Düşünce ve Kuram Dergisi

Ekonomiyi Geri Almaya Yönelik Performatif Pratikler

J. K. Gibson-Graham, Jenny Cameron ve Stephen Healy

Bizler, insanların birbirleriyle ve dünyayla karşılıklı bağlarını tanıyan ve dikkate alan ekonomiler inşa edebilmek için hâli hazırda yapmakta oldukları şeylerle ilgileniyoruz. Gittikçe daha fazla kapitalistleştiği iddia edilen yerkürenin yüzeyini kazıdığınızda (hatta bazen kapitalist işletmelerin kendi içlerinde bile), şaşırtıcı bir çeşitlilik sergileyen dayanışmacı ve komünal teşebbüslerle karşılaşırız. Böyle üretken bir çeşitlilik ile karşılaşmamız bizi, ekonominin sermaye-merkezli kavramsallaştırmalarına karşı bilinçli bir itiraza yöneltiyor. Ekonomik farklılıkları, kapitalizme hep bir yaratıcılık atfeden egemen temsillerin içine hapsetmeyi reddediyoruz. Daha da önemlisi, ekonomiyi, birlikte çalışarak bir mücadele yürüten insanların çabalarıyla değiştirilmesi mümkün olmayan bir güç gibi sunan fikri reddediyoruz. Böyle bir doğrultuda bize yardımcı olması için 1) politik ekonomiye feminist bir eleştiri uyguluyoruz; 2) üç siyaset biçimi geliştiriyoruz ve 3) performatif (edimsel) bir araştırma pratiğini benimsiyoruz. Bu kısa makalede, insanlar ve gezegenin geleceği için ekonomiyi geri almaya yönelik bu kilit stratejilerin her biri tanıtılmaktadır.

Ataerkiye yöneltilen feminist eleştiri, ekonominin yeniden kavramsallaştırılması konusunda bizim için ilham verici olmuştur (Cameron ve Gibson-Graham, 2003). Feminizm, kadının ‘erkek’ gibi, ‘erkeğin’ tamamlayıcısı, ‘erkeğe’ tâbi veya ‘erkeğin’ karşıtı olarak konumlandırılmasını reddetmiştir. Bu erkek cinsiyet-merkezci (phallogocentric) temsil, ‘erkek’ kimliğine bağlı olmayan bir kadın olmanın ne demek olduğuna ilişkin ihtimal ve imkânları sınırlandırmıştır. J. K. Gibson-Graham’ın sermaye-merkezcilik olarak buna benzer bir şekilde formüle ettiği temsil de ekonomik alternatifleri ‘kapitalizmin’ aynısı, tamamlayıcısı, ‘kapitalizme’ tâbi veya ‘kapitalizmin’ karşıtı olarak konumlandırarak, kapitalist olmayan ekonomi uygulamalarının herhangi bir özerkliğinin veya bağımsız dinamiklerinin olduğu gerçeğini yadsımıştır. Tüm ekonomik olasılıklar –örn. rekabetçi bireyciliğin hâkim olmadığı uygulama ve örgütlenmeler– en iyi ihtimalle kapitalizm denizindeki küçük adalara indirgenmektedirler. Hem kadınların hem de alternatif/kapitalist olmayan ekonomi uygulamalarının bu zarar verici temsillerinin yapı sökümünü yapmak önemli bir katkıdır; ancak yeni imkanlar yaratan bir siyasetin gelişmesini sağlamak için akademisyenler ve aktivistler olarak daha fazlasını da yapabiliriz.

J. K. Gibson-Graham, A Postcapitalist Politics (Kapitalizm-ötesi Siyaset) adlı kitabında 3 siyaset biçimi ortaya atmaktadır — dil siyaseti, özne siyaseti ve kolektif eylem siyaseti. Kapitalizm-ötesi dil siyaseti, aslında var olmak için hepimizin yaslandığı ilişkisellikleri hayata geçirmeye çalışan çeşitli dayanışmacı ve komünal girişimlerin neler yaptıklarını daha anlaşılır ve görünür kılmaya çalışır. Özellikle, Marksist ve feminist kuramda uzun süredir var olan geleneklerden beslenen çeşitli ekonomiler çerçevesi, kapitalist bir ekonominin esas unsurları (örn. ücretli işçilik, kapitalist işletme, piyasa, bireysel özel mülkiyet ve yerleşik finans piyasaları) olarak tanımlayamayacağımız, emeğin ücretlendirilmesi, bir işletmede artık emeğe/değere el konulması ve dağıtılması, birbirine eş değer olan veya olmayan mübadeleler, mülkiyet ve finansın örgütlenmesi ile ilgili olarak bir dolu biçim tanımlar. Bu pratikler, örneğin, ücretlendirilmemiş ev işi ve gönüllü mahalle çalışmasını, artık emeği kolektif ve komünal amaçlar için tanzim eden işçi kooperatiflerini ve toplumsal girişimleri, karşılıklı mübadeleleri ve armağanı/hibe etmeyi, komünal mülkiyeti ve açık erişim kaynaklarını, mikro-finans ve alın terine dayanan öz-sermayeyi içermektedir (Bakınız: Şekil 1).

Bu envantere veya çeşitli ekonomiler sözcük dağarcığına, ön plana çıkarmak istediğimiz etik ilişkisellikleri ortaya koyan bir topluluk ekonomileri dilini de ekledik. Take Back the Economy: An Ethical Guide for Transforming Our Communities (Gibson-Graham, Cameron and Healy, 2013) (Ekonomiyi Geri Almak: Topluluklarımızı Dönüştürmeye Yönelik Etik Bir Kılavuz) adlı kitapta bu etik ilişkisellikleri aşağıdaki gibi nitelendiriyoruz:

  • hep birlikte iyi ve adaletli bir şekilde geçinmek
  • artığı toplum ve çevre sağlığını güçlendirmeye tahsis etmek
  • diğer insanlar, canlılar ve yeryüzüyle olan karşılaşmaları hem diğerlerinin refahını, hem bizim refahımızı destekleyecek şekilde düzenlemek
  • sürdürülebilir bir şekilde tüketmek
  • müştereklerin bakımını yapmak—müşterekleri sürdürmek, yenilemek ve geliştirmek
  • zenginliklerimizi gelecek nesillerin iyi yaşayabilmesine yönelik yatırmak

Yukarıdaki her bir etik koordinat veya müzakere odağı çeşitli pratiklerden oluşur -çalışma, bir işletmeyi yönetme, mübadele, mülkiyet ve finansın örgütlenme biçimleri gibi. Kapitalizm-ötesi dil siyaseti ekonomik farklılıkları görmemize olanak verir, ama aynı zamanda yapı sökümüne uğramış ve yargı değerlerinden bağımsız bir şekilde temsil edilen çeşitli ekonomiler çerçevesinden etik karar odaklarından inşa olan topluluk ekonomilerine geçişi sağlar. Örneğin, bugün dünyada var olan çeşitli ekonomiler envanteri içine dahil edebileceğimiz senet karşılığı çalıştırma veya köle olarak çalıştırma gibi etik dışı uygulamalar, inşa etmeyi amaçladığımız topluluk ekonomilerinde kendilerine yer bulamayacaktır.

Bir topluluk ekonomisini oluşturan etik meseleleri ve kaygıları konuşmaya yönelik bir dil kursak da, bunu arzulayan özneler olmadığı takdirde, böyle bir ekonomi ortaya çıkmayacaktır. Bu nedenle kapitalizm-ötesi özne siyaseti, dil siyasetini düşündüklerimizin ve yaptıklarımızın çok büyük bir bölümünü yönlendiren duygulanım alanıyla eklemlemelidir. İster aktivist bir araştırmanın isterse örgütleyici bir hareketin parçası olarak; topluluk ekonomileri kurması beklenen yeni öznelerin gayretlendirilmesinde, hikâye anlatma ve grup etkinlikleri gibi stratejiler önemli bir harekete geçirici rol oynar. Yaygın toplumsal değişiklikler meydana getiren Köleliğin Kaldırılması Hareketi (Abolitionist Movement) gibi geçmiş hareketlerin hikâyelerinden düşünme ve eylem normlarının nasıl değişebileceğine ilişkin iç görüler kazanılabilir. Bir grup etkinliği bağlamında, katılımcılar, feminizm, eşcinsel hakları, hatta sigara karşıtı kampanyalar gibi deneyimlemiş olabilecekleri hareketlerin etkilerini hatırlayabilir ve bu tür hareketlerin tetiklediği öznellikteki somut değişiklikler üzerine düşünebilirler. Buradaki amaç, birden çok özne-posizyonun nasıl aynı anda var olabileceğini ve yeni öznelliklerin nasıl ortaya çıktığını, yaşanmış deneyimler üzerinden göstermektir. Kapitalizm-ötesi öznellikler uyandırıldığında ve yayıldığında, apayrı, birbirinden kopuk ve ‘sadece’ yerel nitelikteki girişimler gibi görünen hareketler, yeni imkânlar yaratma kapasitesine sahip çok daha büyük bir hareket hâline getirilebilir.

Kapitalizm-ötesi kolektif eylem siyaseti, yeni pratikleri desteklemek veya başlatmak suretiyle doğrudan ekonomik denemeler yaparak ilerler. Ekonomiyi Geri Almak adlı kitapta, etik ekonomik kararların etkilerini beraberce hesap etme duyarlılığını yerleştirebilmek için, doğrulama listeleri, puantaj cetveli, muhasebe defterleri, envanterler ve mukayese standartları gibi bir dizi ölçüt özetlenmektedir. Bu teknolojiler, hayatlarımızın güncel ekonomik boyutları üzerinde düşünmemizi ve daha farklı ne yapabiliriz sorusu üzerinde durmamızı sağlar. Bu teknolojilere bir örnek, ihtiyaç duyduğumuz ürünleri ve hizmetleri tedarik ettiğimiz piyasa ve piyasa dışı mübadeleler üzerinden başka işçiler, çevreler ve uzak coğrafyalarla karşılaşmalarımızın niteliğini değerlendirirken kullanabileceğimiz bir ‘Etik İlişkisellikleri Doğrulama Listesi’dir. Bu doğrulama listesinde vurgulanan etik kaygı, incelenen mübadele kapsamında bizim kendi ihtiyaçlarımız kadar başkalarının ihtiyaçlarının da karşılanıp karşılanmadığıdır. Söz konusu doğrulama listesi hayvanların nasıl muamele edildiğine, çevresel etkilere, insanların çalışma koşullarına, ilgili coğrafyalardaki siyasi adalete ve satın aldığımız ürün veya hizmetin üretiminin sürdürülebilirliğe etkisine dikkat çekmektedir. Bu ölçütü kullanarak, ihtiyaçlarımızı ‘adil ticaret’ konusunda garanti veren veya doğrudan temas ve karşılıklı ilişkilere dayalı çalışan tedarik ağlarından (örn. topluluk tarafından desteklenen tarım yoluyla) elde etmeyi daha fazla tercih edebiliriz. Bunun yanında bu ölçüt bize uzakta olan diğerleriyle yeni bir mübadele biçimi geliştirme konusunda ilham verebilir ya da bizi toplam karbon salım miktarları çok yüksek olan (karbon ayak izleri büyük olan) veya demokratik olmayan rejimlerle anlaşma yapan ve bu şekilde etik olmayan faaliyetler içinde bulunan şirketler tarafından piyasaya sürülen ürünlerden desteğimizi çekmeye yöneltebilir.

‘Halkın Hesabı’ (People’s Account) ticari işletmeyi geri almak için kolektif eylemlere yardım eden bir teknolojidir. Bu yeni hesaplama çerçevesi, geçinme ve artık değerin dağıtımı gibi konuların müzakeresinde başvurulacak tüm kritik kararları tespit etmektedir. Mülkiyet, geçim harcamaları ve artığın paylaşılması meselelerinin demokratikleşmesi ile ilgili etik kaygının yol gösterdiği bu hesaplama çerçevesi, farklı girişim örgütlenmelerini masaya yatırmamıza ve her birinin demokratik potansiyelini değerlendirmemize yardımcı olmaktadır. ‘Halkın hesabı’ teknolojisi, örneğin, işletme hisselerinin işçiler tarafından satın alınmasıyla, kapitalist bir firma yapısından işçilerin kendilerinin yönettikleri kapitalist olmayan bir firma yapısına geçişi yönlendirebilmek amacıyla kullanılabilir. Bu hesap aynı zamanda işletme içerisinde olup üretilen zenginlikten payını alanlar ile görünmeyen maliyetleri yüklenen (insan veya insan olmayan) işletme dışındakiler arasındaki ilişkiye de odaklanmaktadır. Kapitalizm-ötesi bir işletmede artık-değer, işletmenin içinde ve dışında nasıl adaletli bir şekilde dağıtılabilir? İşçiler tarafından yönetilen kooperatifler veya toplumsal girişimler kurmaya, ve hatta kapitalist şirketleri demokratikleştirmeye yönelik kolektif eylem, iktidarın paylaşılması üzerinden yürüyen mücadele ve müzakerenin yanı sıra farklılıkları hesaba katan ve idame eden yeni teknolojiler ve cihazlar geliştirme üzerindeki mücadele ve müzakereyi de içerir.

Araştırma pratiğini performatif (edimsel)bir pratik olarak üstlenmemiz ve ele almamız ise buraya kadar tartıştığımız siyasetlerin her üçüne de zemin oluştururken, aynı zamanda yeni imkânlar ve dünyalar yaratmaya da destek verir. Biz, eleştirel düşünme ve sorgulayıcı olma gibi yetenekleri, akademik araştırmada çok sık karşılaşıldığı gibi, mümkün olanın sınırlarını ve kaydedilen ilerlemeleri zayıflatan şeyleri ortaya çıkarmaya sarf etmek yerine, topluluk ekonomilerinin kurulmasına ve güçlendirilmesine katkıda bulunabilecek bir araştırma siyasetine yönelik kullanmakla ilgileniyoruz. Aslında, belli bir yerleşiklik kazandığını gözlemlediğimiz pek çok topluluk ekonomisi inisiyatifi akademik eleştirinin faydasını görmeden hayatta kalmayı ve hatta zenginleşmeyi ve çoğalmayı başarmıştır.

Eleştirel olmanın ne demek olduğu sorusu bilim insanlarının bugüne kadar üzerinde epey düşündüğü sorulardan biridir. Bruno Latour bilhassa, akademik eleştirinin otomatik bir şekilde tanıdık yapısal açıklamalara başvurma yolunda o kadar ileri gittiğini söyler ki bu eleştiri adeta kulağa, sadece “karanlıkta saklanmış ve her zaman tutarlı, sürekli ve yılmak bilmez bir şekilde davranan güçlü aktörler” gören bir komplo teorisi gibi gelmeye başlamıştır. Latour’un deyimiyle tek fark, biz akademisyenler, imparatorluk veya kapitalizm gibi “daha süslü tabirleri” veya “kapitalizmin onu yıkmayı amaçlayan her şeyi geri dönüştürüp kendi yararına kullanma konusundaki ünlü mahareti” gibi daha süslü açıklamaları kullanırız (2004, 229 & 231). Latour, eleştiri teriminin “yeni bir dizi pozitif metafor, jest, tavır, refleks ve düşünme alışkanlığı” ile ilişkilendirilmesi gerektiğini önermektedir (247) ki bu da, bizim için önem arz eden şeylerin üzerine soğuk su dökmektense, onları kırılgan “ve dolayısıyla büyük bir özen, bakım ve dikkat isteyen” meseleler olarak görmemiz anlamına gelebilir (246).

Kırılgan bir varoluş içinde olan topluluk ekonomileri dünyası, bizim için çok derin bir önem arz ediyor. Bu dünyanın kırılgan olması, onun hal-i hazırda çoktan kurulmuş ve çabuk kırılabilecek bir yapıya sahip olduğu anlamında bir kırılganlığı ifade etmiyor; aksine onun ortaya çıkarken, şekil alma aşamasında olduğunu ve bu aşamada da özen ve dikkate ihtiyaç duyduğunu ifade etmektedir. Burada bizim sorumluluğumuz, görünüşte birbirinden kopuk ve birbiriyle alakasız gibi görünen topluluk ekonomileri girişimlerini ve onların etik kaygılarını daha görünür kılan bir dil aracılığıyla daha anlaşılır hâle getirmeye yardım ederek ve özneleri kolektif bir çabayla ortaya çıkmakta olan topluluk ekonomisi imkânına yönlendirebilecek strateji ve araçlara katkıda bulunarak, bu girişimleri daha yaygın hâle getirmeye destek vermek ve bu dünya-yaratma sürecinde küçük bir rol oynamaktır.

 

 

 

Çeviri: Remziye Alparslan

 

 

 

Yararlanılan Kaynaklar

  • Cameron, J. and Gibson-Graham, J.K. 2003. Feminising the economy: metaphors, strategies, politics, Gender, Place and Culture 10 (2): 145-157.
  • Gibson-Graham, J.K. 2006. A Postcapitalist Politics, Minneapolis: University of Minnesota Press.
  • Gibson-Graham, J.K., Cameron, J. and Healy, S. 2013. Take Back the Economy: An Ethical Guide for Transforming Our Communities, Minneapolis: University of Minnesota Press.
  • Latour, B.. 2004. Why has critique run out of steam? From matters of fact to matters of concern, Critical Inquiry, 30, Winter, 225-248.

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.