“Tarih, duymasını bilenler için gerçeğin şaşmaz pusulasıdır.” [1]
Özgürlük istemi bitimsiz bir arayıştır. Her zamana ve mekana uyarlı olarak kendini üretebilen canlı organizma gibidir. En temel evrensel hakikat ilkelerinden biridir özgürlük. Bu ilke kaos aralıklarına tekabül eden an’sal kesitlerde çok daha aktif ve belirgin işler. Toplumun özelinde de değerlendirirsek, özgürlük ilkesinin kendisini yakıcı olarak hissettirdiği anlar sistemlerin yapısal kriz anlarıdır. Bunalım anları biçiminde belirginleşen böylesi dönemler toplumsal arayışların özgürlükçü ideallerle yükselişe geçtiği “devrim anları” olmaktadır. Bu nedenledir ki, kaotik kriz ve bunalım süreçleri, sistemsel geçiş aralıkları büyük arayışlara ve özgürlükçü devrimci mücadelelere sahne olurlar. Özgürlükçü devrim mücadelelerinin asli amaç ve hedefi olan alternatif toplumsal hakikatin programı ve nasıl pratik değiştirileceği ise böylesi arayış süreçlerinde somutluk kazanır. Dolayısıyla kaos, özgürlük arayışı, hakikat ve devrim kavramsallaştırmaları arasında böylesine dirimsel, bütüncül, birbirini besleyen anlamsal bir bağ bulunmaktadır.
Açık ki bu denklem doğru anlaşılmadıkça sonuç alıcı ve başarılı bir toplumsal mücadeleye, alternatif toplumsal inşaya kavuşabilmek çok olası değildir. Günümüzde hem ezilenler her egemenler cephesinde yaşanan “Yeni toplumsallık ne olacak?” tartışmaları böylesi bir tarihsel arka planına dayanmaktadır. Bu makalede yeni paradigma bakışımız üzerinden bu hususlara değin yemeye çalışacaktır.
1-Hakikat Nedir?
“Hakikat esasta çağlar boyunca gelişen toplumsal anlamlılığın insan bilincine çıkmış halidir.”[2]
İnsan türünde farkındalık duygusunun oluşumundan bu yana yanıtı aranan, zamanlara mekanlara özgü izahlar getirilmiş olan bir sorudur bu. Mitolojik, dini, felsefi ve bilimsel yorumlarla hakikat arayışı hep var olmuştur, halen de sürmektedir. Toplumun ilk hali olan komünal doğal toplum düzeninde geliştirilen mitolojik insanlarda evrene, doğaya, topluma dair algılama bütüncüldür. Tümü bütüncül hakikatin bileşenleri olarak görünmekte, tüm varlıkları canlı gözüyle bakılmakta, anlam biçilip kutsanmaktadır. Varlıklar arasında temel-tali, özne- nesne, önemli-önemsiz biçiminde eşitsiz ele alma ve ayrıştırmalar yoktur. Varlıkların birbirine yabancılaşması söz konusu değildir. Doğallığında işleyen bir ortak yaşam dengesi vardır. İhtiyacı görelilik esasında karşılıklı beslenme asli ilkedir. Buradan bakıldığında ilk toplumsallığın zihniyet yapısında varlıklara dönük algılama -özü itibariyle- evrensel hakikatin bütün günlüğüne yakındır. Mantık itibariyle, günümüzde kuantum fiziği tespit edebildiği evrensel oluşunun hakikat ülkelerine yakın bir algılama ve bakışın olduğum görülebilmektedir. Genelde devletçi-iktidarcı düzenin ideolojik bakışına, özel de onun kapitalist modernite aşamasındaki versiyonunun çıkarlarına uyarlanmış olgucu-pozitivist bakışına nazaran doğal toplumcu bakışı ve insanlar hakikatin özünü yansıtmadığı gerçeğe çok daha yakındır ve ön açıcı olabilmektedir. Çünkü, makro-mikro evrensel hakikatte varlıklar arasında eşitsiz, karşıtlık içeren ikilemlere, özne-nesne ayrıntılı hiyerarşik karşıtlıklara, böylesi algı ve bakış açılarına yer yoktur. Kuantumik bakış bize; “(…) Dünyamızın zihin ve beden (…), birey ve onun kişisel maddi anlamını ve insani kültürde doğal dünya arasındaki karşılıklı yaratıcı diyalogdan meydana geldiğini söyler.”[3]
İlksel toplum hafızasındaki bu çarpıcı algı devletin-iktidarın gelişimiyle beraber aşamalı olarak genellikle zayıflatılmış, bunun yerine çarpıtılmış bir hakikat örgüsü geliştirilmiştir. Bu çarpık hakikat kurgusuyla amaçlanan ise gayrimeşru olan devletçi-iktidarcı sapkın düzenin meşrulaştırılması istemidir.
Devletçi-iktidarcı sapış eşitsizliği, uyumsuzluğu, tahakkümü, cinsiyetçiliği, doğal karşıtlarını ve doğaya yabancılaşmayı, otoriter- egemenlikçi hiyerarşiyi temsil etmektedir. Bu yönüyle anti-toplumcudur. Evrensel hakikat ilkkelerinden uzaklaşmayı ifade etmektedir. Dolayısıyla gayri meşhurdur. Durumda iken kendi gerçekliğini gizleyip meşruluk kazanabilmek için yeni bir hakikatin izahı üretmek zorundadır. Çünkü meşruiyet edinebilmek salt zor ve baskı ile mümkün değildir. Toplumu ikna edilmesi gereklidir. Tam bu noktada iktidarcı sistem inançsal- tanrısal kılıf oluşturmaya yönelmiştir. Çarpıtılmış, özünden boşaltılmış “Yaratılış mithosu” izahları ile yapılmak istenen budur.
Buna göre verildiği eşitsiz, dengesiz, yerleşik düzen tanrısaldır, tanrı böyle istediği içindir. Kimi insanlar “ tanrısal özden” türedikleri için tanrının yeryüzündeki temsilcilerin mertebesinde iken, kimi insanlar ise “tanrıların dışkısından” türetilmişlerdir, en aşağı mertebelerde yer almaktadırlar. Kimileri yöneten, kimileri yönetilendir. Erkek, “adam” olup hakim cins konumundayken, kadın onun kaburgasından oluşan “karı” olarak zayıf cins konumundadır. Doğa, hakim canlı türü olan insanın ihtiyaçları için yaratıldığından cansız- huzursuz nesine konumundadır. Tüm bunlar tanrı buyruğudur. Bunu kabul edip uyanlar cennetle ödüllendirilecek, reddedip karşı çıkanlar şeytanlaştırılıp mahkum edilerek cehennemde cezalandırılacaktır. Bu kaderdir, herkes konumuna şükretmesini bilmelidir; hakikat budur!
Böyle özetlenebilecek çarpıtılmış hakikat kurgulu mitolojik ve dini izahların çağlara ve mekanlara uyarlanıp özgünlük edinerek günümüze değin uzandığı bilinmektedir. Bu izahlar devletçi- iktidar sistem tarafından, özelde ise onun modern temsilcisi kapitalist sistemde zirve yapmıştır. Farkı, mitos ve dini izahın ve dolayısıyla tanrısal yasaların yerine doğa yasalarının geçirilmiş olmasıdır. Böylece tüm anti-ekosistemsel, anti-toplumsal, sınıf egemenlikçi toplumsal cinsiyetçi sapkın düzen doğa yasalarının zorunlu sonuçları olarak lanse edilmektedir. Devletçi-iktidarcı düzenin bilim ile rasyonalize edilmesi böyle gerçekleşmektedir.
Hiç kuşkusuz zayıflatıp gel iletilmiş olsalar da ezilen insanlığın özgürlük, özlem ve istemleri yönünde gelişen arayışlar da daima hakikat yorumları var olagelmiştir daha iyi bir yaşam özlemini temsil edecek olan ütopyalar şekillenmiştir. Tüm dinlerin ilk çıkışta ki programlarında muhalif mezhebi oluşumlarda tarikat ve manastırlarda kırsal kökenli köylü ve kent kökenli yoksul ayaklanmaların da ütopik ve bilimsel sosyalist hareketlerde, ulusal kurtuluş mücadelelerinde, feminist ve ekolojist akımlarda “başka bir yaşam mümkün” şiarıyla alternatif hakikat yorumları açığa çıkarılmıştır. Bunlar ezilen insanlık açısından geçmişten güncele uzanan direniş geleneği ve özgürlük arayışı çizgisinde somut kazanmıştır. Maalesef en büyük handikap olarak kadercilik ve onun özgün bir versiyonu olan bilim sosu ile boyanmış zorunlu düz ilerlemeci tarih anlayışı bahse konu hakikat algısını hep eksik kalmış saklamıştır. Bilgeci paradigma ve onun pratik politik temsilini yapan özgürlük hareketi insanlık mirası ve direniş geleneğinin doğrularının çağdaş izdüşümü olup onların eksik hatalı yanlarının gerçekçi eleştirisini yaparak yeni katkılarla bu geleneği sürdürmektedir.
2- Devrim Nedir?
“Benim için devrimin anlamı uygarlık sisteminin sürekli alan ve uygulamasını daralttı ahlaki politik ve demokratik toplumun yeniden ve daha geliştirilmiş olarak bu niteliklerini kazanmasıdır.”[4]
Eski paradigmamızın üzerinde sınırlılık içerse de yaşanan reel sosyalist etkiler nedeniyle devrimi hep yıkma devirme sistemi alaşağı etme mantığı üzerinden algılar ve yorumlardık. Salt zora asgari mücadeleye endeksli ele alır ona inanırdık öyleyse bir devrim anlayışında algı ve bakışında inşa yapıcılık sistem kuruculuk yeterince ve yetkince yer almazdı. Devrimin zihniyet değişimi boyutu sosyal yaşam ve alışkanlıkları ile ilgili yönleri fazla görülmezdi. Yeni kişilik, yeni ilişki, yeni yaşam ve kültür üretme ve yaşama temsil etme gibi asli hususlar pek idrak edilmez, üzerine yeterince kafa yorulmaz, bilgi ısrarla yoğunlaşmalarımızı bu yönleri çekmeye çalışsa da fiiliyatta işleyen kendine görevlilerimiz kendimize esas almalar olurdu. Devrimin kadrolarındaki bu sorun kendinde stratejik ve temel kararları çıkartma etkisizleştirme biçiminde tahripkar sonuçlara yol açardı. Bu ise devrimin ve devrimciliğin sakat eksiklik kılınması demektir. Ölüme cesurca göğüs geren bir realite şekilde de zihniyet ve yaşamda kapitalist düzenin yaşam kalıpları bir biçimde etkisini sürdürmekteydi.
Aslında bu sorunun tüm dünya devrimlerinin, devrim hareketlerinin sorunluydu. Kördüğüm misali olmuş, çözülememişti. Reel sosyalist ve ulusal kurtuluş mücadeleleri ve devrimlerinden ödenen bedelleri, sergilenen görkemli kahramanlıklara rağmen ayakta kalınamadı. Derin bir stratejik solunum anlamında karşıda olunan kapitalist modernitenin zihniyet (olgucu-pozitivist) ve yaşam kültürünün özgün versiyonu haline gelmekten kurtulunamadı. Rusya, Çin, Vietnam örnekleri ortadadır. İktidar, devlet, cinsiyetçilik ve temsili parlamenterezmin sınırların dışına açıklamadı. Demokrasi, kadın özgürlüğü, katılımcı yönetim anlayışı, eşitlikçi ekonomik yapı, ekolojik duyarlılık gibi asli devrim görevleri layıkıyla yerine getiremedi. Sorunlar çözümsüzlüğe terkedildi. Alternatif zihniyetin üretilemedi. İktidarcı-devletçi gecenin bilgin yapısından kopuş sağlanamadı. Yaşam ve kültürde alternatif ölçüler geliştirilip pratik-politik temsile kavuşturulamadı. alternatif toplumsal inşaat eksik eksikbırakıldı. Kapitalizmin “ eski ait ne varsa tümüyle yıkmış” olması ne yazık ki “ilericilik” olarak görüldü. Oysa bu burjuvaziye devrimci yol biçme anlamına geliyordu; yeterince ayrıdına varılamadı. Kapitalizmin ve onun egemen sınıfı olarak burjuvazinin bu yıkıcılığı anti toplumcuydu. Toplumun tüm ahlaki örgüsü de yıkılmış, toplum savunmasız bırakılmıştı. Bu yön analiz edilemedi.
Bahse konu zihniyetinde kültür odaklı yanlış algı ve bakış açıları nedeniyle Avrupa’da gerçekleşen halka ait devrimler “burjuva devrimleri” olarak kabul edildi. İstismarcı, devrimleri gaspeden burjuva sınıfı komploculuğu gözardı edildi, gereğince ele alınmadı. Halkların can- kan pahasına örgütlenip geliştirdikleri devrimler zafere yakınlaştığı dönemlerde burjuvazinin, iktidarcı- devlet güçlerinin bu devrimlerin sızıp istismar ederek içini boşaltmaları derinliği görülemedi. Gerçekleşen devrim baskınının toplumlar nezdinde yarattığı yıkım, oluşturduğu derin tahribatlar da layıkıyla ortaya konamadı. Sonuçta zihniyet çarpıtılmış, kültürel dejenerasyona kapı aralanmış, özünde uzaklaşma anlamında toplumsal kültürel yabancılaşma baş göstermiştir. Böylesi bir sosyopolitik iklimde ve kültürel zeminde şekillenen insan gerçeği ve kişilik yapısı son derece özgüven yoksunu, sığ, zayıf, yalan ile kendini aldatıp avutma meyilli, istikrar ve ilkelilikten uzak düşünmüş, Birbirini kurdu olmuş, zora gelmeyen toplama- örgütlenmeye gelmeyen bir karakter olarak somutlaşmaktadır. toplumsal cinsiyetçi cendereye kızdırma kadın gerçeği, bu karakteri olarak, daha derin bir tahribata uğratılmıştır.
Sonuç itibariyle; gerçekleşmeyen, nihayete erdirelemeyen, kalıcı kılınamayan devrimler sonrasında toplumlar, bir bütünen insanlık cins, sınıf, etnisite, kültür, ekonomik, ekolojik/ekosistemsel sorunlarla boğuşmak zorunda kalmışlardır. Güncelde yaşanan budur. İnsanlık yeni bir sistemsel kriz ve kaos aralığına gelip dayanmıştır. Tam da bu nedenle hakikat ve devrim tanımı ve analizinde yeni, gerçekçi, bir düzey oluşturulmasına, Hakikat Devrimi Programı’nın ezilen insanlığın ortak paydaşı biçiminde örgütlendirilerek alternatif toplumsal inşaya koyulanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu, yakıcı olarak insanlığın gündeminde yer edinmiş durumdadır. Bilgeci paradigma bu ihtiyaca yanıt sunan en derli-toplu, gerçekçi, kapsayıcı ve pratikte kendini Kuzey Suriye Devrimi’nde kanıtlamış, somut bir programa kavuşturmuştur. Bu referans üzerinden konuyu incelemeye devam edebiliriz.
3- Hakikat Devriminin Programı Üzerine
“Alternatif bir gelecek yaratmak için eleştirel bilinç ve bilgiye ihtiyaç vardır. (…) ahlak ve inançla beslenmeyen bilinç yetersizdir. Yani karşı duruş için, köklü kopuş için eleştiri, bilgi, ahlak, inanç içselleştirilerek devrimci tutum ortaya çıkarılmalıdır. Köklü kopuş, kapitalist modernitenin insanlığa dayattığı eşitsizlik ilişkilerini kabul etmemek demektir. Köklü kopuş, ideolojik, politik, etik, estetik, kültürel ve toplumsal düzeyde yaşandı mı bir anlam kazanır. Bu kopuşun düzeyi gündelik sosyal yaşamdaki mücadele düzeyiyle doğru orantılıdır.” [5]
Alternatif hakikat izahı verili bilgi yapılarının eleştirel sorgulanmaları üzerinden geliştirilebilir. Sistemin hakikat yorumları iktidarcı çıkarlarının meşrulaştırılmasına dayalı geliştirilmiştir. Güncelde sistemin yapısal kriz yaşadığı, değişimin kaçınılmaz hal aldığı; içinde bulunduğumuz sürecin kaotik-krizli geçiş aralığını içerdiği ortadadır. Böylesi geçiş süreçleri devrimsel çıkışa olan toplumsal ihtiyaçların belirginleştiği aralıklardır. Sonuçta böylesi sosyo-politik iklimlerde yeni hakikat yorumu üzerinden özgürlükçü devrim hareketleri gelişmektedir. Hakikat devrimi programı temelinde devrimci mücadeleler örgütlenir. Bu programı pratik-politik zeminde temsil edip inşasına koyulacak olanlar ise devrimcilerdir. Devrim ve devrimcilik böyle temellenmektedir.
Toplumsal devrimler toplumsal dönüşümlerde önemli kırılma ve yeniden yapılanma anlarıdır. Özü itibari ile ezilen halkların büyük bedeller ve sonsuz emekleriyle ilmek ilmek ördükleri muazzam eserlerdir. Bunalım dönemleri ve sistemsel geçiş aralıklarında belirip yükselişe geçerler: “(…) Toplumsal eylemde başarıyı belirleyen, taşıdığı hakikat gücüdür. Hakikat payı yüksek ifadeler toplumsal olgunun ihtiva ettiği anlam ve yaşam gücünün temsiline bağlıdır.” [6] Çünkü, bahse konu bunalımın çözümü eski bilgi yapıları/bilme tarzları ile olamaz. Unutulmamalı ki, toplumsal gerçeklikler insan kurgularıdırlar, yıkılmaz ve değişmez gerçeklikler değiller. Değişimleri için düşünsel alternatif üretim ve toplumsal eyleme geçiş gereklidir, ilk adım böyle olabilmektir.
Tam da böylesi dönemlerde “Nasıl yaşamalı?”, “Ne yapmalı?”, “Nereden başlamalı?” soruları gündeme geri gelir. Hakikat Devrimi’nin Programı bu sorulara verilen yanıtlarla içerik ve biçim kazanacaktır. Bilgeci paradigmada bu yanıt bir nevi şiarlaştırılmıştır; sistemin içinden ve fakat sisteme karşıtlık temelinde!
Sistemin toplumların tüm yaşamını çepeçevre kuşatmış olmasıyla da ilgili olarak çağımızın devrimi sistem içinden ve fakat sisteme karşıtlık temelinde geliştirilmek durumundadır. Anti-cinsiyetçi, anti-kapitalist, anti-sömürgeci temelde ve demokratik sosyalist ilkeler üzerinden pratikleştirilip inşa edilecektir. Cinsiyetçi, hiyerarşik, iktidarcı, ulus-devletçi, tüm ekosistemlere zarar veren, gelir şovenizmi, tek kimlikçi faşizmi ifade eden köhne sistemin ürettiği sorunlara çözüm üretme sorumluluğunu üstlenmek durumundadır. Toplumsal ahlak ve kültürden uzaklaşıp yabancılaşan, bireyciliğin girdabına kapılmış kişilik sorununu çözme gibi derin sorumluluklarla karşı karşıya kalacaktır. Bu yönleri itibariyle özgürlükçü devrimler toplumlar açısından iç arınma ve nefs mücadelesini de içereceklerdir: “Anti-modernite devrimi açık ki bütünlük içinde parçalılık, evrensellik içinde yerellik, uzun süre kapsamında anlık yaklaşımı içinde anti-kapitalist, anti-ulus devletçilik ve anti-endüstricilik temelinde sosyalist, demokratik ve ekolojik amaç etrafında farklı yapılanmaların özsavunma ve kendiliklerini anlamlandırması ve hakikatleştirilmesi olacaktır.” [7]
Tüm bunlar Hakikat Devriminin Programı’nın ana ilkelerini ortaya koymaktadır: Toplumsal cinsiyetçi eril zihniyetin kırılıp kadın özgürlükçü kültürün tüm toplumlarda derinliğine ve yaygınlığına içselleşmesinin zihniyet mücadelesini ifade eder. Olgucu-pozitivist bilim/bilme çizgisinin özne-nesne ayrımlı araçsallaştırıcı, ayrıştırıcı zihniyetine karşı kuantum bilinci ve felsefesinin öngördüğü bilme çizgisi temelinde tüm varlıkların eşitlik ve özgürlük esaslarında bir arada var olma ve yaşama anlayışını temsil eder. Tekçi-homojenleştirici-asimilasyoncu, milliyetçi, ulus-devletçi faşizan kültür dayatmalarına karşı çoklu-çeşitli kimliklerin eşitlik, özgürlük, demokrasi ilkeleri etrafında, demokratik ulus örgütlenmesiyle ortak yaşam esaslı bir toplumsallığı benimser. İktidarcı-merkeziyetçi ve tekçi idarecilik anlayışı yerine toplumun tüm kesimlerinin yerel özelliklerden başlayıp genele yayılan katılımcı demokrasi esaslı öz-yönetim sistemini savunur. Endüstriyalist teknoloji kullanımı ve onun hayvansal-bitkisel ekosistemlerin yaşam alanlarını yok eden tahripkarlığa karşı eko-endüstri ve insana yabancı kılınmamış teknoloji kullanımını öngörür. Özünde ekonomi karşıtı olan, adaletsiz üretim ilişkileri ve paylaşımını ifade eden kapitalist “ekonomi” yerine komünal ekonomiyi, onun eşit, demokratik sistemini esas alır. Çünkü, “dünya zenginlikleri tüm varlıklarındır, tüm canlılarındır.”
4- Hakikat Devrimi’nde Devrimcilik
“Devrim, yalnızca yerleşik toplumsal düzenden değil, onun beslediği psişe ve zihniyetten de bir kopuştur.” [8]
Hakikat devrimi programu ancak bahse konu ilkeleri esas alıp adanmış bir ruhla inşaya koyulacak hakikat yolcusu devrimci kişiliklerle pratik-politik gerçekliğe bürünebilir. Durum buyken, verili durumda genelde iktidarcı-devletçi, özelde kapitalist modernite sisteminin kurgulamış olduğu sosyo-kültürel, sosyo-politik zeminde şekillenen bir insan-toplum gerçekliği söz konusudur. Bu durum kişilikte büyük yıkım ve tahribat yaratıldığına işaret etmektedir. Dolayısıyla, Hakikat Devrimi’ne yönelen toplumsal devrim hareketleri bu kişilik sorununu çözmeyi başaramazlarsa, mesafe alamazlar. Siyasal devrim yapsalar da, kalıcı kültür ve zihniyet devrimini gerçekleştirememiş olacakları için, uzun ömürlü olamazlar. Reel- sosyalist pratikleşmeler bunun örneğidir. Kahramanca mücadelelere, ödenen büyük bedellere rağmen yıkılmaktan kurtulamamışlardır.
Hakikat devrimi için hakikat yolcusu olan devrimcilerin kendilerinde özgür kişilik devrimini gerçekleştirmeleri, kendi özgür sosyolojilerini şekillendirebilmeleri belirleyici önemde bir gerekliliktir. Zihniyette kapitalist modernitenin olgucu- pozitivist bilme kalıplarından kopmamış, kapitalist bireyci kültür etkilerinden kurtulup derin farkındalık duygusu ve bilinci edinememiş, bu yönüyle bir ayağı düzende bir devrimde olan orta yolcu duruşu aşmayan kişilik gerçekliğiyle hakikat devrimi inşa edilemez. Bilgenin bu konuya bu kadar önemle eğilmesi böylesi tarihi temellere ve nedenlere dayanmaktadır.
Hakikat devrimciliğine soyunan kişi daha başlangıçta ağır toplumsal sorunları çözme mücadelesine atıldığının derin bilincinde olmalıdır. Böylesi bir idrak güçlü bir sorumluluk bilinci kazandıracaktır. Kendi şahsında büyük bir nefs mücadelesine sevk edecektir. Üstlenmeye aday olduğu sorumluluklara yanıt olabilmek için kişinin ruhunu ve düşüncesini ayaklandıracaktır. Adanmışlık, feda ruhu, sonsuz-sınırsız özveri, başarı tutkusu, zihin berraklığı ve amaçta netlik, güçlü inanç gibi erdemleri kişide karakter özellikleri olarak şekillendirip kültürleştirecektir. Ahlaki-politik, demokratik yaşam ölçü ve ilkeleri eylemsel, teorik ve kültürel planda devrimcinin yaşamında iç içe temsil edebilecektir. “Toplumun sorunları nasıl bir bütünlük arzediyorsa, devrimin ve devrimcinin de tüm söylem ve eylemlerinde siyasi program, strateji ve taktik planlamayı iç içe yaşaması gerekir.” [9] Aksi halde oportünist-münafık bir duruş öne çıkar. Sürekli sızlanma, şikayet, bocalama, kendini tekrar etme gelişir. Gelgitli, istikrarsız duruş baskın olur. Bu durum hakikat devrimciliğine aday olan bir insan için potansiyel tehlikeler yığını anlamına gelir (nihilizm, orta yolculuk vd.). Yanısıra, potansiyelini açığa çıkaramama, tüm enerjisini bütünlük içinde hakikat devrimi mücadelesine kanalize edememe gibi sorunlar doğurur. Yetkin ve yeterlilik içeren doğru bir devrimci duruş ve katılımcılıktan uzak tutar. Dolayısıyla kişilik devrimi hakikat devriminin asli bir hedefi olarak programda yer edinmelidir. Çünkü devrimcilik ancak net kararlı, inançlı, berrak bilinç ve büyük tutkularla yapılabilir.
Sonuç;
Hakikat, devrim, hakikat devrimciliği güncelde içerik ve biçim itibariyle yeniden ele alınıp bağlantıları doğru konarak yorumlanmak durumundadır. Verili olanın eleştirel sorgulanması üzerinden bütünlüklü bir zihinsel ve kültürel gerçeklik olarak programa kavuşturulmalıdır. Güncelin asli görev ve sorumluluğu budur. Bilgenin paradigmasal perspektifi bunun ufkunu sunmaktadır. Gerisi, bu programı pratikleştirmeye soyunup eyleme kalkan halkların, ezilen insanlığın, özgürlük hareketlerinin ve hakikat devrimine adanmış bir ruhla katılacak devrimcilerin yaratıcı pratik-politik adımlarıyla hallolacaktır. Özgürlük hareketimizin öncülüğünde mücadele yürüten halkımızın duruşu bunun umudunu yeşertmiş, meyvesi Rojava somutunda açığa çıkmıştır. Umut büyüyüp serpilecektir!
Yoruma kapalı.