Düşünce ve Kuram Dergisi

Topraktan gelip Toprağa Gidecek Olanların Hikayesi: Zapatistalar

Seyran Ali Şahin

Meksika’nın Güneydoğu dağlarının, ormanların kuytuluklarının herhangi bir yerinde yoksul, aç, yerli ya da göçebe halklardan herhangi birinin çocuğu olarak doğdular. Toprağa bağlı, toprakları için canlarını veren büyük büyük dedelerinin torunları olarak büyüdüler. Çocuklukları, gençlikleri tıpkı dedelerinki, atalarınki gibi geçti. Yoksullukları topraklarının verimsizliğinden değildi. Yoksulluklarının nedeni, bir avuç sömürgecinin topraklarına el koyup onları kendi topraklarında köle gibi çalıştırmasıydı. Ancak bunu hiçbir zaman kabul etmediler. Ve bir gün mutlaka tıpkı isyancı dedeleri gibi topraklarını korumaya, halklarına güzel bir yaşam sunmaya yeminliydiler. Tıpkı bir avuç toprağı, yoksul halkının ekmeği, ilacı için yıllarca sistemle çatışan dedeleri Zapata gibi bir gün onlar da başkaldırıp kavgaya duracaklardı. Bu kavga için yeminliydiler. Onların da kavgası dedelerinin ki gibi aynı amaçlı olacaktı.

Çünkü kendilerinde önce dedeleri baş koymuştu bu yola. Zira dedeleri topraklarının üzerinde kendi yönetenleri olacak bir öz yönetim de kurmuştu. Onlar da dedelerinin izinde yürüyeceklerdi. Yaklaşık seksen yıl gibi bir zaman sonra nihayet ortaya çıktılar. “Ve biz bir isyan ve çığlık olduk hep. Öyle de kalacağız. Çünkü bizden öncekiler öyle yaşadılar” diyerek kavgalarını dedelerinin izinden başlattılar.

Dedelerinin amacını, hayallerini, özlemlerini gerçekleştirmek için Meksika’nın güneydoğusunun dağlarına doğru yola çıktılar. Zaten birçoğu da oranın yabancısı değildi. Çünkü oraların çocukları olarak doğup büyümüşlerdi. Peki dedeleri kimdi, nerede doğdu, ne yapmak istemişti, neler yapmıştı ve neler yapamamıştı? Onlara hangi mirası bıraktı? Onlar şimdi hangi mirasın üzerine yola çıkıp dağlara tırmanmıştı?

 

“Diz Çökerek Yaşamaktansa Ayakta Ölmek Yeğdir”

Zapatistaların yani İkinci Komutan Marcos –ki onlarda birinci komutan hep halk ve kendilerinden önceki komutan dedeleridirve yanında Güneydoğu Meksika dağlarının ormanlıklarında, cangıllarında gerillacılık yapanların dedeleri, EmilianoZapata, 8 Ağustos 1879’da Meksika’nın Morelos Eyaleti’ne bağlı Anenecuiclo Köyü’nde doğar. Zapata ailesinin geçmişi, Meksika’nın tarihiyle yakından bağlantılı bir şekilde gelişir. 16. yüzyılda ilk Avrupalıların ülkeye ulaşmasıyla birlikte sömürgeciler adım adım yerli halkın topraklarını yağmalamaya başlar. Sömürgecilik sonucu yoğun göç nedeniyle ülkenin etnik yapısı da değişir. Bu nedenle de, EmilianoZapata’nın ailesi de yarı yerli, yarı Avrupa kökenlidir.

Okuma-yazma oranının %2 civarında olduğu bu dönemde tarlada çalışan genç Emiliano, zaman zaman köy okuluna gidip, okuma ve yazmayı öğrenme şansına sahip olur. Ancak henüz 15 yaşındayken annesini, bir yıl sonra da babasını kaybedip, üç kardeşiyle yetim kalır. Yetim kalan Emilano kardeşi Eufemio ile birlikte iki kız kardeşine bakmak zorunda kalır. 1884 yılında, yerli halkı topraklarından eden Diktatör Porfirio Diaz ikinci kez ülkenin başına gelir. Zapata’nın da yaşadığı bölgede ‘Hacienta’ denilen büyük toprakların sahipleri, şiddetle köylülerin topraklarına el koyup, köylüleri kendi tarlalarında çalıştırmaya zorlarlar. Köyünün yakınlarındaki büyük toprak sahipleri ile sık sık zıtlaşan Zapata’nın Diaz rejimine karşı tepkisi de giderek büyür.

Zapata 20. yüzyılın ilk yıllarında sorunların konuşularak çözülebileceğine inanır ve köylülerin gönderdiği heyetlerle birlikte başkente gidip, halka şiddetle saldırı talimatlarını veren Hacienda sahibi Pablo Escandon hakkında şikayet başvurularında bulunur. Ancak hükümet seslerine kulak vermez. Morelos’taki durumlar daha da ağırlaşır. Eyaletteki bütün topraklar toplam on sekiz ailenin elinde bulunur ve şeker üretimi kırk yıl içinde beş kat artar. Eyalette artık neredeyse sadece şeker üretilir. Oysa yerli halkın temel gıdası mısır ile fasulyedir. Toprakları ellerinden alınan köylüler, artık kendi ihtiyaçları çerçevesinde üretimde yer alamayıp, toprak sahiplerinin tarlalarında çalışmak zorunda kalırlar.

1909 yılı, EmilianoZapata açısından belirleyici bir yıl olur. O dönemde neredeyse bütün Meksika halkı rejime karşı olmasına rağmen, örgütlü bir mücadeleden söz edilemez. Diaz’ın iktidarına karşı ciddi bir tehlike oluşturan tek muhalefet, Francisco Madero liderliğinde ABD’de yaşayan sürgündeki Meksikalı aydınlar olur. Madero, 1909 yılında ülkesine dönüp, Anti-reelectionista Partisi’ni kurar ve başkanlık seçimlerinde partisinin adayı olur. Zapata ise bu dönemde yerel düzeyde sesini duyurur. Henüz otuz yaşındayken Anenecuilco köy meclisinin başkanlığına seçilir. Çünkü o devlet ve bir avuç elitle iktidarı eline geçirmek isteyenlerin tersine yönetimin halkın elinde olmasına inanır ve bunu uygulamaya çalışır. Bu yüzden köy meclis başkanlığına seçilir. Köy meclis başkanı olarak valiye sık sık başvurup, cemaatinin toprak ve su haklarını savunur. İktidara göre eyalet valisi halka karşı yeterince mesafeli olmadığı nedeniyle valilik seçimlerine gidilir, muhalefetin düzenlediği seçim etkinlikleri sırasında halka karşı şiddet uygulanır, çok sayıda insan tutuklanır. Bu gelişmelere paralel olarak Zapata da daha aktif mücadele edilmesi gerektiği sonucuna ulaşır. O yüzden 1910 yılında Madero liderliğindeki devrimcilere katılır. Ama devlet tarafından susturulmak istenerek askere alınır. Kısa bir süre orduda kaldıktan sonra firar edip, Morelos’e döner. Askerden firar edip ekim zamanında geldiği Morelos’ta köylere ait tarlalara da el konulduğunu, köylülerin resmen köle gibi çalıştırıldığını görür. Zapata bunun üzerine yaklaşık 80 kişilik bir silahlı güç oluşturup, büyük toprak ağaları tarafından el konulan tarlaları işgal eder ve halka devreder. Bu, aynı zamanda Meksika tarihindeki ilk toprak işgali olarak bilinir. Yeni vali bunun üzerine köy meclislerini yasaklar. Bunun yerine kendi adamlarını görevlendirir ve böylece halkta kalan son parça özerkliği de ellerinden alır. Halk ise bu baskılara karşı Zapata’yı Anenecuilco, Villa de Ayala ve Moyotepec cemaatlerinin savunma meclisi başkanlığına seçer. Bu meclis, köylerin toprak haklarını savunmak için oluşturulan bir komite niteliğindedir. 1910 ve 1911 yıllarında köylüler daha geniş toprakları işgal ederler ve Zapata köylülerin haklarını savunan bir lider konumuna gelir.

Kısa bir süre sonra Meksika’nın güneyinde ayaklanmalar başlar. Rejim direnişi kırmak amacıyla şiddetle halkın üzerine gider. Ancak baskı ters teper ve direniş giderek daha fazla büyür. Zapata da bu dönemde Madero tarafından kaleme alınan devrimci manifesto niteliğindeki San Luis Potosi Planı’nı halka okutup, harekete katılmak için halkın onayını alır. Birçok köyde yapılan bu toplantılara polis silahlarla saldırır, halka ateş açar. Halk ise Madero’yu destekleme kararını verir. Ancak polis köyleri ve şehirleri işgal eder. Şiddetsiz bir çözümü tercih eden Zapata, diyalog çağrılarının hiçbiri sonuç vermeyince işgal edilmiş şehirleri zaptetme ve polisi kovma kararını alır. Emiliano Zapata Morelos’ta köylü halktan bir çeşit gerilla hareketini oluşturur. Silahlı köylüler büyük toprak ağalarını kovar, toprağı köylere ve çiftçilere iade eder ve bir çeşit öz yönetim sistemini geliştirirler.

EmilianoZapata, Rus anarşist PiotrAlekseyeviçKropotkin’in düşüncelerinden çok etkilenip, şiddet, hiyerarşi ve egemenliği aşmış, kollektifçibir toplumu yaratmayı amaçlar. “Toprak ve Özgürlük” sloganını kullanan Zapata, bu nedenle sadece toprakları halka iade etmekle kalmaz. Aynı zamanda komünlerin öz yönetimine dayalı, yeni ve özgürlükçü bir toplumun oluşması için mücadele etmeye başlar.

1911 yılında Madero liderliğindeki Meksika Devrimi gerçekleşir ve diktatör Diaz istifa edip, ülkeyi terk etmek zorunda kalır, Madero da başkan olur. Ancak Zapata açısından büyük öneme sahip toprak reformu sürekli ertelenir. Çünkü San LuisPotosi Planı’nın hangi şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğine ilişkin ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıkar. Zapata ciddi bir baskı uygulamaz. Madero’nun yeni görevine adapte olduktan sonra konuyu ele alacağını düşünür. Ancak devrimin lideri Madero iktidara geldikten sonra gittikçe halktan kopar. Zapata toprak sorununu gündemleştirmek ve halk üzerinde hala baskı uygulayan güvenlik güçleri sorununu çözmek için defalarca Madero ile biraraya gelmesine rağmen, pratikte herhangi bir sonuç elde edemez.

Zapata bunun üzerine en yakın yoldaşları ile birlikte Ayala Planı’nı oluşturur. Hareket bu programda ilk defa ulusal hedefleri formüle edip, yerel bir direniş grubu olmaktan çıkar. Plan somut olarak büyük toprak sahibi ağaların topraklarının istimlak edilmesini ve toprağın eşit bir şekilde köylülere dağıtılmasını öngörür. Ayrıca bu planda ilk defa devrimden söz edilir. Bir de demokratik komünalizm ve cinsler arası eşitlik hedefleri de somutlaştırılır. Bütün Zapatistaların üzerine yemin içtiği plan açıklandığı zaman Zapata’nın gerilla hareketinde 20 bin savaşçı yer alır. Zapata, planı açıkladıktan sonra son bir kez başkente gidip, Madero ile sorunun barışçıl çözümünü konuşmayı dener. Ancak Madero’nun devrimci ideallerini kaybettiğini anlayan Zapata, Meksika başkanının sorunun çözümü için adım atmayacağını gördükten sonra, gerilla örgütlenmesini geliştirmeye başlar. Zapatistalar 1912 yılının Ocak ayında sadece askeri hedefleri kapsayan eylemlerine başlarlar.

Francisco Madero 1913 yılının Şubat ayında askeri darbenin ardından başkanlığından istifa etmek zorunda bırakılır. Yerine General VictorianoHuerta başkan olur. Bunun üzerine ülkenin kuzeyindeki direniş büyür. Ülkenin güneyinde örgütlenen Zapatistalar da halktan gittikçe daha fazla destek alır. Temmuz 1914’te kuzeydeki direnişçiler başkente gelip, darbe gerçekleştirirler. Fakat ardından ortak bir çizgi geliştirilemez ve iç sorunlar nedeniyle fraksiyonlar arası işbirliği Zapata açısından imkansız hale gelir. Kendisi Morelos’a döner ve orada Ayala Planı’nı yerel düzeyde uygulamaya karar verir. Resmi hükümete alternatif olarak yeni bir eyalet hükümeti oluşturur. Tarımsal bir kredi bankası kurulur ve toprağın dağıtımı konusunda köylülere karar yetkisi verilir. Dağıtılmamış topraklar ise kamulaştırılır. Fabrikalara el konulur ve eşit bir çalışma düzeninin hakim olduğu kamu iş hanelerine dönüştürülür. Bu atölyelerden elde edilen gelirlerle ise hastaneler açılır, yaşamını yitirmiş olan savaşçıların ailelerinin geçimleri sağlanır.

Beş yıl gibi bir süre böyle devam eder. Bu 5 yıllık süre kimi zaman sakin kimi zaman ise çatışmalı geçer. Ancak Zapata’nın iktidara karşı direnişi kırılamaz. Ve Zapata 1919 yılında şansın kendilerinden yana olduğunu düşünür. Çünkü rejimde önemli çelişkiler baş göstermeye başlar. Rejimde baş gösteren çelişkileri öğrenen ve bu çelişkilerden yararlanmayı düşünen Zapata, General Gonzales ile sorunları bulunan ve çok önemli bir görevde olan bir subayın kendilerine katılması durumunda Morelos’taki kontrolün yeniden ele geçirilebileceğini düşünür. Bu amaçla söz konusu subaya bir mektup yazar. Ancak mektup subayın değil, General Gonzales’in eline geçer. 10 Nisan 1919 günü subayla görüşmek üzere verdiği randevu yerine giden Zapata, Gonzales tarafından yerleştirilen 600 keskin nişancının açtığı ateş sonucu katledilir. Ancak arkasında halkın öz yönetimini içeren komünlerden oluşan güçlü bir miras bırakır. Zapata “diz çökerek yaşamaktansa, ölmek yeğdir” diyerek hep direndi. Topraklarını, halkını ve Güneydoğu Meksika dağlarında yaşayan yerli ve göçebe halkları savunmayla yaşamını geçirdi. Sonunda kalleşçe bir komplo ile katledilse de gelecek kuşaklara büyük bir miras bıraktı.

 

Bir Asır Sonra Torunları Sahneye Çıktı

Zapatistaların atası, dedesi ve büyük komutanları EmilanoZapata’nın bir komplo ile vurulmasının ardından Güneydoğu Meksika dağlarında yaşayan halklar, uzun süre örgütsüz ve mücadelesiz kaldı. Meksika’da birçok yönetim el değiştirdi. Ama Meksika güneydoğusunda yaşayan halkların durumunda hiçbir değişiklik olmadı. Onların topraklarına el konulmuş ve kendi topraklarında köle gibi çalışmaya mahkum bırakılmışlardı. Dedelerinin bir komplo ile vurulmasından 60 yıl sonra yani 1983 yılında torunları Güneydoğu Meksika’nın en büyük eyaleti olan Chiapas’ta EZLN (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) adında bir hareket kurarak dedelerinin bıraktığı yerden mücadeleye devam etmeye aday oldular. Hareketi kurmak için 17 Kasım 1983’te altı profesyonel devrimciden oluşan bir grup, bir gerilla merkezi ve üssü oluşturmak üzere Chiapas’a gider. İlk işleri, kendi başlarına cangılda hayatta kalmayı öğrenmektir. Bir yıl sonra, sonradan “Koca Antonio”diye tanınacak kişi, onları keşfedip cemaatlere takdim eder. Bu ilk dönemde insanların kendilerine “Sözcükleriniz fazla sert,” dediği söylenir. Bu nedenle de gerillaların ‘köşeli’ fikirleri törpülenecek ve ilk hallerinden önemli ölçüde farklılaşacaklardır. O yüzden “EZLN”nin ilk köklü eylemi, dinlemeyi ve konuşmayı öğrenmektir” diyor Zapatistalar.

 

EZLN’yi Diğer Devrimci Hareketlerden Ayıran Özellikler

EZLN’yi ya da Zapatistaları kendilerinden önceki devrimci hareketlerden ayıran çarpıcı ve önemli bazı özellikler vardır.

EZLN 100 bine yakın insanın yaşadığı San Cristobal gibi bir şehri ele geçirdiği gün, tüfeklerinden çıkan kurşun seslerini, global pazarın tüm köşelerine duyurmuş oluyorlardı. O güne dek hiçbir isyan hareketinin başaramadığı bir şeyi başarmışlardı. Salvador’da gerillalar en güçlü oldukları dönemlerde bile, nüfusu birkaç bini geçen yerleşim birimlerinde bile denetim sağlayamamışlardı. EZLN’nin ayaklanması Latin Amerika’da iktidarların alışık olduğu türden bir isyan değildi. Bu isyanla yerliler yalnızca kendilerini sömüren zenginleri tasfiye edip topraklarını geri almaya çalışmıyorlardı. EZLN’nin ayaklanması, dağlardan inerek şehirleri işgal etmeye çalışan iktidar heveslisi bir hareket değildi. Devlet denetimini ele geçirmeye çalışmıyordu. Sosyalist bir devlet kurmaya da çalışmıyordu.

EZLN’nin amacı, Chiapas’ta ve Meksika’nın geri kalan kısmında ülkeyi temelden dönüştürecek geniş tabanlı bir sivil toplum hareketi başlatmaktı. Yani yukarıdan, iktidar koltuğundan esen rüzgara, aşağıdan-yerden esen rüzgarla karşı koymaya çalışıyorlardı.

EZLN’nin ayaklanma için seçtiği tarih ve uyguladığı savaş stratejisi, tüm bunlara kanıt teşkil eder niteliktedir. 30 yıl önceki yer altı gerilla hareketleriyle çok fazla ortak noktası olmayan EZLN’nin Meksika Hükümeti’ne ve yenidünya düzenine karşı ilettiği ölümcül mesaj şu olmuştur: EZLN, San Cristobal’da asla başaramayacağı ve tüm Meksika halkını karşısına almasına neden olacak bir şeyi, iktidarı ele geçirip bir devrimci diktatörlük kurmayı hedeflemek yerine, adil seçimlerin düzenlenmesini ve Meksika’da gerçek bir demokratikleşme sürecinin başlatılmasını istemiştir.

EZLN’yi kendinden önceki gerilla hareketlerinden ayıran temel unsurlardan biri de, mücadelenin Batista ya da Somoza gibi tipik bir diktatöre karşı değil, ülkede siyasal, iktisadî ve toplumsal yapıyı denetim altında tutan PRI (Anayasal Devrimci Parti) iktidarına karşı yürütülüyor olmasıdır. EZLN’nin hedefi, bir tiranı devirmekten çok, ülkedeki insanların devrimci düşüncelerini yeniden harekete geçirmektir. Geçmiş ulusal kurtuluş hareketlerinin, daha çok merkeziyetçilikle sonuçlanan demokratik merkeziyetçi tutumlarının ötesine geçmeye çalışan EZLN, merkeziyetçilikten önemli ölçüde kopması boyutuyla da ilginç bir yapıdadır.

EZLN ayaklandığında, yayımladığı ‘10 Nokta’ adlı paketle ilan ettiğideklarasyonla, temel insani haklar için mücadele ettiğini beyan etmiştir. Yalnızca Meksika’daki yerlilerin değil, tüm dünyadaki insanların insanca yaşamak için ihtiyaç duyduğu haklar için mücadele ettiklerini duyuruyorlardı. Bu temel hakları da şu şekilde sıralıyorlardı: İş, toprak, gıda, konut, sağlık, eğitim, bağımsızlık, özgürlük, demokrasi, adalet ve barış…

Meksika’da 20. yüzyılın başında iyimserlik ve umutla başlayan devrim, yüzyılımızın diğer tüm devrimleri gibi felaket ve kederle sonuçlandı. Ancak Zapatistalar Fukuyama ve onun gibilerin söylediklerine pek itibar etmiyorlardı. Herkes “umutsuzluğun ve konformizmin sesine kulak vermiyor”du (Marcos&TheZapatistas, 1994: 12). Tarihin Sonu’nun ardından tarih sürmeye devam etti. Zapatista hareketinin önemi, yalnızca EZLN’nin mücadelesiyle değil, aynı zamanda bu insanların içlerinde taşıdıkları güç ve umutla kendisini kanıtlıyor. Zapatistalar, Berman’ın (1992) söylediği gibi, “Modern dünyada insanların kaybettikleri dünyalardan daha iyi bir dünya kurmak için gerekli güce sahip olduklarını kanıtlıyorlar. Daha derin ve radikal yenilikler sağlamak için mücadele ediyorlar. Modern dünyada insanların, kendilerini değiştiren ve nesneleştiren dünyayı değiştirmek ve o dünyanın özneleri olmak için mücadele etme gücüne sahip olduğunu gösteriyorlar. Zapatistalar, modernizmin yarattığı hayal kırıklıklarına ve umutsuzluklara rağmen, insanlara umut kaynağı ve güç veren bir yapıya sahip olduğunu kanıtlıyorlar. Amaçlarının gerçekleşebileceğini biliyorlar. Dünyanın bugüne dek bunca değişmiş olduğu gerçeği, bundan sonra da değişebileceğine dair bir kanıt teşkil ediyor.

Zapatista ayaklanması, modern dünyada her şeyin mümkün olabileceğinin simgesidir. Zapatistalar, ölmek pahasına, cesaret ve umutla, evrensel nitelikteki isteklerini hayata geçirebilmek için, yaşadıkları dünyanın özneleri olabilmek için, bir fark yaratabilmek için, dünyayı kendilerinin kılabilmek için savaşıyorlar.”

 

Ve Halk Adına İşgal ve İşgal Edilen Yerlerin Halka Devredilmesi

Zapatistalar 1983 yılında hareketlerini kurduktan sonra yerli halkların cemaatları içinde kök saldılar. İzleyen yıllarda, bu cemaatler ellerindeki her türlü yasal aracı, bütün toplumsal, iktisadi ya da siyasal örgüt biçimini denediler. Yürüyüşler, oturma eylemleri vb. gibi her şeyi denediler. Hatta çağrılarına kulak verecek birilerini bulmak için Chiapas’tan Başkent Mexico City’ye iki bin kilometrelik yolu yürüdüler. Ancak bu yürüyüşleri sorunlarının çözümü için gerekli ilgiyi bulamadı, kendilerine kulak asılmadı. Toplumda ve devlet nezdinde gereken etkiyi yaratamadı.

1994 yılına kadar denedikleri eylem türleri ve geliştirdikleri örgüt modelleri sonuç almayınca, başka bir yolu denemek zorunda kaldılar.

Yani artık silahlı mücadeleye başlayarak yaşadıkları yerleri denetimlerine almayı düşünüyorlardı. Tam da o sırada yani 1 Ocak 1994 gece yarısı, Meksika, ABD ve Kanada arasında imzalanan NAFTA -Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasıyürürlüğe girdi. Henüz iki saat geçmemişti ki, keserler, sopalar ve az sayıda tüfekle silahlanmış binlerce yerli, Meksika’nın Guatemala sınırındaki Chiapas Eyaleti’nin büyük kentlerinden dördünü işgal edip Meksika hükümetine savaş ilan ettiler. İsyancılar farklı etnik gruplara mensup, kendilerine EjércitoZapatista de Liberacin(Nacional (EZLN-Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) adını veren yerliler olduklarını açıkladılar. 500 yıllık baskıların ve 50 yıllık “kalkınma”nın son bulması çağrısında bulunuyor ve yeni bir siyasal rejimin komünlerini geri almalarına, kendi yönetim ve yaşam tarzlarını oluşturmalarına olanak sağlayacağına olan umutlarını dile getiriyorlardı. Zapatistalar savaşa başladıkları andan günümüze dek amaçlarını bildiren yüzlerce, belki de binlerce bildiri yayınladılar. Bu bildirilerin hepsinde ne istediklerini, kimler için istediklerini, nasıl yaşamak istediklerini kamuoyuna duyuruyorlardı. Çıktıkları ilk andan itibaren dünyadaki birçok aydın, yazar, siyaset uzmanı, filozof ve dünya ezilen halklarının dikkatlerini üzerlerine topladılar. Birçok filozof onları yakından takip etti, incelemeye çalıştı.

Bunlardan biri dünyaca ünlü sosyal bilimci ImmanuelWallerstein EZLN hareketi, Komutanları Marcos ve genel adlarıyla Zapatistalar için şunları söylüyor: “EZLN ve Marcos, sadece yerli halkların hakları için değil, tüm Meksikalıların hakları için mücadele ettiklerini, kendilerinin Meksikalı yerliler olduklarını ısrarla vurguladılar. Marcos’un kendisi Meksikalı bir yerli değil; çok sayıda yerli komutan var ve Marcos işte bu nedenle Komutan Yardımcısı. Ahlaki hegemonya etnik grupçulukla uyumlu değildir.”

Wallerstein yazdığı makalede EZLN hareketinin Lideri Marcos’u Güney Afrika’nın zenci lideri Nelson Mandella ve dünyada pasif direnişiyle Hindistan halkına öncülük eden Mahatma Gandi’ye benzetiyor. Geliştirdikleri eylem türleri ve elde ettikleri başarılarıyla dünyada alışılagelmişin dışındaki yöntemlerle başarıya giden üç hareket ve lider diye tanımlayan WallersteinMarcos ve Zapatistalara ilişkin şunları söylüyor: “Her üç hareket de geniş toplumsal vizyonlar üzerinde ısrar ettiler ve içerik zaman içinde genişledi. Bugün EZLN’den Komutan Esther, yerli kadınların mücadeledeki merkezi rolünü vurguluyor; çünkü yerli kadınların “yerli, kadın ve yoksul oldukları için üç kat sömürüye maruz kaldıklarını söylüyor.” EZLN’nin bildirisi bize mücadelelerinin “yerli onurunun yürüyüşü, toprak rengindeki insanların yürüyüşü” olduğunu söylüyor. Marcos bir söyleşisinde şöyle der: “İktidarı ele geçirmek hiçbir şey sağlamaz.” EZLN’nin istediği siyasetin “yurttaşlaşması” (citizenization). Bu noktaya gelindiğinde EZLN’nin, “Marcos figürü” gibi, ortadan kalkacağını söylüyor.

Uzun yürüyüş sürecinde yolda yapılan bir toplantıda, yerel bir lider tarafından yürüyüşü örgütleyenlerin emirlerinin ne olduğu sorulduğunda, Marcos’un verdiği yanıt oldukça dikkat çekicidir: “MexicoCity’e sizinle ve başka birçok insanla beraber gidiyoruz… Yerli halkların haklarının anayasal olarak tanınmasını elde etmek amacıyla gidiyoruz. Ve bir daha hiçbir zaman hiç kimseden emir almayacağız.” “Marcos ‘yerli halkların tarihin bekçileri olduğunu’ ısrarla söyledi.” der Wallerstein.

 

Dünyada Olup Bitenlerden Rahatsızdırlar

Zapatistalar, küreselleşme, yeni dünya düzeni ve neoliberalizm politikalarından ötürü dünyanın önde gelen sömürgeci güçlerinden rahatsız olduklarını, mücadelelerinin buna karşı olduğunu, mücadelelerinde zorunluluktan ötürü Meksika ulus devletinden yana tavır koyduklarını ileri sürüyorlar. Açıklama ve değerlendirmelerinden ulus devleti pek savunmadıkları açığa çıkıyor. Ancak küresel sermaye ile ulus devlet arasında sıkıştıkları da anlaşılmaktadır.

Zapatistalar yayınladıkları, bildiri, bildirge, mektup, değerlendirmelerle sürekli dünya kamuoyunun gündeminde olmayı başardılar. Denilebilir ki ilk defa bir devrimci hareket bu kadar kendisini gündemde tutmayı başarabilmiştir. Bunda izlediği zengin ve yaratıcı yöntemler etkili olmuştur. Örneğin yazdığı bir bildirinin herhangi bir gazetede yayınlanabilmesi için de iki sayfaya yakın da o bildirinin hangi zor koşullarda yazıldığına, hangi tehlikeli yollardan geçirilerek kitlelere ulaştırıldığına dair bir izahat mektubu yazılıyor. Bununla etki yaratarak bildirilerinin yayınlanmasını sağlıyorlar. Bir diğer yöntem ise şu ana kadar hiçbir devrimci hareketin dağdan, dağlardan başaramadıkları telekonferans yöntemiyle amaçlarını; sistemden, ezen ve sömürenlerden rahatsızlıklarını duyurmayı başarmalarıdır.

Zapatistalar yayınladıkları çok sayıdaki bildiri, bildirge ve deklarasyonlarla dünya kamuoyuna kendilerini tanıtırlarken, öte yandan niçin ve neden savaştıklarını da açıklamaya çalışmışlardır. 2000’li yıllarda ‘Niçin Savaşıyoruz?’adıyla yayınladıkları bildirilerinde karşı çıktıkları ve savaş açtıkları hususları şu şekilde sıralıyorlar: “Zenginliğin yoğunlaşması ve yoksulluğun dağıtımı, globalleşme ve sömürü, göç, başıboşluk ve kabus, mali globalleşme ve suçun genelleşmesi, yasadışı bir iktidarın yasal şiddeti,  mega politik güçler karşısında halkların cüceleştirilmesi”.

Zapatistler, Meksika’da, ulusal egemenliği savunmanın ve ona yeniden sahip olmanın anti-neo-liberal devrimin bir parçası olduğunu ileri sürüyorlar. Ama paradoksal bir biçimde EZLN ülkeyi bölmek istemekle itham ediliyor.

Zapatistalar ise bölünmeyi talep edenlerin kendileri olmadığı, bunun aksine bölünmeyi talep eden yegane kesimin, petrolce zengin Tabasco Eyaleti’nin girişimcileri ve Anayasal Devrimci Parti’ye (PRI) üye Chiapas kökenli federal milletvekilleri olduklarını söyleyerek kendilerini savunuyorlar. Zapatistlar, globalleşmeye karşı ulusal devleti savunmanın zorunluluğunu ve Meksika’yı küçük parçalara ayırma girişimlerinin, yöneten kesimden kaynaklandığını düşünüyorlar.

EZLN ve yerlilerin ulusal hareketi, Kızılderili halkların Meksika’dan ayrılmasını istemiyor. Onlar, kendi özgünlükleri ile ülke bütünlüğünün bir parçası olarak tanınmayı bekliyorlar. Demokrasi, adalet ve özgürlükle yönetilen bir Meksika’yı istiyorlar. EZLN’nin ulusal egemenliği savunmasına karşılık, Meksika Federal Ordusu onun maddi temellerini tahrip eden ve ülkeyi uyuşturucu kaçakçılarına olduğu gibi yabancı büyük sermayeye de peşkeş çeken bir hükümeti öngörüyor ve kurmaya çalışıyor.

Zapatistalar Güneydoğu Meksika dağlarında onların dışında birilerini arayanlara “burada neo-liberalizme karşı direnenlerden başkası yok” diye cevap verirler. Neoliberalizme karşı Meksika’nın öteki bölgelerinde olduğu gibi, Latin Amerika’da, ABD’de, Kanada’da, Maastricht Antlaşması Avrupası’nda, Afrika’da ve Asya’da giderek bu direniş cephelerinin çoğaldığını belirtiyorlar.

Zapatistalar kurulan ve her geçen gün sayıları giderek artan bu direniş cephelerinin hepsinin kendi ayrı hikayesi, özgüllükleri, benzerlikleri, kendi talepleri, kendi mücadeleleri ve kendi başarıları olduğunu söylüyorlar. Ancak kendilerinin başlattığı direniş cephesinin ardından bu cephelerin arttığı ve giderek de çoğalmaya başladığının bilinmesini de istiyorlar. Ardından, eğer insanlık hayatta kalmak ve kendini iyileştirmek istiyorsa, onun yegane umudu, dışlananların, hesaptan düşülenlerin, ‘kaldırılıp atılabilir’ olanların meydana getirdiği bu cepheler olduğu ve herkesin bu cepheler içerisinde yer alması gerektiği çağrısında da bulunuyorlar.

Zapatistalar her fırsatta zenginlik, farklılık, renklilikten yana olduklarını belirterek, bu durumun yaratılan direniş cephelerinde de rahatlıkla görülebildiğini söylüyorlar.

 

Meksika Ordusunun Yönü Chiapas’a Döndü Ama Kazanan Yine Marcos Oldu

Zapatistalar, Aralık 1995’ten itibaren Zapatista bölgesinde özerk belediyeler yaratmaya başladı. Askeri kuşatma ve diğer dış baskılara karşın, Zapatistalar buralarda her bir belediyeyi oluşturan her bir cemaatin içinde bir yönetim konseyi örgütleyip denetlediği her bir belediyede özerklik uyguladılar.

Zapatista bölgesindeki özerk belediyelerin faaliyetleri Juntas de BuenGobierno (İyi Yönetişim Konseyi ya da Heyetleri) aracılığıyla uyumlulaştırmaya çalışılıyor. Bu yeni özerk birimler, “Zapatista topraklarında yönetenlerin izlenme suretiyle yönetmesini sağlamak için” yaratılmıştır. “Her bir isyan bölgesinde, bölgenin her bir Özerk (belediye) Konseyi’nden gelen bir ya da iki delegenin oluşturduğu bir Junta bulunacak”. Bu öz denetim, öz yönetim, halkın kendi kendisini yönetmesi ve denetlemesi anlamına geliyor.

Böylelikle özerk cemaat ve belediyeler kendi yapıları içinde işlemeyi sürdürürken, birkaç belediyeyi kapsayan Juntas de BuenGobierno’lar da eklendi yeni yapılarına. Junta’lar, her birinin yürütme bölgesindeki çelişki ve zorlukları gözetmekle yükümlüydü. Cemaat ya da belediyesinde bir haksızlık olduğunu ya da işlerin gerektiği gibi, cemaat iradesi ve itaat yoluyla yönetim ilkesi uyarınca yürümediğini düşünen herkes, bu yeni birime başvurabilecek. Bu juntalar aynı zamanda ‘sivil toplum’la ya da gerektiğinde hükümet görevlileriyle ilişkileri de üstlenen yapılardır.

Zapatistaların elde ettikleri bölgelerde, askeri kuşatmaya ve süregiden paramiliter tehditlere karşın, yapmak istediklerini, başından beri açıkladıkları şeyleri yapmaya çalışıyorlar. Ortak arazilerini geri kazandıktan sonra, kendi yönetim biçimlerini canlandırıyorlar. Özerk olarak işleme ve yaşam koşullarını hükümetten herhangi bir hizmet ya da fon almaksızın düzeltmeyi başardılar. Gerçekte piyasa ve devletin mantığının ötesinde, sermayenin mantığının ötesinde yaşıyorlar.

Meksika’nın birçok alanında etkili olmaya başlayan Zapatistalar, dünyanın önde gelen siyasetçileri, aydınları, sistem karşıtları, diplomatları, ulusal kurtuluş ile sınıfsal hareketlerin ilgisini çekmeye devam ediyor.

Zapatistaların bu gelişimi bazı kesimler tarafından ataları olan ‘Mayaların dönüşü’ olarak da adlandırıldı. Ne var ki Zapatistaların bu gelişimi karşısında Meksika hükümeti, ordusu da sessiz kalmadı.

Meksika hükümeti ve ordusu Zapatistaların etkilerinin olduğu alanlarda etkilerini kırmak, etkilerinin olmadığı alanlarda etki yaratmamaları için operasyonlar başlatır. Bu operasyonlar kuşatmalar biçiminde başlatılır. On yıl boyunca, 50-60 000 kişilik birlikler, yani Meksika ordusunun üçte biri tarafından kuşatılmış olsalar da Zapatistalar, hükümetin kendilerine karşı yürüttüğü ‘düşük yoğunluklu savaş’a karşı bir direniş sergiler.

Meksika hükümeti ve ordusunun operasyonları 2000 yılına kadar sürmesine rağmen Zapatistaların etkisi azalma yerine daha da artar. Bu arada aynı yıl iş başına gelen Meksika’nın yeni yönetimi yerli halkların sorunlarının savaşla çözülemeyeceğini dillendirmeye başlayarak Zapatista gerillalarıyla çözüm için diyaloga hazır olduklarını açıklar. Yoğun saldırılar ve on yılı bulan bir kuşatma altında olmalarına rağmen barışçıl çabaları sürdürmelerinin sonuç verdiğini gören Zapatistalar, görüşmeye, sorunları barışçıl-diyalog yoluyla çözmeye hazır olduklarını kamuoyuna duyururlar. Ardından Komutan Yardımcısı Marcos öncülüğünde görüşme amaçlı Meksiko City’e yürüyüşe geçmek için hazırlıklara başlar.

 

Tarihe Yüzleri Maskeli, Ağızlarında Pipolarıyla Şehir Merkezindeki Gerillalar Olarak Geçtiler

2001’de, Komutan Yardımcısı Marcos ve 25 Zapatista komutanı ve halktan yüzlerce delege ile hükümetle görüşmelerde bulunmak için MexicoCity’e yürürler. Geçtikleri yerlerde büyük bir coşku ve sevinç gösterileri ile karşılanan Zapatistalar, böylelikle tarihteki bir ilke de imza atmış oldular. Meksiko City’e girince, milyonlar, ilk kez onları görüp dinleme fırsatını bulur. Kalabalıklar hiçbir şekilde diğer Zapatistaların ya da yerel yerli önderlerin konuşmasına izin vermeyerek “Marcos! Marcos!” diye inletirler ortalığı. Başkasını değil, onu dinlemek istediklerini haykırırlar.

Marcos’un konuşmaya başlamasıyla Hidalgo’dakiTepatepec Meydanı’nda yeni bir efsane başlar. İki yıl boyunca bölgeye tek bir damla yağmur düşmemiştir. Marcos’un konuşmasına başladığı an yağmur bastırır. Bir yaşlı kadın; “Bu adam siyasal sistemimizi altüst ediyor. Yağmura neden komuta etmesin” diyerek Asi Yardımcı Komutan Marcos’un büyüleyici gücünü vurgular.

Asi Yardımcı Komutan Marcos, meydanda toplanan milyonlara hitap ederek, geldikleri bölgede halkın yaşadığı sorunları, çektiği acıları, özlemlerini, beklentilerini anlatır. Halkla birlikte büyük bir umut yarattıklarını, büyük bir mücadele verdiklerini, verdikleri mücadele sonucunda yüzyılların özlemini yaşayan yerli ve azınlık halklarla birarada mutlu oldukları bir sistem oluşturduklarını, neo-liberalizm ve küreselleşme karşısında durarak bunu yaptıklarını anlatır. Bulundukları bölgede yaşayan yerli halkların hepsinin tek tek isimlerini vererek mücadelelerinden önce duydukları özlemi dile getirir.

Ve o alanda olması gerekenlerin kendileri değil, yerli halklar ile sürdürdükleri mücadelede yaşamlarını yitiren arkadaşlarının olması gerektiğini söyleyerek, Meksika hükümetiyle barış içinde yaşamanın görüşmelerini yapmak, yerli halkların haklarının bazı anlaşmalarla güvenceye alınması için geldiklerini belirtir.

Atlarının sırtında yüzlerinde maskeleri, ağızlarında pipolarıyla girdikleri bu Meksika kentinde halkın büyük sevinç ve mutluluğu altında konuşmasını bitirir.

 

“Talepler Bizim Değil, Onlarındır”

Sıra mecliste hükümetle görüşmelere geldiğinde, ilk önce hükümet tarafından yetkililer konuşmalar yaparak taleplerini sıralar. Hükümet yetkililerinin sözcüleri konuşmalarını bitirdikten sonra gözler yetkililerin konuşmalarını cevaplamak, yerli halkların talep ve isteklerini dile getirmek için Asi Yardımcı Komutan Marcos’u arar. Ancak Marcos’u arayan gözler, onun yerine kürsüye bir yerel yönetimin halk konseyinden delege olarak gelen bir köylü kadının yürüdüğünü görür. Kadın konuşmasını bitirdikten sonra kürsüden iner. Birkaç gün süren görüşmelerin sonunda Zapatistalar atlarına atlayarak üs bölgelerine geri çekilmeye başlarlar. Hareket etmeden önce gazeteciler meclis görüşmelerinde neden kendisinin değil de halktan bir kadının konuştuğunu sorunca, “talep ve istemler bizim değil onlarındır. O yüzden onlar bizden daha iyi kendi talep ve ihtiyaçlarını bilirler. Onları dile getirmek de benim değil onların görevidir. Benim, bizim görevimiz mücadele ederek onların taleplerini dile getirecek ortamları sağlamak. Onlara barışı getirmek. El konulan topraklarını onlara geri vermek. Ve kendilerini yönetme görevlerinin yetkisini onlara vermektir” diye konuşur.

 

“Her Şey Herkes İçin, Bizim İçin Hiçbir Şey”

Sürekli olarak kamuoyu dikkatini üzerlerine çekmeyi başaran Zapatistlerin amaçları arasında iktidarı ele geçirmek yok. Şimdi ya da gelecekteki bir kamu görevine gelmeyi reddediyorlar. Sözcüklerle ve sivil itaatsizlikle ateş eden, şiddetsiz bir ordu istiyorlar. EZLN, küresel bir erimle derinlemesine yerel kültüre kök salmış bir örgüttür. Bir yandan demokratik ilkelere bağlı, yine de demokrasinin en radikal eleştirmeni olan bir gruptur. Kadim Maya geleneklerine derinlemesine kök salmış, yanı sıra çağdaş fikir, sorun ve teknolojilere belenmiş bir halk yaratmak peşindedirler.

Zapatistalar köktenci ya da mesihçi bir hareket değildir. Safları içerisinde çoğu gelenekleri içine kök salmış çok farklı inanç ve dinler uyum içinde birlikte var olabilmektedir. İnisiyatiflerinin erimini yerli halklara, bir “azınlığa” ya da kendilerine, kendi iddialarına indirgememektedirler: “Her şey herkes için, bizim için hiçbir şey” ile sadece bir sloganı dile getirmiyorlar. Aynı zamanda siyasal bir tutum ve pratik olarak gerçek düşünce ve felsefelerini ortaya koyuyorlar.

Kendini ‘Asi Yardımcı Komutan’ olarak ilan eden Marcos bir yerli değil. Ancak yerlilerin kavgasına insanlık adına öncülük ettiğini ve bunu tarihi bir görev olarak kabul ettiğini belirtiyor. 1996 yılında Meksika’da bir grup genç onlardan etkilenerek katılır. Katılmadan önce şöyle bir açıklamada bulunuyorlar: “ Marcos’u umutsuzca arama ve putlaştırmaya gerek yok. Hepimizin kendi tarz ve mekânımızda, kendi yüz ve saygınlığımızla, kendi mücadelemizde Marcos olduğumuzu biliyorlar. İsyancılar birbirini arar. Birbirine doğru yürür… Kendilerini tanımaya… ve yorucu yürüyüşlerini sürdürmeye başlarlar; şu an gerektiği gibi, yani mücadele ederek yürümek…”

 

“Kendini Komutan Sıfır İlan Etti”

Zapatistalar çok şey başardılar. Halkın öz yönetimi, topraklarının geri alınıp devredilmesi, yerlilerin hepsinin kendi için bulduğu, ifade ettiği bir sistemi, ihtiyaçlarının tamamının karşılanabildiği imkanlar yaratmayı başardılar. 2001 yılında milyonların katılımıyla gerçekleştirdikleri Meksiko City yürüyüşünden ise sonuç almayı başaramadılar. Aradan geçen yıllara rağmen hükümet verdiği sözlerin birçoğunu yerine getirmedi. Tıpkı dedeleri EmilanoZapata gibi kendileri de kandırılmak istendi. Beklentiye sokularak bıktırılmak isteniyorlardı. Bunu fark eden Marcos, bu süre zarfında yaşanan bütün olumsuzlukların, kayıpların sorumluluğunun kendisine olduğunu, bu yüzden de kendini ‘komutan sıfır’ ilan ettiğini, bunun özeleştirisini verdiğini belirterek, kaldıkları yerden silahlı mücadeleye yeniden başladıklarını bir bildiri ile kamuoyuna duyurdu.

“Kırmızı Alarm” adıyla yayınlanan bildiride sadece öz eleştiri ve mücadeleye kalınan yerden devam edileceği bilgisi yoktu. Bunun yanı sıra elde ettikleri tüm yerlerin, kurumların, belediyelerin, hizmet merkezlerinin saldırı tehdidi altında olduğu, bu yüzden bu kurumların bir kısmının savunma amaçlı yer altına çekildiği, geri kalanlarının ise saldırılara karşı direnerek hizmetlerine devam edeceklerini duyurdu. Bunun yanı sıra “Kırmızı Alarm” ilan edildikten sonra yapılacak olanların da sıralandığı bildiride Marcos, kendilerine yönelik geliştirilen saldırılara karşı dünya halklarının sessiz kalmamalarını da isteyerek, dünyanın herhangi bir yerindeki ezilen halkları, kültürleri, toplulukları, cinsleriyle bu süreçte daha fazla ilişki geliştireceklerine yer vermeyi de ihmal etmez.

Şimdi yeniden Lacandona ormanlarında omuzlarında silah, çantalarında kitap yüreklerinde sevgi ile silahlı mücadelelerine devam ediyorlar…

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.