Giriş
“Özgürlük Kuşağı” hareketini İran ve Doğu Kürdistan halkının en radikal, farklı ve tarih yazan ayaklanmalarından biri olarak tanımlarsak abartmış olmayız. Bu hareket sürecinde yaşanan kültürel, toplumsal ve zihinsel değişimler; İran ve Doğu Kurdistan’daki “Jin Jiyan Azadî” hareketinin temel başarısı, siyasi yapıyı değiştirmenin, toplumda yeni bir kültür ve zihniyet yaratmanın ve yeni bir söylem üretmenin ötesindedir. Ataerkil arketiplerin hâlâ hakim olduğu ve toplumdaki hakim zihniyetin hakim olduğu bir coğrafyada “Jin Jiyan Azadî” sloganını atmak kesinlikle kadınları erkeklerle eşit insan olarak görmeye ve kabul etmeye bir çağrıdır. Öte yandan hareket sürecinde erkekler, ataerkil bir yapıda kendilerinin de mevcut düzenin şiddetinin mağduru olduklarını ve bu yapıdaki her türlü ayrımcılık ve şiddetten kurtulmak için harekete geçmeleri gerektiğini fark ettiler. Kadınlarla birlikte olun! Ortadoğu’nun gelecekteki gelişmelerinin tarihinde de etkili olmuştur. Geçtiğimiz (2022 yılı) yıl bu hareket farklı boyutlarıyla değerlendirilmiş ve birçok teorisyen ve şahsiyet bu toplumsal hareketin farklı yönleri hakkında konuşmuş ve yazmıştır. Kuşkusuz bu hareketin en önemli özelliklerinden biri kadınların radikal başkaldırısıydı, İran’ın baskıcı yönetimine rağmen onlar cesaret etti ve cesareti tüm dünyayı şaşırttı ve dünyanın bu hareketi desteklemesine neden oldu.
Bu hareketin kapsayıcılığı ve kapsamlılığı, “Jin Jiyan Azadî” sloganının kökeninin tarihi, sosyal ve felsefi temellerinden ayrılamaz. Çünkü bu sloganın felsefesi yıllardır Kurdistan ve Ortadoğu sınırlarını aşarak küresel bir nitelik kazanmış ve bu kez Aichi Saqqez mezarlığında, ‘terör’ devleti tarafından öldürülen Kürt kızı Jîna Emînî’nin cenaze töreninde gerçekleştirilmiştir. İran’ın otoriter yönetiminin güvenlik güçleri ateşlendi, ülke çapında bir nehir gibi yolunu bulmaya ve farklı yönlerde ilerlemeye devam eden bir devrim yarattı. Bu yazımda bu hareketin kökenlerini ve bu hareketin İran ve Doğu Kurdistan toplumu üzerinde bıraktığı etki ve gelişmeleri ele almaya çalışacağım.
“Jin Jiyan Azadî” Hareketinin Ortaya Çıkışının Arka Planı
İran kadınları ve genel olarak İran toplumu yüzlerce yıldır özgürlük için mücadele ediyor ve modern yüzyılda tiranlıktan ve özgürlükten kurtulmak için iki devrimden geçiyor. Meşrutiyet Devrimi[1] ve 1357 Devrimi, birçok nedenden dolayı bu devrimlerin her biri kurtuluşa ve demokrasinin yerleşmesine yol açmamış, başka bir baskı ve gericilik biçimine dönüşmüş ve bu sayede bu toprakların insanları tüm inanç ve milletlerden, ötekileştirilmiş, üstün millet (Pers) ve üstün din (İslam) ideolojisi, çeşitliliğine ve kültürel zenginliğine gölge düşürmüş ve sonunda her türlü hakkı bastıran kararlı ve despotik bir sistem oluşmuştur. Böyle bir sistemde kadınların durumu, kadın oldukları için daha kötü ve daha adaletsizdir. Çünkü İran hükümetinin kadınlara yaklaşımı, İran’da “kadın olmanın” başlı başına yazılı olmayan bir suç olduğunu gösteriyor. Kadınlar son yüz yılda pek çok siyasi ve sosyal haklarından mahrum bırakıldı, her zaman inkar etmeye zorlandılar. Doğal haklarını sürekli mücadelelerle geri almaya çalışıyorlar.
1957 devriminden sonra kadının durumuna kısaca değinecek olursak, genel olarak hayatlarının değiştiğini görürüz. Çünkü kadınların hayatının her alanına nüfuz eden ve onların boyunduruk altına alınmasında önemli bir unsur olarak kabul edilen şeriat ve İslam hukuku kanunları ile karşı yeni bir cephe oluşturuldu. Kadınların İran hükümetiyle çatışmasının ve meydan okumasının ana nedenlerinden biri haline gelen “Zorunlu Başörtüsü”[2] kanunudu. Hiç şüphesiz hükümet bu kanunu hiçbir zaman kadınlara tam dayatmayı başaramamıştır. Ve devrimden sonraki yıllarda kadınlar bu yasayı çeşitli şekillerde protesto etmiş, baskılara ve ödedikleri büyük maliyetlere rağmen asla pes etmemişler ve her türlü karşı mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Başörtüsü yasası, iktidarın ve geleneksel ataerkil güçlerin elinde, kadınları kamusal alandan bastırmak, dışlamak için kullanılan siyasi ve ideolojik bir araçtır. Bu yasa sonucunda pek çok kadın, bunu etmediği için işkenceye maruz kaldı, hapis cezası aldı ve manevi baskı gördü. Jîna’nın ve diğer yüzlerce kadının öldürülmesi, İran’daki bu anti-feminist yasaların uygulanması nedeniyle kadınların acı görmelerine ve trajik hikayelerine yol açmıştır. Erkek otoritesinin sembolü olan “hukuk” en çok kadınlara uygulanmaktadır. Bu yasalar kadınların önünde zorlu bir engel oluşturuyor. Kadınlar övgüye değer bir ısrarla bu yasayı kaldırarak diğer toplumsal ve bireysel özgürlüklerin önünü açmaya çalışıyorlar.
Rojhelat Kurdistanı’nda başlayan ve tüm İran’ı kapsayan ülke çapındaki radikal ayaklanma, sadece anti-feminist yasalara karşı bir protesto değil, temelde İran toplumunda hüküm süren tüm ayrımcılıklara ve eşitsizliklere karşı bir protestodur. Sömürgecilik altındaki alt sınıflar İran’ın ezilmişliğini oluşturur. Dolayısıyla “Jin Jiyan Azadî” sloganından doğan hareket, İran toplumunun yorgun ve acı çeken bedenine atılan bir tokat gibiydi.
Mevcut iktidarın baskılarından tiksinerek, büyük bir coşku ve umutla bir kez daha savaş alanına çekildiler. Bu hareket farklı düşünme ve yaşama mücadelesidir; Öte yandan “Jin Jiyan Azadî”, İran hükümetinin yıllar boyunca birçok yasa ve kısıtlamayla onları mahrum bırakılan kadınların bedenine, ruhuna ve iradesine sahip çıkmayı amaçlayan bir hareketti ve bu hareketin inşa edilen temelini oluşturdu. “Jin Jiyan Azadî” hareketi kadın özneyi devrimin ana unsuru olarak formüle etti. Yani kadın öznesi olmadan hiçbir devrimin toplumu demokratik olarak değiştirme şansının olmayacağını herkese gösterdi.
Coğrafi sınırları hızla aşan bu her şeyi kapsayan hareket, halkların ve grupların dayanışmasında önemli bir rol oynadı. Kürtler, Beluciler, Azeriler ve öğretmenler, gençler, emekliler, aydınlar ve özellikle kadınlardan oluşan; İran’ın otokratik yönetiminin baskısı altında yaşayan, İran halklarının özgürlük mücadelesi tarihinde benzeri görülmemiş bir durum yaşandı. İran hükümeti, özellikle 1957 devriminden sonra Kurdistan ve Belucistan gibi bölgelere yönelik tamamen otokratik ve işgalci bir yaklaşım benimsemişti. Bu bölgelerde “biyo-iktidar” politikaları uygulayarak yoksulluk ve işsizliği dayatmanın yanı sıra, anadil yasakları, Kürt, Beluc gençlerinin öldürülmesi, halkın öfkesine ve protestolarına neden oldu. Bu hareketin ilerleyişini yorumlayacak olursak, en radikal protesto biçimlerinin bu bölgelerde gerçekleştiğini, yani bu iki alan hareketinin atan kalbi olarak değerlendirildiğini göreceğiz. İran egemenliğinin baskı makinesi bu yıllarda bu bölgelerde pek çok suç işledi. “Jin Jiyan Azadî” hareketi aşamasında Kurdistan ve Belucistan’daki şiddet ve baskı diğer bölgelere göre daha umursamaz ve acımasızdı. Çünkü İran hükümeti açısından Kürtler ve Beluclar “ayrılıkçı” ve “suçlu”dur ve onları öldürmek meşrudur. Dolayısıyla iktidarın beklentisinin aksine bu kez durum daha önceki ayaklanmalardan farklıdır ve iktidarın halkın direniş ve mücadelelerine karşı bastırma makinesi fiilen çökmüş ve etkinliğini kaybetmiş, halk protestolarının çeşitliliği karşısında şaşkına dönmüştür. İran egemenliğinin temelleri, kültürel ve ulusal çeşitliliğin inkarına, yok edilmesine ve en önemlisi “kadın cinayetlerine” dayanmaktadır. “Jin Jiyan Azadî” hareketi bu topraklarda devrim kültürünü ve zulme karşı isyanı bir kez daha canlandırmış ve dinamiklerini koruyup geliştirmişti.
Kurdistan’ın Rojhelat parçasında “Jin Jiyan Azadî” hareketinin kıvılcımının atılması, burada bir direniş ve mücadele geleneğinin varlığını gösteriyor. Tarihin gösterdiği gibi bu topraklar her zaman her türlü zulme karşı direnişin merkezi olmuştur. İran hükümetinin Kurdistan Rojhelatına yönelik politikaları her zaman bir tür sömürgecilik olmuştur.
Kurdistan’ın bu kesiminde kitlesel infazlar, Kürt gençlerine işkence ve hapsedilme, yoksulluğun ve işsizliğin dayatılması her zaman vardı ve bu yaklaşıma karşı her türlü protesto ve direnişe “bölücülük” ve “ulusal güvenliğe karşı eylem” adı verildi. Hapis cezasına ve idamlara yol açtı. Öte yandan son yıllarda Kurdistan’ın askerileştirilmesi ve doğasının tahrip edilmesi de sömürgeci politikaların bir diğer parçasıdır. Kurdistan’ın dört parçasındaki düşmanların Kürtlere yönelik soykırıma giriştiği bir durumda, “Jin Jiyan Azadî” devrimci hareketi, Kürdistan’daki demokrasi yanlısı güçlere, partilere ve örgütlere farklılıklara bakılmaksızın bir fırsat sağladı. İran’ın otoriter sistemine karşı mücadelede bazı konular ortak noktalarda buluşup ortak bir program ve proje hakkında konuşacağız. Öte yandan “Jin Jiyan Azadî” devrimci hareketinin Saqqez’de ortaya çıkışı tesadüfi bir olay olmayıp sosyal, tarihi ve siyasi temellere sahiptir. Bu hareket aynı zamanda tekelci ve sömürüye dayalı hükümet yapısına karşı alternatif bir söylemi de içermektedir.
İran halkının mücadele ettiği tiranlık ve merkeziyetçilik, topluma özgü bir siyaset ve yönetim sisteminin oluşmamasından kaynaklanmaktadır.
İran’daki Tüm halkların Özgürlüğü Birbirine Bağlıdır
Sorunu ortadan kaldırmaya dayalı geleneksel çözümlere ya da belirli bir proje olmadan sadece mevcut sistemi yıkmaya yönelik çözümlere başvurmak, mevcut krizleri aşmaya yetmiyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın önerdiği demokratik ulus teorisi ve demokratik konfederalizm sistemi, Ortadoğu toplumlarının çoğulcu ve farklı dokusuna uygun, yenilikçi ve uygun bir modeldir. “Kimlik farklılıklarının ahlaki ve politik bağlılığa dayalı olarak daha kolektif bir varlık oluşturduğu ve kendi varlığını sürdürdüğü, milliyetçilik ve güç arayışından arınmış bu sistem.”[3] dillerin çok çeşitli olması nedeniyle, İran’da kültürel ve güvenilir olan bu sistem, çözüm bulmanın ve İran’ın otokratik yönetimi tarafından kopan halkların tarihi ve kültürel bağlarını yeniden kurmanın en iyi yolu olabilir. Demokratik konfederalizm sistemi, hükümet düzeninden farklı olarak kültürel ortaklığa ve özünde demokratik yönetime dayalı bir zihniyete, özgürlük, eşitlik ve adalet imkânının oluştuğu, birleştirici bir yapıya sahiptir ve şu anda da tanık olduğumuz bir yapıyı oluşturur. Rojava Kurdistan’ında bu sistemin uygulaması Ortadoğu’da da böyle bir yapının mümkün olduğunu gösteriyor.
“Jin Jiyan Azadî” hareketi sürecinde alternatif sistem tartışması gündeme geldi. İran halkının hükümet sistemi ve diktatörlükten yaşadığı acı tecrübeler göz önüne alındığında, artık hükümet sisteminin inandırıcı görülmediği, çeşitliliğe ve farklılıklara saygı duyan bir sistem istendiğini aşikardır. Dolayısıyla konfederalizm sisteminin inşa edilebilmesi için temellerinin oluşturulması, zihinsel ve yapısal hazırlığın yapılması, komite, enstitü, meclis gibi demokratik kurumların kurulması gerekmektedir. Bu nedenle “Jin Jiyan Azadî” devrimci hareketinin İran ve Kurdistan halkının son kırk yılda verdiği demokratik mücadelede çok büyük bir adım olduğu, İran ve Doğu Kurdistan halkının demokrasi kültürünün daha fazla farkına varıp barış içinde bir arada yaşamayı başardılar. Diğer bir deyişle İran’daki tüm halkların özgürlüğü birbirine bağlıdır. İran’ın coğrafi bölgesindeki ‘aşağı’ halklar arasındaki empati ve birlik, “Özgürlük Geni” hareketinin benzersiz özelliklerinden biri olarak kabul ediliyor. Azeri şehirlerindeki “Azerbaycan uyandı, Kurdistan’ı destekliyor” sloganları bu dayanışmanın açık bir örneğidir. Öte yandan Kürtlerin ve Belucilerin karşılıklı desteği de bu dayanışmanın bir başka boyutu olup, geçmiş yıllarda hep halkları bölerek ayakta kalmaya çalışan İran hükümetinin tüm dışlayıcı politikaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Dolayısıyla “birlik”, amaca yönelik olarak örgütlendiği takdirde iktidar sisteminin çöküşünde etkili olabilecek, geleceğin demokratik ve çoğulcu bir sisteminin inşasında rol oynayabilecek devrimci eylemin en önemli faktörlerinden biridir.
“Jin Jiyan Azadî” ayaklanmalarının önemi ve anlamı, “Halkımızın dilinde kadın ve hayat eş anlamlıdır. Ancak günümüze yaklaştıkça birbirine sonsuz zıt iki kategori haline gelmiştir. Bu açığı bir kez daha ortadan kaldıracağız, yani bir kez daha “kadın” ile “hayatı” aynı hale getireceğiz.”[4] Bu cümleler “Jin Jiyan Azadî”nin sadece bir slogan olmadığını ve Kurdistan’da tarihsel bir kökene sahiptir. Bu sloganın yaygınlaşmasının ve tüm kadınların ve alt sınıfların bu sloganla özdeşleştirilmesinin nedenlerinden biri de, kadın etrafında oluşturulan ataerkil sistem egemenliği altındaki yaşamın çökmüş olması ve bu felsefesinin anlam kazanmasıdır. Bu, kadınların ve yaşamın yeniden doğuşudur ve özgür bir kadın olmadan özgür bir toplum kurulamazlığın kanıtıdır. Çünkü toplumsallaşmanın ilk süreci kadınların etrafında şekillenmiştir ve kültürün ilk yaratıcılarıdırlar, kadınlar. Bu nedenle “Jin Jiyan Azadî” her türlü köleliğin, tahakkümün yıkılması ve kadının öncülük ettiği yeni ve özgür bir yaşamın inşasıdır.
“Her sloganın zihinsel bir dünyaya, tarihsel ve toplumsal bir arka plana dayanan bir ruhu, bir zamanı ve yeri vardır.”[5] İlk kez 2000 yılında Bakur (Kuzey) Kurdistan’da kadınlar tarafından atılan bu slogan; Kurdistan kadın özgürlük hareketinin nefes kesen mücadelesinin ürünü ve meyvesidir. Ve tarihsel bir süreç içerisinde oluşmuştur. İran ve Kürdistan Rojhelat’ta “Jin Jiyan Azadî” sloganı etrafında ülke çapında bir hareketin başlamasıyla eş zamanlı olarak, bu sloganın kökeni ve kimliğine ilişkin tartışmalar da başladı. Birileri onun köklerini çarpıtmaya, anlamını yok etmeye çalışıyorlardı, dolayısıyla bu hareketin ilerleyişi sırasında bu sloganın boyutlarını tersine çevirmek için verilen birçok mücadeleye rağmen hala özgürlük mücadelesinin merkezi sloganı olduğunu gördük ve bir kez daha bu sloganın “sihirli” doğası, formül herkes tarafından kanıtlandı. Kadın özgürlüğüne dayalı demokratik, ekolojik devrimin ana karakterini oluşturan bu slogan, özgürlük ve değişime yönelik pek çok kapıyı açmıştır. Diğer bir deyişle İran ve Rojhelat Kurdistan toplumunda daha önce yaşanmamış bir rönesans yaratmıştır. Dolayısıyla bu hareketin önemli yönlerinden biri de İran toplumundaki kadın ve erkeklerin taleplerinin özeti olan “Özgürlük Geni” sloganıdır. Bu ayaklanmaların ana öznesi olarak kadınların ön plana çıkması, Ortadoğu’nun demokratikleşme devriminin kadınların varlığı olmadan mümkün olmadığını ve hiçbir anlam taşımayacağını göstermektedir. Aslında bu slogan, “benlik” (xwebûn) felsefesi ve hayata yön vermenin entelektüel çerçevesi olan kadın özgürlüğü ideolojisinin özüdür. Bu sloganın önemi, kültürün Kurdistan’daki kadın direnişinin ve mücadelesinin dili olmasıdır. “Jin Jiyan Azadî” binlerce yıldır süregelen tarihsel akışın, ataerkil düzeni tersine çevirme mücadelesinin sloganıdır. Bu Tanrıça felsefesinin toplumdaki gerçek yerini bulmasıdır. Kuşkusuz toplumun yarısını oluşturan kadınların ikinci sınıf ve zayıf vatandaş konumunda olduğu bir toplumda, eşit ve özgür bir toplumdan söz edilemez. Kurdistan özgürlük hareketinin ayırt edici noktalarından biri de, kadın meselesine öncelik vermesi ve çözümü kurtuluşun sonrasına ertelememesidir.
Bu sloganı farklı dillere çevirerek Kürt’ün doğasından ve tarihsel köklerinden uzaklaştırmaya çalışmak, bu harekete el koyma davranışının bir parçasıdır. “Eğer “Jin Jiyan Azadî”nin Kürt bağlamındaki sloganı ırkçılığın, faşizmin ve ataerkilliğin her türlüsüne karşı iradeyi, mücadeleyi ve yüzleşmeyi gösteriyorsa, Kürt ruhunun İranlı bir kişi tarafından sahiplenilmesi, tercüme edilmesi ve ortadan kaldırılması yalnızca susturmayı, baskılamayı ve baskılamayı amaçlıyor. Mücadeleleri görmezden gelin.”[6]
Öte yandan “Jin Jiyan Azadî” hareketinin ve her demokratik devrimin karşı karşıya olduğu tehlike, sağ ve gerici güçlerin emperyalizmin yararına ona el koyma, anlam ve amaçlarını boşaltma girişimidir. Bu anlamda Kürtlerin onlarca yıllık mücadele, direnişi ve tarihsel etkileri göz ardı edilerek bu sloganın ve hareketin kökenine el koymak için yapılan birçok saldırı ve mücadeleye rağmen İran ve Doğu Kürdistan halkı hâlâ sloganın etrafındadır. “Jin Jiyan Azadî” mücadelelerine devam ediyorlar. Bu aşamada İran merkezci bakış açısına sahip milliyetçi sistem, farklı başlıklar ve taktiklerle hareketin ana akışını çarpıtmaya çalıştı.
Aslında İran’ın egemenliğinin mahiyetini gösteren, “Erkek, Vatan, Yerleşim” sloganı, son derece anti-feminist, ataerkil bir içeriğe ve bir tür milliyetçiliğe sahip olup, kadınların dışlanmasına dayalı bir toplumu çağrıştırmaktadır. Özgürlük, eşitlik ve demokrasi felsefesini taşıyan “Jin Jiyan Azadî” slogan içeriğinin en belirgin yanı kadınların varlığıdır. Ataerkillik kültürünün, tahakküm ve baskı ilişkilerinin daha yoğun olduğu bir coğrafyada kadının yükselişi ve kadına çizilen sınırların aşılmasıdır. “Jin Jiyan Azadî” hareketinin önemli boyutlarından biri de kadın özgürlüğünü merkeze alan ulus ve sınır ötesi bir hareket olmasıdır. Kadın özgürleşmesinin gerçekleşmesi ve kadın öncülüğünde erkekle birlikte özgür bir topluma doğru adım atmayı vaat eden bir hareket oluşudur. Bu hareket sadece İran ve Doğu Kürdistan’da mücadele kıvılcımı alevlemekle kalmadı, Ortadoğu’daki, özellikle Afganistan’daki kadınların mücadelelerine de ilham kaynağı oldu. Bu coğrafyanın sosyolojik yapısı ve dindarlığın güçlü etkileri, iktidarın belirleyici durumu ve bunun sonucunda ortaya çıkan diktatörlük düzeni ve gelenekçilik nedeniyle kadınlar ancak radikal bir zihniyetle aşabilecekleri sayısız sorunun merkezinde yer alıyor. Bu sorunların üstesinden ancak adikal bir çıkışla gelinir. “Jin Jiyan Azadî” hareketi kadınları bu ortak konular etrafında bir araya getirme özelliğine sahip ve bu dayanışmaya hareketin gidişatında tanık olduk. Ortadoğu’da kadınların zulme karşı kadim bir direniş ve mücadele geleneğine sahip olduğunu, ötekileştirme ve çifte baskı politikalarına rağmen hiçbir zaman mücadeleden geri durmadıklarını unutmamalıyız. Bu nedenle bu deneyim ve rezervler kadın hareketinin devamı ve kadın devriminin gerçekleşmesi açısından çok zengin bir platform olabilir.
Sonuç Olarak;
Jîna, İran’daki tarihsel baskının ve topyekûn ayrımcılığın simgesidir. İran hükümeti tarafından inkar edilen ve bastırılan kültürün ve halkın simgesi, aynı zamanda “polis” düzeninin kadına yönelik çıplak şiddetini de temsil ediyor. Öte yandan Jîna bir “öteki”ydi ve kadınlara yönelik baskı biçimlerinin iç içe geçmişliğini temsil ediyordu. Bu nedenle Jîna’nın trajik ölümü, adı gibi ölüm kültürüne karşı bir yaşam simgesidir. Eski bir gelenek olan saç kesmek ve eşarp yakmak yeniden gün yüzüne çıktı ve kölelik ve boyun eğdirme zincirlerinin kırılmasının bir işareti oldu. Bu nedenle, “Jin Jiyan Azadî” hareketi, “zayıf cinsiyet” gibi kadınların etrafında yaratılan tüm toplumsal cinsiyet stereotiplerini tamamen yıktı. İran’ın egemenliğinin tahakküme dayandığı halk olarak kadınların konumu hiç şüphesiz çok önemlidir. Ataerkillik, “baskın erkeklik” ve kadının ikincil konumda olduğu toplumsal cinsiyet rejimi sorgulandı. Erkeklerin kadınlara omuz omuza eşlik etmesi ve onlarla birlikte slogan atması bu hareketin öne çıkan özelliklerinden biri oldu. Bu, İran ve Doğu Kurdistan toplumunda yeni bir kadın-erkek ilişkileri kültürünü yarattı. Yaratılan bu bilinç düzeyi, iktidarın yıllardır çizdiği kırmızı çizgileri ortadan kaldırmış, kadınlar, erkek kimliğini oluşturan temel unsurlar olan ve erkekliğin bahanesi olan “namus” ve “gayret” kavramlarıyla karşı karşıya kalmışlardır. Kadınları öldürüyor, durdular. Bu sloganda “kadın” erkeklikten bağımsız değerli bir kimliktir. Bu nedenle “Jin Jiyan Azadî” hareketinin temel başarısı, siyasi yapıyı değiştirmenin, toplumda yeni bir kültür ve zihniyet yaratmanın ve yeni bir söylem üretmenin ötesindedir. Ataerkil arketiplerin hâlâ hakim olduğu ve toplumdaki hakim zihniyetin hakim olduğu bir coğrafyada “Jin Jiyan Azadî” sloganını atmak kesinlikle kadınları erkeklerle eşit insan olarak görmeye ve kabul etmeye bir çağrıdır. Öte yandan hareket sürecinde erkekler, ataerkil bir yapıda kendilerinin de mevcut düzenin şiddetinin mağduru olduklarını ve bu yapıdaki her türlü ayrımcılık ve şiddetten kurtulmak için harekete geçmeleri gerektiğini fark ettiler. Kadınlarla birlikte olun. “Jin Jiyan Azadî” hareketi, otorite ve ataerkillik kültürüne karşı bir başkaldırı olup, kadın meselesini öne çıkarmakta, tahakküm ilişkilerine meydan okumakta ve kadınsı eşitlikçi değerler yaratmaktadır. Bu sloganın, ataerkil sisteme, dini aşırılığa, otorite yapısına ve sermayeye karşı eş zamanlı olarak birçok cephede mücadele veren Kurdistan kadın özgürlük hareketinin yarım asırlık mücadelesinin sonucudur. Türkiye’deki mücadele göz önüne alındığında dağlar, hapishaneler ve şehirler kadınları, yaşamı ve özgürlüğü yeniden birleştirmenin mümkün olduğunu gösterdi. Bu zorlu mücadelelerin deneyimleri ve sınamaları artık Rojava ve Rojhelat’ta objektif bir şekilde kendini gösterdi.
Ortadoğu’nun geleceği “Jin Jiyan Azadî” felsefesini yaşamış ve deneyimlemiş kadınların elindedir. Bu coğrafyanın kadınları, Kürt kadınlarıyla birlikte kadınların özgürlüğünün aktif mücadelecisi olmadan Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin mümkün olmayacağı görülmüştür. Çağdaş Tanrıçalar Mezopotamya’nın kadim kültürünü yeniden canlandıracaktır.
Geçtiğimiz yüzyılda kadınlar özgürlüklerini, yaşamlarını, saygınlıklarını ve onurlarını yeniden kazanmak adına büyük adımlar atmış, başarılara imza atmışlardı. Ancak istenen başarıya ulaşılamadı. Ama dersler bıraktı. İşte “Jin Jiyan Azadî” hareketi geçmişin deneylerinde çıkarılan rafine edilmiş düşünceler ışığında, Ortadoğu’da kadınların önderlik ettiği devrimlerin bir manifestosudur ve çağdaş yüzyılın ihtiyaç ve taleplerini yansıtmaktadır. Kadınların bu manifesto etrafında süregelen mücadelesi, tarihsel yeni bir dönemin başlangıcına girmiştir.
“Jin Jiyan Azadî” hareketi birçok tarihi başarıya imza attı. İran hükümetinin acımasız baskısına rağmen insanlar hâlâ direnişçi tutumlarında ısrar ediyorlar. Hiç şüphesiz tabu sayılan başörtüsünün kaldırılmasıyla sistemin imajına ve ideolojik otoritesine darbe indirilmesi, iktidarın kontrol edemediği önemli bir başarıdır. Aile kurumları, din, gelenek ve görenekler üzerinden yeniden üretilen ‘kadın düşmanlığı’ ve kadının radikal yükselişine karşı durmak, kuşkusuz egemen kültürün şiddetli bir saldırısıdır.
Diğeri ise kadın hareketi ile ezilenlerin tüm mücadelelerinin iç içe geçmesi ve onları devrimci yola yönlendirmesiydi. Bu başarılar, organize edilmesi ve kanalize edilmesi halinde iktidar otoritesine karşı güçlü bir blok oluşturabilecek devrimsel bir hamle olacaktır. “Jin Jiyan Azadî” yoluna devam etmesi gereken eşit ve özgür bir toplum vizyonunu çizdi.
Farsçadan Çeviren; Mele Bedrettin Günay
[1] Meşrutiyet devrimi: Bu hareket, İran’ın kraliyet sisteminde kralın yetkilerinin sınırlandırılması ve bireysel özgürlükler gibi temel hakların kurumsallaştırılması doğrultusunda başlatılan meşrutiyet devrimine yol açan protestolarla 1284 güneş yılında başlamıştır. Adli adalet ve hukukun üstünlüğü. Ağustos 1288’de Saghir’in tiranlığının yenilgisi ve Muhammed Ali Şah’ın yönetiminin sona ermesidir.
[2] Zorunlu Tesettür Kanunu: Bu kanun, İslam Devrimi’nden sonra İran’ın dini egemenliği açısından önemli bir konu haline gelen ilk kanunlardan biri olmuş ve nihayet 18 Ağustos 1362’de İslam Şurası tarafından onaylanmıştır. İran’da zorunlu başörtüsü ilanının başlangıcından itibaren kadınlar, özellikle 17 Mart 1357’deki gösterilerde bu yasaya karşı muhalefetlerini ve protestolarını göstermişler, dolayısıyla İran hükümeti bu yasayı şiddet, baskı ve şiddet yoluyla uygulamaya çalışmaktadır. Bu yıllar boyunca işkenceye maruz kalmış ve bu yasadan etkilenen pek çok kadın işini kaybetmiş, İran’ı terk etmiş veya şiddete maruz kalmıştır.
[3] Volati Azad Dergisi, Sayı 64
[4] Abdullah Öcalan, 26 Şubat 1996
[5] https://jineoloji.eu/tr/kadin-yuzylinin-slogani-jin-jiyan-Azadî/5
[6] Kahraman Hüsrevi’nin zulmün kökenleri, inkar ve dışlama politikaları hakkındaki yazısı, Genealogy Dergisi Sayı 28
Yoruma kapalı.