Düşünce ve Kuram Dergisi

Kum Saati

Seyit Oktay

Kum saati akıyor zaman başlıyor.

Hayali hayat kıldın, hayattan hayal yarattın.

Ağaçlar yaprağa durduğunda, tomurcuklar dalında patladığında, tarihin altın şafağında altın hilalde henüz kimse bilmezken adını, muhteşem zekan ve bereketli ellerinle sen kurdun yaşamı. Adın özdeşleşti kurduğunla; Jin-Jiyan.

Bakir zamanlarda insana kıyma bilgisi henüz yeryüzüne hakim değilken her şey tadında yaşanırken ve sadece hayata dair olan kaydedilirken taş tabletlere, senin sayende dünya güzeldi. Dünya herkesin bildiği ve yaşadığı yer idi. Hayat henüz o dünyaların birbirine temasından kanamamıştı. Bütün güzelliklerin pınarıyla suretin, iyinin kaynağıydı ruhun.

Zaman iyinin ve güzelin hüküm sürmesine ram olmuştu. Çeşn-i hayal, ab-ı hayattı varlığın. Mukaddes ışığın zamanı büktükçe iyi ve güzel sonsuzca hüküm sürecek gibiydi. Bütün efsunlar nefesinden, hikayeler terennümünden, masallar gözlerinin ışığından akardı.

Varlığın büyük insanlık destanını, sesinin ritmi şiiri, tının müziği yarattı. Bütün dillerin, soyların, kültürlerin mukaddes anasıydın. Anlamı, hakikati, aşkı, gerçeği ve düşü ışığınla yarattın. Mucize de sendin, muazzez de.

Doğa senin gizli tarihin, sen doğanın insan haliydin. Bütün çiçek adları, nehirler, güzele ve sevgiye dair her şey ruhunun ışık tayflarından var oldu. Bütün yaratımların kimlikleşti, kavramlaştı. Gökkuşağını gökten yere indirip bize armağan ettin. En küçük farklılığı bile şefkatle, sevgiyle yaşattın, büyüttün, korudun. Farklı ama bir arada, eşit ama özgür yaşamın sırrını fısıldadın ruhumuza.

Seninle bildik ve anladık ki; dağ başlangıçtır. Başlama bilgisini belleğimize mukadder kılan sendin. Kalt bilgisi zihnimizde henüz oluşmamış, elimizle soyumuzun kanı, ruhumuza cinayetin gölgesi sinmemişti. İlk bilge, son kutsayıcıydın.

Ve hakikat parçalanmamış, bilgi kirlenmemiş, anlam ölmemişti senin çağında.

Tarih: zaman ve mekanın insanda ritim bulmasıysa, sen onun baş mimarı, yapıcısıydın. Günahsız bir çağın soylu tanrıçasıydın.

Yüreğinde sevgi olan başka ne versin? Kum saati akıyor zaman ilerliyor.

Ve biz çıktık tarih sahnesine.

Zamanı ters yüz etmekle başladık işe,

Atamız Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışından yanılgı, Habil-Kabil kavgasından kan bulaştı ruhumuza. Yanılgı ve kandan ibaret bir tarih kurduk. Zihnimiz bu iki soysuzun izdivacından iktidarı peydahladı. Muktedir olduğumuzu sandık ama hiçbir zaman mukaddem olamayacağımızı anlayamadık.

Seni köleleştirmeyle başladık kendi köleliğimizi inşa etmeye ve seni öldürdükçe kendimizi öldürmeye. Katl bilgisi manifestomuz oldu. Şehirlere sevdalanıp dağları, başlama bilgisini unuttuk. Devlet denen haramzade canavarı icat ettik. Binlerce yıllık ihtişamlı yaratımlarını bir bir devşirip hile ile çalıp kendimize mal ettik. Varlığının ışığı üzerimizden eksildikçe ne vicdan kaldı ne ahlak, bencil canavarlara döndük. İhanet ettikçe kaybolduk.

Ve sen yenilince son kavgada Tiamat’ın çığlığında, zaman üstümüze devrildi. Seninle birlikte yenilen, ezilen, yok edilen biz olduk. İyi ve güzel olanı sürdük yüreğimizden. Senden çaldıklarımız günah levhası olarak asıldı boynumuza. Günahkâr bir çağ başlattık. Biz harabeye sen viraneye döndün. Kurtarabildiğin hazineleri viranenin altında gizleyerek.

Dilimiz hırçınlaştı, ruhumuza kötülük doldu. Kitabeler sensiz, tabletler nefesiz kaldı. Katillerin kahraman sayıldığı soysuz bir tarih yarattık. Menkıbelerimizde ölümü yücelttik.

Senin başlangıcında sevgi ve hakikat vardı, biz tarihimizi kanla başlattık, kanla kurduk, bir daha da kandan kurtulamadık. Bize binlerce yıl yetecek bilgi, sevgi, hakikat, anlam verdin ölümsüzlük yerine, biz ise taşlardan piramitlerle, harcı kan ve gözyaşı olan büyük kulelerle ölümsüz olacağımızı sandık. Rahminin bereketinden çoğaldık onu da kuruttuk pervasızca. Esamen yeryüzünden silinene dek durmadan çullandık üzerine.

İhtirasın şehvetinden, iktidarın cenabetinden müteşekkil bir yazgıyı baş tacı ettik insanlığın başına. Evveliyatımızı katlettikçe ebediyetimizi yok ettik. Yaktığın ağıtlara bile tahammül edemedik. Ne doğa kaldık kaynak namına ne dağ kaldı başlangıç babına ne de sen kaldın doğruyu bulmamız adına

Diller, kültürler, soylar tükettik. Dokunduğumuz her şeyi soldurduk. Zalim tanrılar icat ettik. Saltanatlarına geçit verdik. Ve muhkem kalelerinde kurdukları tahtlarından bir daha da indiremedik. Kendi canavarlarımızın mahkûmu ve mağlubu olduk. Sonsuz kölelikte hala debelenmekteyiz.

Yüreğinde kan olan başka ne verebilir? Kum saati akıyor zaman bitiyor.

Her şey aslına döner. Başlama bilgisi hakikattir. Karanlıktan doğar ışık, düşünce ışıktan.

Güneş tüm görkemiyle alacakaranlığı yırtıp doğunca dağlardan, beş bin yıldır nadasa yatmış ruhun uyandı yatağından. Zağrosların eteklerinden bir ışık seli gibi aktın üstümüze. Yıldız yağmuru yarattın ışından.

Karanlığın kuyusunda ışık, uçurumun kıyısında havalanan hakikat kuşu oldun. Yürüdüğün patikalarda bıraktığın izlerden anlam toplayıp yeniden düştük özgürlük peşine. Bildik ve anladık ki; sen özgürleşmedikçe kurtulamayacağız bukağılarımızdan

Yeniden kurdun zembereğinden boşalmış zamanı. Bildiğimiz ve yaşadığımız dünyanın koca bir yalan bulutundan ibaret olduğunu ve yıkılması gerektiğini söyledin. Sevgiyle yeniden kurmaktan bahsettin. Evrenin sırrına varmanın en iyi yolunun sevgiden geçtiğini anlattın. Ahir zaman kadın kâhinlerinin ruhunu özgürlük büyüsüyle bugüne taşıdın. Bizi hazinelerini gizlediğin viranelerde gezdirdin. Bin bir maskeyle gizlenmiş canavarlarımızın “modern” halini gösterdin. Canavarımızdan kurtulmak için önce maskelerden kurtulmamızı bildirdin.

Zihnimizi, dilimizi, yüreğimizi arındırmamız gerektiğini öğrendik yaktığın ateşlerin kızıllığında. Tarihin kuytularında gizlenmiş hakikatin sırlı kapılarını açtın. Mana peşinde koşmanın ufhunu yarattın. Bildik ve anladık ki; yaşam denilen muamma adında, sende gizli.

Yıldız levhalarına yazdın; “sonsuzluğa ermenin varlıkların içinden geçerek onların bağrına sıkılmış ışığı hissetmekle mümkün olacağını” Hakikat tabletlerinde anlattın: seninle doğru ve anlamlı yaşamın ancak iktidardan boşanmayla imkânlı olduğunu. Yazgımızın özgür yazıtlarını kalbindeki kelimelerle nakşettin. Dünyayı yaşanabilecek bir yer kılmak için yeniden kurmakumudunu ışıklandırdın.

Asalet ve hakikat deryasında insan olmanın, soysuzluk ve anlamsızlık çölünde yok olmaktan daha değerli olduğunu kavradık. İnsan olmanın yolunun kalbindeki ışığa kalbimizi açmaktan geçtiğini bildik,

Her şeyin yeniden başladığı ve şekillendiği yeni bir çağa açıldı zihin ve gönül kapılarımız. İnsanlığımıza seninle başladık, seninle yeniden kazanacağız insanlığımızı.

Kum saati akıyor zaman yeniden başlıyor.

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.