Düşünce ve Kuram Dergisi

Demokratik Kürt Ulusal Birliği Olmadan Kurtuluş Olmaz

Adem Uzun

Uluslaşma tarihsel gelişim süreci içinde ortak bir zihniyet ve kimlik bilincini oluşturma faaliyetidir. Şimdiye kadar yapılan genel tanımlamayı aşan, klasik ulus tanımının günümüz koşullarında oldukça dar ve toplumsal oluşum süreçlerinin ruhuna uygun olmayan bir tanımlama olduğunu hemen belirtmek gerekiyor. Siyasi sınırlara (coğrafya), tek dili, kültürü, dini ve tarih kriterlerini aşan daha geniş ve derinlikli bir tanımlamayı gerektirdiği kesindir. Özetle “genel bir tanımı yapılırsa, ortak bir zihniyeti paylaşanların topluluğudur denilebilir. Yani zihnen var olan bir olgudur; dolayısıyla soyut ve hayali bir varlıktır. Buna kültür temelinde tanımlanan ulus da diyebiliriz. Sosyolojik anlamda doğru olan da bu tanımdır. Sınıf, cins, renk, etnisite, hatta farklı ulus kökenliliğine rağmen, en genelde ortak bir zihniyet ve kültür dünyasının oluşması ulus olmak için yeterlidir…”

Bu tanımlamadan hareketle ulusal birlik demokratik  ilkeler, değerler ve kurumlar temelinde ortak bir bilinç ve zihniyet düzeyine kavuşturulmadıkça sağlıklı bir uluslaşma gerçekleşmiyeceği gibi, sağlıklı  ulusal birlik de  sağlanamaz. Ulusal birlik sadece somut ihtiyaçlardan veya bir tehlike karşısında, birkaç siyasi partinin bir araya gelmesi ya da anlaşma imzalaması değildir.

Ulusal birlik sorunu, ‘Ulusun’ siyasi, sosyal ve kültürel dinamiklerinden  fertlerine kadar,  temel bazı ilke ve değerler etrafında, ortak bir zihniyet  bilinç ve  değerler bileşkesini oluşturma sorunudur. 1990’ların başında  PKK Lideri Abdullah Öcalan, bu gerçeği şu cümlelerle ifade etmektedir: “Ulusal birlik kavramı, söylenince bazen yanlış anlaşılıyor; sanki irili ufaklı örgütlerin bir cephe şeklinde birleşmesini düşünme var. Bu da var ama, bundan önce Kürt halkının, halk olarak birliğini sağlamaktır. Yani  bir ulus olduğunun farkına varmak ve o ulus olma gereği sonucu mücadele edilen mecraya girmiş olmasını sağlamak. Ulusal birlikten daha çok bunu anlamak gerekir. Yoksa birkaç örgütün bir araya gelme meselesi sorunu değil. Halkın artık ulus olma şuurunu elde etmiş olması ve varolan yurdunun her yönlü mücadelesinin hizmetine girmiş olmasını kavramış olmasıdır.”

Kapitalist modernite  genelde olduğu gibi Kürt sorununda da  yıkıcı tahribatı çok ağır oldu.  Kürtlükle ilgili olan her şey sorunlu hale getirilmiştir. Tahribatını üstünde his etmeyen  ve temelde  sorun yaşamayan bir Kürt  bireyi yok gibidir. Sonunda sorun olan yaşanılan gerçekliğin mahiyetine ilişkindir.

Kürt hakikati kapsamında ve kapitalizm koşullarında tüm unsurlarıyla ulus olmaya değil, ulusal yok oluş sürecine sokuldu. Dolayısıyla Kürt ulusal sorunundan ziyade ulus olmama sorunu daha ağır basmaktadır. Kürtlerin kendi anavatanlarında özgürce yaşamamalarına fırsat tanınmadı. Yani ulus olmanın temel mekânı olarak ana yurt, yurt olmaktan önemli oranda çıkarıldı. Başka ulusların vatan ve  aidiyeti kapsamında ele alındı. Bizatihi ulusal varlığın kendisi Kürtleşmeden, Kürt ulusu oluşmadan hakim ulusların içinde eritilmeye çalışıldı.

Arap, Türk, Fars hakim ulus-devlet kültürleri içinde nesneleştirildi, sömürgeleştirildi ve asimilasyonla eritilmesi amaçlandı. Bunun için modernite unsurlarının tüm güçleri seferber edildi. Burada sorun, Kürtleri ulus olmaktan çıkarma amaçlı uygulama ve politikaların sistematik işlemesidir. Bu da  20. Yüzyılda Kürt halkını statüsüz bırakma ve direnişlerinde kırılma yaratma konsepti  hegemon  güçler ve  bölgesel işbirlikçileri  sömürgeci devletler tarafından yürütülmeye çalışılan  sistematik bir konsepti haline geldi.

Abdulalh Öcalan, varlığı sorunsallaştırılan Kürt halkının bölgesel ve küresel düzeydeki durumunu şu sözlerle çok yalın biçimde ifade etmektedir: “Yakın dönemde, kapitalist modernite sürecinde belki de dünyada en çok diplomatik oyunlara kurban edilen halk Kürtler olmuştur. Bütün 19. ve 20. Yüzyılda Ortadoğu’nun parçalanmasında ve kapitalist sistemin hegemonyası altına alınmasında Kürtler kurbanlık rolü oynamıştır. Özellikle I. ve II. Dünya Savaşlarının en trajik kurbanları olmuşlardır. Ortadoğu politikalarında (ulus-devlet diplomasisi) Kürtlere biçilen rol hep piyonluk olmuş ve bu durum çok ağır sonuçlar doğurmuştur. Kürtler soykırıma varan acı tablolarla karşılaşmışlardır. Bunda şüphesiz Kürt işbirlikçileri kadar Kürt direnişlerinin modern yöntemlerden kopukluklarının da önemli payı vardır.”

 

Kürtlerin Bir Araya Gelme Sorunu ve Arayışları

1990’lardan başlayarak Kürdistan’da halk hareketinin  simbiyotik bir şekilde gelişimiyle Kürt birliğine ve diplomasiye etkisi de açığa çıkarmıştır. Sadece Bakur’da değil Rojava, Rojhilat ve Başur’da da etkisini gösteren halk hareketi ve özgürlük mücadelesi temelinde Kürt halkının örgütlenmesi, dilinine sahip çıkma  kedini tanımlama bilincinin edinmesi kendi tarihine  ve  Kültürüne daha fazla ilgi, daha fazla araştırma, öğrenme  ve giderek bunun politik, askeri ve akademik alanda temsil eden kurumlarını oluşturması süreci hızlandı. Kurumlarını geliştiren ve toplumun her kesiminden katmanların katıldığı mücadele alanı ve imkanının yaratılmasıyla Kürtlerde ulusal bilinç bir nevi zirveleşti, bunun pratikte askeri sahadan bilince ve temsili kurumlalaşmalarda gelişim kaydetmesiyle 1992’de Kürdistan Ulusal Meclisi -KUM,’un ortaya çıkması bunun olumlu ve olumsuz etkilerileriyle sonunda Sürgünde Kürt Parlamentosu-PKDW’ye evrilmiştir. PKDW ile dört parça Kürdistan ve diasporadaki Kürtler bir araya getirdi, siyasal ve toplumsal hareket ve kanat önderleri ilk defa  geniş kapsamda bir çatı altında bir araya gelmişlerdir . Bu çatı altında kendi sorunlarını tartışmış, ulaştıkları ortak talepleri dış dünyaya yansıtmaya çalışmışlardır. Parlamentonun diğer önemli bir işlevi ise  Kürdistan’ın dört parçasında  farklı aşiret, mezhep, inanç,  kadın-erkek; genç yaşlı gibi tüm toplumsal dinamikleri bir araya getirerek ulus bilincinin gelişmesinde önemli bir etki  sağlamıştır. Bu birliktelik, varlığı parçalanmışlığa dayalı geleneksel Kürt siyasal hareketlerini de olumlu anlamda zorlamıştır.

 

KNK ve Ulusal Birliğin Temel İlkeleri

PKDW’nin güçlü mirasını Mayıs 1999’da, Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) devr alarak; günümüze kadar hem iç ve hem de dış siyasette önemli bir ulusal diplomasiyi açığa çıkarmıştır. Öyleki particilik, dincilik, cinsiyetçilik ve üst sınıf kimliğini dayatan geleneksel Kürt siyasetini aşarak KNK’nin çalışmalarına ya dolaylı ya da direk ulusal birliğe gelmelerine zemin hazırlamıştır, teşvik etmiştir  ve bu yönlü öncülük  etmiş ulusal birlikten kaçan eğilim ve güçleri pozitif  anlamda zorlamıştır. KNK’de ifadesini bulan, Kürtçenin tüm lehçeleri, inanç, bölge, aşiret, sınıf, kadın, genç ve farklı dinamiklerin  ortak hedef  temelinde  birlikteliğini  ortaya koyacağını  göstermiştir.

Yaklaşık 24 yıldır KNK konferans, çalıştay, seminer, panel gibi yöntemlerle ulusal birlik diplomasisini gündemde tuttuğu gibi, Kürtlerin ortak karar  ve ortak irada alabileceğini göstermiştir.

Ülke  dışındaki bu arayışlara paralel olarak Kuzey Kürdistan’da DTK öncülüğünde hem siyasal ve hem de doğrudan ulusal boyutta sorun teşkil edilen hususlara karşı bir birlik anlayışını geliştirme içerisine girildi. Özellikle asimilasyon sonucu Kürt dili üzerinde gelişen tehlikeye karşı oluşturulan Kürtçe dil platformu genelde Kürt sosyolojisi ve politik hakları kapsamında yapılan toplantı ve ortak etkinliklerle çözüm arayışlarında Kürt ortak aklı geliştirilmesine katkı sunulmuştur.

2007’de KNK çatısı altında başlayan ulusal birlik prensipleri tartışması bir ihtiyaç haline gelmiştir. O yüzden Kürtler arası ilişkileri belirleyecek olan Ulusal Birlik Strateji Belgesi, 2008’de KNK kongresinde karar altına alındı. Belge içerisindeki  ilkeler  temelinde toplumsal bilinç ve sahipleme geliştirme çalışması halk ve siyasi güçler nezdinden yoğun biçimde  yapılmıştır.

Belgede ifade edilen ulusal birlik ilkelerinden birisi: Hiçbir Kürdistani parti sömürgeci veya küresel güçlerle ittifaka girerken bunun diğer bir Kürdistani parti ya da harekete zarar vermemesi ilkesidir.

Diğer önemli bir ilke ise Kürtler Arası Savaşın Yasaklanması İlkesi: Kürtler arası savaş, ulusumuzun yaşadığı en büyük trajedilerden biridir. Bunun, bir  yönü sömürgeci ve egemen güçlerin kurguladıkları komplo ve kışkırtmalardan kaynaklansa da, diğer önemli bir yönü ise ulusal bilinç zayıflığı ve demokratik kültürün yetersizliğinden doğmaktadır. Bu durum uluslaşma sürecimize ve ulusal birliğimize büyük zararlar verdiği gibi, bizi büyük kazanımlar elde etmekten de alıkoyan bir durum olmalı. Onun için Kürtler arası savaş, hiçbir gerekçe ve bahane ile kabul edilmemeli ve ilkesel olarak yasaklanmalıdır. Kürtler arası savaş, ulusumuza  ve halkımıza  bir ihanet olarak görülmelidir. Brakujiyi tamamen ortadan kaldırmak hedefiyle, demokratik uluslaşma temelinde  ulusal birlik siyaseti geliştirme süreçleri hızlandırılmalıdır.

 

Ulusal Birlik ve Ulusal Strateji

Ulus ve ulusal birlik bir halkın, toplumun temel amaçlarından birisi olduğunu burada ayrıca vurgulama gereği bile yoktur. Bir halk eğer birlikse ve bu birliğin stratejisini oluşturmuşsa işte o zaman o toplum amacına uygun yaşar anlamına gelir, değilse iç ve dış güçler bu amacı kırar, parçalar ve yok eder. Kürt halkı da bu temelde ulusal birliğini ve temel savunma stretejisini oluşturmak zorundadır. KNK bu konuda ulusal stratejiyi oluşturma konusunda ciddi bir adım atmıştır. KNK’nin Ulusal Strateji Belgesinde şöyle yazmaktadır: “Ulusal strateji”de iç ve dış dinamiklerin pozisyonu: Kürdistan’ın kurtuluşu, Kürt ulusunun özgürlüğü ve Kürdistan halklarının işgalci, kolonyalist düşmanın elinden kurtarılması için bütün ulusal güçlerin meşru politik yöntemlerle savaşa seferber edilmesi, ‘Ulusal Strateji’nin anlamını ifade ediyor. “Ulusal Strateji”nin belirlenmesinde temel ve belirleyici unsur ‘demokratik ulusal çıkarlar” olmaktadır. Kürt halkı ve diğer topluluklar adına, tüm ulusal, sosyo-politik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik örgütler, politik şahsiyet ve aydınlardan oluşan, “büyük ulusal güç”, “ulusal strateji”nin sosyal bileşimini oluşturuyor. Uluslararası güçler de, Kürdistan’a dair politikalarını “direkt” ya da “indirekt” kendi jeostratejik çıkarlarına göre yürütüyorlar. Bu realiteye göre, dünya reelpolitik dengeleri göz önünde bulundurulmalı, ulusal çıkarlara ve Ortadoğu barışına katkıda bulunacak “çok yönlü ittifak”lar hesaplanmalıdır.

Bunu somut ifadesi ise Ulusal güç ve dinamikler, bu noktalarda birbirlerine karşı yüksek bir kararlılıkla sorumludurlar: Demokratik Ulusal çıkarlar herşeyin üstünde tutulmalıdır. Ulusal varlıklar ve korunup sahiplenilmeli ve sembollere saygılı olunmalıdır. İşgalci ve sömürgeci devletlere karşı savaşımda, diğer örgütlerin üzerinden dar ve örgütsel hesaplara girilmemelidir. Ulusal örgütlerle her ne şekilde olursa olsun diyalog içinde olunmalıdır. Ulusal güçler arasındaki dayanışma en üst düzeyde tutulmalıdır. Ulusal güçler arasındaki  savaş ulusal suç olarak kabul edilmelidir. Herhangi bir ulusal güç, bir diğer ulusal güç aleyhinde yanlış bir pratik sergilerse, bu kırmızı bir alarm olarak kabul edilmeli ve bu ulusal yoldan sapmaya karşı, tüm ulusal dinamikler alarm içinde olmalı, ulusal çıkarları koruma amaçlı aktif ve caydırıcı refleks gösterilmeli ve bu şekilde ulusal birliğin içten kırılmasının önüne geçilmelidir. Demokratik Ulusal Birliğin kalıcı hale gelmesi için meclis, platform, kongre veya başka türden örgütlemler geliştirilmelidir, demektedir. Bu ilkeler temelinde Kürtlerin haklarını ve Kürtler arası ilişkileri özetleyen bu tür ulusal belgeler kuşkusuz ihtiyaçlara göre değişebilir ve yenilenebilinir ama Kürtlerin mevcut durumda içinde bulundukları iç ve dış sorunlar ele alındığında bu tür temel ilkeler önemli olmaktadır.

Başta Kürt uluslaşmasını kendi dar aile ve sınıf çıkarlarına kurban ederek sömürgeciler ile işbirliğine giren Kürt partilerine belki dönem itibariyle yapılması gereken en temel uyarı olması açısından önemlidir.

Halkında bu kriterler üzerine bilinç ve tutum sahibi olması  Kürt halkına ve davasına zarar veren işbirlikçiliği baskı altına alacak bir tutum içinde olması önemli olmaktadır.

2013 Kürt Ulusal Birlik Konferansı Deneyimi

“Ulusal Strateji” belgesinde yer alan ilke ve kararlar ve kırmızı çizgiler temelinde hemen hemen her yıl değişik ve yoğun biçimde toplantı, seminer, konferans, çalıştay ve halk toplantıları temelinden işlenmiştir. Yapılan etkinlikler bir taraftan Kürtler arasında ulusal birliği birlik önemini ve bilinci geliştirmek iken diğer taraftan ulusal ve uluslararası politika arenasında aktif olmayı hedeflemek. Nitekim vizyonu ve kriterleri ile bu sorumluluğunu yerine getirme mücadelesini sürdürülmekte, “Arap Baharı” ardından Mart 2011’de başlayan Suriye savaşı Kürdistan’ı III. Dünya Savaşının merkezine taşıdı. Ve savaş yeni güç dengelerinin de oluşumuna götürdü.

Kapitalist modernist güçler, III. Dünya savaşıyla yeni dengeler oluşturma savaşlarına başladılar. Kürtlerin tekrar bu süreçte kimliksiz ve statüsüz kalmaması ve yine hegemon güçlerin paylaşım savaşının kurbanları olmaması açısından Öcalan, ağır tecrit sistemi altında olmasına rağmen, Kürtleri acil ulusal birlik konferansı veya kongreyi gerçekleştirme çağrısı yaptı.

Bu temelde Öcalan’ın 15-17 Haziran 2013’de Diyarbakır’da yapılan “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”na gönderdiği yazılı açıklamada “Benim içinde bulunduğum İmralı koşulları nedeniyle tek başıma bir müzakere yürütmem hem imkânsızdır hem de doğru değildir. Ben, bana yüklenen önderlik misyonum gereğince müzakere sürecinin yolunu açıyorum, bu yolda yürümesi ve sürecin içini doldurması gerekenler sizlersiniz… Bu temelde geniş katılımlı toplanan konferansınız müzakere sürecinin en temel siyasal mekanizması olmak durumundadır” dedi.

Benzer bir çağrıyı da her parçadaki Kürt güçlerine yaptı. Bu kapsamda 2013 yılında Kürt güçleri kendi aralarında bir komite oluşturdu ve çalışmalara başlayacaklarını duyurdular. Çalışma belli bir aşamaya geldiğinde yine bilinen klasik modernite güçleri devreye girmiş ve çalışmanın dinamizminde aksamalar oluşmuştur.

Hiç kuşkusuz ki Kürt Ulusal Kongresinin yapılamaması, bu konuda çok ciddi çaba olmasına rağmen bir türlü gerçekleşmemiş olması sadece iç koşullardan kaynaklanan, Kürtler arasında yaşanan bazı sorunlardan dolayı değildir. Elbette ki iç nedenlerin yanında dış nedenler de vardır.

 

Kapitalist Modernite Güçleri de Ulusal Birliğe Karşıdır

Her şeyden önce Kürtleri sömürgeleştiren ve kendi aralarında paylaşan dört sömürgeci devlet de Kürtlerin ulusal birliğinin gerçekleşmemesi için ne gerekiyorsa onu yapmışlardır. Onlar için ulusal birlik sömürgeciliğe karşı büyük bir duruşu ve kurtuluşu ifade etmektedir.  Bununla birlikte Ortadoğu’yu bölen, parçalayan, halkları küçük ulus-devletlere göre biçimlendiren İngiltere ve daha sonra bu politikaya dâhil olan ABD’de Kürtlerin birliğinden yana olmamıştır. 2013 yılında yapılan kongre çalışmasını da ABD, İran ve Türk devleti kongrenin olmaması için ellerinden geleni yapmışlardır. Hazırlık çalışmaları sürecinde de tehdit, uyarı gibi yönelimler arttırarak, KDP üzerinde ciddi bir baskı oluşturmuşlardır. KDP’yi en zayıf noktası olan finans, iktidar olguları üzerinden tehdit ederek geri çekilmesine neden oldular.

KDP’nin yine Kürtlere değil, sırtını tarihte olduğu gibi, sömürgeci güçlere vermesi; halkımızı büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır. 2013’ten bu yana çok şey yaşandı. O tarihte yapılan Ulusal Kongre çalışmaları istenen ve beklenen sonucu vermese de önemli veriler ortaya çıkardı.

Buradan da görüleceği gibi işbirlikçilik sadece kendi bulunduğu Kürdistan parçasına zarar vermekle sınırlı kalmayıp genelde tüm ulusal fırsatları kayıp ettirme zeminini hazırlamaktadır. Bölgemizin ve ülkemizin tarihi bir dönemeçten geçtiği, yani kaos aralığından geçtiği gerçeği de göz önüne getirildiğinde Kürt ulusal birliği üzerindeki tehlikeleri bertaraf etme daha büyük önem kazanmaktadır. Nitekim Kaos aralığı süreçlerine yeni bir proje ve paradigma ile cevap verildiğinde toplumların lehine sonuçları ortaya çıkarak mümkün olmaktadır. Bu konuda hızlı olan ve en geniş kapsamda mücadele dinamizmini toplumun tüm gözeneklerine yediren güçler başarı şansına sahip olmaktadırlar. Böylesi hayati dönemlerde yeterli duyarlılık olmazsa olmazdır. Modernitenin parçası olan sömürgeci güçler de böylesi süreçlerde halkları baskılama, olası statü sahibi olmalarını engellemek için temel dinamik güçleri tasfiye etme savaşlarını derinletirleştirerek ve soykırımına varan uygulamaları uygulayarak varlıklarını ve egemenliklerini sürdürmeye çalıştıkları ortada. Sürecin başlangıcında liberalizm merkezli bir görünümle bölgede rol almak isteyen ama sonuç alamayan Türk devleti ve AKP iktidarı 2008 ekonomik krizle yabancı sermaye akışının sınırlanması ve liberal kapitalist İslam modelinin çökmesiyle mallarına yeterli Pazar bulamayan TC,  Neo Osmanlıcılık temelinde yeni sömürgecilik politikasına doğru evrildi. Bu politikanın temel stratejisi de başta dinamik Kürt güçlerini tasfiye etme  üzerine kurulu bir politikadır.

Yeni oluşan dengelerde Kürtlerin kendi ulusal çıkarları temelinde sonuç alması ve belli bir statü ile çıkması için  kendi içlerinde yaşanan işbirlikçiliğe ve ihanet çizgisine karşı net tavır almalarıyla mümkündür. Tarihte de Kürtler böylesi  kaos aralığı süreçlerine maruz kalmışlar ama doğru bir önderlik ve ulusal duruş sergileyemedikleri için istedikleri sonuçları alamamışlardır.

1071 Kürt-Selçuklu ittifakında Selçuklulara Anadolu kapıları açılırken, Kürtler baş aşağıya doğru kayan bir süreci yaşamışlardır. Yine 1514 Kürt (Bitlisi)-Osmanlı (Yavuz) ittifakı sonucu Osmanlılar Anadolu ve Arap toprakları üzerinde egemenliğini çekiştirirken, Kürdistanı  ve  Kürtleri 1639 ile birlikte ikiye bölmüşlerdir. Türk Milli hareketi ve  M Kemal ile  işbirliği TC’nin oluşumuna vesile olurken, Kürt halkı ve ulusunun dörde  bölünmesiyle sonuçlanmıştır.

Kürtlerin böylesi tarihi süreçlerde yeniden zarar görmesi kuşkusuz iktidar mantığı (sömürgecilik) gereğidir ama zamanında Kürt üst tabakasının yanlış ve kısa vadeli aile ve aşiret çıkarları gereği içine girdiği ittifaklar yaptığı hataları tekrarlamamak bu dönemde büyük önem arz ediyor. Toplumsal ulus zihniyetini ve ulusal  birliği ve birlikteliği önemsemek ve buna göre ulusal platformlara gitmek önemli olmaktadır. Demokratik esaslara dayanan bir ulusal birlik ve bu temelde oluşacak ilkeler süreçler doğru analiz edilebilir ve diğer Kürt kesimlerini de  doğru çizgiye çekebilir. Şimdilikten bunu belli oranda  ve belli bir aşamadan sonra sağlanmasıyla bugün sömürgecilerin saldırıları hem içerde hem de dışarıda yoğun tepkilerle karşı karşıya kalmaktadır.

Yukarıda dile getirilen strateji belgesi temelinde hem halkın hem siyasi güçlerin ve toplumsal dinamiklerin işbilikçiliğe karşı ortak tutumu  ve sömürgeci güçlere karşı ortak mücadelesi ve  tutumu  büyük önem arz etmektedir. Bunlar olursa ulusal birliğin olmaması için hiç bir neden yoktur…

 

 

 

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.