Düşünce ve Kuram Dergisi

Kürdistan’da Ekonomik Özerklik

Zeynel Günaydın

İnsan ihtiyaçları farklılık ve çeşitlilik gösterir. Bu ihtiyaçların bir bölümü biyolojik ve sosyal yaşamın sürdürülmesi için zorunludur. Yaşamın devamı için karşılanması gerekir. Temel beslenme, barınma, giyinme, güvenlik vb. ihtiyaçları bu türdendir. İnsan yaşadığı süre boyunca da devam eder, süreklilik gösterir. Dolayısıyla Ekonomi; insanın bu ihtiyaçlarını karşılama faaliyeti olmaktadır.

Ekonomi, toplumsal bir faaliyettir. İlk insanın yaptığı avcılıktan, toplayıcılıktan günümüzün modern teknolojik yöntemlerine varana kadar her zaman toplumun ortak bir faaliyeti olarak yapılmıştır.  Sınıf ve devlet, bu toplumsal emeğin yaratımı olan artık ürünün gaspı üzerinde yükseldi. Özel mülkiyet ile birlikte ekonomik faaliyetlerde olmayan, çalışmadığı halde toplumun ürettiği bu fazla ürünü gaspederek yaşayan bir kesim aynı zamanda ekonomi adına karar verme hakkını da gasp etti.  Çünkü daha fazla artık ürün daha fazla sermaye, daha büyük iktidar demekti.  İktidarların daha büyük coğrafyalara yayılmak istemesi,  daha fazla insan topluluklarını kontrol etmek istemesinin bu gerçeklikle birebir bağlantısı vardır. Bunun içindir ki, uygarlık tarihi savaşların, katliamların, soykırımların ve acıların tarihidir.  Topluma ve toplumsallığa karşı açılmış savaşların tarihidir.

İktidarın, toplumun ekonomisi üzerinde sürdürdüğü bu gasp ve talan, gerçekte topluma karşı bir savaş halidir.  Merkezileşen iktidarın toplumu dağıtmasıdır. Nitekim kölecilik, derebeyliği ya da feodalizm, derinleştirilmiş kölecilik olarak kapitalist sistemin iktidar ve devlet biçimleri, toplumlar üzerinde tam da böyle bir etkide bulunmaktadır. Ekonomiden koparılan toplum, tükenişe giden toplumdur.  Yaşamsal ihtiyaçlarını sağlayamayan, üretemeyen bir toplum açık ki varlığını da sürdüremez durumda olur. İktidarların bağımlı birer kölesi durumuna gelir. Toplumsallaşma, ekonomik süreçlerin maddi ve manevi üretimin ayrılmaz temel bir unsuru olarak gelişmektedir. Toplum ekonomiden koparıldığında ya da ekonomik gelişmesi engellendiğinde, üzerinde tekel ya da başka bir sömürü düzeni kurulduğunda toplum ciddi bir darbe alır, yıkıma doğru gider. Bu amaçla toplumun kendini sürdürdüğü, devlet ve iktidar dışı bir alana ihtiyacı vardır. Toplum ancak böylelikle kendini devlete karşı koruyup geliştirebilir.

Toplumun devletleşmeden ya da iktidarın değişik formlarına başvurmadan örgütleneceği en uygun örgütlenme formu demokratik özerkliktir. Toplum yekpare bir yapı değildir. Ortak birçok özelliğinin yanında çeşitli farklılıkları da bünyesinde barındırır.  Yani özerklik için uygun bir yapısı vardır. Özerklik her topluluğun ya da her farklılığın kendini ifade edebileceği, yansıtabileceği, iradesini katabileceği yapıdır. Burada sözü edilenin herhangi bir özerklik değil, toplumun doğrudan katılımının sağlandığı, özyönetimin esas alındığı demokratik özerkliktir.

Devlet, her alanda iktidarın derinliğine örgütlenmiş biçimi olarak ekonomide de topluma yer bırakmamaktadır. Siyasal olarak toplumun demokratik özyönetimi yerine kendi iktidarlarını kurup geliştirirlerken, toplumsal emeğin bir sonucu olarak gelişen ekonomiyi de iktidarlarını büyütmek ve geliştirmek için kullanmaktadırlar. Böylece toplum ekonomisinin, toplumsal emeğin sonuçlarının yine toplumun aleyhine dönmesini sağlamaktadırlar. Derinleştirilmiş kölelik ve sömürü sistemi olarak kapitalist üretim ilişkileri bu iktidarını ulus-devlet ile katı merkeziyetçi, tekçi bir siyasal sistem halinde örgütlemektedir.

Toplumsal emeğin sonuçlarının toplum aleyhine dönüşmesi ve iktidarı büyütmesini engellemenin tek ve biricik yolu toplumun kendi özerk ekonomisini örgütlemesidir. Ekonomi toplumsal alanın tümü ile ilgilidir. Toplumu salt ‘ekonomi toplumu’ olarak ele almak daha baştan yanlışlara neden olacaktır. Ekonomi toplumun temel faaliyetlerinden biridir ama tek faaliyeti değildir. O nedenle de toplumsal kuralların ve normların, yani ahlakın, kültürün gelişimini sadece ekonomi ve üretim ilişkileriyle açıklayamayız. Bunun etkisi olduğu kadar, zihniyetin ve düşüncenin de etkisinin olduğunu, bunun karşılıklı diyalektik bir ilişki içerisinde birbirlerini etkileyip geliştirdiğini bilmeliyiz. Onun için de ekonomik yapısallığın toplumun diğer yapısallıklarıyla karşılıklı etkileşim içinde olması gerektiğinin farkında olarak, diğer yapılarla birbirlerini tamamlayan, bir bütünlüğü oluşturduğunu görmek gerekir. Toplum bir bütünlük gösterir. Toplumsal yapılar da bu bütünlüğün birbirini tamamlayan birer yüzü, görünümü olmaktadır. Bunun için ekonomik özerkliği demokratik özerkliğin, özyönetimin ve demokrasinin ekonomide yaşam bulmuş hali olarak görmek gerekir. Demokratik özerkliğin toplumsal ekonomideki ifadesi komünal ekonomidir. Komünal ekonomi toplumsal ihtiyaçlar için üretim yapar. İnsanı, toplumu, doğayı nesne olarak gören, ticari bir mal gibi kâr amacıyla yaklaşmaz. Tersine, ekolojiktir.

Toplumlar için ekonomisini bir sınıfa, devlete ya da ekonomi ile ilgili olmayan herhangi bir kesime bırakmak ölümle eşanlamlıdır. Bir insan ya da bir toplum kendi beslenmesini, barınmasını, güvenliğini hiçbir şart ve koşul altında başkasına bırakmaz, bırakamaz. Ekonomide öz yönetim sağlamış bir toplum, hem toplumsal emeğin kendi aleyhine dönmesini, yani sermaye ve iktidar gücü olup karşıtına dönmesini engellemekte hem de kendi varlığını geliştirme ve toplumsallığını doğru yaşamasına yol açmaktadır.

 

Kürdistan’da Ekonomik Özerklik

Kapitalist modernite azami kâr, ulus-devlet ve endüstriyalizm ile büyük işsizler ordusu yaratmış, ücretleri alabildiğine düşürmüştür. Kapitalizmin en temel yasası olan azami kâr yasası için buna ihtiyaç duymaktadır. Gerçek ekonominin yaratıcısı, geliştiricisi ve asıl sahibi konumundaki kadının da ekonomi dışına itilmesi, ücretsiz ya da düşük ücretli bir konuma mahkum edilmesi, yani toplumun ekonomik özgürlüğünün elinden alınması ile bu süreç tamamlanmak istenmiştir.

Kürdistan ülkesi ve toplumu, kapitalist sistemin önemli bir ham madde kaynağı ve pazarı olarak amansız saldırılara, iç içe birçok sömürgeci uygulamaya, işgale maruz kalmıştır. Bunlardan biri de ekonomik işgal olmaktadır. “Ekonomik işgal işgallerin en tehlikelisidir. Ekonomik işgal bir toplumu düşürme, çökertme ve çözmenin en barbar yöntemidir. Kürt toplumu, üzerindeki ulus-devlet baskısı ve zulmünden çok, ekonomik araçlarına el konularak, ekonomik yaşamı denetlenerek nefessiz hale getirilmiştir. Bir toplumun kendi üretim araçları ve pazarı üzerinde kontrolünü kaybettikten sonra yaşamını özgürce sürdürmesi mümkün değildir. Kürtler sadece üretim araçları ve ilişkileri üzerindeki kontrollerini büyük ölçüde kaybetmediler; üretim, tüketim ve ticaretin kontrolü de ellerinden alındı. Daha doğrusu, kendi kimliklerini inkâr etme temelinde egemen ulus-devletlere bağlandıkları oranda mal varlıklarını kullanmaları, ticaret ve sanayide rol oynamaları mümkün oldu. Ekonomik tutsaklık, kimlik inkârcılığının ve özgürlükten yoksunluğun en etkili aracı kılındı. Özellikle akarsuları ve petrol yatakları üzerinde kurulan tek taraflı işletmeler tarihsel kültürel varlıkları olduğu kadar verimli arazileri de yok etti. Siyasi ve kültürel sömürgecilikten sonra daha da yoğunlaştırılan ekonomik sömürgecilik, ölümcül darbelerin sonuncusu oldu. Sonuçta gelinen nokta ‘Ya toplum olmaktan çık, ya da öl!’2 oldu.” Kürt toplumuna dayatılan tepeden tırnağa buydu. Bunun sonucunda tanınamaz bir toplumsal gerçeklik yaratılır. Bu, aynı zamanda çıkışın yolunu da gösteriyor; ekonomi üzerinde toplumsal denetimi sağlamak. Bu açıdan ezilen toplumların, söz konusu olan Kürdistan toplumunun ekonomik özerkliğini kazanıp bunu bir alternatif model olarak geliştirmesi insanlığın geleceği açısından hayati

önemdedir. Bu yönüyle de ele alındığında ekonomik özerkliğin geliştirilmesi, toplumsallığın savunulmasında, temel bir öz-savunma çalışması olmaktadır.

Sömürge bir ülke ve toplum olmanın getirdiği ağır toplumsal ve ekonomik sorunlar ekonomik özerkliğin en çok uğraşacağı konuların başında gelmektedir. Kürdistan toplumu ekonomik öz yönetiminin mücadelesini verirken aynı zamanda demokratik özerkliğin, demokratik ulus ve demokratik konfederalizmin de mücadelesini vermektedir. Çünkü bunlar birbirine bağlı, birbirini tamamlayan bir bütünü oluşturmaktadır.

Kürdistan için ekonomik özerklik, üretilenin kullanım değerinin ve toplumsal yararın öncelikli olduğu;  üretim öncesi ve tüm üretim süreçlerinde, üretimin sonuçları ve bölüşümde üretenlerin karar verdiği bir ekonomik özyönetim şeklidir. Neyi, nerede, ne zaman, ne kadar ve kimler için ürettiğini bilen bir ekonomik üretim ve yönetim tarzının geliştirilmesi, kapitalist üretim tarzının yarattığı yabancılaşma ve sosyal sorunlara da çözüm olmaktır. Komünal ekonomi sadece üretim, pazar ve tüketim ile sınırlı olmanın çok ötesinde, toplumla, toplulukla ve bireyle ilgilidir. Çünkü ekonomide üretimi sağlayan emek, toplumsaldır.

Kürdistan’da ekonomik özerklik, toplumun ihtiyaç duyduğu üretimin yine bizzat toplum tarafından, özellikle de toplumun ilgili kesimi tarafından belirlendiği ekonomik özyönetimdir. Bizzat üretim yapanların karar ve uygulama gücü olduğu bir yapısallıktır. Bu yapısallık üç temel kurumlaşma ile sağlanabilir. Komünler, kooperatifler ve akademiler.

Komün, toplumsallığın en yoğun ve demokratik şekilde yaşandığı temel toplumsal yapılar olarak ekonomik özerkliğin temel taşı niteliğindedir. Ortak üretim ve yaşamın, paylaşımın maddi ve manevi tüm yönleriyle yaşandığı özgür toplum birimleridir. Yaşamın ve toplumun maddi yanı kadar manevi ve moral yanını güçlü yaşayan demokratik toplumun varoluş ve yaşam tarzıdır.

Akademiler, düşünce ve zihniyet geliştirme, bu amaçla araştırmalar yapma ve bunu topluma taşırma merkezlerdir. Kapitalist sömürü çarklarının ekonomiden kopardığı ve bir sömürü nesnesi haline getirdiği birey ve toplumu demokratik, ekolojik, komünal ekonomi ile buluşturmak, kendi emeği ve sonuçları üzerinde söz ve karar sahibi olmasını sağlamak, ekonomik özyönetimin gelişmesi için kuramsal ve pratik çalışmalar geliştirir. Demokratik ulus ve demokratik özerklik zihniyetini geliştirmek, insanda ve toplumsal zihniyette ekolojik, komünal ekonominin gelişmesini sağlamak, akademilerin temel görevi olmaktadır. Kapitalist sömürü sisteminin yarattığı tüketim kültürünü alabildiğine yaşayan, doyumsuz ve tatminsiz, bireyci insan tipi yerine, emeği ile düşünceleriyle, bütünlüklü ve çok yönlü katılımıyla topluma ve yaşama zenginlik katan, birey olmanın özgürlüğü ile toplumsal olmanın gerçekliği arasında doğru ve sağlıklı denge kuran, iradeli ve özgür düşünen, toplumsal yaşayan bireyin gelişimi, akademilerin temel çalışmaları olmaktadır.

Kooperatifler ise birer ekonomik ve sosyal işletme olarak, meclislerin, komünlerin yürüttüğü faaliyetlerin ekonomik boyutunun örgütlendirildiği ve üretimin gerçekleştirildiği yerlerdir. Kooperatif, üyelerinin doğrudan demokrasi ile katıldıkları ekonomik faaliyetin özyönetim kurumlarıdır. İhtiyaç duyulan her sahada yeterli sayı ve bileşenle kooperatifler kurmak, bunların sektörel bazda, birbirleriyle daha çok ilişki içinde olan kooperatifleri konfederasyonlara kavuşturmak, tüm kooperatiflerin birliğini sağlayacak konfederal kooperatifler birliği ile köy ve şehirlerin en küçük biriminden en büyüğüne kadar tüm ekonomik faaliyetleri, kooperatiflerin koordinasyon merkezine ulaşarak toplumun öz eylemi olan ekonomide toplumun yönetimini sağlamak mümkündür.

Kooperatiflerin üyeler tarafından seçilmiş ve gerektiğinde seçenler tarafından görevden alınan yönetimlerinin yanında, doğrudan demokrasinin gereği olarak faaliyetlerin planlanmasından yürütülmesine ve sonuçlarına kadar üyelerin katılımı ve tartışması sağlanır. Kooperatif yönetimi, üyelerin belirlediği ve onayladığı politikayı uygular ve sonuçlarını yine üyelere rapor şeklinde sunar. Kooperatifin tüzük ve sözleşmesi olur. Bu sözleşme ve tüzük politik ve ahlaki toplumun zihniyet ve yaşam düzeyini yansıtacak şekilde olmalıdır. Yine kooperatifin faaliyet sürdürdüğü üretimde, ürettiği hasılanın ucuz, sağlıklı ve güvenli olması oldukça önemlidir. Ürünün topluma sunulmasında kâr amacından ziyade emeğinin karşılığını almayı esas aldığından ekolojik, ucuz ve toplumsal yararı ön planda olan bir üretim şeklini esas alır.

Kapitalizm ekonomiyi toplumdan gaspetti. Ancak yukarıda belirtilen çalışmaların iç içe ve birlikte yürütülmesiyle kapitalizmin bu sömürü sistemine son verilebilir. Toplumun emeği toplum yararına ve yine toplum tarafından yönetilerek aynı zamanda kapitalist Pazar ilişkileri de sınırlandırılarak etkisiz kılınmış olur.

Ekonomik özerklik ilkesel olarak dışa bağımlılığın reddi üzerinden gelişir. Bunun için karşı karşıya kalacağı sorunları da özgücü ve kendi imkanlarıyla çözmesi gerekir. Bu sorunların çözümünde daha önce yaşanmış ve yaşanmakta olan deneyimlerden faydalanacaktır. Yine de karşılaşacağı sorunlar daha pratik sorunlar olabileceği gibi, zihniyet, örgütsel, mali ve teknik sorunlar da olabilir. Bunları da üyesi olduğu komünler, meclisler, ihtiyaçlar temelinde yerelden örgütlenmiş demokratik örgütlenmeler, kooperatif birlikleri ya da konfederasyonları ile karşılıklı yardımlaşma yoluyla giderebilir.

Kürdistan için, hangi temel üretim sahalarında çalışmalara başlanmalı gibi bir soruya verilecek tek cevap vardır; o da tarım ve hayvancılık ile ilgili kooperatifçiliktir. Kürdistan coğrafyası hem tarıma hem de hayvancılığa elverişlidir. Kürdistan toplumu da bu kültürün hem oluşturucusu hem de günümüze kadar taşıyan ve hala yaşayan bir toplum olması sebebiyle kooperatiflerin bu alanlarda başlatılmasının daha başarılı sonuçlar yaratması kaçınılmaz görünmektedir. Çünkü toplumsal kültürümüz de tarihsel olarak bu yönde gelişmiştir. O nedenle de Kürdistan’da gelişecek ekonomik özyönetim ve özerklik tarihsel kültürümüzün ve toplumsal yapımızın sürdürülmesi ve sömürü cenderesinden çıkarılması için ilk başta tarım ve hayvancılık alanlarında ekonomik özerklik inşasına başlamasının gereği ortaya çıkmaktadır.

Bununla birlikte Kürdistan toplumunun ihtiyaç duyduğu ve Kürdistan’da üretilebilecek imkanları olan her alanda kooperatifleşmek gerekir. Bu konuda toplumsal ihtiyaç ve yarar ilkelerini gözetmek koşuluyla, üretimin doğaya zarar vermeyen, geri dönüşümü mümkün, uzun ömürlü ve kullanışlı ürünleri tekstil, teknik araçlar başta olmak üzere her alanda üretmek gerekir. Yani sanayi alanında da ihtiyaçlar temelinde üretimin geliştirilmesi kaçınılmaz olacaktır. Demokratik ulusun ekonomisi taşıdığı demokratik toplumcu anlayış ve yüklendiği misyon gereği ekolojik olmak durumundadır. Bu konuda planlamalar merkezi olmaktan çok yerel birimlerin inisiyatifinde olur. Toplumun çeşitli nedenlerle -hammadde, teknoloji, bilgi, çok büyük sermaye gerektiren yatırımlar- üretmediği ya da üretemediği ihtiyaçlarını da, yerelin iradesini yansıtan, demokratik tarzda oluşmuş ve demokratik işleyişe sahip genel koordinasyon tarafından karşılama yoluna gidilebilir. Bu da mümkün olmazsa dışarıdan alıp, ihtiyaçtan fazlasını da dışarıya gönderme yoluyla çözülebilir.

Ekonomik özerkliğin mali sorunlarının da olacağı ortadadır. Bunun için kooperatif birlikleri ya da konfederasyonların üye kooperatiflerden oluşturacağı ortak bir mali programla bu problemi aşma yoluna gitmesi gerekir. Mali problemlerin çözülmemesi durumunda bazı yatırımların gerçekleşmesi akamete uğrayabileceği gibi başlananların bitirilememesi durumu da yaşanabilir. Kaldı ki ulus-devletin tüm mali politikaları ekonomik özerkliğin oluşturduğu komünal ekonomiyi etkileyecektir. Bunun için kooperatiflerin her alanda, hem mali hem de ekonomik, sosyal ve siyasal alanda örgütlenmeleri ve yardımlaşma içinde olmaları toplumsallıklarının bir gereğidir.

Ekonomik özerkliğe ilişkin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın aşağıdaki değerlendirmesi alternatif bir ekonomik yaklaşımın temel özelliklerini yansıtması bakımından önemlidir; “Ekonomik özerkliğin içeriği ne özel kapitalizmi ne de devlet kapitalizmini esas alır. Demokrasinin ekonomiye yansımış biçimi olarak ekolojik endüstriyi ve komün ekonomisini esas alır. Endüstriye, kalkınmaya, teknolojiye, işletmelere ve mülkiyete biçilen sınır ekolojik ve demokratik toplum olma sınırıdır. Ekonomik özerklikte ekolojiyi ve demokratik toplumu yadsıyan endüstriye, teknolojiye, kalkınmaya, mülkiyete, köy-kent yerleşimciliğine yer yoktur. Ekonomi üzerinde kâr ve sermaye birikiminin gerçekleştiği bir alan olarak bırakılamaz. Ekonomik özerklik kâr ve sermaye birikiminin asgariye indiği bir modeldir. Pazarı, ticareti, ürün çeşitliliğini, rekabeti ve verimliliği reddetmemekle birlikte, üzerinde kâr ve sermaye birikiminin egemenliğini kabul etmez. Finans ve mali sistem ekonomik verimliliğe ve işleyişe hizmet ettiği oranda geçerli kılınır. Paradan para kazanmayı en zahmetsiz sömürü tipi olarak kabul eder ki, ekonomik özerklik sisteminde bu sömürü tipi kendine yer bulamaz.”

Ekonomik özerklik toplumsal emeğin sömürülmesine ve iktidarın büyümesi için kullanılmasına karşı yeni bir toplumsallığın yaratılmasıdır. Tarihsel olarak oluşmuş ve köklerini doğal toplumun eşitlik, adalet ve özgürlük kavramlarında bulan hakikatin günümüzde yaşam bulmuş hali olarak görmek gerekir.

Kapitalizm insana ve topluma bir şey sunmadı, sunacak bir şeyi de yok. Toplumdan çaldığı ise özgür bir dünya oldu. Bizim kazanacağımız ise; yeni ve özgür bir yaşam…

 

 

 

Yararlanılan Kaynaklar

  • Abdullah Öcalan, Kürt Sorununda Demokratik Ulus Çözümü

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.