Düşünce ve Kuram Dergisi

Kadın Kurtuluş İdeolojisinin “Jin Jiyan Azadî” Perspektifi

Çiğdem Doğa

Çağımızın evrenselleşme dinamiği ve söylemi düzeyine ulaşan “Jin Jiyan Azadi” söylemi, kalıplaşmış bir sloganı aşan, özgür kadınla özgür toplumu yaratma devrimini ifade eden ideolojik bir söylemdir. Kadının, yaşamın ve özgürlüğün can alıcı bütünlüğü, kadının yaşam ve özgürlük olma hakikati, bu büyülü sözcüklerde hayat buluyor, yüreklere dokunuyor, dalga dalga kadınıyla erkeğiyle özgürlükten yana insanlığı içine alıp büyüyor.

Bu büyülü sözcükler bir şairden, bir romandan alıntı değildir, şiir ve roman tadında yaşanmış keskin bir toplumsal ve kadın mücadelesinin deneyiminden süzülerek gelmiştir. Abdullah Öcalan’ın 74 yıllık birinci doğuşunun, 50 yıllık ikinci doğuşunun ve 25 yıllık üçüncü doğuşunun Kürt toplum ve kadın hakikatiyle buluşmasının yaratmış olduğu ideolojik bir söylemdir. Etki gücünün büyüklüğü, ağır bedeller verilerek gelişen destansı bir akış, kadın ve ulus mücadelesine dayanır. Kürdistan’da yok edilen ulusu diriltmenin diyalektiği yok edilen kadını diriltme ile doğrudan bağlantılı gelişmiştir. Bu nedenle Kürt ulusunu özgürleştirme ideolojisi, süreçle birlikte Kürt kadınını özgürleştirme ideolojisini de doğurmuştur. Toplumu özgürleştirmenin ideolojisi içinde kadını özgürleştirme ideolojisi olan KKİ (Kadın Kurtuluş İdeolojisi) hayat bulmuştur. Kürt kadın iradesi (jin), Kürt toplumunun yaşamının (jiyan), özgürlüğünün (azadi) kaynağı, anlamı ve sürdürücü öznesi olmuştur. Elbette ki bu diyalektik Kürt ulusunun sınırlarını aşarak insanlığın sahiplendiği bir diyalektik haline gelmiştir artık. Rojhilat’ta Jîna Emini’nin İran rejim güçleri tarafından katledilmesiyle patlak veren kadın serhildanları ve “Jin Jiyan Azadi” sloganının ardında böylesi bir tarihi gerçeklik yatmaktadır. Bu sürecin destansı gelişim tarihi başka bir yazının konusudur. Bu yazıda esas mercek altına almaya çalışacağımız konu; KKİ’nin beş ilkesi temelinde kadın devriminin, kadın devriminin tetiklediği toplumsal devrimin niteliğine ve nasıl olabileceğine dairdir. “Jin Jiyan Azadi” ideolojik söyleminin Kadın Kurtuluş İdeolojisi doğrultusunda nasıl bir kadın devrimini ifade ettiğini, bunun genel toplumsal devrim ile bağını açmaya çalışacağız. Yani kadın, yaşamı ve özgürlüğü kendi ideolojik ilkeleriyle kadınların ve toplumun özgürleştiği bir devrime nasıl dönüştürecektir? Kadın Kurtuluş İdeolojisinin beş ilkesi temelinde değerlendirmeyi esas alacağız.

 

Kadın Kurtuluş İdeolojisi ve Kadın Devrimi

1-KKİ’nin ilk ilkesi toprağa bağlılıktır. Kadın devrimi bağlamında toprağa bağlılığı ele aldığımızda, her şeyden önce devrimin üzerinde gerçekleştirildiği ülke toprakları olarak, dilin, kültürün, özgür eş yaşamın, toplumsal demokrasinin, etik-estetiğin inşa edildiği mekan olarak anlam kazanır. İşgal edilmiş, egemen kültürle kirletilmiş, yozlaştırılmaya çalışılan ülke topraklarında kadın devrimi gerçekleştirmek, işgalin, sömürgeciliğin, erkek hakimiyetinin, köleleşmenin olmadığı temiz ve anlamlı, özgür bir yaşamın inşa edilmesi demektir.

Özgür toprak yoksa yaşam yoktur, özgürlük, eşitlik, adalet iddiası ve inşası yoktur. Bu nedenle kadında hakiki anlamda yurtseverlik, toprak severlik çok ama çok büyük bir anlama sahiptir. Bununla bağlantılı kadının kültür, dil, maneviyat ve komünal ekonomi ile bağı da çok büyük bir anlama sahiptir. Tüm bunların kurucu öncüsü olan kadın, süreklileşmesinin ve korunmasının da öncüsü konumundadır. Diğer yandan kapitalizmin, endüstriyalizmin, sömürgeciliğin etkisiyle ülke topraklarının talan edilmesi, suyun, toprağın, havanın, yer altı ve yerüstü zenginliklerin sömürülmesi, kirletilmesi, farklı canlı türlerinin giderek yok olmaya doğru gitmesi, insan nüfusunun aşırı artışı vb. durumlar ekolojik krizi çok ciddi bir düzeye getirmiştir. Kadınlar bu anlamda birinci doğamızın da, toprağın, suyun, havanın, canlıların da dili, yüreği ve savunucusu konumundadır. Birinci doğanın sürekliliği, ekolojik krizin aşılması kesinlikle kadın devriminin temeli konumundadır.

Dolayısıyla göç, işgal, sömürgecilik, fiziki ve kültürel asimilasyon-soykırım politikaları, ekolojik kriz sorunlarının her birine karşılık kadın devriminin bir cevabı, alternatifi vardır. Kadın devriminin birinci dereceden sorumluluğu altında çözüme kavuşturulması gereken gündemler durumundadır. Gerek Kürdistan’da ve gerekse de dünyanın diğer ülkelerinde olsun bu konudaki sorumluluklarını duyarlı bir biçimde yerine getirmeye çalışır.

2-KKİ’nin ikinci ilkesi olan özgür düşünce-özgür irade, kadın devriminin ruhunu, kimliğini ifade eder. Özgür düşüncesi ve iradesi olmayan bir kadın devrimi düşünülemez, devrime karakterini ve rengini verir. Bu ilke kadın devrimi açısından eğitim ve bilinçlenme, özgür düşünmeye cesaret etme anlamına gelir.

Hakiki bilinç, ruh, coşku ve heyecan, eylemselleşmenin, somutlaşmanın itici gücüdür. Eğer ki örgütlenmede, eylemselleşmede yetersizlikler, sorunlar yaşanıyorsa, bunlar ya Demokratik Modernite-Demokratik Ulus paradigmasını ve Kadın Kurtuluş İdeolojisini tam anlayamamaktan ya da eski paradigmalarda ısrar etmekten kaynaklıdır. Yani ideolojiktir, bilinçseldir. Sorunların asıl kaynağını burada aramalı; küçük-büyük, toplumsal, siyasal, ekonomik, bireysel vb. olsun fark etmez, her türlü yaşanan sorun, yetersizlik ideolojik olarak sorgulanıp ideolojik cevaplar aranmalı ve bulunmalıdır. Kadın devrimini inşa ve örgütleme çalışmaları, genel bir yoğunlaşma tarzı ile yürütülemez. Genellemeci ve yüzeysel bir tarz ile kadın sorunlarına çözüm getirilemez, kadın eksenli çalışma yürütülemez. Bunun için daha araştıran, inceleyen, ortaya çıkan özgün sonuçlar üzerinden çalışmalara yön veren, kadınları aydınlatan ve çeken bir tarzın geliştirilmesi gerekir.

Dikkat edilirse jineoloji dersleri nerede verilmişse orada kadınlar büyük bir heyecanla karşılamış, sahiplenmiştir. Kurak toprakların suyla buluşma arzusu gibi kadınlar da özgür kadın düşüncesiyle karşılaştıklarında böyle bir ilgi, arzu ve merak duymaktadırlar. İşte bu noktada inşa çalışmalarını jineolojinin bakış açısı, uyguladığı yöntemler ile ele almak ve bunları toplum alanına uyarlamak çok önemlidir. Jineoloji akademik bir bilim değildir, yaşamın ve kadının öz bilimidir, sadedir, salt belli bir kesim için değil tüm kadınlar içindir. Jineoloji komitesinin araştırmalarıyla ortaya çıkardığı kadın bilgisi, yol ve yöntemleri kadın devrimi çalışmalarına uyarlanmalıdır. Bu biçimde kadınlarda özgür düşüncenin açığa çıkmasına, arayışın gelişmesine ve demokratik değişim sürecinin kadından başlayarak gelişmesine vesile olmak gerekmektedir.

Toplumdaki özgürlük arayışı içindeki kadınların, yaşamın her alanında öncüleşme iddiası bulunan kadınların bu yönlü güçlü eğitilmesi, özgürlük bilincine göre irade ve güç kazanması, kadın devriminin çarpıcı profilinin oluşturulması çok önemlidir. Eğitim ve bilinçlenme olmadan bunlar gelişemez. Üstelik erkek egemenliğinin de sürekli saldırılarını, baskılarını göz önünde bulundurduğumuzda, kadınların süreklileşen mücadele gücünü kazanması için de sürekli bilinçlenme faaliyeti içinde olması belirleyici bir öneme sahiptir.

Bu açıdan kadın akademilerinin rolü çok önemlidir. Akademiler de bir binaya hapsedilmeden, bir evden tutalım bir parka kadar her yer akademi alanı olarak ele alınmalıdır. Bu kapsamda kadınların bulunduğu her yer, zamana da takılmadan, en esnek ve zengin yöntemlerle akademilere, bilinçlenme mekanlarına dönüştürülmelidir.

Yine eğitim konuları bir bütün kadınların, toplumun yaşadıklarına cevap olacak tarzda mütevazi, sade ve anlaşılır biçimde belirlenmelidir. Eğitim görecek kadın gruplarının özgün durumları, ihtiyaçları nedir, bunlar gözetilerek programlar belirlenmelidir. Yine her eğitimde kadın bakış açısını kazandırma, jineoloji yöntemlerini kavratma, kadın ve erkek gerçekliğini, toplumu ve yaşamı özgürlükçü bir bakışla okutmayı başaran yöntemler izlenmelidir. Çözümleme, diyalog tarzı kadınların en çok etkilendiği ve rahat katılabildiği yöntemler olmaktadır. Kısa diyaloglarla kadınları konuşturarak katılımlarını sağlama, sorgulamaya yöneltme, merak arayış uyandırma derslerde çok önemlidir. Eğitim konuları, içeriği kadar eğitimlerin hangi yöntem ve üslupla verileceğine dair de profesyonel bir ele alış olmalıdır.

Erkek egemenlikçi yaklaşımların sürekli kendilerini yenileyen, süreklileştiren ve her an-her mekanda kendini konumlandıran yaklaşımlarına karşı kadın hareketlerinin de daha yetkin, stratejik ve politik, analizci ve ısrarcı bir tutum içine girmesi gerekmektedir. Bu açıdan güncellenen cinsiyetçi politikaların, kadın düşmanlığının yeni ve inceltilmiş biçimlerinin, erkek ve özel savaş gerçekliğinin ideolojik ve politik olarak okunması, buradan yola çıkarak güncele cevap verecek politikaların belirlenmesi önemlidir. Kadın emek sömürüsünden tutalım, kadın beden-cinsellik politikalarına kadar, göç, fuhuş, estetik sömürüsü, sağlık, ekolojik, çocuk, aile içi sorunlarına kadar her konuya dair özgür tartışma ortamları yaratılmalıdır. Eğitim derken sadece belirlenmiş program ve zaman doğrultusunda görülen eğitim değil, bir günlük veya birkaç saatlik konu odaklı tartışmaların yürütülmesi de eğitim faaliyetidir. Akademiler, bilinçlenme faaliyetleri aynı zamanda böyle bir rolde oynamalı; her eğitim sahası, özel savaşı, erkek egemenlikçi politikaları boşa çıkartmayı esas alan politika alanı haline de getirilmelidir. Buralardan derinleşmiş, zengin görüş ve öneriler çıkmalı, kadın örgütleri bunları değerlendirmelidir. Tabii eğitimler sadece erkek egemenlikli sistemin yaratmış olduğu negatif sorunları ele almakla sınırlı kalmamalıdır, bu eğitimin bir yanıdır. Diğer çok önemli yanı ise “Kadın Devrimi ile Nasıl Yaşamak İstiyoruz” “Nasıl Yaşamalı” sorusuna çok yönlü cevaplar oluşturmak üzerinden yaratıcı, ufuk açıcı, pozitif gündemler ve konular da belirlenmeli, özgürce tartışılmalıdır. Bu açıdan kadın birikimini geliştirmeye ve örgütlülüğü geliştirmeye endeksli bir eğitim ve bilinçlenme hamlesi geliştirilmelidir. Eğitim çalışmaları aynı zamanda kadınların iç dünyalarını anlamaya, gönül ve çözüm bağı kurmaya da hizmet edebilmelidir. Aile içinde, dışarıda, işte, devrimci çalışmalarda gerçekte ne yaşıyor, ne hissediyor, istekleri, psikolojileri nelerdir, daha derinden anlamak ve bu doğrultuda çözümler üretmek önemlidir. Bu anlam gücü ve bağı kuruldukça bu kadınların örgütlenmesi ve eylemselleşmesi mümkün olacaktır. Bu nedenle ilk teması kurulan alan olarak eğitim alanı ve buradaki anlama çabası, analiz yöntemi, kazandırıcı ve yaratıcı üslup önem kazanmaktadır. Eğitim ortamlarında kadınlar bir nebze de olsa özgürlük, eşitlik hissini yaşamalıdır. Birileri özne birileri nesne ya da birileri kurtarıcı birileri kurtarılan olmamalıdır. Kadın devriminde kurtarma kültürü yoktur, aştırma, yol açma, birlikte kurtuluş yolunu yürüme vardır.

Anlamak üstten yaklaşımları ya da olduğu gibi kabul eden yaklaşımları aşmanın temel bir eylemidir. Anlamak esnek ve kazandırıcı bir dili, üslubu, tarzı ortaya çıkartır. Bu nedenle toplumu, toplumdaki kadın gerçeğini bilimle anlama ve dönüştürme yeteneği ve ustalığı geliştirilmelidir.

3-KKİ’nin üçüncü ilkesi olan örgütleme ilkesi kadın devriminin demokratik konfederal sistem olarak bedenleşmesi anlamına gelir. Tabii burada herhangi bir örgütlenmeyi geliştirmekten değil, bilhassa özgün ve özerk örgütlenme bilinci ve örgütlenmeyi geliştirmekten bahsediyoruz. Bu, çok önemli bir ayrıntıdır. Çünkü kadın özgürlüğü, toplumsal eşitlik, adalet ancak özgün ve özerk örgütlenme biçimleri ile sağlanabilir. Genel devrimin içinde kadın devrimini, genel demokratik konfederal sistem içinde kadın demokratik konfederal sistemini geliştirirken esas alacağımız örgüt karakteri özgün ve özerk olmak durumundadır. Aksi takdirde diğer devrimlerin ve mücadelelerin yaşadığı akibete gitmek kaçınılmaz olacaktır. Kadın devrimi, kadının ve toplumun özgürlükçü dönüşümü, Demokratik Konfederal örgütlenme anlayışı doğrultusunda örgütlenmeyle doğrudan bağlantılıdır.

Özgün ve özerk örgütlenme çizgisi, ne feministler gibi salt kadınları esas alan bir tarzdadır ve ne de reel sosyalist vb. örgütlerde olduğu gibi genelin içinde kaybolan bir tarzdadır. Kadın Kurtuluş ideolojisi, kadın mücadelesinde üçüncü çizgiyi ifade eder. Dikkat edilirse her iki tarz da egemen sistem sınırlarını zorlayan ancak aşamayan bir pratiğin sahibi olmuştur. Kadın devrimi KKİ ile üçüncü çizgide örgütlenerek, kadın mücadelesinin toplumu da dönüştürmesi perspektifiyle hareket eder. Özgün ve özerk örgütlenme anlayışı, kendini tamamen toplumdan, genelden koparan tarzda değildir. Bilakis özgün kimliğini özerk bir biçimde korur ve geliştirir; bununla paralel olarak da bu kimliği ile geneli demokratik ve özgürlükçü temelde etkilemeyi, değiştirip dönüştürmeyi esas alır. Bu biçimiyle genelle bütünleşen bir tarz söz konusudur. Ve yine özgünlüğü demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü karakterdedir. Bunlar örgütlenme ve sistem biçimini belirleyen özelliklerdir. Ruhuna uygun bir örgütlenme geliştiği oranda kadınlarda ve toplumda zemin bulup güçlenir.

Kadının Demokratik Konfederal sistemini örgütlemenin hem büyük zorlukları ve hem de büyük fırsat ve olanakları vardır. En temel zorluk, kadın kaba isyana hazırdır, ancak inşa içerikli isyana yabancılaşmıştır. Beş bin yıl boyunca hafızasızlaştırılmış, güç kaynaklarından toplumundan koparılmış ve güçsüzleştirilmiş kadın gerçeği, isyana hazırdır, ancak inşaya, örgütlemeye, kurmaya, sistemleşmeye çok da hazır değildir. Özünde büyük bir yaratıcılığa ve emeğe sahip olan kadın gerçekliği, kendi güç kaynaklarından uzaklaştıkça kendine ait yaşamı, sistemi, örgütlenmeyi, mücadeleyi süreklileşen biçimde yaratma fikrinden, pratiğinden de uzaklaşmaya başlamıştır. İşte bu nedenle kadın devrimi her şeyden önce bilinçlenme, kendi öz gücünü tanıma devrimidir. Bu açıdan öncelikle Demokratik Konfederal sistemi derinliğine tanımlama, neden kadınlar açısından özgür yaşamı inşa anlamına geldiğini daha iyi anlamak ve anlatmak gerekmektedir. Zihniyetsel farklılığı, örgüt sistemlerinin de farklılığıdır. Bu nedenle eski zihniyetlerle demokratik konfederal sistem inşa edilemez. Eski yol ve yöntemlerle konfederal sistem örgütlenemez. Kurduğumuz örgütlenmenin niteliği bu açıdan çok belirleyici bir öneme sahiptir. Niteliği demokratik ve özgürlükçü, konfederal anlayışa göre geliştirilmez ise, oradan devletçi, iktidarcı, bürokratik, cinsiyetçi, erkeğe benzeşen, geleneksel kültüre hizmet eden anlayışlar ortaya çıkar. Bu nedenle kurulan örgüt, kurum demokratik konfederal sisteme göre mi değil mi diye kırk defa sorup cevaplamak, deneyimlemek ve doğruyu inşa etmeye çalışmak gerekmektedir.

Öcalan, Demokratik Konfederal sistemin temel dört ayağını komünler, meclisler, akademiler ve kooperatifler olarak ortaya koymuştur. Boyutları da bu dört temel ayağa can veren damarlar olarak tamamen halkla ve kadınlarla organik bir bağ içinde örgütleme üzerinden belirtmiştir. Piramidi tersine çevirerek tabanın her konuda karar gücü olduğu, en küçük birimlerin bile hayata dair kararlarda söz sahibi olduğu, kendini yönetebildiği demokratik bir sistem. Bu nedenle örgütlenme açısından en temel görev, yaygın ve esnek biçimlerde komün, meclis örgütlenmeleri geliştirmek, bununla bağlantılı akademi ve komünal ekonomi kooperatif faaliyetlerini geliştirmektir. Bu örgütlenmelerin hepsi kadın bakış açısına ve ihtiyaçlarına göre ele alınmalı, geliştirilmelidir.

Komünler çok zengin bir biçimde örgütlenebilir. Spor komünlerinden tutalım da çocuk komünlerine, aile, ekonomik, ekolojik, okuma, yazma komünleri vb. gibi esnek komün örgütleri de olmalı. Yine bir örgütsel işleyişi oluşturularak yerelden komünden başlayarak meclislere doğru giden tarzda da örgütlenmelidir. Bunlar pratik sürecin içinde kendi işleyişini, rengini geliştirmektedir. Burada önemli olan tüm bu örgütlenmelerin tamamen kadınların özgürlük ve eşitlik ihtiyacına göre örgütlenmesi, erkek egemenlikçi yaklaşımlara karşı cins mücadelesini veren bir mevzi haline getirilmesi, demokratik dönüşümün, ailenin ve erkeğin dönüşümünün temel mevzileri haline getirilmesidir.

Kadın devriminin temelinin sağlamlaştığı ve büyüdüğü stratejik zemin, boyutlar zeminidir. Bu nedenle özenle, dikkatle, özel bir yoğunlaşma ve deneyimle ele alınması çok önemlidir. Bu doğrultuda boyutların kavramsal, kuramsal çerçevesinin jineolojinin ortaya koyduğu yöntemlerle sosyolojik olarak ele alınması, kurumsal ve sistemsel örgütlenmenin de bu tarz değerlendirme ile geliştirilmesi, kadın devriminin rengini daha belirgin ortaya çıkaracak ve demokratik dönüşümü sağlayacaktır. Örgütlenme açısından önemli olan diğer bir boyut ise, demokratik ulus stratejisine göre hem Kürtler içinde ilkesel birliği ve hem de farklı halk kimlikleri ile bütünleşmeyi sağlamaktır. Demokratik ulus stratejisi, farklı halk kimliklerinin demokrasi, özgürlük ve eşitlik temelinde yoğrulması, kaynaşması, kadınların birleştirici ve özgürleştirici öncülüğü ile başarılı bir şekilde hayata geçebilir. Kadınlar kapsayıcı, hoşgörülü karakterleriyle birlikteliğe daha yatkındır. Bu yönüyle Kürdistan zemini zengin bir halklar mozaiğine sahiptir, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Çerkezler, Türkmenler vb. birçok halk kimliği vardır.

Kadın devrimi ve genel devrim bütünlüklüdür, her biri stratejik öneme sahiptir. Birini önemseyip diğerini ikinci plana atmak, üçüncü yola değil birinci ve ikinci yollara götürür. Bu nedenle özgün ve genel çalışmalar birbirini tamamlayan, güçlendiren bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Genel çalışma yürüten kadınlarda, kadın rengi, tarzı, üslubu daha ön plana çıkmalı, daha etkileyici olmalıdır. Yine bu çalışmalardaki kadınlar özgün kadın hareketi ile sürekli ilişki ve etkileşim içinde olmalı, alan kadın politikalarına hakim olmalı, bu konuda kendi üzerine düşen rolü yerine getirmeye gönüllü ve hazır olmalıdır. Kadın örgütlülüğünden, tabanından kopuk bir kadın yöneticiliği olamaz, olursa bu kadın tarzı değil erkek tarzı anlamına gelir.

Demokratik Konfederal örgütlenme anlayışında örgüt, kolektif aklı ve yüreği, yönetim hakikatini ifade eder. Bu nedenle örgüt yönetim gerçeğine sıkıştırılamaz, yönetim merkezli bir ele alış olamaz. Kendi kendini yönetme, öz yönetim dediğimiz gerçekliğin ruhu, bilinci, tarzı vardır. Komün ve meclisler, boyutlar kadınların kendi kendilerini yönetmeleri için, ortak kararlar almaları için vardır. Bu yönetim ve karar mekanizmalarını gerektiği gibi işletmeyip sadece üstte koordinasyon merkezlerinde kararlar almak, uygulamak çok yanlıştır. Konfederal anlayışa tamamen ters bir yaklaşımdır. Bir yönetici örgüt organlarını, komün, meclis ve boyutları ne kadar işlevli hale getiriyor, katıyor, ortaklaşıyor ise o kadar başarılıdır.

Kadın devriminin örgütlenmesinin temel perspektiflerinden biri de evrenselleşme ve açılım boyutudur. Çünkü bir örgüt ne kadar yerel, bölgesel ve evrensel çapta ağlarını geliştiriyor ise o kadar etkili ve sürece yön verici bir güce sahip olur. Sistemleşmesinin zemini daha güçlenir ve yaygınlaşır. Bu açıdan öncelikle Kürdistan, Ortadoğu zemininde daha da güçlenmiş ilişki ağları kurmak, bu güçlenen temel üzerinden açılım sağlamak önemlidir. Kürdistan’da Kürt kadınlarının ulusal demokratik birliğini sağlama çalışmalarından başlayarak, Ortadoğu Demokratik Kadın Konfederalizmi, Dünya Demokratik Kadın Konfederalizmi, böyle bir diyalektikle ele alınabilir.

4-KKİ’nin dördüncü ilkesi olan mücadele ilkesi de kadın devriminin mücadele alanlarını ve tarzını ifade eder. Kadın devriminin bir tarifi de iktidarlara ve erkek egemenliğine karşı mücadelenin çok yönlü ve sürekli sürdürülmesi biçiminde yapılabilir. Kadın ideolojik, politik, askeri, sosyal, cinsel, kültürel, ekonomik, hukuki vb. her alanda cendere altına alınarak köleleştirilmişse, bu kölelikten çıkma mücadelesi de aynı kapsamda olmak zorundadır. Bu nedenle kadın mücadele alanı ve kapsamı çok geniştir, ufkumuzun da buna göre geniş olması çok önemlidir. Birini esas alıp diğerlerini bırakmak olmaz, bütünlüklü ve birbirini tamamlayan bir mücadele tarzı geliştirmeli ki egemenliğin çok yönlü sömürgeciliği geriletilip aşılabilsin.

Mücadelenin kapsamı bu biçimde olur iken, görülmektedir ki aslında Öcalan’ın Demokratik Konfederal sistem için belirttiği dokuz boyutun her biri aynı zamanda bir mücadele alanıdır. Yani her boyut hem mücadele alanı ve hem de özgür yaşamı inşa alanı olmaktadır. Bunun diğer bir anlamı da şudur: Kadın ideolojisi erkek egemenliğini sadece eleştirme ve teşhir etme ile sınırlı kalmıyor, aynı zamanda erkek egemenliğine alternatif boyutları, örgütlenmeleri, bilinci, ilkeleri geliştirerek mücadele etmeyi görev olarak belirliyor. Burada söz konusu olan klasik muhalefet tarzı değildir, söz konusu olan yaratarak, aşarak alternatif oluşturarak mücadele etmektir. Yine örgütlenme bölümünde ifade ettiğimiz gibi mücadele ilkesinde de üçüncü çizgide mücadele tarzını geliştirmek önemlidir. Yani mücadelemiz ne kaba retcidir ve ne de genelin içinde özgünlüğünü koruyamayan-bu anlamda genele tabi olan bir tarzdadır. Kabul ve ret ölçülerini net olarak ortaya koyan, bu ölçüler üzerinden mücadelesini yürüten bir çizgidedir. Mücadele tarzı kapsayıcı, herkesi içine çekebilen, mücadeleye teşvik ettiren bir içeriğe sahip olmalıdır. Kadından başlayarak tüm toplumu demokratik temelde dönüştürmeyi amaçlar. Bu nedenle de kadının ve erkeğin geriliklerine, egemen ve köle yanlarına karşı sürekli bir ideolojik, zihniyet mücadelesi yürütür.Cins mücadelesi olarak da ifade edebileğimiz bu mücadele, olmazsa olmaz niteliğinde bir mücadele olmaktadır. Burada özgür kadın kişiliğini, kimliğini oluşturma anlamında çok tarihi bir mücadele biçimi söz konusudur.

Kadın devrimi kadın bireylerin kişiliklerinden başlayarak bir bütün toplumsal dönüşüm mücadelesidir. Yani kendi kişiliğini inşa etme, erkekle mücadele ederek doğru erkek kişiliğini inşa etme, erkeği ve kadını dönüştürerek özgür ilişkiyi inşa etme, özgür ilişkileri geliştirerek toplumsal özgürlüğü inşa etme mücadelesidir. Çok kapsamlı, zorlu, bir o kadar da tarihi ve değerli bir mücadele süreci olarak belirtebiliriz. Cins mücadele perspektifinin çok önemli kavram-kuramsal değeri vardır. Erkekten kopuş, xwebun, sonsuz boşanma gibi kavram-kuramlar, özünde cins mücadelesine yön veren, güç veren, yöntem kazandıran değerlerdir. Dolayısıyla kaba bir mücadele olarak ele almaktan ziyade erkekten, iktidardan koparak xwebun (kendi) olmayı, egemen sistemden sonsuz boşanarak özgürlükle eş yaşayabilmenin kültürünü, felsefesini, ahlakını geliştirmek, anlamlı ve özgürlük değerlerini yaratan bir mücadele olarak ele almak gerekir. Toplumsal inşa çalışmalarında cins mücadelesinin zayıf olması, erken evlilik, çok eşlilik, kadına karşı şiddet, fuhuş, uyuşturucu kullanımı, ajanlaştırma gibi saldırıların yoğunlaşmasına yol açmaktadır. Toplumda kadına karşı bu suçların yaşanıyor olması, kadın örgütlülüğünün ve bilincinin zayıf olması anlamına gelir. Kendini bir sistem olarak örgütleyen erkek egemenliğine karşı, kadınların cins bilinci ve cins mücadelesi ile kendini örgütlemesi ve mücadele etmesi kaçınılmazdır. Özel savaş, en fazla kadına karşı cinsiyetçi saldırılar geliştirerek kadını zayıflatmakta, bunun üzerinden kadını ve erkeği teslim alarak ajanlaştırmaya çalışmaktadır. Özel savaşın en bilindik yöntemleridir bunlar. Toplumda cins mücadelesinin güçlü geliştirilmesi aynı zamanda bu özel savaşı da boşa çıkaracak bir niteliğe sahiptir. Bu anlamda cins mücadelesi salt erkek egemenliğine karşı sosyal devrimi gerçekleştirmenin bir yöntemi değil, aynı zamanda sömürgeciliğe ve kapitalist moderniteye karşı siyasi ve öz savunma mücadelesinin de çok önemli bir yöntemi olmaktadır. Erkek egemenlikçi kapitalist sistemin kadın ve beden politikalarını güçlü çözümleyen ve her bir politikası karşısında yeni bir beden, ruh, kişilik, kültür ve yaşam alternatifi geliştiren tarz, hem kadınlara ve hem de topluma kazandıracak olan tarzdır. Kadın devriminde kadın ikinci sınıf, yedek, görünmez emekçi olamaz. Kadın devriminde erkeğe benzeşmek olamaz. Bu, kadın devriminin doğasına aykırı bir durumdur. Buna karşı kadın gücü olarak duyarlı ve bilinçli olmak, parçalı olmamak, her koşul altında cins bilinci ve örgütlülüğünü sağlam ve bütünlüklü tutmak çok büyük önem arz etmektedir. Cins mücadelesinin her açıdan daha bilinçli, politik ve örgütsel düzeye kavuşturulması önemlidir. İktidar olmadan güçlü olmak, etkili olmak kadının esas güç anlayışıdır. Özgür güç anlayışını geliştirerek gelenekselliği ve erkeğe benzeşmeyi aşmak, cins mücadelesinin çok önemli bir yanı olmaktadır. Kadın mücadelesinin açığa çıkarmış olduğu kadına ait değerleri, xwebun, kendin olma değerlerini kendimizden başlayarak kadınların yaşamında, gençlerde, çocuklarda, erkeklerde, aile yaşamında somutlaştırmak, cins mücadelesinin başarılı bir biçimde toplumsallaşmasına, toplumun demokratik dönüşümüne yol açacaktır. Mücadelede en stratejik bir yön de öz savunmadır. Kadın mücadelesi aynı zamanda varlığını koruma mücadelesidir. Kadın varlığına, fiziğine korkunç düzeylerde düşman olan egemen erkek faşizmine karşı ideolojik, politik, pratik, sosyal, hukuki her boyutta öz savunma gerçekleştirmek esastır. Özellikle de silahlanmayı tekeline alarak kadın iradesini teslim alan bu sisteme karşı, çok yönlü bir biçimde meşru savunma mücadelesini vermek şarttır. Egemen erkeklik her açıdan olağanüstü düzeylerde silahlanır ve bunu halklar, kadınlar, doğa üzerinde vahşi biçimde kullanır iken, kadınların savunmasız kalması, yaşamın tüm dengesini bozmaktadır. Buradaki dengesizliği, adaletsizliği aşmak açısından çok çeşitli biçimlerde kadının ve toplumun öz savunma mücadelesini gerçekleştirmek zorunludur. Bu konuda yaşanan her zayıflık, kadın katliamları, tecavüzü, fuhuş, emek sömürüsü vb. biçimlerde kadına ve topluma geri dönmektedir. Öz savunma bilincini ve örgütlülüğünü çeşitli biçimlerde ve yaygın geliştirmek, kadın devriminin en temel ve can alıcı görevlerinden biri olmaktadır.Bir yandan özel savaşın bir yandan da kapitalist kültürün etkisiyle cinsiyetçilik inceltilerek hakim kılınmak istenmektedir. Buna bağlı olarak toplumsal yozlaşma, kadından başlayarak toplumun tümüne yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Nasıl ki devrim mücadelemizde kadınların öncülüğü belirgin ve kadın mücadeleciliği tüm dünya halklarını, kadınlarını etkilediyse, egemen güçler de tersinden devrimi boşa çıkarmak için kadından başlayarak tasfiye politikalarını hayata geçirmektedirler. Bir yandan mücadele eden kadınları katlederek, zindanlara atarak, işkencelerden geçirerek kadın mücadele potansiyelini etkisizleştirmeye, sindirmeye çalışmakta, diğer yandan da toplumda yozluğu, cinsiyetçiliği kışkırtarak mücadele gücünü kırmaya çalışmaktadır. Buna karşı ideolojik mücadele, cins mücadelesi ile toplumda özgürlük ölçülerini, paradigmayı geliştirmek çok önemlidir. Özgürlük ölçüleri, ahlaki-politik dokusu güçlü olan toplumlar, kadınlar, asla bu özel savaşın etkisine girmez. Bu nedenle hem özgürlük ölçülerini geliştirme mücadelesi verilmeli ve hem de mutlaka toplumda kadınların yaşadığı her türden cinsiyetçi saldırılara karşı duyarlı olunmalı, taciz, tecavüz, fuhuş, öldürme gibi saldırıların önüne geçen, öz savunmasını güçlendiren bir örgütlülük geliştirilmelidir. Kadınla ilgili sorun ve suçlar, devlet mahkeme ve kanunlarına bırakılamaz. Bu anlamda toplum içinde de ideolojik mücadele hamlesi başlatılmalı, kadını ilgilendiren konularda özel tartışma platformları, kurumlaşmaları geliştirilmelidir. Yine toplumda çok diri olan erkek zihniyetine karşı kadınlar yalnız bırakılmamalı, onların erkek zihniyetine, uygulamalarına mahkum olmalarına izin verilmemelidir. Kadın sistemi ve mücadelesi, tüm kadınlara umut, güven ve inanç vermelidir.

İnşa, eğitim, örgütlenme ve öz savunma çalışmaları, birbirinden kopmaz bağlarla bağlı bütünlüklü çalışmalardır. Kürt kadın hareketi meşru savunma mücadelesinde muazzam bir tecrübe ve güç kazanmıştır, önemli olan bu tecrübe ve gücün toplumdaki kadınların inşa ve öz savunma mücadelesine güçlü akabilmesi, özgün tarzlarda yansımasını bulabilmesidir. Varlığını koruyamayan bir kadın mücadelesi süreklileşemez, devrim düzeyine ulaşamaz.

5-KKİ’nin beşinci ilkesi olan etik-estetik ilkesi ise kadın devriminin yarattığı maddi ve manevi özgür yaşam ve ahlak değerleridir. Etik ve estetik, yaşamın vazgeçilmez iki temel değeridir. Bir devrimi, yeni yaşamı etik ve estetik değerler olmadan ele almak, ruhu olmayan bir beden yaratmak gibidir. Bu nedenle özellikle de kadın eksenli yaşam ve devrim açısından düşündüğümüzde vazgeçilmez bir öneme sahip olduğunu mutlaka belirtmek gerekir.

Tarihin başlarında ilk toplumsallığı, ilk toplumsal ahlakı yaratanın kadın olduğunu artık herkes bilmektedir. Kadınlar toplumu bir araya getirmeyi nasıl başardı, ortaklaştırıcı temel unsur neydi diye sorduğumuzda ilk cevap ahlak olmaktadır. Toplumsal ahlak, kadın yaratımıdır. Yine evrende, doğada ve toplumda güzelliğin çekiciliği tartışılmaz bir hakikattir. Güzellik arayışı ve yaratımının evrendeki, doğadaki ve insandaki varlığı, bir sır niteliğindedir. Ancak güzel olarak görülen değerlendirilen şey, çekici ve birleştirici bir rol oynar. Güzellik olgusunun çarpıtılması, sahteleştirilmesi ayrı bir konudur, ancak hakiki güzellik, ahlakla iç içe geçmiş güzellik muazzam bir birleştirici etkiye sahiptir. Bütünleştirir, kaynaştırır. İşte ilk kadın devriminde de etik ve estetik tarihsel bir rol oynamakta, kadın buna öncülük etmektedir. Bu nedenle de ana tanrıça toplumun öncüsü olmuş, heykelleri yapılmış, doğal toplum dönemlerinin sanat öznesi olmuştur. İşte şimdi ikinci kadın devrimini gerçekleştirirken de kadın öncülüğünde toplumsallığın doğal özüne kavuşması, işlevini görmesi için etik ve estetik görevler karşımızda durmaktadır. Öncüden başlayarak toplumcu, demokratik, sosyalist, özgürlükçü, eşitlikçi, adil, mütevazi, paylaşımcı, sade kişilik yapısını geliştirmek, kapitalizmin darmadağınık ettiği toplumsallığı, bireycileştirerek kişiliksizleştirdiği bireyi aşmak ve özgür toplumsallığı ve özgür bireyi geliştirmek açısından çok önemli bir rol oynar. İşte kadın devriminin etik ve estetiği, her şeyden önce sağlam, özgür ve ahlaklı bir kişilik yapısını oluşturarak toplumsallığı geliştirebilmektir. Özgürlük ahlakının toplum içinde yapısallaşması, yaşamsallaşması estetiği ifade eder. Yani ahlaktan, maneviyattan, ruhtan kopuk bir estetik anlayışı değildir, olamaz. İşte öncü, bu özgürlük ahlakını öncelikle kendi kişiliğinde yaratan ve bununla birlikte bunun örgütünü, kurumsallığını geliştirerek yapısallaştıran kişidir. Ahlakın kendisi başlı başına güzelliği ifade eder, ancak yapısallığa kavuşmazsa yarım kalır, soyut kalır, etki gücü çok çok zayıflar. Bu nedenle ahlaki güzelliği yapısal, kurumsal, örgütsel güce kavuşturarak toplumsal devrimsel güzelliği somutlaştırmak gerekir. Yani kadın devrimini demokratik konfederal örgüt yapısı ile somutlaştırmaya çalışırken, asla göz ardı edilmemesi gereken bir konu, öncünün toplumsal ahlakı ve onun estetik yapısını sürekli bir biçimde yaşatma, geliştirme görevidir. Bu nedenle rutin, sıradan, heyecansız, coşkusuz, aşksız çalışmak, bürokratik ele almak asla olmaması gereken bir durumdur. Nitekim sıradan çalışma tarzının hiçbir estetiği, çekiciliği yoktur. Her çalışmada etik ve estetik kaygılar, bakış açısı, hedefi olmalıdır. Hangi çalışma alanı olursa olsun, çalışma ne kadar etik ve estetik değerlere göre ilerliyor, kadınlar için ne kadar ahlaki uyanışa yol açıyor, ne kadar çekici geliyor sorusu sorulmalı ve cevapları üretilmelidir. Başarısının bir ölçüsü de budur. Kadınlara ait mekanlar, alanlar her zaman için maneviyatı ve biçimiyle göze ve gönüle hitap etmelidir, insanların bilincine çarpmalı, dikkat çekmelidir. Yani kadın devriminin bir çalışmasını sırf yapmış olmak için yapmak değil, anlamlı ve güzel yapmak önemlidir. Her zaman bir özgür kadın farklılığı göze ve gönüle çarpmalıdır.

Öcalan, Şam’da iken birçok kadın arkadaşı özellikle Zenubya harabelerine gönderir ve “Gidin bakın, bir kadın nasıl bir şehir inşa etmiş? İnceleyin, anlayın” derdi. Bu sözlerin bir anlamı var elbette ki. Kadın gözüyle, anlayışıyla, ruhuyla, estetiğiyle bir yaşam nasıl kurulacaktır? Bir kent nasıl inşa edilecektir? Ekonomi nasıl geliştirilecektir? Hastaneleri, mimarisi, sokakları, giyimi, modası vb. nasıl olacaktır? Aslında Öcalan kadınları kadın devrimi yoğunlaşmasına, kadın tarzıyla, kadın ahlakı ve estetik anlayışıyla yaşam inşasına yöneltmeye çalıştı. İşte şimdi bunun pratikleşmenin zamanıdır. Bu anlamda kadın devrimi öncülüğünün temel bir görevi, etik ve estetik konusunu, özgür kadın kişiliğini ve özgür yaşam hakikatini yaratma, aşkla çalışmasına yönelmedir. Dikkat edilirse kapitalist modernite kendini en fazla estetik, moda söylemi üzerinden örgütlüyor ve yayıyor. Kadın devrimi de buna karşı hakiki ahlaki donanıma sahip estetik ilkeleri hayata geçirmeli, yaşamsallaştırmalıdır. Kadın devrimi bir şiir ahengiyle, türkü tadıyla, bitmeyen bir romanın bitmeyen merakı, heyecanı ve aşkıyla yürütülmesi gereken bir eylemdir, yaşam tarzıdır, duruşudur. Kadın devriminin kadrosunun bu güzelliği kendinde kuşanır ve eylemselleşir. Mütevazi, emekçi, dürüst, çözüm üreten, çalışmasında ciddi, özenli ve ısrarcı, kolektif ve herkesi katmayı bilen, coşkulu ve aşklı katılan bir kadın devrimci kesinlikle etrafını etkiler, değişim-dönüşüm, ciddiyet ve örgüt ağırlığı geliştirir. Belki her şeyi bir anda çözemez, ancak ahlaki ve estetik katılım biçimi ile kadınlara ve topluma çözüm umudunu ve gücünü verir, çözüm kapılarını açık tutar. Kadınlar birlikte yürüme gücünü ve isteğini bulur, çözümü birlikte yaratma arzusu gelişir. İşte etik ve estetik değerlerle doğru bir katılım, öncülük, ikinci kadın devriminde de birleştirici, bütünleştirici ve harekete geçirici rol oynar.

Kadın devrimi perspektifi ötelenemez, ikinci plana atılamaz temel ve stratejik önemdedir. Genel sürecin görevleri ile birlikte, paralel eşgüdümlü bir tarzla ele alınmalıdır. Büyük bedellerle yaratılan kadın devrimi hakikati sürekli beslenmeli, büyütülmeli ve başarıya ulaştırılmalıdır. Tarih bir kez daha bu topraklarda kadın devrimini emrediyor. Bu emre göre yaşayan onurlu kadınlar olmak ise en anlamlı ve güzel olanıdır.

 

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.