Düşünce ve Kuram Dergisi

“Düşünmezsen Yoktur” Demekle Hakikatler Ortadan Kalkmaz

Bêrî Dersimî

Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarından itibaren Beyaz Türkçülük ideolojisinin tek millet, tek devlet, tek vatan, tek dil, tek kültür şeklinde devreye giren beyaz soykırım politikası anlayışının gereği, bugün de AKP hükümeti eliyle sürdürülmek istenmektedir. Bunun için AKP Hükümetleri, gerçekleri görmezden gelerek Kürtleri ve sorunu yok sayabileceği yanılgısını yaşamaktadır. O nedenle de “Güneşi balçıkla sıvama” misali hakikatleri karalama yaklaşımını son on beş yıllık iktidarı döneminde, Kürt gerçekliği üzerinde uygulaya gelmiştir. Yani “Düşünmezsen, görmezsen yoktur” anlayışları AKP’nin en temel faşizan-soykırımcı yaklaşımı olmuştur.

Başta Rumlar, Ermeniler olmak üzere uygulanan jenosit ve tehcir politikaları ile istenen sonuca ulaşan İttihatçı faşist yaklaşım, ulus-devlet yolunda ilerlerken önlerine çıkan Kürt engelini aşmak için Dersim’de, Geliyê Zîlan’da olduğu gibi fiziki soykırım denemeleriyle başarılı olamadıkları için sistematik olarak beyaz soykırıma yani kültürel soykırım politikalarını esas aldı. “Şark Islahat Planı” olarak da isimlendirilen belgelerde, kültürel soykırımın boyutları çok aleni bir şekilde görülmektedir. Türkleştirmek için dilinden, kültürüne, inancına, algı ve beğenisine kadar tüm toplumu her yönden asimile etme ve devşirme tarzı öngörülmüştür. Bu temelde çocuk ve gençlere yönelik, okuma adı altında yatılı okullara alma, işsizliği körükleyerek iş bulma adı altında şehirlere göçertme, vatani hizmet temelli askeri kışlalarda zihniyet yıkama operasyonu başlatılmıştır. Kürdistan’ın sistematik bir şekilde sömürülerek fakirleştirilmesi, yanı sıra kendi öz eğitimini yapmasının çok planlanarak engellenmesi temel politika olarak bellenmiştir. Kürdistan’daki inanca olan derin bağlılık suistimal edilerek, devletçi işbirlikçi din adamlarının fetvaları ile Kürtlerin Türk kökenli oldukları ve nereden geldikleri üzerinden bir bilinç çarpıtması yapılmıştır. Ki bu anlayış, AKP hükümeti eli ile İslam perdesi altında daha da körüklenmekte, halkın inançları sömürülmektedir. Yine kadınlara özel bir uygulama ile gidilmiş ve Kürt kültürünün yaratıcısı ve taşıyıcısı olan Kürt kadınları öncelikle asimile edilmeye çalışılarak, ruhta esir alınma planları yürütülmüştür. Yürütülen asimilasyonun boyutu, Şark Islahat Planı’nda dile getirilen şu cümlede yalın ve net bir şekilde kendisini göstermektedir; “Analarının yemeklerinin tadını, onlara unutturun.” Bir bütün olarak Kürdistan’da en derininden yürütülen bu beyaz soykırım politikaları, günümüzde de tüm baskı, yasaklama ve beyin yıkama yöntemleri ile daha da inceltilmiş bir halde, hızından hiç bir şey eksiltmeden sürdürülmektedir.

Bugün de Kürt düşmanlığı ve imha-inkârı üzerinden politika yürüten AKP Hükümeti, hiçbir dönemde görülmediği kadar Kürt çocuk ve gençlerini katletlmiş, KCK operasyonları adı altında on binlerce Kürt yurtseverini gözaltına almıştır. Bununla da yetinmeyen AKP hükümetleri, sadece demokratik siyaset ve eylem hakları ellerinden alınmış Kürt insanına ve toplumsallığına değil, Kürt topraklarına ve coğrafyasına da baraj, HES, karakol-kalekol vb. uygulamalarıyla büyük bir katliam dayatmıştır. O nedenle dün Roboski’de gerçekleşenler, bugün Cizre’de yürürlüğe konmuştur. Gençlerin bu kadar hedef alınması, gençlerin bir halkın geleceği olmasından ötürüdür. Korkutma, sindirme ve kendine yabancılaştırma amaçlı yürütülen bu kirli özel savaş yöntemlerinin hepsi, algıda ve düşüncede köreltme yaratma temelinde, AKP hükümeti döneminde tavan yapmıştır. Bütün bunlar, AKP hükümetinin, Kürt gerçekliğini ve tarihi geçmişini yok etme ve yok sayma zihniyetinin bir sonucudur. En güncelinden bir örnek vermek gerekirse, bilindiği gibi 25 Ocak’ta AKP’nin “Diyarbakır İl Kongresi” oldu. Başbakan Davutoğlu’nun burada yaptığı konuşma, şovenist zihniyetlerini alenen ortaya koyar nitelikteydi. Davutoğlu, Kürt  halkını sözde onore etmek isterken, kendi tekçi faşist zihniyetini, “varlığımız, varlığınızdır” söylemi ile yine ortaya koydu. Kürtlere verilen mesaj şudur; “Varlığınız, ancak bizimle olabilir. Bizim Kürt’ümüz olursanız varlığınız kabul görür.” Yine Davutoğlu’nun Kürtçeye karşı gelişen özel ilgisi ve sahiplenmesi de AKP’nin seçim öncesi yatırımları olduğu gibi, Kürt milliyetçiliğinin hamisine soyunma çabası olsa gerek. Bir yandan kendilerinde yaratılan Kürt travmasını kırdıklarını dillendirirken, öte yandan daha pervasız adeta “düşünmezsen yoktur” zihniyeti yerine bu defa, “benim düşündüğüm gibi var olacaksın” zihniyeti, günümüzde sahneye konan bir oyun niteliğindedir.

Bütün bu yok etme amaçlı AKP’nin faşizan saldırılarına karşı, yaklaşık 16 yıldır İmralı’da ağır tutukluluk koşullarında esir tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, bütün bu oyunları bozmak için, büyük bir ideolojik ve siyasi mücadele yürütmekte olduğu aşikârdır. Tüm bu inkâr-imha zihniyetine rağmen, halkların demokratik birliği ve barışına olan inancının gereği yürüttüğü bu barış ve çözüm çabalarının, günümüzde belli bir aşamaya geldiği görülse de, AKP hükümetinin sürece taktiksel ve hesapçı yaklaşımları, bu sürecin önünde halen ciddi bir tehlike olarak mevcudiyetini korumaktadır. Geçmiş süreç şunu çok açık bir şekilde bizlere göstermiştir ki, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu çabaları tek taraflı bir ısrar ve iradi duruşu içermektedir. Bunun çift taraflı bir evreye taşırılması, her iki halkın da huzur ve selameti için olmazsa olmaz kabilindedir. İmralı’da tek taraflı bir şekilde yürütülmekte olan bu barış ve çözüm arayışları, Türk Halkı ve dünya kamuoyunda da bir uyanışa yol açmış ve “Öcalan kişiliği” kendisini bu temelde anlatmayı başarabilmiştir.

Öcalan kişiliğinin, Kürt Halkı’nda da bir ruh ve bilinç yarattığı görülmektedir.

Bir asırdır görmezden gelinen, düşünmezsen yoktur misali hep yok sayılan, şiddet ve imha ile bastırılan bir sorun olarak hep varlığını koruyan Kürt gerçekliği, günümüzde varlığı, dili, kültürü kabul görülmeye başlanmışsa, bu Öcalan kişiliğinin açığa çıkardığı bir hakikattir. Ancak bu aşamaya öyle kolay gelinmediği de bilinmektedir. Diğer yandan halen AKP hükümetinin, ciddi tehlikeleri, oyun ve düzenbazlıklarıyla yüz yüze olduğu da günlük olarak Kürtlere yönelik geliştirdiği demokrasi dışı uygulamalarından görülmektedir. Evet, artık Kürt gerçekliği yok sayılamaz, görmezden gelinemez, bu aşama çoktan geride bırakılmıştır. Ancak özgür Kürtlüğe alternatif olarak, nasıl bir Kürtlük, kimin Kürt’ü gibi noktalarda, özüne ters düşürülmüş, ruhu satın alınmış bir Kürtlük yaratılmak istenmektedir. Bu Kürtlük KDP Kürtlüğü misali, egemenlerin tercih edecekleri bir Kürtlük olmaktadır. Ki bunu en çok da AKP şahsında vuku bulan, Türk ulus devlet zihniyeti, günümüz itibarı ile istemektedir. Şunu diyor, “düşünmeyerek yok saymak istedim olmadı, küçümseyerek hor gördüm olmadı, madem öyle o zaman bir Kürtlük olacaksa benim istediğim biçimde bir uşak Kürtlük olsun.” Diyerek kendi Kürt’ünü yaratmaya çalışmaktadır. Halen de fırsat bulsalar yapmak istedikleri budur. Ancak bu noktada “Öcalan kişiliği”nde açığa çıkan hakikate ve tarihi bilince takılıyorlar. Bu temelde bunu da başaramayınca en nihayetinde günümüzde herkesçe dikkatle takip edilen çözüm süreci aşamasına gelinmiş bulunulmaktadır. Şu hakikati görmek gerekir ki, çözüm süreci aşamasına gelinmesini sağlayan temel aktör Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ahlaki-politik siyaset anlayışı ve tarihi hakikat bilinci ile şekillenen kişiliğidir.

Tam da burada Gandhi’ye ait olduğunu sandığım şu söz aklıma geliyor; “Önce sizi tanımazlar yok sayarlar, sonra küçümserler, ardından savaşırlar sizinle, sonunda siz kazanırsınız”… Bu cümle tarihi, birikimleri ile tekerrür ettirir misali Türk Devleti’nin Kürt Halkı’na, özgürlük hareketi ve Önderliğine yaklaşımını da ortaya koyar niteliktedir. Yaşananlar karşısında Kürtler için Türkiye’de “evet bunlar geri kalmış Türkler” bir algı oluşup, Kürtler aşağılanıp hor görülür, Kürtleri Türkleştirilmek için pek çok politika yürütülürken, acaba Türkiye toplumu da kandırılmış ve uyutulmuş olmuyor mu? İmralı tek kişilik siyasi tutukevinde esaretinin 16. yılını geride bırakan Sayın Abdullah Öcalan’ın, açığa çıkardığı bir diğer gerçeklik de Türk Devleti’nin kendi halkına da yalan söylediği ve halkını kandırdığıdır. “Ben senin yerine düşünüyorum” anlayışı ile yakın zaman önce bir AKP’li yöneticinin de belirttiği gibi kendilerini çoban, toplumu da sürü yerine koyduğudur. Bu temelde faşizan milliyetçiliği körüklediğidir. Pek çok Türk gencinin de ülkü diye bellenen vatanseverlik ruhu ile boş yere ölüme gönderildiğidir. Kısaca yaşanan süreci, Türk Halkı da kendi açısından tersten ele alıp okuyabilmelidir. “Kürt sorununun bu kadar derinleştirilip, iki halkın birbirine kırdırılmasının kime/kimlere faydası oldu ya da oluyor?” diye bir soruya cevap aranmalıdır. Çünkü bu kardeş halkları birbirine kırdırtan kirli savaş, halen AKP iktidarı eli ile devam ettirilmeye çalışılıyor. Kürt sorununda, bu kadar gerçeklik ve tarihi veri aleni bir şekilde ortada iken bile, AKP hükümetinin ısrarla “düşünmezsen Kürt sorunu yoktur” zihniyeti, ulus devletçi zihniyetten devraldığı bir miras olmaktadır. Erdoğan, her ne kadar Kürt sorununu sahiplenen ilk Başbakan olarak Türkiye tarihine geçse de, halen çok istikrarsız tutumu, siyasi kurnazlık ve oyunlarla konuya yaklaştığından, samimiyetten uzak görünmektedir. Bu anlamda cumhurbaşkanlığı koltuğunda iken bile hala AKP’nin başıymış gibi –ki gerçek olan da bu zaten-, siyasal iktidarını kurtarma hesaplarından öte gidemediğinden, Kürt sorununu tarihi ele alış perspektifinden yoksundur.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, İmralı sisteminde teşhir ettiği ve büyük bir öngörü ile güncel politikada nelerin olacağını önceden dile getirerek, olası komploları ve darbeleri deşifre ettiği bilinmektedir. Ancak AKP hükümeti, bu konuda kafasını kuma gömen devekuşu gibi bir pozisyonda adeta ısrar etmekte ve bu komploda piyon olma rolünü görmezden gelmekte ısrar etmektedir. Oysa belirttiğimiz gibi, 15 Şubat komplosunun temel hedefi her ne kadar Öcalan kişiliği ve Kürt Özgürlük Hareketi olsa da; daha geniş yelpazede her iki halkı birbirine kırdırtma temelinde çift taraflı bir imha amacı güttüğü her geçen gün daha şeffaf bir şekilde gün yüzüne çıkmaktadır. Bu komplonun kapsamı gerek İmralı sisteminde gerekse de dışarda halk ve gerilla üzerinde, ‘komplo içinde komplo’ plan ve uygulamalarını kapsayan genişlikte olmuştur. Hatta devletin kendisine karşı da uluslararası içerikte komplo ve darbe girişimleri gerçekleştirilmek istenmiş, ancak bütün bunlara karşı da Kürt Halk Önderi Öcalan, büyük bir özveri, duyarlılık ve tarihi sorumluluk gereği alet olmamış, olmadığı gibi boşa çıkarmak için de bir mücadele yürüttüğü de bir gerçektir. Bu temelde, AKP’nin Kürt sorununu görmezsen yoktur, yaklaşımına karşın, sorunu daha da görünür kıldırma temelinde bir mücadele gerçekliği ile bugün, hükümeti ve devleti, Kürtlerle barış için müzakere yapma noktasına getirmiştir. Günümüz itibarı ile yaşanan tüm gelişmeler, ucuz politikalara tenezzül etmeyen Öcalan’ın, çözümdeki tutarlılığı ve ısrarının sonucudur. Artık bunu bir hakikat olarak görmek ve kabul etmek gerekiyor. Yaratılan ortam, Kürt ve Türk halklarının onurlu birlikteliği ve barışı için tarihi bir fırsattır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bu 16 yıllık süre zarfında devletçi sistem dışında kalan ve her daim doğal komünal toplum gelenek ve kültürüne bağlı kalarak mücadele veren, ancak bir sistemleri olmadığından ve verili tarihi bakış açısının egemenlikçi tek yönlülüğünden kendilerini kurtaramadıklarından, kalıcı bir başarıya kavuşamayan tüm halk özgürlük direnişlerinin, buna Kürt Özgürlük Mücadelesi de dahil, açığa çıkardıkları değerleri ve mirası, bir ideoloji ve sisteme kavuşturarak, devletçi egemen sistemin geliştirdiği 15 Şubat komplosunu da boşa çıkarmıştır. Ve İmralı’da gerçekleştirdiği bu paradigmal değişimi Öcalan, üçüncü doğuşu olarak adlandırdı. Bu üçüncü doğuş ile hiyerarşik devletçi sistemin özü olan İmralı sistemi iflas ettirildi. Bu temelde yedi bin yıllık kölelik sistemi çözümlenerek, insanlık yeniden toplumsal kökleriyle, hakikat bilinci üzerinden buluşma şansına erişmiş oldu. Bu serüvenin, “düşünmezsen yoktur” diye varsayılabileceği yanılgısı da Kürt Özgürlük Hareketi, halkı ve önderliği Öcalan şahsında, tarihi hakikatin görünür kılınması ile aydınlatıldığını belirtebiliriz. Ayrıca, AKP’nin “düşünmezsen Kürt sorunu yoktur” sözüyle temellenen düşüncesizleştirme anlayışına karşı da, Öcalan gerçekliği ve mücadelesi, toplumda zihniyet ve bilinç devrimi niteliğinde bir gelişmeyi yaratarak, “Güneşin balçıkla sıvanamayacağı” hakikatini de bir kez daha gözler önüne sermiştir.

 

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.