Düşünce ve Kuram Dergisi

Ütopyadan Gerçeğe: Rojava’da Özyönetim

Aldar Xelil

Aldar Xelil,1970 yılında Hesekê’de doğdu. 1988’de Hesekê’de lise okuduğu yıllarda okulu terk edip siyasi ve devrimci çalışmalara katıldı. Lübnan, Halep, Şam ve Cezîrê’de gerilla ve siyasi faaliyetlerde bulundu. 2003 yılında kurulan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) kurucu üyelerindendir. Şimdi ise Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) ve Kürt Yüksek Konseyi yürütme kurullarında yer almaktadır. Aynı zamanda Rojava Demokratik Özerklik Yönetimi’nin danışmanlarındır.

 

Ortadoğu’da adına “Arap Baharı” denilen çatışmalı bir süreç başladı. Bu kaosun en kanlı bölgelerinden biri de Suriye oldu. Ortadoğu’daki bu durum genel olarak 20.yy’daki ulus-devlet paradigmasının bir çıkmazı olarak değerlendirildi. Sizler ise bu çıkmazın karşısında III. yol olarak Demokratik Özerklik projesini ortaya koydunuz. Demokratik Özerklik projesinin gerçekleşmiş hali ya da pratize olmuş yönleri üzerine neler söyleyebilirsiniz?

 

Ortadoğu’nun gerçekliği ve çelişkileri üzerine çok farklı görüşler var. Fakat biz bu dönemi halkların baharı olarak tanımlıyoruz ve öyle kabul ediyoruz. Başlayan süreci de -halkların başlattığı sürecimodernizmin kölelik boyunduruğunun halkların boynundan kalkması için bir kurtuluş olarak görüyoruz.

Şüphesiz ki dünya derin bir siyasi kriz yaşıyor. Dünyanın bu derin krizden kurtulması ve kendine gelmesi biraz zor görünüyor. Ortadoğu ve insanlık, uygarlıksal gelişim gibi bazı kronik hastalıklara yakalanmış. Bu hastalık da toplumlar arasında büyük bir tıkanmaya sebebiyet veriyor, toplumlar yaratım ve gelişme güçlerini kaybediyor. Bu hastalıklardan biri olan ulus-devlet anlayışı da halkların yakasına yapışmış ve yıllarca sorunların tek çözümü olarak öne sürülmüştür. Bunun sonucunda da birçok savaş, çatışma ve sınırsız bir kan dökülmesi yaşanarak günümüze kadar da devam etti. Bu da söylemeye değer ki kapitalist modernite bu hastalığı Ortadoğu’ya aşıladı ve buna bağlı olarak varolan bozulma daha da arttı. Birçok siyasi çevre ulus-devlet formunu halkların sorunlarının çözümü olarak öne çıkardılar, bunun tam tersine sorunlar giderek derinleşip ağırlaştı. Bunun sonucunda halkçı ve devrimci bir tutum ortaya çıktı, biz de bunu “halkların baharı” olarak adlandırıyoruz. Halkların baharında da ortaya çıkan deneyimler, bazı eksiklikleri de ve mümkün olmayan şeyleri de içerisinde barındırıyordu. Bizim de bu konudaki fikirlerimiz sonradan netleşti.

Dışarıya bağlı olan bazı hareketler, rejim değişikliklerini ve mevcut iktidarları yıkmayı devrimin kazanımları olarak sundular. Bazıları bunu Suriye’de de tekrarlamak istediler. Fakat ak-kara ikilemi içerisinde boğuldular ve bizi de suyun dibine çekmeye çalıştılar. Ancak biz daha baştan III. yol olduğumuzu açıkladık. Bizim yolumuz bağımsız bir yol, bazı özel faktörlere dayanır ve onun da stratejisi de açıktır. Kısaca bunu demokratik özerklik yönetimi olarak da adlandırabiliriz. Bu projenin gerçekleşmesi de mevcut durumda çok zordu. Hareketimiz ve projemiz birçok saldırıya maruz kaldı. Bölgesel ve uluslararası güçlerden tutun da medya üzerinde yapılan saldırılara kadar birçok farklı saldırı bize karşı gerçekleştirildi. Daha başlangıçta da bizim farklı bir düşüncemiz vardı ve biz bu temelde demokratik özerklik yönetimi için toplumu örgütlemeye başladık. Büyük bir siyasi ve örgütsel bilinçle, inançla ve kavrayışla hareket ettik. Meşru savunma projesini ve Kurdî alanların savunmasını öne çıkardık. Aynı zamanda meclisler için seçimler yaptık ve hiçbir alanımızı örgütsüz bırakmadık. Bu kavramlar üzerine III. yol siyasetimizi öne çıkardık. Görüşlerimize, inancımıza göre hareket ettik, iktidar içerisinde sandalye arayan rejim ile muhalefetin kapsama alanına girmedik. III. yol bizim için demokratik uygarlık yoludur. Bu aynı zamanda Kürtlerin özgün rengidir ve halk özgücüyle, demokratik siyasetin ölçülerini ve iradesini gerçekleştirecek. Sonuç olarak şunları söyleyebilirim: Bütün şiddetli saldırılara karşı, çetelerin saldırılarına karşı ve bazı Kürt çevrelerin çirkin tutumlarına karşı biz bütün örgütsel açılardan olumlu adımlar attık. Çalışmalarımız 3 kantonun yasama ve yürütme meclislerinin kurulmasıyla sonuçlandı. Ve milyonlarca insanın etrafında kenetlendiği bu sistemin de amacına ulaşacağına inanıyoruz. Son olarak tekrarlamak isterim ki; bizim bu yürüyüşümüz çok zorlu konaklardan geçti. Bize yöneltilen saldırılar, komplolar ve kara çalmalar halkımızın iradesi, savaşçılarımızın emeği ve şehitlerimizin kanıyla bertaraf edildi. Kürt halkına kıymetli bir yer biçen ve bütün dünyayı şaşkına çeviren bu başarı ve kazanımlar için halkımıza, militanlarımıza ve şehitlerimize borçluyuz.

 

Rojava’da meclisler üzerinden bir örgütlenme ve kendi kendini yönetme durumu gelişti. Bu klasik yönetimlerden farklı bir model. Köy, mahalle, nahiye ve kent meclislerinin işleyişi nasıl gerçekleşiyor?

 

Bizler yürüyüşümüzü gerçekleştirebilmek için örgütlenme modelinin halkımızın subjektif ve objektif koşullarına uygun olmasını istedik. Hazır ve tanınan klişelere göre hareket etmedik. Evet, sıfırdan başlamadık, yılların mirası üzerinden demokratik özerklik anlayışına göre hareket ettik. Ayrıca eski ve devletçi paradigmalarla da savaştık, onlara karşı bir savaş başlattık.

Alttan üste doğru bir halk örgütlemesi gerçekleştirdik. Bu çerçevede halk meclislerinin kominler temelinde köylerde, mahallelerde ve şehirlerde kurduk. Fakat çalışmalarımız burada son bulmadı. Bu temel üzerine Rojava Kürdistanı Halk Meclisleri’ni açık ve şeffaf seçimlerle belirledik. On binlerce yurttaş seçimlere katıldı. Rojava Kürdistanı Halk Meclisi de daha sonra Demokratik Toplum Hareketi Yürütme Meclisi’ni (TEV-DEM) seçti. Bu meclisler de meşru gücünü halktan alarak mücadelelerini yükselttiler.

Seçilmiş olan meclislerimiz önceden belirlenmiş olan bir mekanizmayla çalışmalarını yürüterek, birincisi halka hizmet etmek, ikinci olarak da demokratiközerk yönetimi inşa etmek için çok anlamlı kazanımlar elde ettiler.

 

6 Ocak 2014 tarihinde Rojava Toplumsal Sözleşmesi ilan edildi. Akabinde de Cizîrê, Kobanê ve Efrîn Kantonlarında Demokratik Özerklik yönetimleri ilan edildi. Yasama ve yürütme meclisleri oluştu. Bu meclislerin genel işleyişlerini anlatabilir misiniz?

 

6 Ocak 2014 tarihinde Demokratik Özerklik Yönetimi’nin her üç belgesi -yani Toplumsal Sözleşme, Seçim Kanunu ve Demokratik Özerk YönetimYasama Meclisi tarafından onaylandı. Her üç belge de aralarında siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Çeçen ve diğer oluşumların içerisinde yer aldığı Demokratik Özerklik Projesi Geçici Yönetimi tarafından hazırlandı ve kabul edildi. Daha sonra da Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi (ENKS) genel sekreteri Ekrem Hiso, Yürütme Meclisi’ni kurması için görevlendirildi. 21 Ocak’ta da Yürütme Meclisi oluşturularak, başkanı ve bakanları Kürtçe, Arapça ve Süryanice yemin ederek çalışmalarına başladı.

Yürütme Meclisi, halkın günlük ihtiyaçlarını gidermek, ekonomik, hizmet, toplumsal, kültürel, güvenlik ve savunma alanlarında çalışmalarına başladı. Bu çalışmalar, bir taraftan sivil toplum örgütleri, eğitim, hizmet, belediye meclisleri, Halk Savunma Güçleri (YPG), Asayiş Güçleri diğer taraftan da Yürütme Meclisi tarafından yürütülecek. Yürütme Meclisi ayanı zamanda 4 ay içerisinde seçimlerin yapılması ve Yasama Meclisi’nin oluşması için de çalışma başlatacak.

Yasama Meclisi de yasal düzenlemeler yapmaya devam edecek ve Yürütme Meclisi’nin çalışmalarının denetimini yapacak. Yasama Meclisi ayrıca kendi tüzüğünü oluşturarak dış ilişkiler komitesi, iletişim ve kültür komitesi, güvenlik komitesi, ekonomi komitesi, hukuk komitesi, insan hakları komitesi ve diğer komitelerini oluşturacak. Yüksek Adalet Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Seçim Komiserliği’nin onamasını yapacak.

 

Yasama ve yürütme meclislerindeki kadın, gençlik, halklar ve inançların temsiliyet oranları hangi düzeyde?

 

Toplumsal Sözleşme’de kadın haklarına siyasetteki ve yaşamdaki rollerine ilişkin birçok madde var. Toplumsal Sözleşme’ye göre kadınların Yasama Meclisi ve bütün meclisler ile komitelerdeki temsiliyet oranı en az yüzde 40 olacak ve meclis başkanlığında da eşbaşkanlık sistemi olacak.

 Gençlerin de kurumlar ve meclislerdeki temsiliyet oranı Toplumsal Sözleşme’de yasal güvence altına alınmış. Diğer halklar ve inançlar için de Cizîrê Kantonu ortak bir kanton alarak belirlenmiş Kürtçe, Arapça ve Süryanice de resmi dil olarak belirlenmiştir. Seçim Yasası’nda da her oluşumun kotası şöyle belirlenmiş: Kürtler %10, Araplar %10, Süryaniler %10 Ermeni, Türkmen, Çeçen, Êzidî ve teknokratlar %5 olarak belirlenmiş. Diğer %65’lik kısım da oy kullanımı sonuçlarına göre belirlenecek. Ayrıca Toplumsal Sözleşme’de bütün inançların özgürlüğü güvence altına alınmış ve Êzidîlerin kurumlardaki rolü de güvenceye alınmıştır.

 

Rojava Toplumsal Sözleşmesi’nde kadın kotasının yanında kurumlarda ve meclislerde eşbaşkanlık sisteminin uygulanacağı belirtiliyor. Şu anda Rojava’da bunun ne kadarı başarıldı?

 

Toplumsal Sözleşme’de Yasama Meclisi’nin eşbaşkanlık sistemiyle yürütüleceği belirtiliyor. Fakat bu eşbaşkanlık sisteminin diğer meclislerde uygulanmayacağı anlamına gelmiyor. Gelecekte bu da uygulanabilir. Yine de Toplumsal Sözleşme’de cinsiyet eşitliğinin ve kadınların özgünlüğü birçok yönüyle güvence altına alınmış. Kadınların da bu konuda önü açıktır, Yasama ve Yürütme meclisleriyle tüm meclislerde yerlerini alabilirler. Bu zaten mevcut kantonların yönetimlerinde bütün açıklığıyla ortadadır. Burada belirtmek istediğim bir husus da ortak ve kurumsal çalışmaların bireysel başkanlık sisteminden daha demokratik olmasıdır. Biz bu tarzın daha başarılı olacağına ve demokratik özerklik sistemine daha uygun olacağı inancındayız.

 

Rojava’da şu anda uygulanan hukuk ile gelecekte inşa etmeyi tasarladığınız Demokratik Özerk yönetimin hukuk modelini açıklayabilir misiniz?

 

Halkımız egemen rejimin zulmünü çok gördü ve sistemin hukukunun acısını da çok çekti. Egemenlerin hukuk sistemi zulmün, zorbalığın ve kölelik siyasetinin bir bahanesi olmuştu. Bu yüzden de halkımız kendi haklarını güvenceye alacak bir hukuk sistemine ihtiyaç duyuyordu. Hukuk ile ahlak arasında uyum sağlayacak yeni bir hukuk sistemine ihtiyaç vardı. Halklar, inançlar, cinsler vs. arasına ayrım koymayacak demokratik toplum paradigması çerçevesinde, “herkes için adalet” anlayışını hakim kılacak ve bu esaslar üzerinde kurulacak adil ve hukuki bir sisteme ihtiyaç vardı. Pratikte de bizler seviyelere göre halk mahkemeleri, iade mehkemeleri ve Yüksek Adalet Mahkemeleri’ni kurduk. Bu mahkemeler Rojava’nın bütün ilçe ve kentlerinde yasalara uygun olarak ve ahlak ölçülerine göre çalışmalarını yürütüyor. İmkanlar çerçevesinde yargıçlar da toplumun ahlak ve hukuk ölçülerine göre belirleniyor. Burada da avukatlar, eski hukukçular, hakşinas(haktanır) kişiler ve kanaat önderleri gibi deneyim sahipleri kişiler görev alıyor. Ve bu mahkemeler bugüne kadar rejim tarafından çözüme kavuşturulmamış, kronikleştirilmiş binlerce davayı karara bağladı.

Fakat Demokratik Özerklik yönetimin adalet ve hukuk temeline oturması için bağımsız bir hukuk sisteminin kurumsallaştırılması gerekir. Bunun için de Rojava’nın birçok yerine çok sayıda hukukçu ve uzman adalet akademilerinde çalışmalarını sürdürüyor. Hukuk ve yasalar için birçok kişiyi de eğitime aldık. Rojava’da birçok insan hakları kurum ve kuruluşu çalışmalarını devam ettiriyor. Yine bölgesel ve uluslararası çok sayıda kurum da bizleri ziyaret ediyor ve bizler onlardan da görüşler alıyoruz, önerilerini değerlendiriyoruz. Burada sizin aracılığınızla da belirtmek isterim ki; tüm uluslararası kurumlara gelip de -bazı tarafların kara çalmalarını görmeleri içinRojava’yı yakından tanımaları için kapılarımızın açık olduğunu bilmelerini isterim. Onların da deneyimlerinden yararlanmak isteriz.

 

Rojava’ya askeri saldırıların yanında çok yönlü saldırılar gerçekleşti. YPG/YPJ ve Asayiş Güçleri’nin direnişini ve Rojava Demokratik Özerk sistemde halkın özsavunma örgütlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Rojava Kürdistanı’na ve Kürt halkının varlığına karşı çok şiddetli bir saldırı yürütüldü. Katletme, talan ve göçerme ile Rojava’yı boşaltmak istediler. Aynı zamanda da Kürtler ile Suriye’nin diğer halkları arasında bir iç savaş çıkarmaya çalıştılar. Bu saldırıların yanında, bir de siyasi, diplomatik ve ekonomik saldırılar gerçekleştirdiler. Bir taraftan da medya yoluyla Kürt halkının Suriye Devrimi’ne katılmadığı propagandasını yaymaya çalıştılar. Diğer bir taraftan da çeteci gruplar ve komşu ülkeler olan Türkiye ile Güney Kürdistan Rojava’ya ambargo uyguladılar.

Amaçları Kürt halkının iradesini kırmaktı. Fakat bizler mücadele bilincimizle bütün bunları büyük bir titizlikle takip ettik ve bunlara karşı da hazırlıklarımızı yaptık. İzlediğimiz III. yol stratejisinden dolayı da kendimizi savunmak zorunda kalacağımızı ve meşru savunma temelinde savaşacağımızı gördük. Bundan dolayı çok erken bir dönemde gençler arasında askeri bir gücün kurulmasını esas aldık. Eğitimlerini, büyütülmesini ve ilerlemesini sağladık. Bu esaslar üzerinde de önce Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) daha sonra da Kadın Savunma Birlikleri’ni (YPJ) kurduk. Bunların yanında da iç güvenlik için Asayiş Güçleri kuruldu. 19 Temmuz’da da Rojava’daki kentlerin kurtarılması ve varolan boşluğun doldurulması için harekete geçildi.

Rojava’nın ilhakına, işgaline ve yerüstü ile yeraltı zenginliklerinin talanına, sömürülmesine karşı bir mücadele başlattık. Çok şiddetli çatışmalar yaşandı. YPG ve YPJ savaşçıları ile Asayiş Güçleri halkın da yardımıyla bu saldırılara karşı kahramanca bir direniş gösterdi ve çetelere de büyük darbeler indirdi. Serêkaniyê’de başlayan çatışmalar kısa bir sürede tüm bütün Rojava’ya yayıldı. Şêmeqsûd, Eşrefiye, Til Eran, Til Hasil ve Til Koçer’e kadar 500 kilometrelik bir alana yayıldı. Herkes Kürtlerin direniş hattının gücünü gördü ve herkes Kürtlerin askeri gücünün hesaba katılması gerektiğini kabul etmek zorunda kaldı. En önemlisi de YPG’nin hiç ayrımsız bölgenin bütün halklarını, inançlarını ve farklılıklarını koruması oldu. Bundan dolayı da bölgedeki oluşumların YPG’ye olan güveni arttı ve birçok Arap ile Süryani yurttaş YPG saflarına katıldı. Birçok Arap aşireti de YPG’nin kendilerini koruması için YPG’ye çağrılarda bulundu.

Asayiş Güçleri de çeteci gruplara, bombalı saldırılara ve intihar bombacılarına karşı görevlerini yerine getirdiler. YPG, YPJ ve Asayiş Güçleri bu başarılarından sonra Rojava ve Kürt halkının meşru savunma gücü oldu. Ulusal bir askeri güç oldular ve Kürt Yüksek Konseyi çatısı altında görev almaya hazır olduklarını belirttiler. Ve artık tüm bölgenin bağımsız ve meşru savunma gücüdür. Rojava Demokratik Özerk Yönetimi’nin ilanından sonra da resmi bir şekilde yönetimlerin çatısı altında görevlerini sürdüreceklerini deklere ettiler. Gittikçe derinleşen mevcut çatışmalı süreçte de savunma ve asayiş güçlerinin güçlendirilmesine ihtiyaç var. Ama asıl olarak savunmanın ve özsavunmanın halkın içerisinde bir kültür olarak yerleşmesi gerekir. Savunma halkın bir erki olmalı.

 

Rojava’da şu anda yürütülen eğitim ve kültürel çalışmalarıyla birlikte eğitim dilleri, müfredat ve hayata geçirilmiş eğitim kurumları üzerine neler söyleyebilirsiniz?

 

Kendimizi yılların yasakçı ve eritim siyasetlerinden kurtarmamız gerekiyordu. Eskiden de yürütülen dil, eğitim, kültür ve sanat çalışmaları devrimsel süreçle birlikte hız kazandı. Özellikle de Kürtçe eğitim çalışmaları, Kürt dili öğretmenlerinin yetiştirilmesi konularında Rojava’da baştanbaşa Kürtçe eğitimi verecek bir devrimsel düzey yakaladığımızı söyleyebiliriz. Fakat hala da önümüzde çok fazla sorun, sıkıntı var. Kitap, eğitim materyalleri, uzmanlaşmış öğretmen eksikliği ve bunlardan bazılarının kişisel çıkar kaygıları sıkıntılarımızdan sadece bazılarıdır. Biz daha rejimin eğitim sisteminden tamamıyla kurtulamasak da imkanlar çerçevesinde eğitimin bazı konularında ekler ve çıkarmalar da yapıyoruz.

Rejimin eğitim sisteminde ulusları eriten birçok yön var. Bunları kaldırmaya çalışıyoruz. Bu yüzden de anadil eğitiminin önündeki tüm engelleri kaldırarak, Kürtçe, Arapça ve Süryanice olmak üzere üç dilde eğitimi esas aldık. Bölgenin çok renkliliği üzerine de çalışıyoruz ve bölgedeki oluşumların kültürlerine de yeniden can verilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bu yüzden de her zaman demokratik kültürün ve demokratik ulus kültürünün önem kazanması ve çağdaş bir kültür örneği için çabalıyoruz.

 

Baas rejimi döneminde Kürtler ve diğer halklar her alandan dışlandıkları gibi ekonomik alandan da dışlanmışlardı. Halkın ekonomik üretimi nasıl ve gelecekte nasıl bir ekonomik model öngörüyorsunuz? Bununla bağlantılı olarak Rojava’ya gerçekleşen göçü, göçün sonuçları ve Rojava’da sunulan sağlık hizmetleri üzerine neler söyleyebilirsiniz?

 

YPG, YPJ ve Asayiş Güçleri; fedakar halkımızın da desteğiyle Rojava’yı baskıcı, terörist ve çeteci gruplardan korudular. Fakat ekonomik olarak da iki çelişkiyle karşılaşıyoruz; birincisi Rojava büyük bir ekonomik kaynak ve birçok stratejik ürünün deposu, ikincisi de Rojava halkları bu ürünlerden, kaynaklardan mahrum bırakılmış ve Rojava’da herhangi bir fabrika dahi kurulmamış. Bizler şimdi bütün gücümüzle bu çelişkiyi gidermeye çalışıyoruz, fakat bu çalışma da acil ve kolay yapılan bir şey değil. Bu çalışma çözüm ufukları karartılmış olan Suriye Devrimi’nin durumuna göre yürütülmelidir. Burada etrafımızdaki devlet ve güçlerin niyetini de açık bir şekilde gördük. Bunların gözü Rojava’nın petrolü ve buğdayındaydı. Aynı şekilde çetecilerin de gözü bunlardaydı.

Biz şimdiye kadar bu ulusal varlıkları ve zenginlikleri koruduk. Bu yüzden de Rojava çok şiddetli bir ambargoya tabi tutuluyor. Ve ambargo öyle bir seviyeye ulaşmış ki örneğin Kobanê gibi bir yerin suları kesiliyor, yaşamsal maddelerin geçişine izin verilmiyor. Türkiye, Irak ve Federe Kürdistan gibi devletler kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için böyle bir ambargonun destekçisi olmuşlardır.

Önümüzdeki süreçte de elimizdeki bütün imkanları kullanarak ekonomiyi canlandıracağız ki; halkın ihtiyaçlarını giderebilelim ve Rojava savunmasını yapabilelim.

Suriye’deki savaşın devamı halkı iki ateş arasına sürüklemiş durumda. Bunlardan biri rejim güçleri; diğeri de halka olan baskılarıyla rejimden aşağı kalmayan çeteci gruplar. Bu sebeple de birçok yurttaş Suriye kentlerinden Rojava’ya göç etmektedir. Rojava’ya göç edenlerin sayısıyla ilgili elimizde resmi ve kesin bir sayı olmasa da en az Rojava halkının nüfusu kadar bir göçten bahsedebiliriz. Bu durum Rojava’nın yükünü daha da ağırlaştırmış.

Bugüne kadar da uluslararası kurumların herhangi bir insani yardımı bize ulaşmadı. Sadece Kuzey Kürdistan halkının gönderdiği yardımlar bölgeye ulaşıyor. Bazen de bazı insani yardım kurumlarının gönderdikleri bölgeye yetişiyor. Biz de alternatif yolları aramak zorundayız. Rojava’nın bazı bölgeleri oralara uygulanan özel ambargolarla daha da zor durumda. Oralara da ulaşamadığımız için yardımları da yetiştiremiyoruz

Rojava’dan göçmüş olan yurttaşların sayısıyla ilgili de elimizde kesin ve resmi bir sayı yok. Fakat belli bir göç oldu. Bizler bunun önünün alınması için de çalışma içerisinde olduk. Fakat bu göçler güvenlik sorunundan dolayı yaşanan göçler değildi. Bazı Kürt parti ve örgütlerinin olumsuz rolü burada belirleyici oldu ve halkı göçe sevk ettiler.

 Göç sorununa bağlı olarak birçok doktor da bu dönemde Rojava’dan kaçtı. Bu durum sağlık alanında da bazı sorunların gün yüzüne çıkmasına sebebiyet verdi. Sizin aracılığınızla onlara da seslenmek istiyorum: Gelsinler halkına hizmet etsinler. Onların her türlü güvenliğini sağlarız. İlaç eksikliği, sağlık malzemeleri eksikliği, bazı ilaçların kara borsaya düşmesi Türkiye, Federe Kürdistan ve çeteci grupların ambargosu ve uluslararası kurumların yardım etmemesi Rojava Özerk Yönetimi’nin yükünü daha da ağırlaştırmış.

Birçok hastane çeteci gruplar tarafından yakılmış, yıkılmış, talan edilmiş ve hatta araç gereçleri satılmış. Bizler bir taraftan bunları yeniden faaliyete geçirmek için çalışırken, diğer taraftan da birçok yerde yeni hastaneler inşa ediyoruz. Hastaneler için araç-gereç ve ilaç temini için de uluslararası kurumlarla görüşmelerimiz sürüyor.

Bizler bu tarzla ve demokratik özerklik yönetimi yoluyla bu parçadaki halkımızın hizmetindeyiz. Bu yönetim de bölge ve diğer devletler tarafından tanınmalı. Halkımızın siyasi ve askeri güçlerinin birliğiyle özgür bir ülke yaratacağına olan inancımız tam.

 

Çeviri: Ersin Çaksu

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.