Düşünce ve Kuram Dergisi

Devrim ve Rojava

Mesut Karataş

Her gün darbe ve ayaklanma haberiyle uyanıyoruz. Ayaklanmalar, darbeler bu yüzyılın ilk yıllarında fazlasıyla insanlığın gündemini işgal etmekte. Bu darbe ve ayaklanmaları bazıları “devrim” diye tanımlıyor. Devrim kavramının tanımlanmasında pek çok görüş var. Eskinin yıkılıp yerine yeninin kurulması mı, yoksa bir iktidarın alaşağı edilip yerine yeni bir iktidarın kurulması mı? Devrimi tanımlamada tartışmalar-tanımlamalar devam ediyor ve pek çoğunda paradigmal sorunlar var. Neden mi?

Devrim kavramı insanlığın hafızasında genellikle olumlu izler bırakır. Ancak insanlık tarihinde devrim diye tanımlanan olayların hepsinin herkesin hafızasında aynı olumlu izleri bırakmadığını biliyoruz. Paradigmal sorun kaynağını, nereden bakılıp değerlendirildiğinden alır. Sınıfsal bakış açılarından kurtulup, doğru paradigmayla devrim diye tanımlanan olayları değerlendirdiğimizde bunların pek çoğunun karşı devrim olduğunu görürüz. Tanımlamalarda karşılaştığımız ikinci temel sorun toplumun doğasının doğru tanımlanamamasından kaynaklanan, devrimi kısa bir süreyle sınırlandıran yaklaşımdır. Toplumsal değişimin böyle olmadığını anlamak için biraz çevremize bakmamız yeterlidir. Peki, nasıl tanımlayıp nasıl yaklaşacağız?

Devrim toplumsal sorunların çözüm yollarından biridir. İnsanlığın toplumsal sorunlarının kökenine indiğimizde şimdi kördüğüm haline gelmiş tüm sorunların kökeninin devletin başlangıcında gizli olduğunu görürüz. Bu başlangıç sürecini “uygarlık” diye tanımlanıyor. O günden bugüne uygarlık güçlerinin topluma saldırıları artarak devam etmiştir. Toplumun ahlaki ve politik yanı yok edilmeye çalışılmıştır. İşte devrim toplumun binlerce yıldır saldırıya uğramış, darbeler almış ahlaki politik yanlarının özüne dönmesidir. Devrim böyle değerlendirildiğinde toplumun ahlaki politik yapısına kavuşabilmesinin bir süre devam edecek bir eylemle başarılamayacağı çok açıktır. Binlerce yılın zihni hegemonyasını, hiyerarşik kurumları aşmadan devrim yapılamayacağı ve bunlarında kısa bir sürede başarılamayacağı çok açıktır. Devrimci özellikler taşıyıp sonradan karşıdevrime dönüşmüş olaylar devrimleri değerlendirirken unutmamamız gereken önemli diğer bir noktadır.

Bu tanımlamalar ışığında son yıllarda yaşanan Rojava Devrimi’ni anlamaya, anladığımız kadar da anlatmaya çalışacağız. Rojava Devrimi demokratik modernite kuramını esas alarak gelişmiştir. Bu kuram insanlığa binlerce yıldır dayatılan ideolojik siyasi hegemonyalara karşı geliştirilmiş bir sosyal bilim devrimidir. Rojava Devrimi’ne dair okumalar yaparken, pek çok olayda olduğu gibi Rojava Devrimi değerlendirmesinde de devrimi tanımlamadan kaynaklanan sorunları görüyorum. Sanki devrim gerçekleşmiş olmuş bitmiş, başarılmış gibi bir izlenim yaratılıyor. Bu doğru değildir.

Bu yazıda Rojava Devrimi’nin geliştiği yıllardaki koşullara değinildikten sonra Rojava Devrimi’nin çeşitli boyutlardaki hedefleri ve mevcut durumunu değerlendirme esas alınacaktır. Yeni yüzyıl yeni umutlara gebeydi. Egemenler böyle bir gelişmeyi beklemiyordu. Tabi kıvılcımın koskocaman yangına dönüşmesi gibi bir anda yayılan olayları herkes hayretle karşıladı. Emperyalist güçler, isyan edilen şeyin kendi yarattıkları şey olduğunu var gücüyle perdelemeye çalıştı. Tunus’ta başlayan ve Ortadoğu’da pek çok ülkeye yayılan olaylar, 20. Yüzyıl siyasetinin reddini içeriyordu. Olayların ilk günlerini biraz ayrıntılı incelediğimizde sadece 20. Yüzyıl siyaseti değil, aslında devletli sistemin reddinin belirtilerini görmekteydik. İşte böyle bir ret hareketi Rojava’da bir çıkışın olmasına neden oldu. Ama o olayları müteakip diğer alanlarda yaşananların tersine Rojava’da devrim özüyle buluştu. Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin otuz yıldır attığı tohumlar uygun ortam bulunca çiçeğe durdu. Amaç iktidar değişimi değildi. Onun için kendini “Üçüncü Yol” diye tanımladı. Bu tanımlamanın mimarı Demokratik Konfederalizm Önderi Abdullah Öcalan’dı.

Üçüncü Yol’un özünde, kendi yaşamını kendi kurma felsefesi yatıyordu. Öz savunmaya ve radikal demokrasiye dayanan bir anlayışla yürüyüş başladı. 19 Temmuz 2012’de Kobanê’de başlayan bu yürüyüş 11 yılını tamamladı. Bu 11 yıllık yürüyüş, siyasetinden savaşına her gün ayrı bir şekliyle dünya gündeminde yer bulmayı başardı. Ama bu gündeme getirmelerin büyük çoğunluğu bu devrimi sistem içileştirmeyi hedefliyordu. Her şeye rağmen Rojava Devrimi devam ediyor. Ancak tüm devrimlerde olduğu gibi karşı devrim unsurlarıyla mücadele ederek yürüyor. Bu devrim sürecini bazı boyutlarıyla ele alacak olursak;

 

Özgür Birey-Yurttaş ve Demokratik Komün Yaşamı

Özgür birey ve yurttaş kavramları modern zamanların akademik mecralarında en çok tartışılan konular arasındadır. Vatandaş hakları-sorumlulukları ekseninde tartışmalar yürütülmektedir. Haklar üzerinden yürütülen tartışmalar vatandaşın getirilmiş olduğu modern köle statüsünü perdelemeyi başarmaktadır. Diğer bir tartışma konusu kapitalizmin bireyciliğini azdırdığı vatandaşın toplumsal hükümlülükleriyle çeliştiği noktalar olmaktadır. Tocqueville’in çok önce kuşkulandığı gibi, insanları serbest bırakmak onları kayıtsız hale getirebilir. “Birey, yurttaşın en kotü düşmanıdır” diyordu Tocqueville. Birey, “ortak çıkar”, “iyi toplum” ya da “adil toplum” konusunda kayıtsız, kuşkucu ya da ihtiyatlı olma eğilimi gösterir. Bu tür tartışmaların yanında Rojava’daki Kürtlerin birçoğu elli yıldır vatandaşlık haklarından bile mahrumdur. Vatandaşlıktan mahrum bırakılmak bir tür cezalandırma yöntemi olmuştur. Rojava’da yurttaşlık tüm dünyada tartışılanların kabul edilenlerin dışında tartışılmakta. Çünkü ortada hedeflenen bir devlet yoktur. Suriye’nin dört bir yanından kaçıp Rojava’ya sığınmış onbinler vardır. Bununla birlikte dünyanın dört bir yanından hayallerindeki devrimi kurmak ve yaşamak için yüzlerce enternasyonalist gelmiştir. Tabi bir de Baas rejiminin baskısı altında onlarca yıldır inim inim inleyen Kürt’ün, Arap’ın, Süryani’nin, Êzidî’nin, Çerkes’in, Türkmen’in yurdudur Rojava. Aşiretsel ilişkilerin halen canlı olduğu bir yerdir. Arap Bedevilerinden Kürt Koçerlerine pek çok toplumsal form nasıl bir vatandaşlık formuyla sınırlandırılabilir ki? Vatandaşlığı ulus-devlet formunda ele almayan ve demokratik ulus anlayışına göre halkın demokratik ilkeler temelinde örgütlenmesini hedefleyen Rojava Devrimi her ne kadar hedeflediklerine ulaşmada halen çok geride olsa da insanlık için umut olmayı sürdürmektedir. Başlangıcından bugüne komün deneyimi bakımından dünya devrimler tarihine katacak çok şey yaratmıştır. Muhtarlığa benzeyeninden pek çok amaç ve formda olana kadar komünlerin nasıl daha fazla işlevli olacağı iki yıldır sürdürülen toplumsal sözleşme tartışmalarında başta gelen konulardandır. Komünün istenilen düzeyde yaşamsallaşamamasının önündeki temel etken kapitalist modernitenin dayattığı maddiyatçı ve bireyci kişilik yapılanmasıdır. Liberalizmin şahlandırdığı birey dünyanın her yerinde toplum kırımın temel silahı olmaktadır. Bu insanlığın özüne dönük en büyük saldırıyı ifade etmektedir. İşte bu büyük saldırıya karşı toplumu ve bireyi koruma amacı olduğundan dolayı böyle etkili bir devrim olmayı başarmıştır.

Ayrıca kullandığı yönetim anlayışı ve yönteminde de bir farklılığı ifade etmektedir. Rojava Devrimi başlangıcından bugüne yönetim gücüne dayanarak bir şeyleri oturtmayı hedeflememiştir. Toplumsal değişimin güce dayanarak sağlıklı ve uzun süreli olmayacağının bilinciyle zihniyet değişimiyle toplumsal değişimi hedeflemektedir. Zihniyet çatışmasının sürdüğü temel alanlardan biri özgürlük algısıdır. Bireyin kendi özgürlüğünü toplumun komünalitesinde, yani daha işlevsel küçük topluluklar halindeki yaşamında bulması ve bireyin sınırsız zincirlerinden boşanırcasına sorumsuzlaşması halleri (zihniyetleri) Rojava alanında amansız bir kavgaya tutuştukları görülmektedir.

 

Politik Yaşam ve Demokratik Özerklik

Özerklik, birçok sosyal bilim dalında, bir bireyin, grubun veya ulusun kendi kendini yönetebilme yeteneğine ve gücüne sahip olması olarak tanımlanır. Özerklik, kendi kendine düzen sağlayabilmek veya yönetebilmek anlamına gelir. Siyaset bilimi çalışmalarında özerklik, daha çok siyasi bir idare olarak bir bölgeye veya gruba belirli haklar tanıyarak, kendilerini yerel örgütlenmeler ve kurumsallaşmalarla yönetebilmeleri olarak tanımlanır. Özerk yönetim formlarının ilk örgütlü örnekleri Sümer şehir-devletlerinde görülmektedir. Özerklik hem idari hem de toplumsal açıdan özyönetim çerçevesinde yerelde önemli avantajlar sunar. Özerk sistemler farklı etnik gruplara, kendilerine özgü konularda politika üretme ve yürütme hakkı verir. Burada önemli olan, özerk bir bölgede alınan kararların, ilgili bölgeyi bağlaması ve bu bölgede yaşayan halkların haklarının garanti altına alınmasına dönük olmasıdır.

Rojava Devrimi’nin bu boyutu toplumsal değişimin temelini oluşturan esas boyutlardan biridir. Devrimin bedeni diye tanımlanabilir. Demokratik ulus düşüncesi devrimin ruhunu oluştururken, demokratik özerklik devrimin bedenidir. Düşüncelerin ete kemiğe bürünmesi toplumsal, siyasal örgütlemeyle olur. Rojava halkı Baas rejiminin kişiliksizleştirme ve yok etme politikalarına maruz kalmış bir halktır ve yıllarca merkezi iktidar uygulamalarıyla ahlaki ve politik yapısı dumura uğratılmıştır. Abdullah Öcalan önderliğinde gelişen Özgürlük Hareketi’nin etkileriyle bu politikalara karşı bir direniş gelişmiş ve demokratik siyasetin altyapısı oluşturmuştur. Dünyada bazı ülkelerde çeşitli boyutlarda yaşanan devletli özerklik yöntemleri Rojava Devrimi’nde devletsiz halkın tabandan örgütlenerek özerkliğini oluşturmasını hedeflemektedir. Aslında bu Özgürlük Hareketi daha 2012 öncesinde Rojava’da çocuklardan kadınlara vb. tüm toplumsal kesimlerin komiteler tarzı örgütlenmesiyle özerkliğe bir temel oluşturmuştur.

Rojava’da halkların ortak yaşamı, Ortadoğu’da kördüğüme dönmüş sorunlara çözümü ortaya koymaktadır. Toplumun politikleşme düzeyi süreklileşen ve artan eylemlerde görülebilmektedir. Kadın, gençlik ve daha pek çok toplumsal kesimin örgütlenmesi ve bunların yönetimde kendilerini dile getirme düzeyleri önemlidir. Toplumsal siyasal kurumsallaşmaların geldiği düzey önemli olmakla birlikte bu kurumsallaşmalar içerisinde yer yer kendini gösteren devletçi, iktidarcı zihniyetlerin de olduğunu görebilmekteyiz.

Eşbaşkanlık sistemi demokratik özerk yönetimin temel işleyişlerinden biridir. Eşbaşkanlık kadın ve erkeğin toplumsal kurum ve birimlerin yönetiminde eş düzeyde hak sahibi olmasını hedefler. Ortadoğu’da devrimsel bir gelişme olan bu yöntem yer yer geleneksel toplumun engellerine takılmaktadır. Her ne kadar çeşitli sorunlarla karşılaşılsa da dünyada radikal demokrasinin uygulandığı sayılı alanlarından biridir ve tecrübeleri siyaset bilimi açısından önemli katkılar sunacaktır.

 

Sosyal Yaşam

Bir devrimin asıl görünür olduğu yer sosyal alandır. Siyasal alanda yaşanan değişikliklerin derinliği ve sahiciliği sosyal alanda kendini gösterir. Sosyal yaşamı en fazla etkileyen unsurlardan biri kentleşme sorunudur. Rojava köy-kent dengesinin optimale yakın düzeyde olduğu bir yerdi. Ancak devrimin ilk yıllarında yaşanan yönetim boşluğu kısmi bir kaosa neden olmuştur. Özerk yönetim bu kaosa bazı boyutlarıyla müdahale etmiş olsa da imar konularında gerekli müdahaleyi yapamamıştır. Bu kentlerde kontrolsüz büyüme ve imara neden olmuştur.

Rojava Devrimi’nin Ortadoğu’da önemli bir değişikliğe yol açtığı konu kadın konusudur. Bundan dolayı Rojava denilince hemen hemen herkesin aklına kadın gelmektedir. Öz savunma alanından sosyal alana, siyaset alanına kadın rengi önemli bir yer tutmaktadır. Rojava’nın herhangi bir yerini gezdiğinizde elinde kalaşnikof silahlarıyla nöbet tutan 50’sini aşmış kadınları görürsünüz. Kadının eşinden izinsiz bahçe kapısından dışarı çıkamadığı bir coğrafyada bir kadın ordusunun olması ve bölge ordularının korkuyla kaçtığı DAİŞ çetelerine karşı en ön cephede savaşmaları binlerce yıldır inkar edilen ezilen kadının gücünü açığa çıkaran önemli bir göstergedir. Tabi kadın sadece askeri alanda sınırlı kalmıyor. Diplomasiden ekonomiye, siyasete ve bilime her alanda hem özgün örgütlenmeye sahiptirler. Bunun yanında genel örgütlemenin yönetiminde de önemli bir rol oynamaktadırlar.

Sağlık toplumun varlığını sürdürmesinde temel teşkil eden alanlardandır. Kapitalizmin sağlık alanını bir rant alanına dönüştürdüğü koşullarda Rojava Devrimi’nde herkesin sağlık hizmetine ulaşabilmesinde belli bazı adımlar atılmıştır. Köy köy halkın sağlık alanında bilgilendirilmesi, hastalık önleyici hizmetler sağlık alanının önemli çalışmalarından biri olmuştur. Tüm dünyanın çıkmaza girdiği pek çok sağlık sisteminin çökme aşamasına geldiği pandemi sürecinde Rojava Devrimi’nin toplumsal örgütlenmesinin vermiş olduğu güçle en az kayıpla atlatabilmiştir. Mevcut durumda sağlık altyapısında ciddi yetersizlikler mevcuttur. Bunun önemli bir nedeni Rojava’nın yaşadığı çok yönlü ambargodur. Sistemin kurumsallaşması önündeki diğer bir engel de sağlık sistemini oturtabilecek kadro sorunudur. 2011’de Suriye’de yaşanan karışıklıkları fırsat bilerek binlerce uzman doktor yurtdışına göçmüşlerdir. Şimdi yapılan deyim yerindeyse kendi yağında kavrularak yeni sağlık kadroları yetiştirmektir. Tabi bu da çalışmanın niteliği ve hızı konusunda çeşitli aksamalara neden olmaktadır.

Dünyanın en kötü eğitim sistemlerinden biri Baas rejimininkidir. Rojava Devrimi’nin başlangıcından bugüne izlediği Suriye’den ayrılmama ve Suriye’nin demokratikleştirilmesi stratejisi gereği eğitim süresi gibi bazı konularda Baas rejiminin eğitim sistemini reddetme yaşanmamıştır. Demokratik ulus kuramı devleti bir anda reddetmeyi esas almaz. Şartlar uygun olursa devletle birbirinin iradesini kabul ederek ve devletleşmemeye de dikkat ederek bir ilişki stratejisi geliştirilmiştir. Başlangıçta her bir sınıfta birkaç saat Kürtçe eğitim vererek başlanılan eğitim çalışması şimdi Kuzey Doğu Suriye’nin tümünde ilkokuldan üniversite son sınıfa kadar yaklaşık 800 bin öğrenci ve 50 bin öğretmenden oluşan devasa bir sisteme kavuşmuştur. Hesekê ve Qamişlo’da halen Baas rejiminin eğitim sistemi de paralel bir şekilde yürümektedir. Özerk yönetimin eğitim sistemi halen herhangi bir uluslararası tanınırlığı yoktur. Bundan dolayı Baas rejimi okullarını tercih edenler de vardır.

Müfredat bölge öğretmenlerinden oluşturulmuş bir komisyon tarafından hazırlanmıştır. Arapça, Kürtçe ve Süryanice dillerinde o halkın değer yargıları esas alınarak, belli bir eğitim sistemi geliştirilmiştir. Eğitim yeri olarak genelde rejim zamanından kalma yapılar kullanılmaktadır. Bu okulların ciddi altyapı sorunları vardır. Özerk yönetim kısıtlı imkanlarıyla her yıl peyderpey okulların restorasyonunu yapmaktadır. Teknik altyapı şartlarından kaynaklı bazı yerlerde bir sınıfta kırkı aşkın öğrenci eğitim görmektedir. Bu şartlar eğitimi olumsuz etkilemektedir.

Suriye rejiminin memur yetiştirme alanı olarak değerlendirilen ve diploma eksenli bir eğitim sistemini aşıp insanın doğru sosyalleşmesini yaratacak bir sistem başından bugüne Rojava eğitim alanının temel tartışma gündemi olmuştur.

Müfredat konusunda da eleştiriler gelişmektedir. Müfredatı hazırlayan ekiplerin branşlarında yaşadıkları yetersizlikler ve paradigmal sorunları eğitim kitaplarında yetersizliklerin yaşanmasına neden olmaktadır. Sağlık alanında yaşanan kadro sorunu çok daha ağır bir şekilde eğitim alanında yaşanmaktadır. Doğru bir müfredat ve anlayışta üç dilde eğitim verecek öğretim kadrosu yetiştirmek devrimin başından bugüne aralıksız devam eden temel bir çalışmadır. Kürtçe, Arapça, Süryanice dillerinde pedagoji ve branş derslerinin verilebilmesi için Kuzey Doğu Suriye’nin pek çok yerinde aralıksız eğitimler devam etmektedir. Yıllardır devlet eğitimini almış kimselerin yer yer bu zihniyet doğrultusunda hareket ettiği görülebilmektedir. Bunun yanında gerek öğretim süresi gerek yöntem olarak ulus-devlet eğitim sistemine benzediği yönünde eleştirilere karşı alternatif arayışlarının olduğu da söylenebilir.

Her geçen gün artan öğrenci sayısına yeterli nitelikte öğretmen yetiştirebilmek konusunda yer yer sorunlar yaşansa da yoğun bir çabayla çalışmalar sürmektedir. On yıllık sürede gelinen aşamada kararlaştırılan eğitim ve değerlendirme sistemi dünyadaki alternatif eğitim sistemlerinin mirasından da faydalanarak önemli aşama kaydetmiştir. Her dönem müfredatından sistemine her konuda demokratik bir şekilde tartışarak eğitim sistemi yenilenmektedir.

Eğitim alanının temel ayaklarından biri de tüm toplumsal boyutlarda yer alan akademi çalışmasıdır. Demokratik ulus zihniyetinin tüm boyutlarda oturtulabilmesi için açılmış akademiler Rojava Devrimi’nin kurumsallaşmasının motor gücü olmuştur. Pek çok uzmanın gerektiği çalışmaların örgütlenmesi kısa süreli hem uzmanlık hem de zihniyet eğitimleriyle başarılmıştır. Devrimin ilk yıllarında çok yoğun bir şekilde işleyen akademi sistemi yıllar geçtikçe azaldığı gözlemlenmiştir. Akademi sistemine ilişkin her bir toplumsal alana hitap etmede dar kalma ve tekrarı yaşama yönlü eleştiriler gelişmiştir. Buna rağmen Rojava’da devrim diye tanımlanabilecek en önemli çalışmalarından biri toplumsal akademi çalışmalarıdır.

 

Ekonomik Özerklik

Baas rejiminin sömürgeci politikalarıyla açlıkla terbiye edilmeye çalışılan bir bölgedir. Uzun yıllar boyunca Suriye’nin tahıl deposu olarak kullanılmıştır. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri şimdiye kadar hep sömürülmüştür. Bölgede sanayi yok denecek kadar azdır. Sınır boylarındaki yerleşim yerlerinde kaçakçılık yaparak günlük ihtiyaçlar temin edilebilmiştir. Onun dışındakiler de ektiği tahılı devlete satarak kıt kanaat yaşamışlar. Baas’ın ekonomi politikası aşırı merkezidir. Toplum ağanın marabasına dönüşmüştür. Böyle bir toplumsal hafızaya sahip bir yerde ekonomiyi kendi ayakları üstüne oturtabilmek büyük çaba gerektirir. Ayrıca bu süreçte hem doğal afetler hem de Rojava Devrimi düşmanlığı yapanların saldırıları sistem kurma çalışmalarını olumsuz etkilemiştir.

Devrim öncesindeki süreçte Kürtler ve bölge halkları sadece üretim araçları ve ilişkileri üzerindeki kontrollerini büyük ölçüde kaybetmemişler; üretim, tüketim ve ticaretin kontrolü de devlet tarafından çeşitli işbirlikçi çevrelere verilmiştir. Geçtiğimiz bu süreçte Rojava Devrimi’nin en zayıf kaldığı noktalardan biri sosyal pazara dayalı komünal ekonomiyi örgütlemedir. Ambargo altında olan Rojava kendi ihtiyaçlarını kendi karşılayacak konuma gelebilmede bazı adımlar atsa da bu noktaya gelememiştir. Rejimin çalışmayı bir angaryaya dönüştürmesini geçen süreçte belli oranda kırsa da halen toplumun zihniyetinde çalışmak özgürlüktür ilkesi yeterince oturduğu söylenemez.

Rojava’daki sosyal ekonomik sistem, özel mülkiyet hakkının tanındığı, ekolojinin göz önünde bulundurulduğu, kullanım değerinin değişim değerinden fazla olmadığı ve komünalite/komünlere dayanır. Komünal ekonominin örgütlenmesinde kooperatifler temel çalışmalardan biri olmuştur. Suriye rejiminin geçmiş kooperatif pratiğindeki olumsuzluklar toplumun bu çalışmaya doğru yaklaşıp katılmasında sorunlara neden olmuştur. Buna rağmen şimdi Kuzey Doğu Suriye’nin bir ucundan diğer ucuna pek çok dalda kooperatifler kurulmuştur. Ama bunun pazardaki yeri halen çok yetersizdir. Kooperatif çalışmalarında yer yer açığa çıkan devletçi ya da tekelci yaklaşımlar ekonomi alanının temel bir alanının ekonomik anlayışa uygun zihniyet inşasından geçtiğini ispatlamaktadır.

Endüstriye teknolojiye mülkiyete biçilen sınırın ekolojik ve demokratik toplum olma sınırı olduğunu kavratacak bir zihniyet çalışması yürütülse de bunun tüm toplumsal zihniyet yapısı haline getirmede halen yürünecek çok yolun olduğu görülmektedir.

 

Hukuk Boyutu

Uygarlık tarihinde hukuk, sanıldığının aksine görevi, her vatandaşa eşit yaklaşımı güvence altına almak ve vatandaşın haklarını korumak değil, fiili eşitsizlikleri meşrulaştırıp kabul edilebilir seviyede tutmaktır. Böyle bir rolü olan hukuk, Rojava Devrimi’nde egemen devletlerindekinin tersine bir anlam ve işleyişe sahiptir. Devlet hukukunun amacı, egemenleri, sistemi korumakken, Rojava Devrimi hukukunda amaç, toplumsal yaşamı korumaktır. Devlet hukukunu üst düzey yöneticiler ve uzmanlar yaparlar. Rojava Devrimi’nde ise yöntem tam tersidir. Kuzey Doğu Suriye Toplumsal Sözleşmesi’nin yapılış süreci buna en güzel örnektir. Halen hazırlık aşamasında olan Toplumsal Sözleşme yapılırkenk, yüzlerce farklı çevreyle yapılan binlerce toplantı ve tartışma demokratik hukukun önemli bir ispatıdır.

Ulus-devletin tekçi ve iktidarı koruyan hukuk anlayışına karşı çeşitliliğe dayanan ve toplumu korumayı amaçlayan hukuki düzenlemeleri içeren bir toplumsal hukuk sistemi kurmada önemli bir adım atılmıştır. Bu sistemin temel ayaklarından biri barış ve uzlaşma komisyonlarıdır. “Toplumsal barışı gerçekleştirmek, siyasetçilerin, yerel yöneticilerin ve seçilmişlerin ötesinde bir toplumsal kesimin çabasını gerektirmektedir. Bütün ulus-devletlerde eksik olan bu toplumsal kesimin boşluğu, Rojava’nın il, ilçe, köy ve mahallelerinde kurulan meclislerde ve komünlerde örgütlenen, barış ve uzlaşma heyetleriyle dolduruluyor. Bu heyetlerin temel amacı, toplumun kendi davalarını veya sorunlarını mahkemeye gitmeden, avukata, hâkime veya savcıya gerek duymadan, uzlaşma esasına göre çözebilmek. Bu heyette yer alanlar ya gönüllü insanlar ya da seçimle bu heyet içerisinde çalışmalara katılıyorlar. Gönüllü olanların çoğu Rojava’da özerk yönetimin inşasından önce zaten toplumla sıkı bir ilişki içerisinde olan, çoğu kanaat önderi ve toplumun saygı duyduğu, vicdanına ve tecrübelerine güvenilen insanlar. Halkın, kendi sorunlarını rejim mahkemelerinde aylarca beklemeden, rüşvete bulaşmadan, yolsuzlukla ve adil olmayan taraflı kararlara razı olmaya mecbur kalmadan; toplumsal uzlaşıyı esas alıp, sorunlarının en kısa zamanda ve adil bir şekilde çözüleceğine dair olan inançları, bu heyetlere başvuruyu arttıran faktörler arasında yer almaktadır. Borç, mal-mülk alım-satımı, miras davaları, aile içi (çoğu zaman kadına yönelik) şiddet gibi davalar, uzlaşma heyetlerine en fazla gelen davalar arasındadır. Rejim mahkemeleri hâlâ varlığını korumakta, fakat halkın ısrarla uzlaşma heyetlerini tercih etmektedir.”[1] Bu komiteler dışında mahkemeler olmakla birlikte mahkemelerin hakimleri toplumsal adalet akademilerinde eğitim görmüş kişilerdir. Kanunları halen yapım aşamasındadır ve çok fazla kanunları yoktur.

 

Kültür Boyutu

Ulus-devletin dumura uğrattığı, tek tipleştirip yok olma eşiğine getirdiği onlarca topluluk Rojava Devrimi’yle büyük bir canlanma yaşamışlardır. Olduğu gibi kabul edilmeyen kültürler, ulus-devletin çıkarları çerçevesinde dönüşüme uğratılarak kullanılmıştır. Toplumların kültürü Rojava Devrimi’yle özüne kavuşma yoluna girmiştir. Devrimin başından bu yana Kürt, Arap, Süryani ve diğer kesimlerin şarkıları, yazıları, kendini ifade etmeleri geçmişe oranla katbekat artmıştır. Bölge kültürünü yansıtan çok renkli ürünler de çıkmaya başlamıştır. Geçmişte birbirine düşman kılınmaya çalışılan halklar demokratik ulus kültürünün yaratılmasında önemli adımlar atmışlardır. Bu adımlar çevreyle karşılaştırıldığında büyük adımlar olmakla birlikte Rojava Devrimi’nin hedefleriyle kıyaslandığında halen yolun başında sayılabilir. Tarih ve kültür bilincine kavuşmuş bir toplum yolunda halen gidilecek çok yolun olduğu bilinmektedir. Özellikle kapitalist modernitenin kültür endüstrisi politikalarına karşı alternatif üretme ve bunu tüm insanlığa mal etme konusunda yetersizlikler ve yapılacaklar çoktur.

 

Öz Savunma Boyutu

Rojava Devrimi’nin tüm dünyada tanınmasında en önemli rolü öz savunma boyutu oynamıştır. Aslında pek çok güç tarafından devrimin tanınması istenmese de insanlığın başına gelmiş en büyük belalardan birine karşı savunma savaşı vererek, onu yok etmeyi başararak, dünya halklarının minnet borçlu olduğu bir konuma yükselmiştir. Her ne kadar propaganda düzeyinde bazı şeyler bilinse de Rojava Devrimi’nin öz savunma boyutu yeterince anlaşılamamıştır. Rojava’da devrim diye tanımlanacak olan bir boyut da öz savunmadır. Ulus-devletle birlikte toplum kendini savunmaktan mahrum bırakılmış, tarihin en büyük zorbasına kendi öz savunmasını devretmiştir. Öyle bir ideolojik hegemonya yaratılmıştır ki bu absürt durum normal olarak görülmeye başlanmıştır. Her toplumsal kesimin, kadınların, Süryanilerin, Arapların hem kendini hem de ittifak halinde oldukları halkları korumak için ortak hareket etmeleri mevcut dünya sisteminde eşi görülmemiş bir örgütlenme anlayışıdır.

Komünden başlayarak her toplumsal birimin her türlü iç ve dış tehlikelere karşı öz savunma birimleri kurarak kendini koruduğu sistemi öz savunma güçleri (HPC-Hêzên Parastina Civakî) olarak tanımlamışlardır. DAİŞ’le yürütülen savaşta en önde halkın çocukları savaşırken arka cephede o çocukların anneleri ve babaları savaşa katılmışlardır. Yediden yetmişe herkesin öz savunma sisteminden sorumlu olduğu bir mekanizmayı yaratmada önemli adımlar atılmıştır. Bu adımlar halkların korunması için devlete ve ordularına ihtiyacı olmadığını çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.

 

Diplomasi Boyutu

Rojava Devrimi devlet dışı diplomasiler açısından önemli deneyimlere sahiptir. Rojava Devrimi’nde gelişen diplomasi geçmiş pratiğiyle klasik devlet diplomasisinin alternatifi olabileceğini göstermiştir. Ulus-devlet diplomasi faaliyetlerinin temeline çıkarlarını koymaktadır. Ulus-devletlerin çıkarları da çoğunlukla halkların zararınadır. Ulus-devletin diplomasisi devletin en has görevlileri aracılığıyla yürütülür.

Rojava Devrimi’nde; “toplumlar arasında daha çok barış ve dayanışmanın, yaratıcı alışverişlerin aracına dönüşen diplomasi esas olarak sorunların çözümüyle uğraşır. Demokratik ulus diplomasisi savaşların değil, barışın ve yararlı ilişkilerin aracıdır. Bilge insanların rol oynadığı ahlâki ve politik değeri yüksek bir misyonu ifade eder. Özellikle komşu halklar ve akraba topluluklar arasındaki dostane ilişkilerin, karşılıklı yarar getiren süreçlerin geliştirilmesi ve sürdürülmesinde önemli rol oynamıştır. Ortak toplumsallıkların, daha üst seviyede toplum sentezlerinin inşa gücüdür.”[2] Halklar diplomasisi diye tanımlanabilecek Rojava diplomasisi bölgede oynadığı rolden kaynaklı devletlerce de muhatap haline gelmiştir. Bazı çevrelerin eleştirdiği Rojava diplomasi çalışmalarının gün geçtikçe politikaları haklılığını ortaya koymuştur. İlkeler temelinde her güçle ilişkilenmeyi esas almaları Rojava Devrimi’nin Üçüncü Yol’da ilerleyebilmesinde önemli bir katkı sunmuştur. Bunun yanında bazı zamanlarda özgüce dayanmayan bazı tutum ve söylemleri de eleştirilmesi gereken önemli bir konudur.

Rojava diplomasisi Kurdistan’da parçalanmış ve farklı çıkarlar etrafında bölünmüş Kürtler arasında ortak bir platform geliştirmek için sürekli mücadele yürütmüştür. Bu sürekli çabaya rağmen Güney Kurdistan Bölgesel Hükümeti tarafından ambargolarla cezalandırılmaya çalışılmıştır. Bu durum Güney Kurdistan hükümetinin uluslararası ve bölgesel güçlerle menfaate dayalı ilişkilerinden kaynaklanmaktadır.

Sonuç olarak; Rojava Devrimi’nin bu kadar kısa bir sürede bu kadar hızlı gelişmesinde Abdullah Öcalan öncülüğünde gelişen Özgürlük Hareketi’nin elli yıllık emeğini tekrar tekrar vurgulamak gerekir. Rojava Devrimi, devrim diye tanımlanabilecek pek çok boyut ve eylemiyle gelişmeye devam ediyor. Tabi bu devrim içerisinde hiçbir yetersizliğin olmadığı anlamına gelmiyor. Uygarlık tarihinin başlangıcından bugüne nasıl ki devletçi güçlerle demokrasi güçleri arasında sürekli bir çatışma hali sürüyorsa Rojava Devrimi’nde de bu devam etmektedir. Toplumun ahlaki politik yanlarının önündeki engeller gün geçtikçe ortadan kaldırılıyor. Şimdi egemen olan demokrasi güçleridir. Ama bu, değişmez bir durum olarak görülmemelidir. Saldırılar devam etmekte buna karşı direnişte sürmektedir.

Kapitalist modernitenin zaferini ilan ettiği “tarihin sonu” diye tanımladığı, pek çok kişinin artık “çözüm yok” dediği koşullarda bunlara karşı durulup, özgür yaşamın yakalanabileceğini ispatlamıştır Rojava Devrimi.

 

 

[1] Yasin Duman -Rojava Bir demokratik Özerklik deneyimi – iletişim yayınları
[2] Abdullah Öcalan – KÜRT SORUNU VE DEMOKRATİK ULUS ÇÖZÜMÜ Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.