Düşünce ve Kuram Dergisi

Yerel ve Küresel Demokratik Konfederal Çözümler

Mordem Alişer

Tarihsel ve toplumsal yapının bünyesinde giderek ağırlaşan ve ur gibi büyüyen sorunların toplum karşıtı, iktidarcı ve devletçi yöntemlerle bırakalım çözümünü, idare edilmesinin dahi artık oldukça zorlaştığı bir dönemi yaşadığımız belirtilebilir. Tarihsel ve toplumsal sorunun ağırlaştığı bir gerçeklikle karşı karşıya kalındığı açıktır. Böylesi bir durumda sistemin kendi iddiasını nükleer bir savaşı da göze alabilecek şekilde en çılgın toplum ve doğa karşıtı araç ve yöntemleri kullanmaktan kaçınmayacağı ayrıca vurgulanması gereken bir husus olabilir.

Küresel hegemonik sistem her yönden bir bunalım ve kaosla karşı karşıya kalırken tarihsel ve toplumsal sorunları çözümleriyle birlikte düşünmek herhalde en acil ve en başta gelen güncel görevlerden biri olmalıdır. Aciliyet ahlaki ve politik toplumun dokusuna bir ‘kanser uru’ gibi sirayet eden, onu boğmaya, çürütmeye çalışan kapitalist modernite güçlerinin sınır tanımaz barbarlığına verilecek karşılığı bir sistem halinde oluştumak ve pratikleştirmektir.

Merkezi hegemonik sistemlerin çağlar boyunca karşı karşıya kaldığı sorunların bir benzerinin günümüz hegemonik gücünün de yaşadığı söylenebilir. İki yönlü bir eğilim sistem mantığı içinde bugün de varlığını sürdürüyor aslında. Sorunların büyüklüğü, derinliği ve idare edilememesine karşılık ya giderek daha merkeziyetçi ya da daha federatif yaklaşımlarla varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Sistemin hegemonik gücü ABD içinde yaşananlara şöyle bir bakıldığında dahi bu durum rahatlıkla görülebilir.

Küresel hegemonik sistem özelde 1990’lı yıllarla birlikte biriken bütün sorunların giderek artan şiddette peşpeşe patlamasıyla karşı karşıya kalırken aslında son iki yüzyıllık varlığının aynı şekilde sürdürülemeyeceğinin farkındaydı. Çok kısa sayılabilecek bir zamanda nükleer silahlarında kullanılma ihtimalini barındıran yeni tip savaşların gündeme girmesi belki de bir çok güce şaşırtıcı gelmiş olabilir. Ama eski tarz birikim sisteminin artık yeteri kadar işlevsel olmaması sistemin kendi içinde çatışması anlamına gelecekti ki, bugün  olan da böyledir. Eski tarz birikim sistemi işlevsizleştikçe, daha doğrusu eskisi kadar kâr etmedikçe yeni tarzın nasıl oluşturulacağı sistem içinde büyük problemlere ve çatışmalara yol açacaktı. Bu işlevsizlik ve yeni dönemi oluşturma gerçeği küresel boyutta yeni faşizmlerin boy vermesine yolaçtı. D.Trump’un gibi bir kişiliğin ortaya çıkması tam da böylesi bir döneme işaret eder ve onun temsilini yapar.  Çare neo-faşizmlerin inşasında aranır. Çok kısa sürede, ısrarla ve hatta çılgınca, tam da diğer irili ufaklı neo-faşist iktidarları kendinde birleştirerek bir koalisyon halinde, örgütlenmiş bir blok halinde sonuç almak ister. BM sisteminden NATO’ya, DTO’ya kadar bağlaşıklarıyla birlikte bu neo-faşizmi, küresel merkeziyetçi sistemi düzenleyerek işlevselleştirmeye çalışır. Biriken tarihsel ve toplumsal sorunlara, daha doğrusu iktidarcı ve devletçi hegemonik sisteme bu yeni ama özünde eski olan, tarihte yaşanmış örnekleri temelinde çare olmaya çalışır.

Bilindiği gibi sistem kendi içinde bir karşı-darbe ile bu süreci durdurmaya çalışarak J.Biden’da temsilini bulan farklı bir süreci oluşturmak isterken küresel düzlemde bir yaklaşımı sürdürmek isteyecektir.   ABD’nin içinde bu her iki eğilimi gözlemlemek zor değil aslında. Tarihsel ve toplumsal sorunlar biriktiğinde ve çözümsüz kaldığında hegemonik sistemlerin başvurduğu iki temel yaklaşım bugün sistemin ince gücü ABD tarafından da uygulanmaya çalışılmaktadır. 3. dünya savaşının her boyutta sürdüğü tarihsel koşullarda sistemin aynı çıkmazlarla karşılaştığı söylenebilir. 1. ve 2. dünya savaşını yaratan koşullarında böylesi koşullar olduğu, savaşın özünde birikim ve paylaşımın yeni düzeninin nasıl kurulacağı ile ilgili olduğu vurgulanabilir. Sonuçları bilinmektedir. Dünya-sistem çürümeyi ve çözülüşü yaşarken yeni çözümlerin aranması en beklenecek yaklaşım olacaktır.

Hegemonik sistem kendini küresel boyutta yeniden düzenleme ihtiyacı duyarken sorun olarak varlığını dayatan ve sürdürenin ulus-devlet sistemi olduğu rahatlıkla belirtilebilir. İdeolojik çözümsüzlük kendini en çok siyasal boyutta, yeni siyasal varlığın oluşturulmasında ortaya çıkaracağı bir tespit olarak vurgulanabilir. Ulus-devlet sistemi adeta can çekişirken, her yönden sürdürülmesi ve taşınması zorlaşırken yine de ısrarlı bir şekilde mevcut konumunu sürdürmeye çalışması hemen her coğrafyada farklı boyutlarda şiddetli çelişki ve çatışmalara yol açmaktadır. Toplumların tarihsel eğilimleriyle en çok çelişen, tam anlamıyla bir sapma hali olan böylesi bir siyasal oluşumun bugün sorunların en başında varlığını sürdürmesi şaşırtıcı değildir. Hiçbir toplumsal soruna çözüm üretmediği gibi sorunların derinleştirilmesinde en büyük faktörlerden biridir. Katı siyasal sınırlar, tek kimliğe dayalı faşist ulus anlayışı, kültürel ve toplumsal özgürlük ve demokratikliğe vurulan en büyük darbe olmaktadır. Bu anlamda ulus-devletin demokratikleşmesinden söz etmek ve beklenti içinde olmak tam anlamıyla safsatadır. ‘Her ulusa bir devlet’ demek aslında Tekel’in değirmenine su taşımaktan, onu güçlendirmekten başka bir işlev görmedi ve görmeyecektir. Kapitalist modernite ulus-devleti yaratırken neye kadir olduğunu çok iyi biliyordu. Buna karşın her ulusun bir devleti, bu devletlerinde bir enternasyonel birliğinin olması gerektiğini söylemek bir başka kapıdan da değil, doğrudan kapitalist modernite bilimi ve sistemi içinde aynı yere varmak demekti ve nihayetinde öyle de oldu.

Dolayısıyla toplumsal sistemi, toplumun siyasal düzenlenişini düşünürken toplumsal ve tarihsel gerçekliğe uygun hareket etmek, ama yenilenerek, farklılıklarını bilerek ve yaşanır kılarak çözümler üretmek çok daha gerekli ve doğru bir yaklaşım olmaktadır.

Kapitalist modernite güçlerinin özelde son iki yüzyılda dayattığı paradigma toplumsallığı tam anlamıyla cehenneme mahkum ederken sorunun doğrucusundan yeni sorunlar yaratmaktan başka birşey beklenemez. Hele de çözümünü de asla. Sorunun yapısal olduğu kesin. O zaman alternatif çözümleri üretmek ve daha da gereklilik oluşturan adım adım pratikleştirilmesi mümkündür.

Bu temelde bakıldığında çözümün nasıl olması gerektiğine dair bazi vurgular daha somut olarak ifade edilebilir.        1-Yerel, bölgesel ve ulusal düzeyden kendini milliyetçi, bilimci, cinsiyetçi, dinci paradigma temelinde tek kimliğe, tek dile, tek vatana göre düzenleyerek devlet-ulusu şeklinde oluşturan siyasal biçimin yerine tarihsel ve toplumsal gerçekleşmeye de daha uygun demokratik ve özgürlüksel düzenleniş hem bir ihtiyaç hem de gerekliliktir.

2-İktidar ve devlet olmayan ulusların demokratik birliklerin düzenlenişi toplumsal sorunların çözümünde daha bilimsel ve toplum doğasına da daha uygun bir yaklaşımdır.

3- Yerelin, bölgenin, ulusun demokratik birliği devlet-ulustan kaynaklı ‘tek’ biçimciliğin panzehiridir. Siyasal sınırların çizilmesinden ötekültürel iç içeliği, farklılığı, çoklu kültürü yaşamsal kılar ve zenginleştirir.

4-Dolayısıyla yerelden evrensele konfederal birlikler kapitalist modernitenin doğurduğu ve dayattığı vatan, kimlik, kültür savaşlarına karşı da daha barışıl, demokratik veözgürlük temelinde bir arada yaşamı sağlayacaktır

Bu bağlamda kendini demokratik ulus halinde var kılan, kimlikleştiren toplulukların demokratik uluslar birliğini temel bir yaklaşım olarak ele almak önemlidir. Bir diğer temel yaklaşım olarak her yerelin özyönetimleri, demokratik özerk yönetimlerinin daha üst ifadfesi olarak demokratik konfederal birliği halinde ele almak son derece çözümleyici olmaktadır.

Bu temel yaklaşımlar temelinde mevcut duruma bakılırsa;

1.) Başta ortadoğu coğrafyasında olmak üzere Orta Asya, Kafkasya, Afrika’da süregelen siyasal, ulusal, ekonomik vb. çelişki ve çalışmaların mevcut halleriyle sorunları daha da ağırlaştıracağı, toplumları çürütücü ve dağıtıcı rol oynayacağı, dahası ulusal ve toplumsal varlıklarını anlamsız kılacağı söylenebilir. Özyönetimsiz olmak, yönetimini oluşturmamış, yönetimini dış ya da içten sömürgeci, vurguncu güçlere bırakmış toplumların kendi varlıklarını anlamlı kılması beklenemez. Dolayısıyla öncelikli olarak kendilerini birer demokratik ulus, demokratik topluluk olarak inşa etmiş olarak, özyönetimlerini kurmuş toplulukların konfederal birliğini oluşturmak en anlamlı ve çözümleyici proje olabilir. Bundan başka çözüm yolu da yok gibidir.

2.) Geniş Kürdistan coğrafyasında demokratik özerklikler olarak kendi özyönetimlerini oluşturmuş Kürt demokratik ulus gerçeğinin içinde ve dışında demokratik birlikler kuracağı Arap, Fars, Türk, Ermeni, Süryani vd. toplum ve topluluklarıyla konfederal birliği günümüzün milliyetçi ‘tek’ biçimli iktidar ve devlet sistemine en derin ve en kapsayıcı çözümü oluşturacaktır.

3.) Geniş Kürdistan’dan geniş Ortadoğu coğrafyasına yayılacak Demokratik Konfederal Birlikler çözümü kapitalist modernitenin bölge ve toplum gerçeğine dayattığı ve her an çok farklı şekillerde çatışma ve savaşlara yol açan ulus-devletçi yaklaşımlarına karşı ucu açık demokratik ulus kimlikleriyle varlıklarını koruma ve geliştirme imkanını sağlar.

4.) Güncel olarakta kördüğüm haline gelmiş dil, din, milliyet ve vatan çelişki ve çatışmasının birbirine kaybettiren değil, daha zengin, farklılıklarıyla varlıklarını güçlendiren, özgürlüğe ve eşitliğe dayalı toplumsal yaşam birliklerine dönüştürülmesi mümkündür. Güncel Türkiye, Suriye, İran ve Irak sorunundan başka da kurtulma yolu yoktur.

özgürlük gerçeğinin bugün tam da bu rolü oynadığı, sisteme alternatif, çözümleyici bir nitelikte oluştuğu ve sürdürüldüğü bilinmektedir. Kürdistan’da gerçekleşen demokratik konfederal çözümü Ortadoğusuz düşünmek mümkün değildir. Ortadoğu’da gerçekleşecek Demokratik Konfederal çözüm ise yerel ve küresel boyutta Demokratik Konfederal Birlikleri oluşturabilir, geliştirebilir, düzenleyebilir.

5.) Böylesi bir modelin dünyanın farklı coğrafyalarında aynı işlevi görmesi özelde son iki yüzyılda kapitalist modernitenin böl-parçala-yönet yaklaşım ve politikalarına karşı daha bütün bir yanıtı oluşturabilir. AB tarzında ki sistemin daha fazla çözümleyiciliği yoktur. Ulus-devletler konfederasyonu biçimindeki oluşumun karakterindeki ulus-devlet gerçeğinden dolayı daha fazla derinleştirilmesi düşünülemez. Dahası sorunun doğrucusundan sorunu halklar, toplum lehine çözümlemesi beklenemez. Kaldı ki güncel durumda ulus-devletin başa nasıl bir bela olduğu birçok yönüyle açığa çıkmış, bu haliyle daha fazla taşınması mümkün olmayan bir duruma geldiği söylenebilir. Rusya federasyonlaşması bundan daha da geri bir durumdadır. ABD şeklinde oluşmuş birliğin dağılıp dağılmayacağı veya ne zaman dağılacağı şimdiden tartışılmaktadır. Çin irileşmiş bir devlet-ulustan başka bir şeye pek benzememektedir. Günümüzde süren üçüncü dünya savaşına bir de böyle bakmak farkı anlamlar oluşturabilir. Kapitalist modernite sistemi bütün fay hatlarında çatlamaya başlarken kendi içinde yoğun bir çatışma sürecini yaşaması bununla da bağlantılıdır. Yeni bir birikim ve paylaşım tarzı şiddetli, derinlikli çatışmalara yol açmaktadır.

Dolayısıyla ister yerel, bölgesel isterse de küresel boyutta oldukça sorunlaşan toplum ve tarih gerçeğine yine yerel, bölgesel ve küresel boyutta karşı yanıtlar, alternatifler de iç içe örülüp geliştirilebilir.

Sonuç olarak; toplumu yönetimsiz bırakmak, toplumu ve iç ve dış sömürgecinin, vurguncunun iktidar ve devletçi kemirgenlerin eline bırakmak demektir. Toplumu özyönetiminden yoksun düşünmek mümkün değildir. Toplulukların, her dil, kültür ve ulusun özyönetimlerinin demokratik ve özgür birliğini inşa etmek, birlikleri özgürlük, farklılıklarıyla eşitlik halinde bir ağ  gibi dokumak, dayanışma ve paylaşım sistemini oluşturmak hem mümkün hem de gerekliliktir. Yüzlerce, binlerce böylesi ağlar küresel boyutta yeni bir ulusun, Dünya Demokratik Uluslar Birliği’ne giden yolu açar. Demokratik ulus ve topluluklar olarak özvarlıklarını korur ve geliştirir. Demokratik özyönetimler olarak Konfederal Birlikler halinde sadece bugünün ulus-devlet halinde somutlaşan iktidar ve devlet gerçeğine karşı çok daha derinlikli, özgüvenli, barış içinde yaşayan bir sistem oluşturabilir.

Güncel sosyal, toplumsal, ideolojik, siyasal, ekonomik, kültürel çelişki ve savaşların böylesi bir arka planı, pardigması olduğunu derinliğine kavramak önemlidir. Strateji ve taktiklerin bu kapsamda hayata geçirilmesi halinde kısır, verimsiz ve işlevsiz organ ve birimlerinde kendini aşmasının yolunu açacaktır.

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.