Düşünce ve Kuram Dergisi

Kapitalist Moderniteye Karşı Komünalist Alternatif

Eirik Eiglad

Komünalizm nedir?

Her şeyden önce komünalizm nedir? Kendi kendini yöneten köy topluluklarının veya şehirlerin etrafında yapılanmış olan Ademi merkeziyetçi hükumetin müphem bir siyasal fikri olarak komünalizm en az organize insan toplulukları kadar eskidir. En az Anadolu ve Mezopotamya’da ortaya çıkan kentsel devrim ve ardından ilk ‘şehir devletleri’ kadar eskidir. Bu kentsel demokrasi geleneği tarihsel doruğuna Antikçağ’da, özellikle de her zaman çok ciddi tarihsel eksikliklerle gölgelense de Atina demokratik deneyiminde ulaşmıştır. Bir Adem-i merkeziyetçi eğilim olarak komünalist gelenekler insanlık tarihi boyunca istikrarlı bir gizli siyasal eğilim olarak – bazen daha güçlü bazen de daha zayıf – modern zamanlar dahil hep var olmuştur. Şimdi birçok tarihçi, komünalizmi tüm çağlar boyunca sürmüş olan çeşitli yerel yönetim sistemlerini tanımlamak için kullanışlı bir terim olarak görmektedir. Her ne kadar, bu geniş ve genel algı çeşitli bir tarihsel fenomeni tarif etmeye uygun olsa da bugün komünalizmi zamanımızın uygulanabilir siyasal bir alternatifi olarak tartışırken konuştuğumuz bu olmayacak.

Daha modern biçiminde komünalizm kendi ifadesini devrimci gelenekte buldu. Avrupa Rönesansı ve Aydınlanma halkın hayal dünyasını hareketlendirerek hükümdar ve feodal beylerin ilahi haklarına meydan okumayı beraberinde getirdi. Sıradan insanlar ‘varoluşun büyük zinciri’ içinde kendi yerlerinin ne olduğunu sorgulamaya başladı ve demokrasi yeniden ve çoğunlukla çok radikal biçimlerde ortaya çıktı. Belediye odaklı bir yaklaşım kesinlikle her demokratik ve sosyalist devrimin ilk aşamalarında var olan doğrudan demokratik yönleri renklendirdi. Bu hareket Büyük Fransız Devriminin bölge meclislerinde erkenden en yüksek noktasına ulaştı fakat komünalizm ilk defa 1871 Paris Komünu süresinde bilinçli olarak bir siyasal eğilim olarak dile geldi. Parisli radikaller Fransız topraklarında olası bir siyasal ve idari yapıyla ulus-devlet hegemonyasına doğrudan bir meydan okumayı teşkil ettiler. O zaman bu çatışmanın sonucu belirsizdi. Fakat hepimizin de bildiği gibi bu tarihsel düellodan ulus-devlet zafer kazanan siyasal model olarak ortaya çıktı. Günümüzde dünya ulus devletlere bölünmüş durumda ve gittikçe globalleşen dünyamızda bu temel siyasal ve idari bir çerçeve olmaya devam etmektedir. Fakat tabii diğer sosyal ve siyasal seçeneklerin tekrardan geçerli siyasal alternatif olarak ortaya çıkmaları önünde herhangi bir engel yoktur.

Son yıllarda komünalizm daha belirgin ve bağımsız bir radikal ideolojiyi daha çok da rahmetli sosyal kuramcı Murray Bookchin’in yapıtları üzerinden kazandı. Öncü ekolojik filozof olarak Bookchin, kapitalizm ve ulus devletin siyasal alternatiflerini arıyordu çünkü onları aslında toplumsal örgütlenmelerin anti-ekolojik ve anti-sosyal biçimleri olarak görüyordu. Kendisinin toplumsal ekoloji perspektifinden, komünalist toplumsal düzen daha insani ve ekolojik bir sosyal örgütlenme olarak gözüküyordu ki daha rasyonel ve etik idi. Daha farklı bir ifadeye kavuşturursak toplumsal ekoloji uygarlıkta ki sivil ve toplumsalı ortaya çıkarmak, özgür şehirler yoluyla medenileştirme özelliklerini geliştirmek istiyor. Bu nedenle onun temel fikirlerine daha yakından bir bakalım. Biz neyi hedefliyoruz?

 

 

Bazı Temel Fikirler

Komünalizm siyasal bir alternatif olarak kentsel demokrasiye dayalı yeni bir siyasal yapıya olan ihtiyacı vurgulamaktadır. Bu alternatif beş aşamalı bir yaklaşımla izah edilebilinir.

Birincisi komünalistler varolan belediyeleri güçlendirmeyi hedeflerler – hem resmi hem de yasal olarak; biz siyasal iktidarı yerel düzeye çekmek istemekteyiz. Ulus devletlerin bugün sahip olduğu tüm güç daha kitlesel ve demokratik yönetim biçimlerinin pahasınadır. Bizce belediye temel bir insan kurumudur ve o yeniden siyasal güç kazanmalıdır. Bu aşikarmış gibi gözükebilir: nihayetinde komünalizm belediyeler veya komünlere dayalı bir sistem anlamına gelmektedir. Yine de ben onun sadece uzak bir ideal olmaktan ziyade toplumu değiştirecek olan komünalist stratejilerin önemli bir parçası olduğunu iddia ediyorum. Biz gücü halka iade etmek istiyoruz ve bizce bu en iyi, toplumun gücünü iade etmek ile ifade edilebilir ve siyasal yaşamımıza insani bir boyut vermekle mümkün olur.

İkinci olarak, komünalistler, yurttaşlar arasında gücü paylaşarak varolan belediyeleri demokratize etme peşindedirler. Belediyeleri sadece güçlendirmek yetmez; onlar aynı zamanda esaslı bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdırlar. Bu aşamalı olarak ve aralıklı adımlarla kendisini çeşitli komiteler, konseyler ve meclislere dayandırarak gerçekleştirilebilir. Demokrasinin siyasi ifadelerine biçim verilmesinde bölgesel gelenekler kesinlikle rol oynayacaktır. Biz komünalistler olarak hala belediyelerde temel karar verici birimlerin açık yurttaş meclisleri olmasını öneriyoruz. Meclis derken eklemeliyim, arada bir veya rastgele gerçekleşen halk toplantılarını kastetmiyoruz: biz tartışabilecek ve karar verecek olan daimi ve legal kuruluşlardan bahsediyoruz. Bunların topluluk yaşamında ki varlığı bugün ki belediye binası kadar merkezi olmalıdır. Buradaki yaklaşım sadece tüm yetkililer ve her çeşit kamu yönetimini denetim ve feshetmeye açık tutarak demokrasiyi daha şeffaf veya sorumlu hale getirmek değil ama aynı zamanda tüm toplumu bir bütün olarak yurttaşların siyasal ortaklaşması olarak güçlendirmektir.

Üçüncü olarak komünalistler belediyeleri bölgesel ağlar ve daha geniş konfederasyonlar biçiminde birleştirmek gerektiğini kabul ederler. Ve zaman içerisinde ulus devletlerin yerine belediye konfederasyonlarını koymak için çalışırlar. Hiçbir belediye kendi başına ne siyasal, kültürel ne de ekonomik olarak ayakta kalabilir ki kalsa bile biz de bunu istemeyiz. Kültürel ve ekonomik değiş tokuş konfederasyonun tüm tarafları açısından karşılıklı zenginleştiricidir. Buna rağmen biz komünalistler belediye demokrasilerini temel karar verme yapıları haline getirmeyi ve konfederasyonun daha ‘üst’ düzeylerinin ise ağırlıkta koordinasyon ve idari fonksiyonlarının olmasını sağlamakta ısrarcıyız.

Dördüncü olarak, komünalistler ilerici sosyal hareketleri yerel ve bölgesel düzeyde birleştirmeyi istemektedirler. Sadece sivil toplumu güçlendirmeyi – ki bu başlı başına önemlidir – hedeflemiyoruz fakat belediyesel demokrasi çağrımız tüm yurttaş inisiyatif ve hareketleri için ortak bir odak noktası bulmanın bir yoludur. Bu önerimiz her zaman ahenkli bir uzlaşma beklediğimizden değil – tam tersine – biz tartışma ve ihtilafdan yanayız. Toplum, tartışma ve çekişme üzerinden gelişir. Aslında bizce, yurttaş meclisleri sınıfsal eşitsizlikleri, baskıyı, cinsiyet hiyerarşilerini ve benzeri konuların dile geleceği önemli kuruluşlardır. Aynı zamanda hangi kültürel özellikleri geliştirmek hangilerini ortadan kaldırmak istediğimize dikkat çekeceğimiz yerdir de. Belediye meclisleri kesinlikle sınıf mücadelesinin bir alanı olacaktır.

Tam anlaşılması açısından şunu belirtmek gerekir; topluluklarımız içten bölünme halinde olduğu müddetçe – zengin ve fakir, kadın ve erkek, genç ve yaşlı, üretici ve tüketici ayrımları ve daha farklı ekonomik, ulusal, etnik veya kültürel engeller nedeniyle insanların bir araya gelerek eşit düzeyde katılım sağlamalarını bekleyemeyiz. Yurttaşlığı eşit hakların resmi olarak tanındığı kavram olmanın ötesinde bir anlama kavuşturacaksak bireylerin ve grupların çağdaş toplumda yaşadıkları ve yakın gelecekte yaşayabilecekleri dezavantajları dıştalanmışlık, marjinalleşme ve doğrudan ırkçılık gibitelafi etmede yardımcı olmalıyız. Bununla beraber halkın ilgisini ortaya çıkarmak için eğitimi yoğunlaştırmalıyız. Aynı zamanda ve tartışmasız olarak biz laik siyasal yapılarda ısrarcıyız. Her ne kadar kültürel otonomi, inanç özgürlüğü ve bölgesel çeşitliliği teşvik etsek de komünalistler olarak siyaset ve yönetim üzerindeki dinsel etkilere karşı mücadele ediyoruz.

Beşinci olarak, özgürlük için gerekli olan maddi ön koşulların farkındayız. Umarım ki şunu açık ortaya koydum: Komünalizm toplumsal olarak önemli olan üretim araçlarının kolektif siyasal kontrolüne dayalı sınıfsız bir toplum öngörmektedir. Eğer tüm yurttaşlar için maddi güvenlik ve mutluluğu (sağlığı) güvence altına alacak bir ekonomik sistem yaratamazsak tüm önceki noktalar tartışmalı hale gelecektir. Ekonomik sistemimiz bu garantileri vermeli ve doğal dünyayla dengeli olan ekonomi ve teknolojileri geliştirmelidir. Kolektif siyasal kontrol çözümümüz hem ekonominin belediyeleşmesini önermekte ve hem de kaynakların bölgeler arası dengeyi sağlamak için de konfederal tahsisini.

Konfederalizmin temel fikirlerini şimdi çizmiş oldum. Umarım bu fikirlerin salt ulvi ilkeler olmadığı nettir. Bunlar bir alternatif siyasal çerçeve sunmaktadır. Dahası, bu idealler bizim stratejik yaklaşımımızın bir parçasıdır. Belediye odaklı, doğrudan demokrasi, konfederasyon, toplumsal özgürleşme ve ekonominin belediye tarafından kontrolü halk iktidarını tekrardan alacak olan stratejimizin ayrılmaz parçasıdırlar. Her bir ilke tek başına eksik ve yetersizdir: Birlikte ele alındığında ise onlar oldukça etkilidir.

 

Zorlukları Karşılamak

Fakat şimdi bir de bugün karşı karşıya olduğumuz siyasal zorluklara komünalizmin cevap olup olmadığına bakalım. Buna cevap verebilmek için önce masaya önemli sorunlarımızı yatıralım. Toplumu esaslı değiştirmeye, adil ve özgür toplum yaratmaya çalışan herhangi bir radikal çaba bu tür zorluklarla karşı karşıya kalır. Kapitalist modernitenin alternatifini aramak için burada bulunurken belki de en acil sorunlardan bir tanesi kapitalizmin yerine – hem ekonomik sistem, toplumsal model ve hem de ki bu çok önemlidir bir kültür ve ‘etik’ sistemi olarak – neyin geçeceğini aramaktır. Biz zamanımızın krizinin çözümünün kollektivizmde yattığını ve ekonominin belediyeleştirilmesiyle ihtiyacımız olan demokrasi ile sosyalizm sentezinin ortaya çıkarılabileceğini öne sürüyoruz.

Diğer bir – aynı oranda önemli – problem ise modern ulus devletin yerine geçebilecek siyasal ve idari kuruluşları ortaya çıkarabilmektir. Ulus devlet kapitalist sisteme sadece bütünsel olarak bağlı değildir fakat onun merkeziliği, bürokratikliği ve kültürel homojenleştiriciliği gerçek bir demokrasi biçimine ulaşma mücadelemizi baltalamaktadır. Burada anlaşılması gereken önemli bir husus belediyelerin ulus devletin yerine geçmesi düşünülmemekte fakat onun yerine konfederasyon geçecektir. Konfederalizm – demokratik konfederalizm emin olabiliriz ki bizim ulus devlet için alternatifimizdir.

Bir farklı problem de ilerici toplumsal hareketleri birleştirmenin yollarını bulmaktır. Özellikle de ilerici feminist ve ekolojik hareketler ile yeni kentsel hareketler ve yurttaş inisiyatifleri ve aynı zamanda sendikalar ve yerel kooperatifler ve kolektiflerin farkındalıklarını birleştirme ihtiyacıdır. Bu noktada birbirimizden öğreneceğimiz çok fazla şey var ve birbirimizle işbirliği yapmanın ve çabalarımızı güçlendirmenin yollarını bulmalıyız. Komünalist fikirler olarak meclise dayalı demokrasi bu ilerici fikir alış verişini daha kalıcı bir şekilde mümkün kılacaktır ve daha direk siyasal sonuçları da olacaktır.

Tabii ki komünalizm bu radikal hareketleri birleştirmek için bir taktik değildir. Belediyesel demokrasi çağrımız akıl ve ahlakı kamu tartışmalarında ön plana çıkarma çabasıdır. İyi bir toplum nasıldır? Çocuklarımızı iyi yetiştirmenin yolu nedir; okullarımız nasıl olmalıdır? Yaşlılarımız ve hasta/engelli olanlara nasıl bakmamız lazım? Teknoloji ve endüstriyi nasıl kullanmalıyız? Yiyeceklerimizi nasıl üretmeliyiz? Halk meclislerinde bu tür sorular kapitalist olmayan bir çerçevede sorulup cevaplandırılabilir.

Tüm bunlar Kürt sorunuyla nasıl bir bağlantı içindedir? Apaçık ki eğer pratikleştirilirse Kürtlere kültürel otonomi ve siyasal ifade biçimini kesinlikle verecektir. Tabi ki şunu itiraf edeceğim belediyesel demokrasi – ne kadar güzel olsalar da – Kürt hareketinin karşı karşıya kaldığı zulümden dolayı son derece naif gelebilir. Liderlerimiz salt siyasal olarak aktif olduklarından dolayı zulüm görürken, tutuklanırken ya da hatta öldürülürken biz yerel politika nasıl yapabiliriz ki? Bu Kürdistan’a özgü bir durum değil fakat bu hareketin maruz kaldığı büyük baskı Batı medyası tarafından büyük ölçüde göz ardı ediliyor.

Her şeyden önce büyük baskının karşısında kollektif eylemin, hareket disiplinin ve gerçek liderliğin yerine konabilecek hiç bir şey yoktur. Komünalist siyaset her yerde her zaman mümkün olmayabilir ve koşullar bu fikirleri uygulamak için farklı stratejileri gerektirebilir.

Komünalizmin anlamlı olduğu başka yollar da vardır ve Kürt hareketini güçlendirebilir de. Bu politika sadece Kürt topraklarında siyasal örgütlenme için anlamlı değildir ama bu yaklaşım Türkiye’de ve Almanya gibi, Hamburg gibi şehirlerde dahil, önemli olacaktır. Eğer sürgün Kürt grupları sadece lobi grupları ve dayanışma ağları olarak değil de Almanya ve diğer yerlerde yerel ve bölgesel siyasal gruplarla daha yaygın olarak o ülkenin de siyasal coğrafyasını değiştirmek için çalışırlarsa önemli adımlar atılmış olur. Bu Batılı güçleri zayıflatmanın ve sıradan insanların ihtiyaç ve istemlerine daha duyarlı hale getirmenin bir yolu olabilir. Çok sıkça Batılı liderler dar ekonomik büyüme ve jeopolitik kontrol hedefleri için kendi demokrasi ve insan hakları ideallerine kendileri ihanet ettiler. Sosyal ekoloji ve demokratik konfederalizme yüzümüzü dönerek sadece Türk devletinin değil tüm ulus devletlerin hegemonyasını baltalamış olacağız. Günümüzde ulus devletler askeri olarak son derece güçlenmişken ve kapitalist sistemle esasta evliyken her zamandan daha fazla onların meşrutiyetine meydan okumak ve yerel ve bölgesel siyasal yapılar inşa ederek içlerini oymak gereklidir.

 

Komünalüzmin Uygunluğu

1980’ler ve 90’larda komünalist demokrasi eleştirmenleri Murray Bookchin’in fikirlerinin kendi siyasal bağlamında geçerli olduğunu iddia ederdi. Bookchin nispeten merkezi olmayan ve seyrek nüfuslu olan Vermont eyaletinde – ki buranın kasaba toplantı demokrasisinin eski bir geleneği vardı yaşadı. Onlar onun siyasal yaklaşımının benzersiz olarak Vermont’un demokratik geleneklerine uygun olduğunu ve başka bir yerde geçerliliği olamayacağını savundular.

Ben her zaman bu itirazı garipsedim. Benim için komünalizm fikirlerini kendi tarihsel ve kültürel bağlamımda nasıl uygulayabileceğim aşikardı. Aslında, bu fikirler İskadinavya’nın konumu açısından oldukça geçerli fikirlerdir. Topluluklarımız sadece belirgin bir insani düzeyi korumadı aynı zamanda kültürel ve tarihsel olarak İskandinavya ülkelerinin Norveç, İsveç, Danimarka ve Kuzey de ise Sami ve Finliler ile aralarında bu sınırları aşan birçok ortaklığı var. Yine İskandinavya da belediye kurumları hem siyasal hem de ekonomik açıdan nispeten güçlüdür. İskandinav toplumsal ekolojistler var olan demokratik kurumların nasıl ilerletilebileceğini ve yerli geleneklerin üzerine nasıl inşa edilebileceğini tartışmaya başladılar. Burada toplumlarımızın bir program dahilinde değiştirilmesinin mümkün olduğunu vurguladılar. Sonrasında eleştirmenlerimizin İskandinavya’da da mümkün olabileceğini itiraf etmeye başladılar çünkü iyi gelişmiş bir toplumsal alt-yapı, hoşgörü mirası ve belirgin belediye geleneği mevcuttu. Yine de başka bir yerde mümkün olabileceği düşünülmüyordu. Bence katılımcı demokrasinin evrensel geçerliliği vardır – insan hakları gibi – ve komünalizm tarafından önerilen uygulama birçok yaratıcı biçimleri açığa çıkarabilir.

Bu idealler için çabalanması gerekmektedir ama aynı zamanda savaşılması gereken gerçek mücadelelerin izini kaybetmemek önemlidir. Özgür belediyecilik vizyonumuz – ki belediye insan özgürlüğünün fiiliyata geçirmenin ve kolektif karar alma süreçlerinin asal odağı – günümüzde var olduğu biçimiyle, muazzam çeşitlilikteki belediye ve bölgelerle ve kültürel ve politik bağlamda ki çeşitlilikle meşgul olmayı gölgede bırakmamalıdır. Teorik yaklaşımlar ile pratik tecrübe arasında bir denge açığa çıkarılmış mıdır? Yalın cevabımız hayırdır. Marksizm’in veya anarşizmin tecrübesini nasıl değerlendireceğiz? Başarılı oldular mı? Teori ve pratik arasında net bir denge kurabildiler mi? Uzun bir sicile rağmen, şimdiye kadar kapitalizme karşı koymak için gelişen tüm radikal girişimler tarihsel başarısızlık olarak kabul edilmelidir. Kapitalizm hala burada ve şu ana kadar gerçekleşen sosyalist deneyler sınıfsız ve özgür bir toplum yaratamadılar. Komünalizm tam da sivil toplum ve belediye kurumlarını güçlendirmeyi hedeflemektedir ve bunu dünyanın her tarafında var olagelen güçlü geleneklerin üzerine inşa ediyoruz. Birçok bölge – Batı da, Doğu da, Güney de ve Kuzey de – hâlihazırda az çok iyi işleyen belediyelere, güçlü bir topluluk duygusu ve çok çeşitli sivil toplum kuruluşlarına sahiptir. Biz bu var olan eğilimlere daha bilinçli bir demokratik biçim vermek istiyoruz.

Şu an yürürlükte olan herhangi bir komünalizm modeli yok. Komünalizm, demokrasi veya katılımcı yönetim ve federalizm veya konfederalizm kavramlarımız tarihsel olarak sınırlıdır. Her ne kadar sürekli bir tarihsel varlığı olsa da örnek alabileceğimiz herhangi bir form halinde olmamıştır. Hiçbir biçimde daha önceki ve basit yaşam tarzlarınıza dönme ihtimalimiz yok – demokrasi ve konfederasyon fikirlerinde var olan potansiyeli açığa çıkaracak daha yüksek bir sentezi ortaya çıkarmalıyız. Daha sofistike bir demokrasi fikrine ihtiyaç vardır ve Kürt hareketi tarafından başlatılan çalışma sanayileşmiş Batı’da ki doğrudan demokrasiyi uygulamaya çalışan aktivistler için oldukça ilham vericidir.

Kürtlerin durumu ve Kürt liderlerin ortaya koydukları çözüm önerileri oldukça önemlidir. Konfederal fikirlerin sadece Kürdistan – ve var olan Türkiye, Suriye, İran ve Irak gibi ulus devletler üzerinde değil Ortadoğu’nun genelinde büyük etkisi olabilir. Bugün insanları etnik, dini ve ulusal sınırlar üzerinden ayıran anlaşmazlıklar onları kültürel otonomi ve doğrudan demokrasiye izin veren yeni konfederal yapılarda, potansiyel olarak, bir araya getirmeye yardımcı olabilir.

 

Başka Bir Demokrasi Mümkündür!

Mücadelemiz zorludur. Bazen komünalizm ya da solözgürlükçü siyasetin genel olarak tarihsel fırsatlarını kaybettiğini düşünebiliyorum. Günümüzde, demokrasi devlet idaresi, özgürlük, bireysel tüketim ve federalizm ise halkın denetimi dışında olan devleti aşan yapılar anlamına gelmiş durumdadır. Sanıyorum ki bu Kürt aktivistlerin sıkça hissettiklerine benzemektedir; son bir kaç yüzyıldır sınırlar oluşturulup ve diğer ulusal kimliklerin galip gelerek kendi bölgesel hegemonyalarını alıp uluslararası tanınma elde etmesiyle beraber belki bir ulusal topluluğu oluşturmak için tarihsel fırsatlar kaybedildi. Bazen insan kapitalizmin ve günümüz ulus devletlerinin köklülüğüne bakıp çaresizliğe düşebilir.

Fakat dünyanın her tarafında demokrasi ve hümanizm idealleri büyümektedir – bazen bu pratikte olmasa dahi kesinlikle bizi yönlendiren ve ilham veren idealler olarak. Burada bir paradoks var gibi, o da şayet herkesin – Kürtler ve herkesin – kültürel olarak kendi kaderini tayin ve siyasal ifade hakkını garanti altına alabilmek için bizler bu hakkın bazı temel evrensel ilkelere – demokrasi ve toplumsal özgürlük ile insan hakları ve hukukun üstünlüğüdayandığını kabul etmeliyiz.

Dünya ilgisini Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümüne çevirmelidir: Burada Abdullah Öcalan tarafından öne sürülen öneriler meşru ve cömerttir. Dahası, Kürt hareketi, şayet kapitalist moderniteye karşı alternatif oluşturma arayışını sürdürürse dünyanın her tarafında ki radikaller için ilham kaynağı olabilir. Bugün Kürdistan, Almanya ve Norveç de güçten düşürülmüş kitlelere seslenir.

Tarih her zaman değişiyor ve gelecek henüz yazılmadı. Hepimizin onu daha iyisi için değiştirme gibi bir görevi ve ihtimali vardır. Farklı bir demokrasi mümkündür. Burada hazır olan herkese özgür ve demokratik bir Kürdistan, özgür ve demokratik bir dünya mücadelesinde kuvvet ve onu devam ettirecek cesaret diliyorum.

*Bu metin, 3-5 Şubat 2012 tarihinde Hamburg’da yapılan, ‘Kapitalist Moderniteye Karşı Alternatif Konseptler ve Kürtlerin Arayışı’ başlıklı konferansta yapılan konuşmanın dökümüdür. Türkçeye Havin Güneşer tarafından çevrilmiştir.

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.