Düşünce ve Kuram Dergisi

Apartheid Rejimine Karşı Siyahi Direnişin Dağılışı

Steve Biko*

SASO (Güney Afrika Öğrenci Derneği) Newsletter ‘in Haziran 1971 sayısındaki bu makale Afrikalı, renkli ya da Hindistanlı olsun siyahî liderlerin karşı karşıya kaldığı “sistem içinde”( 1948’den beri milliyetçiler tarafından inşa edilen ve beyaz ırkçı Apartheid bir yapı olan “sistem”) çalışma sorununu ele almaktadır. Tekrar ve tekrar Apartheid tarafından yaratılan yapılara karşı verilen direniş modeli aynı olmuştur. İlk olarak reddediş ve meydan okuma, ikincisi, gönülsüz rıza ve isteksiz işbirliği ve son olarak teslimiyet ve yozlaşma(rüşvet). Sistem zalim bir insafsızlığın yanında baştan çıkarıcı rüşvetle çalışır. Bundan dolayı Transkei’de egemen olan Şef Matanizma’nın partisinin “başarıları” na bu makalenin paragraflarından birinde Steve tarafından değinilmiştir. Burada özellikle ilgi konusu son paragraftaki referanstır: “toplumsal çalışma bir öz güven ruhunun teşvikiyle yapılmalıdır”. Bu makale Steve kendisini tamamen Siyahî Toplumsal Programına adamaya karar vermeden bir yıl önce yazıldı. Steve ‘in “sistem içinde çalışma” gibi temel bir konuya ilişkin yazı ve tutumlarındaki tutarlı bütünlüğü diğer herhangi bir siyahî politikacının belli bir periyodu üzerinden karşılaştırmak öğretici olacaktır.

Peki, Güney Afrika’da kim siyahî görüşün temsilcisi olarak kabul edilebilir? Ülke genelinde insanlarla yaptığım sohbetlerde ve siyahların başlıca konularda ne söylemesi gerektiği hakkında olan çeşitli gazete haberlerini okurken aklımdan bu soru geçer. Güney Afrika  “Cumhuriyeti” nin 10. Yıl kutlamalarının yapılıp yapılmayacağı tartışmaları boyunca bu mesele bir kez daha vurgulandı. Bir yandan Durban’daki Mr. Pat Poovalingan Hindistanlıları kutlamalara çağırırken, diğer yandan Mr. Meva Rambogin gibi insanlar ve Emek Partisi kutlamalara karşı koymayı savunuyorlardı. Zululand’da Şef Gatsha Buthelezi Zulu halkının kutlamalara katılacağını belirtirken başka yerlerde çeşitli siyahî kaynaklarca halka Milliyetçi Devletin sayısız günahlarını kutladıklarını hatırlatan bildiriler dağıtılıyordu. Burada ilginç olan şey herhangi bir aşamada temsili bir görüş ifade etmeyen Soweto UBC 5 in sessiz itirazları dışında kentli Afrikalının göze çarpan sessizliğiydi. Afrika’da kalan biri için bu bütünüyle şaşırtıcı bir şey değildi. Bu meselelere ilişkin politik görüş özellikle Afrikalı insanlar arasında çok nettir. Bununla beraber siyahî politik partilerin kapatılmasından sonra büyük bir boşluk oluşturuldu. Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve daha sonra da Pan-Afrika Kongresi 1960’da kapatıldı; Hint kongresi dağıtıldı ve o zamandan beri siyahî saflardan çıkan koordineli bir fikir oluşmamıştır. Belki de Kliptown Şartı siyahîlerin atalarının topraklarında politik sorunlar hakkında ne düşündükleri konusunda olumluluk aşılayan son girişimdi. Güney Afrika’da siyahî politik partilerinin kapatılmasından sonra politika insanların yüreklerini önsezisel bir korkuyla dolduruyordu. Aynı zamanda herkeste korkuyla sınırlanmış kölecil bir ilgisizlik vardı. Siyahların dünyasında yaşayan herhangi biri için gizli öfke ve kargaşa insanların yüzlerinden ve sessiz kitlelerin hareketinden okunabilir ancak bu hiç açığa çıkmazdı. Haydutluk ve Vandalizm hüsranın açık bir ifadesiydi.  Son olarak Siyahî üniversitelerden gerçek bir umudun çıkmamış olması durumu daha da kötüleştirdi. Oğullar ve babalar benzer şekilde hiçbir kurtuluş umudunun olmadığı yerde kendilerine uygun bir yol açmakla ilgileniyorlardı. Politik aktivitenin liberaller tarafından tutulduğu bu kısa sessizlikten sonra siyahîler tehlikeli ,”sistem içinde çalışma” teorisini kurmaya başladılar. Bu tavır Milliyetçi Parti tarafından sömürüldü. Böylece Matmazinza’nın saygınlığı, Ndame’nin onunla dayanışma kararıyla büyük ölçüde arttı. Ndame açıkça, yasaklı bir insan haline gelerek birçok insanı Apartheid kurumlarının dışında kazanılacak bir şeyler olduğuna ikna etti. Kısa süre sonra Renkli Emek Partisi Apartheid taraftarı Federal Partiye karşı bir liste oluşturarak tüm renklileri Renkli Temsilciler Kongresi bünyesinde topladı. Halkın kafası karışmıştı. Transkei’de muhalif Demokrat Parti üyesi bir kişi şöyle söylüyordu: ”Transkei parlamentosunun bir yardakçı olduğunu biliyoruz. Bizi bu yardakçı için seçmenizi istiyoruz!” . Fakat hiçbir şey insanları “sistem içinde çalışma “ teorisini “kabul etmeleri” konusunda Chief Gatsha Buthelezi’nin Zulu Bölgesel yönetimine katılma ve liderlik etme kararından daha fazla etkilememiştir. Şef Gatsha Buthelezi uzun bir süre boyunca Zululand’ın bölgesel otoritesine karşı bir direnç kalesi olarak kabul edilmişti. Sonra bir sabah bir gazete Buthelezi’nin katılımı kabul edebileceğini açıkladı, gerçekten de hafta içinde şef Zululand bölgesel yönetiminin icra memuruydu (ikinci komutan). Şef Gatsha Buthelezi ‘nin teslimiyetini takiben bu Apartheid kurumlarında bir eylem patlaması kendini gösterdi. Bir yandan Emek Partisi kutsal platformdan hükümete karşı şikâyetlerini belirtmek için bütünüyle yararlanıyordu, diğer yandan şef Gatsha hızla hükümet için bir utanca dönüştü. Bana göre siyahî dünyanın liderliği hakkındaki kargaşa bu noktadan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Siyah adamın şikâyetlerinin fiiliyata dökülmesinin artması nedeniyle insanlar –özellikle de beyaz dünya- bu farklı sesleri siyah dünya adına konuşan liderlerin sesi olarak kabul etmeye başladı. Bu fotoğraf özellikle şef Gatsha Buthelezi gibi insanların yaptığı ve söylediği her şeyi ayrıntıyla takip eden İngiliz basını tarafından yapıldı. Tabi ki herhangi bir örgütlü görüşün yokluğunda bazı siyahîler de gerçeğin bu olduğuna inandı. Matanzima’nın da militan taleplerin çoğunluğuna katılması herkesin yerine oturup alkışlamasına neden oldu.(…) Siyah aslan sesini yükseltmeye başladı. Bu bir aşırı basitleştirmedir. Aslında olan şey siyah dünyanın bütünüyle parçalanmaya ve insanların parçalı bir siyaseti konuşmaya başlamasıdır. Doğrusu bunun uzun zaman önce Milliyetçi Parti tarafından öngörüldüğüne ve programın bir parçası olduğuna inanmak istiyorum. Buthelezi, Emek Partisi ve Matanzima’dan sonra kim Güney Afrika da siyahî düşüncenin bastırıldığını iddia edebilir? Dahası her ziyaretçi bu insanların kendi alanlarında(ülkenin %13’ü) daha fazla taviz için savaştığını görebilir. Onlar Güney Afrika’nın geri kalanının beyazlar için olduğunu düşünüyorlar. Ayrıca hiçbiri kendisinin tüm siyahî insanlar için savaştığını düşünmüyor. Xsoalar Transkeilerini, Zulular Zululandlarını istiyorlar vb. Renkli insanlar “kahverengi Afrikalılar” olarak sınıflandırılmış olmaya dair gizli umutlar besliyorlar. Tabi ki bu sözlerin hiçbiri yerine getirilmedi ve bu arada düşman Güney Afrika’ya hükmediyor ve güçsüz kitlelerce başlatılan parçalı girişimlerde onun sağır kulaklarına kahkahayla gülüyor. Kalın duvarlarda bile her zaman açık yakalamada hızlı olan entelektüel politikacılar “Transkei’nin Milliyetçilerin Aşil topuğu” olduğunu söylerler. Bu yanlış bir mantıktır. Transkei, CRC, Zululand ve diğer tüm Apartheid kurumları beyazların kendilerini saklayabilecekleri modern tipte kamplardır. Ortalık yavaşça süpürüldü ve biz siyahîler bütünüyle politik haklarımızın ”bize” ait alanlarda olduğuna inanacağız. Ondan sonra atalarımızın topraklarının dörtte üçünden oluşan “anayurt beyaz Güney Afrika” da herhangi bir hak talebinde bulunamayacak durumda bulacağız kendimizi. Bu tehlikeli düşünceye nefes alma imkânı bırakılmamalıdır. Bu Apartheid kurumları siyahî insanların özgürleşmesinde yararlı olabilecek birçok iyi insanı yutmaktadır. O halde Apartheid kurumlarında değilse, siyahî dünyanın liderleri kimlerdir? Açıkça siyahîler Robben Adasında ya da sürgünde olan bu insanları liderleri olarak biliyorlar. Mandela, Sobukwe, Kathrada, M.D. Naidoo ve diğer birçokları hafızamızda her zaman için halkın gerçek liderleri olarak onurlu bir yere sahip olacaklardır. Komünistler, sabotörler ya da benzer isimlerle etiketlenebilirler-aslında mahkemede buna benzer suçlamalarla mahkûm olmuşlardı ama bu onların nazarından çıkarılacak bir şey değildir. Onlar modern zamanlarda eşsiz bir adanmışlıkla hareket eden insanlardı. Siyahîler olarak bizim durumumuzla ilgilenmeleri siyahî kitlenin doğal desteğini kazanmalarını sağlamıştır. Bazı konularda onlara katılmayabiliriz ama onların halkın dilinden konuştuğunu biliyoruz. Bu benim şimdiki durumda hiçbir fayda görmediğim anlamına mı geliyor? Siyahî halkın çeşitli Apartheid kurumlarıyla ilgili açıkgözlülüğü bilenmiş olmadığı sürece korkarım ki hızla bir çıkmaza doğru sürükleniyoruz.  Yeni nesil bizi, kendimizi yok etmek için işbirliği yapmakla suçlamakta haklı olabilir. Almanya’da Yahudilerin uzaklaştırılması kararını veren küçük yetkililer de Yahudi’ydi. Ama önünde sonunda Hitler’in çeteleri onlar için de geldi. En kısa sürede Apartheid kurumları dışındaki muhalif unsurlar sessizleştirilir, sistem içinde gürültü çıkaranlar için de gelirler. Dünyamızın sınırları %13 lük “siyah nokta” nın çemberi oluverir. Belki de biri bu aşamada biraz pozitif olmalıdır. Halk hareketini Apartheid kurumlarına soldan katılması konusunda vazgeçirdim. Bir strateji oluşturma konusunda düşmanın gücünü sık sık dikkate almak zorundayız ve anladığım kadarıyla sistem ile savaşmak isteyen bizler, sistemin üzerimizdeki gücünü hafife almaktayız. Bana bu aşamada mantıklı görünen şey sistemle aynı yönde hareket etme konusunda olasılıkların sınırlarını denemek için Apartheid kurumlarına sürekli basınç uygulamak, bütün bu oyunun sahte olduğunu göstermek ve sistemden kopmaktır. Sistem içinde en iyi örgütlenmiş grup olduğu için Emek partisi örneğini kullanacağım. Renkli Emek Partisi anti-Apartheid bir listeyle seçime girdi ve en çok sandalyeyi kazandı. Daha da ileri giderek hiç boşa zaman harcamadı ve ülke içinde renkli topluluk için politik aktiviteyi canlandırdı. Aslında renkli halk arasında politik eylem konusundaki yükselen bilinç Emek Partisi dolayısıylaydı. Yakında Emek partisi aynı tonda olduğunu fark edecektir. Bu arada Tom Swart renkli halk için taleplerde bulunmaya başlayacak ve muhtemelen birkaç taviz koparmaya çalışacaktır. Ve renkli halk Tom Swart’ınki gibi pozitif bir duruşu hep aynı şeyleri söyleyen Emek Partisinin negatif tavrından daha hoş karşılayacaktır. Sonra Emek Partisi gözden düşmeye başladı. Bu daha önce Transkei’de Matanzima ve Guzana’ya da olmuştu. Transkei’de Militan taleplere sahip Matanzima’nın partisinin sağında çalışmak, sisteme karşı muhalefet etme konusunda beyazların çıkarlarının korunmasına ilişkin tartışmaları yeniden ele almaktan daha yararlı görüldü. Güçlerini harekete geçirmiş, örgütlenmiş ve renkli halkın desteği ile birlikte Renkli Temsilciler Konseyi sistemi dışına çıkmış Emek Partisinin gerçek değerini görüyorum. Sonraki soru şu: “çıkılıp ne yapılacak?” Güney Afrika’da birçok topluluğun özgüven ruhu ve siyahî bilinçle çalışmaya ihtiyacı var. Bu Emek Partisinin başvurduğu şey. Onlar şimdilik CRC nin renkli halk tarafından reddedildiğini yeterince gösterdi. Dahası sistem içinde çalışma sadece politik bir kısırlığa ve siyah adamın özgürleşme programının ötelenmesini ispatlayan “ben bir renkliyim” duruşuna yol açacak ve ırkçı olmayan bir toplumun kuruluşunda büyük engeller yaratacaktır. Bu bana bir dezavantajı avantaja dönüştürmenin tek yolu olarak görünüyor. Bu sadece Emek Partisi için değil aynı zamanda sistem içinde çalışan tüm siyah insanların vicdanı için de geçerlidir. Böylece bu, direnişimizi parçalayan tüm girişimlere karşı bir dayanışma çabasıdır. …(?)….Siyahilerin gerçekleştirebileceği tek politik eylemin sisteme dahil olduğu kabulünü reddetmeliyiz. Sisteme katılmak daha cazip ve hatta daha güvenli olabilir,  ancak böyle yaparak ruhlarımızı satma yolunda olduğumuzu da kabul etmemiz gerekir.

*Steve Bantu Biko (18 Aralık 1946King Williams TownGüney Afrika Cumhuriyeti – 12 Eylül 1977PretoriaGüney Afrika Cumhuriyeti) Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ırk ayrımına karşı mücadele eden halk önderi, Siyah Bilinç Hareketi‘nin kurucusu.

 

İngilizceden Türkçeye Çeviren: Gökhan Öngülü

 

İngilizce Hali İçin Tıklayınız

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.