Düşünce ve Kuram Dergisi

İttifaktan İttihada: Jin Jiyan Azadî Devrimi

Zozan Sima

Ben o kuşum
Çoktan beri kafasında uçma sevdası olan o kuş
Daracık göğsümde iniltiye dönüştü şarkım
Tükendi hasretle günlerim
Dudaklarıma suskunluk kilidi vurma
Söylemem gerekir sırlarımı
Duyurmam gerekir bütün dünya insanlarına
Ateşli sesimin yankılarını [1]

 

Furuğ’un çağa ışık tutan bu dizeleri, Rojhilate Kürdistan ve İran’dan yükselen kadın devriminin şifrelerini açıklar gibi adeta bu çağa. Uzun yılların zihinsel, ruhsal ve fiziksel esaretine karşı, kendinden önceki süreçleri katbekat aşan bir devrim dalgası yankılanıyor Rojhilat ve İran sokaklarında. Çoktan beri kafasında uçma sevdası olan Rojhilate Kürdistan ve İran kadınları, yeni bir yaşamı ve umut iklimini elleriyle, saçlarıyla, kanlarıyla, isyanlarıyla örüyor aylardır.

Çağlardan beri devam eden merkezi uygarlık güçlerinin, onun İran izdüşümünde dogmatik İslam’ın, Şah rejiminin ve akabinde İslam Cumhuriyeti’nin kadınlara, gençlere, halklara baskı, asimilasyon, şiddet ve ölümden başka bir şey getirmeyen her türden uygulamalarına karşı, bu coğrafya türlü protestolara, isyanlara, serhildanlara tanık olageldi. Coğrafyanın kendisi tarihsel geleneği ve toplumsal direniş kültürü itibariyle merkezi uygarlığa, devletli sisteme karşı süreğen bir başkaldırı halinde aslında. Tarihin ve merkezi uygarlıkların ilk dönemlerinden başlayan bir tarihsel yolculuğa koyulursak her adım başında gücünü geleneğinden alan bir direniş ve mücadele öyküsünde konaklarız. Bu coğrafya Hürremilerin, Mazdekin, Babekin coğrafyası. Bu coğrafya Hürrem Bint-i Kade’nin, Banu Khorremdin’in, Gerd(Kürt) Aferit’in, Quretulayn’ın coğrafyası. Dolayısıyla direniş vurguları, temaları farklı farklı da olsa, hem ana soylu dönemin, hem özgür ruhlu dağ karakterinin hem de toplumsal ahlak ve politikanın uzun süreli yaşandığı bir coğrafya. Merkezi uygarlıklara ve erkek egemenlikli zihniyete karşı serhildan geleneğini güçlü yaşayan bir coğrafyadır.

Bu serhildanların bir kısmı parçalı, kısa süreli ve lokal kaldı. Bir kısmı uzun süreli olsa da toplumsal zeminde yeterli desteği göremediği ve durumu Farsça en güzel açıklayan tabirle ‘itihad’ (birlik olmak, birleşmek) düzeyine ulaşamadığı için istenilen düzeyde sonuç alıcı olamadı. Özellikle son 20 yılda, toplumsal problemlerin zirveye çıktığı Rojhilat ve İran’da ekonomik buhrana, siyasal baskılara, anadilde eğitim hakkının kısıtlanmasına, zorunlu örtünme yasasına ve daha pek çok cinsiyetçi-dinci-faşist uygulamaya karşı sayısız serhildan süreçleri yaşandı.

16 Eylül 2022’de Tahran’da Kürt kadını Jîna Mahsa Amini’nin hicabından saçları görünüyor saikiyle Gaşt-i İrşad (tabiri tam olarak karşılamasa da: Ahlak Polisi) tarafından işkenceyle katledilmesinin ardından başlayan ve dalga dalga yayılan serhildanlar süreci ise hem İran-Rojhilate Kürdistan direniş geleneğinde yeni bir sayfa açtı hem de dünya kadın özgürlük hareketleri açısından yeni bir kenetlenme ve etrafında direnişi örme amacı oluşturdu: Jin’in, Jiyan’ın ve Azadi’nin etrafında, tarihin bu durağı yeni bir sıçrama anı, değişim dinamiğiyle kucaklaştı.

 

Jin- Jiyan-Azadî ve Kadın Özgürlük Yüzyılı

Jîna artık bir birey olmanın, işkenceyle katledilmiş bir kadın olmanın, zorunlu hicab yasasına karşı gelmiş bir kadın olmanın, Gaşt-i İrşada kafa tutmuş bir direnişçi olmanın çok ötesinde bir sembol. Uzun yıllardır o coğrafyada yaşanan cinsiyetçiliğe karşı kolektifleşen bir hafızanın güncel izdüşümü. Tarihte bazen öyle sıçrama anları olur ki, bir ölüm binlerce yeni doğuma, bir katliam bir halkın uyanışına, bir fikir-slogan devrimsel bir sürecin başlangıcına vesile olur. Jîna’nın (kendisinden önceki yüzlerce kadın gibi) katledilmesi, geldiğimiz süreç itibariyle böylesi bir anlamı muhteva ediyor. Üç ayını dolduran serhildan sürecine damgasını vuran Jin-Jiyan-Azadî sloganı, yaşanan sürecin, tüm toplumun özgürlüğüne akan bir sürecin başlangıcını özetler gibi.

Jin-Jiyan-Azadi fikri ve bu fikrin değişim-dönüşüm yaratan dinamizmi, 40 yılı aşkın bir süredir, Kürdistan özgülünde tüm dünyada deneyimlenmiş bir gerçektir. Özgür dağlardan, Bakure Kürdistan ve Türkiye deneyiminden bilinen ve en son Rojava Kadın Devriminde olgusal gerçekliğe kavuşmuş olan bu gerçeklik, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmasının hakikatini en temel özetleyen ve kendisinin ifadesiyle “sihirli” bir slogandır.

Jin-Jiyan-Azadinin efsuni olmasının birçok sebebi var. İlki Öcalan’ın belirttiği gibi; “Büyüleyici yaşam burada doğdu; Kürdistan’da Jin û Jiyan (kadın ve yaşam) olarak gerçekleşti. Bin yıllar içinde yaşam bu sefer hiyerarşi ve devlet iktidarlarında Jin û Jiyan somutunda aynı mekânlarda kaybedildi.”[2]

Aryenik kültür grubuna dahil dillerin tamamına yakınında Jin ve Jiyan kelimeleri aynı kökenden gelmektedir. Kürtçe’de Jin ve Jîn-Jiyan’la ifadeye kavuşan bu hakikat, Farsça’da Zen-Zendegi, Ermenice’de Gyn olarak karşılık bulmuştur. Diğer dil gruplarında da benzer bir vurguya rastlıyoruz, fakat vurguyu en temel karşılayan kültür grubu, Aryen kültür grubudur. Burada toplumsal doğanın öncü grubu olmasının, kadın soylu yaşamın uzun süreli yaşandığı Yukarı Mezopotamya’nın temel kültür grubu olmasının etkisi büyüktür. Kadın ve Yaşam kelimelerinin aynı kavram etrafında örülüşü, ilk çağ toplumlarının yaşam şifresini çözer. Kadın etrafında örülen kolektif ve komünal yaşam, kadın kimliğiyle tanımlanmaktadır. Yani yaşam, kadın kimliğinde ifadelendirilmektedir. Kadın kimliği neyi muhteva ediyorsa, toplum kimliği aynı hakikati yaşamaktadır.

 

Azadi kelimesi de etimolojik olarak benzer bir durumdadır. A-Za-Dî, kelimesi etimolojik olarak incelendiğinde dişil bir sözcüktür ve  Za kökü Kürtçede doğum-doğuş anlamına gelmektedir. A-Za-Di kelime anlamı olarak “Doğuşu-doğumu gören kişi” anlamına gelir.[3] Sümerce’deki Amargi sözcüğüyle bağını kurarsak, Sümercede Amargi hem “özgürlük” hem de “anaya dönüş” anlamına gelmektedir.[4] Azadi sözcüğü de kadını işaret eden bir anlam muhteva eder. Sloganın sihirli formülü, kadın etrafında şekillenen yaşamla, özgürlük-ana soylu topluma dönüş üçlemesiyle okunabilir. İnsanda, doğayı kavrayarak kendine varan, kendini anlamlandıran ve toplumsallaşmaya yol alan hakikat arayışı, bu sloganın sihrinde buluşur. Dolayısıyla Jin-Jiyan-Azadînin ilk kerameti buradan gelmektedir.

İkinci yönü ise, bu sihrin toplumsal bellekteki izdüşümüdür. Zira yedi bin yıllık erkek egemenlikli zihniyetin, topluma, kadına dolayısıyla erkeğe nefes aldırmayan iktidarına karşı sönümlenmiş olsa da korunan ilke, özgür yaşama duyulan özlemdir. İnsanlık belleği, yaşamının %98’ini kolay unutmaz, toplumsal doğanın kodları tüm canlılığıyla devam etmektedir. Bu slogan bir özlemin formüle edilmesidir, yaşanılmış ve hala yaşanması olası demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü özlerin tecellisidir.

Bir diğer yönü, Jin-Jiyan-Azadînin yarattığı zihniyet değişim-dönüşümü ve bu uğurda göze alınan ve ödenen bedellerdir. Bu denli eril-iktidarcı bir çağ gerçeğinde, kadın ve yaşam bağına tutunmak, bunu hem benlikte hem zihniyette hem de toplumsal alanda bir mücadele amacına dönüştürmek kolay değil. Kürdistan kadın özgürlük hareketinin kadın özgürlük devriminde bu denli büyük yol kat etmesinin ve dünyaya ilham olmasının özünde, temelinde bu gerçeklik yatar. Savaşıyla, siyasetiyle, eğitimiyle, tüm modernist bilmelere karşı bilimsel çıkışıyla varılan süreç, bugün Rojhilatlı kadınları, Sussex Düşesi Meghan Markle’ı[5], Berlin sokaklarını, Kürdistan dağlarını aynı paydada buluşturdu. Özcesi Jin-Jiyan-Azadinin bugün evrensele yol alan öyküsü kırk yılı aşan bilmelerin, zihniyet dönüşümünün, devrimin ve bu uğurda ödenen iç-dış bedellerin sonucudur. Bugün Rojhilate Kürdistan ve İran’da dönüşsüz bir şekilde zuhur eden bu sloganın toplumsallaştıran, tarihselleştiren ve birleştiren gücü, sihrini de oluşturmaktadır.

Abdullah Öcalan, 2001 yılında yaptığı bir avukat görüşmesinde, çağın niteliğini “21. Yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olacaktır.” tespitiyle belirtiyor. 19. ve 20. yüzyıl toplumsal hareketlerinden farklı olarak bu yüzyılın taşıdığı birleşikleşen özgürlük mücadelesi potansiyeli, kadın hareketlerinde somutlaşmaktadır. Dünyanın hemen her yerinde, kadın hareketleri her zamankinden daha aktif ve en önemlisi de sonuç alıcı mücadele odaklarıyla direnmektedir. Tüm dalga feminizmlerin deneyimi ve kazanımları bu konuda önemli bir mirastır.

Özelde 90’ların başıyla beraber dünyada yankılanmaya başlayan Kürdistan kadın özgürlük deneyimi ise bu konuda daha birleştirici ve perspektif sunan bir rol oynamıştır. Kadın devrimi pratiğinin, toplumsal zeminde, farklı etnik kesimlerde ve inanışlarda yarattığı etki, birleşikleşen mücadelenin kapısını daha güçlü aralamaktadır. Dünya Kadın Konferansları, Ortadoğu Kadın Konferansları bu hususta sonuç alıcı çalışmalardır. Özelde Batılı kadın özgürlük deneyimleriyle, Ortadoğu-Kürdistan direniş geleneğini buluşturması, deneyim paylaşımları ve aynı slogan etrafında birleşme iradesi önemlidir. Berlin’de düzenlenen Kadınlar Geleceği Örüyor Ağı 2. Uluslararası Kadın Konferansı, kadın devrimi açısından önemli bir irade beyanı ve mücadele kararlılığıdır. Yemen’den Latin Amerika’ya, İtalya’dan Afganistan’a, çok zengin bir yelpazede buluşan kadın hareketleri ortak bir paydanın etrafında, özgürlük arayışlarını ördüler. Konferansın temel sloganı olan “Jin-Jiyan-Azadi” ise, konferansın düşünsel ve manevi akışında sihrini ispatladı ve konferansta platformun artık kendisini Jin Jiyan Azadi platformu olarak tanımlaması kararına varıldı.

 

Rojhilate Kürdistan ve İran Kadın Özgürlük Mücadeleleri Deneyimi 

Rojhilate Kürdistan ve İran gerçeği açısından kadın özgürlük mücadelelerinin uzun soluklu bir geçmişi var. Kadın soylu toplum geleneğinin uzun süreli yaşandığı coğrafya, erkek egemenlikli uygarlıklar silsilesi ile birlikte, geleneğin direnişine pek çok defa tanıklık etti. Tarihteki ismiyle Aryan’ın kültürel direnişi çok eskilere dayanıyor. Kadınlar bu kültürel direnişler içerisinde çoğu zaman aktif bir şekilde yer aldı. Toplumsal doğanın, devamında Zerdüştiliğin etkisi hem toplumsal direniş sahasında hem de hak arayışlarında kadının aktif bir konumda olmasında etkendir. Ancak erkek egemenlikli uygarlıkların da köklü ve uzun süreli yaşandığı bu coğrafyada, kadının toplumsal statüsü, yaşamda yer alma biçimi ve doğrudan yaşam biçimine yönelik yoğun müdahaleler her zaman olagelmiştir. Özelde İslamiyetin bölgede yayılması ile birlikte dogmatik-şeri hükümler yaşamın tamamına sirayet etmiştir. İslamiyet bölgede toplumun tüm yaşam alanlarını etkilemiş ve toplum yapısında ciddi değişiklikler yaratmıştır. 1979 sürecinde kadınların, toplumun bu denli aktif rol almasının temel sebebi İslam Devrimi olarak ele alınmasıdır.

Daha yakın tarih açısından incelersek, 1850’ler sonrası dünyada genel olarak yükselen feminist dalganın rüzgarı bu coğrafya da kadın mücadelelerini etkilemiş ve bu rüzgarı gelenekselle buluşturan bir direniş geleneği örülmüştür.  Tebriz Kadın Ayaklanması, 1890’daki Tütün Protestoları, 1895’teki gıda kıtlığına yönelik protesto hareketi, 1906 Anayasa Hareketi ve 1979 İslâm Devrimi birer kadın hareketi olmasalar da İranlı kadınların aktif olarak yer aldıkları ve hatta zaman zaman liderlik ettikleri toplumsal hareketler olmuştur.

İran’ın ilk feminist eylemcisi olarak tanımlanan Fatima ( Tahareh Qurrat al-Ayn) Bahaizm içerisinde etkin rol oynar, çok eşliliğin sınırlandırılması, kadına yönelik şiddetin yasaklanması, eğitim hakkının tanınması için mücadele yürütür. Katıldığı bir toplantıda peçesini atarak, kurtuluş istemini ortaya koyar ve 1852 yılında 28 arkadaşıyla birlikte idam edilir.[6]

Doğrudan kadın haklarına yönelik taleplerle ortaya çıkan hareketlerden biri 1906’da yaşanmıştır. 1906 anayasasında yer alan kısıtlamalar, oy hakkının tanınmaması, toplumsal statünün en altta tanımlanmış olması, kadınlar açısından isyan ve protestoların da zemini haline gelmiştir. Bu dönem kadın mücadelesinin dergiler ve dernekler eliyle yürütülmeye başlandığı dönemdir. 1900-1970’ler arası dönem kadın derneklerinin, kadın hak ve özgürlükler mücadelelerinin en yoğun yaşandığı dönem olarak değerlendirilebilir. Mücadele gerekçelerinin başında, dinin şeri yorumunun kadınlara dayattığı uygulamalara karşıdır. Örtünme zorunluluğu, sosyal ve siyasal hakların kısıtlanması, eğitim alanında yaşatılan dayatmalar buna örnek olarak gösterilebilir.

Rıza Pehlevi dönemindeki otoriter modernleşme süreci kadın hareketlerinde belli kısıtlamalar yaratmıştır. Bu dönemde kadın hak arayışları çoğunlukla hanedan üyesi kadınlarla sembolize oluyor. Afganistan’daki Kraliçe Süreyya örneğinin benzer versiyonlarına İran’da Pehlevi hanedanlığı içerisinde de rastlamak mümkün. Eğitim hakkı, sosyal ve siyasal haklar bu dönemin de temel vurgusu olmuştur. Zorunlu örtünme yasası ise pek çok isyanın baş gerekçesidir. Bu dönemin en temel sıkıntısı yürütülen faaliyetlerin toplumsal tabandan kopuk olması, toplumun tüm kesimlerine sirayet edecek gücü gösterememesidir. Sınıfsallaşan ve elitleşen kadın dernekleri, hareketleri toplum içinde yaşanan problemlerden kopuk kalmıştır. Örneğin 1936’da Rıza Şah’ın modernleşme yönünde bir adım olarak çarşafı yasaklaması, özgür iradeye tersinden bir müdahale olarak değerlendiriliyor. Aynı dönem Afganistan’ına, Türkiye’sine baktığımızda da benzer vurgular görmekteyiz.

Kapitalist modernitenin Ortadoğu versiyonu, benzer birçok coğrafyada sorun alanına dönüşmüştür. Toplumun yerele has karakterini algılamadan sunulan çözüm reçetelerinin Ortadoğu-Kürdistan gibi kadim coğrafyalarda yaşamsal karşılığı bulunmamaktadır. Kadın özgürlük sorunsalını ya yok sayan ya da toplumsal özgürlükten azade değerlendiren yaklaşım bu coğrafya da maya tutmuyor. Batılı modernist çözümler de maya tutmuyor, şeri-İslami dayatmalar da… Sorunların kaynağına eğilmeden getirilen geçici-yasal çözümler toplumsal zeminde karşılık bulamamakta, zira yasalar yerele indiğinde uygulama alanı bulmamaktadır. Bunun sosyolojik sebepleri, coğrafyanın özgünlüğüyle ilgilidir. Kadın özgürlük sorununu bir zihniyet problemi olarak ele almaktan ziyade, basit yasal bir kadın-erkek eşitliği vurgusu yedi bin yıllık kördüğümü çözmemektedir. Toplumsal problemlerin kaynağında ve başlangıcında yer alan kadın özgürlük sorunsalını, teknik-geçici ele almak sorunu ötelemenin, geciktirmenin ötesine geçmemektedir. Dolayısıyla kadına yönelik hak ihlalleri de kadınların özgürlük denemeleri de yakın tarih boyunca devam etmiştir, etmektedir.

1979 İslam Devrimi olarak tanımlanan süreç, kadınların hayatında keskin değişimler yarattı. Mücadele ve bedellerle kazanılmış siyasal ve sosyal haklar ortadan kaldırıldı ve kadınlar ev sınırlarına hapsedildi. Seyahat, okuma vb. bütün hakları erkeğin iznine ve eline tabi kılındı. O erkek 5 yaşında bile olsa, yanında bir erkek olmadan kadınların sokağa çıkması yasaklandı.

Yeni rejime yönelik ortaya çıkan ilk protesto gösterisi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde gerçekleşmiştir. Devrimin dini lideri Ayetullah Humeyni’nin devrimin henüz ilk aylarında kamuda çalışan kadınlara yönelik getirdiği peçe takma kararı, kadınlara birtakım haklar veren Aile Koruma Yasası’nı askıya alma çağrısı ve kadın hâkimlerin görevden alınması emri bu protestolara zemin hazırlamıştır. 8 Mart 1979’da gerçekleşen bu protesto gösterisi devrim sonrasında gerçekleşen ve kadın haklarını savunan ilk isyanlardandır.[7]

1979’dan bu yana İran’da çok sayıda dergi, gazete kadınların hak mücadelesinde aktif rol oynamışlardır. Bu yayınların pek çoğu ya kapatılmış ya da yayını yasaklanmıştır. Zen (Kadın) gazetesi, Rah-e Zeyneb (Zeynebin Yolu) ve Zen-e Roz (Kadının Günü) gazeteleri uzun mücadelelerle rejimi ve uygulamalarını eleştiren ve kadın hak arayışını sürdüren bir yerden yayına devam etmişlerdir.[8]

İran-Irak savaşı sonrası dönemde ise muhalefet üzerindeki baskının azaltılması, kadın hakları konusuna farklı çerçevelerden bakan İslâmcı ve laik kadınların birlikte hareket etmesinin yolunu açmıştır. 90’lı yıllarda her görüşten kadının, kadın haklarına yönelik mücadelelerde birlikte hareket ettiği belirtilebilir. 90’lı yılların mücadelesine esas damga vuran ise gençlerin, gençlik hareketlerinin kadın hareketlerine verdiği destektir. Bu mücadele 90’lı yılların sonunda başlayan reform hareketinin önünü açmıştır.

Kadınlar reform hareketinin önemli bir parçası olmuşlardır. Kadınlar arasında ortaya çıkan tepkiler savaş sonrası dönemde kadınlara duyulan ihtiyaçla birleşince kadınlara birtakım haklar verilmiştir. Fakat bu reformların esas amacı var olanı değiştirmek veya yumuşatmak değil, itiraz ve isyanların önünü kesmektir. Şeri hükümlerle yönetilen İslam Cumhuriyeti, mevcut politikaları itibariyle demokratikleşme ya da cinsiyet eşitliğini benimsemekten oldukça uzak görünmektedir.

İran ve Rojhilate Kürdistan’da son 20 yılda kadın serhildanları devam etmiştir. En yakından tanıdığımız protestolardan biri 2017’de Tahran’da yaşandı. Vida Movahed 28 Aralık 2017’de zorunlu örtünme yasasına karşı yeni bir eylem tarzı ortaya koymuştur. Enghelab caddesinde bir elektrik kutusunun üzerine çıkmış ve bir sopanın ucuna beyaz bir başörtüsü takarak sallandırmıştır. Bir sivil itaatsizlik tarzı olarak benimsenen bu eylem biçimi yeni bir ruh yaratmıştır. Yine 2014 yılında örgütlenen ve hala dijital medya üzerinde devam ettirilen “Benim Gizli Özgürlüğüm” ve devamında Vida’ya atıfla “Beyaz Çarşamba” eylemleri dünya kamuoyunda belli bir yer edinmiştir. Bu tarz sivil itaatsizlik eylemlerine İran ve Rojhilate Kürdistan’da sık sık rastlanmaktadır.

Kürdistan özgülünde ve Kürt kadınları açısından ise durum iki yönüyle değerlendirilebilir. İlki her ne kadar İslam’ın yoğun etkisi altında olsa da Kürdistan’da dinin yorumu kendi kimliğine has olmuştur, dolayısıyla dini-feodal etkiler Kürt toplumunun sosyolojisine hastır. Diğer yönüyle etnik olarak yok sayılmaya, ötekileştirilmeye ve asimilasyona karşı tarih boyunca devam eden direniş, kadın mücadelesiyle kesişmiş ve iki mücadele iç içe yürümüştür. Mina Qazi, Qedem Xêr örnekleri bu konuda çarpıcıdır. Rojhilate Kürdistan’da ulusal direnişin kadın yüzüne dair önemli doneler sunar. 2008 yılından bu yana tutsak olan Zeyneb Celaliyan’ın rejime kafa tutan direnişi, 2010’da idam sehpasına yürürken “Bedenimi teslim alabilirsiniz ama şerefimi asla!” diyen Şirin Elemhuli’nin duruşu, öz savunmasını gerçekleştirdiği ve pişmanlığı kabul etmediği için idam edilen Reyhan Cebari’nin isyanı yakın tarih açısından çarpıcı örneklerdir.

İran ve Rojhilate Kürdistan’da kadınlar, İslam Devrimi sonrası distopik bir dünyayla mücadele ettiler, etmeye devam ediyorlar. Ancak bu coğrafyadaki kadın özgürlük problemini İslam Devrimi ile sınırlamak, bugün devam eden Jin-Jiyan-Azadî devrimsel sürecinin tam manasıyla kavranmasında da kimi zorluklar yaratmaktadır. Zira 4 ayı geride bırakan serhildan sürecinde lokal de olsa ortaya çıkan bir tema da 79 öncesi sürecin daha özgürlükçü ele alınmasıdır. Şah taraftarlarının eylemselliklere katılma biçimi bu amaçlıdır, fakat Rojhilat ve İran’da uyanan ruh bunun çok ötesindedir. Eylemlerde bir slogan olarak öne çıkan ‘Merg ber sîtemger çi şah baş e çi rehber’ yani ‘Sömürgecilere ölüm ister Şah olsun ister Rehber’ çağrısı, serhildanların gerçek öncüsünün hangi fikir ve istem olduğunu ortaya koymaktadır. İsyan sadece 43 yıllık rejime değil, 7 bin yıllık erkek egemenliğinedir.

 

Jîna’dan Taşan, “Jin-Jiyan-Azadî”yle Maya Tutan İsyan

Serhildanlardan yansıyan çok etkili, cesur ve yaratıcı görüntülerin arasından bir kare özetliyor yaşananları, hicablarını atmış, uzun saçlarını salmış el ele tutuşmuş genç kadınlar, okuldaki tahtaya tek cümlelik bir destan yazmışlar. “Benim kız kardeşim için, senin kız kardeşin için, bizim kız kardeşimiz için…” Kız kardeşlik tanımlaması, kadın mücadeleleri açısından, feminist mücadeleler açısından önemli bir kavramsallaşma hali. Bunun en genç yaşlardan başlayarak yeni bir formda ve ruhta karşılanması bu defaki sürecin farklarından başlıcası. Genç kadınlar eylemlerin en önünde yer alıyor ve kelimenin tam anlamıyla ölümü öldürerek geleceğini kuruyor.

Rojhilat ve İran’da 4 ayı ardında bırakan süreç, öncüllerinden farklı bir süreç. İlki ve belki de başat olanı, uzun on yıllardan sonra bu coğrafyada ilk defa toplumun tüm kesimlerini birleştiren bir serhildan süreci yaşanıyor. Sınıfsal farkların ortadan kalktığı, etnik, mezhepsel vurguların geride kaldığı bir süreçten geçiliyor. Bu sürecin en temel farkı, bütün yaş gruplarını, bütün etnik grupları, tüm inanç gruplarını buluşturan bir yerden ilerlemesidir. Belucistan’da daha serhildanın ilk günlerinden başlayan ve süreğenlik kazanan eylemsellik hali önemlidir. Loristan eyaletinde gerçekleşen eylemler önemlidir. Tebriz’de Azerilerin, Kürdistan’a selam durması tarihidir. Sünni, Şia, Zerdeşti, Yaresan tüm inançların bir araya gelmesi belirleyicidir. İran rejiminin yaratmaya çalıştığı toplumsal yarılmanın anlamını yitirdiği, etkisizleştiği bir süreçten geçilmektedir.

Bu birlikteliği ittifak kavramı tam anlamıyla karşılamamaktadır. İttifak; iki ya da daha fazla düşünceden insan, grup, cemaat, fikir topluluğunun yan yana gelmesidir. İttihad ise; aynı duygu ve düşünceleri paylaşanların sürekli ve bütünleştirici bir şekilde birleşmesi anlamına gelmektedir. İttihadda hedef yek hale gelmek ve bunu süresiz devam ettirme iradesini göstermektir. Rojhilat ve İran’da yaşanan süreci ittihad kavramıyla tanımlamak hakikate daha yakın geliyor. Farklılıkların bir kenara bırakılması ve Jin’in etrafında kenetlenme iradesinin bu denli güçlü ve halk gerçeğinden şerbetlenerek büyütülmesi neden bastırılamadığının, iktidarın yönelimi ne kadar vahşi olursa direnişin o denli katlanmasının, katmerlenmesinin de sebebidir.

Öcalan’ın paradigmasının ve ideolojik parametrelerinin bu denli güçlü yaşandığı ve yaşamsallaştığı sürecin öncü gücü toplumun kendisidir. Jin-Jiyan-Azadî kimin sloganı diye çok tartışıldı, fakat sloganı sürecin ruhu kılanlar direnme gücünü ve felsefesini nereden aldığını farkındadır. Kadın özgürlükçü paradigmanın ruhu, gücünü tarihsel-toplumsal gerçeklikten almakta ve bütüncül-kapsayıcı olarak gelecek tahayyülünü kadın devrimi etrafında örmektedir. Rojhilat ve İran halkları bu ruhla kendi izdüşümünde buluşmuştur.

“Eğer kadın esirse yaşam onurdan yoksun olur, onurdan yoksun bir yaşamın özgür olma şansı yok. Bu nedenle özgürlük ancak onurlu bir yaşamla, onurlu bir yaşam da ancak kadınla mümkün olabilir.” diyor Rojhilatlılar.[9] Kadın ve onurlu yaşam vurgusunun sıkça vurgulandığı bu serhildan sürecinde artık mücadele Gaşt-i İrşadın kaldırılıp kaldırılmaması, zorunlu örtünme yasasının değiştirilmesini, kadınlara kimi sosyal ve siyasal haklar tanınması tartışmasını aşmış durumdadır. Toplumsallaşan bir irade söz konusudur ve bu irade hem kendi yerelinde hem de evrensel kadın özgürlük mücadeleleri açısından yeni bir kapı aralamaktadır.

Serhildanların ilk günlerinden başlayan evrensel destek, düşünsel ve eylemsel bir ittifaka dönüşme potansiyelini barındırmaktadır. İlk günlerde dünyanın her yerinde ve her kesimden kadınların, erkeklerin başlattığı saç kesme eylemi, ilk süreç açısından yerini bulmuş ve Jin-Jiyan-Azadî devriminin akışında önemli bir rol oynamıştır. Oyuncu, sanatçı, siyasetçi, bilim insanı, yaşlı, genç, anne, emekçi kadınların bu sihir etrafında buluşmuş olması, kadın konfederalizmi tartışmalarına yeni bir boyut kazandırabilir. İran ve Rojhilat kadınları, halkları bu tartışmaların öncülüğünü eylemektedir.

Eylül ayının sonunda Afgan kadınlar Kabil’de İran büyükelçiliğinin önünde toplandı ve Jîna’nın katledilmesini protesto etmek için ellerinde “Kadın, Yaşam, Özgürlük” yazan afişlerle eylem düzenledi. Bazen bir hakikati haykırmak, aynı zamanda direnme cesaretini örgütlemektir. Uzun yıllardır Taliban karanlığıyla boğuşan Afgan kadınlarının bu protestosu ve devamla geliştirdikleri destek eylemleri böylesi bir anlam da taşımaktadır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Demokratik Kadın İttifakı (NADA), dünyanın birçok ülkesinde kadın örgütlerinin başlattığı “Benim Yaşamım Kampanyası”na destek verdiğini duyururken, açıklamasının temel temasını “Jin-Jiyan-Azadî” devriminin büyütülmesi üzerine kurdu. Örneklemeler çoğaltılabilir, fakat Rojhilat ve İran’da gücünü geleneğinden ve geleceğinden alarak örülen devrimsel sürecin taşıdığı birleşme-birleştirme potansiyelinin, desteğin ötesinde aktif mücadele zeminine dönüştürülmesiyle ilgili pratik adımlarda gecikmelerin olduğu aşikar.

Yerelde yaşanan ittihad hali, evrenselde ittifaka dönüşebilir, Jin-Jiyan-Azadînin sihrine dönersek bu felsefe bu kapsayıcılıkta ve aynı zamanda cesarettedir. Kolektifleşen mücadele deneyimlerimiz var, kadın hareketleri tüm ideolojik farklarına rağmen kolektif bilinç etrafında buluşma ve örgütlenme iradesini uzun yıllardır sırtlamış durumda. Bu noktada sürecin öncülüğü, coğrafyanın özgünlüğüne pek vakıf olmayanlar için en beklenmeyen yerden geldi. İran ve Rojhilat kadınları, halkları kendi öncülük misyonlarını belirlediler. Toplumsal rollerin, cinsiyet tanımlamalarının ve yaşamın dolayısıyla özgürlük hasretinin “kadın özgürlüğü” etrafında yeniden tanımlandığı bir devrimsel çağrıya soyundular. Bu 21. Yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olarak şekilleneceğinin en yalın, en duru ispatıdır.

Bu devrimsel çağrı sadece fikrini beyan eden, isyan eden bir yerde durmuyor. Aynı zamanda kendi öz savunma dinamiklerini de örgütlüyor. Kimi yerellerde fikirsel olgunluğunu devrimci mücadele geleneğinden alsa da, kadınlar, halklar kendi öz savunma birliklerini kurdu. Mahabad’da kurulan İştar Savunma Güçleri böyle bir güçtür. Yakın zamanda İlam’da gözaltına alınan ve idam cezasına çarptırılan Soniya Şerifi için İlam halkının eğer bırakılmazsa ve idam edilirse silahlı mücadeleye başlarız uyarısı, rejime geri adım attırdı. Bu coğrafya da kadınlar toplumsal özgürlük fikrini, kendi öz güçleriyle örgütlüyor ve evrensele akıtıyorlar.

Öcalan, “Özgürlük yeni özgürlüklere vesile oluyorsa anlamlı olur. Bu oluşturucu özgürlüktür. Özgürlüğünüz başka özgürlüklere vesile olmuyorsa, bu tutsaklaştırıcı özgürlüktür.” der. Liberalizmin bireysel hak ve özgürlükler kandırmacası bu çağda tüm yaşam alanlarına damga vurdu. Rojhilat ve İran’da yaşanan süreç; toplumsal özgürlüğü inşa eden bir yerde duruyor. Bu sebeple anlamını, özgürlük umudunu yeniden kurarak ve pratikleştirerek büyütüyor.

 

Yeni Bir “Erkeklik” Kavramı 

17 Kasım’da Rojhilat’ın Bokan kentinde rejim güçleri tarafından öldürülen Muhemmed Hesenzade’nin babası, oğlunun mezarı başında; “Eskiden gayretli, namuslu ve vicdanlı kişiler için erkek gibi biri denilirdi. Şimdi bir insan iyi bir erkek olmak istiyorsa kadın gibi olmalı. Çünkü kadınlar erkeklerden daha direngen.” dedi ve erkeklerin bu devrimsel sürece katılım biçiminin ölçüsünü ve ilkelerini belirlemiş oldu.

Kadın özgürlük mücadelesi açısından yıllardır mücadelesi yürütülen temel parametrelerden birisi de erkeğin dönüşümü ve demokratikleştirilmesi tartışmalarıdır. Dünyanın pek çok yerinde kadın özgürlük mirasınında etkisiyle, erkeklik tartışmaları, varolan erkekliği red eden hareketler, akımlar örgütlenmektir, bu çağda. Kadını ve kadın şahsında yaşamı tüketerek güçlenen erkek gerçekliğine karşı, kadın soylu yaşam anlayışı, eşitlik-özgürlük tartışmaları uzun süredir gündemdedir. Kürdistan Kadın özgürlük mücadelesi bu konuda kırk yılı aşan tecrübe sahibidir. Kadın ordulaşması, Kopuş Teorisi, Erkeği Dönüştürme Projesi, Özgür Eş Yaşam ve çağın bilimi Jineoloji bu konuda atılan somut ve devrimsel adımlardan bazılarıdır. Özgürlük sorununu kadın kadar erkeğin (hatta belki daha fazla) de sorun alanı olarak tanımlamak ve zihniyet devrimini bu gerçeğe karşı kurmak, uzun soluklu bir mücadelenin konusudur.

Rojhilat ve İran’da serhildanlara katılan, kadın özgürlükçü bir yaşam için, kadınların omuz başında mücadele eden erkekler, bu çağda değişmesi tahayyül edilen erkek gerçeğini de kurmaktadır. Zihniyet değişim-dönüşümü ve hegemonik erkekliğin demokratikleşmesi büyük bir mücadele süreci elbette ama bu sürecin, kadın özgürlüğünden toplumsal özgürlük talebine akan felsefenin mücadelesi de başlamış durumda.

Ş. Helin Murad; özgürleşen ve yiğitleşen erkek kavramını Kürdistan’da çok kadim bir kavram olan “Camerd”likle özdeşleştirmişti.[10] Özgürleşen erkek tartışmaları hegemonik erkeklikten boşanan ve toplumsal ahlak ve politikayla buluşan erkekle, toplumsal doğa vurgusuna dönersek, kadın kimliği etrafında anlam bulan erkekle form kazanır. Camerd kavramı bu noktada Kürt halkı içerisinde önemli bir yer tutar. Bokan’da bir direnişçinin mezarı başında babası tarafından dile getirilen ‘kadın’ gerçeği, Rojhilat ve İran’da erkeklik kavramının da yeniden şekillendiğine işaret ediyor.

Oradan yükselen seslerin çoğunda bu süreç ‘onur’ süreci olarak tanımlanıyor. Bu çarpıcıdır, namus kavramından ziyade ‘onur’ kavramı kullanılıyor. Jina’yı ve kadın mücadelesini feodal-dini vurgularla ‘namus’ olarak değil ‘onuruna sahip çıkmak’ olarak tanımlıyor. Bu yeni bir eşiktir. Tüm dünyada yürüyen erkeklik tartışmalarına, yeni bir boyut kazandıracak, kadın özgürlüğü ve erkeğin sınırsız iktidardan özgürleşmesini aynı payda da buluşturacak potansiyeli barındırmaktadır. Dolayısıyla İran ve Rojhilatta yürüyen süreç sadece kadın özgürlük mücadeleleri açısından değil tüm toplum açısından bütünleyici, dönüştürücü dinamizmi yaymaktadır.

Sonuç olarak Rojhilat ve İran’da uzun yüzyılların kafesi çoktan parçalandı. Gücünü geleneğinden alan devrimsel süreç, tarihin kadın yüzüne atıfla kökleri üzerinden yeşermeye başladı. Toplumsallaşmanın ve demokratik uygarlık tarihinin kök hücresi olan bu coğrafya, geleneğine uygun bir biçimde güncelini kurma iradesini beyan etti. “Kafasında uçma sevdası olan” kadınlar, özgürlük ve cesaret kavramlarına yeni bir boyut getirdiler, hemde erkek egemenliğinin tüm kurumlarıyla en çetin kurulduğu bir coğrafyada.

Bu devrim, özgücü itibariyle evrenselleşme ve 21. Yüzyılın karakterine damgasını vurma iddiasında. Örgütlenme potansiyelinin dayanışma ve desteği aşıp ‘itihad’ gücüne kavuşması ve Jîna’dan taşan “Jin-Jiyan-Azadî” sihrinin maya tutması, kadın özgürlük mücadelelerinin geleceği açısından da belirleyici önemdedir.

Tebrizli şair Pervin İtisami özetliyor İran’ın geçmişini, bugününü ve geleceğini;

Yazgı da, felek de yok edemedi beni;

 

Hangi bir damla kanın olur böyle bir hüneri?
Bu bir küçük damlada gizli iki yüz deniz var.
Her birinin kıyısından görünen zafer gemisi var.
Kulluk bağlarından bu kullar kavuşur özgürlüklerine;
Çırparlarsa kurtuluş aşkıyla kollarını, kanatlarını.[11]

 

 

 

[1] Furuğ Ferruhzad- İsyan Şiiri
[2] Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu, Cilt 4
[3] Numan Amed, Etimolojiya Azadiye
[4] Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak
[5] bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/268867
[6] Heja Zerya, Demokratik Modernitede Feminizm
[7] Şeyma Merve Tandoğan, İran’da Kadın Hareketleri
[8] Leyla Kahraman, İranlı Kadınların Toplumsal ve Siyasal Profili
[9] Abdurrahman Gök, Rojhilat ve İran’dayım, Yazı Dizisi-1
[10] Helin Murad, Jineoloji Akademisine Mektubundan
[11] Pervin İtisami, Divan-i Pervin-i İtisami
Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.