlükçü sistemi savunduğunu görmek mümkündür.

Kürdistan’da, M.Ö yaklaşık olarak 600-500 yıllarında yaşamış olan Zerdüşt felsefesi toplumu, özelde çocukları eğitme açısından önemli kaynaktır. Zerdüşt çocukların ve gençlerin eğitimine özel önem verir. Toplumu bilgelik ve erdem üzerinden eğitmeyi esas alır. Zerdüşt’te ahlaki-politik toplumu geliştirme ve tarım kültürüyle birlikte ele alma, insanın duygu, düşünce ve davranışlarını yaşamla, doğayla bütünleştirme felsefesi öne çıkmaktadır. Zerdüşt de eğitime, insanın kendisini ahlaki açıdan temiz tutması, nefsi arınma, bilgelik, erdemlilik gibi birçok öğretiyle yaklaşmıştır. Zerdüşt’ün temel eğitim ilkesi “ İyi düşün, doğru söyle, güzel yap!”tır. Karmatiler çocuk eğitimine en çok önem veren toplum olmuştur. Birinci dereceden toplum sorumlusu olan kişi, aynı zamanda çocuk eğitiminden de sorumludur ve bizzat görev üstlenir. Benzeri birçok kişilik ve kurum da çocuk eğitimleri konusunda kayda değer görüşler ve örnek alınacak metotlar geliştirmişlerdir.

 

En İyi Eğitim Kendi Anadilinde Görülen Eğitimdir

Demokratik ulus eğitimi cinsiyetçiliği aşmış, ahlaki ve politik toplumu geliştiren eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir eğitimdir. Eğitim ve öğretim sistemimiz her şeyden önce demokratik olmalıdır. Dili, dini, cinsi ve kültürü ne olursa olsun toplumsallığı, toplumun ahlaki ve politik değerlerini savunan, ona sahip çıkan yeni nesiller yetiştirmektir.

Çokluk, çoğulculuk ve dil zenginliği önemlidir. Bununla beraber öncelikli olarak her kesin anadilinde eğitimi esas alınmalıdır. En iyi eğitim kendi anadilinde görülen eğitimdir. Tüm toplumu içine alan bir eğitim sistemiyle çocukları, gençleri anadili ve kültürüyle eğitmek esastır. Çocuk eğitimlerinde anadilde eğitim toplumsal kimliğin, belleğin ve tarihsel kültürün oluşumunda temel yanı oluşturmaktadır. Bu evrensel bir haktır. Cinsiyet, ırk, dil, din, köken demeden çok kültürlülüğü ve çok dilliliği kapsayan bir eğitim modelini geliştirmek demokratik ulusun ve demokratik özerkliğin temel amacıdır. Öcalan, “Kendini bilmek tüm bilmelerin temelidir.” demektedir. Kendini bilmek, doğru anlamakla mümkündür. Bu ise, kendi bildiği ve anladığı dil ile gerçekleşir.

İnsanların birbirlerini algılayabilmeleri, iyi bir ilişki kurabilmeleri ve anlaşabilmeleri için dil temel araçtır. Anadil denildiğinde ilk akla anne gelir. Anadil anne ile özdeşleşmiştir. Bir çocuk altı veya yedi yaşına kadar annesinin ona verdiği kültür ile yetişir. İlişkileneceği, onun algılayabileceği, yani paylaşabileceği ilk kişi kuşkusuz annesidir. Yaşam hakkında ilk bilgileri veren, kendi geçmişine, tarihine, kültürüne ve geleceğine ilişkin ilk eğitimini veren, ilk öğretmenliğini yapan annesidir. Bir çocuk kendini, kökenini doğru bilip, tanıyacak ise, bu, doğru algılayabileceği, duygu ve düşüncede kendisini doğru, rahat ifade edebileceği anadili ile mümkündür.

Psikolojik açıdan bakılırsa; bir çocuk evde, ailesinde anadili ile konuşacak, okula gittiğinde ise başka bir dille konuşmaya zorlanacak olursa bu, çocukta psikolojik baskı ve anlaşılmama duygusu gelişir. Örneğin, çocuk Kürtçe düşünecek ama ifade etmeye gelince yarım Türkçe ile konuşmaya çalışacak. Ve bunu yapmak zorunda bırakılacak. O çocuk kendine yabancılaşacak, özgüven yitimine uğrayacaktır. Bu da aynı zamanda çocukta hor görülme ve kimlikte bir kırılmayı yaratacaktır. Dolayısıyla kendi anadilinde eğitim göremeyen çocukların psikolojilerinde kendine yabancılaşma, toplumundan uzaklaşma, daha doğrusu çocuktaki olumlu potansiyelin öldürülmesine yol açmaktadır.

Sömürgeci T.C okullarında çocuklara tek dil ile devletçi ideoloji altında Türk milliyetçiliği aşılanmaktadır. Tek dil, tek vatan, tek devlet, tek bayrak vb. tekçi zorunluluklar, toplumları, özelde de çocukları özüne yabancılaştırır. Aynı zamanda ruhta, duyguda, fizikte bütünüyle eritir. Demokratik eğitim sistemi, devletin, kapitalist modernizmin eğitim sistemi, tarzı, ezbere mantığı eleştirisi üzerinden gelişecek olan bir sistemdir.

Demokratik ulusun eğitim sisteminde biçim de yapısallık da önemlidir. Fakat öncelik işlevselliğe, yani demokratik, eşit ve özgür temelde gelişecek bir zihniyet çalışmasına verilmelidir. Demokratik ulusun eğitim modeli her evi, ibadetgâhları ya da her ağacın altını bir eğitim mekânı, okul, akademi haline dönüştürmeyi esas alır. Çocukların ve gençlerin demokratik, ahlaki-politik temelde eğitilebileceği her yer okuldur. Burada önemli olan önceliğin işlevselliğe verilmesidir.

Mekânlar, yapılar talidedir. Demokratik ulusun eğitim sistemi, bireyi yaşama yakınlaştıran, yaşam arayışlarına götüren bir sistem olmalıdır. Yaşamla iç içe olup, toplumsal sorunları tespit eden, çocukların ve gençlerin sorunlarına çözüm bulan, yaşamı anlamlandıran ve güzelleştiren öz disiplin ile eğitim sağlanmalıdır.

Çocuk eğitimlerinde temel ilkeler şöyle sıralanabilir:

-Demokratik eğitim çocuğun, her gelişim kademesine uygun düşecek biçimde düzenlenmelidir.

-Çocukların zihinsel, bedensel ve duygusal yönden gelişmelerini sağlayacak eğitim programları hazırlanarak, özgüveni yüksek yaratıcı, paylaşımcı, sorumluluk sahibi kazandırılmış nesiller yetiştirilmelidir.

-Engelli çocuk eğitimleri için özel mekânlar dizayn edilerek, özel eğitim programları hazırlanmalıdır.

-Çocuk eğitiminin temel amacı; çocukta sosyal ve toplumsal bağların güçlenmesine dönüktür. Bunun için; hangi kademe olursa olsun, eğitimin karma-kız ve erkek- olması, sosyal ve toplumsal anlamda yaşamın önünü açmasıdır.

-0-6 yaş arası çocukların gelişimlerine sosyolojik ve psikolojik özellikleri dikkate alınarak anaokulu eğitim programı hazırlanmalıdır. Çocuklara dil, ahlak, kültür, sanat, spor ve yaşam deneyimleri üzerinden eğitim esastır.

-Çocukların, özellikle anaokulu aşamasında oyun, araçlarla ilgili öğrenim kararını özgür tercihi kendilerine bırakılmalıdır.

– Çocukları eğitimde özgür kılmak yeteneklerini açığa çıkarıp, daha üretken olmalarını sağlar.

-Genel çocuk eğitimi yalnızca teorik anlamda akla hitap etmemelidir; yaşamla, pratik yaparak, örneğin; okulun gündelik çevre temizliğini çocuklarla birlikte yapmak.

-Her çocuğun öğretimi, algı ve anlama yeteneğine göre olmalı, buna göre program hazırlanmalı.

-Demokratik eğitim sisteminde ceza, cezalandırma yöntemlerine yer verilmemelidir.

-Çocukları rekabete, test, sınav gibi sınıflandırmalara, kompleks oluşturan davranışlara, hor görülme vb. yaklaşımlara izin verilmemelidir.

-Çocuk eğitiminde geleneksel baskı, şiddet yöntemi terk edilmelidir.

-Çocuklar daha küçük yaşlardan itibaren belirli bir meslek için değil, önce insan olarak yetiştirilmelidir.

Bu çerçevede daha birçok ilke ve ölçüler sıralanabilir.

Gençlik eğitimine ilişkin de temel ilke demokratik eğitim tarzıdır.

Buna göre;

– Gençlik eğitimi gelişimin önünde engel olacak her şeyi ortadan kaldırmaya çalışmaktır.

-Gençlik eğitim sistemi her bakımdan demokratik ve komünal olmalı, komün yaşamı örgütlemelidir.

-Cinsiyetçilik, bilimcilik, dincilik ve milliyetçilik zihniyetine karşı, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum zihniyeti temelinde gelişir.

– Gençlik eğitimi, bireyi belirlenen amaca götürecek olan duygu, düşünce, ruh, teorik birikim, ideolojik derinlik ve felsefi bakış açısı edindirmek, kişilikte kültürel ve ahlaki donanımı en üst düzeyde sağlamak ve bireyi toplumsallaştırmaktır. Hem öz, hem de biçim olarak bunu geliştirmektir.

-Eğitim ve öğretim müfredatları gençlik boyutu vurgulanarak hazırlanmalı. Doğru tarih, bilim, evren, felsefe ve sosyoloji anlayışı ile ahlaki, politik topluma hizmet edecek bir gençlik yetiştirilmelidir.

-Gençlik eğitimi; sistemin pozitivist zihniyetini özne-nesne, canlı-cansız madde anlayışına karşı ekolojik yaşam tarzını geliştirir. Ekolojik zihniyet, duyarlılık ve pratik uygulamalı hedeflenmelidir.

-Gençliğin toplumsallaştırılması ve toplumsal yaşama uyum sağlama amaçlı eğitimi esastır. Ruhsal, duygusal, zihinsel ve sosyal yetenekleri bir bütün olarak geliştirilmelidir.

-Kültürel farklılıklara saygı gösterilir ve eğitim programı buna göre hazırlanır.

-Gençlik eğitimi, toplumun öz değerleri üzerinden yürütülerek, maddi-manevi kültürüne sahip çıkar.

-Erdemli ve ahlaklı yaşamı esas alır, iyilik, güzellik ve doğruluk felsefesiyle yaklaşımı benimser.

-Gençlik eğitimi, bireyciliği değil, özgür birey ve toplumu inşa eder; toplumun ihtiyaçlarına göre mesleki elemanlar yetiştirilir.

-Gençliği strese sokan sınav, test, not vb. eğitimi rekabete koyan metotlara ihtiyaç yoktur.

Bu ilke ve metotları daha da geliştirebiliriz. Fakat öz itibariyle gençliğe ve çocuklara en anlamlı eğitim toplumun vereceği eğitim olmaktadır.

“Gençlerini kaybeden toplum veya tersine, toplumunu kaybeden gençlik yenilmiş olmaktan öte kendi varlık hakkını kaybetmiş, ona ihanet etmiş demektir. Gerisi çürüme, dağılma ve yok olmadır. Buna karşı temel toplumsal görev, varoluşunun temel araçları olarak kendi eğitim kurumlarını geliştirmektir; içerik olarak bilimsel, felsefi, sanatsal, dilsel yorumlarını bilim iktidar yapılanmasından ayrıştırmaktır; anlam devrimini başarmaktır. Aksi halde toplumsal varlığın ahlaki ve politik dokularını görevsel kılmak mümkün olmaz.” (Abdullah Öcalan)

Demokratik eğitim, demokratik okullar, özgür okullar anlamına gelir. Demokratik ulus eğitimi tüm halkları kapsayan bir eğitim olmalı ve demokratik tarzda işlev görmelidir. Bir okulda Kürt, Arap, Süryani, Türkmen birlikte resmi dil dışında kendi anadillerinde eğitim görme hakkına sahiptir. Bu demokrasinin ve öz yönetimin gereğidir. Eğitim programları, müfredatlar konusunda her ulusun hassaslıkları da gözetilerek ortak bir müfredat hazırlanarak eğitim ortak görülebilir. Her toplum kendi okulunu ayrı açma hakkına sahiptir. Kürdistan da her ulustan topluluklar; Ermeniler, Süryaniler, Çerkezler, Araplar yani her topluluk kendi okulunu açarak çok zengin bir eğitim modeli ortaya çıkabilir. Herkes eğitim alanında aktif konuma getirilebilir. Bir çocuk ilkokula kadar kendi anadilinde eğitim görüp, sonraki öğrenimi için -dil konusunda- tercihini kendisine bırakmak demokratik eğitim sistemin bir ilkesi olmalıdır. Kendi tarihinden, kültüründen, ahlaki ve politik dokularından uzaklaştırılmış çocuklar ve gençler ancak demokratik eğitim tarzı ile kazanılabilinir.

Bu aynı zamanda çocuklarda ve gençlerde çok kültürlü eğitimi ve öğretimi geliştirir. Yine farklı dil ve kültürlerin bulunduğu ortamda çok daha anlamlı bir yaşam, zihniyette, bilinçte daha güçlü potansiyellerin açığa çıkmasını sağlar. Tek renkten, tek dilden, çok renkliliğe ve çok dilliliğe geçiştir demokratik eğitim sistemi. Demokratik ulusun eğitim sistemini kesinlikle toplum kendisi inşa etmeli, komün ve meclislerce yürütülmelidir. Kimseden beklemeden eğitim sistemi ve kurumlarımızı inşa etmek en temel ve ertelenemez görev olarak önümüzde durmaktadır.

 

Eğitim, Doğruyu, İyiyi ve Güzeli Öğretmektir

Eğitim sistemlerinin yeniden inşalarında en temel etkenlerden birisi de kuşkusuz öğretmenlik olmaktadır. Değişen bir dünya, değişen bir ülke ve değişen bir toplum gerçekliği içerisinde değişmeyen bir öğretmen mutlak köleliğe, devletçi zihniyete, yenilmeye mahkûmdur. Tabi değişim derken sosyolojik bakımdan toplumların demokratik ve ahlaki, politik çerçevede bir zihniyet değişiminden bahsedilmektedir. Bu değişimde kuşkusuz, demokratik kültürü almış, manevi değerleri koruyan ve bunu geliştiren öğretmenlere ihtiyaç vardır. Öğretmenlik toplumsal bir faaliyettir. Demokratik ulusun eğitim modelinde yetişmiş öğretmenler kendilerini topluma adamalı, toplumsal değerlere sahip çıkmalıdır. Öğretmenlik sosyolojik bir olgudur. Her öğretmen çocuk psikolojisini iyi anlamalı ve buna göre yaklaşmalıdır. Öğretmen kendini değil, toplumun-geleceğin dinamik gücü olan çocukların ve gençlerin aydınlığını, geleceğini düşünebilmelidir. Çocukların toplumsallaşması, doğruyu, iyiyi ve güzeli öğrenmesi, öğretmenin tarzıyla bağlantılıdır. Demokratik eğitimde zor, şiddet ve baskıya yer yoktur. Bir çocuk şiddet ile terbiye edilemez. Anlayarak, sorunlarına çözüm aramak en doğru yöntemdir. Ünlü düşünürlerden Konfüçyüs; “Bilgiye sahip olarak doğmuş birisi değilim. Öğretmeyi seviyorum ve öğrenmeye çalışıyorum.” der. Çocuk ve gençler, bireyci, bencil yaşam tarzına izin vermeyen, komün ve kolektif tarzı esas alan bir disiplinle eğitilmelidir. Bu anlamıyla çocuk ve gençlik eğitimi büyük emek ve çaba isteyen bir görev olarak başta öğretmenlerin sorumluluğundadır.

Hızla değişen dünya ve sistem karşısında demokratik ulusun eğitim sistemini geliştirmede öğretmenlere bu anlamıyla daha fazla görev ve sorumluluk düşmektedir. Genelde öğretmenlerin özelde ise, kadın öğretmenlerin bu konuda daha duyarlı ve öncülük etme misyonu daha fazla artmaktadır. Kadının toplumsal yaşam açısından belirleyiciliği eğitim sisteminde güçlü etkisi olacaktır.

 

Öğretmen, cinsiyetçi, erkek egemenlikli eğitim sistemini ret eden ve buna karşı mücadele edendir. Kadın öğretmenler, gençlerin ruh halini daha iyi anlayan, onlarla empati kuran ve her zaman pozitif olan bir yaklaşıma sahiptir. Toplumda klasikte olsa bir deyim vardır: “Öğretmen anne yarısıdır.” Çocuklar zamanın çoğunu evden çok okullarda, öğretmenleri ile geçirdiği için, onlarla ilişkilenmek, ilgilenmek, paylaşmak, sorunlarına çözüm aramak, öğretmenin özellikle kadın öğretmenlerin sorumluluğundadır. Bu anlamda öğretmenlere, toplumu değiştirip, dönüştürme, çocuklara ve gençlere yeni yaşam felsefesi temelinde zihniyet kazandırma rol ve misyonu daha fazla düşmektedir.

 

Kaynaklar
1 Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Çözümü Ciltleri
2 Ron Miller, Alternatif Eğitim

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.