Düşünce ve Kuram Dergisi

Mazdek ve Hürrem’in Eşitlikçi, Ortakçı Dünyası

Newroz Bozkurt

Günümüzde malın, mülkün, toprağın ve bütün imkânların herkes tarafından paylaşıldığı bir dünya fikri ütopist bulunurken geçmiş, bu fikrin eylemleriyle coşup taştı âdeta. Tarihin sınıflı, devletli ve iktidarcı zamanlarının tümünde bu fikir kimi zaman da sosyal bir karakterde ifadeye kavuştu ve özgür yaşam deniziyle buluştu. İnsan toplumu bir anahtarla açılabilen kapıların yapıldığı kişiye, aşirete has mühürlerin üretilen mala vurulup özelleştirildiği, toprağın kişisel sınırlarla bölündüğü, yerleşim yerlerinin etrafının surlarla çevrildiği, devletin kurulduğu zamanlardan sonra hiç mutlu, eşit ve özgür olamadı. Ancak bir an bile bu değerleri istemekten, aramaktan vazgeçmedi. Geçmişin güzel zamanlarına duyduğu yoğun özlemle hep örgütlendi, harekete geçti. Çok tanrıcı inancın yol açtığı dogmatizm üzerine bir karabasan gibi çöktü. Bundan büyük darbeler aldı. Yine de devletçi ataerkil sisteme tam anlamıyla dahil edilip köleleştirilemedi. Hep psikolojik ve fiziki şiddete, zora maruz bırakıldı. Bunların tümü insan toplumunu kısmen denetim altına alma dışında hiçbir sonuç vermedi.

İnsan toplumu özgürlüğüne kasteden her girişime, projeye, sisteme karşı ayaklanmıştır. Çoğu kez bu ayaklanmalar vahşice bastırılmış, katliamlar yapılmıştır. Fakat hiçbir zaman toplumun aldığı yenilgiler başarılarından fazla olmamıştır. Her köyde, kentte, bölgede, ülkede bir karşı çıkış hareketi gelişmiştir. Ama kendini yok etmeye ant içmiş devletçi sistemi reformlarla geriletmeye çalışan, yumuşatan her hareket, inanç, felsefe iktidarın yedeğine düşmekten kendini koruyamamıştır. Yine de toplum, her sistem içileşen hareketin yerine yenisini kurmayı başarmıştır. Böylece direniş çemberi hiç bozulmamış, durmadan büyüyüp genişlemiştir. Sasaniler zamanının zulmü, bu zulmü aşmayı denemiştir. Yine de bastırılmış, inşa ettiği model dağıtılmış, örgütlü bileşeni gizlenmek zorunda kalmıştır. Devlet dinine dönüştürülen, Zerdüşt’ün kendisine bile karşıtlaşan rahiplerin Zerdüştlüğü, Mani’nin aldığı yenilgiden cesaret alarak daha da saldırganlaşmış, halka yabancılaşmıştır. Konfederatif yapısını sürdüren devlet ise fethettiği toprakları denetleyemez hale getirmiştir. Akhunların dıştan gelen saldırıları, Bizans İmparatorluğuyla devam edegelen savaş hali, esir alan iç iktidar kavgaları sonucunda gelişen iktidarsal istikrarsızlık, kuraklığın yol açtığı aşırı yoksullaşma ve egemen sınıfın bileşenleri olan aristokrat, soylu, rahip gibi kesimlerde artıp duran zenginlik Sasani Devletini yıkımın eşiğine getirmiştir. Zamanın zulmünün kurucusu ve koruyucusu Kral I. Kubat’tı (Kavad). Bu kıralın devletin gemisini karaya ulaştırmasının iki yolu vardı. Birincisi, halkların yaşam koşullarını düzelterek toplumla buluşmak iken ikincisi, devleti merkezileştirmekti. Kral, ikincini seçer ve ikili bir karaktere sahip olan bir politikayı uygulamaya koyar. Bu politikaya göre, çeşitli reformlarla halkı ve onların haklarını her yerde savunup, talep eden en büyük baş rahibi kendi yanına çekecek, ardından da sistemden nemalanan soyluları ve zenginleri zayıflatıp devleti merkezi bir yapıya kavuşturacaktır.

 

Baş Rahip Mazdek

Zerdüşti rahipler devlet yönetiminde aktif olarak yer almaktaydılar. Rahip grubu kendi içinde de bir hiyerarşi geliştirmiş ve egemen sınıfın etkili bir bileşenine dönüşmüştü. Her bir rahip, din adamı çokça din  taciriydi. Kendilerine ve tapınağa ait olan topraklarda binlerce köle ve köylüyü çalıştırırlardı. En büyük rahip kralın yardımcısı ve ülkedeki en yetkili ikinci kişiydi.  Bu rahip, kralın ve devletin ihtiyaçları doğrultusunda dini kurallar belirler ve herkesin uymasını talep ederdi. Rahipler günahların bağışlanmasını bir tarifeye bağlamışlardı. Buna göre, kişi işlediği günahın karşılığı olan maddi bedeli öder ve arınmış sayılırdı. Bu uygulama toplumda ciddi bir tepkiye yol açtı. Zerdüşt’ün iyi düşünmeye, doğru söylemeye, güzel davranmaya bağladığı cennetin kapısını rahipler tutmaktaydı. Zenginler, ücretini ödeyerek giriş hakkını elde ederken yoksullar böylesi uygulamalara karşı eşitlik, adalet ve özgürlük talebini mırıldanmaya ve örgütlenmeye başladı.

Dönemin en büyük rahibi başrahip Mazdek’tir. Bu başrahip de eşitlikçi ve ortakçı yaşamın savunucularındandı. Tarihçiler Mazdek’in güçlü bir sosyal devrimci, hareketini de tarihte görülen ilk komünist hareket olarak tanımlamaktadır. Mazdek, Zagrosludur ve zihninde, hafızasında, yüreğinde orada kurulan özgür, komünal yaşamı taşımaktadır. Din adamıdır, dolayısıyla çıkışı da dini karakterde olur. Zerdüştlüğün öz değerlerine bağlıdır. Mani, Buda gibi öncülerin öğretilerinden, Hristiyan ve Yahudi inançlarından, felsefi ekollerden haberdardır. Bu donanımıyla, Zerdüşt ve Mani’nin öğretilerini sentezleyerek Mazda dini inancını (Zerdüştlük) yeniden yapılandırmak ister. Amacı iktidarı ele geçirmek veya devleti yıkmak değildir. O, ülkenin tüm olanaklarını egemene sunan; zenginlerin üzerine inci, altın, elmas işlemek yorganlar örten; halkı büyük bir sefalete mahkûm eden; ateşe suya, havaya, toprağa el koyup kirleten yozlaşmış Zerdüştiliği, onunla övünen krallarla egemen sınıfın tüm bileşenlerini halka duyarlı kılıp dönüştürmeyi hedefler. Mazdek, bu amacı doğrultusunda halkın ihtiyaçlarını temel alan ve gideren bir toplum ve devleti yapılandırmaya yönelir. Kuracağı toplum ve devletin özelliklerini sentezleyerek inancının ilkeleri olarak formüle de eder. Bu ilkeler:

1) Mal ve servetin toplum tarafından paylaşılması ve özel mülkiyetin ortadan kaldırılması

2) Kadın ve erkek arasında oldukça bozulmuş olan eşitliğin yeniden kurulması

3) İnsan üzerindeki tahakküm ve iktidara son verilmesi, buna götüren tüm baskı unsur ve kurumlarının dönüştürülüp aşılması

4) Hayvanların öldürülmemesi, etlerinin yenilmemesi biçiminde özetlenebilir. İlkelerinden de anlaşılacağı gibi Mazdek ve eşi Hürrem’in kurmak istediği toplum eşitlikçi-ortakçı-komünal bir toplumdur. Felsefesine göre bütün kötülüklerin, günahların kaynağında özel mülkiyetle birlikte şiddet, kıskançlık, öfke ve açgözlülük bulunmaktadır. Dolayısıyla insanların bu duygu ve arzulardan arınması gerekmektedir. Arınmayı başaran topluluklar sevgi ve aşk toplumunu, yani ana-kadının ahlaki-politik toplumunu yeniden yapılandırabilecektir. Mazdek ve Hürrem dünyadaki her şeyin sahibinin iyilik tanrısı olduğuna, bunları herkese eşit olarak paylaştırdığına inanırlardı. Gerçek günahın birilerinin çok birilerinin ise az şeye sahip olmasıydı. İyilik tanrısı herkesi eşit yaratır; zengin-fakir, güçlü-güçsüz, köle-egemen, kadın-erkek, büyük-küçük gibi ayrımlar yapmazdı. 

Tanrıyla doğru ilişkide bu eşitliğe sadık kalındığında kurulabilirdi. Bu iki öncünün öğretisinde iyiliğin kazanacağına dair güçlü bir inanç da vardı. İyiliğin tanrısı Işık’tır. Dünyası ateş, su ve topraktan oluşur. İnsanda bu dünyaya aittir. Işık ne kadar kutsalsa insan da bir o kadar kutsaldır. Bu nedenle insanı öldürmek, (hayvanı da) yasak; eziyet edip üzmek günahtır. Savaşmak durumunda kalındığında da ölçülü olmak, az kan dökmek esas olmak durumundadır. İnsanlar tanrı katında kardeştirler, birbirlerine kardeş gibi davranmaları gerekmektedir. Kin gütmek, zıtlaşmak, kavga etmek çirkinlikle, kötülükle birleşmek anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bunlardan kaçınmak hayatidir, ilkeseldir. Hürrem ve Mazdek’in özelliklerine ek yaptığı iyilik tanrısı her şeyin ortak olmasını ve eşitliğin yeniden kurulmasını emreder. Çünkü bütün sorunların kaynağında eşitlik ve komünalliğin olmaması yatmaktadır. Mazdek’in bu emri yerine getirmek için peygamber misyonunu yüklenip Zerdüşt’ün yarım bırakmak zorunda kaldığı işi tamamlayacağını ilan ettiği de iddia edilir. Bu yaklaşımı, Zerdüşt’ün iyilikle kötülüğün savaşında tanrının, insanlara yardımcı olması için peygamberini göndereceği belirlemesine dayandırma imkânı da vardır. Ancak bilebildiğimiz kadarıyla Mazdek peygamber olduğunu iddia etmez, daha çok bir peygamber gibi yaşayıp hareket eder. Kralın yardımcısıdır ve başrahiptir. Bu gücünü Hürrem’le birlikte toplumu için harekete geçirir.

Önce Kubad’ın zenginlerden aldığı vergileri arttırmasını sağlayarak yoksullara bir soluk aldırmaya çalışır. Bu küçük değişim bile egemenleri ayağa kaldırmaya yeter. Egemenler kralı tahttan indirerek hapsederler. Mazdek ve Hürrem de yılın MS 488’i gösterdiği bu zamanda anahtarları kendilerinde olan devletin tahıl ambarlarının kapılarını açarak ürünleri halka dağıtırlar ve isyanın fitilini ateşlerler. Topraklar onları gasp eden zenginlerden geri alınır ve herkese dağıtılır. Hızlıca savaşçı bir topluluğa dönüşen muhaliflerin ele geçirdiği yerlerden ele geçirilen mal ve servet yerleşim yerinin meydanına yığılarak herkese eşit paylaştırılır. Buna karşı çıkmaya çalışan pek çok soylu, aristokrat canından olur. İsyan kısa bir sürede ülkenin pek çok yerine yayılır. Devrik kralın kardeşi olan Prens Jamaspa’da isyanı destekler. Soylular, sistemlerinin sonunu getireceğini gördükleri isyanı pasifleştirmenin yollarını ararlar. Çünkü isyanı zorla bastırmaları imkânsızdır. Bu amaçla bir Mazdeki-Hürremi olduğunu bildikleri Prens Jamaspa’yı soylular kendi elleriyle tahta çıkarırlar. Bu hamleyle isyanı yumuşatıp sistem içileştirebileceklerine inanırlar. Yeni kral Jamaspa Mazdeklerin talepleri doğrultusunda adımlar atar, sosyal reformlar gerçekleştirir. Mazdekiliği de devletin yeni dini olarak resmen ilan eder. Bu adımlarla isyancılar sakinleştirilmiş olur. Malların ortak paylaşımı ve özel mülkiyetin kaldırılması soyluların, zenginlerin ve iktidarcı rahiplerin uykularını kaçırmaktadır. Mallarını geri alamayan bu kesimler zaman M.S 496 yılını gösterdiğinde birleşirler. Kendilerini mülkleriyle, mallarıyla özdeşleştiren bu kesimler hapisten kaçıp Akhunlara sığınan devrik kral Kubad’la da anlaşırlar. Bu işbirliğinin mimarı Ortodoks bir Zerdüşti olan Kubad’ın oğlu ve halefi Hüsrev’dir. Daha on beş yaşında olan bu prens hem ülkelerinin egemenleriyle hem de Akhunlarla ilişki kurar ve babası Kubad’ın emrine bir ordu verilmesini sağlar. Akhunlar yoğun çelişki yaşadıkları Sasani üst sınıfıyla, halklara karşı birleşmede bir sakınca görmezler. Kubad, büyük bir orduyla döner ve karşı isyan başlatır. Kral Jamaspa tahtı kardeşi Kubad’a bırakıp sessizce geri çekilir. Bu durum Mazdekilerde bir tepkiye, rahatsızlığa yol açmaz. Çünkü Kubad ve oğlu/halefi Hüsrevi dost olarak görürler. Kralın ve halefinin dostluğu sahte bir dostluktur. Mazdekiler iktidara karşıdırlar ancak iktidarın iyi insanı çok rahatlıkla yutup hızla kötü bir insana dönüştürebileceğini öngörmezler. Yine mevcut durumda iktidarın ancak iktidarcı egemen güçlerle ittifak sonucu el değiştirebileceğini görmezler. Bu nedenle Kral Kubad’a güvenirler. Kubad geri dönüşü kutlama bahanesiyle sarayda bir ziyafet verir ve Mazdek’i de bu ziyafete davet eder. Mazdek eski dostun ziyafetine yüzlerce yoldaşıyla birlikte katılmak için saraya gelir. 499 yılında verilen bu davette kral gözünü kırpmadan vahşi bir katliam gerçekleştirir. Tek bir Mazdeki bile saraydaki bu katliamdan sağ kurtulamaz. Hemen ardından da hareketin tüm üyelerine ve halklara karşı bir saldırı başlatılır. Amaç hareketi tasfiye etmek ve eşitlikçi-ortakçı toplum kurma umudunu kırmaktır. Fakat bu egemenlerin bir düşü olarak kalır, yani başarılamaz. Çünkü hareketin eş lideri olan -belki de asıl lideridir-Hürrem hayattadır.

Hüsrev eliyle sarayda gerçekleştirilen katliamdan sonra Mazdek’in eşi de olan Hürrem Binti Qade,Medayin’den ayrıldı ve  savaşçı kadın ağırlıklı olan ciddi bir Mazdeki güçle Rey şehrine çekilir ve isyanı sürdürür. Hürrem’in bu kararı harekette lider boşluğunun oluşmasını ve güçlerin dağılmasını engeller. Yer altına çekilen güçler, Hürrem’in öncülüğünde Hürremiler adıyla mücadelelerini sürdürürler. Öncülüğün bir kadın tarafından gerçekleştirilmesi, hareketin bir kadın adını alması yoğun bir kadın katılımına ve desteğine yol açar. Hürrem hareketinin kurmay ekibini kadın ağırlıklı oluşturur ve demokratik bir işleyişte ısrarcı olur. Ülkede Mazdekilik yasaklanmıştır. Hürremlik ise daha devletin dikkatini çekmemiştir. Bu nedenle egemenler hareketi tasfiye ettiklerine inanmaktadırlar. Fakat durum hiç de öyle değildir. Toplumsal sorunlarla birleşen kadın sorunu mücadelenin ciddi anlamda gelişmesine ve genişlemesine yol açar. Kadınlar çeşitli yollarla eşitlikçi-ortakçı toplum kültürünü sürdürüp savunmaya çalışırlar. Bu onların kendi öz kültürleridir. Kimi bunun için oğlunu, yeğenini, kardeşini ve eşini hazırlayıp mücadeleye sevk ederken kimisi de Hürrem gibi doğrudan kendisi mücadele arenasına öncü, savaşçı ve örgütleyici olarak çıkar. Hürrem bu gelişmelerle birlikte eşitlikçi-ortakçı neolitik kadın kültürünün etkili bir taşıyıcısı ve sözcüsüne dönüşür. Mücadeleleriyle egemen Sasani İmparatorluğunu temellerinden sarsarken kendinden sonraki zamanlar için de muhteşem bir direniş mirası bırakır.

Doğal toplum değerlerine bağlı olarak direnen Mazdeki-Hürremi hareket yüzyıla yayılan etkili bir direnişin sahibi olur. 528 yılında Hüsrev tarafından bir soykırım saldırısı daha başlatılır. 535 yılına kadar süren katliamlarda dört yüz bin Mazdeki-Hürremi  katledilir. Egemen  sınıflar Hüsrev’in bu vahşetini onore etmekten geri durmazlar. Soykırımcı Hüsrev “Nuşirevan (adil)” unvanıyla ödüllendirilir, yüceltilir. Aslında ortada kutlanılacak gerçek bir başarı yoktur. Çünkü Hürremi hareket Hicaz, Yemen, Güney Irak gibi yerlerde faaliyetlerini gizlice sürdürmeye devam etmektedir. Diğer yerlerde ise  yok olmamış, yer altına çekilmiştir. İslam orduları epey zayıflayan, sarsılan Sasani hanedanlığına son verdiklerinde ise hareket Hürremdin/Hürremiye fırkası adı altında ortaya çıkıp İslam halifeliğine karşı meydan okumuştur. 10-11. yüzyıllara kadar da Keysanniye, Müslimiyye, Hattabiye, Rizamiyye, Zenadikal Muhammara, Hidaşiye, Babekkiye gibi adlar altında varlığını sürdürmüştür.

 

Hürremiyye/ Hürremdin Çatı Partisi

İslam zamanının ilk eşitlikçi toplum talebi 684 yılında ifadeye kavuşur. Muhtarül-sakafi adlı Keysan lakaplı Ebu Amr; Fars, Kürt, Nebati,Suryani Berberi gibi halklardan oluşan Mevalilere dayanarak Emevi zulmüne karşı ayaklanırlar.İslam içi iktidar savaşında Ali’nin Muhammed’in kızı Fatima’ya dayalı soyu muhalefetin temsilcisine dönüşmüştü. Ehlibeyt denilen bu ailenin zulme ve haksızlığa uğradığını düşünen Müslümanlar intikam alınması gerektiğini savunmaktaydı. İşte bu durum gizlilik içinde çalışmalarını sürdüren Hürremilere ortaya çıkma imkânı sunar. Tam bir eşitlik yanlısı olan Hürremist Keysan Muhtar’la ittifak kurar. Kurtarıcı Mehdi inancına dayanarak isyanı başlatır ve Hürremi kadroların halklarla buluşmasını sağlar. İsyanın talepleri ve mücadele programı; Emevi iktidarına karşı mücadele etmek, Müslümanlar arasında var olan zengin-fakir, efendi köle gibi ayrımlara son vermek, mal, mülk, toprak ve elde edilen ürünlerden eşit pay almaktı. Kürt, Fars, Nebati, Süryani, Berberi gibi halkların halklarını savunmak, Araplara tanınan imtiyazları ortadan kaldırmak;  savaşta ve barışta birlikte olmak gibi önemli maddelerden oluşur.

İsyanı Kûfe’de başlattılar. Burada Emeviler tarafından horlandıklarını düşünen kentin ileri gelenleri, esnaf ve Bedevi topluluklar da desteklerini sunar. Ancak Mevaliler, hâkim olup kentte eşitlikçi bir yönetim kurulunca bu durum değişir. Kentin ileri gelenleri yoksul halkla ve sığıntıları olan Mevalilerle aynı haklara sahip olmaktan hoşlanmazlar. Bu nedenle bu kesimler gizlice Emevi egemenleriyle anlaşırlar ve isyanın bastırılarak önderlerinin asılmasına yol açarlar. Keysan’ın yoldaşları Keysaniyye adlı bir parti kurarak eşitlikçi-özgürlükçü yönetim modelini, Emevilerden savaşarak aldılar. Nusaybin’de kurmaya yönelirler. İki yıl süren bu deneyim 690 yılında, Emevilere karşı verdiği direniş savaşını kaybeder. Keysaniyye’nin kadroları Kûfe ve Horasan’a geçerek mücadelelerini sürdürürler. Bu parti Ebu Müslim Horasani gibi pek çok halk önderini yetiştiren bir ocak rolünü oynar. Horasan’da kurulan ve aralıksız bir mücadele yürüten Hürremiye çatı partisinin bir bileşeni olan Keysaniyye, Emevi İmparatorluğunun yıkılmasında da oldukça önemli bir rol oynar.

Ali oğullarının elinde olan Önderlik/İmamlık makamı Abbasioğullarına (Muhammed’in amcazadeleri) geçtiğinde özellikle Keysaniyye içinde örgütlenen pek çok Dai (davetçi) Kûfe’den devrim merkezi olarak belirlenen Horasan’a yollanır. Hidaş lakaplı Ammar bin Yezid ve İbrahim bin Osman (Ebu Müslim) bunlardan ikisidir. Hidaş, Emevilere karşı Abbasilerle kurulan ittifakın kurmay ekibinde yer alan bir öncüdür de. Bu öncü Abbasilerin amaçlarının farklı olduğunu erkenden fark eder ve güvenmez. Baş Dai olarak gittiği Horasan’da şüphelerinde haklı olduğunu ve Abbasilerin iktidarı ele geçirmek için kendilerini kullanmaya çalıştığını görür. Bu nedenle Hidaş zaman kaybetmeden doğrudan Hürremiye çatı partisinin amaçları doğrultusunda ve Hürremiye adıyla çalışmalarını yürütmeye başlar. Bu arada Keysaniyyeli yoldaşlarını da uyarır. Ve Abbasilerin gerçek niyetini görmeleri için çabalar. Hidaş halkı etrafında toplamayı başarır ama yoldaşlarını  ikna edemez. Abbasiler Hidaş’ın yalnız kaldığını görünce bir komployla onu katlederler. Ardından da Emevilerin Hidaş’ı idam ettiğini yayarak destekçilerini yanlarına çekmeye çalışırlar. Ona inanan yoldaşları bu oyuna gelmez ve Hidaşşiye adlı bir parti kurarak, Hidaş’ın bıraktığı yerden mücadeleye devam ederler. Abbasilerin oyununu bozmak için komployu deşifre etmeyi de denerler. Fakat bunu başaramazlar.Abbasilerin katledip çıkarları doğrultusunda kahramanlaştırdığı Hidaş’ın ardından Keysaniyye partisinin bir diğer üyesi olan Ebu Müslim Horasani sahneye çıkar. Bu Hürremist önder Sasanilerin İslam orduları tarafından ele geçirilmesinden sonra Müslümanlaştırılan Kürt Rewandi aşiretindendir. O da diğer Mevaliler gibi Kûfe’ye getirilir ve Yemenli bir muhalif Arap kabilelerinin yarı köle sığıntısı olur. 719 yılında Azerbaycan’ın sınırları içinde bulunan Mavvit adlı bir Kürt köyünde doğduğunda ailesi ona hangi isimle seslenmeyi seçti bilmiyorum. Onları kılıcın gölgesinde Müslümanlaştıran Araplar kendisine İbrahim bin Osman adını verirler. Gerçek adını öğrenemediğimiz bu Kürt öncü, öz-gerçek varlığını yok sayan İbrahim adıyla tarihe giriş yapar. Aslında diğer Mevaliler gibi kendisi de özgür iradesiyle sığınacağı kabileyi seçemez. Kûfe’ye getirilen her Mevaliyi Arap kabileler kendi aralarında bölüşür ve kimse payına düştüğü sahibini (kabileyi) değiştiremez. İbrahim bu bölüşümde Yemenli muhalif Benu İçi kabilesinin payına düşer. Bu kabilede savaştığı, öğrendiği ve Kûfe çarşısında hayvanlara semer, eyer yapar; eskiyenleri yeniler, tamir eder. Kûfe hem ticaretin hem de Emevi karşıtı muhalefetin kalesidir. Saraçhane ise fikir alışverişinin yapıldığı, bölgeler arası haberleşmeyi sağlayan habercilerin buluştuğu bir yerdir. Burada çalışan İbrahim; Kûfe, Azerbaycan, Amed, Horasan, İsfahan gibi yerlerde propaganda faaliyeti yürüten Emevi karşıtı mezhep, akım ve partilerle tanışma imkânı bulur. Böylece geniş bir coğrafyaya yayılan Emevi karşıtı faaliyetler hakkında geniş bilgiler edinmiş olur. İbrahim’in mallarını satmak amacıyla İsfahan’la, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Azerbaycan’ın El Cibel’ine, Amed ve Nusaybin’e yolculuklar da yapar. Soydaşlarıyla ilişkilenir, dil ve kültürünü yaşatabilmenin fırsatlarını oluşturur. Zerdüşti felsefeyi, Manici hoşgörüyü, Mazdeki-Hürremi eşitlikçiliği-ortakçılığı, duygu ve düşünlerinde buluşturup geliştirir.Kûfe’ye döndüğünde de Hürremiyye’nin bir bileşeni olan Keysaniyye partisine katılır ve hızlıca militan bir çizgide yürümeye başlar. Bu  partinin 738 yılında Said bin Müğire önderliğinde Kûfe’de başlattığı isyana katılır. Müğire’nin tutuklanıp idam edilmesiyle bastırılan isyanda o da tutuklanarak Medine’ye götürülür. Orada hapishanede kaldığı süreç içinde ise eşitlikçi-ortakçı düşüncelerini daha da geliştirip olgunlaştırır. Emevi saltanatına son vermeyi kendisi için siyasi bir hedef olarak belirler ve buna göre hazırlanır. Keysaniyye Ebu Müslim hapishanedeyken Abbasoğullarıyla ittifak kurma hatasını yapar. Horasan başta olmak üzere pek çok bölgede faaliyet yürüterek tek amacı iktidar olmak olan Abbasoğullarına halkların güvenmesine, inanmasına yol açar. Horasan/Hüremmiyye’nin ana karargahı gibidir. Çok dinli, çok dilli, çok kimlikli ve çok kültürlü yapısıyla da Araplaştırma politikasının karşısına güçlü ve aşılması zor bir duvar olarak dikilmektedir. Buraya sonradan yerleştirilen Arap kabilelerinin ve merkezden atanan Emevi valilerin halkı haraca bağlayarak sömürmesi ciddi bir öfkeye yol açmakta; bu öfke sık sık patlama noktasına gelerek isyanlara dönüşebilmektedir.

İbrahim, Horasan’la Abbasoğulları arasında bağlantı kuran bir baş dai tarafından Medine hapishanesinde keşfedilir. Bu baş Dai 744 yılında cezası biten İbrahim’i sığıntısı olduğu kabileden satın alarak Abbasoğlu imamına hediye eder. Bu durum deha düzeyinde bir dehaya sahip olan İbrahim’in hayatını her yönüyle değiştirir. Yaşlı imam Muhammed onu yanına alır ve iyi bir eğitim almasını sağlar. Aldığı eğitimlere kendi kendini eğitmeyi de ekler ve kısa sürede etkili bir siyasetçiye, güçlü bir ideoloğa dönüşür. Savaşçı özelliklerini de geliştirerek strateji ve taktik oluşturmada ustalaşır. Kendi çabalarıyla Hüremmiyye çatı partisinden haberdar olur ve İslam’a sızmış Hürremi-Mazdeki akıma yakınlık duyar. Eşitlikçi-ortakçı düzeni benimser, kurtarıcı Mehdinin geri dönüp adaleti sağlayacağına inanır. Ona göre doğru, adil, eşitlikçi-ortakçı, düzeni kurup zulmü ortadan kaldırabilecek herkes mehdi olabilirdi. Soylu, Arap veya ehlibeyt olması şart değildir.

Emevi karşıtı hareketin imamı ona Ebu Müslim adını verir. Hemen ardından da devrim hareketinin yönetimine dahil edilir ve göreve yollanır. Ebu Müslim Horasan başta olmak üzere pek çok bölgede etkili bir faaliyet yürütür ve Emevi karşıtı muhalefeti birleştirmede önemli adımlar atan baş dai olarak görevlendirilir ve örgütsel önder olarak konumlandırılır. Horasan hareketin gövdesi olduğu için buradaki güçlerin başına geçer ve otoritesini kurar. Buna paralel olarak Hürremiye’de harekete geçer ve onun kurtarıcı Mehdi olduğunun propagandasını yapar. Bu propaganda her halk ve sınıfın Ebu Müslim’i  temsilcisi olarak görmesini, etrafında bir araya gelmesini ve Abbasoğullarından koparak daha bağımsız bir çizgide yürümesinin ve mücadeleyi yükseltmesinin imkânlarının oluşmasını sağlar. Ancak Ebu Müslim bunu yapmaz, ittifaka güvenme yanlışını sürdürür.

Kapsamlı bir hazırlık sürecinden sonra 748’in Mayıs ayında dağlarda ve ovalarda büyük ateşler yakılarak Emevi saltanatının sonunu getirecek olan isyan başlatılır. Her kavim, topluluk, siyasi akım ve dinden insanlar harekete geçer. Yakılan ateşle ilk ayağa kalkarlar. Horasan’ın altı köyünde yaşayan ateistler olur. Ardından da Sünniler, Şiiler, Sistan Haricileri, Zerdüştiler, Budistler tüm bileşenleriyle Hürremiyye çatı partisi Ebu Müslim öncülüğünde Horasan’ı ayağa kaldırır. Bu isyandan kısa bir süre önce startı verilen iki ayrı Hürremi isyanın kuvvetleri de Ebu Müslim öncülüğünde Horasan Ordusuyla birleşirken Ebu Müslim aşiretçi yapıya bağlı güçleri dağıtır ve kavim memleket bağına dayalı birlikler kurar. Bu birlikler de Horasan Ordusunu meydana getirir ve Horasan başta olmak üzere pek çok bölgeyi ele geçirir. Ebu Müslim zaman kaybetmeden özellikle Horasan’da tüm ezilenlerin, halkların, inançların, ihtiyaç ve beklentilerini karşılayan bir yönetim sistemi kurar. İsyana katılan herkes de “devletin gerçek sahibinin” kendileri olduğunu benimsetir. Aşiretler konfederasyonu tarzında örgütlenen Horasan’ı yeniden yapılandırıp Kavimler Konfederasyonuna dönüştürür. Yeni sisteme itiraz eden aşiret liderlerini, yerel yöneticileri ve soyluları tasfiye eder. Musevi, Hristiyan, Zerdüşti, Budist, Maniheist topluluklara dayatılan Müslüman olma zorunluluğunu ortadan kaldırır, tüm insanlara özgürlük tanır.Emevi tahtında annesi Kürt olan ve El Cezire (Cizre-Zaho Bölgesi) Valiliğinden tahta geçen 2. Mervan bulunmaktadır. Annesi Arap olmayan bir prensin tahta oturması sarayı karıştırmıştır. 2. Mervan kendi güvenliği için başkenti Harran’a taşımış ve merkezi Meyafargin (Silvan) olan Mervani Kürt Beyliğine dayanarak ayakta durmaya çalışmıştır. Horasan ordusu Kürdistan’ın Şarezor (Süleymaniye) ve Musul kentlerini ele geçirdikten sonra Zap Irmağı yakınında 2. Mervan’ın ordusuyla karşı karşıya gelir. Horasan Ordusu, bu savaşı da kazanır ve Mısır’a kadar ilerler. 740 yılında da 2. Mervan yakalanıp öldürülür. Kesilen başı yeni halife Ebu’l Abbas’a armağan olarak gönderilir. Bu Emevi devrinin bittiğinin ilanı anlamına gelir. Ebu Müslim bu hareketiyle halkların binbir emekle zulümden kurtardığı yerleri yeni bir zalimin eline düşünmeden altın tepside vermiş olur.

İsyanın başarıyla sonuçlanması üzerine Ebu Müslim Horasan’a döner ve orayı küçük bir devler gibi yönetmeye başlar. Tarihçilerin “Horasan’ın Spartaküsü” adını verdikleri bu önder Abbasi halifesini gölgede bırakan bir üne ve etkiye sahiptir. Ve Abbasilerin uygulamalarından pek hoşnut olmadığı için biat etmeyi düşünmemektedir. Yeni halife devleti sağlamlaştırıncaya kadar buna sesini çıkarmaz. Ancak, Horasan dışındaki yerleri kendisine bağladıktan sonra, Ebu Müslim’in de biat etmesin talep eder. Her yere Abbasi soyuna ve egemenlere hizmet etme taahhüdünde bulunan yöneticiler atanmıştır. Horasan’a da bu yapılmak istenir. Fakat başarılı olunamaz. Ebu Müslim Horasan’ı devlet içinde bir devlet olarak korumakta ısrarcıdır. İki ayrı iktidar odağı yeni imparatorluğu oldukça zorlamaya başlar. Abbasiler halklara verdikleri sözleri tutmamış, Emevilerden devraldıkları Sünni-İslam çizgisini sahiplenmişlerdir. Horasan yavaş yavaş kendi eliyle kurduğu devletin muhalefet odağına dönüşür. Bu arada halife ölür ve yerine kardeşi geçer. Yeni halifenin ilk icraatı, Ebu Müslim’e komplo kurmak olur. Halife tahta geçtiği gibi Horasan önderini yoldaşlarının tüm uyarılarına rağmen davete icabet eder ve orada katledilir. Ardılları, yoldaşları Müslimiyye partisini üç isyan gerçekleştirirler ancak başarılı olamazlar.

 

El Muqanna (Maske) ile Tarihte İlk Eş Liderlik 

Ebu Müslim Horasani’nin katledilmesinden on beş, yirmi yıl sonra 770’te, Horasan’da boyacılık yapan bir adam işini bırakır ve yüzüne bir maske takarak yeni bir isyan başlatır. Sünni düşünürler ona El Muqanna (maskeli) adını vermişlerdir. Kim olduğu bilinmese de eşitlikçi-ortakçı bir Hürremiyye önderi olduğu kesindir. Taraftarları da ezilen, sömürülen tüm toplumdur. Abbasi devletinin kurulmasını sağlayan isyancıların bayraklarının ve kıyafetlerinin rengi siyahtı. Bu isyanın rengi ise beyazdır. El Muqanna ve yoldaşları insanları iki sınıfa ayırırlar. Bir ak-beyaz olan sınıftır ve ezilenlerden oluşur. Diğeri ise egemenleri temsil eden kara sınıftır. Ak beyaz; özgürlüğe, aydınlığa götüren yaşamın sembolüdür. Kara ise karanlığın, köleliğin sömürünün simgesidir. İsyan ak halkın kara topluluğa karşı savaşıdır. Horasan’da başlayan bu savaş Irak’a oradan da Afganistan’a kadar geniş bir bölgeye yayılır. Ele geçirilen her yerde eşitlikçi-ortakçı toplum sistemleri kurulur. Bunlar birbirleriyle ilişkilendirilerek “Beyazlar/Aklar Cumhuriyeti” adıyla geniş bir toplum organizasyonu geliştirilir. Cumhuriyet Hürremiyye çatı partisinin bir bileşeni olan Rizamiyye partisinin eseridir. Bu parti kendisini ortakçı bir köylü hareketi olarak örgütlemiş ve Kürt, Fars, Türkmen aşiretlerinin de içinde olduğu geniş toplulukları bünyesinde buluşturmuştur. Partisinin iki  lideri vardır. Birini El Muqanna, diğeri ise Horasan ordusunda komutanlık yapmış olan Hürremi kadrolardan birinin eşidir. Adı veya lakabı verilmeyen kadın öcü, El Muqanna’yla birlikte tarihte ilk eş liderlik kurumunu oluşturup, isyanın pratik eylemsel sorumluluğunu üstlenmiş gözükmektedir. İsyanın savaş karargahının başında bu kadın lider bulunmuş ve etkili, başarılı bir savaşa komutanlık etmiştir. Yedi yıl süren bu savaşın sonunda iki lider Abbasiler tarafından katledilir. Ve Beyazlar Cumhuriyeti ortadan kaldırılır. Hürremiye ağır yenilgiye rağmen isyanın uzun yıllar daha sürmesini sağlar. İsyancılar beyaz elbiselerini çıkarıp kızıl kıyafetler giyerler. Beyaz bayraklar yerine de kızıl bayraklar taşırlar. Bu sefer öncülüğü doğrudan Hürremiyye yapar. Tarihçiler bu zamanın Hürremist öncü ve kadrolarına Muhhammara (Kızıllar) adını verirler. 777 yılında yenilgiye uğratıldığı sanılan beyaz ordunun yerini bir yıl sonra Kızıllar alırlar ve uzun yıllara geniş bir coğrafyaya yayılan bir isyan gerçekleştirirler. Halklar, kızıl elbise ve bayraklarıyla bir kez daha Hemedan, İsfahan, Rey gibi pek çok yerde kendi kendini yöneterek eşitlikçi-ortakçı bir yaşamın tadına varırlar. 808 yılına kadar kendilerini korumayı başaran halklar, bu yılda gerçekleşen ağır saldırılar nedeniyle yeniden geri çekilmek zorunda kalırlar. Hürremiye bu yenilgi ve geri çekilmelere rağmen Hürremi-Mazdeki öğretiyle İslam dünyasına sızmaya devam eder. Adını Mazdek’in önder eşi Hürrem’den alan bu parti ciddi bir devrimci dinamiğe sahiptir. Ve kendini silahlı bir ayaklanma gerçekleştirebilecek bir toplumsal harekete dönüştürmekte zorlanmamaktadır. Yine öyle olur. Kızılların yenilgisinden birkaç ay sonra yani aynı yıl iki Hürremist lider olan Cavidan bin Sahl ve Abu Ümran öne çıkarlar. Cavidan, Hürremist bir kadın önderle de evlidir. Ancak bu bilinen anlamda bir evlilik değildir. Bir zamanlar gelenek olan, ana tanrıçanın yeryüzündeki kadın temsilcisinin kralın onaylanmasını sağlayan evliliğine benzemektedir. Cavidan böylesi bir evlilikle onaylanan liderliğini eşitlikçi-ortakçı yönetim geleneğinin gereği olarak başka bir öncüyle de paylaşır. İsyan daha sürerken bu iki öncü 816 yılında bilinmeyen bir nedenle birbirlerini öldürürler. Cavidan ve Abu Ümran’ın aynı anda ölmesi isyanın kısa süreli olarak öndersiz kalmasına yol açar. Bunun üzerine Cavidan’ın eşi Hürremist kadroları toplar ve Cavidan’ın birebir eğittiği bir Kürt köylüsü olan El Hasan’ı liderliğe aday olarak gösterir. Kadın önder, bunun Cavidan’ın vasiyeti olduğunu da açıklar. Toplantıya katılan tüm kadrolar El Hasan’ın liderliğine onay verirler. Cavidan’ın eşi aynı toplantıda El Hasan’a “küçük ilahi elçi” anlamına gelen Babek El Hürrem unvanını verir. Evlilik geleneğine uygun olarak yeni lidere bir reyhan demeti atarak liderliğini herkese ilan etmiş olur.

Babek, 817 yılında Abbasilere karşı yüz yıl sürecek olan Hürremi isyanın başına geçer. Hem askeri hem de politik bir önder olarak rolünü oynamaya başlar. Mazdek-Hürrem zamanında formüle edilen tüm talep ve hedefleri güncelleyerek eşitlikçi-ortakçı köyler, kasabalar ve kentler kurmaya yönelir. İsyanın karargâhını Azerbaycan’da yaşayan Kürtler arasında kurar ve yirmi öncü kadrolardan oluşan kurmay ekibiyle Hürremi isyanı yöneterek zirveye ulaştırır. Kolektif önderlik geleneği isyanın Abbasilerin denetiminde olan pek çok bölgeye etkili bir şekilde yayılmasını sağlar. Babek, Hürrem ve yoldaşları Abbasi İmparatorluğunu yıkmayı hedeflemezler. Onlar ezilen, sömürülen halkların olduğu her yerde çiftlikçi-ortakçı düzenler kurmak isterler. Bu amaçla Azerbaycan’da otuz bin metrekarelik bir bölge kurtarılır ve burada yirmi yıl boyunca varlığını sürdüren bir eşitlikçi-ortakçı toplum düzeni inşa edilir. Tarihi kaynaklar bu bölgeye yapılan ve isyanın bastırılması için gerçekleştirilen saldırılar nedeniyle imparatorluk hazinesinin neredeyse boşaldığını not düşerler.

833 yılında Hürremist bir Kürt önder olan  Marseh de belirtilen  bölgede verilen direniş savaşını güçlendirmek amacıyla  Kırmanşah ve Hemedan bölgelerinde bir isyan başlatır. Ancak halifenin ordusu bu girişimi engelleme gayesiyle altmış bin Kürt isyancıyı katleder. Bunun üzerine Marseh kıyımdan kurtulur. Taraftarlarının büyük çoğunluğuyla Bizans topraklarına geçer ve ittifak kurmaya çalışır. Nihayetinde Bizans ordusunda bir Kürt-Hürremist birliği kurmayı başarır. Kendisi de Theopholbur adını alarak bu birliğin komutanı olur. Zamanın imparatorunu Babek isyanına destek için sefer düzenlemeye de ikna eder. Bizans ordusu bu amaçla harekete geçer ama zamanında yetişemez. 837 yılında Bizans ordusu ve Marseh bölgeye ulaşmadan birkaç ay önce isyan bastırılır. Fakat bu öyle kolay olmaz. Babek ve yoldaşlarının yürüttüğü etkili gerilla savaşı karşısında Abbasiler büyük kayıplar verirler.

Özgür Hürremiyye bölgesi yakılıp yıkıldıktan sonra Babek de yakalanır. Abbasilerin ona duyduğu öfke imparatorluğunun tüm topraklarını doldurabilecek güçtedir. 838 yılının ilk ayının ilk günlerinde bir file bindirilen Babek halkın içinde dolaştırılmaya başlanır. Bu arada yavaş yavaş önce elleri sonra ayakları kesilir. Herkesin gözü önünde yapılan bu işkenceyle amaç isyana katılan Kürt, Ermeni, Türkmen, Fars, Gürci, Berberi gibi halkların iradesini kırmak ve sindirmektir. Yoğun kan kaybı Babek’in aydınlık yüzünü soldurmaya başlar. Bunun korktuğuna işaret sayılması ihtimaline karşı bileklerinden akan kanla yüzünü özenle sıvayan Babek El Hürrem tarihe, direnen halklara ve özgürlüğe kızıl bir selam verir. Ardından da zamanın halifesine hitaben söylediği “Bütün zalim hükümdarlar gibi sen de yanılıyorsun. Çünkü benim destanım ne Babek’le başlamıştır ne de Babek’le bitecektir!” sözleri ve son nefesinde zalimlerin yüzüne çarptığı özgürlük! O ister acı olsun, ister tatlı! Yalnız oydu benim secdegahım.” Cümleleriyle köleci tarihe komünal özgürlükçü neşterini atar.

Bu vahşete rağmen isyan durmaz halklar geri çekilmez. Tüm İran’a, Kürdistan’a, Anadolu’ya yayılır. 900’lü yılların başına kadar da Hürremiyye partisinin öncülüğünde etkili olmaya devam eder. 867’de Basra Körfezi’nin “Zenci Spartaküsleri” ses verirler. Huzistan, Ahvaz ve Basra’yı içine alan bölgede eşitlikçi-ortakçı özgür bir toplum kurulur. Bu toplum on beş yıl varlığını sürdürdükten sonra bastırılır. Selçukluların ünlü veziri Nizamülmülk Siyasetname adlı eserinde bu yiğit Zenclerin (Zendekalar) Mazdek, Babek ve Hürremiler gibi hatta onlardan da beter olduğunu belirtir. Babek İsyanı da dahil Hürremist isyanlar doğrudan imparatorluğu yıkmayı hedeflememişlerse de ortaya çıkardıkları sonuçlarla Abbasileri bir daha toparlanamayacakları düzeyde sarsar. Kendine bir daha gelemeyen devlet yavaş yavaş yıkılır. Halkların yenilip geri çekilmesine rağmen.

Zaman doğuda hem özgürlük için mücadele eden hem de bu mücadeleyi ezmeye çalışan toplulukların kendisine yüklediği anlamda akışını sürdürmektedir. Bireyi, toplumu yutup çıkarlarına uygun cemaatler olarak kuran egemen devlet kendini sağlamlaştırmaya çalışırken halklar ve öncüleri de hemen her mekânda özgürlükçü-komünal toplum direnişini sürdürmektedir. Bu dün de öyleydi, bugün de öyle olmaya devam etmektedir. 

 

 

 

 

 

Yararlanılan Kaynaklar
Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği;Faik Bulut, Berfin Yayınları
Ebu Müslim Horasani;Faik Bulut
Halklar, İsyanlar, Derleme, Ceylan yayınları
Kürtler, Mihrdad İzady, Doz Yayınları 
Savunmalar, Abdullah Öcalan
Devlet Dışı Toplum ve Demokratik Konfederalizm; Ergin Atabey, Mayıs, 2016, Aram

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.