Düşünce ve Kuram Dergisi

Başka Bir Özgürlük Mümkün

Nilüfer Şahin 

Tanrı, acı, aşk kavramları kadar müphemlik taşımasa da, özgürlük için, belirlenmiş bir tanım ve içerikten söz etmek güçtür. Ona dair çelişkiye düşmeden söylenecek yegane şey varoluşumuzun bir parçası olmasıdır. Ancak bu varoluşsal itki, belirli bir zaman, mekan, kültür ve siyaset bağlamında düşünülüp, tarif edilebilir. Bağlam özgürlüğü somut hale getirir, ona ulaşmanın olanaklarını çoğaltır. Özgürlük bir epizot (ara bölüm) mudur? Yoksa bir sisteme dönüşebilir mi? Tarihsel sınamalar, özgürlüğün bir sisteme dönüşebileceği konusunda oldukça umut kırıcıdır. Yine de imkansız olanın özgürlüksüz olması gerçeğine dayanarak bugün tekrar özgürlük için bir bağlam ve içerik oluşturmak mümkün. Böylece ara dönemler, özgürlüğü tanımak için bir imkana dönüşebilir. Bugünün özgürlük savunucusu iki yönde, biri geçmişin özgürlük mirası diğeri bugünü kapsayan bir muhakeme üzerinden yeni içerikle bir özgürlük fikri geliştirmek durumunda. Kuşkusuz bu muhakeme, yeni bir bakış açısı ile anlamlı hale gelebilir. Svetlana Boym yeni bir içerik oluşturmak için, özgürlüğün ne olduğu değil, ne olabileceğine odaklanmanın yerinde olacağı bu açıdan anlamlıdır. Böylece özgürlüğü, geçmiş-bugün ve gelecek bağlamında düşünebiliriz. 

 

İki Sınama 

Modern çağın iki büyük devrimi Fransız ve Rus devrimleri özgürlük imkanın belirttiği ancak aynı zamanda bu imkanların heba edildiği tarihi anlardır. Her devrim kendi çağının ürünüdür; iki devrim de bu açıdan kendi döneminin siyasal, toplumsal, zihinsel matriksi, içinde şekillendi. Bunun yanı sıra, her devrim için geçerli olan başarıya ulaşma olasılığı Fransız ve Rus devrimleri bakımından da geçerliydi. Olasılık, halka ait olanın gasp edilmesi ile ortadan kalktı. Esasında devrimin vaadi olan özgürlük, hızla belli sınıf ve zümrelerin iktidar aracına dönüştü ve gerçekleşme imkanı ortadan kalktı. Devrimlerin gerçek sahibi halktır. Fransız Devrimi’nde monarşiyi yıkan, barikatlarda “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” şiarı ile, can veren Fransız halkıydı. Devrimi gaspettiği gibi, özgürlük söyleminin altını oyan burjuva önderler oldu. Halkın işaret ettiği özgürlük ile burjuva sınıfın özgürlüğünün fortu ve sınırları, 1848’de ki ayaklanmanın kanla bastırılması, 1871 Paris Komününün ezilmesi ile tescillendi. Yenilginin dersleri ve devrimin gerçek potansiyelini ima eden ‘Özgürlük Söylemi’ bu devrimden geriye kalan, özgürlük geleneğini esinleyen değerler dolu. 

Marks, devrim, özgürlük, iktidar konularında kuramsal düşüncelerini esas olarak Fransız halk ayaklanmları ve devrimlerinin analizi üzerinden geliştirdi. 1848-71 yenilgisine dair çıkardığı sonuç; halkın, proletaryanın iktidarını hızla tahkim etmemesi nedeniyle yenilginin kaçınılmaz hale gelmesiydi. Marks, buradan hareketle proletarya diktatörlüğü tezini, devrimin başarısı açısından zorunlu olduğu sonucuna vardı. İktidardan ya da Marks ve Engels’in ifadesi ile devletten özgürlük için değil, proletaryanın düşmanlarını bastırmak için yararlanılacaktı. Proletarya diktatörlüğü devlet olmayan devlettir ve özgürlük olduğu zaman devlet olmayacaktır. Dolayısıyla Marks için devlet, özgürlüğe varmanın geçici bir aracıdır. Bir iktidar biçiminin yerine başka birini koymanın özgürlük amacı ile örtüşmediği açığa çıktı. Bu denklemin bizzat yer alan devrimcilerce yanlışlanması bir yana, Marks’ın özgürlüğü bir tür cennet vaadi, gelecekte tamamlanacak bir tasarım şeklinde düşünmesi esas sorundur. Özgürlük, salt ütopyadır. Ütopya olduğu oranda ulaşılmaz hale gelir. Özgürlüğün bugünden ulaşılacak bir uzvu yoktur. Buna göre, sosyalist bir devlette düzende eşitlik hali geliştikçe (sınıfların ortadan kalkması oranında) özgürlük de kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir. Özgürlük bu açıdan eşitliğin bir yan ürünüdür. Marks’ın, “Kişisel özgürlük ancak topluluk içinde mümkündür.” belirlemesi doğru ve bugün için de bir hareket noktasıdır özgürlük bahsinde. Fakat Marks’ın aynı zamanda bireysel özgürlüğü sadece bir burjuva hilesi olarak görmesi, kuramsal açıdan tüm özgürlüklerin toplumsal özgürlüklere indirgenmesine yol açtı. Tarihsel sosyalizmi belirleyen Rus devrimi bu kuramsal ideolojik temele dayanır. (Buna Rus kültür ve siyaset geleneğinin etkilerini de katmak gerekir. Kurama içerikli tüm yanılgılar, kusurlar uygulamada devasa sapmalara ve trajik çöküşe yol açtı. Tıpkı Fransız devriminde olduğu gibi, Rus devriminde halkın özgürlük isteminin bastırılması sebebiyle yenilgiye uğradı. 

Devlet, Bolşevik yönetim aygıtı özgürlük için özgürlüğü yok eden bir araca dönüştü. Devlet ve iktidarın, onu ortadan kaldıracaklarını vaat edenler tarafından tahkim edilmesi tarihsel sosyalist deneylerin en çok tartışılan boyutudur. Bununla birlikte çöküşe yol açan özel özgün katı bir özgürlüksüzlük olduğu yeterince irdelenmemiştir. Sosyalizm düşmanlarının elini güçlendirme kaygısı belki derinlikli bir yüzleşmeyi güçleştiren etkenlerden biridir. Diğeri ütopyanın yıkılmasından duyulan dehşet ve kendine güveni zorlamasıdır. Oysa gerçek (ironik biçimde) özgürleştiricidir. Sovyetik sosyalizmde “özgürlük” “ilga” ediliş belki bundan da önemlisi, özgürlük fikri bir burjuva istem sayılarak mahremleştirildi. Mahrem olan ise daima istismar edilebilecek olandır aynı zamanda. İnsanın dolayısıyla toplumların özgürlük isteminin bastırılsa da yok edilemeyeceği, tarihsel sosyalizm ile bir kez daha kanıtlandı. Bu ülkelerde insanlar, toplumsal, bireysel, siyasal ve etnik/ulusal eşitlik imkanlarından vazgeçmeme istemleriyle, sistemi çökerten, çöken esas dinamik oldu. Ütopyanın distopyaya dönüşmesinin doğal sonucudur demek mümkündür. Devrimci düşüncenin alameti farikası, tarihi özelde kendi tarihsel mirasını romantikleştirmeden analiz etme yeteneğidir. Ya da öyle olmalı! Yaşanan özgürlük tarihini, özgürlük sınamalarını, vaat ettikleri ve sonuçları ile birlikte daha bütünlüklü, ama asla ideal bir ütopya değil, analiz etmeyi hak ediyor. 

 

Kapitalizmin Özgürlük İstismarı Olarak Neoliberal Özgürlük 

W.Benjamin “Radikal olan kapitalizmdir, sosyalizm değil.” belirlemesi göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik taşır. Kendini yenileme kapasitesi bakımından kapitalizm gerçekleşen sosyalizmden daha radikal olduğunu söylemek mümkün. Bu anlamı ile ihtiyaç duyduğunda en köktenci değişimleri geçirebilecek esnekliğe sahiptir. Bu açıdan en büyük başarısının özgürlük idealini manipüle etme yeteneği olduğu söylenebilir. Liberal dönemin Laissez Faire’ri (bırakınız yapsınlar) mallar için geçerliydi esas olarak. Malların, sermayenin özgür dolaşımı, belli sınırlarda sisteme hizmet ettiği oranda siyasal, toplumsal bir değişimle birey özgürlüğünü son sınırına vardırdı. Tüm toplumsal bağlarından özgürleşmiş birey liberalizmin özgürlük önermesidir. Psikopolitika yazarlarına göre, neoliberal iktidar tekniği olarak, özgürlüğün kendisi bir zorlamaya dönüşmüştür. Bu teknik, yapmalısın zorlamasından kurtardığı bireyi, yapabilme özgürlüğüne çağırmaktadır. Yapabilme özgürlüğü, yapmalısın zorlamasından daha sınırsızdır. Bireyi istemediği bir şeyi yapmaya zorlayan kimse yoktur. Özgürlük durumunda artık zorlamayı bizzat bireyin kendisi kendine uygulamaktadır. Neoliberal sistem bireyi bir performans öğesine dönüştürmek üzere özgürleşmesini destekler. Bu durumda kendini özgür sanan performans öznesi adında bir köledir… Bireysel özgürlük aracılığıyla sermayenin özgürlüğü gerçekleşir. Bireysel özgürlük, sermayeye onu aktif üremeye yönelten otomatik bir öznellik kazandırır. Günümüzde ayrı bir biçime bürünen bireysel özgürlük sonuçta bizzat sermayenin asırlığından başka bir şey değildir. 

Esasında özgürlüğün bu tarz kullanımı sisteme daha sessizce sömürü olanağı sunar. Başka ifade ile iktidar ne denli büyükse o denli sessiz iş görür. Tüm toplumsal anlamlı ilişkilerden kopmuş özgür birey, kendi efendisi ve kölesidir. Trajik biçimde dışındaki iktidar, sermaye, sistem yerine iç savaşı kendisiyledir. Egemenlik ilişkileri dışarıdan bireyin kendi içine taşınmıştır. Dayatma doğrudan sistem tarafından gelmez, bu yüzden sistem hedef olmaktan kurtulur. Neoliberal bireysel özgürlük asla toplumsal özgürlük ile sonuçlanmaz, toplumsallığı çözer. Çünkü burada özgür birey için diğerleriyle rekabet edilecek başka performans özneleridir, onlarla amaçsız hiçbir ilişki geliştirmez, bunun için isteği yoktur, zamanı yoktur. Toplumsal ilişki kendi efendisi olmanın konforunu tehdit eder. Neoliberal özgürlük, insan emeği sömürüsünden insanın insan olarak sömürü nesnesine dönüştürme aşamasıdır. İnsana ait her tür haslet; duygu, istek, düşünce sermayeye dönüştürülecek unsurlardır. Neoliberaliz her şeyi isteme özgürlüğü sunar, birey gönüllü olarak sunuma boyun eğer. İstenen, arzu edilen, bireyin gerçek ihtiyaçları değildir; isteğin kendisi gibi ihtiyaç da suni olarak imal edilir. Bireysel özgürlük vaadine ihtiyaçlar eşlik eder. Normal şartlarda, ortalama toplumsal ilişkiler içinde karşılaşılabilecek tüm insani, bireysel ihtiyaçların piyasa tarafından karşılanması, bu tekniğin sonucudur. İnsanlar artık bir düğün organize edemiyor, bunun için firmalar var. Nasıl spor yapacağını, nasıl besleneceğini, nasıl hediye seçeceğini, güvenliğini nasıl sağlayacağını ücretli uzmanlara, koçlara, programlara başvurarak öğreniyor. En doğal yerler sevgi dayanışma, arkadaşlık da yine firmaların pazarlama alanında. Toplumsal birey; sosyal, toplumsal ilişkiler içinde bunların tamamına doğal olarak ulaşır. İnsan türü sosyal bir varlık olarak kişisel veya sahip olduğu bağlar sayesinde ihtiyaçlarını, bireysel ihtiyaçlarını da belirleyebilir. İnsan ihtiyaçlarının, isteğinin sınırsız olduğu bir sapmadır. Bu sapma ancak sağlıklı, toplumsal ilişkilerle sınırlanır, toplumsallık içinde gerçek ihtiyaçlarımızı görebilir, tespit edebiliriz ve karşılayabiliriz. Buna ne kadar çalıştığımız da dahildir. Toplumsallık, insanın kendini içgüdü ve tüketim nesnesi olarak sömürmesinin sınırlanabileceği zemindir. Bu yüzden neoliberalizmin toplumu birey özgürlüğünün karşıtı olarak damgalar, bireyin tüm bu bağlamdan kurtularak özgür olmasını radikal biçimde destekler. Özgür birey ister, isteklerini karşılamak için çalışır. Yani ister, çalışır, alır. İstekleri de, tatmin de tekildir. Bu kısır döngü anlamsızlık üretir. Neoliberal bireysel özgürlük, özgürlüğün, bireyin ve toplumun yıkımıdır. İnsan ve toplum karşıtıdır. 

 

Nasıl Bir Özgürlük? 

Aryen dillerinde özgürlük sözcüğünün arkadaşlık sözcüğü ile ortak kökene sahip olması ilgi çekicidir. Frend, freedom, Freund, Feiheit sözcükleri, özgürlükle arasındaki bağı keşfetmeye çağırır gibidir. S. Boym’un Yunan ve Romalıların liberto kelimesi ile kamu ve ortak anlamına gelen kendine arasındaki dilbilimsel kökene işaret etmesi de dikkate değerdir. Özgürlük bir tekillik durumu değildir, ancak bir başkasının, başkalarının varlığında gerçekleşme imkanı olan bir deneyimdir. Etimolojik köken, kavramın kendisine keyfi anlamlar yüklemekten kaçınmak, özgürlüğün ima ettiği içerik ve potansiyele odaklanmak açısından önemlidir. İnsan ancak iyi bir ilişkide, diğer insanlarla mutlu bir birliktelik içinde özgür hissedebilir. Bu yanıyla özgürlük esasında bir ilişki kelimesidir. İktidar, yabancı bir olgu olarak her türden insan ilişkilerini toplumsal, bireysel tahrif eder. Bu nedenle ‘başka bir özgürlük’ tasavvuru için öncelikli olan; özgürlüğü iktidar alanları dışında düşünmektir. Özgürlük mücadelesinin tarihi bilançosu; devrimci etiketli de olsa, iktidar olgusunun varlığında, özgürlük imkanlarının kalmadığının anlatımıdır, aynı zamanda. Bu bilanço, özgürlüğü yeniden ve iktidar ilişkilerinin, iktidar biçimlerinin dışında kurgulamak demek. Bunun için tarihten bir referans noktası gerekliyse, başka bir özgürlüğün ki gasp edilen halk devrimlerinin henüz özgürlük ya da iktidar seçeneği ile yüz yüze olduğu yol ayrımı anıdır. Başka bir özgürlük; yalnız toplumsal özgürlüğe ve yalnız bireysel özgürlüğe indirgenemez. Birbirine ardışık-önce toplum sonra birey veya tersi bir özgürlük mümkün değildir. Aynı zamanda; birey özgürlüğü ile toplumsal özgürlüklerin basit bir sentezi, başka bir özgürlük olanağı sunmaz. Başka bir özgürlük; doğal bir arınmanın kendi dinamikleri içinde sağlıklı büyümesi gibi; ancak kendi olabilen, kendi doğal dinamikleri ile hareket etme imkanı bulan toplumlar, halklar içinde gelişebilir. N. Hikmet’in, “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” dizeleri bu açıdan bir metafordan daha fazla anlam taşır. Ormanlar gerçekten de başka bir özgürlük için ilham vericidir. Onlar da tıpkı insan toplulukları gibi dışarıdan müdahaleye uğradıklarında özgür büyümezler. Doğal dinamikleriyle bırakıldığında her ağaç ihtiyaçları ya da isteği kadar büyür, gelişir, kök salarken aynı zamanda diğer ağaçlarla da güçlü, özgür bağlar geliştirir. Başka bir özgürlük; insanın, toplumun ve doğanın uyumunu koşullar. Ancak tüm bunlar başka bir özgürlük hakkında sadece imkan alanlarına işaret eder. Özgürlüğün ele avuca sığmaz, sınırları sürekli zorlayan niteliği karşısında, özgürlük fikrinin de sürekli gelişmesi gerekir. Devrim nasıl her yerde, her şeyde yenilenebiliyorsa, bir sonu yoksa, özgürlük için de bir son yoktur.

 

Kaynakça; 
  • Başka Bir Özgürlük/ Svetlana Boym Özgürlüğün Sosyolojisi 
  • Psikopolitika/ Byung-Chuı Han Ağaçların Gizli *Yaşamı- Peter Wohlkeben

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.