Düşünce ve Kuram Dergisi

Özgür Eş Yaşam Kuramı ve Rojava

Zeynep Korkmaz

Özgür eşyaşam, demokratik modernite toplumsallığını inşa edebilme gücü sebebiyle tarihsel-toplumsal hatta evrensel öneme sahiptir. İnsanlık olarak, özelde de Ortadoğulu insanlar olarak özgürlük sorununu derinden yaşıyoruz. Kişisel uyanışlara rağmen inkâr edilemeyecek bir kölelik gerçeğinden söz etmek mümkün. Jîn-şîn bağlantısı, yaşam, yeşeriş, çoğalma, nefes alma, coşkunluk ve süreğen akışı çağrıştırır. Buna rağmen kavramın sorunsallaştırılması yaşamın kendisinin yaşanmayacak raddeye gelmiş olmasından kaynağını almaktadır. Kürtçe jîn kelimesine anlamsal ve formsal bağlılığı olan jin (kadın) açısından bu tıpatıp böyledir. Yaşam, kadın şahsında sorunsallaştırılmış ve sınıf-şehir-devlet üçlüsünün yarattığı iktidarlardan bugüne kadar geçen zaman içinde sorunsallığını sürdürmüştür.

Rojava deneyimi, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bizzat bulunduğu ve Kürt kördüğümünü çözerek zihniyet devrimini gerçekleştirmek için büyük mücadele verdiği Suriye sahasından ve Kurdistan özgürlük dağlarında yaşanan deneyimlerden sonra en önemli toplumsal deneyimdir. İki tarihsel dönemin meyvesidir. Kürtlerin gözünün bebeğidir. Bir de dünya insanlığının, yeniden özgürleşme şansıdır. Şansın varlığının bilincinin oluşmasıdır, yeni bir dünya doğumudur. Ekim Devrimi’nden sonra, insanlığın yaşadığı en büyük enternasyonal devrim örneğidir. Birlikte devrim mücadelesi yürütebilme ve kapitalist modernite yerine demokratik modernite inşa etmenin fırsatıdır.

Rojava Devrimi deneyimi ve özgür eş yaşam konusunda değerlendirmeler yapmak, anlamlı olduğu kadar karmaşıktır. Bir yanda kadının kendi öz savunma birliklerini kurması, eğitim, sağlık, özyönetim ve diplomasi başta olmak üzere demokratik toplumsal inşanın her alanında eşbaşkanlık sistemi temelinde en ön saflarda yer alması, büyük emek vermesi ve kendi rengini katması gibi devrimsel bir gelişme vardır. Ki tek başına eşbaşkanlık sistemi dahi muhteşem tabuları yıkmayı başarmıştır. Diğer yanda ise bu durumu kabullenmek zorunda kalmış ve bu inşaya katılarak kendi varlığını özgürleştirmeye yönelmiş bir erkeklik vardır. Bahse konu alanda paradigma temelinde büyük gelişmeler yaşandı. Kadına karşı geri eğilimler kırıldı, büyük adımlar atıldı. Kadınlık bir daha asla eskisi gibi olmayacak kadar değiştiği gibi erkeklik de bir daha asla eskisi gibi olamayacak kadar değişti. Kadın lehine egemen erkekliğin öldürülmesi, özgürlük için, özgür toplum için bir zorunluluktu. Zira mevcut cinsiyet kimlikleri olduğu gibi korunarak ne özgür yaşanabilir ne de toplum özgür bir yaşam temelinde yeniden inşasını gerçekleştirebilirdi.

Abdullah Öcalan’ın yıllardır sahada bizzat verdiği eğitimler, tek tek genç kadın ve erkekleri özgür toplum temelinde eğitmesi kadar toplumla yürüttüğü diyaloglar, sohbetler, tarihsel ve toplumsal tahliller büyük bir toplumsal devrimin zeminlerini yaratmıştı. Baas rejiminin, baskın Arap kültürünün ve 19-20. yüzyılın tüm soykırım saldırılarına tanıklık etmiş bir Kürtlüğün özgürleşmesi kolay olmayacaktı. Dahası kadın ve erkek bireylerin dönüşerek özgür eşyaşam yaratmaları oldukça zordu. Kadın ve erkek bireyleri dönüştürmek, toplumsal sistemini inşa etmek kadar tek tek kadın ve erkekleri dönüştürmekle ve ortak özgür yaşam kriterlerini oluşturmakla mümkündü. Ki bu da, alan somutunda ortaya çıkan Kürtlük tanımını kökten değiştirmek demekti. Baştanbaşa bir Kurdistan özgür toplum devrimi demekti. Zordu, çünkü büyük devrimsel emeklere oranla kırılanlar yetmiyordu. Bunda Kürt karakteristiğinin etkisi olduğu kadar dünya kapitalist hegemon güçlerinin Kurdistan üzerindeki statüsüzlük politikasının, sürekli bir soykırım dayatmasının da etkisi büyüktü.    Rojava Devrimi’ne kadar böyleydi. Büyük bir yurtseverlik, Özgürlük Hareketi’ni sahiplenme, bedel verme vardı. Bunun yanında zihniyet değişimi yavaştı. Rojava Devrimi büyük değişimlerin kapısını araladı. Halk, kendi sistemini inşa etmenin büyük coşkusuyla kendi işlerine koşmaya başladı. Yüzyıllardır başkası için var olan Kürtler açısından, kendisi için bir şeyler yapmak büyük anlam taşıyordu. Deyim yerindeyse devrim, lokal çatışmalar paralelinde, ekseriyetle silahsız gelişiyordu. Halkın devrimi sahiplenme duygusu çok güçlüydü. Kentlerde, mahallelerde kendi komünler kuruyor, meclisler oluşturuyordu. Adeta gençler ve kadınlar toplumun itildikleri arka sıralarından çıkarak ön saflara doğru gelmişti.

 

DAİŞ’in En Temel Silahı Erkekliktir!

Devrimin ilk yıllarında yürütülen en anlamlı, tarihsel çalışma dil çalışmasıydı. Rojava Kurdistan kültür devrimine yatkındı, etkili üretimlerde bulunmuş bir alandı. Kurdistan devrim şarkılarımızın çoğu Rojavayê Kurdistan’dan gelmiş ve tüm Kurdistan gençliğinin dilinde tekrar tekrar can bulmuş, ovaları şehirleri aşarak dağların zirvelerine ulaşmıştı. Çoğu özgürlük arayışçısı için özgür yaşamın kapılarını açmak ve devrim duygusunu yaşamak, bu alanda yazılan şarkı sözlerinin enstrümanlarla bütünleşerek kulaklara ulaşmasıyla mümkün olmuştu. Kültürel devrimin güçlü damarlarıyla birleşen Rojavayê Kurdistan Devrimi kendi rüzgârını yaratmıştı. Sanat, hakikate, diğer deyişle özgürlüğe ulaşmanın olmazsa olmazıydı. Adeta su yürüyor, ırmak akıyor ve çok şeyi de önüne katarak başka mecralara taşıyordu. Bin yıllardır akışı engellenen demokratik uygarlık ırmağı adeta yeniden coşkuyla akmaya başlamıştı.

Demokratik uygarlık akışının olduğu yerde merkezi uygarlık akışı da kendine yol arar. Rojavayê Kurdistan Devrimi’nin gelişmesi doğası gereği kapitalist uygarlık güçlerine karşı büyük tehdit oluşturmaktaydı. İşte böyle bir dönemde DAİŞ adlı bir oluşum ortaya çıktı. DAİŞ icadının, rüzgârı arkasına almış olan özgür Kürt ve Kurdistan Devrimi’nin hızını kesme amacıyla hegemonik güçlerin vesayetinde olmadığını düşünmek için çok fazla safdil olmak gerekir. DAİŞ, vahşet siyasetiyle Irak-Şam islam Devleti’ni kurmak için yola çıktığını söyledi. Fakat Musul’u kolay yoldan teslim aldıktan sonra yönünü Rojavayê Kurdistan’a verdi, Öcalan’ın ilk adım attığı kent olan Kobanê’yi hedefledi.

Bu süreçler tüm dünyanın gözleri önünde cereyan etti. Sonrası DAİŞ’in vahşi saldırıları, erkek egemenliğinin zirve yaptığı süreçlerin tanıklığıyla geçti. Çünkü DAİŞ, insanları envai yöntemlerle katletmeye, salt katlettiğine değil, geride kalanlar üzerinde bırakmayı amaçladığı vahşete odaklanan, yakıp yıkan, talan ve gasp sistemi ilan ederek, kapitalist modernite içinde böcekleşmiş insandaki açgözlülüğe, bencilliğe, doyacağına inanmayacak kadar aç bırakılmışlığa hitap eden, bu özellikleri total bir şekilde tahrik ederek şahlandıran, dünyanın birçok alanından kendince cihatçı derleyen, cihatçılarına da tüm mal ve mülkler gibi el koyduğu kadınların-toprak ananın yeni sahipliğini vadeden bir vahşet ve felaket sürüsüydü.

DAİŞ’in kadın konusundaki söylemleri, dillendirildiği gibi İslam’ın ilk dönemlerine yeniden dönüş anlamında salt retorik bir durum değildi. DAİŞ, kapitalist modernitenin boyunduruğundaki erkeğin en zayıf hücresine hitap ederek bu en zayıf hücreyi dinozorlaştırmayı hedefledi. Kanser hücresini hormonlayarak bünyeyi işgal ve yok etmek istedi. Savaş ilan edilen yerlerde erkeklerin kılıçtan geçirilmesi, kadınlara el konulması, köle pazarlarının oluşturulması, mal-mülklerin talanından ve rutin İslami yaşamdan çok daha fazla teşvik unsuru oluyordu.

DAİŞ, Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin kadın öncülüğünde parlayan yıldızını söndürmeye yönelik bir hegemonik cinsiyetçi erkek inşasıdır. DAİŞ’in en temel silahı, erkekliktir; hedef aldığı ise kadınlık, kadın özgürlüğüdür. DAİŞ’in bu vahşi erkek kimliğiyle saldırdığı Rojava Kurdistan’da tarihsel bilinç babında derin bir kadın kültürü vardır. Bununla birlikte feodal dönemlerin de büyük etkisi ve baskısı vardır. Kobanê, feodal kültürün, erkek lehine cinsiyetçiliğin köklü yapılandığı bir bölgedir. Kobanê kadınında da epey etkisi görülen bu erkekleşme, toplumu giderek tek renkli bir varlık sınırlarına çekmektedir.

Bu saldırıların erkeksiliği ile kadın özgürlükçü çizgi temelinde yaşamı inşa eden Rojava halkının cinsiyeti arasındaki dengesizlik, Rojava Devrimi’ni, devrimin karşılaştığı keskin mücadeleleri en başta bir cins mücadelesi haline getirdi. DAİŞ’in ortaya çıkışı tekil durumlar, kendi yaşam tarzları de dahil olmak üzere ve ondan daha fazla total bir tecavüz saldırısıdır. DAİŞ’in saldırdığı alanlarda tecavüz edilen genç kadınların başka erkeklere satılması, kadına yönelik “kölelik” statüsü oluşturulması da Rojava Kurdistan’da kadın özgürlükçü çizgi temelinde gelişen kadının kendine biçilen statüsüzlüğü kırma yönündeki devrimsel gelişmelere karşı atılmış bir adımdır. Şengal ile birlikte ele alınırsa, tekil tecavüzler çok fazladır. Ancak bu durum tekil tecavüzden daha tahrik edicidir. Adeta her bir erkeğe tek bir kadın değil, tüm kadınlar vaat edilmekteydi. Talan, gasp, köleleştirme de dahil olmak üzere İslami bir retro hareketi olarak sunulan, kimileri yozlaşma, kimileri ilaç etkisi dese de DAİŞ’i bu kadar saldırgan kılan en temel itici faktör, erkek kimliğinin Kürtler nezdinde kadınsılaştırılmış bir halka tecavüz ve mülkleştirme vaadidir. Devlet olmayı amaçlaması da bu mayayla bir inşayı hedeflemesindendir. Devlet olmanın kökeninde tecavüz olduğunu Öcalan’dan öğrenmiştik ki DAİŞ bunun ispatı oldu.

DAİŞ bu vahşi erkek kimliğini kuşanıp tekbirlerle saldırırken, Kürtlerin durumu da tek tip değildir. Bir yandan Abdullah Öcalan paradigması olan demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü çizgiye inançla, tüm gücüyle bu cinnet halindeki erkekliğe karşı savaşan, bu paradigmaya inanan ve bu paradigmayı yaşamsallaştırmaya ömrünü adayan güçler ve tüm dünyadan akın akın gelen dostları vardır. Diğer yanda ise, talan edilecek pek fazla mülkü olmasa da başını sokacak küçük barınakları olan Kürt toplumu…

İlk saldırılan alan olarak Kobanê’de Kürt kadınları feodal baskılar altında şekillenmişti. Ya erkeğin baskısı altında güçsüz edilgen bir kadınlık ya da güç olma adına erkekleşen bir kadınlık vardı. Erkek egemenliğinin ağır baskılarının yaşandığı topluluklarda erkekleşerek kendini ifade etme hakkı kazanmış kadınlar vardır. Kimi savaşkan kadınlar da aynı şekilde erkek kimliğine yakınlaşarak kendilerini ifade edebilirlerdi. Bölgede böyle kadınlar “candarma” sıfatıyla anılır. Kobanê, Rojava Kurdistan’da çok eşliliğin en fazla olduğu kenti. Kültürel-dilsel öğeler korunmakla birlikte Arap kültürünün yaşamsal etkisi belirgindi. Yine feodal baskıları gerçekleştirerek kendini inşa etmiş, egemenliğini bu baskılarla bina etmiş olan, eşine, kızına, yok düzeyindeki mal varlığına sırtını dayamış mülkiyet amiri konumunda bir erkeklik vardı. Öyle bir hale gelmişti ki, bu mülke yan gözle bakanın kanı dökülürdü. Her iki cins arasındaki mesafe çok fazlaydı, uçurum düzeyindeydi. Bu kadar dengesizliğin olduğu bir ruhsal, psikolojik, sosyolojik zeminde özgür eşyaşamı inşa etmek büyük emek ve mücadele gerektirmekteydi. En başta da uçurumu kapatmayı gerektirmekteydi.

Kobanê’nin işgali sırasında halk büyük bir direniş gösterdi. 7’den 70’e herkes direnişe katıldı. Genç kadınlar akın akın öz savunma birliklerine katılarak kendi kaderlerini yeniden çizmeye karar verdiler. Kobanê’de gerçekleşen devrim, kadının kendisi hakkında yaşamsal karar verebilmesiyle başlar. Kadınlar devrimin her tür ihtiyacını giderme temelinde birçok görev ve sorumluluk üstlendiler. Kendi kaderini tayin etme meselesi, Kobanê halkında büyük bir umut ve inanç yarattı. Zira geri gelenekler kırılıyor, yerine yeni özgür yaşam alışkanlıkları inşa ediliyordu.

Paralel olarak DAİŞ saldırıları giderek artmakta, köylerden çekilen halk kent merkezine doğru göç etmekteydi. Bir yandan Bakur’dan (Kuzey) kitleler halinde yurtsever halk direnişe katılmak için geliyor, Bakur dağlarındaki gerillalar birlikler halinde savaş alanlarına geliyordu. Bu süreçte TC, sınır kapılarını çatışma bölgelerinden çekilen halka da alanı işgale giden DAİŞ’e de açmıştı. Bir yandan DAİŞ’i destekleyen, tüm Suriye-Türkiye sınırını çete giriş-çıkış bürolarına dönüştüren TC’nin DAİŞ’i saldırıya teşvik etmesi diğer yandan bu saldırılardan geçerek çatışma bölgelerinden çıkmak isteyen halka kapıları açması olağan bir durum değildi. Alanda hiç olmazsa istikrarsızlık, süreğen çatışmalı bir bölge ve yıpranmış toplumsal gücün kalması TC için iyi bir kazanım olabilirdi. Çünkü devletçi yapılar, sürekli istikrarsızlık yaratarak kendilerinin istikrar kuracağını ilan ederler. Aynı zamanda Fırat hattı, TC’ye her zaman bir tehditti. Tüm ıslahat fermanlarına, katliamlara ve asimilasyon saldırılarına rağmen tümden dönüştürülememiş ve tehdit olmaktan çıkarılamamış bir alandı. Zaten DAİŞ’in yapamadığını sonraki yıllarda TC bizzat yapmaya yönelmiş, alanda kimi kentleri işgal ederek Islahat Fermanı’nı uygulamaya başlamıştı.

Alanın insansızlaştırılması için TC büyük adımlar, tavizler verdi. Bu konseptin bir malzemesi olarak savaş esnasında evini, mülkünü, yerini yurdunu bırakarak, Türkiye’deki çadır kentlere, devlet menşeli çeşitli yardım kuruluşları gölgesindeki kamplara gitmek, Kürt halkında çok şeyin kırılmasına da sebebiyet verdi. En fazla da Kürt erkeğinde. Kendi küçük mülkü üzerinde varlığını inşa eden Kürt erkekliği malını-mülkünü koruyamamıştı. Kendinden daha egemen olan erkeklik karşısında yenilmişti. Gidenlerin bir kısmı geri dönmediler ve bu kırılmanın yarattığı ağır darbeyle Türkiye denetimindeki kamplarda yozlaşmaya açık hale geldiler ve ardından dünyanın envai bölgelerine savruldular. Kimisi özgürleştirildikten sonra toprağına döndü ve kendini yeniden inşanın mücadelesine adım attı. Ve tabi ki artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını bilerek. Kalanların direniş onuru kadar tanıklıkları da kendilerinde büyük etkiler bırakmıştı. Gidenlerde kırılanları gören erkeklerde, erkeklik sorgulaması başlamıştı.

DAİŞ, köylerden aldığı sonuçtan heveslenerek kent merkezine saldırılarını yoğunlaştırsa da Kurdistan tarihinin en kapsamlı ulusal direnişinin ortaya çıkmasına da vesile olmuş, hatta yerel direniş evrenselleşmişti. Başta Bakur olmak üzere Kurdistan’ın her yerinden gençler, her yaştan insan Kobanê’ye akmıştı. Türkiyelilerden, Arap halkından ve tüm dünya halklarından bireyler DAİŞ karşısında Kürt halkında toplanan değerleri savunma mücadelesine katılmıştı. Nihayetinde DAİŞ yenildi. Faşizm düzeyine düşmüş bir egemen erkekliğin saldırganlığının artmasının ulaştığı nihai durak, yok oluşun başlangıcı oldu.

Kobanê direnişi sonrası yeniden kentin inşası ve toplumsal inşa çalışmaları başladı ve tüm dünya halklarının ortak emeğinin görünür kılındığı bir alan oldu. Bugün devrim öncesi kimi cinsiyetçi kültür alışkanlıkları en az düzeye çekilmiş, ancak tümden ortadan kalkmış değildir. Ancak kadının inşa çalışmalarındaki aktivitesi, kadın özgürlükçü paradigmanın ve özgür eşyaşamın inşası için büyük umut vermektedir.

Süreç tüm kentlerde aynı şekilde gelişmemişti. Örneğin bir Halep-Şexmaqsud ve Eşrefiye direnişleri farklı gelişmiş, tüm halk direnişe geçerek öz savunma savaşı yürütmüştü. Yine Serêkaniyê ilk çatışma sürecinde önemli bir öz savunma örneği sergilemişti, ancak TC buna da tahammül etmeyerek yıllar sonra işgal saldırıları başlatmış, uçaklarla baştan sona vurulan şehir TC eliyle işgal edilerek çetelere teslim edilmişti. Her bir kentte yaşananlar farklı olmuştur, ancak hepsinde de dünya hegemonik güçleri bölge insanını yersiz-yurtsuzlaştırmayı hedeflemiştir. Buna göre toplum bireylerinin zihniyetlerine, ruhsal yapılarına ve kimliklerine saldırılmıştır. Yersiz yurtsuzlaştırılan insan bireyi özgür eşyaşamı geliştirmesi imkansızdır. Çünkü yaşamın bir zaman ve mekan gereksinimi vardır. Mekansız ve zamansız bir yaşam-özgür yaşam, özgür eşyaşam inşa edilemez. Diyar olmazsa yar olmaz diyebiliriz.

 

Rojava’da Zihniyet Dönüşümü

Devrim sahasında özgür eşyaşamın geliştirilmesi imkanları oluşturulmuştu ancak eski ilişkilerin, yaşam ölçülerinin yıkıldığı bir yerde, kendiliğinden özgür ilişkilerin kurulacağını söylemek toplum gerçeğini ve kapitalist modernite saldırılarını tanımamak olur. Bu anlamda bölgede insanların farklı arayışları, kendini tanımlama eğilimlerinin olabileceği gibi kapitalist modernitenin bu minvaldeki saldırıları da söz konusu olacaktır. Zira devrimle eski sistem yıkıldığı gibi, sistemin üzerinden inşa edildiği ilişkiler de altüst oluş yaşamıştı. Bundan sonrası, demokratik modernite inşa güçlerinin özgür yaşam ve toplum modelini yaratma kabiliyetlerine kalmaktaydı. Ki bunun için de en başta kendi varlıklarını, topraklarını ve sistemlerini korumaları, öz savunmayı en üst düzeyde geliştirmeleri gerekmekteydi.

Kurdistan’da eşyaşamın mümkün olabilmesi için önce kadın ve erkek olarak cinsiyet kimliklerinin eşit bir düzeyde olması, farklılıkların bilinciyle birlikte bir eşitlik anlayışının zihinlerde oluşması gerekir. Kuşkusuz bu oluşmuş değildir. Kürtler, en fazla da Rojavayê Kurdistan, Kürtleri Abdullah Öcalan ile en fazla temasta bulunan kesim olarak bunu tanımaktadır. Kadının toplum içinde öncülüğüne yabancı değildir, ancak komplo sonrasının ortaya çıkardığı bir gerileme de vardır. Uzun süre bağlamında bir duraksama de denilebilir. Tüm bunlar toplum yaşamının her ayrıntısına sirayet etti. Özgür eşyaşam konusunun, sadece iki cins arasındaki ilişki olarak anlaşılması, ötesi toplumsal yaşamın bütünselliğinden koparılarak ele alınması yetersiz olacaktır. Özgür yaşam, kolektif olabilirse ve evrensel değerlerle buluşabilirse mümkündür. Özünde her tür ilişki özgürlük sosyolojisinin konusudur. İlişkileri, anda yaşamı yaratan yaşam akışkanlığı olarak tanımlayabiliriz. Özgür eşyaşam, özgür toplumsallığın yeni ifade biçimi olmasına rağmen kavram anılınca kadın konusunun, kadın özgürlüğünün akla gelmesi de olağandır. Özgürlük her ne kadar her iki cinsi de ilgilendirse, özgür eşyaşam konusunun temeli kadındır. Toplumsallık, ahlakın ve politikanın insanı özgürleştirdiği ve insanlaştırdığı alansa, toplumsallaşmanın neolitik devrimde kadın etrafında geliştiği gerçeği, kadını özgür eşyaşamın da birincil konusu yapmaktadır. İnsanlaştıran toplumsallaşma kadın etrafında geliştiğine ve sistemleştiğine göre, demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa etmek anlamına gelen yeni toplumsallaşma da kadın etrafında gelişecektir. Bunun olması için demokratik modernitedeki toplumsallaşma algısını belirginleştirmek gerekmektedir. Bununla birlikte kadın ve erkek ilişkileri de öncelikli toplumsallaşma, toplumsal inşanın özgürlük bağlamında gerçekleşmesiyle ele alınmalıdır. Demokratik modernitenin inşa süreci, önce eksileri sıfır düzeyine getirme ve sonrasında da artılar yaratma çabasını kapsamaktadır.

Özgür eşyaşam kuramının mümkün olabilmesi için özgür toplumsallığın ve özgür tekil yaşamların yaratılması gerekir. Kendisi özgür olmayan, toplumu özgür olmayan, ruhu, yüreği, eğitim sistemi, politikası, savunması özgür olmayan bireyin özgür eşyaşamı yaratması mümkün değildir. Demokratik modernitede özgür yaşamak isteyen bireyin zihniyet dönüşümüne yönelmesi, tarz yöntem, dünyaya bakış açısı, toplumu, toplum bireylerini ele alışı değişmelidir. Öcalan bunu “çağın bilme sınırlarını aşmak” olarak tanımlar. Bilinçsiz-çağdan habersiz bir özgür eşyaşam körelmeye mahkumdur. Hele kadın söz konusuysa, kendini var edebilmesi hepten imkansızlaşır. Bunun için de alanda başta kadın somutunda büyük bir bilgi düzeyi yaratılmalıdır. Ki toplumun tüm bireyleri de bu temelde bir aile-toplum-çevre kültürü içine girebilsin. Bu anlamda Rojava Kurdistan’da büyük bir zihniyet dönüşümü çalışması yürütülmektedir. Kadın meclisleri, Kongra Star, Arap kadınlarının oluşturduğu Zennubya oluşumu, her biri kadının bilinçlenerek yaşama yönelmesi için kesintisiz bir faaliyet içindedir. Kadının devrimin ilk yıllarından itibaren eve kapatılan varlık konumundan çıkması, eylemlerde, mitinglerde, kurumlarda faal bir konumda olması da artık ona biçilen sınırlarda yaşamayı kabullenmediğini gösterir. Bu, kadının kendisi olmasının sağlam zeminlerini oluşturmakta, giderek kendisi etrafında yeni toplumsallığı inşa etmesinin olanaklarını sağlamaktadır.

Özgür eşyaşam, özgür kadını yaratmak kadar erkeği de yeniden yaratmaya odaklanmaktadır. Bu temelde Rojavayê Kurdistan tüm örgütsel zeminlerde erkek bireylerin eğitilmesi, dönüştürülmesi temelinde çalışmalar yürütülmektedir. Erkeğin dönüştürülmesi, bitiş düzeyine gelmiş erkekliğin yeniden özgür temelde inşası olmadan da özgür eşyaşamdan söz edemeyiz.

Kendini bilmek, tanımak kadar cinslerin birbirini tanıması da özgür eşyaşamın temel gerekliliklerindendir. Alanda bu konuda önemli bir adım atılmıştır. Devrim öncesinde kadın erkeği ağırlıklı olarak egemen kimliğiyle tanırken, erkeğin kadını tanıması tümden imkansızlaştırılmıştı. Çünkü kadın yaşamın hiçbir alanında aktif değildi, aslında yok düzeyindeydi. Bugün cinslerin birbirini daha yakından tanıması, anlaması, ilişkilenmesi için büyük alanlar açılmıştır. Eğitimden sağlığa, tarımdan özyönetime, savunmadan diplomasiye kadar tüm alanlarda kadın rengi belirgin bir şekilde varlığını ortaya koymakta, öncülük etmektedir.

Demokratik modernite içinde özgür eşyaşamı yaratmanın bir şartı da ahlaki politik toplumu esas alarak insanlaşmanın temeline namus kavramının güncel sığlığından ve köleleştiren, kadını ruhu olmayan bir ceset gibi görmekten kurtulmuş bir ahlak anlayışını yerleştirmektir. Rojava Kurdistan somutunda bu anlayış büyük oranda yıkılmıştır. Tüm kentlerde yürütülen özgürlük direnişlerinde kadının en ön saflarda yerini alması büyük açılımlardır. Devrim öncesinde kendi kenti dışına çıkmış olan kadın yok denecek kadar azdır. Bugün ise kadın, tüm savunma ve inşa alanlarında yerini almış, tüm ülkeyi baştan başa dolaşmış, gezmiş görmüş, kendi toplumunun farklı kesimlerini tanımış ve ona çizilen sınırları, inşa edilen duvarları yıkmıştır. Namus kavramı da aynı şekilde yıkılmıştır. Hala kısmî çok eşlilik vardır ve bununla mücadele de sürmektedir.

Demokratik modernitede özgür eşyaşamak isteyen insan, demokratik konfederalizmi esas almalı, kültürel çeşitliliğine, farklılıklarına ve çok renkliliğine en uygun model arayışlarını da her şeye rağmen sürdürmelidir. Ki Rojava Kurdistan’da bu konuda büyük bir güç ve potansiyel vardır. Kürtler, Suriye’nin demokratikleştirilmesinin en temel harcıdır. Arap, Türkmen, Süryani, Ermeni halklarının özerk yönetim etrafında birleşmesi, kendi toplumsallığını inşa ederek varlığını sürdürmesi, tüm Ortadoğu’ya gıpta edilecek bir model yaratmaktadır. Bunun uygulanmasında yetersizlikler vardır. Ortaya çıkan devrimi Kuzey ve Doğu Suriye alanına yaymak bu yetersizliklerin önünün alınmasında büyük bir adım olmuştur. Devrimlerin en büyük handikapının kendini daraltmak ve giderek özgürlük unsurlarını statülerin korunmasının nesnesi haline getirmek konusu burada büyük bir itinayla ele alınmış ve tüm halkların birlikte yaşamı inşa etmesinin adımları atılmıştır.

 

Kuzeydoğu Suriye’de Anlamsal Çoğalma Arayışı

Özgür eşyaşam sanatla, kültürle, tarımla, üretimle birlikte vardır. Alandaki üretim, sanatsal çıkışlar, büyük devrim ve yeniden inşa coşkusunu yansıtmaktadır. Bunu daha güçlü değerlendirmek de özgür yaşamayı iddia edenlerin önündeki görevdir. Devrim sahasında özgür eşyaşamın inşasının en temel gerekliliklerinden biri de kültür kadar dilin de demokratik modernite kapsamında yeniden inşa edilmesidir. Cinsiyetçi dil tümden bırakılmalı ve özgür toplum bireylerini anlatan dil, üslup ve hitaplar kullanılmalıdır. Rojava Kurdistan’da kırılan egemen erkeklikle birlikte aşılmaya başlanan en kalın duvar, cinsiyetçiliğe dayalı mülkiyet ilişkilerinin, bağlantılı dil ve argümanların kökten sarsılmasıdır. Mülkiyet ilişkileri salt parayla ya da servetle oluşmamaktadır. “Kadın metaların kraliçesidir” der Öcalan. Bu anlamda, mülkiyetin en temel unsuru kadın olmaktadır. Bugün kadın cinayetlerinin kökeninde, kadının giderek erkeğin mülkü olmaktan çıkması ve erkeğin bunun karşısındaki tahammülsüzlüğü, fakirliği vardır. Hiçbir kadın, erkeğin kendisine “benimsin” demesini kabullenmemelidir. Geleneksel bir zihniyet yapılanmasıyla şekillenmiş olan kadın ve erkeklerde sahip olma ve sahip olunma konuları sevgiyle-aşkla, birliktelikle özdeşleştirilmekte, kapitalist modernitenin kültürüyle daha da geri bir düzeye getirilmektedir. Rojava Kurdistan’da bu durumlar devrim süreçleriyle birlikte büyük bir sarsılmayı yaşamış ve aşılmaya başlanmıştır.

Kadın, kendini yaratma adımlarını güçlü atarsa, düşünsel, ruhsal, toplumsal olarak kendisi olabilir ve bu yolda ilerlemeler kaydederse, kendi kendini koruyabilecek gücü kendinde yaratırsa, zihniyet yaratımıyla öz savunmasını yapabilirse, büyük özgürlük adımları atılmış demektir. Çünkü başkasının himayesinde olmamayı tercih etmiştir. Kadınların bu konumdan çıkmaları özgürlük düzeyleriyle bağlantılıdır. Zira demokratik kurtuluşun ve özgür yaşam inşasının temeline yerleşen ilkelerden biri de kadının korumalık ve mülk konumundan çıkarılmasıdır. Kadının mülkiyet konusu yapılmasına en büyük gerekçe kadını koruma gibi gösterilir. Ancak savaş süreçlerinde en hızlı kırılan egemenlik argümanı da budur. Hiçbir savaşta, hiçbir erkek, hiçbir kadını koruyamamaktadır. Ancak kendini, toprağını ve diğer tüm değerlerini koruyabilenler, toplumun diğer tüm bireylerini korumanın örgütlülüğü içinde yer alabilirler. Rojava Kurdistan’da kadın bunu en zor zamanlarda tecrübe etmiştir. Erkeğin değil kadını, kendi kendisini dahi koruyamadığını, koruyamayacağını, kadının ancak örgütlenerek, öz savunma bilinci kazanarak kendi kendisini koruyabileceği büyük bedellerle öğrenilmiştir.

Demokratik kurtuluşun gerçekleşmesi için özgür eşyaşam bir zorunluluktur. Ahlakı kemire kemire kendini var eden kapitalist sistemin panzehiri ahlaki, vicdani, iradi bir çıkış yapmaktır. Günlük olarak kendini özgür gerçekleştirmenin bir şartı olan politikayı bilmek, anlamak ve politikasız olamayacağımızı, yaşayamayacağımızı bilmek zorundayız. Kendini korumalık durumda tutan kadın, kendini mülkleştirmeye de açık bırakan kadındır. Demokratik toplumda hiçbir erkek kadınlar için baba, abi, amca, koca rolünde değildir, olamaz. Çünkü bu roller, cinsel kırılmalar ardından ortaya çıkmış hâkim erkeklik rolleridir ve sürmesi de bu hâkim anlayışın kırılmayışıyla bağlantılıdır. Bunları aşmak karşılıklı bilinç ve özgürleşme çabasına bağlıdır. Kadın tabiki bu konuda da öncüdür. Öncelikle kadın kendini bu konumdan kurtarmalıdır. Kadına verilen kodlamada her erkeğin kadın karşısında bir koca olabileceği şeklindedir. Aslında hâkim sistemin zihniyeti tüm kadınları fahişeleştirmektedir. Herkesin baba, abi, en nihayetinde koca olabildiği bir sistemde özgür yaşam olamayacağına göre, ancak mülkleştirilmiş bir yaşam mümkün olur. Korunmalık konumdan çıkmak, kendini koruyabilmekle mümkündür. Alanda bunun büyük somutlaşmalarını görmekteyiz. Ki bunun mücadelesi de yoğun bir şekilde verilmektedir.

Bir kadın arkadaşın yazdığı bir kitapta okumuştum. Devrimin ilk dönemleridir. Henüz yaygın kadın katılımları yoktur. Genç bir kadın öz savunma birliklerine katılır. Bir süre sonra resmi üniformalarıyla ailesini ziyaret eder. Onu o kıyafetlerle gören komşuları eğile büküle, gözlerini belerterek ya da kısarak sağdan soldan ona bakarlar. Sonra içlerinden biri kendini tutamayıp sorar: “Kızım, delirdin mi sen?” Kadının ona biçilen giysiler dışında bir giysi giymesi, hele erkeklikle özdeşleştirilen üniformayı giymesi için delirmiş olması gerekir. Şimdilerde binlerce kadın, örgütlü bir güç olarak bu toplumun bağrından çıkıyor, toplumu bağrına basıyor, onu savunmak için kendini siper ediyor. Korunmaya muhtaç kadının en büyük koruma gücü olması, toplumun kadın hakikatini ve öz değerlerini anlamasında büyük bir rol oynadı. Rojava Devrimi’nin başlattığı demokratik modernite inşası, kadın enerjisinin kendi özsel varoluşuna en uygun formu kazandırma olasılığı sunmuştur. Binlerce yıldır süren akışkanlık, ahlaki politik toplumla, demokratik konfederalizmle formlaşma olasılığı yakalamıştır. Erkek için de aynı değerde bir imkân ortaya çıkmıştır. Binlerce yıldır donmuş aklın hizmetinde olan erkek enerjisi, kendini iktidarların donmuş aklına hizmet etmekten kurtarma şansını yakalamıştır.

Demokratik modernitenin özgür eşyaşamı, kadını krizli kimlik durumundan çıkaracak olan tek yaşam sistemidir. Krizli olmak nedir, kriz nasıl oluşmaktadır, krizi yaratan etkenler nelerdir ve kriz durumu nasıl aşılmalıdır? Neden bu sınıflı, hiyerarşik, devletçi sistemin krizini kadın yaşamaktadır? Neden erkek de köleleşmesine ve devletçi uygarlığın gazabına uğramasına rağmen krizli kimlik olarak adlandırılmamaktadır? Burada esas olan, insan enerjilerinin ele alınarak bu enerjinin toplumsal zemine, ilişkilere nasıl yansıdığı konusunda düşünceye ulaşmaktır. Bu durum, özgür toplumsallığı inşa ederken insanların nasıl katılacağı, hangi alana nasıl kendini katacağı, cinslerin enerjilerini nasıl yaşamla buluşturacakları anlamında önem kazanmaktadır. Rojava somutunda daha farklı bir durum vardı. Baas rejiminin yarattığı Araplaştırma, çelişkileri dondurma, yarım bir Kürtlük ve hâkim bir Araplık paralelinde kendi hegemonyasını sürdürme ve benzer uygulamalarla, alanda Kürt bireyini çelişkisiz bir konumda tutmaktaydı. Adeta bir krizsizlik, bir stabilize olma durumu hakimdi. Çelişkilerin farkına varanlar, o donmuşluktan, çelişkisizlikten çıkarak kendinin merkezde olduğu çelişkiyi keşfetmekle birlikte kendini bir krizin ortasına atma cesaretini gösterenlerdi. 1979-1998 arasındaki dönemde bu yönlü temeller atıldı, kimi özel çıkışlar da oldu. Bu zihniyet temeli üzerinde şekillenen Rojava Devrimi Baas rejiminin yarattığı donmuşluğu, çelişkisizliği ortadan kaldırdığı için büyük devrimsel çıkışlar, varoluşsal adımlar kadar yoğun çelişkiler, arayışlar ve toplumsal farklılık-renkliliğin de ortaya çıktığı bir durum yarattı. Adeta üstü örtülen krizin üzerini açtı. Bugün devrim sahasında, hegemon rejimlerin bastırdığı, yok saydığı krizlerin açığa çıktığı, kendini belli ettiği ve çözüm aradığı bir duruma tanıklık ediyoruz. Çeşitlilik ya da farklılıklardan korkulmadığı, bunun bir zenginlik olduğuna inanıldığı sürece, ki bu demokratik konfederalizmin de bir şartıdır, krizleri bastırmamak, boğmamak, ortaya çıkararak çözümünü de toplumsal inşa temelinde görmek mümkündür. Özgür topluma gidişin adımları bu temelde atılmıştır. Rojava Devrimi’nin, dahası tüm Kuzey ve Doğu Suriye Devrimi’nin özgür eşyaşamın inşası konusunda ortaya çıkardığı en somut adım da kadına yönelik nesneleştirmenin, değersizleştirmenin en büyük ve aşılmaz duvarı gibi görünen çok eşlilik geleneğinin sarsılması olmuştur. Alanda yerleşik dini hassasiyetler gözetilerek, Arap halkına yönelik farklı yaklaşım geliştirilse de çok eşlilik büyük oranda sınırlandırılmıştır. Kürt halkında bu konuda büyük duyarlılık gelişmiş, bir yandan kadının bilinçlenmesi ve güçlenmesiyle bu gelenek aşındırılmış, bir yandan da kadına dair yeni özgürlüksel değerlerin inşasıyla erkek de değişime zorlanmıştır. İslami geleneğe bağlı olarak erkekte soy sürdürmeye şartlanmış bir aklî yapılanma vardır. Bunun gereği olarak yaşama içselleştirilen çok eşliliğin adeta toplum içinde bir hastalık gibi yayılmış olması, kadının değersizleşmesinde etken olduğu gibi, kadın etrafında şekillenen toplumun da değersizleşmesine, akabinde erkeğin de değer yitimine yol açmıştır.

Devrimle birlikte toplumun en fazla kendi içinde gündemleştirdiği konu bu olmuştur. Bu gelenek bölgenin tamamında uygulanmamakta, uygulanan alanlarda da aynı düzeyde uygulanmamaktadır. Bazı kentlerde bir erkeğin iki kadınla evlenmesi doğal görülmekte, bazı kentlerde ise bu durum nadir örnekler dışında yaşama yansımamaktadır. Arap bölgelerinde ise 3-4 kadınla evlilik erkeklerin en doğal hakkı, hatta görevi olarak görülmektedir. Bu konuda küçük bir anımı anlatmak isterim. Arap kadınlarının devrim değerleriyle kendilerinin değer kazanacağını bilmelerine iyi bir örnek olabilir. Bir gün bir Arap anneyle sohbet ederken bana söylediği şu sözler çok dikkatimi çekmişti: “Heval, siz çok güzel şeyler yapıyorsunuz, ama bazı şeyleri sadece Kürtlere değil, Araplara da dayatmalısınız, ki onlar da eski durumlarından çıkabilsin. Çok eşlilik Kürt erkeklerine yasak ama Arap erkeklerinin bunu yaşamasına göz yumuyorsunuz. Bu yarım bir devrim olur, bilesiniz!” Biyolojik çoğalmaların tüm canlılar için bir anlamı vardır, ancak insan türünde salt biyolojik çoğalmakla sınırlı kalmak, kendi türünün hakikatinin uzağında yaşamak olur. Bundan dolayı devrimle birlikte sahadaki kadınların arayışlarının artması, anlamsal çoğalma arayışlarının güçlü olduğunu gösterir. Kendini ideolojik ve politik olarak üretmesi, fiziksel çoğalmayı değil zihinsel ve ruhsal güçlenmeyi sağlaması erkek açısından demokratik modernitenin inşa gücü olmayı getirecektir. Kadını anne, eş, kız kardeş ya da dost, ahbap, sevgili olarak görmenin giderek aşılması, yeni toplumsal değerlerin oluşması demokratik modernite devriminin yarattığı özgür eş yaşamın bir sonucudur. Kadınla düşünce düzeyinde bir ilişki geliştiremeyen, hakikat bütünlüğünü paylaşamayan, anlık zevklerin konusu yapan mülkiyetçi yaklaşımların aşılması demokratik moderniteyi gelişebilir. Demokratik modernite toplumsallığı, bizim yeni toplumsallığımızdır ve kendi soyumuzu sürdürmenin, kendi toplumsallığımızı çoğaltmanın ancak özgür eş yaşamla mümkün olduğunu göstermektedir. Bu konuda Abdullah Öcalan’ın yaptığı şu tespit hakikatin yalın ifadesidir:“Öncelikle soy sürdürümünü, çoğalmayı esas almayan, evrensel insanlık idealine uygun, gezegendeki diğer canlıların varoluşunu gözeten ekolojik bir eşyaşam kavramına ihtiyaç vardır. Toplumun vardığı evrensel düzey kadınla özgür yaşamayı zorunlu kılmaktadır. Gerçek sosyalizm ancak kadınla özgür yaşam temelinde inşa edilebilir. Sosyalizmin önceliği (sonralığı değil) kadınla özgür yaşam düzeyini mutlaka tutturmayı gerektirir.” Demokratik modernite, bir kadın modernitesidir. Ve kadın modernitesini yaratmak için erkek egemenliğiyle yaratılan modernitenin karşısında durmak, karşıtlık yapmayı özgürlük ahlakının ilk ve vazgeçilmez şartı kılmak gerekmektedir. Demokratik modernite, tarihsel toplum değerlerine aykırı olan yanları yıkmak kadar özgür toplumsallık değerlerine ait olanları inşa etmek üzerine düşünmeyi, pozitif görevleri ön plana çıkarmayı gerektirir. Bu anlamda kadın modernitesini yaşamsallaştırmak için kadın ahlakının geliştirilmesi, felsefesinin ve biliminin yapılması şarttır. Demokratik modernitede özgür eşyaşamı geliştirmenin ilk ve temel koşulu kadın bilimi dediğimiz jineolojiyi geliştirmektir. Rojava Kurdistan’da bu bilinçle geliştirilen jineoloji faaliyetleri büyük kapılar açtığı kadar büyük umut da vermektedir. Jineoloji birimleri kapsamında kadınların eğitilmesi, Jinwar Köyü Projesi kapsamında özgün bir alanın inşa edilmesi önemli bir gelişmedir. Aynı şekilde toplumsal inşa kurumlarında yer alan erkekler başta olmak üzere tüm erkeklerin kadın özgürlükçü paradigma temelinde eğitilmeleri de dünyada örneği olmayan bir özgür eşyaşam adımıdır. Kobanê gibi bir kentte erkeklerin “Jin, Jiyan, Azadî” sloganları atarak yürüyüş gerçekleştirmeleri ya da erkeklerin kadına yönelik şiddet olaylarında, faile en ağır cezanın verilmesini istemeleri de alanda yaratılan değişimin örnekleridir. Erkekler ve kadınlar olarak bir toplumun çoğunluk bireyleri “ Jin, Jiyan, Azadî” sloganını yükseltiyorsa, o toplumda özgürlük tohumları filiz vermiş demektir. Rojava Kurdistan’da bu filizler gün geçtikçe çoğalıyor, büyüyor ve yeni tohumlar yaratıyor. En erkenden filizlenen Arîn Mîrkan, Avesta Xabur, Hevrîn Heleflerin anısına, daha güçlü ve kayalara kök salarcasına sağlam ve kararlı.

 

 

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.