Düşünce ve Kuram Dergisi

Xwebûn* Yolunda Komün ve Meclisler

Zeynel Günaydın

Demokratik-komünal değerleri temsil etme, bunu bedenleştirme iddiasında olup da hiyerarşik devletçi sistemin içinde eriyen, hatta yer yer onun değirmenine su taşıyan o kadar çok örnek var ki! Acaba öncüllerimizin ve çağdaşlarımızın çok yoğunca yaşadığı bu trajik duruma düşmemek için almamız gereken tedbir ne? En az bizim kadar özgürlük ve eşitlik değerlerine bağlı olan ve bunlar için mücadele eden pek çok toplumsal gücün yaşadıklarını nasıl yaşamayacağız? Özce belirtirsek, sistem içileşmekten nasıl kurtulacağız?

Çok yoğun arayışlar sonucunda şu tespit yapıldı: Toplum da tüm varlıklar gibi farklılıkların birliğiydi. Yine tüm oluşlar gibi toplum da ruh-beden, enerjimadde, anlam-yapı ikiliğinden oluşuyordu. Yani oluş hem ruhtu hem de beden. Toplumun ruhu da birbirini tamamlama, birlikte yaşam ve komünallikti. Bunun adı günümüzde demokratik ulus idi, yani toplumun ruhunu demokratik ulus kavramıyla tanımlıyorduk. Bu demokratik ulus ortak zihniyeti paylaşanların birlikteliği anlamına geliyordu. Zihni bir oluşumdu. Buna göre esas olan ne sınıf, ne cins, ne etnisite, ne din, ne de coğrafyaydı. Esas olan toplumun doğasına göre olmaktı. Eş deyişle komünal zihniyetin paylaşımı idi. Özgürlük arayışının götürdüğü nokta ruhsallığı böyle kuruyordu.

Şimdi sıra bu ruha uygun bir bedenleşmenin inşasına gelmişti. Çünkü ruhun şeyleşmesi, cisimleşmesi gerekiyordu. Yani ruh bedenine, enerji maddesine, anlam da yapısına kavuşmalıydı. Aksi halde hiçlikten kurtuluş mümkün olmayacaktı. Bu bedenleşme yolunda pek çok benzerimizde yaşandığı gibi doku uyuşmazlığı yaşanmamalıydı. Yani beden ruha, madde enerjiye, yapı da anlama uygun olmalıydı. Aksi halde ortaya bir ucube de çıkabilirdi. Nitekim özü demokratik olan pek çok ruh kendisiyle uyumlu bir bedene kavuşamadığından devlet gibi bir ucubeye varmıştı, devletleşmişti. Sonuç ise hüsran olmuştu. O nedenledir ki Kürt Halk Önderi hep ‘özgürlük amacı kadar araçlarının da temiz olması gerekir’ demiştir. Yani ruh ile beden birbirine uygun olmalıdır.

Şu kavranmıştı: egemenlerin yol ve yöntemleriyle toplumun amaçlarına ulaşmak mümkün değildi. Bu tarih boyunca olmamıştı, güncelde de mümkün olmuyordu. Toplumsallığı, komünalliği, birbirini tamamlamayı, paylaşmayı, geliştirmeyi, özü bencillik, eşitsizlik olan iktidarcı ve devletçi yöntemlerle inşa edemiyordu insanlık. Pek çok deneme ne yazık ki kötü sonuçlanmış, egemenlere benzeşme, ruhsal yozlaşma gerçekleşmişti. Onların ruhu öze uygun bir bedenleşmeyi oluşturamamıştı. Aynı amaçları gerçekleştirmeyi isteyen bizler, öncüllerimizden gerekli dersleri çıkararak, kendimize ruhumuza en uygun beden hangisi diye sormuştuk. Bulduğumuz cevap alışılagelmişin dışındaydı, şaşırtıcıydı ve bu yanıt bizi devlet dışılığa davet ediyordu. Yolumuzu değiştirmemiz gerektiği kaçınılmaz hale geliyordu. Artık biz devlete götüren yolda ilerleyemezdik, ilerlememeliydik, onun tersi yolda gitmeliydik. Mademki toplum ve egemenler birbirinden farklıydı, o halde onların organizasyonları da farklı olmalıydı. Tarih boyunca egemenlerin kendi özlerine uygun geliştirdikleri organizasyon devlet idi, peki toplumun özüne uygun organizasyonu ne olmalıydı?

 Madem ki devlet ontolojik olarak herkesin değildi, sadece birilerinindi, halk (toplum) tümden devletleşmiyordu, o halde toplumun özüne uygun örgütlülük ne olmalıydı? Bu nedenle eski ama günümüz için yeni yolda ilerlemeye karar verdik ve ilerledik. İşte bu yol demokratik konfederalizm yoluydu. Demokratik ulus olan ruhumuz demokratik konfederalizm olan bedenini belirlemişti. Bu sadece Kürtler için değil tüm toplumlar için bir model anlamına geliyordu ve ontolojik olarak zaten devlet dışı olan toplumun devlet dışı organizasyonu oluyordu. Artık toplumsal örgütlenmeye dair arayışlar sonuçlanmış ve toplumsal doğaya uygun, onunla doku uyuşmazlığı yaşamayacak bir bedenleşmeye ulaşılmıştı.

 

Beden Olarak Komün-Meclis

İnsan ve toplum doğasının sistemi olan demokratik konfederalizm, bu doğanın kendisini gerçekleştirmesine olanak sunan olmak durumundadır. İnsan varoluşsal olarak politiktir. Bu canlılık, aktiflik, toplumun güzelleşmesi için katılım anlamına gelir. Devletçi sistemde bunun olanağını bulamayan insan, demokratik konfederal sistemde söz söyleyeceği, karar alacağı, katılım sergileyeceği mekanizmalarla buluşturulmak durumundadır. Bu, Önderliğimizin deyimiyle örgütsüz tek bir kişiyi bırakmamak anlamına gelir. Bunun için yapılması gereken kurumlaşmaların sayısını arttırmaktır. İnsanların olduğu yerde onların ortaklaşacakları, paylaşacakları kurumları da olmalıdır. İşte toplumsal doğanın organizasyonu olan demokratik konfederalizm en küçük kurumlaşmalar olan komünden tutalım en üst organ olan halk meclisine kadar bir meclisler sistemidir. Devletler böyle değildir. Devletlerde en fazla birkaç meclis vardır ve meclisi birkaç yılda bir seçilen temsilciler oluşturur. Bu çerçevede hem niceliksel hem de niteliksel olarak devletçi sistemdeki meclislerle, demokratik konfederal sistemdeki komün ve meclisler farklıdır.

Demokratik konfederal örgütlenmede doğrudan demokrasinin temel birimi komündür. Toplum açısından en küçük yerleşim alanı olarak köy ve sokak örgütlenmesi komün olduğundan doğrudan demokrasinin dolayısıyla da demokratik konfederalizmin en küçük birimi oluyor. Burada kastedilen komün aynı zamanda bir meclistir. Yani en küçük meclisimize komün demekteyiz. Herkesin kendisini ifade edebileceği bir mekanizmanın, örgütlenmenin olmasını komünler kurarak karşılamış oluyoruz. Köylerde ve şehirlerde de sokakta komünler kurarak insanların meclissiz kalmaması sağlanmış oluyor böylelikle.

Komün demokratik ulusun örgütlenmesi olduğundan bu zihniyete bağlı tüm insanların katılımıyla oluşur. Burada delege usulü katılım yoktur, doğrudan herkesin üye olduğu bir meclisten bahsediyoruz. Komün, oluşturulduğu yerleşim yeri hakkında alınması gereken tüm kararları kendisi alabilecek bir konumdadır. Burada söz konusu yerleşim yerindeki yaşam hakkında söz söylemek, tartışmak ve kararlar almak komünün tüm üyelerinin bizzat işidir. Bu nedenledir ki doğrudan demokrasinin yapıldığı kurumdur. Böylelikle komün köyün ve sokağın en üst organı olmuş oluyor.

Komün toplantılarını seçilmiş eşbaşkanlar ve yardımcılarından oluşan komün başkanlık divanı örgütler. Gerekli hallerde komünü toplamak, gerekli tartışmaları yaparak, alınması gereken kararların alınmasını sağlamakla görevlidir. Toplumsal adaleti sağlamakla görevli adalet divanlarının oluşumu da yine komün bünyesinde oluşturulması gereken temel bir kurumdur. Bu kurum bir mahkeme değildir, yaşanan sorunları toplumsal adalet çerçevesinde ve en uygun yol-yöntemlerin kullanılması suretiyle çözmekle yükümlüdür.

Komünün yerleşim yeri hakkında aldığı kararları uygulamak ve pratikleşmesini koordine etmekle yükümlü olan bir yönetim oluşturulur. Komün yönetim üyeleri komünün üzerinde değildir, komünün memurlarıdır, çalışanlarıdır. Öyle sınırsız ve kendine göre bir inisiyatif kullanma hakları yoktur. Komünün tartışmaları, çizdiği çerçeve ve aldığı kararlar, komün yönetiminin içinde hareket etmek durumunda olduğu sınırlar oluyor. Bu konuda herhangi bir keyfiyetten bahsedilemez. Böylesi bir durumda yapılacak olan komün yönetiminin komün tarafından direkt görevden alınmasıdır. Bu anlamda otorite toplumun kendisidir, yani komündür. Komün yönetimi komüne yani topluma karşı sorumlu olduğundan faaliyetleri hakkında düzenli olarak komünü bilgilendirmek, ona rapor sunmak durumundadır.

Genel komüne bağlı olarak ihtiyaç kadar özgün komünlere de gidilebilir. Kadının, gençliğin, çiftçinin, çobanın özgün komünleşmeleri de olabilir. Yine kültür, ekonomi, öz savunma, eğitim gibi toplumsal yaşamın her alanına dair alt komünler de kurulabilir. Bunlar genel komünü güçlendiren, yaşamı daha da kolaylaştıran ve özüne uygun gerçekleşmesini sağlayan kurumlaşmalar olur.

Demokratik konfederal sistemde hiçbir meclis ve komün tek başına değildir. Örneğin ‘Bir köy veya sokak komünü kendi kararlarını alsın, yaşamını örgütlesin ama diğer komün ve meclislerle de hiçbir alakası olmasın.’ diyemeyiz: Çünkü yaşam öyle değildir. Oluş birbirine bağlıdır, salt bağımsız olan herhangi bir şey yoktur. Örneğin bir köyü ilçeden, bir ilçeyi bölgeden, bölgeyi ülkeden, ülkeyi çevre ülkelerden, onu da dünyadan ayrı ele alamazsın. Her şey birbirine son derece bağlı halde ve her yönüyle etki etmektedir. Sorunlar ortak olduğu gibi, çözüm yolları da ortak olmak durumundadır. Deyim yerindeyse her şey birbirine dolanık olduğundan bu sınırsız sayıdaki meclisi birbirine dolanık kılmak bir gerekliliktir. Bu, toplumun bir bütün olduğu şeklindeki algının, toplumsal kurtuluşun ancak birlikte olabileceği görüşünün götürdüğü kaçınılmaz sonuçtur. O nedenle de köy ve sokak komünlerini hem birbirleriyle hem de diğer büyük yerleşim yerlerindeki meclislerle bağlamak, dahası oraları da aynı köy ve sokak gibi örgütlü kılmak gereklidir. Ancak bu genel bağlantılılığın dışında her köy veya sokak komünü, bulunduğu yerin tüm sorunlarını çözmek, yaşamını daha da güzelleştirmek için var gücüyle çalışır. Komün şeklinde meclisin devleti sistemin meclisinden farkı da zaten budur. Bu tip meclisleşmede herkes aktiftir, herkes yaşamın öznesidir. Başkasından bekleme yoktur. Nasıl bir yaşamı kurmak istediğini kendisi kararlaştırmaktadır, yaşamını bizzat kurarak, politik insan tanımına uygun davranarak, özgürleşmektedir. Politikanın özgürleştiriciliği bu tarz örgütlenme ve katılımda kendini açığa vurur, gösterir.

 

Özgür Toplum Meclisleri

Mahalle, kasaba ve şehir meclislerine özgür toplum meclisleri demekteyiz. Doğrudan demokrasiyi esas aldığımızdan ve meclissiz tek kişinin bile kalmaması amaçlandığından köy ve sokağın dışındaki daha kalabalık yerleşim yerlerindeki meclisleşmeler oluyor bunlar. Yerleşim yerlerinin kalabalık oluşu doğrudan demokrasiden vazgeçerek temsili demokrasiye geçmemizi gerektirmez. Burada da en önemli husus yine doğrudan demokrasiyi inşa etmek oluyor.

Önceki bölümde köy ve sokak örgütlenmelerine değinmiş ve bu örgütlenmelerle bu yerleşim yerindeki herkesin en az bir komüne dâhil olduğunu belirtmiştik. Tüm köylerin komününün olması demek herkesin doğrudan demokrasinin aktif bireyi haline gelmesi demektir. Aynı şeyi kasaba ve şehirlerde sokaklara uyguladığımızda kasaba ve şehirlerde de herkes en az bir komüne üye olmuş, dolayısıyla da doğrudan demokrasiyle kendisini yönetmiş olur. Dolayısıyla bir kasabayı, mahalleyi veya şehri örgütlerken elimizde zaten tüm köyleri ve sokakları komünlerine kavuşmuş halde örgütlü bir toplum bulunuyor demektir. Bu en küçük komünlerin üstünde oluşturulacak ikinci tür meclis ise kasaba, mahalle ve şehir meclisleri oluyor.

Bir mahalle meclisi, mahalleye bağlı tüm sokakların komün temsilcileri ve mahallede varsa sivil toplum örgütü, onun temsilcilerinden oluşur. Bu mahalle meclisi mahalle hakkında her türden karar alma inisiyatifindedir. Bir kasaba meclisi, kendisine bağlı köylerin komün temsilcilerinden, kasabada yaşayan halkın öz yönetim kurumları olan komün-meclis temsilcilerinden ve kasabadaki sivil toplum örgütü temsilcilerinden oluşur.

Aynı perspektif temelinde bu meclis de kasabanın öz yönetim kurumu olmuş oluyor.

Bir şehir meclisi de kendisine bağlı kasaba komünlerinin temsilcilerinden, mahalle komünlerinin temsilcilerinden, şehirdeki sivil toplum örgütü temsilcilerinden ve mevcut devletli koşullarda demokrat olan yerel yöneticiden oluşur. Bu meclis de söz konusu kent hakkında her türden kararı alma, sorunları çözme inisiyatifinde olup, kentin kendi kendisini yönetmesini sağlar.

Tıpkı köy ve sokak komünlerinde olduğu gibi özgür toplum meclislerinde de alınan kararları uygulamakla görevli bir yürütme kurulu, toplumsal adaleti sağlamakla yükümlü bir adalet divanı oluşturulur. Tüm bu kurumlaşmalar meclise karşı sorumludur.

Özgür toplum meclisinin görevlendirdiği yürütme kurulları sistemin ilgili organlarının genelgelerini pratikleştirir, çalışmaları hakkında da eyalet-bölge yürütmelerine düzenli bilgilendirmelerde bulunur. Eğer yerleşim yerinin yerel yöneticisi bu sistemin içinde yer alabilecek demokrat biriyse misyonundan dolayı bu kişi de yürütme kurulunda yer alır.

 

Eyalet-Bölge Meclisleri

Bir bölge veya eyaletteki tüm kentlerin belirtilen çerçevede oluşturduğu özgür toplum meclislerinin ardından onların bir üst meclisi olarak eyalet-bölge meclisleri gelir. Burada da önemli olan herkesin komün ve meclisler temelinde örgütlü kılınmasıdır. Meclislerin isimlerinin ve yerleşim yeri bölümlemelerinin bu şekilde belirlenmesi bir zorunluluk olmayıp, her yörenin özgünlüklerine göre farklılıklar gösterebilir. Ancak belirttiğimiz gibi önemli ve taviz verilmeyecek olan herkesin aktif kılınmasını sağlamaktır.

Söz konusu eyalet-bölgede meclis eyalette yaşayan halkın bizzat belirlediği delegelerden, sivil toplum örgütü temsilcilerinden ve eyalete bağlı kentlerin özgür toplum meclisi temsilcilerinden oluşur. Oluşan meclis eyaletin tüm sorunlarını çözme, alınması gereken kararları alma ve bunları uygulamakla yükümlüdür. Eyalet meclisi de halk meclisinin aldığı kararlarla uyumlu bir şekilde hareket eder, kararlarını bu çerçevede alır. 

Bu meclislerin aldığı kararları uygulamakla yükümlü eyalet-bölge yönetimi oluşturulur. Bu yönetim meclise karşı sorumlu olduğu gibi bir üst meclis olan halk meclisi yürütmesine karşı da sorumludur. Her icra organı önündeki işleri daha iyi yapabilmek, kararları etkili bir şekilde yaşamsallaştırabilmek için ihtiyaç duyduğu kadar işlevsel kurumlaşmaya gidebilir. Benzer şekilde yine adalet divanlarının oluşumu da yerine getirilmesi gereken bir görev olmaktadır.

 

Halk Meclisi

Bir halkın en üst temsil organı halk meclisidir. Halk meclisi köy-sokak komünlerinden başlamak üzere tüm yerleşim yerlerindeki meclislerin örgütlülüklerine dayanarak bir halk için alınması gereken kararların alındığı en üst organdır. Yeter sayıda seçilmiş temsilciden oluşur. Meclisler sisteminde sürekli çalışır ve toplantı halinde olan köy ve sokak komünleri olduğundan üst meclislerin toplanma periyotları da farklılaşır. Halk meclisi daha çok yıllık toplanır, yine ara dönem toplantıları yaparak halk adına yıllık yapılması gerekenleri belirler, kararlar alır. Yaşamın her alanına dair gerekli kararların alınmasını sağlamak için komisyonlar halinde çalışmalar yürütür.

Burada ‘halk’ kavramıyla kastedilen etnik bir unsur değildir. Buradaki ‘halk’ tabirini ‘toplum’ şeklinde okumak gerekir. Halk meclisinin örgütlü olduğu yerleşim yerinde etnisitesine, dinine bakılmaksızın bu meclisleşmeyi kabul eden tartışan, karar alan herkestir. Özellikle farklı etnik, dini ve kültürel unsurların kendi öz yönetimlerini oluşturmaları, kendileri olmaları önemlidir. Bir yandan kendi öz yönetimlerini oluştururlar, diğer yandan birlikte yaşadıkları farklılıklarla ortaklaşmak için halk meclisinde yeterli düzeyde kendilerini temsil ederler. Bu farklılıklar misafir, dayanışmacı, korunması kollanması gerekenler değildir, bizzat toplumun kendisidirler. Toplum ve halk algımız demokratik ulus olduğundan, bu da ‘tek’e dayanmadığından herkes demokratik ulusun örgütlenmesinden aynı düzeyde sorumludur.

Halk meclisinin çalışmaları seçilmiş eşbaşkanlar ve yardımcılarından oluşan başkanlık divanı tarafından yürütülür. Halk meclisinin toplantı halinde olmadığı dönemlerde komisyonlarla birlikte halk meclisini temsil eder. Halkı temsilen siyasi, diplomatik faaliyetlerde bulunur.

Halk meclisi toplumsal adalet çalışmalarını ahlakipolitik toplum anlayışına uygun olarak örgütleyip yürütmekle görevli yüksek adalet divanını seçer.

Halk meclisi icra görevlerini yürütmesi için yeter sayıda üyeden oluşan demokratik ekolojik toplum yürütmesini seçer. İhtiyaç ölçüsünde komiteleşmelere ve örgütlenmelere gider. 

Buraya kadar belirttiğimiz hususlar, toplumun politika yapmasını nasıl mümkün kılabiliriz hususuna verilen cevaplar oluyor. Yani toplum nasıl kendi kendini yönetecek, öz yönetimini hangi mekanizmalarla gerçekleştirecek? Bir yerleşim yerindeki tüm insanların kendilerini nasıl yöneteceklerine komün ve meclisle cevap verirken, aynı şeyi yaşamın her alanında yapmak da gerekir. Yani yaşamın her alanı ve her zamanı aktiflik, katılım, politik olma gerçeğine uygun olmalıdır. Bir fabrikada, bir akademide, bir birlikte, bir ailede; kültürel, ekonomik, siyasi, sosyal çalışmalarda komünal demokratik yaşamın inşası, her şeyin bu temelde yürütülmesi, komün ve meclisleri tamamlayacak asıl unsur olacaktır. Komünaliteye, toplumsallaşmaya, aktif bir katılıma, demokratik bir yaşama dayanmayan, sadece karar alma süreçlerinde herkesin katılımını sağlayan bir sistemin toplumun doğasına uygun olması mümkün değildir. O nedenle oluşturulan onca komün ve meclisin gerçekten de işlevine uygun olabilmesi için yaşamın kendisinin kom/komün halinde olması gerekir. Bu bağlamda komün ve meclislerin inşa çalışmalarında sadece yerleşim yerindeki insanların bir araya getirilmesi yetmez, insanları yaşamda bir araya getirmek gerekir. Yaşam ortaklaşa, özüne ve doğasına uygun yaşanmalı. Bu da toplumsallık, birliktelik, birbirini tamamlama oluyor.

 

Dikkat Edilmesi Gereken Kimi Hususlar

  • Toplumun örgütlü kılınması, öz yönetim gücü haline gelmesi için oluşturulan bu sistemde meclisleşmenin işlevsel olabilmesi için meclisin komünlere, köy-sokak meclisi anlamında komün de dahil olmak üzere yaşamın her alanında kurulacak olan komünlere dayanması gerekir. Komünlere dayanmayan meclislerin öngörülen işlevde olması mümkün değildir. Köy ve sokak komünlerinin de tamamlayıcı, demokrasiyi yaşamın detaylarına yayıcı alt komünlere dayanması gerekir. Aksi halde karar alma süreçlerinde demokratik, ama yaşamda demokrasiyi kurumsallaştıramamış, özümseyememiş bir gerçeklik ortaya çıkar.
  • Meclisler değişik dönemlerde çalışmalarımızda yer alan insanların bir araya getirilmesiyle oluşturulacak bir yapı değildir. Yani salt geçmişin komite, komisyon üyelerinden oluşan bir meclisleşme olamaz. Örgütsüz insan bırakmama perspektifi esastır. Toplumun özü olan politik olma gerçeğini açığa çıkarmaktır. Herkesin katılımını gerektirir.
  • Meclis ve komün, danışma organı veya birilerinin bizzat yöneteceği bir kurum değildir. Bu meclisler bir yerleşim yerinin tüm üyelerinin bizzat katıldığı, tartışmalarını birlikte yaptıkları, alınması gereken kararları birlikte aldıkları ve alınan kararları uygulamakla görevli yönetimi belirlediği bir bedendir.
  • Komün ve meclisler yaşamı devletin dışında örgütlemeyi öngören bir sistemi esas aldığından yaşamın sadece siyasi alanına dair değil öz savunma, ekonomi, eğitim, kültür-sanat, sağlık, spor, dil, diplomasi … gibi yaşamın bütünlüğünü oluşturan alanlarda da örgütlendirilmek durumundadır.
  • Komün ve meclisler içinde bulunduğumuz devletli çağda sadece devlete karşı toplumun siyasi çıkarlarını savunmak, toplumun iradesini değişik eylemselliklerle göstermek amaçlı değildir. Özellikle devletin görünür baskısını yaşayan, kendi olma yolunda hakları önemli ölçüde elinden alınmış toplumların eylemsellik yönü elbette ki çok önemlidir ve devlete toplumun özerkliğini kabul ettirinceye kadar bu eylemsellik sürmelidir. Yanı sıra halkın her türden edimini demokratik eylem yani demosu (halkı) güçlendiren eylemler olarak gördüğümüzden meclisleşme, komünleşme temelinde atılacak her inşa çalışması beraberinde devlete karşı toplumun özerkliğini getirecektir. Devlete karşı toplumsallığı geliştirmenin yolu yine devlet dışı örgütlenmeyi geliştirmekle olur. Devletin yaşamda işlevsizleştirilmesi ancak toplumun kendisini yönetir ve kendine yeter hale gelmesiyle mümkündür.

 

Ortak İlkeler

  • Komün ve meclisler demokratik ulusun bedeni olduğundan demokratik ve komünal değerlere bağlı olan herkese açıktır. Özsel bakımdan (kastedilen toplumsallığı ve düzeyi farklılaşsa da demokratik komünal değerleri esas almadır) aynı, fakat biçimi farklı ideolojilerden tutalım, kültürel, etnik farklılıklara açıktır. Kurumlaşmada yerleşim yerinin bu özellikleri gözetilir. Etnik veya dinsel bir oluşum olmayıp, demokratik ulusun çapı oranında herkesindir.
  • İdeolojik hegemonyaya dayanmadığından herkese açıktır. Toplumsal doğaya bağlı olmak kaydıyla herkes kendini burada ifade edebilir, etmelidir.
  • Meclis üyeleri yasama faaliyeti dışında demokratik toplum örgütlenme çalışmalarında yer alır.
  • Meclis eyalet-bölge, eyalet-bölge özgür toplum meclisleri, özgür toplum meclisleri köy ve sokak komünleri hakkında karar aldıklarında söz konusu yerel meclisin görüş ve önerilerini dikkate alarak karar alır.
  • ‘Alt’ meclislerin aldığı kararlar ‘üst’ meclislerin kararlarıyla çelişmemelidir. Buradaki ‘üst-alt’ durumu hiyerarşik bir kategori olmayıp, temsil edilen çerçeveyi ve sınırı belirtmek için kullanılmıştır. Bir köyün dolayısıyla köy komününün sorumluluk alanı ve çözmesi gereken sorunlarla ile bir şehir veya eyalet meclisinin sorumluluk alanı ve çözmesi gereken sorunları farklıdır. Bu kapsamda daha kalabalık yerleşim yerlerinin meclisleri için ‘üst’, daha küçük yerleşim yerlerindeki meclisler için de ‘alt’ tabiri kullanılmıştır. Amaç karşısında mücadele yürüttüğümüz merkezi uygarlık sisteminin bir hastalığı ve doğurucusu olan hiyerarşiye kendi sistemimiz içinde yer vermek değildir.
  • Bütün meclisler ve komünler öz yeterlilik ve karşılıklı bağımlılık temelinde çalışır. Halk meclisi, eyalet-bölge meclisleriyle, eyalet-bölge meclisleri özgür toplum meclisleriyle, özgür toplum meclisleri köy ve sokak komünleriyle düzenli bir ilişki içinde olurlar. Tüm üst meclisler bir alt meclisin aynı işle uğraşan kurumuyla ilişki içinde olur, birbirini tamamlamayı, örgütlenmeyi sağlar.

Bu temelde oluşturulacak komün ve meclisler demokratik uluslaşmanın bedenleşmesini sağlayarak xwebûn olmanın temel örgüsünü oluşturacaktır.

 

*Xwebûn: Kendi olmak

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.