Düşünce ve Kuram Dergisi

Dünya Demokratik Uluslar Birliği 

Delal Engin

Dünya Demokratik Uluslar Birliği, Demokratik Modernite çağımızın ruhudur. Bu ruhun bedenleşmesi ise Dünya Demokratik Uluslar Konfederalizmi sistemini yerelden başlayarak ilmik ilmik örmekle mümkün olacaktır. Bilgi-iletişim çağına damgasını vuracak olan modernitenin ruhu, zihniyet dünyası ve sistemi giderek dünya çapında daha fazla gündem olmakta ve tartışmaya açılmaktadır. İnsanlığın yeni bir çağda daha iyi bir yaşam arayışı bu tartışmaları giderek geliştirmektedir. Dünya demokratik uluslar birliğinin hangi ilke ve ölçülere dayanacağı, nasıl örgütlendirileceği ve buna kimlerin öncülük yapacağı vs. gibi sorulara verilecek cevap ise yaşadığımız sistemsel krizin çözüm anahtarını da yaratacaktır.

Bu çağda yaşayan insanlar veya toplumlar olarak kapitalist modernitenin liberal düşünce biçimi, ulus-devlet sistemi nedeniyle hakikat algımızın çok fazla çarpıtıldığını fark etmemiz ve arayış içerisine girerek bundan kurtulmaya başlamamız, farklı bir yaşam sisteminin, dünyanın olabileceğini düşünmemizi sağladı. İlk toplumsallığımızın başladığı ve geliştiği dönemde hatta toplumsal tarihimizin neredeyse yüzde doksanında iktidar, devlet ve erkek egemen bir sistemin olmadığını gördükçe, insanlığımızın ve toplumsallığımızın çekirdeğinin ortak, özgür, komünal değerler, ahlaki ve politik ilkeler temelinde geliştiğini anladıkça iktidar ve devletin tüm versiyonlarına şüphe ile bakmaya başladık. Tarihin hiçte Sümerlerle başlamadığını, Sümer öncesi toplumların bin yıllardır farklı kimlik, dil, etnisite, inanç, yaşam kültürü ile beslendiğini, çoğaldığını ve öz savunma temelinde varlığını sürdürdüğünü bugün başta arkeoloji olmak üzere jineoloji, sosyoloji, filoloji, epistemoloji, antropoloji, ontoloji vs. gibi bilim dalların gelişmesiyle kendi özgün demokratik sistemlerini yarattığını daha fazla anlıyoruz. Gelişen bilim dallarıyla toplumsallığın klan tarzında mayalandığı Afrika-Rif’inden ilk niteliksel sıçramasını yaşadığı Yukarı Mezopotamya’nın kalbindeki neolitik dönemin adeta ana damarlar, kollar üzerinden tüm dünyaya yayıldığını bilmekteyiz. Yukarı Mezopotamya’nın neolitik değerleri üzerinden El Ubeyd gibi iktidar ve devletin farklı bir kültür biçimi olarak gelişen Aşağı Mezopotamya’nın şehir devletleri, toplumsal tarihin çatallaşmasına yol açmış, adeta insanlık tarihinde erkek egemen aklıyla kendini tek özne yerine koyarak bugüne kadar bir ur gibi hastalık yaymıştır. Tüm bunları şunun için belirtiyorum: Kendini kral-rahip ilan eden bir avuç kurnaz adamın iktidar-devleti geliştirmesi, yaratılan ulus-devlet aklının kendisini tüm toplumsal hakikati parçalayıp yönetme adına bir sistem gibi dayatması tarihte kaçınılmaz sonuç veya kaderi değildi. Bugün bu hakikati açığa çıkararak somut verilerle tartışmaya açan yüzlerce-başta tarihçiler olmak üzere-aydın, bilim insanı var. Artık şunu da biliyoruz ki, hakikat bir bütündür, bu dünyada yaşayan tüm insanlığın toplumsal tarihi de bir bütündür: Dilimiz, dinimiz, rengimiz, kültürlerimiz, kimliklerimiz çok farklı olsa da, ayrı coğrafyalarda yaşasak da farklı sınıfların, dinin mensupları olsak da aynı kaynağın, hakikatin çocuklarıyız. Her ne olursa olsun tarihsel toplumun gelişim zincirinin birbirinden kopması mümkün değildir, geçmiş günümüzün içinde yaşamakta, günümüz ise geleceği yaratmaktadır.

Mitoloji, din, felsefe, kuantum gibi insanlığının düşünce biçimlerinin, tarihinin, hakikat ve yaşam algısının günümüzde birbirinden kopuk olmadığı, iç içe geçerek anlam ve yorum gücünü geliştirdiği her gün daha fazla anlaşılmaktadır. Özellikle kuantum ve genel görelilik teorisiyle birlikte her şeyi oluşturan atom-altı parçacıklarıyla evrenin işleyişinin daha fazla kavranmasıyla birlikte madde-enerji, evrensellik-tikellik, özne-nesne, birey-toplum, objektif-subjektif, ruh-beden, kadın-erkek vs. tüm ikilemlerin birbirini yok ederek değil kendi sentezini yaratarak diyalektik gelişimini sağladığı, yaşamın anlam ve yorum gücünü yarattığı anlaşılmıştır. Son iki yüzyıldır kapitalist modernitenin ulus-devlet sisteminin iktidar aklı, suni bir şekilde felsefesini, düşünce ve yaşam biçimini maddenin gücüne, salt objektif olma adına evrenselliğin biricikliğine, özne ve bireyin dünyasına dayandırması toplumsal hakikatin ve aklın çarpıtılmasıdır.

Kapitalist moderniteye karşı gelişen demokratik modernite çağının demokratik ulus zihniyetinin-anlayışının temel karakteri ise; toplumsal hakikatin yaşam enerjisiyle, ruhuyla, bedeniyle, düşüncesiyle canlılığının bilincinde olan, komünal değerlerin yarattığı ortak kimlik içerisinde bireyi irade gören, hiçbir cins, sınıf, ulus ayrımı yapmadan tüm toplumsal farklılığı zenginlik olarak ele alan ve sentezci karakteriyle değişim dönüşümü yaratıcılık temelinde sürekli kılan bir öze sahiptir.  Demokratik ulusun zihniyetini ve özünü, ruhunu taşıyan bireylerin, demokratik-özgür yurttaş kimliğiyle tikel ve evrensel tüm insanlık değerlerini taşıması, kapitalizmin liberal ideolojisinin yarattığı tüm hastalıklardan bireyci, maddiyatçı vs. modernist anlayışlardan kendini arındırması, komünal demokratik değerlerle entelektüel, ahlaki ve politik görevlerine sahip çıkarak demokratik ulusun inşasını bedene kavuşturmasıyla özgür-demokratik toplum yaratılacaktır. Demokratik ulusun özgür ve demokratik yurttaşları olmaya kendini aday olarak gören kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk vs. toplumun tüm kesimlerinden herkesin yaşamını toplumsal-komünal görevlerine sahip çıkma temelinde düzenlemesi atılacak ilk adım olmaktadır. Örneğin dünyanın neresinde, hangi topluma ait olursak olalım her bir yurttaş, yaşamını komün (yaşama dair her şeyin ortak tartışıldığı, kararlaştırıldığı ve planlanıp eyleme geçirildiği çekirdek örgütlenme) sistemine göre düzenleyebilir; en az bir komünde yer alacak şekilde ihtiyaçlarına göre birçok komün örgütlenmelerine katılabilir. Demokratik komünler, demokratik ulus zihniyetinin kök salacağı, bedenleşeceği, kendini görünür kılacağı, özgür yaşam mekanlarıdır. Demokratik ve özgür yurttaşın kendini eğittiği yerlerdir; demokratik ulusun, kendini bedene kavuşturacağı demokratik konfederal sistemin adeta kök hücresi, temel çekirdeğidir, komün.

 

Özgür Yurttaşlar Ancak Demokratik Ulusa Can Verebilir

Demokratik ve özgür yurttaşlar yaşama dair tüm sorunlarını özyönetim sisteminin yerel tüm komün ve meclislerinde çözebilir, yaşamı daha güzel ve anlamlı kılabilir. Demokratik ulusun unsurları olan ailenin, varsa klan, kabile ve aşiretin vs. üyelerinden başlamak üzere demokratik ulusun her bir yurttaşı çok kimlikli hareket edebilir, kendini özgürce ifade ederek örgütlülüğe kavuşturabilir; kadın, ekonomi, sanat, ekoloji, sosyal, sağlık, eğitim gibi demokratik ulusun her boyutunda ihtiyacı kadar komüne dahil olabilir, böylece yaşamını anlamlı ve özgür kılabilir. Her bir komünde toplumsal tüm sorunlarını, çözüm yollarını ve gelecek ütopyalarını tartışabilir, ortak kararlarla eyleme geçerek hayallerini gerçekleştirebilir. Demokratik ulusun demokratik ve özgür yurttaşları yaşadığı her yerde; sokak, mahalle, köy, kasaba, kent, bölge, ulus düzeyinde komün ve meclis örgütlenmeleriyle yönetsel-siyasal sistemini oluşturabilir. Demokratik ulusun özgür ve demokratik yurttaşlarının daha fazla bilinç kazanması, çağa damgasını vuracak kendi modernitesini, yaşam biçimini oluşturması ve bunun için kendisini eğitmesi için ihtiyaç temelinde demokratik ulusun tüm boyutlarında, sağlık, eğitim, öz savunma, diplomasi, ekonomi, kültür vs. akademiler açabilir. Demokratik toplum sisteminin yurttaşları bu akademilere hem öğrenci hem öğretmen olarak katılabilir, yaratıcı, zengin yöntemlerle kendini eğitebilir. Yine demokratik ulusun gelişebilmesi için endüstriyalizmle köklü mücadele temelinde demokratik, ekolojik ekonomi birimleri oluşturabilir, yaşamın tüm ihtiyaçlarına göre binlerce kooperatifler geliştirebilir. Özcesi Dünya Demokratik Uluslar Birliği veya Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonu için öncelikle demokratik ulus zihniyeti, ruhunu taşıyan ve özgür yaşam sistemini bedene kavuşturmak için örgütlenerek harekete geçen özgür yurttaşlara ve bu yurttaşların kolektif kimliğe kavuşacağı komün, meclis, akademi ve kooperatiflere ihtiyaç vardır. Her sistem kendi ideolojisi-paradigmasını yaşamsallaştırmak için kendi bireyini yaratır. Özgür bireyler, yurttaşlar ancak demokratik ulusa can verebilir. Demokratik ulus, topluluk ve bireylerin kendi yerel gerçeklikleri doğrultusunda komün ve meclislerde kendi sorunlarını tartıştığı, çözüm ürettiği modeldir. Bu anlamıyla demokratik ulus, ulus-devletin yarattığı bireye dayanmaz. Ulus devletin yarattığı birey köledir. Ne toplum aleyhine birey, ne de bireyin aleyhine toplum doğrudur. Özgür yurttaş ikisinin ortasında bir dengedir ve demokratik konfederalizm yurttaşıdır.

Demokratik ulus zihniyeti ve ruhuyla geliştirilen özgür yaşam sistemi, ulus-devlet sisteminin panzehiridir. Kapitalist modernitenin ulus-devlet sistemi, tüm restorasyon çalışmalarına rağmen çözülüşünü durduramamaktadır. Ulus-devletin çözülüşünü yaşayan sadece Irak, Suriye veya Afganistan’da değildir; dünyanın her yerinde ulus-devletler benzer krizleri yaşamaktadır. Kapitalist modernitenin ulus-devlet sistemi içerisinde gelişen birçok bölgesel birlik (Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika’daki ulus-devletçi birlikler, kurumlar) ve özellikle BM, hiçbir küresel ve bölgesel soruna çözüm bulamamıştır. Çünkü sistemin kendi içindeki çözümsüzlük bu birlikler içinde geçerlidir. BM yerine, ulus-devletleri aşan dünya demokratik uluslar birliğinin ortak oluşturacağı yeni bir yapıya ihtiyaç vardır. Dünya Demokratik Uluslar Birliği’nin, sistem karşıtı tüm güçlerle birlikte çok geniş sivil toplum örgütlerinin, hatta, toplumun demokratik örgütlenmesini tanıyıp saygılı davrandıkça, devlet birimlerinin de katıldığı Dünya Demokratik Uluslar Konfederalizmi sistemini geliştirmesi tüm toplumsal sorunların çözümünü geliştirebilir.

 

Demokratik Modernite Güçleri An’ın Özgürlük İnşacıları Olabilmeli

Günümüzdeki temel sorun, ulus-devletlerin kriz yaşayıp yaşamaması değil,  yerlerine nasıl bir rejim veya siyasal sistemin, ortak toplumsal yaşam biçimlerinin gelişeceğini tartışmak ve çözümler geliştirmektir. Bu temelde kapitalist modernist sistem güçleri de, sistem içi tartışmalarını daha fazla yoğunlaştırarak demokratik modernite çağının sağından; sistemini yeniden inşa etme arayışını her geçen gün daha fazla geliştirmektedirler. Dünya sistemini oluşturan uluslararası güçler iktidarcı-erkek egemen zihniyet kurumlarıyla, askeri ve siyasi yapılanmalarıyla kendi siyasi yönetim biçimini federal-konfederal şekilde ulus-devletleri üstten dayatmalarla restore ederek, aşındırarak, gerekirse ulus-devletleri çeşitli politikalarla (ekonomik, siyasi, askeri şok tarzıyla, şiddetle veya diplomasi adıyla) çözerek, çökerterek, sürdürülemez konuma getirerek, sistemini yeniden restore etme çabası içerisindedirler. Bu nedenle toplumun zihniyet dünyasını, hakikat algısını bilgi-iletişim-teknik ile yeniden inşa edebilmek için başta eğitim, medya, diplomasi, istihbarat vs. bazılarının ‘yumuşak güç’ olarak tabir ettiği bu alanları sınırsız kullanarak dönüşüm yaratmaya çalışmaktadırlar. Adeta 15 ve 16. yüzyıl süreçlerine benzer ara bir süreç yaşanmakta. Fransa ve İngiltere ile geliştirilen 20. Yüzyıla ait ulus-devlet sistemi giderek çözülmeye başlama sonucu; yerine özerk kent, bölge gibi yerel sistemler daha fazla gündem haline gelmektedir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda ulus-devletlerin ekonomik, siyasal, askeri vs. olarak çöküşlerin yaşanarak parçalandığı, iktidarcı-erkek egemenlikliğin özünden bir şey kaybetmeden; federal-konfederal özerk kent-bölgeleri geliştirilerek, dünya sistemine doğru geçişlerin yaşandığı bir sürecin geliştiğini daha fazla ön görebiliriz. Bir varsayım olarak belki de kapitalist modernist sistem güçleri, tıpkı Hollanda ve özellikle İngiltere’de olduğu gibi, ABD gibi kendinden başlayarak üstten, iktidar aklıyla çıkarları gereği var olan devlet sistemini daha fazla yerel-bölgesel kılarak, ulus-devletleri de (ekonomik-siyasi-askeri şok darbelerle) parçalayarak bölgelere dayalı dünya sistemini ‘merkezi dünya devleti’ biçiminde yeni bir model sunabilir. Yani demokratik modernite çağının sistemini sağından ve üstten geliştirerek, yapısal krizini jeopolitik çıkarlarına dayanarak aşmaya çalışabilir. Bu anlamıyla kapitalist modernist sistem güçlerinin temel kurumlarının NATO vb. yaptıkları on-yirmi yıllık askeri-ekonomik-siyasi vs. planlar oluşturarak, hedefine parça parça ulaşma temelinde, hiçbir boşluk bırakmadan her boyutta ve her yerde kontrolü bir savaşı geliştirdiğini, geliştireceğini ön görebiliriz. Kaldı ki dünya sisteminde buna dönük sayısız işaretler her geçen gün daha fazla görülmektedir.

İletişim(bilgi-teknik) dünyasında ‘yerel olan evrensel, evrensel olan yereldir’ anlayışı daha fazla görülmektedir. Özellikle kök veya çekirdek kültür olarak gelişen toplumsal inşalar, daha fazla bu karakteri taşımaktadır. Bu açıdan demokratik modernite çağının dünya halklarına müjdesini veren ve bunun sistemini ahlaki-politik toplumun en temel çekirdek örgütlenmesi olan komün-meclislerle gelişebileceğini yani yerelden evrensele doğru örgütlendirebileceğini ön gören tüm özgürlük güçlerinin, hiçbir boşluk bırakmadan, kaybedeceği zamanının olmadığını bilerek yaşaması, anın özgürlük inşacısı olabilmesi çok önemlidir. Dünyanın her yerinde kadınlar, gençler, halklar, ezilenler, sistem karşıtı tüm güçler, Dünya Demokratik Uluslar Birliği anlayışıyla ortak yaşam sistemini, ‘Dünya Demokratik Uluslar Konfederalizmini’ özgür kent ve bölgelere dayalı inşa edebilir. Ve yine dünya demokratik uluslar birliği anlayışıyla evrensel çapta demokratik bir anayasa ve gelişmiş çok kültürlü bir hukuk düzeni ile demokratik konfederal sistemini geliştirebilir.

Demokratik ulusların küresel birliğinin BM’ye alternatifi ise Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonudur. Kıtasal parçalar veya büyük kültürel bölge veya alanlar daha alt düzeyde kendi demokratik ulus konfederasyonlarını oluşturabilir. Küresel ve bölgesel hegemonik iktidara karşı çıkışlar bu kapsamda ele alınarak, örneğin Brüksel’de Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonu çalışması yürütülebilir. Bu çalışmada kadın ve ekolojistler-çevreciler başta olmak üzere geniş anlamda tüm uluslar, demokratik kültür, demokratik siyaset-barış ve demokratik toplum anlayışıyla kendini ifade ederek içinde yer alabilir, demokratik uluslar topluluğunu geliştirebilir. Çok farklı kesimler PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ‘iç içe geçen çember teorisi’ diye ifade ettiği biçimde, birbiriyle barışık şekilde, eşit ve özgür ilişkiler ve ittifaklar geliştirerek kendini ifade edebildiği demokratik ulus kimliğiyle demokratik uluslar konfederasyonunu geliştirebilir.

21.Yüzyıl Yerel, Bölgesel Demokratik Özerk Yönetimlerden Yanadır

Dünyanın her yerinde ulus-devletlerin sınırlarının anlamsızlaşıp aşılarak, yerel ve kültürel değerlerin ortaklaştığı, bütün kimliklerin bölgenin mozaiği içerisinde demokratik ulus birimleri olarak inşa edildiği, özerk komün-meclislerle örülmüş yüzlerce köy-kasaba-kentlerin ‘bölge demokratik konfederalizmi’ çatısı altında bir sisteme kavuşturulması, sistem karşıtı tüm güçlerin temel çalışması olabilmelidir. Etnik, dini hiçbir sınıra takılmadan dünyanın her yerinde ihtiyaca göre ve yeteri kadar oluşturulacak demokratik bölgeler ve bu bölgelerin ortak koordinasyonundan oluşacak bir sistem, dünya demokratik uluslar birliğinin temel siyasi yönetim yapısı olacaktır. Kentin-bölgenin yani yerel kimlik ve kültürlerin özgürleşmesi olmadan, ulus-devlet sisteminin tüm hastalıklarından kurtularak özgürleşmek mümkün değildir. Kaldı ki bu tür arayışlar, zihniyeti farklı ve çarpıtılmış da olsa sistem içinde de vardır: AB üyelerinin ‘modernite’ adı altında yaşadığı tarihsel hakikati, özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ardından yaşadıkları hezimet Avrupa kültürünün önemli sonuçlar çıkararak kent, yerel ve bölgesel özerklik yasalarını geliştirmesi, ulus-devletin soykırımcı karakterini bilince çıkarmasıyla bağlantılıdır. Bilindiği gibi dünyamızda Rusya Federasyonu’nu, Çin, Amerika, Hindistan federal sistemini, Kanada, Latin Amerika bölgesel özerklik konumunu, Afrika’nın geleneksel aşiret ve bölge yönetimlerini, birçok Avrupa ulus-devletinin kendi içindeki yerel-özerk arayışlarını görmezden gelerek katı ulus-devlet yapılarının dünya çapında tek hakim sistem olduğunu iddia etmek yanlış olur. Sermayenin küreselleşmesi ve yerel kültürel hareketlerin giderek gelişmesi katı merkeziyetçi ulus-devlet yapısını çözmekte, birçok kent, yerel ve bölgesel özerklik yönetimleri  gelişmektedir. Bu tür eğilimler demokratik ulus hareketlerinin canlanmasına neden olmaktadır. Demokratik ulus hareketlerini geliştiren güçlerin, kent, yerel ve bölgesel demokratik özerklikleri olmadan yönetim gücü kazanması mümkün değildir. 21. Yüzyıl tüm gerçekliğiyle demokratik uluslardan ve her düzeyde gelişerek güçlenen kent, yerel ve bölgesel demokratik özerk yönetimlerden yanadır. Öcalan İmralı tutuklu cezaevinde geliştirdiği Savunmalarında, “Dicle-Fırat tarım-su-enerji komünüyle bağlantılı olarak geliştirilebilecek olası politik bütünlük içerisinde Türkiye, Suriye ve Irak devletlerini yıkarak değil, süreç içinde reformlarla dönüştürerek inşa edilecek bir birlik olarak ‘Dicle-Fırat Demokratik Konfederasyon’ projesinin demokratik Ortadoğu çağının altın değerinden başlangıcı olabileceğini” ifade etmiştir. Ve yine savunmalarında “Mısır veya Libya merkezli (Nil Vadisi merkezli) Kuzey Afrika Demokratik Konfederasyonu. Özbekistan merkezli Seyhun ve Ceyhun vadilerinde geliştirilecek olan Orta Asya Demokratik Konfederasyonu. Güney Arabistan’da çok güçlü kabile ve mezhep cemaatleri nedeniyle Güney Arabistan Demokratik Konfederasyonu. Tüm bu projelerden çıkarılacak Büyük bir Ortadoğu demokratik modernitesinin bir ütopya olarak düşünüleceğini” belirtmiştir. Bu anlamıyla özgürlükçü güçler, bireyler olarak büyük düşünmek, mevcut olan tüm sınırlarımızın ardını, ötesini görmek, dünya-bölge-yerelde salt savunma pozisyonunda değil de yeni ve özgür yaşamı aktif öncülük rolü ve misyonuyla somut çözüm önerilerimiz ve projelerimizle etkin ve görünür olmak olmazsa olmazdır.

Dünya genelinde kapitalist modernite sisteminin yol açtığı evrensel düzeydeki toplumsal sorunlar çığ gibi büyümekte, sorunun evrensel olması çözümün de evrensel olmasını dayatmaktadır. 21. Yüzyılın kadın yüzyılı olduğu gerçeğinden hareketle kadının evrensel kimliği ve kadın sorunun evrensel karakteri çözümün de evrensel değerler, örgütlenmeler ve mücadelelerle gelişeceğini göstermektedir. Bu açıdan kadınlar, tüm toplumsal kimliklerin ortak ifadesi olmasından hareketle evrensel düzeyde geliştirdikleri tüm örgütlenme modelleriyle, oluşturdukları sivil toplum kurumlarıyla dünya demokratik uluslar birliğinin öncülüğünü yapmaktadırlar. Dünyanın her yerinde erkek egemen değerlere karşı yükselen özgür kadın değerleri yaşadığımız çağa damgasını vurmakta ve  her geçen gün daha fazla büyümektedir. Dünyanın herhangi bir yerinde, kadına dönük şiddet, katliam, kadın kırımına karşı kolektif örgütlenme ve mücadele bilinciyle tüm dünyada toplumun her kesiminden kadınlar bir araya gelmekte ve kendi demokratik, eşit ve özgürce yaşanacak toplumsallığını geliştirmekte ve adeta yeni çağın ebeliğini yapmaktalar. Kadınlar Geleceği Örüyor Platformu’nun Berlin’de ‘Bizim devrimimiz, yaşamı özgürleştirmektir’ temasıyla gerçekleştirdiği 2. Dünya Kadın Konferansı’nın ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sloganıyla tüm dünyaya verdiği mesajlar buna sadece bir örnektir.

Dünya Demokratik Uluslar Birliği’nin başta kadınlar ve gençler, ekolojistler, sosyalistler, anarşistler ve sistem karşıtı tüm yapılanmaların, sivil toplum örgütlenmelerinin ortak demokratik değerler etrafında ilişki ve ittifaklar temelinde geliştirilmesi çok önemli olmaktadır. Bugün dünya çapında çok ciddi ekolojik sorunlarla karşı karşıya olduğumuz, doğanın nesnelleştirilerek üzerinde birçok operasyonun yapıldığı sınırsız sömürüsü sonucu dünya evimizin giderek yaşanılamaz düzeye geldiği bilinmektedir. Kapitalist modernite güçlerinin yaşamın her alanında geliştirdiği endüstriyalizm bugün tüm doğayı ve toplumu hastalıklı hale getirmiş, doğa ve toplum kırımına yol açmıştır. Toplumsal ekoloji, mistik(derin) ekoloji, feminist ekoloji gibi arayışlarla, çevreci birçok örgütlerle doğa ve toplum kırımına karşı sistem içinde yetersiz de olsa bir mücadele yürütülmeye çalışılmaktadır. Ancak bu ekolojik sorunlara çözüm geliştirmek isteyen ekolojik çevre hareketlerinin, liberalizmin modern(!) yaşam anlayışından radikal kopuşunu gerçekleştiremeyişi yeterince başarılı olamamalarına neden olmaktadır. Endüstriyalizmin yol açtığı kanserleşme bugün tüm toplumu ve doğayı sarmış durumdadır. Doğa, toplum ve insan üzerinden sınırsızca ve ahlaksızca yapılmayan deney kalmamıştır. Kapitalist modernite güçleri, ilk kurulduğu günden bugüne yapay mikrop veya virüslerle (korona, maymun çiçeği vs.) adeta toplumu ve doğayı kobaylar haline getirerek kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bu iktidarcı güçler, hem toplum kırımına yol açmış hem de sağlık politikalarıyla (dev global ilaç şirketleri vb.) bu kırımdan sermaye elde etmeye çalışmıştır. Belli ki buna karşı Dünya sağlık örgütü de ulus-devlet sisteminin bir dişlisi gibi hareket etmektedir.

 

BM’nin Alternatifi; Demokratik Uluslar Birliği

Dünya Demokratik Uluslar Birliği’nin temel felsefesi, paradigması ekolojik olmalıdır. Dünya çapında ekolojik hareketlerin örgütlenerek tüm insanlığı ekolojik sorunlara karşı duyarlı hale getirmesi, daha radikal çözüm önerileriyle endüstriyalizme karşı savaş açması ve alternatif ekolojik yaşam sistemini kurması önemlidir. Dünya çapında ekolojik örgütlenmeler bir araya getirilerek yüzlerce bölgede her düzeyde tartışma platformların örgütlendirilmesi, bu platformlarda ortak deneyimlerin paylaşılarak sonuçları üzerinden küresel ekolojik toplum hareketinin geliştirilmesi olmazsa olmazdır. Özellikle sanal medyanın çok iyi kullanılarak dünyanın her yerine ulaşılması, ortak fikir, ruh ve azimle bir ağ gibi ekolojik komün ve meclislerin her yerde örgütlenmesi ve aynı anda milyonların birçok proje ile eyleme geçmesi çözüm inisiyatifin ve iradenin demokratik ulus birliğinin özgür yurttaşlarında olduğunun gösterilmesi gerekmektedir. Özgür yurttaşlar örgütlendikçe, çözüm projeleri temelinde eyleme geçtikçe ekolojik sorunların kaynağı ve sorumlusu olan NATO, ŞİÖ, G-7, G-20, BM, AB vs. gibi örgütlenmeleri ekolojik sorunlar adına tek bir cümle bile kuramayacak duruma getirmeli, onları daha fazla teşhir etmelidirler. Bugün soluduğumuz havayı, üzerinde yaşadığımız toprağı, içtiğimiz suyu, tüm ekosistemi korumamız ortak bilinç, örgütlenme ve mücadele ile mümkündür. Dünya Demokratik Uluslar Birliği bileşenleri, özgür yurttaşları bu görevi layıkıyla başarabilir.

Dünya Demokratik Uluslar Birliği’ne üye olacak tüm sistem karşıtı örgütlenmelerin, sivil toplum kuruluşlarının, özgür birey veya yurttaşların, tüm etnisite, farklı din ve inançların-mezheplerin, kadının, gençliğin, işçi, köylü tüm toplumsal kesimlerin, tüm ezilenlerin, faşizm dışında tüm ideolojik akımların, Öcalan’ın deyimiyle ‘iç içe geçmiş çember teorisiyle’ farklı kimliklerin Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonu’nda bedenleştirilmesi, sisteme kavuşturulması çok özverili bir inşa gücünü gerektirir. Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonu’nu adım adım kıta veya bölge, küresel düzeyde halk kongreleri ile geliştirerek, Dünya Demokratik Toplumlar veya Halklar Kongresini ilan etmeli ve dünya çapında kendisini bir koordinasyona kavuşturmalıdır. Bu temelde Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonunun demokratik özerklik anayasasını evrensel, bölgesel ve yerel düzeyde geliştirmesi, demokratik toplumun hukuki haklarını güvenceye kavuşturması, yapılması gereken görevlerden biri olmaktadır.

İnşa edilecek Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonu  demokratik komünal toplum hedefinin gelişebilmesi için, tüm insanlığın ortak yer altı ve yer üstü kaynaklarının komünal ekonomi ve ekolojik endüstri temelinde ekonomi politikasını belirlemesi, yeryüzünün başta su, hava, toprak, enerji gibi kaynaklarının demokratik ekonomi sistemiyle komünalleştirilmesi, yapılması gereken işlerin başında gelmektedir. Komünal ekonomi toplumun her kesiminin çalışarak emeği ile oluşturması, her düzeyde ihtiyaca göre ortak kooperatiflerin geliştirilmesi ve tüm toplum birimlerinin ekonomik tüm kaynaklara eşit, adil bir şekilde ulaşarak yaşamını komünal tarzda örgütlemesiyle gelişebilir. Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonu ‘iç içe geçen çemberler teorisi’ ile dünyanın çok farklı toplumsal, kültürel değerlerini, başta ana dil olmak üzere, tarih, sanat gibi tüm alanlarda kültürel kimliklerin tikel-yerel olduğu kadar evrensel değerler olarak görülerek korunup geliştirilmesi için politikalar üretmesi demokratik ulus yaşamının temel boyutlarından biri olmaktadır. Ve yine kültürel her türlü soykırıma karşı aktif mücadele planlarının yapılarak buna karşı radikal çözümlerin üretilmesi ve kültürel soykırım kıskacında tutulan başta Kürtler olmak üzere ezilen tüm halkların kendini kültürel değerleriyle ifade edeceği imkanların oluşturulması için özel projelerin geliştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Kuşkusuz Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyonunun inşası öz savunmasız mümkün değildir. Demokratik sistemin her bir özgür yurttaşının kendini savunma hakkı da dahil, tüm toplumsal birimlerin bulunduğu her yerde yerel, bölgesel ve evrensel düzeyde öz savunmasını çok yaratıcı ve zengin yöntemlerle geliştirmesi hayati düzeyde önemlidir. Komünal-demokratik yaşamın en küçük çekirdek komün örgütlenmesinden tutalım en büyük evrensel örgütlenmelere kadar toplumun öz savunmasını yapabilecek en geniş örgütlenme imkanına kendisini kavuşturması ve bu konuda inisiyatifli kılınması demokratik sistemin temel garantisi olmaktadır. Dünya Demokratik Uluslar Birliği ruhuyla Konfederasyonun her bir yurttaşı, birliği, örgütlenmesi, ulusu yani tüm bileşenleri demokratik ulusun tüm boyutlarında, yaşamın tüm alanlarında, kültür, sağlık, ekonomi, ekoloji, diplomasi, eğitim vs. öz savunmasını oluşturmalıdır. Demokratik Uluslar Birliği’nin demokratik toplum inşasıyla birlikte öz savunma sistemi de tüm boyutlarıyla geliştirilmelidir. Binlerce sivil toplum kuruluşunun, kadınların, gençliğin, tüm ezilen etnisitelerin, din ve mezheplerin ilişki ve ittifak içerisinde aynı anda harekete geçerek milyonların öz savunmasını gerçekleştirmesi mümkündür. Örneğin kadın özgürlük mücadelesi ve ekoloji hareketlerinin haklı mücadelesi birer kelebek etkisi yaparak tüm dünyayı etkileyerek sarsmakta ve yeni özgür değerleri yaratmaktadır. Bilinçli ve örgütlü milyonlar ‘Toprağımı, suyumu, enerjimi koruyorum.’ diyerek bir dizi eylem planlamasıyla hareket ederek öz savunma bilincini geliştirebilir, bunun için binlerce ekoloji komünleri oluşturabilir. Köyümü, kentimi, bölgemi savunuyorum diyerek binlerce öz savunma komününü, meclisleri geliştirebilir. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir yaşam için öz savunma görevi asla ulus-devlet güçlerine bırakılmayacak düzeyde önemlidir. Çünkü sorunu yaratan ulus-devletin ordu, polis, paramiliter veya çete güçleridir. Dünya çapında geliştireceğimiz Dünya Demokratik Uluslar Birliği’nin ilişki, ittifak ve diplomasi anlayışı da özerklik projesinin hayata geçirilmesi temelinde olmalıdır.

Bugün dünyanın her yerinde demokratik özerklik temel bir gündem olarak tartışılmaktadır. Kürtler, Katalanlar başta olmak üzere birçok ulus demokratik özerklik projesini somutlaştırmaya çalışmakta, demokratik bir anayasanın temel gündemi, sorunların çözümü haline getirmektedir. Dünya Demokratik Uluslar Birliği’nin paradigmasının, zihniyetinin, ruhunun ve demokratik konfederal sistem modelinin daha iyi anlaşılması ve daha geniş çevrelere ulaşması için çok yönlü ilişkilerin, ittifakların ve diplomatik çalışmaların geliştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Öncelikle halklar diplomasisinin stratejik ele alınarak yürütülmesi önemlidir. Yerel, bölge ve küresel çapta geliştirilecek ilişki ve ittifakların bir örgütlenmeye kavuşturulması ve adım adım nihai hedefe kilitlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Küresel kapitalist güçlerin belki de en fazla suistimal ettiği, kendi kirli çıkarları için kullandığı bir alan konumundadır, bu. Kapitalist modernist güçlertidarcı-devletçi kavram-kuram ve kurumlarıyla bu alanı başta medya kuruluşları olmak üzere manipüle etmekte, ‘İlerici Enternasyonal’, dünya demokrasisi(!), kadın özgürlüğü(!), Paris İklim Anlaşmaları gibi sistem içi arayışlar, toplumsal değeri özünden boşaltmakta, toplumların algısı üzerinde oynayarak, kendi sistemini sürdürmeye çalışmaktadır. Diplomasi, ilişki ve ittifaklar alanın yeterince örgütlendirilmemesi nedeniyle bu kapitalist sistem güçleri, bu alanda söz sahibi olmaya çalışmaktadır. 21. Yüzyıl kadın özgürlüğü ve ekolojik değerlerin yükseleceği bir yüzyıl olması itibariyle belki de en fazla bu iki temel çelişki üzerinde sistem güçleri kendi gerçekliğini gizlemeye çalışmaktadır. Bu açıdan Dünya Demokratik Uluslar Birliği’nin, demokratik ilişki ve ittifaklar çalışmasını en fazla bu alan üzerinde geliştirmesi ve örmesi hızlı, sonuç alıcı gelişmeleri kendisiyle birlikte yaratabilir. Dünya çapında kadın özgürlük mücadelesinin jineoloji perspektifiyle geliştirilmesi şimdiden çok büyük bir heyecan yaratmıştır, yaratmaktadır.

Sonuç olarak 1968’li yıllarla birlikte dünya çapında gelişen gençlik hareketinin öncülük ettiği kültürel devrimle birlikte demokratik sosyalist, feminist, ekolojist, anarşist vs. birçok sistem karşıtı hareketin özgürlükçü akımı giderek gelişmektedir. 1970’li yıllar finans kapital ve giderek bilgi-iletişim çağının geliştiği ama aynı zamanda sistemin kaos aralığına girdiği, Özgürlük Sosyolojisi anı-yani dünyanın tarihsel-toplumsal sistemininde kuantumik oluşum-zaman aralığının geliştiği bu süreçte-tüm değer yargılarının değişime uğradığı, esneyerek dönüşüm geçirdiği ya da sürece direnerek bazı yönlerinin aşıldığı yaklaşık 52 yılı bulan bir zaman tüneli içerisinden geçerek, yeni bir çağa, demokratik modernite çağına doğru yol alıyoruz. Demokratik modernitenin şafak vaktinde Dünya Demokratik Uluslar Birliği’nin doğuşuna ebelik etmek ve Dünya Demokratik Uluslar Konfederasyon sistemiyle özgür yaşamı tüm insanlığa, kadınlara müjdelemek çağın bilgelerine, hakikat savaşçılarına düşmektedir. Özgür yaşamın dünya devriminin yeniden doğuşu, Ortadoğu’nun tüm tarih çağlarının mirasçısı olarak kültürel direnişiyle gerçekleşmektedir. Evrenselliğe giden yolda Ortadoğu durağının stratejik olması ve Kürdistan devriminin evrenselliğe giden yolda Ortadoğu Demokratik Uluslar Birliği’nden geçmesi tarihin akışını değiştirecektir.

 

 

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.