Düşünce ve Kuram Dergisi

Tarihsel Bağlamda Uluslararası Katılımcı Toplum Örgütü (IOPS)

Michael Albert ve Mark Evans tarafından hazırlanmıştır

Michael Albert, Z Magazine, ZNet ve South End Yayınları’nın kurucu ortaklarından ve Uluslararası Katılımcı Toplum Örgütü’nün (IOPS) kurucu üyelerinden biridir. Bu metin Mark Evans’la yaptıkları konuşmanın metnidir.

Kaynak: New Left Project – Yeni Sol Projesi

Uluslararası Katılımcı Toplum / Sosyalizm Örgütü, solun hem gerekli gördüğü hem de arzu ettiği tarzda bir değişimi getirebilecek bir devrimci örgütün kurulması için yeni bir girişim. IOPS’un nasıl bir örgüt olduğunu, temel yapısını ve programını bize kısaca anlatır mısınız? IOPS henüz resmi bir örgüt değil, tam olarak kurumsallaşmaya yönelmiş bir ara dönem örgütüdür.

IOPS’un web sitesi beş ay içinde yaklaşık 100 ülkeden 2.600’den fazla üyeye ulaşıldığını gösteriyor. Yine site gösteriyor ki IOPS, üyeler toplandığında ve örgütün tam bir tarifi ve programı oturduğunda resmi hale gelecek.

Yapısal olarak, tam bir çözümsüz durumla karşı karşıya olduğumuzu hepimiz görebiliyoruz. IOPS özyönetimi amaçlar, “geleceğin tohumlarını bugüne ekmeye” inandığından dolayı da kendisi için, içsel olarak da özyönetimi amaçlar. Bu demektir ki IOPS ile ilgili kararlar, bu kararlardan etkilenenler tarafından, ne kadar etkilendiklerine göre oransal bir söz hakkına sahiptir. Ancak, yalnızca birkaç ayın sonunda ortaya çıkan IOPS üyelikleri bir yıl sonrakini temsil etmez, artışın devam edeceğini varsayarsak, başlangıçta alınan kararları daha sonra gerçekleştirecek olanların hepsini kesinlikle kapsamıyor.

IOPS’un programı mantıklı ve anlamlı; yapısı ve politikaları, bırakalım önümüzdeki birkaç yılda üye olacakları, şu anda üye olanlar için bile meşru olacaksa, daha farklı yerlerden, daha çeşitli geçmiş deneyimlere sahip daha fazla insana ihtiyacı olmasının nedeni de budur.

Dolayısıyla, özyönetime bağlılığı göz önünde bulundurulunca, IOPS şimdilik bir ara dönem örgütüdür, yani kararlarını asgari müştereklerde tutmaktadır ve buna rağmen bile sadece büyük bir çoğunluk için tartışmasız olan önerileri uygulamaya koymaktadır.

Dahası, IOPS’un mevcutta kurulu bir özyönetim yöntemi yokken alınması gereken az sayıdaki kararın üstesinden gelebilmesine yardımcı olması amacıyla, Noam Chomsky, Vandana Shiva ve John Pilger gibi bazıları epeyce tanınan, bazıları kendi yerellerinde ve projelerinde tanınan yaklaşık 50 kişiden oluşan bir Uluslararası Danışma Kurulu var.

IOPS’un gelecekte, her biri kendi bölgelerinde seçtikleri şekilde faaliyet gösterecek ulusal şubelerin –ki onlar da kentlerin ya da başkaca yerel bölgelerin federasyonları olacak– federasyonlarına dönüşmesi düşünülmektedir. IOPS’un her bir kademesini ve bütününü tanımlayacak olan şey, öngörüsü, örgütsel bağlılıkları ve programına dair öncelikleri konusunda bir dizi söylem olacaktır. Bütün bunlara IOPS’un web sitesi olan http://www.iopsociety.org adresinde kolaylıkla erişilebilir. Gelecekteki kararlar, bu kararlardan etkilenecek olan herkes tarafından, Uluslararası Danışma Kurulu’na ihtiyaç duyulmadan, herkesin kendi bölümü ve şubesi üzerinden alınacaktır.

IOPS’un bağlılık ve yükümlülüklerini özetlemem gerekirse, en ayırt edici olduklarını düşündüklerim şöyle:

(1) Kültür, politika, ekonomi, uluslararası ilişkiler ve çevrebilim gibi birbiriyle bağlantılı konuları birbirinden bağımsız olarak ama aynı zamanda birbirleriyle olan ilişkileri içerisinde ve özellikle de herhangi birinin diğerine göre ayrıcalıklı olmadığını varsayarak ele alması,

(2) Bu ilgi alanlarının her birine dair baştaki bakışını sürekli olarak genişletmesi,

(3) Başlangıçtaki bakışının, IOPS’e özgü olan bütün alanlara, örneğin sınıfsızlık, siyasi özyönetim, kültürel çeşitlilik ve toplumsal cinsiyetin yeniden tanımlanması gibi konulara dair birçok yönden bir bakış olmasıdır.

Aynı biçimde, örgütsel ve programına dair bağlılık ve yükümlülükleri arasında, elbette IOPS’un hem toplumsal hem de içsel olarak özyönetime olan esaslı bağlılığını kişisel olarak beğeniyorum ve kendi içindeki görüşlerin çeşitliliğine dair vurgusunu da özellikle olumlu buluyorum. IOPS’un, kendisini tanımlayan şeylerin ve tüm üyelerinin üzerinde fikir birliğine vardığı konuların ötesinde, muhalif fikirlere gelişmeleri ve rekabet edebilmeleri için alan açmayı taahhüt etmesinden hoşlanıyorum. Ayrıca, IOPS’un sadece toplumdaki destek gruplarının değil kendi üyelerinin de yaşamlarını iyileştirmeye olan bağlılığı da dikkat çekici.

 

20. yüzyıl içinde, mevcut devrimci örgütlerin büyük ihtimalle hepsinin dersler çıkarmak zorunda olduğu özellikle iki belirgin olay gerçekleşti. Birincisi Rus Devrimi’ydi. İkincisi ise İspanya İç Savaşı. Öncelikli olarak, IOPS’i yönlendiren, Rus Devrimi’nden çıkarılan önemli dersler size göre nelerdir?

Rus Devrimi’nden çıkarılacak elbette birçok ders var, ama eğer IOPS’un bağlılıklarını tanımlamasına yardımcı olan birkaçından bahsetmem gerekirse, bir tarafta politika ve karar verme, diğer tarafta ekonomi ve sınıfın altını çizmeliyim.

Politika ve karar verme konusunda, IOPS’un yasama, hüküm verme ve kolektif uygulama konusunda esnek ve gelişen bir bakış açısı var ki Rus deneyimine daha aykırı olamaz, bu bakış açısı en azından kısmen bu deneyimin kusurlarını anlamak üzerinden geliştirilmiştir. Kısacası, IOPS’un politik bakış açısı katılım ve tüm etkilenenlere özyönetim söz hakkının uygun biçimde dağıtılmasına dairdir. Dolayısıyla IOPS, örneğin Stalinist diktatörlük dehşetini olduğu kadar örgütlenmede öncü anlayış ve karar vermede demokratik merkeziyetçi anlayış da dâhil olmak üzere, o dehşetin yetiştiği tohumları da reddeder.

Ekonomi ve sınıf konusunda, IOPS üretim araçlarının özel mülkiyetini reddeder ki bu da Rus deneyimiyle ortak yanıdır. Ancak, IOPS daha da ileriye giderek tam bir sınıfsızlığı gerçekleştirmeyi amaçlar, IOPS için bu sadece mülkiyete dayalı sınıf ayrımını değil aynı zamanda bazı ekonomik aktörlerin yetkin işlerde tekelleşip bazılarına sadece ezbere ve itaatkâr işlerin kalması üzerinden yapılan ayrımı da reddeder. IOPS birinci kısımdakilerin, ben koordinatör sınıfı demeyi yeğliyorum onlara, ikinci kısımdakiler ki onlara da işçi sınıfı diyorum, üzerinde yönetici sınıf olmasını reddeder.

Yukarıda koordinatörler ve aşağıda işçiler arasındaki bu sınıf ayrımı şimdilerde genellikle yirminci yüzyıl sosyalizmi (ben koordinatörizm demeyi yeğliyorum, yaklaşık %20’lik bir kesim olan baskın koordinatör sınıfın yetkin şartları ve görevleri tekelleştirmesi anlamında) denilen şeyi betimliyor. IOPS bu durumu sadece toplumsal olarak değil kendi içinde de reddeder.

 

Peki ya İspanya İç Savaşı? IOPS’un bu önemli tarihi olaydan öğrendiği önemli dersler nelerdir?

Benim tarih konusundaki sınırlı anlayışıma göre, İspanyol devriminden ders çıkarmak daha zor. Her şeyden önce, bu devrim nispeten kanla daha hızlı boğuldu. Bir diğer sebepse, bu tarihin belgelenmesinin ve tartışmasının daha az gelişkin olması.

Yine de, eğer çıkarılacak bir dersin altını çizmem gerekirse bu, sadece genel anlamda değil ama katılımın her bir aşamasında sınıfsızlık arzusuyla dolu en iyi niyetli çabaların bile her şeye rağmen bu değerli arzulara uymayacak kurumları kabul etme tuzağına düşebilmesi olur. Ayrıca aklımda kalan bir şey de İspanyol devriminin paylaşım konusunda piyasanın ötesine gitmekteki göreli aczidir.

Ancak, tekrar edeyim, İspanyol anarşist eylemcilerin yaygın ve derin katılımının hareket halindeki insanların potansiyeline dair gösterdiklerinden güç ve ilham almak yerine, bu döneme, herhangi bir iddiaya kesin bir kanıtmışçasına vurgu yapmak istemem. Çünkü sonuçları etkileyen ya da etkilemeyen faktörleri ayırt etmeyi bir yana bırakalım, ne olduğunu bile bilmek çok zor.

 

Yani, Bolşevikler rekabetçi piyasalara bir alternatifi (gerçi koordinatörcü bir alternatisti) kavramsallaştırdılar ve başarıyla uygularlarken anarşist hareket paylaşım konusunda hem sınıfsız hem de verimli bir alternatif üretmekte başarısız oldu mu diyorsunuz? Öyleyse, yasaların uygulanması gibi konulara eğilen siyasal sistem bakımından da benzer sonuçlar çıkarılamaz mı?

Merkezi planlama ve devlet mülkiyetinin piyasalara ve özel mülkiyete alternatif olması, strikninin (kargabüken ağacından elde edilen zehirli madde) arseniğe alternatif olması gibi bir şey. Evet, özel mülk sahiplerinin ekonomik hegemonyasını ortadan kaldırdı, ama koordinatör sınıfın yükselerek kapitalistler yerine yönetici bir pozisyona geçmesiyle sınıf egemenliğini devam ettirdi. Bence çok sayıda Marksist ve Leninist’in böylesi bir arzusu ne o zamanlar vardı ne de şimdi var. Genel olarak gerçek özgürlüğün, katılımın ve sınıfsızlığın peşindeydiler, şimdi de öyleler. Ancak hareketlerinin tercih ettiği ve gerçekleştirdiği kurumlar bu arzularına uymadı.

Oysa anarşizm çok geniş ve derindir. İçinde pek çok farklı program barındırır. Bazı unsurları bir öngörü üzerine düşünmeye ve kurumsal hedeflere bile çok aykırıdır. Başka unsurları ise, sadece hissi olarak değil yatay ve hiyerarşi karşıtı taahhütleriyle de, gerçek sınıfsızlıkla uyumlu ve sınıfsızlık peşinde isteklere sahiptir. Yine de, geniş bir düşünce okulu olarak anarşizmin henüz kendi niyetleriyle uyumlu ekonomik yapılar etrafında harekete geçmediği konusunda hemfikir olabileceğimi sanıyorum.

Yasa uygulama, yasa yapma ve hüküm verme konularına ilişkin, anarşizm içerisinde pek çok farklı düşünce biçimi olduğunu düşünüyorum. Bazıları, herhangi bir tür siyasi yapısı olmayan toplumlarımız olabilirmiş gibi, ya da sanki her yeni gün her şeyi kendiliğinden yeniden tanımlayabilirmişiz gibi bunların tümünü reddediyor.

Bazılarıysa, hem uzun mirası içinde hem de güncel olarak, içinde gerçek özyönetimin olduğu, halkın üzerinde bir devlet olmayan ama politik ilişkisizlik de olmayan yeni bir idare şekli –idaresizlik değil– istiyorlar.

 

60’larda ve 70’lerde aktistiniz. Deneyimlerinizden çıkardığınız ve bugünkü politikalarınızı etkileyen, IOPS’de belirgin olarak görülebilecek dersler var mı?

Sanırım birçok insanın öncelikli ya da asli fikirlerinin büyük bir kısmını bütün olarak öğrendiği zamanları oluyor; bu benim için 60’lar diye anılan dönemde kesinlikle doğruydu, bu dönem benim temel değerlerimin ve bağlılıklarımın yoğrulmasında herhangi bir dönemden çok daha fazla etkiliydi.

Yine de kabul etmeliyim ki bazen, yaşamlarımızdaki en önemli zamanlarda vardığımız inançların sağlıksız bir sağlamlığı var. O zamanlar bu fikirlere sahiptim. O halde ya onları korumalıyım ya da yanlış düşündüğümü kabul etmeliyim. Hatayı kabul etmeyi reddediyorum. Asılı kalıyorum. Bu tür bir sağlamlık açık ki üretken değil.

Başka durumlarda, bizi şekillendiren zamanlarda edindiğimiz fikirler kalıcı olur çünkü etrafımızdaki kanıtlar o fikirleri doğrulamaya devam eder. Umarım, 60’larda öğrendiklerimle bir hayli uyumlu olan, gerçi daha da ötesine gelişmiş olan, fikirlerime hâlâ sahip olmamın nedeni budur.

Dolayısıyla, 1968’de bile, eski usul sol ideolojisi ve pratiğine dair pek çok eleştirim vardı ki, o zamandan bu yana epeyce arıtılmış olsa da, hâlâ bu eleştirilerimin mevcut olduğunu söylemek doğru olur sanırım.

Benzer biçimde, 60’larda pek çok olumlu fikir de öğrendim. Örneğin insanların kendi yaşamlarını kontrol etmeleri gerektiği, ekonominin sınıf ayrımındansa sınıfsızlığı üretmesi gerektiği, sadece ekonominin değil yakınlık, ırk ve idare şeklinin de büyük önem taşıdığı ve öngörü eksikliğinin daha ileriye gitmek ve moral için ölümcül olduğu gibi fikirler ki bunlar, tekrar ederim hâlâ bende mevcuttur.

Elbette, 60’lar ve 70’ler IOPS’un özünde yer alan bunun gibi fikirlere varılabilecek tek dönem değildi. Ama bu benim yetiştiğim ve daha önceki yanlış anlamalara ve önyargıların iç yüzünü anladığım dönemdi.

Bazı insanlar için IOPS tarihte yeni görünecektir, hatta belki de esas öğrenme noktaları, hatırlayacakları dönem olacaktır. Başka bazı insanlar için, IOPS’un kökleri 60’lar ve 70’lerden çok önceye dayanan konseyci ve anarşist eğilimlerdeymiş gibi görünecektir. Yine başka bazıları içinse sanırım 60’lara ya da belki de daha sonraki nükleer karşıtı hareketler dönemine ya da daha sonraki şirketçi küreselleşme karşıtı hareketlere çok şey borçluymuş gibi görünecektir.

Benim içinse, sanırım, IOPS’un yurttaşlık hakları ve siyah gücü hareketlerinin, erken dönem kadın hareketlerinin, otorite karşıtı gençlik hareketlerinin, SDS (Demokratik Toplum için Öğrenciler) hareketinin ve en nihayetinde Çinhindi’ndeki savaşlara karşı, emperyalizme ve kapitalizme karşı yürütülen hareketlerin anlayışlarının cisimleşmesi olduğu şeklinde bir algı var. Bütün bu anlayışlar tarih boyunca süzülmüş ve bu yolculukta, yeni katılan insanların zihinlerinde ve eylemlerinde umuyorum ki çok daha kavrayışlı ve bilge bir hale gelmiştir.

 

Bir düşünce deneyi olarak, IOPS’un Rus Devrimi sırasında, İspanyol Devrimi’nde ve 60’larda mevcut olduğunu ve oldukça yaygın destek bulduğunu varsayın. Sizce bir şeyler bugün olduğundan farklı bir yönde gelişir miydi?

Bazıları bu soruya; “saçmalamayın, bu türden sorularla uğraşacak kadar şey bilmiyoruz, böyle varsayımsal durumlarla kendimizi uğraştırmayalım, bu bizi saçma ya da aptalca gösterir” diye cevap verebilir. Bazılarıysa; “saçmalamayın, maddi koşullar her ne olduysa onun olmasına izin verecek şekildeydi, daha fazlasına değil” diye cevap verebilir. Ben iki cevabın da yanlış yönde inat ettiğini ve sorunuzun üzerinde düşünmek için oldukça iyi olduğu kanaatindeyim.

Bence, eğer Bolşevikler IOPS’e benzeyen politikaları ve yapısal bağlılıkları olan bir örgüte sahip olsalardı, çok daha güçlü bir feminizme sahip olurlardı, kültürel konulardaki seyirleri çok daha akıllıca olurdu, halk inisiyatifleri tabanda yok olmazdı da çok daha fazlalaşırdı, Sovyetler parçalanmazdı da daha merkezi hale gelirdi, siyasi yapılar bu kadar korkunç biçimde hiyerarşik olmazdı da yerlerini katılımcı ve özyönetimci yeniliklere bırakırdı, işyerleri Taylorcu şekilde, özellikle de emeğin şirketlere göre ayrımı ve merkezi planlama ile “Fordist” halde kalmazdı ama bunun yerine şirket hiyerarşisini ortadan kaldırabilecek olan dengeli iş bileşimlerine ve özyönetimci karar vermeye ulaşabilmek için, özyönetimsel sınıfsızlıkla uyumlu bir bölüşümün gerçekleşebileceği türden bir katılımcı planlamaya sahip olabilmek için yeniden değerlendirilip yeniden yapılandırılırdı.

Ancak, aynı zamanda şu da doğru ki bütün bunlar olsaydı, Rus devrimi dünyadaki güç odakları için gerçekte olduğundan çok daha büyük bir tehdit olurdu. Dolayısıyla bu türden amaçlara yönelik bağlılıklar sadece Rusya’da yürürlükte olsaydı, korkarım o halde orada parçalanacak olan çok daha derin bir devrim olurdu, gerçi vereceği dersler ve ilham çok daha muazzam olurdu, on yıllar boyunca ilerlemeyi engelleyen korkunç derecede baskıcı bir sistem doğurmak yerine yeni kazanımları teşvik ederdi.

Yine de, eğer Bolşevikler o dönemler Uluslararası IOPS-benzeri bir yapının Rus kolu olsalardı, örgütün kalan kısmı da oldukça ileri olsaydı ve Rusya’ya dışarıdan müdahaleyi her şekilde engelleyebilecek durumda olsaydı, devrimcileşmiş Rus devriminin çarpıcı biçimde yayılarak başarılı olacağını, sonradan oluşacak dünyanın hepimiz için çok daha dikkat çekici olacağını düşünüyorum.

Oldukça benzer biçimde, eğer İspanyol devrimi de IOPS gibi bir örgüte ve benzer bağlılıklara sahip olsaydı, sanırım bu benim işçiler ve koordinatörler diye adlandırdığım sınıf ilişkilerine yönelik daha büyük hassasiyet, piyasanın sorunlarına dair daha fazla farkındalık, ırk ve toplumsal cinsiyet konularına daha fazla dikkat anlamına gelirdi ki bu, dünyadaki güç odakları bakımından gerçekte olduğundan daha da büyük bir tehdit olması demektir. Bu değişiklikler, bir yandan devrimin çok daha azimli bir destek görerek daha uzun süre dayanmasını sağlardı ve bu devrimin ortaya çıkardığı örnek daha iyi olurdu ama yine de kazanımları, devrimin yenildiğini farz edersek, günümüz dünyasını dönüştürmezdi. Ancak eğer Avrupa’nın başka ülkeleri ve ABD –Rusya bir kenara– İspanyol anarşistlerin de üye olduğu uluslararası örgütün bir parçası olacak güçlü IOPS hareketlerine sahip olsalardı, sadece İspanyollara yardım etmek için partizanlar göndermekle yetinmeselerdi ama dışarıdan müdahaleyi sınırlayabilecek durumda olsalardı, o durumda dünyanın sonraki haline etkisi muazzam olurdu ve biz katılımcı toplumlarda yaşıyor olurduk.

 

Çeviri: A. Mert Cankaya

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.