Evreni bütün varlıklarıyla Büyük Birlik olarak adlandıran Aborjinler kendilerini de “Rüya zamanının Çocukları” olarak adlandırmaktadırlar. “Rüya Zamanı” yani bütün varlıklarıyla evrenin büyük bir uyum içinde tek bir beden gibi düşündüğü, hissettiği, eylediği durum oluyor. Bu durum, doğayla toplumun, insanın birbirine yabancılaşmadığı, hiyerarşi, iktidar, devlet, sınıflarla parçalanmadığı, insan ile evren arasında maddi ve manevi hiçbir engelin oluşmadığı durumdur.
Bu Büyük Birliğin içinde nokta kadar bile yeri olmayan insan, evrenin en canlı zekalı varlığı olarak biliniyor. İnsanın evreni, doğayı en iyi anlaması, anlamlandırması ve buna göre en anlamlı yaşamı kurması gerekirdi. Aslında toplumsallaşmanın iki milyon yıllık ömründe bunu başarmıştır. İktidar, devlet, sınıfların olmadığı bütün doğal toplum süreci Aborjinlerin deyimiyle “Rüya Zamanı” dır. Bilgi ve tekniğin gelişmesi ve bireysel olarak çıkış yapabilmenin olanaklı hale geldiği koşullarda, bu Rüya Zamanından, yani doğal toplumsal yaşamdan sapma gelişmiş, evrenin, doğanın ekolojisinden, büyük birliğinden, yaşam sisteminden uzaklaşan eylem, düşünce ve davranışlar gelişmeye başlamıştır. İktidar, devlet, sınıflar, erkek egemen sistemler bu rüya zamanından kopan düşünce davranış ve eylemlerin gelişip kendini örgütlemesiyle oluşmuştur. İnsanın, insanla, doğayla, evrenle birliği bozulunca eşitlik, özgürlük de bozulmuştur. Efendi ve kölelerden oluşan sınıflar toplumsal yaşamın gerçeği haline gelmiştir.
Bozulan eşitlik, özgürlük dengesi bir toplumsal sorun olarak mücadele gerekçesi haline gelmiştir. Bin yıllardır bunun mücadelesi sürüyor, etnisiteler, kökler, köylüler, işçiler, inanç örgütleri, kadınlar, ezilen sömürülen bütün halklar, toplumsal kesimler çeşitli biçimlerde egemen, zalim, haksız, adaletsiz olana karşı direnmiştir. Başaranlar olmuş, yenilip dağılanlar olmuş, insanlık tarihinin son 5-6 bin yıllık süreci, bir yanıyla da böyle bir mücadele tarihi olarak süregelmiştir. Bu mücadele tarihi aslında yitirilen Rüya Zamanı’nı yeniden bulma, onun huzuru, mutluluğu, eşitliği, özgürlüğü içinde yaşama özlemi ve arayışıdır.
Guy Debord bu arayışı: “Dünya çoktandır bir zamanın düşünü görmektedir.”[1] şeklinde ifade etmektedir. Bu zaman geçmişte var olan, yitirilmiş ve şimdinin, geleceğin onunla inşa edilmeye çalışıldığı, ezilen, sömürülen halkların, toplumların, sınıfların, kadınların, doğanın lehine pozitif gelişmelerin olacağı, eşitliğin, özgürlüğün yaşama egemen olacağı zamandır.
İktidar, devlet, egemen sınıfların son modeli olan kapitalist modernite de görülen düşün farkındadır ve bu düşü görülen zamanın gelmemesi için, kendi zamanını yeniden üretip inşa etmeye çalışıyor ve kendine engel olan, muhalefet eden herkesle savaş halindedir. Tırmandığı dünya egemenliği zirvesinde tutunamayıp aşağıya doğru kaymaya başladığını biliyor. Kendini yeniden inşa edip zamanını uzatmak için gerekirse dünyayı yıkıp yeniden kurmayı göze almış durumdadır. Şu anda 3. Dünya Savaşı, yeni nesil savaş yöntemleriyle giderek hız kazanan bir biçimde sürüyor. Süper hegemon güçler birbirleriyle kıyasıya rekabet edip savaşıyorlar ve bu savaş iktidarcı, devletçi, sınıflı sistemin yeniden kurulması ve sürdürülmesine dönüktür.
Ezilen sömürülenlerin de bu savaşta belirleyici rolleri var. Gördükleri “düşün” kendi zamanını yaratması da yaşanan kaostan doğacak güçlü bir olasılıktır. İnsanın çabası çok şeyi belirleyecektir, nihayetinde yıkılan ve kurulan her şey bir yanıyla insan alakalı ve insana dairdir.
İçinde yaşadığımız süreçte dünyanın durumu bir kaos geçiş süreci olarak seyrediyor ve bunun dolaylı-direk etkileri bütün ülkeleri, halkları, devletleri etkiliyor. Türkiye’de büyük bir ekonomik ve siyasi kriz içinde seçime doğru gidilirken, bununla bağlantılı birlik, ittifak tartışmaları yapılmaktadır. Kimileri iktidarı ele geçirmek için, kimileri var olan iktidarla ideolojik sorunları olduğu için, kimileri baskıya, sömürüye, soykırıma, faşizme maruz kaldıkları için alternatif bir güç olmak amacıyla birlik anlayışı ve örgütlenmesini ileri sürüyorlar. Elbette her güç, çevre, örgüt, parti kendi zihniyetine göre kazanacağı bir denklemin içinde olmak ister.
Türkiye’yi ekonomik ve siyasi olarak iflasın eşiğine getiren mevcut hükümetin oluşturduğu Cumhur İttifakı var. Bir de ana muhalefet partisi etrafında toplanmış, mevcut hükümetten kopmuş partilerden oluşan Millet İttifakı var. Bütün gündem bu ikisi etrafında döndürülüyor. Aslında iki ittifak da statükocu, soykırımcı rejimin sadık çocuklarıdır, sadece kendi aralarında iktidara oturmak için rekabet ediyorlar. Bir yenilikleri yok, bir demokrasi, özgürlük fikirleri yok, devlete, devletin koyduğu sınırlara bağlı, bağımlı ve bunu gönüllü koruma arayışındadırlar. Eşitliği, özgürlüğü ideal bir şekilde sağlayacak ne bir programları var ne de bir kuramları, vaat ve propagandadan öteye gitmeyen bir duruşla mevcut hükümeti istemeyen toplulukları ve güçleri arkalarına almak istiyorlar. Bir yandan da kapitalist modernite güçlerine yaranmak, onlara güvenceler vermek, onlarla nasıl uyumlu olacaklarının ispatlama çabası içinde desteklerini almaya çalışıyorlar.
Bu iki ittifaktan ayrı ve onlar tarafından dışlanan, HDP’nin öncülük ettiği sol, sosyalist, ezilen, sömürülen çevrelerden Emek, Barış Özgürlük Bloku, 3. yol olarak farklı bir kulvardan yürüyüp siyaset sahnesinde varlığını etkili bir şekilde göstermektedir. 3. yol, bir ittifaktan ziyade “Birlik” olmaya daha yakındır, ancak bir birlik olmanın kararlılığa da ulaşmış değildir. Sistemin muhalifliği ön planda olan kurumsal ve programsal olarak, var olan faşist rejimi birçok yönden değiştirmeyi kararlı bir şekilde savunan bileşenlerden oluşan bir bloktur. Bu özelliği nedeniyle hem sistemden hem de sistem temsilcisi parti ve ittifaklar tarafından dışlanmakta, ayrımcılığa uğramakta ve ona yapılan tüm saldırı ve haksızlıklar meşru görülmektedir.
3. Yol Birliği aynı zamanda ilkesel olarak “demokratik ulus” birliğidir. Bu birlik seçimlerden bağımsız olarak, seçim olsa da olmasa da kendisini örgütlemesi gereken bir birliktir. Ezilen, sömürülen devlet dışı bütün sosyal kültürel toplulukların demokrasi birliğidir.
Ulus-devlet tekelci faşist karakteriyle her türlü eşitliği, adaleti bozan bir yapıdır. Bir etnisiteyi, dili, inancı, kültürü, sınıfı, cinsi egemen hale getirip diğerlerinin tümünü dışlayıp asimile etmek, ezmek, sömürmek, yok etmek ulus-devletin temel politikasıdır. Bir soykırım sistemi olarak ulus-devletle eşitlik, özgürlük hiçbir zaman mümkün değildir, ancak ona karşı yürütülen mücadeleyle geriletilmesi, aşılmasıyla eşitliğe, özgürlüğe alan açılabilir.
Birlik olma arayışı veya ittifaklar, bu soykırım rejiminin iktidar bloğuna oturmak için veya toplumun işgal edilmiş özgürlük alanlarının geri alınması için olmak üzere iki türde geliştirmektedir. 3. Yol, bu soykırım rejimini işgal ettiği özgürlük alanlarından çıkarmak üzere kurulan bir demokratik yapıdır. Bütün taktik ittifak ve hamlelere rağmen stratejik hedefi ideolojik bir ilke ve gerçekleşmesi gereken esas amaç olarak demokrasinin inşası özgürlük alanlarının genişletilmesi pratik sahada gösterebildiği oranda tutarlılık ve başarı gelişebilir. Bunu yapmak için illa seçime girmesine, seçim ittifakları kurmasına gerek yoktur. Seçim olsa da olmasa da ulus-devleti geriletme, demokratik ulus demokrasisini geliştirme hedefiyle, esas işi halklarla ezilen, sömürülen toplumsal kesimlerledir. Onların sorunlarının çözülmesi amacıyla her türlü örgütlenmeye kavuşturulması temel görevdir. Bu görev ne kadar başarılırsa ulus-devlet de o oranda gerilemiş olur. Bunun için ulus-devlet sistemini yönetmeye, hükümet olmaya gerek yoktur, ancak buna yönelik de politikaları olmalıdır.
3.Yol’un esas amacı olan, devlet iktidar dışı olan bütün toplumsal kültürleri örgütleme ve onlarla alternatif bir yaşam kurma çabası ve hedefiyle beraber ulus-devletin nasıl ve kimler tarafından yönetilmesiyle de ilgilenmelidir. Fırsatlar, boşluklar varsa bunları değerlendirmek, gelişmeleri demokratik ulus lehine çevirmenin çabası içinde olmalıdır. Bu bir amaç değil, karşısında mücadele edilen sistemin cephesiyle uğraşmaktır. Böyle dönemsel fırsatlar doğduğunda ve değerlendirilmediğinde bütün avantaj ulus devlete kaptırılmış olur. Legal demokratik siyaset alanını taktik ve stratejik hamlelerle olabildiğince boş bırakmamak, boşlukları değerlendirip yönlendirmek ve yönetmek de başarı için bir zorunluluktur. Demokratik ulus ve onun bedeni olarak demokratik özerklik yönünde gelişmelerin daha kolay gerçekleşeceği idari ve siyasi yapıyı şekillendirmek önemlidir. Mevcut hükümet ve iktidarın yıkılıp yerine içinde 3. Yol bileşenlerinin olduğu bir hükümetin kurulması demokratik ulus gelişmesinde kolaylaştırıcı bir unsur olacaktır. Siyasette yürüyecek yoldaki mayınları etkisizleştirip temizlemek gerekiyor ve bunu doğru yöntemle yapmak gerekiyor, güç tek başına yeterli değildir. Bu tutum basit bir pragmatizm olarak değil, bir mücadele yöntemi ve alanı olarak böyle olmalıdır. 3. Yol kapitalist modernite sistemi içinden, sistemle mücadeleyi esas almaktadır. Bu sebeple seçim sürecini de bir amaç olarak değil, bir mücadele argümanı ve alanı olarak görüp ele almak gerekmektedir.
Bu bağlamda 3. Yol bileşenleri iki şekilde kendini örgütlemek durumundadır. Birincisi, kendi içinde güçlü bir BİRLİK oluşturmak süreci etkilemek ve belirleme; ikincisi, seçim ittifakı olarak olabilecek bütün ittifak güçleriyle genel bir seçim ittifakı oluşturup var olan hükümeti yıkıp demokratik gelişmeler için daha elverişli koşulları oluşturmak.
3.Yol halkların mücadele birliği ve alternatif olarak sadece kuramsal ve programsal olarak değil, pratik siyaset alanında da kendini gösterebilmelidir. Bu, ucuz bir parlamentarizm ve küçük burjuva orta sınıf siyasetçiliği olarak değil, her zaman bunlara düşmemeyi gözeterek ulus-devletin her alanında kendini örgütleyip onunla mücadele etmek için olmalıdır. Demokratik ulus bileşeni olabilecek bütün ulus, etnisite, sınıf, cins, sosyal, kültürel inançsal örgütleri, birlikleri, hareketleri, platformları bütün farklılıklarıyla birleştirmeyi başarması ilkesel tutumun gereği, başarının yoludur. Sol, sosyalist, demokratik, devrimci örgütleri, sendikaları, ezilen, sömürülen halkların hak mücadelesini yürüten partileri, dernekleri, inanç örgütlerini, kadın gençlik örgütlerini, çevre, doğa, ekoloji örgütlerini, devlet dışı olan bütün sistem muhalif örgütleri bu birliğe katmayı başaracak bir politika, dil, vizyon, tarz ve taktik yaratıcılık gösterilebilmelidir. Bu birlik, 3. Yol demokratik ulusun somut irade beyanı olacaktır. 3. Yol’un siyaseti düzenleyici ve belirleyici somut bir unsur olduğunun görünür olduğu bir durumda, diğer sistem içi güçler de ona göre konumlanmak zorunda kalacaklardır.
3. Yol’un böyle somut bir irade beyanı ve pratik sahada ağırlığı görüldüğünde taktik ittifaklar da bu sürecin yan unsurları olarak gelişecektir. Türkiye’de Millet İttifakı’nın iktidar olmak için gerekli argümanları, dinamikleri, güç odaklarını birleştirmeye çalışıyor. 3. Yol’un siyasette ve yaşamda ve pratik sahada ağırlığı görüldüğünde onunla seçimi kazanmak üzerine taktik ittifaklara yönelecektir. Böyle bir durumda elbette birçok konuda pazarlık yapma, imkanları, fırsatları paylaşma, ittifakın karşılığının siyasal bağlayıcı karşılıklarının neler olacağının hesabını, uzlaşmasını da beraberinde getirecektir. Bunlar da demokratik ulus ve bedeninin örgütlenmesi, gelişmesi için kullanılabilecek olanaklara dönüşecektir.
Ne yaptığını ve hangi amaç için yürüdüğünü bilmek ve bunun kararlılığıyla yürümek önemlidir, gerisi bunun ihtiyaç duyduğu stratejik, taktik hamleler olacaktır. Dünya bir zamanın düşünü görüyor, ancak bunu tamamlayacak kuram, program ve bunun kararlı stratejik, taktik pratikleşmesiyle gerçekleşebilecek bir düştür.
[1] Gösteri Toplumu s. 134
Yoruma kapalı.