Düşünce ve Kuram Dergisi

Ekolojik Yaşam, Doğa-İnsan İlişki ve Etkileşimleri 

Tanay Sıdkı Uyar

Bir an için tüm insanları ve onların oluşturduğu şehirleri fabrikaları, yolları, termik santralleri, ortadan kaldırsak geriye bitkiler, hayvanlar, esen rüzgar, buharlaşan su, yağan yağmuru ile birlikte yaşamın tüm enerjisini sağlayan güneş kalmaktadır.

Güneş tüm insanlara ve doğaya eşit olarak ulaşmakta, her birey bulunduğu yerde özgürce güneşin ısı ve ışığından yararlanabilmektedir. Güneşten yararlanmak için insanlar birilerini öldürmek zorunda değildir. Bütün bu nedenlerle güneş, rüzgar, biyoenerji ve jeotermal enerji kullanımı eşitlik, özgürlük, barış, bağımsızlık ve demokrasi anlamına gelmektedir.

Doğal çevrede yaşam koşulları insanlardan bağımsız olarak geçmişte vardı, bugün var ve yarın da var olacaktır.

İnsanlar, bitkiler ve hayvanlar gibi diğer canlılarla beraber, doğanın bir parçası ve doğaya uyum sağladığı veya doğanın dinamikleri insanın yaşam koşullarını ortadan kaldırmadığı sürece varlığını sürdürecektir.

Doğum, yaşam, gelecek nesillerin devamı için çiftleşme ve ölüm yaşamın temel aşamaları. Safhalar benzer olmakla beraber her canlı için ömür süresi farklılaşabiliyor.

İnsan dışındaki canlılar doğada orman kanunu diye tanımlayacağımız bir çerçevede birbirlerine yem olurken bitkiler genelde güneşin enerjisini fotosentez ile kimyasal olarak depolamakta insanlar ve de hayvanlar için gıda temin etmektedir. Gerektiğinde bitkilerin kimyasal enerjisi veya birbirlerini yiyerek beslenen canlılar da dinamik bir denge içinde yaşamaktadır.

İnsanoğlu diğer canlılardan farklı özelliklerini kullanarak giderek doğal yaşam ve diğer canlılar üzerine tahakküm kurmuş ve doğayı kendi arzu ve taleplerine göre yönlendirmeye çalışmıştır.

Toplumun demokratik dönüşümünden yana olanlar kendi yaşamlarını ve doğa ile zorunlu olan ilişki ve etkileşimlerini demokratikleştirmelidir. Doğa tüm dinamizmi ve tutarlılığı ile direnmekte adeta insanları akıllı olmaya davet etmektedir. Doğa insan ilişkisinde insan ne derse desin egemen olan doğadır.

Her ne nedenle olursa olsun doğanın sunduğu ve güneşin sağladığı enerji ile mümkün olan yaşam hacmine yapılan her tahribat insan topluluklarını doğrudan etkilemektedir.

Ekolojik bir toplum olmak doğa ile olan ilişkilerde tek çözümdür. Ekolojik toplum öncelikle tüm faaliyetlerini doğa ile uyumlu bir biçimde yürütmelidir. Bu sırada da daha az enerji ve daha az malzeme kullanarak, karbon ayak izi bırakmadan dahası karbonsuzlaştırılmış bir toplum yaşamı ve ekonomi hedeflemelidir.

 

Kâr Amacıyla Yapılan Ekonomik Faaliyetlerin Tahribatı

Bir yandan sanayi kuruluşları ve konutlar doğayı işgal edip diğer canlıları kovalayıp bitkileri duvarlara ve saksılara hapsederken; doğal gaz, kömür ve petrol yakan taşıtlar, termik santraller ve kazanlar kentlerde kanser hastalarının sayısını ve ölümleri artırmakta; yönetenler dünyanın en büyük hastanelerine sahip olmakla ve Türkiye’de çok başarılı kanser tedavisi yapıldığıyla övünmekte ve sonuç olarak Sağlık Bakanlığının açıklamasından geçen sene kanserden 100 000 kişinin öldüğünü ve 2014 de kanser hastaları sayısının 175 000 kişi artacağını öğreniyoruz…

Genelde karar vericiler nükleer silah malzemesi üretim tesislerinin atık ısısından elektrik üretmeyi hedeflemiş, doğal gaz anlaşmaları yapmış ve ülkemiz toplam 500 milyar dolarlık ya satın al ya öde esaslı doğal gaz anlaşmaları imzalamıştır. Deprem kuşağında yer alan ülkemizde 5 milyon konut jeotermal kaynaklarla ısıtılabilecekken Güney illerimiz dahil doğal gaz kullanmaya zorlanılmıştır.

Güneşin buharlaştırdığı ve bulutlarla yükseklere taşınan ve yağmur olarak tekrar yeryüzüne akan su molekülleri yeryüzünde tüm canlıların zorunlu bir ihtiyacı olup içme suyu ve tarımsal sulama için gerekli iken, çoğu yerde su ile toprağın birbirinden ayrıldığını, tarımla geçimini temin eden çiftçilerin yaşadığı topraklardan uzaklaştırılmasına neden olacak hidrolik santrallerin yapıldığını görüyoruz.

Oysa yapılması gereken ulaşım, barınma, sanayi ve tarım faaliyetlerinin bugüne kadar neden olduğu doğa tahribatını durdurmaktır. Yaşam çevresi mücadelesi mevcut doğa insan ilişkilerini ve etkileşimlerini tespit etmek ve doğa insan ilişkilerini karşılıklı birbirini tahrip etmeyen doğal haline dönüştürmeyi hedeflemelidir. Mevcut yaşam tahribatından ve doğal ekolojik yapının ortadan kaldırılmasından bugüne kadar görev yapmış tüm karar vericiler sorumludur.

 

Mevcut Karar Verme Mekanizmalarının İşleyişi

Var olan seçim sistemimize göre yerel veya genel seçimlerde aday olanlar toplumu etkileme imkanı olan kişi ve kuruluşlara seçimden önce söz vermekte ve seçilince de verdikleri sözleri yerine getirmek için çaba harcamaktadırlar. Bu verilen sözler henüz yerel ve ulusal Parlamentolarda konuşulup karara bağlanmadığından, doğal olarak yerelin ve o yerelde yaşayanların bilgi, beklenti ve taleplerini yansıtmamaktadır. Seçimler bittikten sonra 5 yıl boyunca Belediye Meclisleri veya TBMM devre dışı bırakılmaktadır. Eğer seçilenler yurttaşın dışındakilere 5 yıl ne derseniz yapacağım sözü vermişse, o zaman karar verici organlar sadece noterlik yani işi demokrasi kılıfına uydurmak durumunda kalmaktadır.

Bu sorunun çözümü siyasi parti kanununun iptali ve seçim sisteminin demokratikleştirilmesi ve seçim barajının kaldırılması ile mümkündür. Böylece her siyasi parti hakkına razı olacak ve aldığı oy kadar milletvekili veya Belediye Meclisi Üyesi ile temsil edilecektir. Doğrudur bu da koalisyon oluşmasını zorunlu hale getirmektedir. Koalisyon üyeleri birbiriyle konuşmak ve toplum için en doğru olan kararları almak durumundadır. Bu ise çevre, enerji ve iklim konuları dahil toplumun tüm sorunlarının TBMM de veya yerel yönetim Meclislerinde tartışılabilmesi demektir. İşte ancak o zaman siyasi partiler demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurları olma işlevine dönebileceklerdir.

Toplumsal maliyetleri 1990’lı yıllarda hesaplayan erken sanayileşmiş ülkeler doğal çevreye uyumlu davranmak zorunluluğunu kavradıkça daha az enerji ve malzeme tüketen teknolojileri geliştirmek zorunda kaldılar. Merkez kapitalist ülkeler kentleri yaşanabilir ve sürdürülebilir kılmaya çalışarak bir dönüşümü gerçekleştirmekte ve bunu yaparken de artık terk ettiği düşük verimli, kirli teknolojileri ihracat kredileri ile diğer ülkelere aktarmaktadır.

Aarhus konvansiyonu benzeri anlaşmalarla Avrupa Birliği düzeyinde halkın doğru bilgilere erişimi, yatırım kararlarına halkın katılımı ve adalete erişimi kural haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bunu zorlayan en temel etken mevcut işleyişin yani sorundan yana davranmanın toplumsal maliyetlerinin artık devlet kasasından karşılanamaz boyutlara gelmesidir. Toplumsal maliyetler kirli teknolojilere dayalı yatırım kararlarının neden olduğu orman tahribatının, yok edilen tarımsal alanların, tarlada yitirilen ürünlerin, giderek artan sağlık harcamalarının maliyetler olarak yatırımın maliyetine katılmasıdır.

 

Demokratik Özerklik ve Yerinden Yönetim

Tüm toplumsal ve ekonomik sorunların çözümü için Kapitalist Dönüşüm yerine Demokratik Dönüşüm hedeflenmelidir. Bu hedefe doğru adım atılabilmesinin ön şartı ise toplumların özgür olması ve kendi kararlarını kendisinin verebilmesi ve toplumun dışarıdan yönetilmemesidir. Demokratik Özerklik sağlanmadan yerinden yönetimin koşulları oluşamamaktadır. Başka bir deyişle demokratik özerkliğin yaşam bulup kalıcı hale gelmesi Yerinden Yönetimin hayata geçirilmesini gerekmektedir. Demokratik Özerklik olmadan Yerinden Yönetim kanatsız kuşa benzer. Demokratik dönüşümden yana olanların yapması gereken demokratik özerklik mücadelesi sonuçlanıp toplumlar özgürleştiğinde doyasıya hayata geçirilecek yerinden yönetim altyapısının bugünden oluşturulmasıdır.

Demokratik dönüşüm ana gövdesi olan yurttaşlara dayanmalı, onlarla ve onlar için ekolojik bir toplumu temiz enerji, temiz kaynak, temiz malzeme ve temiz üretim ile gerçekleştirmeyi hedeflemelidir. Bunun için sadece inançlı olmak yetmemektedir. Ek olarak ilgili ve gerekli olan tüm bilgiler derlenip toparlanmalı, sorun sistemli değerlendirilmeli ve demokratik dönüşümün olmazsa olmazı toplum bireylerinin bilgi, beklenti ve taleplerini katabilecekleri ve bunu sürekli yapabilecekleri bir katılım ve değerlendirme süreci oluşturulmalıdır. Sistemli değerlendirme söz konusu ülke, toplum veya yaşam hacmine bütünsel olarak bakabilmek ve sistem dışı etki ve kısıtları da dikkate alabilmek için bir enerji ekoloji ekonomi karar destek sisteminin kurulmasını gerektirecektir. Günümüz merkez kapitalist ülkelerinin gerçekleştirmek zorunda kaldığı kentleri yaşanabilir ve sürdürülebilir kılma çabası yerini ekolojik bir topluma bırakmak durumundadır.

Sorunla çözümü ayırt etmek ve çözümü savunmak ama önce çözümü üretmek gerekir Türkiye’nin sorunlarını tanımlayıp demokratik dönüşümü örerken, içinde tüm dünya nüfusu ile birlikte yaşadığımız, yeryüzünün doğal kısıtlarının belirleyici olduğunu ve sınırlarının zorlanamayacağını; bu nedenle de doğal kısıtların kavranması, izlenmesi ve değerlendirmeye katılmasının bir lütuf değil zorunluluk olduğunu unutmamalıyız.

Demokratik dönüşüm yerel olanla küresel olanın kapsam ve etkilerine göre birlikte ele alınması ile yerli yerine oturur. Küresel olarak hep beraber içinde yaşadığımız yeryüzünün bütününe bakmadan onu temel veri almadan yereldeki sorunlarımızı veya ekolojik toplum oluşturma amacıyla atacağımız adımları doğru olarak tanımlayıp uygulanabilir çözümler üretmemiz mümkün olamamaktadır.

 

Yerinden Yönetimler ve Özgür Yaşam Mekânları

İnsan-doğa ilişki ve etkileşimlerinde doğanın egemen olduğunu ve insanların eninde sonunda ‘boyun eğen’ ve her türlü faaliyetini (ulaşım, tarım, barınma vb.) doğanın kısıtlarına uyum içinde sürdürmek zorunda olduğunu kavramak bir toplumu oluşturmanın olmazsa olmaz ilk adımıdır.

Ayrıca kâr amacıyla yürüyen kapitalist yapıdan özgürleşebilmenin en etkin yolu veya aranan diğer bir özellik paylaşmak, el ele vermek ve insanca, özgürce ve barış içinde yaşanabilecek yerel toplumları kurmaktır.

İnsanlar doğal olarak kendilerinin tercihleri olmayan doğdukları toprağın, ailenin, topluluğun özellikleri ile büyümekte ve kendi kültürleri, doğru ve yanlışları ile karakterleri biçimlenmekte ve bütün bu özellikler sözünü ettiğimiz doğanın uyumlu davranmak zorunda olduğumuz kısıtlarının ürünü olarak belirleyici olmaktadır.

İnsan yaşamında doğduğu andan itibaren karşılaştığı irili ufaklı sorunları tanımlayarak ve bulduğu çözümleri biriktirerek mutluluğunu oluşturmaktadır.

Ancak dış etkiler bir yandan da ürettiklerinizi öğütüp yok etmektedir. Ölüme kadar süren bu üretmeöğütme sürecinde her çözüm bulunan sorun yerini pek çok yeni soruna bırakmaktadır. Dolayısıyla sorun tanımlama ve çözme yaşam boyu süren ancak ölünce kurtulduğumuz bir insan faaliyetidir.

Yerinden Yönetim kentlilerin kendi yaşamlarını kendi bildikleri ve hatta sahip oldukları özelliklerini dikkate alarak tasarlayıp, geliştirip uygulayacakları bir yönetim biçimidir. Bunun alternatifi Uzaktan Yönetim ise yereldekilerin terbiye edilmesi ve kendi çıkarları için davranmalarının engellenmesi amacına hizmet etmektedir.

Kent dışından gelecek talep ve talimatlar doğrultusunda Uzaktan Yönetilen kentlerde insanlar ve onların faaliyetleri özgür olmadığı için Özgür Yaşam Mekânlarının oluşturulması da mümkün değildir.

Kentlerin kendi kaynakları ile kendi kendilerini yönetmesi kentleri özgürleştirecek, sorunların doğru tanımlanması ve uygulanabilir çözümler bulunması için tüm yerelin emeğinin değerlendirilmesi teşvik edilecektir.

 

Özgür Kent Yönetimleri ve Eko Kentler

Yurttaşlar ve toplumlar arası ilişki ve etkileşimlerin ortak ürün üzerine inşa edilmesi gerekir. Bu mekanizmanın kullanılmaması arzu edilen özgür kent yönetimlerinde özgür yurttaşın yaşayacağı yapının kurulmasını engeller. Demokratik dönüşümden yana olanlar, insanlar ve toplumlar arası ilişki ve etkileşimleri özgürleştirmek için uğraşmalıdır ve bunun yaşam boyu enerji ve çaba gerektirdiği unutulmamalıdır.

Demokratik dönüşüm için her sorun gibi çevre sorunlarının da tanımlanıp çözümlerinin bulunması, bulunan çözümlerinin bir yandan geliştirilirken bir yandan da toplumsallaştırılması gerekir.

Kapitalist düzen içinde sorundan yana olan karar vericilere çözüm önerileri sıkıntı verirken, Demokratik Dönüşümü hedefleyen ve çözümden yana olan yöneticiler için toplumsal sorunların tanımlanıp çözümler bulunması paha biçilmez, talep edilen ve istenilen ürünlerdir.

Özgür Kent Yönetimlerinin oluşturulabilmesi ve Eko Kentlerin yaratılabilmesi için seçilecek belediye eş başkanlarının seçimler sırasında yurttaşla yapacağı müzakerelerde hem kendisini ve hem de yurttaşı Özgür Kent Yönetimlerine hazırlaması gerekmektedir. Yaklaşan yerel seçimler sırasında en azından Ekolojik Toplumun ne olduğu tartışılıp özümsenmeli ve yurttaşlar için bir beklenti haline dönüştürülebilmelidir.

Çözümden yana olan yerel yöneticilerden beklediğimiz kent sorunlarının kentte yaşayanlarla birlikte doğru olarak tanımlanması ve uygulanabilir çözümler üretilmesidir Yerel veya ulusal seçimlerden önce adaylardan hangisinin sorundan hangisinin çözümden yana olduğunun ortaya çıkması gerekmektedir.

Eğer bugünden başlayarak Eko-kent kavramını toplumun gündemine katıp konuşulur hale getirebilirsek; ekolojik toplumun mümkün olduğunu ancak uğrunda çaba harcayıp ete kemiğe büründürmek gerektiğini toplumsallaştırabilirsek; demokratik dönüşümden yana olduğu için birlikte olduğumuz yoldaşlarımızı da bu ürünü bekler ve siyasallaştırmaya hazır hale getirebilirsek; o zaman yerel yönetim seçimlerini iyi değerlendirmiş ve toplumda demokratik dönüşümün yeşerip gelişmesi için gerekli altyapıyı ve kapasiteyi oluşturmuş oluruz.

 

Ekoloji ve Eğitim 

Ekolojik ekonomik topluma gidişte en önemli görev bugünün öğrencisi geleceğin yurttaşlarına yaşam ile ilgili (enerji, hava, su ve toprak kirliliği) bilgileri aktarmakla görevli eğitim emekçisi yoldaşlarımıza düşmektedir. Ekolojik bir toplumun kurulması ve sürdürülmesinde belirleyici katkı ve dolayısıyla bu gerçekleşemezse sorumluluk eğitim emekçilerinin olacaktır.

Öğretmenler kendi yaşam çevresini ve içine doğduğu aileyi korumak ve sağlıklı bir yaşam sürdürmesini sağlamak, toplumun demokratik dönüşümüne katılmak, ekolojik toplumun kuruluşunun önündeki engellerin tanımlanıp aşılmasına katkıda bulunmak için görevli ve yetkilidirler.

Kamu çalışanları olarak öğretmenlerin maaşı toplanan vergilerden ödenmektedir. Bu bize işimizi iyi yapma sorumluluğunu yüklemektedir. Öğretmenler bugünün öğrencileri ve geleceğin yurttaşları olan gençleri doğru bilgilerle donatmak ve bugünden geleceklerine sahip çıkmalarını sağlamak durumundadır…

Öğretmenler güncel kalmak ve ekonomik ekolojik toplumun kurulmasının önünde engel olan ve kâr amacıyla yürütülen insan faaliyetlerini belirlemek ve bunların önlenmesi için dünyada bugüne kadar geliştirilmiş olan çözümleri bilmek ve gecikmeden uygulanmasını talep etmek durumundadır. Doğaldır ki her yörenin doğal dengelere uyum gereği sorun tanımı ve çözümleri farklılaşacak ama esas olarak küresel doğa düzeni kapsamında bir bütünün parçalarını oluşturacaktır.

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.