Düşünce ve Kuram Dergisi

Etnisitenin Direnişi

M. Sabri Yakut

Tarih ile toplum ilişkisi sosyolojik uzamda yapısallık kazanır ve hep bir “şimdi” de vücuda gelir. Toplumun tarihi şimdidir ve şimdi tarihsel toplumun an’larından biridir. Dahası, aynı sosyolojik kompartmanlarda zaman yolculuğunda bulunurlar. Tarih ile toplum arasında meydana gelebilecek kopukluklar ciddi tarihsel-toplumsal krizlerle, kaos aralıklarıyla açıklanabilirler ancak! Başka türlü bir yorum, toplumsal hakikatin inkârına tekabül eder. Bu minvalde, belki ekstrem bir ibare olarak okunabilecek şöyle bir yoruma gidilebilir: Sosyoloji, tarih ile toplumsal doğanın bütünlüklü (holist) analizine hasredilen sosyal bilimdir. Sosyolojiyi, tarih ile toplum bütünselliği, bir diğer ifadeyle Birinci Doğa ile İkinci Doğa’nın hakikati şeklinde okumak mümkündür. Haliyle, toplumsal formların sosyolojik yorumu, tarihsel toplumu daha görünür kılabileceği gibi, toplum kimliğinin hangi evrelerde belirginlik kazandığını, hakeza devletli uygarlık güçlerine karşı nasıl bir direniş içinde olduklarını da gösterebilecek veriler sunabilecektir. İnsanlık tarihinin gelişim seyri, giderek büyüyen, değişim halinde sosyolojik karakter edinerek süreklilik kazanan toplum formlarında vücut bulmuştur. Ekolojik doğanın sahip olduğu iklim koşullarının farklılaşarak katkıda bulunduğu, kimi hallerde ise koşulladığı toplum formları klan, aile, kabile, aşiret, kavim, ulus şeklinde sıralanabilir. Bu aynı zamanda demokratik uygarlığın geleneğinin bünyesinde var olduğu çoklu toplum gerçeği olmaktadır. Doğal toplum geleneğinden olup da devletli uygarlık sürecinde direnerek varlık gösteren tüm devlet dışı toplumlar çoklu demokratik topluma dâhildir. Tabi, her kültürel ve tarihsel toplum formunun kendine özgü ahlaki-politik duruşu söz konusudur. Ahlaki-politik özlü etnisite, cemaat, kır ve ekolojik kent toplumu, otantik halk toplulukları kültürel, ekolojik, feminist hareketler, diller, felsefi ekollerin, devletli uygarlık güçlerine karşı direnişi çoklu toplum mirasına dahildir ve bu hakikat hala direniş halinde toplumsallığımızı ihtiva etmektedir. Tarihsel toplum formları klan, aile, kabile, aşiret, kavim ve ulus ahlaki-politik özlü sosyolojik yapılardır. Toplumun ahlaki-politik boyutunu (direniş kültürünün beslendiği öz budur!) klan toplumundan devletli uygarlık toplumuna kadar başat tarihsel evreler halinde takip etmek mümkündür. Aynı zamanda Özgürlük Sosyolojisi’nin temel birimi olan ahlaki-politik boyut doğal toplum uzamında varlık göstermektedir. Toplumun özünün ahlaki-politik oluşu, anlam ve değerler toplumunun başlangıcından günümüze kadar onun karakteristik özelliği olagelmiştir. Demokratik kültür toplumu ahlaki-politik özüyle, kent-sınıf-devlet üçlüsünün üzerinde yükselen devletli-resmi uygarlık sisteminin karşısında yer almıştır. Bunu sürekli direnişle beslenerek sürdürmüştür. Hegemonik devletli uygarlık güçleri karşısında direnişle nasıl yaşanacağına ve ne yapacağına dair iradi özgüce sahip olmak bağlamında özgürlük kadar, demokratik muhtevaya sahip toplum, demokratik kültür toplumu olmuştur. Devlet gibi sınıfsal karakterli siyasal yapılara dayanmayan anlam ve değerler toplumu sosyal yaşamını sürdürme kurallarını ahlak altında toplayarak varlığını devam ettirebilmiştir. Toplumun kendi farkındalık bilinci ve uygulama gücü ahlâk olmuştur. Primatlıktan sıyrılma serüveninde ahlak başat bir rol sahibi olmuştur. Burada “politikanın rolü ise, özünde topluma gerekli ahlaki kuralları ve bununla birlikte temel maddi ve zihni ihtiyaçları giderme yol ve yöntemlerini sürekli tartışarak kararlaştırmaktadır.”[1] Görüleceği üzere, toplumun varlık esaslarını oluşturma ve kendi kendini öz iradesi ve kolektif kararlarıyla yönetebilme yeteneğine kavuşabilmesi, ancak ahlaki-politik boyutla mümkün olabilmektedir. Ahlaki-politik özlü doğal/kültürel toplum, büyük ölçüde etnisitenin direnişi sayesinde, devletli uygarlık güçlerinin saldırıları karşısında varlık sürdürebilmiştir. Bu durumda, hegemonik iktidar blokları karşısında beş bin yıllık direniş halinde olan etnisiteyi tanıma ve tanımlama ihtiyacı karşımızda durmaktadır.

Klan, toplumun kök hücresidir. Toplumsal doğa, insanlık tarihinin %98’ine yakını 25-30 kişilik gruplar halindeki klan toplumu formunda yaşanmıştır. Kök hücre olma realitesinden ötürü klan, toplumlar tarihinin doğal ile kabile, aşiret, kavim ve ulus toplumlarının bünyesinde sürekli var olagelmiştir. Tıpkı hücre farklılaşmasında görüldüğü üzere, klan tüm toplum formlarında içkin sosyolojik fenomendir. Klan yaşamının politik özelliği, kolektif iş yapma yeteneğinde görülmektedir. Klan toplumu doğal ahlak kuralları çerçevesinde yaşıyordu ve tüm klan tek bireymişçesine hareket ediyordu. Klan bilinci olarak totem, onun manevi- moral dünyasının sembolüydü. Klanı bir arada tutan temel manevi-moral unsuru olan totem, toplumun ilk hafızası, ilk bilinciydi. Paleolitik dönemden kalma yontu ve mağara resimlerinin hep kadın motifinde vücuda getirilişi, klanın ana-kadın etrafında oluştuğunun göstergelerindendir. Öyle ya, klan ana-kadın yaratıcılığı etrafında baskısız ve dayanışma ağı dâhilinde gelişen insanlık ilk toplumdur.

Aile, klan içinde ilk farklılaşan toplum hücresidir. Ailenin içinden çıktığı toplum bedeni klandır. Klan içinde görece daha küçük, dar bir biçiminde gelişme kaydeden aile, kadın etrafında yapılaşmıştır. Klanın hücre bölünmesi, aileye tekabül etmektedir. Zaten ilk aile formu, ana-kadın etrafında meydana gelen doğal ve anacıl ailedir. Tarım-köy devrimi neolitikten sonra MÖ. 5000’lerde yapılaşan hiyerarşik toplumda aile eril, ataerkil karakter kazanmıştır. Devletli uygarlıkta görülen “hanedanlık” formu kaynağını ataerkil aile yapısından almaktadır.

Erkek tahakkümünde eril iktidarla buluşturulan ataerkil aile, devlet kurumunun en küçük hücresi haline getirilmiştir. Tabi, demokratik ailenin oluşturucusu ana kadın, özgürlükçü paradigmayla yapısal dönüşüme uğratılması halinde demokratik toplumun asli unsuru olma işlevselliğini yakalayabilecektir.

Kabile, aileleri bağrında taşıyan ve aynı dil/kültür birliğine sahip toplum formudur. Tarım– köy toplumunda vücut bulan kabile, bir nevi ailelerin ortak örgütüdür. Ortak bir kökenden geldiklerine, aralarında kan bağı bulunduğuna inanan ve bu yüzden kendi aralarında evlenmeyen, hem ana hem baba soyuna göre birbirlerine akraba birkaç büyük ailenin bir araya gelmesi kabilede bedenleşmiştir. Özellikle neolitik dönemde üretim ve güvenlik sorunları karşısında aile tipi yapılanma yetersiz kalınca kabile sistemi devreye girmiştir. Kolektif üretim ve tüketim ihtiyaçlarından ve hakeza, dış saldırılar karşısında ortak bir savunma mekanizmaları geliştirmelerinden ötürü, kabileler öz savunma toplulukları halinde varlık sürdürmüşlerdir. Özgür yaşam ısrarından vazgeçmeyen direnişçi toplumlar olduklarından ötürü kabilelerin merkezi uygarlık güçleri tarafından fark edilmeleri öyle kolay olmamıştır. Etnisitenin, köleci devletler karşısındaki öz savunma direnişi en fazla kabile toplumlarında görülmüştür. Asla özgürlüklerinden vazgeçmemişlerdir. Başta köleci devlet saldırıları olmak üzere, dış saldırılarda ya yok olmuşlar ya da özgür yaşamaya devam etmişlerdir. Devletli uygarlık güçleri karşısında sergiledikleri öz savunma direnişleri tarihteki ilk sınıf savaşları örnekleri şeklinde yorumlanabilir.

Aşiret, kabileler birliğinde bedenleşen toplumsal kimliktir. Bir nevi kabile topluluklarının federasyonudur. Toplum gövdesinin genişlemesi, toplumsal ilişkililerin kan bağını aşan biçimde gelişim kaydetmesi, yine köleci devlet saldırıları karşısında federasyon formunda bir öz savunma gereksinimi aşireti vücuda getiren iki başat maddi nedendir. Köleci devlet saldırıları karşısında yok olamamak adına, kabileler ancak güçlerini birleştirerek karşı koyabilirlerdi. Haliyle, askeri ve politik örgütlenme aşiretin ayakta kalma sütunları olmuştur. Zaten, tarihte “kahramanlık çağı” şeklinde adlandırılan dönem, aşiret direnişçiliğinin geliştiği süreç olmaktadır. Örneğin, Rüstemê Zal, Kürt aşiret toplumunun direnişçi-savaşçı kahraman tipidir. Bu tipte savaşçı kahraman kişiler, farklı isimlerle tüm aşiret toplumlarında görülmektedir. Tabii burada “kahraman” sembol isimdir; yoksa asıl anlatılmak istenilen kabilelerin aşiret formunda güçlerini birleştirerek kolektif toplum direnişini örgütlemeleridir. Aşiret toplumunun tek belirleyeninin savunma ihtiyacı olmadığı açıktır. Kolektif yardımlaşma, komünal ruh, tartışarak ortak kararlara ulaşmak aşiretlerin demokratik doğal toplum karakterini gösterir. Kuşkusuz, devletli eril iktidar ilişkilerinin sızdığı toplumsal yapılarda görüldüğü üzere, eril karakterli devlet işbirlikçisi tiplerin marifetiyle aşiretlerde iç bozulmalar, yozlaşmalar meydana gelmiştir. İşbirlikçi erkek tarafından kadının tartışma ve karar süreçlerinden kovulması bozulan bu içyapıyla ilişkilidir. Fakat yine de belirtmek gerekir ki demokratik uygarlık tarihi, büyük oranda kabile ve aşiretlerin doğal varlıklarını, toplumsal özgürlüklerini korumak adına köleci devlet güçleri karşısında sergiledikleri direniş tarihidir.

Kavim, aşiretler üstü toplum kimliğidir. “Kavimsel kimlikler, tarih boyunca ortak bir dil ve kültür kökenine dayalı aşiretlerin daha üst düzeyde gelişmiş biçimlenişi olarak gelişirler”[2] Kavim, ağırlıklı olarak ortak bir mekânın yurt edinilmesinde coğrafik zemin kazanır. Aynı toprak parçası üzerinde yaşayan aşiretlerin bir üst formu kavimdir. Tabi, asıl belirleyici sosyolojik ögeler, dil ve kültür ortaklığıdır. Kavim kimliğine rengini verenin yalnızca aşiret olmadığı açıktır. Klan, kabile gibi sosyolojik yapılarda aşiretle birlikte iç içe varlık gösterir. Kültürel toplumun çoğulcu doğası, böylesi bir sosyolojik yapıya tekabül etmektedir. Diğer toplum formlarında görüldüğü gibi, eril/iktidar mikrobu kavim bünyesine de ulaşmıştır. Kavim sosyalitesinden kadının dıştalanarak, yerine baba soy atacılığının iç bünyeye dayatılması, kavimde meydana gelen yapısal bozulmaların asli nedenlerinden olmuştur. Ulus, kavmin kimlik malzemesi üzerinde bina olmuştur. Ulus çoklu kimliklere açık sosyolojik bir karaktere sahiptir. Klan, kabile, aşiret, kavim gibi toplumların, ulus formunun oluşmasında kolektif bir role sahip oldukları görülmektedir. “Tek”li kimlik gibi etnik dayatmalar ulusa ait olmayıp sonradan topluma dayatılmıştır. Tekliği toplum-kırım düzeyinde ulusa dayatan rejim ulus-devletttir. Çünkü ulus şekillenmesinde asıl belirleyici etmenler dil, kültür, tarih, ortak yurt politik temsil/irade gibi yapısal ögelerdir. M.S. 12. yüzyılın Batı Avrupa’sında ilk şekillenmesine kavuşan ulus, özünde devletleşmekte ısrar eden kültürel toplumdur. Devletleşmekte ısrar ederek direnen uluslar, özgür uluslardır. Bir kavmin ulus kimliği kazanması için devlet aygıtına ihtiyaç yoktur. Kavimsel ilişkinin dil ve kimlik olarak yoğunlaşarak devam etmesi, ulus için yeterli olmaktadır. Elbette, tarihsel köken ortak dil ve ruhsal duyumsayış, ortak pazar gibi olguları da bu etmenler arasında saymak gerekir. Bu bağlamda çok dilli, çok etnili, çok kültürlü, çok inançlı çoğul karakterli ulus, demokratik ulus olmaktadır. Devlet olmadan ulusu düşünmek, demokratik ulus kavramının nirengi noktasıdır.

Klan, aile, kabile aşiret, kavim, ulusun toplam ifadesi etnisitedir. Etnisite, devletli toplum karşısındaki sosyolojik konumlanmadır. En genel anlamıyla etnisite, yapısal temel toplum formlarının formülasyonudur.

Daha spesifik ve de yoğunlaştırılmış bir sosyolojik kavram olarak “halk”ı uzamında tarih sahnesine davet ettiğimizde, devletli üst toplum karşısında halk, direnen alt toplum, doğal toplum kimliğidir. Bu tanım öğeleri üzerine yürüdüğümüzde karşımıza çıkan sosyolojik fenomen, devletli uygarlık güçlerinin varlığının beraberinde getirdiği alt toplum direnişinin halk gerçeğinin ortaya çıkmasına neden olduğudur. Üst toplum olan devlete karşı, asıl gövdeyi meydana getiren alt toplum halk kavramında tanım kazanmıştır. Devletleşmekte direnen doğal/kültürel toplum gerçeği olarak “halk,-klan, kabile ve aşiretlerden oluşan dil, kültür benzerliği olan gruplar – toplumun hiyerarşik ve devlet örtüsündeki savaşçı – iktidar oligarşisine karşı özgür yaşam düzenidir. Yenilmemiş, direnişçi halk tarzını ifade etmektedir. Çöl, dağ ve ormanlarda saldırılar karşısında direniş halindeki her türlü etnisite, oligarşiye dayanmayan, dinsel, felsefi gruplar esas olarak bu toplumsal yaşam tarzını temsil ederler. “[3] Doğu/kültürel toplum formlarında etnisite sürekli direniş içinde olmuştur. Doğal toplum esasları dâhilinde, direniş kültürüyle varlık gösteren özgür toplumlar halk kavramında tezahürünü bulmuştur.

Kuşkusuz, etnisitenin tarihi eskilere, MÖ:15.000 ile 10.000’lerin yerleşik ve yarı göçebe kabile düzenin doğup kurumlaşma sürecine kadar uzanmaktadır. Zagros-Toros dağ sisteminin kavisinde vücuda gelen etnisite, kaynağını neolitik devrimden almaktadır. İlk klan hayatından çıkış doğal topluluklar etnisiteye beden ve zihniyet kazandıran toplumlar olmuştur. Aryen dil/ kültür grubu, etnisitenin sosyolojik kökenidir. Dil ve kültür varlıkları olarak etnisite, içte komünal değerler bağlılıkları ile dışardan gelişen devletli güçlerin saldırıları karşısındaki direnişçi karakterlerinden ötürü yarı-demokrasi, ya da daha bir tam ifadeyle “ilkel demokrasi”dir. Zaten, eğer etnisite ilkel demokrasi kültürüne dayanmamış olsaydı, dış baskılara karşı güçlü bir direniş halinde olmayı da başaramazdı. Kabile-komün düzeni etnisitenin devletli uygarlık hegemonyası karşısındaki direnişi ve toplumsal yaşam sistemidir. Köleci devletlerin talan ve köleleştirme amaçlı seferlerine maruz kalan kabile toplumu fiziki direnişinin başarısını ilkel demokrasisi ile komün düzenine borçludur. Aryenik ve semitik kabile düzenleri ile direnişleri bu minvalde örnek kabilinde gösterilebilir. Zengin maden ve kereste yatağı üzerinde yaşam sürmelerinden ötürü Hurrilerin sürekli bir biçimde Asur Krallarının işgal saldırılarına karşı direniş halinde oluşları açıklayıcı bir tarihsel örnek değerindedir. Bunun bir adım ötesini de söz konusu etmek mümkün. Çünkü bazı höyük kazılarında rastlandığı üzere Huri kabileleri kimi vakitler direniş sahalarını Sümer, Babil ve Asur kolonilerine kadar uzatarak adı geçen köleci koloni merkezlerini yıkma gücünü gösterebilmişlerdir. M.Ö. 2.000 ile 1.000 dönemi, özgür kabile direnişlerinin Hurrilerdeki zirve dönemine tekabül etmektedir.

Anti-uygarlık karakterine sahip etnisite ahlaki-politik toplum olarak okunabilir. İlkel demokrasi şeklinde adlandırılan kabile-komün esaslı etnisitenin direnişi tarihin motor gücü olmuştur. Etnisite, demokratik komünalizmin sürekli beslendiği sosyolojik vaha olmuştur. Etnisitede vücut bulan kabile-komün sistemi, demokratik uygarlık unsurlarının binlerce yıl süren direnişinin taşıyıcı kolonu işlevini yerine getirmiştir.

Etnisitenin sergilediği tarihsel direniş demokratik modernite zamanında demokratik ulus hareketlerinde tezahürünü bulmaktadır. Kapitalist modernitenin ulus-devlet rejimi “arı” bir etnik unsura dayanıp ulusu homojenleştirme adına çok sayıda otantik halk topluluklarını, etnik yapılarını, dil-kültür varlığının soykırıma tabii tutmuştur. “Teklik”i inşa adına uyguladığı fiziki ve kültürel soykırım uygulamalarına 16. Yüzyıldan itibaren yoğunca rastlanmaktadır. Ulus-devletin şeceresine bakmak bile yeterli veriye ulaşmak için kâfidir.

Bu minvalde ulus-devletlerin toplum-kırım rejimleri karşısında direniş halinde olan dil/ kültür varlıkları, ezilen sınıf, mezhep/inanç grupları, halklar çağdaş etnisite hareketleri olmaktadırlar. “Farklı ezilen etnisitelerin, diğer deyişiyle baskı altındaki halkların bir adım ötesi hareketine demokratik ulus hareketi demek sosyolojik açıdan oldukça doğru ve anlamlıdır.” [4] Kapitalist modernitenin küresel hegemonik saldırıları karşısında tek bir halk hareketinin, sınıf çıkışının, kültürel, inançsal, ekolojik, felsefik ya da feminist itirazın başarı şansı oldukça sınırlıdır. Ancak, tüm bu demokratik uygarlık unsurlarının bütünlüklü, kolektif, örgütlü hareketi başarı şansı elde edilir. Devletleşmekte ısrar eden ve politik-eylemsel duruşunu demokratik ulus hareketlerinin olgun komünal topluluklar bazında gösteren çağdaş etnisite direnişi özgürlük alternatifi olmaktadır. Demokratik ulus hareketlerinde ruh ve vücut bulan çağdaş etnisite kadim direniş kültürünün sürdürücüsü olmaya devam etmektedir.

 

 

 

 

Kaynakça
  1. Öcalan Abdullah, Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Ulus Çözümü, cilt:3, Amara Yayınevi, İstanbul 2015
  2. Öcalan Abdullah, Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü, Cilt 4, Amara Yayınevi, İstanbul, 2015
  3. Öcalan Abdullah, Bir Halkı Savunmak, Amara Yayınevi, İstanbul 2015
  4. A.g.e s. 228
  5. Özgürlük Sosyolojisi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.