Düşünce ve Kuram Dergisi

Feminizm ve Jineoloji

Çimen Işık

Özgürlük mücadelesi, kadın açısından tarihten bugüne hep var olmuştur. Kadın özgürlük mücadelesi ile toplumsal anlamda yürütülen özgürlük mücadelesi birbirini tetikleyen,içiçe geçen mücadelelerdir.

Feminizm bir özgürlük ideolojisidir. Sistem karşıtı bir harekettir, kurandır, tarihtir, pratiktir. Kadın özgürlük mücadelesinin önemli bir yaratımıdır. Ancak feminizmin yaşadığı eksik ve yetersizlikleri de tartışmak, nerede, niçin dar kaldığını çözümlemek, aynı zamanda ‘Neden Jineoloji?’ sorusuna yanıtlar verebilecektir. Öncelikle, belki sürekli altı çizilmesi gereken nokta, Jineoloji feminizmi kapsar, tamamlar, eleştirir fakat yadsımaz, feminizme karşıt veya alternatif değildir! Jineoloji feminizmin yarattığı değerleri, yani özgürlük mücadelesi, ideoloji, kuram vb. önemli bir miras olarak ele alır ve kadının yaşadığı içerilmiş köleliğin anlaşılması, aşılması ve toplumsal anlamda eşitlik-özgürlüğü hedefler.

Feminizm kuramsal olarak birçok akım şeklinde ele alınır. Ve bu akımlar üç dalga şeklinde ayrılırlar. Ancak bunun ayrıntılı açımlanmasından ziyade, feminist kuram ile jineolojiyi iç içe ele almaya çalışacağız. Feminizm, ilk gelişimi tarihsel-siyasal-toplumsal koşullar itibariyle kadının seçme-seçilme hakkı, erkekle eşitlenişi üzerinde biçimlenir. İnsan hakları bildirgesi ile somutlaşan liberalizmin “insan” tanımı erkek merkezlidir. Dolayısıyla da kadının eşitlik mücadelesi aynı zamanda erkek merkezli “İnsan” tanımına karşın, kadının da insan olduğunu ve bu eşit haklardan yararlanması gerektiğine dairdi. Kadının erkekle eşitlik mücadelesi ve bu mücadele ile kuramsallaşan “hayatın her alanında eşitlik” çerçevesi belirli tartışmaları doğurmuştur. Kadın kavramından ziyade “insan” kavramı etrafında şekillenen hukuki ve siyasal haklarda eşitlenme ile kadın özgürlüğünün sağlanacağı noktasından hareket edilir. Dönemin ideolojisi olan liberalizm çerçevesinde şekillenen ve liberal feministler olarak adlandırılan bu dönem feministleri güçlü sorgulama ve analizlerden ziyade yüzeysel bir teori oluşturarak bu çerçevede mücadele etmişlerdir. Elbette bu önemli katkılar sağlamış ve belli kazanımlar da elde edilmiştir. Fakat kadının hukuksal-siyasal anlamda kazandığı hakların gelişimi ile özgürlüğün gelişemediği de bir gerçektir. Buradan hareketle feminizm yeni bir akımla (radikal) patriarkal zihniyeti çözümleyerek sorunun temeline inmeye çalışır. Radikal analiz-belirleme ve önerilerle güçlü bir kuramın gelişimi, eleştiri üzerinde de olsa, feminizmin görünürlüğünü ve tartışılmasını sağlamıştır. Ancak çözümü, patriarkal zihniyet-sistemin yıkılması ve yerine matriarkal sistemin oluşması fikri belli bir noktadan sonra marjinal kalmasına neden olmuştur. Buradan hareketle feminizm birçok akım şeklinde temellerini güçlendirmeye çalışır. Ekolojik, Kültürel, Sosyalist, Psikanalist vb… Her akımın kadın sorununu ayrı bir noktada ele alıp, çözümü tartışması, bunun felsefik, kuramsal, tarihsel anlamda gelişimini sağlaması, kadın özgürlük mücadelesi açısından ciddi bir kazanımdır. Ancak parçalılık, sorunu bütünsel ele almayı da engeller.

“Feminizm kavramı Türkçesiyle kadıncılık hareketi anlamında kadın sorununu tam nitelemekten uzak olup, karşıtı erkekçilik olarak tasarlandığından daha da kısırlığa götürebilir. Sanki sadece egemen erkeğin ezilen kadınıymış gibi bir anlamı yansıtmaktadır. Hâlbuki kadın gerçekliği daha kapsamlıdır. Cinsiyetin ötesinde kapsamlı ekonomik, sosyal ve siyasal boyutları olan anlamlar içermektedir…” 1 değerlendirmesinden hareketle, feminizmin yaşadığı sorunlara cevap verilmiş olunuyor. Çünkü kadının içerisinde bulunduğu durum her yönüyle kadıncılığı aşan toplumsal bir sorundur.

Feminizm kadını ele alırken kuramsal anlamda birçok çözümlemede bulunmuştur. Bunlar ciddi anlamda önem arz etmekle birlikte, kadının yaşadığı durumu bütünsel ele almayı eksik bırakmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini siyasal, bilimsel, sosyal, kültürel, psikolojik olarak tek tek, ayrı ele almışsa da bunların birbiriyle bağlarını görme ve içiçeliğini çözümleme eksik kalmıştır.

Örneğin; politikayı ele alırken ilk şekillenişinde de olduğu gibi “erkekle eşitlik” temeline indirgemiş, hukuksal vb. yeterliliğiyle yetinebilmiştir. Fakat bu, zaten toplumsal olduğu kadar kadın açısından da patriarkalın ideolojisi olan liberalizmin hedeflediği noktalardandır. Liberalizmin her anlamda yaşanan sorunları çözümleme adıyla nötrleştirerek, kendi politik hedeflerine indirger. “Özgürlük: bireysel haklar” gibi argümanlarla toplumsallığı yadsırken toplumsal bağlamda etkin olan kadın köleliği daha bir içselleştirilir. Ve politika cinsel politikaya dönüşerek toplumsal hiyerarşisini oluşturuyor.

Jineoloji politikayı toplumsal eyleme dönüştürme, bu eylemle sadece kadını değil, bir bütünen toplumun dönüşümünü hedefler. Toplumun yaşadığı her sorunu çözmede, eylemde, irade sahibi olma ve pratikleşmede özgürlüğü ve eşitliği kapsar. Mevcut politikayı yeniden ele alarak gerçek anlamı ve işlevi olan iktidara karşıt olan özüne dönüştürmeyi esas alır. Politika öz olarak iktidarı içermez. İktidarı içermediği gibi toplumsal cinsiyetçiliği de içermez. Jineoloji, politikayı bu temelde tanımlayıp ele alırken, feminizm politikayı ele alışını eleştirdiği gibi dönüştürmeyi, dönüşümü için ortak mücadeleyi kapsar. Çünkü kadın politik olarak köleleştirilmiştir. Yani politik olarak işletilmeyen, ortadan kaldırılan, sömürge bir cins durumuna getirilmiştir. Bu da politik sömürüyü ifade eder. Feminizmin “hayatın her alanında eşitlik” ilkesinin liberalizmi ya da patriarkalı aşmayan durumu; var olanda eşitlik anlamına geldiği gibi dâhil olma mücadelesi mevcut durumda partriarkayı oluşturduğu politik ilkesizliği değiştirememiştir. Sınıflaşma, toplumsal cinsiyetçiliği köklenmesine, daralmaya, kadükleşmeye, kadın adıyla devam etmeyi ifade eder. Jineoloji ise tüm bunlara karşı direniş mücadelesidir. Demokratik siyasetle kadının politik dokusunun “toplumda” işlevselleşmesi, demokratik topluma dönüşmesini amaçlar.

Yine feminist kuramda cinsiyet-cinsellik belli yönleriyle değerlendirme konusudur. Çünkü cinsiyet-cinselliği çözümlerken mevcut yaşananı, köleliği derinlemesine ve bütünsel anlamda analiz etmekten ziyade veya liberalizme eden alternatifler üzerinden ele alır. Liberal anlamda burjuva eşitlik ve burjuva kimlik tanımlamalarıyla yetinme mücadelesi yaşanır. Buna karşın gelişen eleştiriler, alternatifler ise, kaba retçiliği pek aşamamıştır. Tıpkı radikal feministlerin önerdiği gibi tek cinsiyetle ve tek cinsin hâkim olduğu bir sistem veya lezbiyenlik, toplumsal alanda yaşayan ve kadında somutlaşan köleliği ne yazık ki beslemektedir. Bu durum hem cinsel kimlik açısından hem de cinsellik açısından kısır bir döngü olmaktan kurtulamamıştır. Hatta bu konuda en fazla psikanalist feministler kafa karıştırıcı ve alternatifsiz bazı izahlarla yetinmişlerdir.

Jineolojide ise cinsiyet/cinsellik temel anlamda en fazla tartışılan ve kadını bilimsel olarak jinekolojiye sıkıştıran, Freudçuluk zihniyetine karşıdır. Eleştirdiği kadar çözümler alternatiflerini oluşturmayı hedefler. Kadını nesneleştiren kapitalist modernite zihniyetinin meşrulaştırıcılığına karşı bilimsel, psikolojik, kültürel vb. tanımlamalara kuşkuyla yaklaşır. Güdülere sıkıştırılan üremeye indirgeyen cinselliği ötekileştiren bir cinsin eksik parçası olan zihniyet bakış açılarına karşı alternatif bilim ekolleriyle yanıt olmaya çalışır.

Feminizm özgürlük ideolojisi olmasına rağmen, pratik-politikada yaşama indirgeyip toplumsallığı sağlamada marjinal kalmıştır. Çünkü temel çelişki olarak kadın-erkeği alır. Ve bu metot kısırlaştıran, “biyolojikpsikolojik” sınırlara haps olur. Toplumsal bir ideoloji olma iddiasının olmaması da olabilecek bir durumdur. Ancak toplumsal bir sorun olan kadın köleliği sorununa toplumsal bir çözüm ve değerlendirmelerle yaklaşılmadığı zaman marjinal kalma kaçınılmaz olur. “… cinsiyet özgürlüğü sorunu ideolojik yönelimlerine göre ele alıp evrenselci bir temele oturtarak yok sayan liberalizm de; kadın kurtuluşunu genel kurtuluşa havale eden Marksizm de (…) aynı paradigma üzerinde gelişen yaklaşımlardır ve modernite kaynaklıdır.”(2)

Feminizm de salt cinsel sömürüye indirgerken modernist paradigmadan ayrı düşmez. Bu durum ise toplumsal cinsiyetçiliği besler ve farklı argümanlarla da olsa aynı sonucu doğurur.

Jineolojinin farkı burada ortaya çıkar. Farklı bir paradigmasal değişim içerir. Kadın açısından farklı sömürü biçimlerinin olduğu gerçekliği ve bunların birbiriyle bağlantılı ve iç içe bir özellik oluşturur. Bu sömürü biçimleri hiçbiri bir diğerinin öncelenerek diğerinin talileştirilemeyeceği ve tümünün patriarkal karakterine içkin olduğu tespitleriyle, kadın özgürlüğünün toplumsal özgürlükle ilişkili olduğunu öngörür. Yani tüm sorunların kadın köleliği, erkek köleliğitoplumsal köleliğin kaynağında egemen patriarkal sistem vardır. Dolayısıyla bu sistemin parçalı ele almak çözümden ziyade besleyen, derinleştiren ve özgürlükçü ideolojileri marjinalleştirmekten öte gitmez. Toplumsal cinsiyetçilik bu ele alışların bir sonucu veya nedeni olarak özgürlükçü ideolojilerin kısırlığına neden olmaktadır. Tek yönlü parçalı veya öncelik-talilik gibi sonuçlar doğrultusunda, toplumsal cinsiyetçilik her geçen gün daha bir derinleşmektedir. Toplumsal cinsiyetçilik düşünce sistematiğine dinden felsefeye, ideolojiye, bilime, psiko-sosyal anlamda, cinsellikten duygulanıma; ekonomik anlamda iş bölümüne vb. kadar kurumlaşır. Ve bunlar iç içe geçerek kültür oluşturmuştur. Kültür ise değerler, normlar üzerine şekillenen tarihsel bir ortaklaşmadır. Bu da topluluk üyelerinin hareket alanını belirler.

“Hiyerarşik toplumun ilk kurbanı ana kadının evcil düzenidir.”(5) Kadının evcil yaşamı kültür olduğuna göre kadın yaşam kültürünün başat öğesi kabul edilir. Bu da kadının yönelimin hedefi olmasını doğurmuştur. Yani kadın ile birlikte kültür hedef seçilirken toplumsallık, özgürlük, eşitlik hedef seçilmiştir. Ancak feminizm bunu değerlendirirken, ayrıntılı, derinlikli ele almaktan çok genel kalmıştır. Kültürel feminizm kadın köleliğinin temel nedeni olarak kültürü işaret eder. Kültürel sömürünün kamusal alanda yapılacak iyileştirmeler veya kadın tarafından sağlanacak barışseverlik, işbirliği, farklılıkların şiddetsiz biraradılığı ile kamusal hayatın uyumluluğunun gelişeceği kuramına dayanır. Çözüm ve pratik mücadele açısından önemli bir rol olmasına rağmen tek başına yeterli değildir.

Kültür tarihsel süreci içerisinde insanlığın oluşturduğu anlam ve yapısal bütünlüklerdir. Veya ahlaki-politik değerlerdir. Kadın etrafında ilk oluşum gerçekleşmiş olsa da, toplumsal olarak oluşturulankarşı devrimözgürlük mücadelesinin, direnişin yaratımıdır. Bu nedenle kadının varoluşunu temsil ettiği gibi toplumsal düzlemde de demokratik toplumun ahlaki-politik değerleridir. Jineoloji bu açıdan kültürü ele alırken bir bütünen kadın varoluşunu sağlama, bunun engelleyici zihniyetlerine karşı çözümü içerir.

Toplumsal cinsiyetçilik kadınlık ve erkeklik rolleri üzerinde şekillenir. Toplumsala mal olan ilişkilerde kadın erkeğe her türlü hizmet ve itaat etmesi gereken bir cins olarak tanımlanır. Erkeklik ise, tabi kılınmış kadınlık kadar tabi kılınmış erkekliklerle ilişkili olarak inşa edilir. Ve bu biyolojik bir inşadan ziyade toplumsal olarak hegemonik erkekliğe dönüştürmüştür. Hegemonik erkeklik boyun eğmiş kadınlık olamadan kendisini sürdüremez. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet ilişkilerinde erkeklik temel bir rol oynarken, kadınlık sorununu iki kişi arasına indirgemek, sorunu kaynağından uzaklaştırır. Erkekliği üretenin sadece erkek olduğu yanılgısı ne kadar eksik ise, kadınlığın aşılması da sadece kadının sorunudur, anlayışıyla aynıdır. Yani kadınlık ve erkelik birbirlerini besleyen ve ayrı ayrı iki cinsin ayrı sorunları olmaktan çok toplumsaldır. Hegemonik erkekliği, geleneksel kadınlığı da bir bütünen iki cins (toplumsal olarak) üretmektedir. Ki kapitalist modernitenin kendisi bunu üretmekte ve bunun için birçok argümanı da kullanabilmektedir. Feminizm bu konu, kadınlık ve erkeklik çözümlemelerinde radikal mücadelesini toplumsal düzlemde yürütmekten ziyade sorunu salt iki cins arasına indirgeyerek, dar ele almakla yetinmiştir.

Hegemonik erkeklik tüm sistem, argüman, kurum ve kuramlarıyla beslenir. Din, devlet, felsefe, politika, sanat vb her noktada bunu besleyecek mekanizmalarla kendini idame eder. Bu sürekli derinlikli varoluş ve besleme, kadının içerilmiş köleliğinin ne olduğunu da daha belirgin kılıyor. Çünkü hegemonik erkeklik sistemsel olarak aileden başlayarak tüm kurumlarda ideolojik, zihinsel olarak kadın köleliği üzerine temellenir. Ve kadın ile birlikte erkek yani toplumsal düzlemde kölelik üretilir. Üretilen ve devam edegelen kölelik-sömürü gerçekliği, erkeğin özgür olduğu ya da yalnız kadının köle olduğu gerçeğini değiştirmez. Patriarkalın yaratımı olan bu durum, kimi özgürlükçü ideoloji-hareketler tarafından modernist paradigmanın etkisiyle salt kadın sorunu olarak yorumlanırken, aşılması için sunulan alternatiflerde iktidarın bir cinsin elinden alınıp başka cinse devredilmesi olarak ta sunulabilmektedir. Fakat Jineolojide toplumsal eşitlik esas alındığından farklı ele alınır. Jineoloji kadın sorununa yaklaşımda çözüm için, tek cins, renk, ırk vb özgürlüğünü değil, toplumsal olarak kadın-erkek, yani tüm insanlığı, doğayı içerir. Ahlaki-politik toplum bu anlamda değerlidir. Çünkü ahlaki-politik toplum eril zihniyetten arınmış, toplumsal cinsiyet eşitliği, ekolojist ve demokratik bir yaşamı, zihniyeti ifade eder. Farklılıkların özgür, demokratik, eşit birlikteliğidir. Bu aynı zamanda sosyalist toplum, sosyalist birey, sosyalist zihniyetin oluşum mücadelesidir.

Sonuç olarak; feminizm ve Jineoloji ayrı olmadıkları gibi birebir aynı da değiller. Feminizm dört yüz yıllık bir tarihe dayanan sistem karşıtı bir akımdır. Özgürlükçü bir ideolojidir. Ancak özetle de olsa açımlamaya çalışıldığı gibi marjinalleşen, eksik kalan yönlerini değerlendirmek, onu yadsımak anlamına gelmez. Kadın direniş mücadelesinin sistematize edilişi olarak ifade edebileceğimiz Jineoloji, toplumsal özgürlük açısından ele alınmalıdır. Çünkü Jineoloji bir örgüt değildir, bir bilim dalıdır. Kadın bilimidir. Ancak bir cinsin imtiyazını oluşturma olarak elbette ele alınmamalıdır. Kadının yaşadığı tüm sorunlara sosyolojik, kültürel, bilimsel, siyasal vb her konuda çözümler üretir. Yani toplumsalı temsil eder, toplumsalı kapsar. Jineoloji felsefik, ideolojik ve örgütsel mesafelerin ürünü olarak, bu entelektüel ve örgütsel duruştan açığa çıkan bir bilimdir. Bir süreçtir de aynı zamanda. Hem ideolojik olarak, hem de örgütlenme bakımından geliştirilmiş olan kadın mücadelesinin daha fazla sistematize olması, daha sonuç alıcı ve kuramsal bir yapıya ulaşabilmesi için duyulan bir ihtiyaçtır. Toplumsal bir ihtiyaç! Jineoloji; ekonomik, politik, tarih, estetik gibi paralel bilim ekolleri olan, kadın gerçekliğini, sosyo-kültürel, siyasal, cinsel vs açılardan irdeleyen farklı farklı kadın bilimlerinin çatı bilim dalı olarak ele alınabilir.

 

Yararlanılan Kaynaklar

1- Abdullah Öcalan Özgürlük Sosyolojisi
2- Zeki Bayhan Demokratik, Ekolojik Cinsiyet Özgürlükçü Paradigma/Belge Yayınları/ S: 257
3- Abdullah Öcalan/ Bir Halkı Savunmak/ s:24
Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.