Düşünce ve Kuram Dergisi

Ağrı Direnişleri ve Xoybûn

Adalet Yücel

Ağrı Direnişi ele alınırken öncelikle farklı zamanlarda ama birbirlerinde kopuk olmayan üç direniş sürecinde söz etmek önemlidir.

İkinci önemli bir husus ise Ağrı Direnişi’ni ele alırken mutlak anlamda Xoybûn Cemiyeti’nden söz etmek gerekir. Çünkü Xoybûn Cemiyeti bizatihi Ağrı Direnişinin sürdürülmesinde, geliştirilmesi ve genişletilmesinde ciddi rol oynamıştır.

Üçüncü bir husus ise İsyan mı Direniş mi ikile midir? Hemen belirtelim ki, çokça dile getirilen “29 Kürt İsyanı” tam bir sahte, uydurma ve sanal bir hikayedir. Çünkü Kürdistan’da bir-iki isyan dışında 20. yy.’de yaşananların nerdeyse tümü soykırıma karşı direniştir. TC Devleti yok etmek niyetiyle saldırmıştır, Kürtler ise buna karşı durmuşlardır. O nedenle isyan değil kendini korumadır, savunmadır, yaşama çabasıdır. Çünkü isyan en genel manada: “Herhangi bir amaçla kurulu düzene veya devlet güçlerine karşı gelme, başkaldırma, ayaklanma” dır. Ancak Kürtler böyle yapmamışlardır, Kürtler sadece ve sadece kendi varlıklarına yönelmiş olan soykırıma karşı direniş içerisine girmişlerdir.

Belirttiğimiz bir-iki isyan kategorisine de -yine direniş tanımıyla ilişkisini kurmak şartıyla- bir Şeyh Said’in Direnişi girebilir, bir de çok büyük bir zorlamayla İhsan Nuri Paşa’nın Ağrı Direnişi girebilir. Başka da 1920’lerde yaşananların tek biri isyan kategorisine girmez. Ancak yine de Ağrı bir direniştir. Çünkü ilk saldırıyı TC Devleti gerçekleştirmiş, Kürtler ise bu saldırıya karşı dağlara çıkararak kendilerini korumuşlardır. Daha sonra Xoybûn bizatihi müdahale ederek belli bir planlama dahilinde çalışmalarını sürdürse de, özü itibariyle yaşanan bir direniş yani Öz savunmadır.

İlk Ağrı Direnişi

TC Devleti İbrahim Paşa’yı yani Biroyê Heskê Telî’yi ele geçirmek için saldırıya geçer. Serhat’ın en büyük aşiretlerinden biri olan Celalî aşiretinin Hesesorî Bavekına bağlı bir aileye mensup olan Biroyê Heskê Telî ise Ağrı Dağı’na çıkar. Birçok Kürt Aşiret Reisi ve ileri geleni gibi Biroyê Heskê Telî’de Osmanlının yanında Ruslara karşı savaşmıştı. Konu Ermeni meselesi olduğunda yine devletin yanında yer almıştı. 1925 Şeyh Said İsyanı ve yaşanan farklı direnişler ardından TC Devleti bölgede etkili olan isimleri kendisi için tehlikeli gördüğü için Batı’ya sürme kararı aldı. Nitekim TC Devleti’nin sürgüne göndermek istediklerinden biri de Biroyê Heskê Telî’ydi.

Biroyê Heskê Telî, 1926 yılının bahar aylarında kendisine ve ailesine dönük alınan karar uygulanmaya konulmak istendiğinde karşı koymuş; gelen asker ve jandarmalarla çatışarak dağa çıkarak direnişe geçmiştir. Bu direnişe daha önce sürgüne gönderilen Şemkan Aşireti Reisi Temîre Şemkî ve kardeşi ile Sakan Aşireti

Reisi Şeyh Abdulkadir gibi tanınmış birçok isim Ağrı’ya gelerek katılmışlardır.

Sürgün demişken bir iki hususu daha eklemek gerekiyor. TC Devleti benzer bir kararı -ancak bu kez daha geniş çapta -1927 Yılı’nda almıştı. 1400 tanınmış Kürt ailesini Batı’ya sürme kararı alan devlet, kendince ciddi tedbirler almaktaydı. Birçok tanınmış kişi bu sürgünle Kürdistan’dan uzaklaştırıldı. Bunlardan bir tanesi ise Serhatlı Kör Hüseyin Paşa ve ailesiydi. Daha önce farklı dönemlerde bir çok kez Hamidiye Alaylarında bizatihi sorumluluk yapmış olan Kör Hüseyin Paşa, Ruslara karşı da Osmanlıya büyük hizmetler sunmuş bir isimdi. Öyle ki kimi tarihçi: “Doğu Anadolu’yu Kazım Karabekir Paşa değil, Kör Hüseyin Paşa; Rus ve Ermenilerden kurtardı” diyebilecek kadar ona büyük rol atfetmiştir. Osmanlıya böyle hizmetler sunulmuş olsa da, Kürt’tür, sürülmesi gerekmektedir. Hem de ailesinin her ferdi Türkiye’nin farklı yerlerine sürülerek, bütünlük sağlamamaları için her şey yapılmıştır. Böyle de olsa Ağrı Direnişi geliştiğinde yönünü ilk ülkeye çevirenlerden birisi Kör Hüseyin Paşa olur. Savaşta büyük tecrübesi ve halk nezdinde büyük itibarı olan böyle bir kişiliğin Ağrı’ya ulaşması büyük bir tehlike olacağı için, Kör Hüseyin Paşa Kürdistan’a yöneldiğinde, TC Devleti özel bir ayarlamayla, yakın akrabası olan Hacı Musa’nın oğlu Medeni’nin eliyle, namazın üstündeyken katledilir, diğer iki oğlu ise benzer bir şekilde yıkanırlarken vurulur. Böylelikle bir halkın kaderini etkili bir şekilde tayin edecek önemli bir isim iç ihanetle katledilir.

İkinci Ağrı Direnişi ise (13 Eylül 1927), bu direnişe Xoybûn Cemiyeti üyesi olan İhsan Nuri Paşa yetişecek ve öncülük düzeyinde rol oynayacaktır. Ancak direnişe geçmeden öncelikli olarak Xoybûn Cemiyeti’ne ilişkin birkaç söz söylemek yerinde olacaktır.

Xoybûn Cemiyeti:

Kürtlerde direniş öncesinin en kapsamlı örgütlenmesi olan Xoybûn Cemiyeti, 5 Eylül 1927’de Lübnan’da kurulur. İlk liderinin Celadet Ali Bedirxan olduğunu biliyoruz. Cemiyet Dört parçanın Kürtlerini de içine almaktadır. Üyeleri arasında Kürt aristokrasisinin öncü kişilikleri ağırlıkta olsa da kadınlar, öğrenciler, köylüler, işçiler de yer almaktadır. Kürt Teali Cemiyeti, Teşkilatı İçtimaiye, Kürt Millet Fırkasının da kimi eski üyeleri Xoybûn’un kuruluşunda yer alır. Xoybûn’un kuruluşunda yer alan Celadet Ali Bedirxan’ın kendisi, sonradan Suriye de kurulacak olan Hawar ve Ronahi dergileri için en büyük desteği Fransızlardan aldığını belirtir. Xoybûn Cemiyeti; Ermeni Taşnak Cemiyeti ile ilişki kurar, ABD, İtalya, İngiltere, Fransa yetkililerine mektuplar gönderir. Süreyya Bedirxan’ın, Xoybûn temsilcisi olarak ABD’ye bir ziyarette bulunduğu söylenir. Xoybûn, bu bileşim-ilişki-ittifak anlayışı temelinde tüm Kürtlerin ulusal birliğini hedefler. Ancak başarılı olduğunu söylemek zordur.

Xoybûn’un, Kürtler için önemli olan tarihi bir süreçte kurulması son derece önemlidir. TC Devleti Kürt Halkı’na karşı topyekûn bir saldırı başlatırken kuruluşunu ilan etmek aynı zamanda önemli bir direniş potansiyeli bulunduğunu da göstermektedir.

Yukarıda ikinci maddede dile gelen “Türkiye boyunduruğu altında Kurdistan ve Kürtlerin kurtuluşu” cümleleri bu bağlamda son derece önemli ve tarihidir. İfade ettiğimiz gibi, bu faşizme karşı ciddi bir duruş sergilemenin de kararlılığıdır. Bu duruş esasta Xoybûn’ un ilk beş maddesine de yansımaktadır.

  • 1927 senesi Eylül ayının beşinci günü toplanan Birinci Kürt Kongresi’nin kararıyla ve Xoybûn adıyla, ulusal bir Kürt örgütü kurulmuştur.
  • Örgütün amacı, Türkiye boyunduruğu altında Kürdistan ve Kürtlerin kurtuluşu, doğal ve ulusal sınırları içerisinde bağımsız bir Kürdistan devletini kurmaktır.
  • Bu amaca ulaşabilmek için örgüt, tüm Kürtleri etrafında toplayacak, karşılıklı çıkarlar çerçevesinde her türlü unsurla ilişkiye geçecektir.
  • Kürt ulusal andını ve bu tüzüğün ge-reklerin kabul eden ve yerine getiren her Kürt,

Xoybûn örgütüne girebilir. Her fert, örgüte giriş esnasında bir giriş ücreti verecek ve aylık bir taahhütte bulunacaktır.

  • Örgüte girecek olan her kişi, görevli bir heyet huzurunda, belirlenmiş olan yemini okumak zorundadır.”

Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan Xoybûn’u değerlendirirken: “Suriye’deki Fransız manda rejiminin İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürmesi, Kürt aydınlar için kısmi bir özgürlük ortamı sağlamıştır. Dergi çıkarma ve örgüt kurmada fazla zorluklarla karşılaşmamışlardır. Fakat yasal bir Kürt statüsü de oluşturulamamıştır. Celadet Ali Bedirxan ve çevresinin dönemin Anti-Kürt uygulamalarını izlemesi ve buna karşı silahlı mücadele deneyimlerine girişmesi (Osman Sabri’nin Kâhta dağlarındaki gerilla denemesi), Ağrı İsyanı için Xoybûn (‘Kendi kalma’, ‘kendi olma’ anlamında isabetli bir adlandırma oluyor) örgütünü kurması ve Hawar Dergisi’ni çıkarması bu dönemin önemli çalışmalarıdır. Birçok diplomatik girişimleri de olmuştur. Fakat istenilen başarı elde edilememiştir. Dönemin hafızayı yok etme girişimleri göz önüne alındığında, bu faaliyetlerin önemli olduğu açıktır” demektedir. Xoybûn Hareketi, genel Kürdistan’ı ele alan, ona göre yaklaşım sergileyen bir hareket olarak istenilen başarıyı elde edememiş olsa da, tarihe bir not düşmesi açısından çok önemli bir kilometre taşı olmuştur.

Ağrı Direnişi ve İhsan Nuri Paşa

1927 yılında yaşanan Ağrı “isyanını” durdurmak ve anlaşmayla sonuçlandırmak için harekete geçen devlet, bölgedeki direnişçilerle ile görüşmesi için 12 milletvekili göndermiştir. Daha önce askeri güç kullanılarak bastırılamayan direnişe karşı devlet, bu sefer de sakinleştirme politikasının bir gereği olarak uzlaşma yolları aramıştır. Aynı yıl oluşturulan Xoybûn da, İhsan Nuri Paşa öncülüğü ve komutasında Kuzey Kürdistan için bağımsızlık, İngiliz ve Fransız denetimindeki Güney Kürdistan için ise özerkliği talep etmiştir.

İhsan Nuri Paşa kimdir? Ağrı Direnişi’ nin liderlerinden İhsan Nuri Paşa, Bitlis’lidir. Türk Ordusu’nda görev yapmış bir komutandır. Cumhuriyetin ilanı ile Kürtlere verilen sözler tutulmayınca, İhsan Nuri görevini bırakır ve Kürdistan’ın özgürlüğü için direniş hazırlıklarına başlar. İhsan Nuri anılarında o dönemi “Esir yaşamaktansa, savaşarak ölmek daha iyidir” diye tanımlar.

TC Devleti Şeyh Said öncülüğünde gelişen isyanı bastırınca, zafer edasıyla Kürdistan’ın her yerine dönük bir saldırı planı başlatmıştır. Bu saldırıların ilk hedefi, sindirmek için ne gerekiyorsa onu yaparak soykırıma başlamışlardır. Bu nedenle “isyan” liderlerini ve liderlik potansiyeli taşıyabilecek herkesi ipe götürürlerken, kentleri ve kırsalı da topa tutmuşlardır. Yüz binlerce Kürt insanını isyan sonrası çıkarılan Mecburi İskân Yasasına dayanarak Kürdistan’dan sürgün ederken aynı zamanda da Türkleştirme planlarını yoğunca uygulamaya girişmişlerdir. Bunun için de İttihat Terakki döneminde dile getirilen Türkleştirme projelerine hız verilerek, Kürdistan Coğrafyasına on binlerce Türk ya da göçmen özenle seçilerek yerleştirilmiştir. Kürdistan ve Kürt Halkı bu yıllarda tarihin tanıklık etmiş olduğu en faşizan özel baskı ve zor uygulamalarıyla karşılaşmıştır. Takrir-i Sükûn Kanunu, İstiklal Mahkemeleri, Umumi Müfettişlikler Kürdistan için devletin korkutarak eritme kurumları olarak devreye girmiştir.

Devletin bu faşizan saldırılarına karşı, Kürdistan’ın birçok yerinde irili-ufaklı onlarca direniş yaşanır. Var olan tabloya karşı Kürtlerin direnmekten başka yapacakları bir şeyleri de yoktur. Ya teslim olacaklar-ki bu onursuzluk olacak, ya da direnecekler bu da sonu belli olmayan yenilgiler olacaktır. Tipik bir Kürt Kapanı…

Kemalist Rejim 1927 yılının Eylül ayında büyük bir askeri güçle Ağrı Dağı’na karşı Salih Paşa Komutası’nda saldırıya geçer ama herhangi bir başarı elde etmeden geri çekilir. Çünkü Kürtler, baskı ve zulme karşı direnerek kalelerini savunmuşlardır. Ağrı Direnişi’ ne karşı duyarsız kalmayan Xoybûn, direnişin yenilmemesi ardından, Ağrı’da “Kürt Milli Toplantısı” yaparak, “Ulusal Hükümet”in kurulduğunu ilan eder. Hedef olarak da bağımsız bir Kürdistan’ı tespit eder.

Xoybûn, Direniş’in askeri liderliğine İhsan Nuri’yi, siyasi liderliğine de İbrahim(Biroyê) Heskê Telî’ yi atar. İhsan Nuri elindeki ilkel bir matbaa ile “Agirî” ve “Gaziya Welat” adında iki gazete çıkartıp propaganda çalışması yapar. “Agirî Agir Dibarîne” (Ağrı Ateş Yağdırıyor) başlıklı bir bildiri yayınlayıp, direnişin amaçlarını halka açıklar. İhsan Nuri Paşa eski bir subay olarak devletin savaş tarzını bildiği için, zayıflıklarını da bilmektedir. Bunun için gerilla tarzı diyebileceğimiz bir mücadele biçimiyle devleti yıpratarak, Kürdistan’dan çekilmesini hedefler. Bunun için de, önce devletin yapılacak vuruşlarla yıpratılarak otoritesi zedelenmelidir. Peşinden de bir halk ayaklanmasıyla hedefe ulaşmayı öngören bir strateji benimsenir. Denilir ki; ilk Kürdistan Bayrağı’nın kullanıldığı yer ve zaman, Ağrı Dağı Direnişi’ dir.

TC açısından direniş giderek çok tehlikeli bir boyut alır. O nedenle de sağlam bir öncülüğe sahip görünen direnişi bastırmanın başka yolları aranır. Bu temelde de Osmanlı geleneğini iyi özümseyen Kemalist rejim, Kürt Halkı’nı aldatmak amaçlı daha önce sürgün edilenlerin ve esir alınanların bırakılması için bir af kanunu çıkarır. Duyarlı direniş liderliği ile Xoybûn Cemiyeti, bu affa kanmama ve oyuna gelmeme uyarısı yapar. Halk bu affa tenezzül etmeyince, bu defa da direniş liderliğini-geçmiş tarihimizde bolca görülen-satın almak için vaatlerde bulunulur. 1928 Yılı’nda yapılan bir görüşmede Kemalist Rejim İhsan Nuri Paşa’ya üst düzeyde askeri rütbeler teklif eder.

Bu satın alma girişimine karşı İhsan Nuri Paşa’nın cevabı “Derhal Türk Devleti’nin Kürdistan’ı boşaltması ve Kürdistan’ın egemenliğini tanıması” biçiminde olur. TC Devleti benzer teklifleri direnişin diğer lider kadrolarına da götürür. Ağrı Direnişi’ni ilk günden başlayarak örgütleyen ve yürütenlerin başında Biroyê Heskê Telî gelir. TC Devleti bunu bildiği için ona da çeşitli vaatler içeren mektuplar gönderir. TC Devleti’nin bu mektuplarının birine: Biroyê Heskê Telî şu cevabı verir:

“Beyazıt Valisi Süreyya Bey,

1360 No ve 28.2.28 tarihli mektubunuza cevap veriyorum. Mektubunuzu zevkle okudum. Mektubunuz, bizim teslimiyetimizi kabul ettiğinizi bildiriyor. Oysaki biz, hiçbir resmi makama teslim olmak isteğimizi ya da boyun eğdiğimizi söylemedik. Eğer gerçekten bir af varsa, bu genel olmak ve uygar çağımızın yasalarına uygun olmak zorundadır. Eğer hükümet, Af’la cahil insanları aldatmayı amaçlıyorsa bu başka bir sorundur. Demek ki, bizim gibi insanlara bu tür bir şeyi istemeniz gerekmez. Çünkü biz, yeterince tecrübe sahibi, dünyayı gören, tanıyan insanlarız…

Türk hükümeti bunu kabul etmek zorundadır. Eğer siz uygarlığa, çağımıza, ırkımıza ve dinimize uygun olarak bir genel af çıkartırsanız onu zevkle kabul ederiz. Ama eğer bu önlemlerle, halen vahşi gözüyle gördüğünüz insanları kastediyorsanız, aldatılacak hiç kimseyi bulamasınız… Ancak bütün sürgünler yurtlarına döndükten sonra bizim de dönüşümüz söz konusu olabilir…” (Kemal Süphandağ, Ağrı Direnişi ve Haydaranlılar)

Böylesi bir gelişme seyri içinde Ağrı merkezli Kürt Direnişi, kendi kurumlaşmalarını oluşturarak giderek kök salar. Xoybûn, Ağrı’yı “Bağımsız Kürdistan’ın Bir Vilayeti” olarak ilan eder. Yerel yönetim oluşturur, valiler ve müdürler atar.

Ağrı Direnişi, salt Ağrı ile sınırlı değildir. Sonradan Tahran’a çekilecek olan İhsan Nuri Paşa’nın “Ağrı İsyanı” adlı anı kitabında, gerilla tarzı her yere küçük küçük örgütleme ve eylem birimleri gönderdiğini öğreniyoruz. Bingöl’e, Hakkâri’ye, Van’a, Bitlis’e ve hatta Dersim’e kadar giden timleri olacaktır. Gelişmeler bu yönlü olurken, 19 Haziran 1930 yılında yeni bir direniş patlak verir. İhsan Nuri Paşa’nın örgütleyip gönderdiği birimler, birçok yerde halkla ilişkilenerek yerelde Kemalist rejimin askeri güçlerine saldırırlar. Bu şekilde direniş boydan boya yayılır. Söylendiği gibi “birkaç şaki” değil direnen bir halktır. Birçok yerde devlet güçlerinin giremediği kurtarılmış alan sahalar oluşturulur.

Bu direniş süresince tam 1700 asker esir alınır. Ağrı İsyanı adlı kitapta, Başkale civarında görevden dönen Kürt Direnişçiler, bir tabur Türk askerine rast gelirler. Pusu atarlar. Hepsini teslim alırlar. Ancak teslim aldıklarını nasıl götüreceklerini bilemezler. Tabur yaklaşık 120 askerden oluşuyor. Direnişçilerin sayısı ise 15’dir. Buldukları çözüm yolu şudur; herkesin silahını yere bırakması, geride kalan birkaç askerin yere uzanması, diğerlerinin de yol yol Van’a doğru gitmelerine izin verilecektir. Mustafa Kemal’in dış basına verdiği: “Bu Kürt Savaşı’nın fazla sürmesi halinde bizzat Kürdistan’a gidip ayaklanmayı bastıracağını” belirttiği demeç bu sürece denk gelmektedir.

Bu direniş sürecine aslen Çerkez olan İhsan Nuri Paşa’nın eşi Yaşar Hanım da aktif bir savaşçı olarak katılır. Direniş Ağrı’da sürerken Kürdistan’ın birçok yerinde destek sunanların yanı sıra TC Devleti’ni zayıflatmak için küçük çaplı da olsa direnişler yaşanır. Haco Ağa’nın Nusaybin civarlarında gerçekleştirdiği eylemlikler de bunların içindedir. Yine Şeyh Abdurrahim, Yado ve Şeyh Tahir gibi tanınmış Kürt liderler de Ağrı üzerindeki baskıları hafifletmek için birçok eylemlilik içerisine girmişlerdir. Urfa’dan, Cizre’ye, Nusaybin-Cizre ve Mardin-Viranşehir hattında önemli eylemlikler de bulunmuşlardır. Hatta yer yer daha içlere doğru da bu eylemliliklerini geliştirmişlerdir. Tarih Kemalistlerce Oramar Harekâtı (16 Temmuz–10 Ekim 1930) adı altında gerçekleştirilen saldırılar da Ağrı’daki direnişi desteklemek amaçlı geliştirilen eylemlere yönelik olmuştur. Aslında gelişen bu parçalı eylemlilikler Xoybûn tarafından yapılan planlama ve örgütleme temelinde gelişmiştir. Bu direnişler de Şeyh Ahmet Barzani ve Melle Hüseyin Şerif tarafından örgütlenmiştir. Xoybûn’un aldığı karar gereği gerçekleşen bu eylemlilikler büyük özverilere rağmen istenen sonucu alamamıştır.

Ağrı direnişi öncüsü İhsan Nuri Paşa Türk Devleti’nin tüm rüşvet ve satın alma girişimlerini reddederek Türk Ordusu’nun Kürdistan’dan çekilmesini tek şart koşmuştur. Direnişin başında okumuş, aydın ve askerlikten anlayan İhsan Nuri Paşa bulunsa da; Kürt tarihsel hastalığı olan öngörüsüzlük, saflıktan kaynaklı İran’a aşırı bel bağlaması ve tabiî ki iç ihaneti de hesaba katmama sonucu, İran ve Türk askeri güçlerinin-İran’a yönelerek-iki tarafta ezme girişimi sonucunda, direniş çok kanlı bir şekilde bastırılmış ve yerleşik halka da sürgün dayatılmıştır.

Aslında Kemalist Rejim, Ağrı’ya karşı düzenlediği tüm saldırılarda başarısızdır. Çünkü o yıllarda Ağrı Dağı’nın bir kısmı İran toprakları içerisinde yer aldığı için zorlanma durumunda İhsan Nuri Paşa’nın güçleri diğer tarafa geçmektedir. Bu durumu öğrenen Kemalist Rejim, İran’la anlaşarak, onun tarafına düşen Ağrı eteklerinin aşağılardan başlayarak yamaçlarına kadar İran güçlerinin tutmasını ister. Daha sonra yapılan başka anlaşmalar sonucu, Ağrı’nın tümü Türkiye’ye dahil edilir. Bir yandan hava saldırıları, diğer yandan topçu atışları derken Ağrı tam bir savaş alanına çevrilir. Savaşın uzaması ve ikmal yollarının İran Devleti tarafından kesilmesi ile birlikte, giderek İhsan Nuri Paşa’ya ait güçlerin cephanesi biter ve geri çekilmek zorunda kalır.

Böylece 25 Eylül’de direniş bastırılır ve İhsan Nuri Paşa İranlıların Kürtleri arkadan vuracaklarına inanmadığı için İran’a geri çekilir. Ona göre “ne de olsa İranlılar da Ari’dir”. Halbuki İran’ın o zamanki şahı olan Rıza Xan Türkiye’de tam 3 ay ağırlanmıştır. Bunun faturası da Kürtlere en ağır bir şekilde çıkarılmıştır. İran Devleti sadece sınırı Kürtlere kapatmamıştır. Aynı zamanda Doğu Kürdistan’da direnişçilere destek sunanlara da yönelmiş ve birçok Kürt insanını katletmiştir. Bunlardan en bilineni, etkili olan Usibê Evdal’ın önce sınırlandırılması, sonra tutuklanması ve ardından ise tutuklanarak Tebriz’te zindanda katledilmesidir. İhsan Nuri Paşa, 18 Mart 1976’da Tahran’da bir kaza sonucu yaşamını hüzünlü bir Kürt savaşçısı olarak yitirecektir.

Her zaman olduğu gibi her direniş sonrası gelişen soykırım girişimleri Ağrı’dan sonra da hem de acımasız bir şekilde devreye konulmuştur. O dönemin Nazi hayranı Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Türk olmayanların nasıl bir muameleye tâbi tutulacağını sakınmadan şöyle dile getirmiştir: “Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.” (Milliyet, 19 Eylül 1930)

Direnişin yenilgisinden sonra da mücadelesine devam eden Bıroyê Heskê Telî, Emirhan ismindeki bir Cahş’ın eliyle pusuya düşürülerek ağır yaralı olarak ele geçirilir ve katledilir. Reşoyê Silo, Şeyh Zahir, Seyithan ve Alican gibi tanınmış Kürt şahsiyetler direnişlerini gerilla tarzında birkaç yıl daha sürdürürler.

Sürgüne gönderilen 1400 Kürt Ailesinden birçoğu sürgün yolunda katledilir. Ve Kürt tarihinin en vahşi katliamlarından biri olan Zilan Katliamı yapılır. Bu katliama gerekçe olarak da Ağrı Direnişine öncülük eden Kör Hüseyin ve Emin Paşa’nın oğulları Zilan merkezini ve karakolunu basarak destek sunmaları ve buna bağlı olarak da direnişin bölgenin diğer yerleşim merkezleri olan Patnos, Zilan, Çaldıran, Erciş ve köylerine yayılması gösterilir.

Bu katliamda; Tendürek’ ten başlayıp Çaldıran’a kadar uzanan onlarca yerleşim merkezinin bulunduğu upuzun ve çok geniş vadi boydan boya kana boğulur. Bu katliamda Tendürek’ten inilerek aşağıdan da Çaldıran’dan vadiye girilerek tek bir canlı bırakılmaz. Kimi yazarlara göre 45 bin, kimilerine göre ise daha fazla Kürt katledilir. Burada kırk dört köyün yakılıp yıkıldığını devletin belgeleri söylüyor. Yine her direnişin ardından olduğu gibi halkın tüm mal varlığını da talancı devlet el koyar.

Bu duruma ilişkin olarak 2 Temmuz 1930 tarihli cumhuriyet gazetesinde: “Eşkıya tenkil ediliyor. Kuvvetlerimiz Ararat Ağrı Dağı’nı tamamen kuşatmışlardı. Hükümet bu kez Şark (Doğu) meselesini kökünden hal etmeğe karar verdi… Hükümet imhaya azmetmiş… Halkın hayvanlarını çalan, köyleri yakıp yıkan bu haşerenin artık tamamen kökü kesilmek üzere… Yalnız adi bir hırsızlık için değil, anavatanda yeni bir irtica hamlesi yapmak hırsıyla hudutlarımıza saldırdıkları anlaşılan müfsitlerin (fesatçı), bu sefer katiyetle boğulması azmiyle tedbir alındığı muhakkaktır…” denilerek hem de katledilen Kürtlere hakaret edilmektedir. (Kemal Süphandağ, Ağrı Direnişi ve Haydaranlılar)

Elbette bunlar yetmemektedir: Vakit gazetesi 13 Temmuz 1930 günü: “Asiler beş günde yok edildi. Zeylan deresindekiler tamamen yok edildi. Bunlardan bir kişi dahi kurtulamamıştır. Ağrı’da hareket devam ediyor. Dünden beri hareket sahasında kalmamıştır. Büyük kuvvetlerimiz yüksek sarp dağlara iltica edenleri de mahvetmiştir. Zeylan deresi yüzlerce cesetle doludur…” diyerek zılgıt atmaktadır.

Yine cumhuriyet gazetesi 14 Temmuz 1930 günü: “Hayvanlarla bir damda yatan, hela yapmayı bile bilmeyip de evlerinin üstünü ve kırları gübreliğe çeviren bu iptidai(ilkel) çevreye; ordumuz ayni zamanda medeniyet getirmiştir. İnsanca yaşamayı aşılamıştır.” (Türk basınında Kürtler, Faik Bulut) Yine 16 Temmuz 1930, Cumhuriyet Gazetesi) ırkçılığın ve faşizan düşüncelerin derinliğini gösteren haberinde:

“Ağrı dağı tepelerinde kovuklara iltica eden 1500 kadar şaki kalmıştır. Tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türkün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkıyaya iltica eden köyler tamamen yakılmaktadır. Zilan harekâtında imha edilenlerin sayısı 15 bin kadardır. Zilan deresi ağzına kadar ceset dolmuştur… Bu hafta içinde Ağrı dağı tenkil harekâtına başlanacaktır. Kumandan Salih Paşa bizzat Ağrı’da tarama harekâtına başlayacaktır. Bundan kurtulma imkanı tasavvur edilemez.” diye yazmaktadır.

Bugün bile Zilan vadisinde halen mağaralarda ve kaya diplerinde insan kemiklerine rastlanılması vahşetin düzeyini gözler önüne sermektedir.

Herkesi ezdiklerine inandıkları için olmalı-dır ki yıllarca başta Kürtler olmak üzere onlarca farklı halkın ve inancın başına 1933 yılında yazılan “Andımız” adlı şiar bela edilir. “Türküm, doğruyum, çalışkanım/İlkem/ Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak/Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir./ Ülküm; Yükselmek, ileri gitmektir./ Ey Büyük Atatürk!/ Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim./ Varlığım, Türk varlığına armağan olsun./Ne mutlu Türküm diyene!”

Herhalde dünyada bu kadar faşizan bir andı ya da şiarı yazan olmamıştır. Bu and bile Kültürel Soykırım’ın ne kadar derinlere götürülmek istendiğinin çok çarpıcı bir örneğidir.

Ağrı’da böylesi bir sonuç alan Kemalist Devlet, başarısının bir göstergesi olarak da yenilenin sadece Ağrı olmadığını aslında Kürdistan’ın tarihten silindiğinin tespiti anlamında o bilinen “Muayyel Kürdistan burada meftundur” cümlesini Ağrı Dağı’nın eteklerinde gösterilen bir mezar resminin üzerine yazmışlardır. Yani yeni cumhuriyete göre Ağrı Direnişi üstü betonlanmış bir mezarla sembolize eden bir Kürdistan’la sonuçlanmıştır.

Bu bağlamda Ağrı Direnişi’ni son bir cümle ile değerlendirecek olursak, 1920’lerden 1940 yılına kadar geliştirilen Direnişler içerisinde en etkili olan bir direniş olmasının yanı sıra, Direniş ardından Kürdistan’ı tamamen tasfiye edebileceklerinin inancı ve kararlılığıyla Dersim’e yönelen Kemalist Devlet, Kürtlerin “Cumhuriyetin kahredici orduları tarafından mahv” edebileceklerine sonuna kadar inanmışlardır. Bu sonuca mutlaka ulaşılması için de Dersim birlikte tamamlanan fiziki Soykırımların ardından Beyaz Soykırıma daha sistematik olarak başlanmıştır.

Ancak tarih dün olduğu gibi bugün de hiç bir zaman sömürgecileri, işgalcileri haklı çıkarmamış ve sonuna kadar başarılı kılmamıştır. Bugün Kürdistan’da yaşanan tamamen budur. Ağrı ile sembolize edilen o mezar çatlamakla kalmamış tamamen yerle bir olmuştur. Geriye anıları büyük bir sevgi ve övgü ile yaşatılarak özlemleri gerçekleştirilmeye çalışılan İhsan Nuri paşalar ve nefretle anılarak kendi kazdıkları mezara gömülen katliamcılar kalmıştır.

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.