Düşünce ve Kuram Dergisi

Demokratik Toplumun Anlamlığı

Wenda Dursend

Toplum nedir? Toplumu bir araya getiren nedir? Soruları aynı zamanda toplum hakikatinin dışavurumdaki zihni kodları içinde barındırır. Zihniyet ve toplumsal zihniyet de sistem inşalarını beraberinde getirir. Bu bakımdan kavramlar nötrdür ve zihniyetin yüklediği anlamlılıklar üzerinden değere kavuşur. Bu değerler aynı zamanda zihniyetimizi yani yaşamımızı nasıl oluşturacağımızın kodlarını içerir. Zihniyet, bir toplumdaki ya da topluluktaki bireylerde görüş ve inanış etmenlerin etkisiyle oluşan düşünme yolu ve düşünüş biçimidir. Duygu, düşünce ve algılarımızın toplamı olarak toplumsal yaşam sonucu etkileşim oluşur. Toplumsal zihniyetin oluşumunda insan varoluşundan günümüze toplumlar hep olagelmiştir. Birey, toplumun en küçük yapı taşı olup bir kişiyi tanımlar. Toplum ise bireylerin bir arada yaşadığı ve kendisini gerçekleştirdiği sosyal ortam olup tüm bireylerin toplamındaki kolektif potansiyel olarak kendisini yaratır. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ‘yalnız birey yoktur. Toplumu yıkılmış birey olabilir ama en azından bu birey bile yıkılmış toplumun anılarıyla birliktedir’ belirlemesi bireylerin, toplum içinde var olabileceğinin yani bireyin toplumuyla kendi anlam hakikatine varmasının ifadesi olmaktadır. Bireysel varlık ile toplumsal varlık, sistemsel bütünsellik olarak ayrılmaz. Birbirine bağımlılık içinde değişip dönüşürler. İnsan, önce bağımsız özne olarak sonra da toplumun üyesi olarak varoluş kazanmıştır. Birey, zamansal akışın üç boyutlu sürekliliğinde geçmiş, an ve gelecek içinde hafıza ve mekan ikililiğinde kendisini yaratır ve aynı zamanda yaşamın temel dinamiği olan toplumsallık duygusu içinde kendisini oluşturur. Toplumun varlığı, kendisini yok etmeye çalıştığı sisteme karşı sahip olduğu özgürlük ahlakı, topluma dayalı politika anlayışı ve demokratik ilişki çizgisindeki tutarlılığıyla bağlantılıdır. Her türlü egemenlik ilişkisine karşı mücadele ederken nasıl bir örgütlenme, ilişki, yaşam, irade, ölçü ve iddia sahibi olunması gerektiğini ortaya koyar. İnsanın kendini anlam zeminine kavuşturduğu toplum ile kendi anlam hakikatine varması, toplumsal bilinç oluşturmasıyla bağlantılıdır. Toplumsal bilinç, tüm tarihsel süreçlerde insanın kendi olma serüveninde milyonlarca yılın insan ve toplum gerçeğinde oluşturduğu birikimin aşkın bir oluş haline ulaşmasıdır.

Beş bin yıllık uygarlığın sömürü düzeninin ulus-devletle cisimleşen tekli merkeziyetçi uygulamalarıyla toplumdaki farklılık ve çeşitliliklerin tehdit olarak algılandığı, inkar-imha ve soykırımların geliştirildiği zamanları yaşıyoruz. Devletin ve sınıflı toplumun kök hücresinin olduğu Ortadoğu coğrafyası, bugün de ulus-devlet zihniyet ve anlayışın eliyle halkların, inançların, kültürlerin inkarı ve imhası üzerinden kendisini üretmeye çalışmaktadır. Tarihten günümüze bu saldırılara karşı halklar, özgürlük eğilimlerini büyüttükleri demokratik toplum ile tarihin doğal toplumundan başlayarak hiyerarşi ve her türlü sömürü düzenine karşı duran düşünce eylemlerine dayanarak anlam bulmuştur. Özgür, adil ve eşit oluşumun toplumsal sistemin bozulması ve egemenlik ilişkilerine dayanarak toplum iktidar ilişkileri ile örgütlendirilerek toplumsal dokuyu kendine göre şekillendirmiştir. İktidar anlayışı; kendini milliyetçi, cinsiyetçi, dinci ve militarizm ideolojileri ile beslemekte ve sürekli hale getirmektedir.

Tarihsel toplum, doğal toplum değerlerinin etrafında gelişirken; hiyerarşik ve sınıflı toplumsal gelişme de karşıt kutup olarak gelişmiştir. Egemenlikli ilişkiler sisteminin erkek egemen akıl tarafından geliştirilmesiyle birlikte toplum, iktidar ve devletçi gelenek ile yürütülmeye çalışılmıştır. Toplumsallığın ilk oluşturucusu ve yaratıcısı olan kadın etrafında örgütlenen toplum hakikati, özünden boşaltılan ahlak ve politika üzerinden yeniden yorumlanmaya çalışılmaktadır. Bunun temel nedeni iktidar ve devlet geleneğinin topluma aşılanmasıdır. Dolayısıyla tarih ve toplum, egemenlikli ilişkilerle değerlendirilmektedir. Bu gelenek karşısında tarihten günümüze toplumlar sürekli direnmişlerdir. Toplum, ihtiyaçlarını gerekli dayanışma ve kolektivizm ile doğanın bir parçası olarak geliştirmiştir. Toplumun direnişi; ilk inanç çıkışları, sistem karşıtı hareketler; feministler, anarşistler, kültürel ve etnik hareketler biçiminde gelişmiştir. Bu karşıt çıkışlara rağmen devletçi zihniyet ile köklü bir kopuşu gerçekleştirememeleri, güçlü bir direniş çizgisini oluşturamamalarına neden olmuştur. Günümüzde hiçbir sistem karşıtı güç; iktidar ve devletçi geleneği aşmadan demokratik, özgürlükçü, eşit ve adil bir yaşam sistemini gerçekleştiremez. Günümüzde ulus-devlet yaklaşımında ulus-devletle, devlet de toplumla özdeşleştirilmiştir. Toplumun vicdanı olan ahlak işlevsiz kılınarak yerine hukuk;  politika yerine ise devlet idaresi ikame edilerek kendine yaşam alanı bulmuştur.

Egemenlikçi, iktidarcı ve devletçi sistem; ilk köle, ulus, sınıf ve cins olarak kadının yarattığı ahlaki politik toplum değerlerinin inkar ve gaspı üzerinden gelişmiştir. Eşit, özgür,  demokratik ve adil yaşamın garantisi; demokratik kadın özgürlükçü paradigmadır. Demokratik toplum yaratılmadan kadının özgürleşmesi; sağlanamayacağı gibi kadının özgürleşmeden demokratik toplum mümkün değildir. Demokratik toplum olarak kavramsallaştırılan esasta devlet, iktidar dışında yani tüm hiyerarşik ve devletli iktidarların dışındaki teorik perspektifin özüdür. İnsanlık tarihi, doğal toplum değerleriyle başlayıp hiyerarşi ve siyasi iktidar karşısında duran her türlü düşünce eylemlerine dayanarak anlam bulmuştur. Yaşadığımız toplum ne kadar gönüllü katılıma dayalı birliktelik olarak gelişir ve güçlenerek iradeye kavuşursa bunun duygu ve bilinci ile gelişecek olan sistem de o kadar demokratik, özgür ve eşit toplum olacaktır. Bu; aynı zamanda biçime değil öze ilişkin bir husus olup toplumun varlığı, demokratik komünal değerlerle anlamına kavuşur.

 

Toplum, Esas Olarak Demokratik ve Komünaldir

Demokratik toplum ve onun özgürlükçü sistemi, demokratik konfederalizmdir. Devletçi ideolojilerle kurtuluş olamayacağı gerçekliğiyle kapitalist, sosyalist, ulusal, üniter sınıf devletleri hiyerarşik toplumun cins, sınıf, çevre, etnisite sorunlarını çözmek bir yana bu sorunların bizzat kaynağı durumundadır. Çözümü yaşanan tüm bu sorunların kaynağının dışında aramak kadar devletçi ideolojilerden arınmış yeni yol yöntem arayaşına dayandırmak gerektiği de açıktır. Devletli ve sınıflı toplum ve uygarlığı hedeflemeyen tersine onun alternatifi olarak kendini geliştiren devletsizleşme, sınıfsızlaşmayı bir yaşam gerçeği ve özgürlük niteliğinin bir gereği olarak yaşar. Toplumun politik bir seçimi olan demokrasiyi doğru tanımlayıp çözüm gücünü ortaya koymak, tarihte özgürlük ve eşitlik ideallerini güncel ve yaşanılır kılar. Nasıl ki doğada var olan hiçbir şey yok olmaz aynı şekilde toplum için var olan demokratik komünal değerler de yok olup gitmez. Demokratik toplumda tüm toplum üyeleri, yaşam bütünlüğünde toplumun bir parçasıdır. Toplum-birey ilişkisi de bireyin toplumla girdiği etkileşimle potansiyelini akıtarak karşılıklı birbirini besleyerek tüm toplum üyelerinin yaşam bütünlüğünde toplumun bir parçası olarak gelişim gösterir. Toplum, canlı bir işleyişe sahip olarak kendi iç yasallıklarını oluşturarak gelişim ve değişimini sürekli kılmaktadır. Toplum, esas olarak demokratik ve komünaldir. İlk toplum formu olan klan toplumunda “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” düsturu yaşamın anlam hakikati olarak yaşanmıştır.

Günümüzde toplum karşıtlığında kapitalizm, liberalizm ideolojisiyle özgürlük yanılsaması yaratarak bireyciliği toplum aleyhine şahlandırmıştır. Toplumu, birey gelişimi karşısında pranga olarak değerlendirerek toplumu ve toplumu belirleyen toplumsal varlığını inşa eden ve kurgulayan tüm değerlerin varlığının aşılması saiklerinde bulunur. Varlığı kendilik olmaktan çıkarılan, temellerini ortadan kaldıran toplumun demokratik özünden kopması olur. Toplum, atomize edilerek örgütlülüğünden düşürülerek savunmasız kılınmaktadır. Cüceleştirilen toplum ile içi kof, devleştirilmiş birey gerçekliğinde bireyin tükenişinde toplum yok edilmeye çalışılmaktadır. Toplum etik ve estetik değerlerinin birey ve toplum uyumunda toplumun yeniden yapılanması, demokratik kurum ve ilişkilerle toplumun yeniden içerik ve biçim olarak form kazanmasıdır. Demokratik toplum gerçekleşmesinde politik örgütlenme ve eylemliliğin demokratik komünal değerlerle meclis ve yerel yönetimler olarak yerel demokrasi biçiminde çözümünü bulmaktadır. İnşa; oluşturma, yaratma, üretme, değiştirme ve dönüştürmeyle ilgili bir kavramdır. Demokratik toplumu bütünlüklü ele alma ve inşa etme temel esastır. Alternatif bir yaşamı inşa etmek için bunun örgütlenme modeli ve yaşam biçimini geliştirmekle mümkündür.

Beş bin yıllık egemen erkek tarih ve yaşam anlayışı; insanlığın gelişiminde demokratik toplumun özünü görünmez kılmış, saptırmıştır. Marx, tarihi toplumların sınıf savaşına dayalı olarak ele alarak toplumları anlayabilmenin üretim ilişkilerini anlamaktan geçtiği belirlemesinde bulunmuş ve toplumların tarihini sınıf çatışmaları tarihi olarak ele almıştır. Durkheim, toplumu bir arada tutan şeyin paylaşılan değerler ve gelenekler olduğunu  savunmakta ve böylece geleneksel ve modern toplumlardaki değişimin çözümlemesini yapmaktadır. M. Weber ise düşüncelerin gücünün toplumları şekillendirdiğini basit toplumların geleneksel düşünceleri ile günümüzün modern toplumlarını etkisi altına alan rasyonel düşünceyi karşılaştırmıştır. Geçmişte gelenek, toplumu bir araya getirirken modern toplumlarda ise insanların hayatlarını ilişkilendiren rasyonel ve geniş çaplı bir organizasyon yarattığı belirlemesinde bulunmuştur. Öcalan’ın, “Sınıf tahlilleri ekonomik reçeteler politik tedbirler iktidar ve devletin azami birikimiyle ekolojik ve toplumsal yıkımların önüne geçilemeyeceği bu sorunun daha köklü ele alınmaya ihtiyaç duyduğu açıktır.” belirlemesi ile “Toplumun temel nitelikleri ve oluşturucuları olarak tarih, zeka, dil, tarım, kadın ve ahlaki politik hususları olarak ortaya koymuştur.’” Buna bağlı olarak toplum, özü itibariyle demokratik işleyişe dayalı ilişki ile kendisini konumlandırırken bunun karşısında hiyerarşik, iktidarcı ve devletçi zihniyet ile mücadelesi olarak ortaya çıkar.

Demokratik toplum da tabandan, toplumun, doğrudan katılımına ve kararlaşmasına dayalı olarak geliştirilmesidir. Bilinç ve örgütlülük donanımı ile toplumun tüm hücrelerine kadar toplumun demokratik işleyiş ve örgütlülüğüyle onun zihniyet çalışmasının yürütüldüğü, özgür gerçekleşmesini sağladığı ve ona meşruiyet üreten kurumlaşmasını anlamsal bütünsellikle geliştirmesidir. Toplumun kendi öz örgütlülüğüyle ihtiyaçlarını belirlediği, yaşadığı toplumsal sorunlara çözümler ürettiği doğrudan katılımına bu sürecin örgütlülüğünü tekelci sermaye ve iktidar odakları dışındaki komün, meclisler, STK, dernek, meslek odaları, sendikalar, kültürel ve sosyal kurumlar, din ve inanç alanlarının tüm toplumsal kesimleri kapsar. Yaygın ve kendi aralarındaki koordineli örgütlülük temelinde devlet dışında halkın doğrudan katılımını, tartışma ve kararlaşma süreçlerine açan örgütlenmeler ne kadar açığa çıkarsa demokratik toplum o denli açığa çıkar. Demokratik toplumla cinsiyetçi ve devletçi toplum ve sisteme karşı ahlaki ve politik toplum ilkeleri temelinde özgür yaşamın yeniden mümkün kılınmasıdır.

 

Toplum, Kendini Özbilinçle Oluşturur

Devletçi zihniyete dayalı toplum sisteminde toplum üstü bir yapılanma söz konusu olup toplum özyönetimi olmayan, söz ve karar gücü olmaktan uzak seçimlere indirgenmiş bir demokrasi anlayışı ile özirade ve özbilinç yetisini kaybederek nesneleşmesidir. Demokratik toplumda ise tüm toplumsal gruplar tekçiliğe mahkum kılınmadan kendi özkimliği etrafında farklılıklar içinde kendi rengiyle özörgütlülüğüyle yaşamasıdır. Farklılıkların en geniş şekilde yaşandığı toplum modelidir. Homojen topluma karşı ahlaki-politik yapısını güçlü kılarak farklılıkların özgür birlikteliğine dayalıdır. Ulus-devletin oluşturduğu katı sınırlar, toplum çeşitliliğine, hareketliliğine ve kültürel doğasına aykırıdır. Buna karşı daha az devlet daha çok toplum anlayışıyla toplumsal iradenin güçlendirilip büyütülmesi ve buna karşı devletin toplum üzerindeki egemenliğinin azaltıldığı bir toplumsal sistemdir. Toplumda demokrasinin gelişmesi toplumun örgütlülüğünü geliştirerek söz sahibi, irade ve uygulama gücü olmayı geliştirmesiyle gerçekleştirir. Toplumun yatay ve dikey şeklinde yerellerden başlayarak örgütlenerek özyönetim ve karar gücüne ulaşmasıdır. Hiçbir toplumsal kurumsallaşma ve yürütme, bürokratik temelde örgütlenemez ve kurumlaşmalar toplumun kolektif özgücüyle oluşturduğu politik organlar olup işlevselliğini toplumun kolektif kararlarıyla oluşan politikalarla sağlar. Toplumun her bir bireyi, toplumun demokratik bir öznesi olarak konumlanmış olup ne toplum bireyin üstündedir ne de birey toplumun üstündedir. Toplum; bireyini inisiyatifli, yaratıcı ve iradeli kılarak kendi özgür birey-yurttaşını oluştururken birey de özgür yurttaş olarak gücünü toplumun komünal değerlerinnden aldığını bilerek bireyselliği ile toplumun komünal özünü korumaya ve beslemeye çalışır. Bu bakımdan özgür birey-yurttaş bireysel ve kolektif özelliklerin buluşması anlamında birey ve toplum arasındaki optimal dengenin sağlandığı demokratik toplum birey-yurttaşlığıdır. Tüm toplumsal ilişkilerde kendini tanıma ve iradeli kılmak esastır. Toplum, kendini özbilinçle oluşturur. Toplumsal bilinç, demokratik toplumun olmazsa olmaz niteliklerindendir. Toplumsal bilinci, tarihsel deneyimleri ve güncel ihtiyaçları ile bütünleştirerek tarihi yaratır. Tarihini anlamlı kılarken kendisini de anlamlı kılar. Özbilincini de bu temelde oluşturur. İktidarcı ve egemenlikçi yaklaşımlarla daima bir mücadele içinde olur. Toplumu parçalayan iktidarcı zihniyet formlarını reddeder. Toplumsal yaşamı, kadın özgürlükçü, ekolojik ve demokratik temelde örgütler. Demokratik toplumda zihniyet inşasında topluma özbilinç kazandıran kurumlarla özgür bireyin akademileşme, kooperatifleşme ve meclisleşme ile zihniyet yapılanmasına dayalı eşit özgür toplumsal şekillenmesini oluşturur. Eğitimin temel işlevi toplumun ahlaki ve politik kurumlarını oluşturmaktan geçer. Akademileşme, zihniyet dönüşümünü ve toplumsal bilinçlenmeyi amaçlar. Toplumun eğitim ihtiyacını, bilinç oluşturur ve özgür tartışma merkezleri olarak toplumun aydınlanmasında alternatif işlev ve rol görür. Bu anlamda akademik araştırmaların yapıldığı ve düşünsel üretimin topluma mal edildiği yerler olarak işlev görür. Cinsiyetçilik, milliyetçilik, dincilik, bilimcilik,  iktidarcılık, sınıfsallık gibi toplumsal hastalıkların aşılmasını ve toplumsal hakikate ilişkin toplumun aydınlatılması faaliyetini yürütür. Meclisleşme ile toplumun demokratik katılım planlamasını denetlenme mekanizmasını hayata geçirir. Demokratik bir organizasyonla tüm toplumsal sorunların tartışıldığı, çözüm yollarının arandığı toplumun her bir ferdinin adil ve eşit katılımını esas alan ortak karar gücüne ulaştığı ve bu kararları hayata geçirme olarak rolünü oynar. Bireyin yerelden doğrudan katılımıyla bir taban örgütlülüğüdür. Yerleşim birimlerine ve ihtiyaçlara göre örgütlenir. Bireylerin yerelden doğrudan katılımına dayalı bir taban örgütlülüğü olarak toplumdaki tüm kesim örgütlerinin ortaklığına dayalı bulunduğu yerin iradesinde rol ve sorumluluk sahibidir. Ekonomi günümüzde kapitalist modernitenin kar, sermaye aracı haline dönüştüğü endüstrinin de sermayenin hakimiyetine dayalı olarak toplum üzerinde hegemonyasını sürdürmektedir. Kooperatifleşme ile kapitalizmin tekelci azami kar temelli tüketime dayalı üretim anlayışına karşı toplumun ihtiyaçlarını pazar tekelciliğine ve azami kar kanununa karşı toplumu üretim süreçlerine katarak ihtiyaca dayalı üretim ve toplumsal pazarın oluşumunu hefefleyerek bunun kurumsallığını geliştirir.

Öcalan, “Özgürlüğün tüm evrenin temel amacı” olduğunu söylerken aslında özgürlüğün toplumun ve bireylerin de en temel amacı olduğu çıkarımına ulaşabiliriz. Toplumsallık; çoğallaşmayı, çeşitlilik ve farklılıklar ile açığa çıkma seçeneği durumudur. Özgürlük aynı zamanda seçim yapma hakkı olup doğuştan gelen temel bir hak olarak özgürlüğün kısıtlandığı durumda ise direniş hakkı ortaya çıkar ve kendisini dayatır. İnsanın nasıl bir toplum gerçekliğiyle yaşayacağı tercihi yaşama yüklediği anlamsallıkla ilgilidir. Tüm özgürlükler kadın özgürlüğünden geçer. Demokratik toplumda özgürlük anlamsallığını kadın özgürlüğüne dayalı toplumsallıkta hakikatine kavuşur. Toplumda eşitlik ilkesi toplumsal farklılık ve çeşitlilik olarak oluşmuştur. Bu nedenle eşitlik aynı zamanda eşit haklara sahip olmak kadar toplumsal farklılıkları esas alan bir eşitlik anlayışına dayanır. Buna göre tüm toplumsal farklılıkların kendi özgünlüğünde yaşama, yaşatma ve yaygınlaştırma koşullarına sahip olmasıdır. Demokratik toplumda herkes toplumsal yaşama kendi iradesini yansıtmaktadır. Özgürlük aynı zamanda farklılışmaya bağlı olarak gelişir. Eşitliğin farklılaşma ile bağlanması durumunda özgürlükle anlamlı bağı kurulur. Bu temelde demokrasi toplumsal üretimin, kolektif rızasına ve gönüllüğüne dayanır. Toplumun sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik alanların tümünde demokratik işleyiş ve katılımı ön görür. Demokratik toplum komünalite ve dayanışma ilkesiyle toplumu oluşturan tüm bireylerin duygu, düşünce ve ortak çıkarlar temelinde birbirlerine karşılıklı sorumluluk, bağımlılık ile özirade ve özgüce dayalı katılımı olmadan var olamaz. Toplum varlığını komünalite ve dayanışmaya borçludur. Kendisini ilgilendiren her konuda söz, karar ve eylem gücü olarak kendini gerçekleştirir. Sonuç olarak toplum karşıtlığı olan sistem gerçekliğine karşı özgürlük ahlakı ve demokratik topluma dayalı politik anlayışı savunma çizgisindeki tutarlılığıyla toplum kırım sistemine karşı her türlü egemenlik ilişkisi ile mücadele ederken nasıl bir yaşam ölçü ve iddia sahibi olunması gerektiğini ortaya koyar. Öcalan, “Zaman oluşturucudur.” der. İçinden geçtiğimiz tarihsel gerçeklik de bizlere toplum varlığını özgürlük ahlakına dayalı demokratik ilişki gerçekliğiyle inşa etmenin imkanlarını veriyor ve tüm zorluklara rağmen büyük fırsatları da sunuyor. Bu fırsatları her alanda demokratik toplumun inşasıyla gerçekleştirebiliriz.

 

 

 

 

Kaynak: 
–    Abdullah Öcalan; Demokratik Uygarlık Manifestosu-DUM  Ciltleri 
Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.