Düşünce ve Kuram Dergisi

Barış Süreçleri ve Çatışma Çözümleri

Profesör Johan Galtung

Öncelikle Sizinle birlikte olmaktan derin bir onur duyuyorum. Size barış üzerine genel bir bakış sunmaya çalışacaǧım. Biliyorsunuz çatışmaları çözmeyi ve barışı inşa etmeyi istiyoruz. Yapılacak ilk iş, çatışmayı çözümlemek, onu tanımlamak, yine aynı zamanda bir uzlaşma ve karşılıklı olarak her iki tarafa da fayda sağlayan bir çeşit işbirliği sağlamak durumundayız.

Öncelikle sorunun nedenleri ile başlayalım. Yapısal şiddet bunlardan biridir ve başlıca olanıdır. Şu an biliyorsunuz, İsrail Gazze’ye karşı geliştirdiği saldırılarda kendini savunma hakkını kullandığını iddia ediyor. Bunun altında yatan gerçek ise herkesin bildiği gibi işgal. Bu de facto (asıl olayda) İsrail işgali Gazze’de yaşayan insanları tutsak haline getiriyor. Eğer buna dönük bir şeyler yapmak istiyorsan, işgalin sona ermesi lazım. O zaman İsrail ile Filistin arasında ilişki geliştirmeye gelir sıra. Batılı toplum bunu sağlayabilir fakat bu seçenek şu an kenara itilmiş durumda.

Kölelik üzerine düşünelim bir anlığına. Düşünelim ki köle, sahibine karşı şiddet içeren bir şeyler geliştirdi ve köle sahibi meşru savunma hakkına dayanak köleyi öldürdü, yaktı. Hepimiz biliyoruz ki köleliğin temel nedeni bu yapısal şiddet ve bu sona ermek zorunda. Bu durum Kürt halkının durumuyla ilişkilidir. Kürt halkı yeryüzünde devleti olmayan, evi olmayan en büyük, en geniş halk olma niteliğini taşıyor.

Yapısal şiddet çoğunluk tarafından yürütülüyor. Türkler, Suriyeliler, İranlı’lar, Iraklılar bunu uyguluyor. Kürtler azınlık olarak bir köşeye sıkıştırılmış durumda, baskı altında ve kendi kimliklerini ifade etme şansı tanınmıyor. Bu noktada Kürtler kendi mücadelelerini başlatmış ve yürütüyor. Ben bu mücadelenin en iyi biçiminin şiddet içermeyen bir şekilde yürütülmesi olacağını iddia edeceğim. Fakat bir model sunup eleştirmeyeceğim. Burada yanlış olan çoğunluğun yönetim biçimi ve azınlığın marjinalleştirilmesidir. Burada iki veya üç çözüm var. Bir tanesi yetki devri, diğeri federasyon, diğeri de konfedarasyondur. Bunun için örneğin, Japon eşimle 1993 yılında kurduğumuz ve 500 den fazla üyesi olanvebukonularda birçok araştırma yapan sivil toplum organizasyonu niteliğindeki kuruluşlara büyük rol düşüyor.

İlk adım Kürtler için insan hakları. Kürtler Kürt olduklarını kendi dillerinde söyleyebilmeli ve kendilerini açıkça tanımlayabilmeliler. Bu konuda başımdan geçen bir anıma yer verecek olursam, Türkiye’nin doğu illerinden birinin yöneticisi tarafından Kürt demem “dağ Türk’ü” şeklinde düzeltilmeye çalışılmıştı. Bu Kürt kimliğinin inkarı anlamına geliyordu. İlk aşamada Kürtler Kürt olarak kabul edilmek için mücadele verip savaştılar. Fakat görebildiğim kadarıyla bu konuda adımlar atıldı, …

1Norveçli sociology ve Barış Araştırmaları’nın akademik bölüm olarak gelişmesinde öncü bir rol oynadı. 1959 yılında Peace Research Institute Oslo (Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsünü) kurdu. Barış ve Çatışma Çözümü alanında sayısız çalışmaları yayımlandı. Barış Gazeteciliǧi kavramını geliştirdi ve 1993 yılında eşi ile birlikte Transcend International isminde çatışma süreçlerinin dönüştürülmesi için faaliyet yürüten bir barış kurumu kurdu. Bu metin 17 Kasım 2012 tarihinde İngiltere’nin School of Oriental and African Studies (SOAS) universitesinde ‘Deǧişen Ortadoǧu ve Kürtler’ konulu konferansda yaptıǧı konuşmadır. Erdal Söylemez tarafından Türkçeye çevirilmiştir.

İkinci adım, yetki devri olarak yani özerklik olarak tanımlanabilir. Özerklik Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ın içinde özerklik şeklindedir. Irak’ta yaşanan özel durumlardan dolayı kendi kendini yönetme gerçekleşmiş durumda. Sınırlar çizilmiş durumda. Ancak tartışmalı yerlerin durumu daha yoğun tartışmaların nedeni olabilir. Ben bu konuda ılımlılık önereceğim. Otonomiden daha fazlası var bu geniş alanda. Biliyoruz ki bu çizgiler yapay olarak çizilmiştir. Yine biliyoruz ki başka çizgiler, tüm eğilimler açısından gerçek durumu temsil edebilecek çizgiler diyelim, çizilebilir. Yine herkes tarafından biliniyor, Suriye’de hareketlilik var. Ben bunu azınlığın diktatorlüğü, yani Şii-Alewi azınlık diktatörlüğü ile sunni çoğunluk arasındaki mücadele olarak görüyorum. Ve azınlıkların haklarına, özerkliğine saygı sorusu gündemde. Bunlardan biri Kürtlerdir ve son derece önemlidir.

Özerklik yetki devri olarak tanımlanıyor. Yine bu dört ülkeyi federasyon yapma sürecinin bir parçası olarak da tanımlanabilir. Kürtler eşitliğe, saygıya, kendi yönetimine sahip olacak. Burada bütün ülkenin yüksek düzeydeki özerklik yanında dış ilişkileri güvenlik, ekonomi politikalarından sorumlu olacak bir birim olacak. Yetki devri, Londra’nın Galler’e, Kuzey İrlanda’ya ayrı parlamentoyla uyumu şeklinde olacak. Federasyon için bu temel yetki devri ile başlamak gerekiyor. Biliyorsunuz, İskoçlar bunu yeterli görmüyor ve yakın zamanda referanduma gitme sürecindeler.

Bir sonraki adım, düşünün dört tane özerkliğe sahipsiniz. Dört ülkede dört Kürt özerkliği kendi arasında konfederasyona gidebilir. Bu konfederasyon hiç bir sınırı bir santim bile değiştirmeyecektir. Fakat kendi Ulusal kurumlarını geliştirebilir, kendi parlamentosuna sahip olabilir, Kürtlerin meseleleri ile ilgili kendi yürütmesi olabilir. Ne kadar özerkliğe sahip olacağını bu diğer dört ülke ile müzakere yapabilir. Bu dört ülke özerkliğin sınırlarını belirleme konusunda bir birinden farklı olacaktır. Fakat ben başta da belirttiğim gibi bu özerkliklerden oluşan konfederasyonun ismi Kürdistan’dır. Burada yaşayan insanlar pasaport sahibi olma hakkına sahiptirler. Bu pasaportlara iki isim konulur örneğin üstte Türkiye Cumhuriyeti, onun altında Kürdistan, İran İslam Cumhuriyeti altında Kürdistan yazacak şekilde. Dolayısıyla, buradaki temel fikir iki kimliğin olacak ve bu iki kimlik ben inanıyorum ki büyük ölçüde Kürtlerin amaçlarını taleplerini karşılayacaktır. Bağımsız ülke olma farklı bir konu bu açıdan, bir sivil toplum kuruluşu arabulucusu olarak benim bakış açıma göre şimdilik bunu programa koymaktan ziyade, konunun ilerlemesini sağlamayı ve bu koşullarda yapılabileceğin en iyisini yapmayı önereceğim.

Özetleyecek olursam, biz çatışmanın çözümünü istiyoruz. Buradaki temel kural eşitliktir, hakkaniyettir.

Karşılıklı ve eşit fayda ve işbirliğidir. Federasyonun içinde buna sahip olunabilir. Ülkenin parçaları birlikte çalışacak, İsveç’in, Hindistan’ın, Malezya’nın Belçika’nın son zamanlarda ulusal, kültürel, grupsal, dilsel farklılıklara göre düzenlenmesi gibi. Bunun için bir tip uyuma ihtiyaç duyulacaktır. Türklerin Kürtlerin durumunu, Kürtlerin Türklerin durumunu anlaması anlamına gelen ve empati olarak adlandırılan şeye ihtiyaç vardır. Şiddet içeren çatışma bunun tersidir. Bu hoşgörüyü ortadan kaldırıyor, parçalıyor, canavarlaştırıyor, insanlıktan çıkarıyor. Normal insan ilişkilerine dönme sorunudur. Türkiye’nin büyük çoğunluğunda insan ilişkilerinin normalleşmesini görüyorum ve bu gerçekleşiyor.

Geçmişe, yaşanan travmalara bakmaya ihtiyaç duyulacaktır. Şiddet kalpleri acıtır, insanlar aşağılandıklarını, horlandıklarını hissederler. Bu durumda hemen ortaya çıkan duygu intikam duygusudur. Bunun dışına çıkmak için geçmişin bir şekilde temizlenmesine ihtiyacı vardır. Taraflar bunu anlamak durumundadır. Yapısal şiddet tolere edilemez ve hiç bir gerekçeyle taraflardan birisi kendini haklı çıkarmaya çalışmamalıdır.

Geçmişi temizlemek, geleceği inşa etmektir. Daha önce belirttiğim gibi, kölecilik ile ilgili örnekte de vurguladığım gibi, kölecilik resmi olarak ilk 1 Şubat 1863 te Amerika’da son bulduysa da, özünde son bulmadı. Etkileri vurguladığım eşitliği inşa etme, uyumu sağlama, karşılıklı hoşgörüyü geliştirme, yaşanan travmaların yol açtığı sorunlarla mücadele etme görevlerinin yerine getirilmesi zaman aldığı ve kabiliyet gerektirdiğinden dolayı uzun sürdü. Bu sorumluluklar yüksek derecede kabiliyet gerektirebilir. Hala sorunlar olsa da bu bahsettiklerim Amerika’da büyük ölçüde başarılmış durumda. İsrail’de de başarılabilir. İsrail’in geleceği Güney Afrika’nın ırkçı ayrılıkçı rejiminin başına gelenler gibi olabilir. Güney Afrika varlığını sürdürüyor fakat rejim değişti. İsrail devam edecek fakat rejim, diyelim ki katı siyonizmden Albert Einsten’in ılımlı siyonizmine evirilecek. 1990’ların ilk yarısında gerçekleşen dialog kurma arayışından bu yana Kürtler bu konuda ilerleme sağlamaktadır.

Size bu yolda en iyi dileklerimi sunuyor, teşekkür ediyorum.

 

Profesör Johan Galtung – Norveçli sociology ve Barış Araştırmaları’nın akademik bölüm olarak gelişmesinde öncü bir rol oynadı. 1959 yılında Peace Research Institute Oslo (Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsünü) kurdu. Barış ve Çatışma Çözümü alanında sayısız çalışmaları yayımlandı. Barış Gazeteciliǧi kavramını geliştirdi ve 1993 yılında eşi ile birlikte Transcend International isminde çatışma süreçlerinin dönüştürülmesi için faaliyet yürüten bir barış kurumu kurdu. Bu metin 17 Kasım 2012 tarihinde İngiltere’nin School of Oriental and African Studies (SOAS) universitesinde ‘Deǧişen Ortadoǧu ve Kürtler’ konulu konferansda yaptıǧı konuşmadır. Erdal Söylemez tarafından Türkçeye çevirilmiştir.

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.