‘‘Hiç kimse mevcut bilgi ve teknoloji çağında bölgedeki işsizliği, verimsiz ekonomiyi ve umut vermeyen kültürel yaşamı bir kader olarak göremez. Doğada insan zekâsının üzerinde çalışıp iş haline getiremeyeceği ne olabilir?…İhtiyaç duyulan tek şey, gerçek emekçi eliyle toprağın buluşmasıdır; buna fırsat yaratacak toplumsal zihniyet devriminin gerçekleştirilmesidir; toplumsal ahlak ve politikanın tekrar temel dokular ve organlar olarak işlevine kavuşmasıdır; demokratik siyasetin bu nedenlerle dört elle ve gözle gerçek beyinlerle görevine koşmasıdır.’’
A. Öcalan
Jineoloji perspektifi ile herhangi bir konuyu değerlendirebilmek için öncelikle Jineoloji tanımında netleşmek, olgunlaşıp derinleşmek gerekir. Jineoloji bir kuram ve kavram olarak Kürt Halk Önderi Öcalan tarafından 2008 yılından itibaren ifade edilmiştir. Ancak onun belirlediği kapsamda henüz yeterince ele alınamamıştır. Bu konudaki tartışmalar, araştırma-incelemeler ve akademik çalışmalar geliştikçe Jineoloji perspektifi ile herhangi bir konuyu analiz etmek ve alternatif perspektifle öneriler sunmak daha çok yerini bulacaktır. Mevcut durumda herhangi bir konuyu bu perspektifle değerlendiren yazılar birer deneme niteliği taşıyabilirler. Bu yazı da Jineoloji perspektifi ile ekonomiyi ele almaya çalışan bir deneme yazısıdır. Jineoloji sadece kadın bilimi olarak tanımlanamaz. Jineolojinin kapsamındaki konular göz önüne alındığında sosyal bilimlere alternatif, kadın eksenli bir sosyal bilim oluşturma iddiasını taşıdığı görülecektir. 21. Yüzyıla iflasla giren sosyal bilimlerin birçok disiplini; adını aldığı toplumsal yaşamdan uzak, kopuk ve ona yabancı, ona düşman bir pozisyondadır. Jineoloji sosyal bilimlerin hangi konusunu ele alırsa alsın öncelikle sosyal bilimlerin bu gerçeği ile hesaplaşmak, doğru mücadele etmek durumundadır. Ekonomiyi ele alırken de İngiliz Ekonomi-politiğini ve bundan beslenen tüm düşüncelerle hesaplaşmayı toplum ve kadın adına güçlü yapabilmelidir. Yine bu ekonomi-politikten beslenen ve bunu besleyen Marksist ekonomi perspektifini de doğru analiz edip eleştirmek durumundadır. Çünkü Jineoloji öz olarak toplum ve yaşam bilimidir. Ya da toplumsal yaşamın bilimidir. Toplumsal yaşam nasıl kadın eksenli ise bilimi de kadın eksenli gelişecektir. ‘‘Toplum kolektivizminin en temel dokusu’’(A.Öcalan)olarak ekonomi, toplumsal yaşam biliminin temeli olarak ele alınmaktadır. ‘‘Toplum kolektivizminin en temel dokusunu’’ tahrip eden tüm teori ve uygulamaları ele alıp eleştirmek ve zihniyet dünyasında aştırmak bu dalın sorunu ve sorumluluğudur. Yine toplumsal yaşamın ve ekonominin köklerini, ana kaynaklarını, güçlendiren zihinsel ve pratik gerçeklerini, plan ve projelerini bulmak, görünür kılmak ve tartışmaya açıp yaşama geçirmek de bu dalın sorunu ve sorumluluğudur.
Bu konuda bugüne kadar açığa çıkarılmamış, dile getirilmemiş ve ulaşılmamış az hakikat vardır. Toplum binlerce yıl yaşamsal deneyimlerle, yaratım ve üretimleriyle ekonominin tanımını da pratiğini de doğru yaşamıştır. Yine bilim, kapitalist sistemin ideologları ve bilimcileri, sosyalistler, anarşistler ve feministler, dinler toplumun ekonomik yaşamını tanımlanmış, müdahalelerde bulunmuştur. Çok söz, öneri, proje, eleştiri ve perspektif üretilmiştir. Ama bugün hakim olan finans kapitalse, neo-liberal ekonomiyse, ‘komutan para’ ise; yine işsizlik, yoksulluk, açlık, üretim adına ekolojik yıkım, nüfus patlamaları, iş kazaları ve daha pek çok felaket başımıza günlük gerçekler olarak yağıyorsa bunların pek bir etkisi olamamıştır demektir. Ya da hâkim olan kapitalist bilimcilerin ekonomi-politik adıyla uydurdukları masallar, neo-liberalizmin teorileri olmuştur demek ki. Bunların da özü ‘‘ ‘İnsan insanın kurdudur’, ancak birbirini, doğayı ve evreni yiyerek beslenir, ama asla doymaz’’ dır. Tüm topluma kabul ettirilen palavra budur. Palavra da desek kabul düzeyine baktığımızda ciddi ele almamız gerektiğini hemen göreceğiz. Sorumluluk, vicdan ve ahlak adına, özgür yaşam tutkusu uğruna bu palavra ile savaşacağız. Bunun için bu alana dair söz, teori, bilim ve uygulama üretmeye devam edeceğiz. Geçmişte söylenenlere, bugünkülere bakacağız, söylenmeyenleri üreteceğiz, toplumun ekonomik yaşamının fotoğraflarını çekip inceleyeceğiz. Yılmadan ve ‘Ama bu imkansız!’ demeden bu yaşamsal alana gireceğiz.
Böyle düşünmezsem bu yazı olmayacaktı. Uzun bir süre boyunca birçoğumuz öz değerlerimize yabancılaşmanın sonucu olduğunu bilmeden ekonomiyi zihniyet, duygu, düşünce ve his kapılarımızın eşiğinden içeri almadık, kapı dışarı ettik her zaman. Özellikle kadınlar olarak tüm gazetelerin ekonomi sayfalarının, televizyonların ekonomi haberlerinin, bulunduğumuz yerlerdeki ekonomi tartışmalarının üzerinden atladık. Ya da anlamanın, düşünmenin, merak etmenin, sorgulamanın kapılarını suratına çarptık ekonominin. Tıpkı öz evladı olduğunu bilmeden, kötü olduğuna inandırıldığı ve bu düşüncesinden bir an bile şüphe etmediği için onu fırtınalı kış günlerinde dışarıya atan bir anne gibi. Ekonomi yabancı, zalim, faşist ve kapitalist ellerde son iki yüzyılda paramparça edilirken ve kadavralaştırılırken biz ekonominin anneleri, doğuranları olarak yabancı gözlerle, yabancılaştırılmış duygularla izlemek zorunda bırakıldık. Öz evladımız çirkinleştirildikçe onunla biz vurulduk, biz yabancılaştıkça bizimle o vuruldu.
Bu nedenle ekonomiyle ilgili düşünsel, yazınsal, pratik doğru bir bakış, hissediş ve ele alışla yaptığımız her çalışma bu katliama karşı bir öz savunmadır. Eğer ‘toplum kolektivizminin en temel dokusu’ olarak ekonomi ile vurulup ekonomiyi vuran konumdaysak bu en başta da kadın katliamlarının nedeni ve sonucudur. Bu alanda söz ve eylem yaratmanın önemine ve yaşamsallığına inanmak Jineoloji perpektifi ile konuyu ele almanın eşiğini oluşturur.
Ekonomi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın savunmalarında önerdiği Jineoloji çalışmalarının bir dalıdır. Kadın perspektifi ile ele alınmaya, alternatif bir bakış açısı ile toplumsal yaşamın sağlam temellerinden biri haline getirilmeye en fazla ihtiyaç duyulan alandır. Jineoloji sosyal bilimlere alternatif olabilme iddiasını yaratacak kadar geniş dallara sahip. Bunlardan ekoloji, tarih, etik-estetik özellikle ekonomi ile bağlantılı. Tarih bilinci olmadan ekonomi ile toplumsal kırımın geliştirilme tarihini, ekoloji bilinci olmadan ekonomi ve doğanın bağını, etik-estetik olmadan alternatif ekonomi programımızın ilkelerini belirleyemeyiz. Bu bakımdan Jineoloji ile ekonomi perspektifini ele almak, yoğunlaşmak, proje ve somut planlamalar üretmek ve en önemlisi de ekonominin ‘toplumsal alanın demokratik eylem’lerinden biri olduğu bilincine ulaşmak alternatif sosyal bilimleri oluşturma eylemine dahil olmaktır. Parçalamadan, karşı karşıya koymadan, yarıştırmadan bu alanları birlikte ve uyumlu, birbirini tamamlayıcı ele almak ve değerlendirmek herkese kazandıracaktır.
Jineoloji perspektifiyle ekonomiyi değerlendirmenin bazı temel esasları olmalıdır. Bunlardan biri, doğuyu batının gözüyle, gözlükleriyle, bakışıyla okumaktan köklü olarak vazgeçmektir. Çünkü batının bakışları ile Ortadoğu deneyimi okunamaz, eksik kalır. Ekonomi alanında bizzat batı eliyle doğuya dayatılan savaşlar var. Ancak Batıda yaşanan deneyimleri de objektif ele almak önemlidir. Örneğin batıda yaşanan, milyonlarca kadının vahşice katledilmesine neden olan cadı avı ne bir histeridir, ne tek başına kiliselerin yaptığı bir katliamdır. İlkel sermaye birikimi aşamasında kapitalizm, en temel düşman olarak belirlediği kadınları sistematik olarak yok etti bu avlarda. Korkutup sindirdi, kendi ekonomik sisteminin ve toplumsal politikalarının en dipteki bağımlıları ve besleyicileri haline getirdi. Bu iddiayı açığa çıkaran, açımlayan ve ispatlayan da cadı avlarında yakılan, kazıklara çakılan o kadınların torunları oldu. Biz doğulu kadınlar da doğuya ilkel sermaye dönemini dayatan kapitalizmin yaşattığı kadın katliamları ve toplum kırımını deşifre etmeliyiz. Bu alanda yaşanan, yaşatılan duygu, emek, düşünce, değer ve bir bütün yaşam katliamını açığa çıkarmalıyız. Araştırma ve incelemelerimizde ele almamız ve akademik düşünce, derinlik oluşturmamız gereken temel bir alan da bu olmalıdır. Kadın ve erkek gücünün ortaklığı özellikle Kürt toplumsal üretim sisteminde belirgindir. İlkel komünal toplumun izlerinden kopmayan birçok toplulukta bu böyledir. İster koçerlik-hayvancılıkla ister tarımla-çiftçilikle uğraşsın insanlar yaşamlarını idame ettirecek kadar üretebiliyorlardı. Mide açlığıyla terbiye edilme, teslim alınma yoktu. İnsanlar kıtlık ve büyük savaşların yıkıcılığı yaşanmadıkça açlığın pençesinde kıvranmıyorlardı. Bugünkü dünyada bolluk var, teknoloji üretimi kolaylaştırmış. Bire bin alınabilecek üretim teknikleri belirlenmiş. Ama topraklar çoraklaşıyor. Sular kirleniyor. En çok üreten insanlar açlıkla boğuşuyor. İşsiz kalıyor ve kendinden vazgeçme pahasına karnını doyurabileceğinin propagandasıyla zihni, ruhu, yüreği her gün zehirleniyor. Ekonomiyi Jineoloji perspektifinden okumak; hem tarihsel hem güncel planda her şeyden önce bu zihniyet zehirlenmesini durdurmak, sonra bundan arınmak ve Doğunun kültürel-toplumsal dokusuna layık ve uyumlu bir bakış açısıyla alternatif bir zihniyet dünyası kurmaktır. Demokratik bir eylem olarak ekonomi o zaman üretken olur. Ve toplumu hasta kılan ekonomi düşmanı kapitalizm ancak o zaman yenilebilir. Bu zihinsel zehirlenmeden kurtuluşun ilk adımlarından biri; üretken, verimli bir ekonomiye ulaştıracak üretken ve sağlıklı bir zihniyet kazanmaktır. Bugünkü açlık ve yoksulluğumuzun nedeninin; donmuş, pas tutmuş, tembelleşmiş ve körelmiş zihniyetlerimiz olduğunun farkına varmaktır.
İkinci adım olarak; yaşamın ihtiyacına cevap yaratan bir ekonomi anlayışını ve sistemini oluşturmaktır. Devlet sistemlerinde öğretilen ekonomilerde ekonomi çeşitleri olarak sıralanan birçok isim geçer. Örneğin; anarşizm, kapitalizm, komünizm, Korporatizm, faşizm, georgism, laisizm, merkantilizm, piyasa sosyalizmi, devletçilik, sanayi korumacılığı vb. isimler daha da çoktur belki. Tüm bunların toplumsal yaşamda ne anlama geldiğidir önemli olan. Ekonomi modelleri ya da sistemleri toplumu toplum yapan, toplumsallığın temel dokusu ve değerlerini yıkmayan ve her şeyden önce ahlaki olan modellerse yararlanılır, Jineolojinin ekonomi perspektifini, bilimini oluşturmada yer alır. Ama değilse hem düşünsel hem pratik mücadele edilmesi gereken toplum kırım araçları olarak ele alınır. Jineoloji ekonomi ile zihinsel gelişimin ilişkisini önemseyerek; Kürt Halk Önderi Öcalan’ın ‘Kapitalizm ekonomi değildir’ tespiti temelindeki kapitalizm analizleri temelinde araştırma-inceleme geliştirmektedir. Bu alanda geliştirilen alternatif ve eleştirel feminist literatürü temel kaynaklar olarak incelemeye almıştır. Özellikle Roza Lüksemburg’un eksik ve yanılgıları da olsa ‘Kapitalizm kapitalist olmayan toplumla var olabilir’ tespitini, “Son Sömürge Kadın” kitabını, yine Maria Mies vb. yazarların dile getirdiği Marksist ekonomi eleştirisini, Silvia Federici’nin ilkel sermaye birikimi dönemine dair analizlerini önemsemektedir. Ayrıca Ortadoğu alanında gelişen birçok başkaldırı-direniş hareketlerinin benimsediği ve toplumsal alanda uygulamaya çalıştığı ekonomik sistemlere büyük bir değer biçerek eğilmekte, güncelleştirme ve ‘yaşamsal kılma nasıl olabilir’e yoğunlaşmaktadır. Yine çağımızdaki alternatif ekonomi tezlerini, önerilen yeni ekonomik sistemleri, ekonomi alanındaki külliyatı tanımaya, anlamlandırmaya çalıştığı gibi, ilgili kesimlerle ilişkilenmeyi de geliştirmek istemektedir. Ancak asıl olarak önemsediği; savaş koşullarında toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek, toplumun toplum olarak kalmasına yetebilecek üretim tekniği, tarzı ve temposunu nasıl geliştireceğidir? Bu tüm toplumun genel sorunudur. Ama eğer ekonomi Jineoloji kapsamında ele alınmışsa bunun bir anlamı da; toplumun ihtiyaçlarına cevap yaratacak ekonomi anlayış ve sisteminin alternatif bir bakışla kadınlar öncülüğünde teori ve pratik olarak oluşturulacağıdır. Yani öz be öz kadın oluşumu olan ekonominin yine kadının merhametli ve adil ellerine bırakılmasıdır. Tabii bunun için ön koşul kadının eril ve iktidarcı zihniyetten arınmasıdır. Bu olmazsa kadında da adalet ve merhamet olamaz.
Yaşam her açıdan bir savaş meydanı haline getirilmiştir kapitalist sistemde. Var olmak için değil, var olduğun için senden haraç keser gibi seni yarattığı pisliğe bulaştırıyor bu sistem. ‘‘Varsan ve bu yeryüzünde benim sistemimde bir kadın, bir erkek, bir genç, bir çocuk, bir normal, bir ‘anormal’ olarak yaşıyorsan diyetini ödeyeceksin’’ diyor. Bu anlamda bilinen ezber, kalıp ekonomi teorileri ile yaklaşmaktan ziyade günlük olarak gördüğümüz, saldırılarını yaşadığımız, deşifre ettiğimiz sistem gerçeğine göre ekonomimizi belirlemek, oluşturmak zorundayız. Örneğin iş kazaları (İşçi cinayetleri), madenler, kömür işletmeleri, temizlik, inşaat ve kot boyama işçileri, fuhuş ve uyuşturucu ‘sektör’ünde, pornografide kurban edilen kadınlar ve çocuklar, tıp sektöründeki yanılgıların ve yanlışların kurbanı olan hastalar, doktorlar, hemşireler, kadın doktorlar, laborantlar vb. ilaç sektörünün, kozmetik sektörünün kurbanları, bilinçsiz tüketicileri vs. ekonomik sorunun görünmeyen ya da görünür kılınmayan, az tartışılan yönlerini açığa çıkaran bir perspektife sahip olmalıyız.
Üçüncü olarak; ekonomiyi paraya olan bağımlılıktan ve itaatten kurtarmaktır. Bunun için de insanın paraya ve para ile satın alınabilenlere olan bağımlılığını iyileştirmektir. Kürt Halk Önderi Öcalan’ın ‘‘Paraya muhtaç toplum ve devlet burjuvazinin emrine girmiş demektir… Eski sıcak, insancıl ilişkileri paranın soğuk yüzünde dondurur. Parası olmayan yaşam savaşını kaybetmiş gibidir’’ tespitinde çarpıcı ifade ettiği gerçeği ters yüz etmektir. Paranın değersizliğini yaratmak, eskisi gibi onu sadece bir değişim değeri oluncaya kadar geriletmek kadın eksenli ekonomi sisteminin hedeflerinden biri olmalıdır. Bu satırları okuyanların çoğunluğunun ‘bu imkânsız!’ dediğini duyar gibi oluyorum. Ama bu mümkün! Para son birkaç yüzyılda bu kadar ‘devlet’ olduysa öncesinde yeri neydi? Toplum onsuz nasıl yaşıyordu? Para bağımlılığından kurtulmak bizim yeni ekonomik sistemimizin sloganlarından biri olmalıdır. Para gerektiği kadar ve gerçekten ihtiyaç olduğunda kullanılırsa yaşamdan temizlenebilir. Çünkü parayı devlet, komutan yapan kâğıt ya da maden paranın kendisi değildir. Tek başına binlerce yıl insanların tapındığı putlardan daha anlamsız ve işlevsizdir para. Onu değerli kılan insanlarda paraya ve parayla satın alınan mallara karşı yaratılan bağımlılıktır. İnsanlar gerçek anlamda ihtiyaçlarını belirlemeyi öğrenirlerse para bağımlılığından da kurtulabilirler. Gerçek anlamda ihtiyaç olan her şey çok az maliyetle üretilebilirdir. Üretilebilir olanın önemli bir kısmını toprak, doğa sağlayacaktır bize. Ve daha verimli çalıştırmayı öğreneceğimiz ellerimiz ve beynimiz. ‘‘Paranın sökemeyeceği bir değer, elde edemeyeceği bir güç yoktur’’ deyimi, insan öz değerlerinden uzaklaşmışsa geçerlidir. Az da olsa paranın elde edemeyeceği halklar, insanlar, gruplar bugün bile varsa bu ilke yenilebilir, alt edilebilirdir. Çünkü para insanlık tarihinin uzun dönemlerinde yoktu. ‘Benim malım, mülküm’ anlayışı da yoktu. Hatta Kürdistan’da yakın zamanlara kadar mal değişimi temelinde ticaret hâkimdi. Bu ve buna benzer binlerce örnek biz insanlara paranın gücünü küçümseyen bir ahlak kazanma cesareti vermelidir. Evet, şimdi parasız dönmeyen bir çark yok bu dünyada. Ama hayalci olmadan adım adım eğer insanlar isterse bu çarka çomak sokabilirler. Feleğin çarkına çomak sokmayı bile hayal eden ve türküleştiren insan; kapitalizmin çarkına çomak sokmayı hayal edebilmelidir yeniden. Çünkü edenler çok olmuş, başarısız da olsa. Ekonomiye dayandırılan bu toplum kırıma dur demek bu hayal gücüyle başlar. Hayal etmek kurgulamaktır. Kurgulamak, savaşı savaştan önce kazanmaktır. Ekonomik alanda insanlara dayatılan büyük ve acımasız savaşlar yaşanmıştır. Bugün de en azamisi var bu savaşın. Kendimize ‘‘hırs, açgözlülük, bencillik, cimrilik vb. karakter hastalıkları olmadan para nasıl değer kazanabilir?’’ sorusunu sormakla başlayalım. Hayatta belki birçoğumuz denemiştir, insan ne kadar eli açık olursa hayat ona o kadar cömert davranır. Siz yürekten verirseniz; insana, toprağa, çocuklara, ülkenize, halkınıza o size misliyle karşılık verir. Bu vermeler içinde en uzun vadeli, sonsuz olan toprağa ne vereceğini bilme bilgeliğidir. Toprağa, suya, havaya, taşa, çöle dünyanın her karış toprağına sevgi gözüyle bakarsanız vermeyi de öğrenirsiniz. Yürekten ve bilgece verdiğiniz her şey, büyüyüp güzelleşerek size geri döner. Güney Kürdistan’da yaşayanlar, orayı görenler bilirler; uçsuz bucaksız sular, topraklar. Ama çok az işletilir. Verimli bir el, sevgiyle bu toprağı kucaklayan bir akıl çok az dokunur bu sınırsız zenginliğe. Tıpkı Dersim gibi. Dersim’in en acı yüzünü Botan’da kalanlar, yaşayanlar deşifre ederdi. ‘Aklımız almıyor, bu kadar toprak, bu kadar su ve insanlar bırakmış gitmiş. Kalanlar da yüzüne bakmıyor bu toprakların. Oysa Botan’da insanlar bir karış verimli arazi bulunca nasıl da ekiyorlardı. Sırtlarında toprak taşıyıp dağın yamaçlarına üzüm bağları yapıyorlardı’’ dediklerinde hep Dersim toprağının bunu duyduğuna ve üzüldüğüne inanırdım. Hala inanıyorum toprağın bizi duyduğuna. Kendisine vermek üzere uzanan ele bereket olarak gülümsediğine. Suların, akıp giden derelerin enerjilerini kullanamayışımıza hayıflandıklarına. Hala inanıyorum kestiğimiz ve yerine ekmediğimiz ağaçların ax’larının bizi tuttuğuna. Boş yere harcadığımız her değerin bizi çarptığına, başta ekmek olmak üzere… İşte çocuk ruhuyla ve yüreğiyle bakmakta yatıyor açlığımızın, işsizliğimizin, ekonomik krizlerimizin çarelerinin sırrı. Paranın köleliğinden kurtularak da refah ve bolluk içinde olabileceğimize inancın tılsımı.
Son 3 yıllık Rojava devrim deneyimi bu konuda okumasını bilene öğretici derslerle doludur. 1999 yılından beri -özellikle son üç yılda- Rojava’yı ekonomi açısından ele alıp incelersek, çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıkacaktır. 1999 yılına kadar Kürt Halk Önderi Öcalan’ın önderliğinde Rojava toplumu ve orada bulunan kadroların çok aktif yer aldığı bir tarımsal üretim vardı. Ürünlerin hasat zamanında halk ve kadrolar örgütlü bir biçimde çalışırlardı. Son yıllarda bilinçli bir devlet politikası olarak halk topraktan, tarımdan ve buna dayalı üretimden koparıldı. Bu tarzda tarım toplumunun yıkılışı, kapitalizmin hâkimiyetinin geliştiğinin en belirgin işaretidir. Cizre ve Afrin gibi birçok gıdanın üretim alanı olan şehirlere sahip olmasına rağmen son 3 yılda halkın gıda vb. konusunda zorlanması belli düzeyde bu gerçeklikle bağlantılıdır. Ama daha çok devrimi gerçekleştiren tüm güçlerin bunu zamanında görüp tedbir geliştirememesi, bu gerçekliğin olası etkileri ve sonuçları hakkında derin bir öngörüye sahip olamaması ile ilgilidir. Bu -zamanında ve yeterli düzeyde- gelişebilseydi devrim önemli bir güç kaynağı kazanmış olacaktı. Çünkü sisteme ya da devrim karşıtı güçlere bağımlılığı en alt düzeye ulaşacağından devrim tempo kazanacaktı. Çok büyük zorluklarla ve bedellerle gelişen Rojava devriminin yükü hafifleyecekti. Mevcut durumda bu konuda arayışlar, girişimler ve büyük çabalar var. Alternatif olma yolunda araştırmalar ve tartışmalar var. Ama yaşanan yetersizlikler meşru ve öz savunmayı esas alan tüm demokratik güçlerin, toplulukların ders çıkarması gereken bir örnektir. Meşru ve öz savunma kendi öz kaynaklarının farkındalığına varmak, bunu işletme ve yeniden üretme gücüne sahip olmakla doğru orantılı ivme kazanan, derinleşip-boyutlanan bir mücadeledir. Bu öz kaynaklardan en temel olanlardan biri de ekonomik kaynaklardır, ya da ekonomiyi besleyecek ülke zenginlikleridir. Bunlar yapılabildiğinde paraya bağımlılık ya da paranın komutanlığı, devlet olma hali kırılacaktır. Her yerelde kendi özgünlüğüne göre kırılıp geriletilecektir. Gerilla yaşamı bunun birçok sınavını vermiştir ve başarmıştır. En acımasız yönelimler altında kaldığında doğadan beslenmeyi başarmıştır. Doğayla bir alış-veriş içinde olmuştur. Toplumlar da şu anda kapitalist sistemin acımasızca geliştirilen toplum kırımına maruz kalmaktadır. Toplum kırımını yapan kapitalist güçlere ucuz işçi gücü olmanın dışında da çözümler olabileceğini zihinler kavramak zorunda artık. Algılar, parayla felç edilen algılar bu hakikate açılmalıdır artık. İşte buna yönelik inancı hem teori hem de pratik olarak geliştirmek Jineolojinin de görevidir. Jineoloji perspektifi ile ekonomiyi değerlendirdiğimizde ilk akla gelen gerçeklik bu olmak zorundadır. Çünkü biz kapitalist sistemin bu saldırıları sürdükçe savaş koşullarında yaşayan bir toplumun ekonomik sistemini geliştirmeyi, ekonomi alanında birinci görev olarak algılıyoruz.
Dördüncü olarak; ekonomiyi ele almak ahlaki ilkeleri içerir. Ahlak ekonomi ilişkisini ve ahlakın belirleyiciliğini başat kılan bir ekonomi perspektifi oluşturmak hayatidir. Kürt Halk Önderinin kapitalizmin ekonomi olmadığına dair sunduğu dokuz madde vardır:
1- Ekonomik krizler,
2- Kıtlığa dayalı krizler,
3- Kapitalistleştirilmeyen, ‘uygarlık karşıtı demokratik toplum’ un varlığı,
4- İşsizlik,
5-Tekniğe düşmanlık,
6- Ekonominin en temel ilkesi olan ahlaka, moral değerlere düşmanlık,
7- Ekonominin ana gücü, yaratıcısı kadına düşmanlık,
8- Ekonomiyi en son küresel aşamasında ‘borsa, kur ve faiz’ piyasası denilen para-kâğıt oyununa çevirerek ekonomiye düşmanlığını zirveleştirmesi,
9- Ekonominin en temel iki alanı olan üretim ve tüketime el atıp kontrol altına alarak, toplumların gerçek besin, giyim, barınma ve dolaşım ihtiyaçlarıyla ilgisi bulunmayan, sadece kârını maksimize etmeyi hedefleyen politikalara ağırlık vererek üretim ve tüketim krizleri yaratarak yapılarını kökten bozması.
Bu dokuz maddenin her birini Jineoloji tarihsel kökleri ve güncel yönleri ile ele alır ve araştırır. Ekonomi-ahlak ilişkisini de ağırlıkta bu dokuz madde etrafında çözdürülen toplumsal dokuda arar. Toplumsallığın ahlaki temellere dayanarak yürüttüğü süreçlerdeki ekonomiyle ahlaki çözülüşe paralel yaratılan ekonomiyi kıyaslar. Bu kapsamda demokratik ve özgür toplumun ahlaka dayanan yeni ekonomik sistemini örer. Bunlar soyut değillerdir. Ortadoğu tarihinde Mazdek, Şeyh Bedrettin, Karmatîler ve daha pek çok direniş örgütlenmesinde de yaşandığı gibi toplumsal iradeyi esas alan, paylaşımcı, ortakçı, eşitçi, adil, üretimsel, ahlaki ekonomik sistemlerdir. İnsanı insan yapan değerleri canlı kılan ve diri tutan ilkeleri vardır. Jineoloji dünyanın her yerinde yaşanmış-yaşanan ekonomi deneyimlerine karşı duyarlılıkla, araştırmacı ruhla ve bilgelikten beslenen mütevazilikle yaklaşmayı ilke olarak benimser. Ancak öncelikle toplumsal köklerine eğilir. Bu da Ortadoğu dur. Bu nedenle ekonomi-ahlak ilişkisini derin, tarihsel ele alır. Ancak bu günceli göz ardı ettirmez. Örneğin kapitalizmin ve eril-devletçi zihniyetin ekonomi geliştiremeyeceğinin en bariz örneklerinden biri olan fuhuşa yaklaşımı da ekonomiye ahlaki yaklaşım kapsamında ele alır. Binlerce yıllık fuhuş gerçeğini bir ‘sektör’ adı altında yaşatmak ve kapsamlılaştırmak kapitalizmin hala sergilediği en ahlaksız yüzüdür. Erkeklerin kendileri için bir çıkar ve zevk çarkı olarak oluşturdukları ve adına ‘bir sektör’ demekten utanmadıkları bu alanı; hiçbir kadın ya da kadın hareketi ‘seks işçiliği’, ‘işçi kol kasları ile seks işçileri vajina kasları ile kazanıyor’’ vb. safsatalarla meşrulaştıramaz. Bu tüm kadınlar için bir onur sorunudur. Bir şeye mecbur bırakılmak başka bir şeydir. Kapitalistlerin en çok kazandıkları ve elemanlarını savaşlar çıkarak topladıkları böyle bir ‘sektör’ü kadın diliyle ve söylemi ile meşru kılmaya çalışmak başka bir şeydir. En son Irak ve Suriye’de, 20 yıl önce Yugoslavya savaşında ve dünyanın pek çok ülkesinde savaş mağduru kadınlar fuhuş denilen ‘sektör’e satılıyor. Biz buna işçileşme olarak bakamayız. Alternatif bir ekonomi sistem oluşturmaya zihinsel alandan başlayacaksak; fuhuş ve uyuşturucu pazarını kurutmak ‘insanım’ diyen herkesin onur sorunudur. Özellikle erkeklerin. Nasıl ki doğada kendi kendini yiyerek beslenen canlı yoksa, toplumunun kadınlarının etini yiyen, 21. Yüzyılda buna pazar yaratan vahşi emperyalizmin fuhuş alanındaki gerçeğine katılmayı ‘zevk’ adına yapan erkek de olamaz. Böyle var olan erkekler insan olamaz. Eğer yaşam belli ilkeler üzerinde gelişiyorsa, canlı da denemez. Jineoloji; fuhuşu sektör olarak tanımlamayı, bunu meşrulaştırmayı, bunun karşısında savaşmamayı ve buna bir şekilde ortak olmayı büyük bir ahlaksızlık olarak tanımlar.
Beşinci olarak; Jineoloji kapitalizm tarafından başından itibaren (ilkel kapitalden başlayarak) en fazla katledilen toplumsal kesim olan kadınların bu sistemi hücrelerine-iliklerine kadar analiz etmesi gereken güç olduğu gerçeğine inanır. Bu gerçekten yola çıkılarak söylenecek çok şey vardır. Ekonominin asal gücüyken kadın neydi? Ekonomiden koparıldıktan sonra ne oldu kadın? Bu iki soruyla bağlantılı onlarca soru Jineoloji perspektifiyle ekonomi geliştirecek olan kadınların cevaplaması gereken temel sorulardır. Kürt Halk Önderinin ‘‘ ‘Ekonomisiz kılınmış kadın’ gerçeği, en çarpıcı ve derinlikli toplum çelişkisi haline gelmiştir’’ belirlemesi hayati önemdedir. ‘Ekonomisiz kılınmış kadın’ gerçeği neyi anlatır? Toplumu toplum yapan kadınların işsizliğini, binlerce yıl insanlığı çocuğu gibi besleyen kadınların açlığını, yoksulluğunu ve çocuklarını besleyemediğini, ev işlerine mahkum kılındığı halde değersizleştirilmesini ve Marksist teori de dâhil yok sayılmasını, çocuklar doğurup yetiştirdiğini ama yaşamın yükü olarak görüldüğünü, alınıp satıldığını, dövülüp katledildiğini, tecavüz edildiğini, kapitalist sistemin baş düşmanı olarak tanımlanıp sürekli saldırı altında tutulduğunu anlatır. Ekonomi yaratan kutsal ellerin emekten, ekmekten ve erdemden uzaklaştırılması için sınırsız bir savaşa, bombardımana tabii tutulduğunu anlatır. Ve binlerce cümle kurarak anlatabiliriz, ‘ekonomisiz kılınmış kadın’ı!
Tüm bunları dikkate alarak nasıl bir ekonomi perspektifimiz olacak? Toplumun farklı kesimlerini bu ekonomi sisteminin içinde yer alma çağrılarını nasıl oluşturacağız? Bize dayatılan hegemonik sistemin ekonomik ayaklarını, kodlamalarını, uygulamalarını nasıl çözeceğiz? Bunları nasıl deşifre edip nasıl değiştireceğiz ya da ortadan kaldıracağız? Bu sürekli ve her yönlü savaş halinin toplumsal yaşamın temeli olan ekonomiye yaşattığı tahribatları nasıl görünür ve tartışılır kılacağız? En önemlisi de bu saldırılar altındayken alternatifimizi nasıl ete kemiğe büründürüp geliştireceğiz? Bu sorular milyonlarca insanın düşünsel ve bedensel mücadelesiyle gerçekleşebilir, güzel ama cansız bir düşünce olmaktan çıkabilir. Sorularımıza yanıt kapsamında sunabileceğimiz sınırsız öneri olduğu kesin. Belli başlılarını burada belirtmek sadece bu konuya dair ufuk genişletme çabası olabilir. Herkes bulunduğu yerelde var olanı ve ihtiyaçları, toplumun üretken ve canlı bir dokuya sahip olması için gereken ekonomik sistemi belirleyebilir. Bunun için aklın ve duygunun pas tutmuş tellerini silkeleyebilir. Mahalle mahalle, köy köy, ilçe ve iller kendilerini kendi topluluklarıyla tartışıp kararlaştırabilir ve doğru ekonomik modele ulaştırabilir. Bu konuda önemli olan akışkanlıktır. Güncel ve orta-uzun vadeli ihtiyaçlara göre esnekliği yakalamaktır. Kapitalizmin bize öğrettiği çaresizlikle ve kazandırdığı alışkanlıkla ‘ihtiyaç’ değil, yaşamın öz değerlerinin anlattığı temelde ‘ihtiyaç’ nedir? Bunu karşılayacak ekonomiyi yaratmak nedir? Sorularını cevaplayabiliriz.
Bu temelde Jineolojinin temel amaçlarından biri de dört yüzyıl önce gizlendikleri yarıklardan çıkarak toplumsal dokuyu çökerten tekeli (Kapitalizm)o yarıklara geri döndürmektir. Toplumsal yaşamı orijinal dokusuyla yeniden canlandırmaktır. Bu da toplumsal yaşamın temeli ekonomik faaliyetleri komünlerle sağlıklı örgütlemekle mümkündür. Bu mevcut kapitalist sistemde çok zordur. Bu nedenle toplumsal ve bireysel algılarda devrimi gerektirir. Büyük bir fedakârlık ve sistemin bin türlü maskesine ve hilesine karşı direngenlik gerektirir. Sağlam bir ahlak gerektirir. Zihniyetini, ahlâkını ve ruhunu sürekli eğitmek önemli bir rol oynar. Eğer böyle ele alabilirsek her yerelde birçok ekonomik komün yaratabiliriz. Yani sınırsız iş alanları açarak işsizliği ortadan kaldırabiliriz. Yoksulluğu, açlığı, kıtlık tehlikesini önleyebiliriz. Doğa ile sağlam bir bağ kurarak toprağı korumayı, ağaç dikmeyi, tarımı yeniden canlandırmayı ekonomik algı kapsamında görmeyi, hissetmeyi geliştirebiliriz.
Bunu başardıkça toplumsal yaşamı ‘ekonomi’ adına sömürenlerin oyunlarını bozacak makul, direngen, komünal ve verimli bir ekonomi oluşturabiliriz. Başka da çaremiz yok. Her gün göğün bilmem kaçıncı katındaki inşaatlarından düşmek, yerin bilmem kaç yüz metre altındaki maden ocaklarında kömür olmak, tarlalara giderken mevsimsiz işçi olarak trafik kazalarında ölmek, açlığın ve yoksulluğun pençesinde inletilmek ve daha pek çok felaket, bir çare olmadığına göre; insan ve toplum olmanın gereğini yapacağız. Ekonomiyi ekonomi olmayan tüm tekellerin, sistemlerin gaspından-talanından kurtarıp onu yaratan ve severek yaşatan güçlerin eli ve yüreğiyle buluşturacağız.
Yoruma kapalı.