Düşünce ve Kuram Dergisi

Kapitalizme ve Liberalizme Karşı Kuzeydoğu Suriye Gerçekliği

Süleyman Aslan

Reel sosyalist sistemin dağılması ile birlikte yeni egemenlik alanlarına yayılma ihtiyacı duyan özellikle Batılı küresel güçler, 3. Paylaşım Savaşını başlattı. Bu savaşın ilk adımları Körfez savaşları adı altında Ortadoğu’dan atıldı. Arkasından Balkanlar’da Yugoslavya bir savaş cephesine dönüştürülüp parçalanarak yeni paylaşıma açılırken, Varşova Paktı üyeleri birer birer NATO ve AB üyesi haline getirildi. İkiz Kuleler saldırısı bahane edilerek Afganistan işgal edildi. Bu işgalle birlikte Rusya, sadece yeni bir paylaşım alanı olarak görülmeyip, kapitalist modernist sistemin resmen ortağı haline getirildi. Arkasından Irak işgali ve “Arap baharları” süreci ile birlikte DAİŞ de devreye konularak Ortadoğu yeniden paylaşım sürecine alındı.

“Yeni Dünya Düzeni” ve “Büyük Ortadoğu Projesi” ekseninde gelişen bu paylaşımın diğer dünya savaşlarından farklı bir boyutu da vardı. Bu savaşla sadece Reel sosyalist ülkeler kapitalist pazara açılmakla kalmıyor, insanlık değerleri tümüyle ortadan kaldırılmak, toplumsallığa ve demokrasiye ait ne varsa hepsi tarihten silinmek isteniyordu. Bu nedenle de 3. Dünya Savaşı ile başlayan süreç liberaller tarafından “tarihin sonu”, “ideolojilerin sonu” olarak ilan edildi. Bu tanımlara uygun olarak da insanlık ve insani değerlerin tümü, liberalizmin denetimi altında tüketime açıldı. Bu tüketim savaşının en önemli özelliklerinden birisi de küresel güçler arasındaki çöplük paylaşım savaşları oldu. Okyanusların derinlikleri ve dünyanın en ücra köşeleri ya da geri kalmış ülkeler küresel hegemonik güçlerin çöplükleri haline getirilerek halklar zehir solur hale getirildi. Hem bu yönüyle hem de küresel ısınma boyutuyla doğa da bu tüketim savaşının temel hedeflerinden birisi oldu. Yani sadece insanlığın gelecek hayalleri ve bunun için mücadele eden örgüt ve araçları değil dünyanın kendisi de yok olma aşamasına getirildi. Başlatılan bu saldırı savaşıyla sistem karşıtı mevziler bir bir düşerken ya da güçten düşüp silikleşirken, hegemonik güçler bu kez “Sosyalizmde Israr, İnsan Olmakta Isrardır” diyen Abdullah Öcalan ve Özgürlük Hareketini hedef aldı. 

 

3.Dünya Savaşı

Bütün bu yapılan ya da yapılmaya çalışılanlar ışığında 3. Dünya Savaşına, sosyalist ve demokratik değerlere, doğaya karşı yürütülen bir saldırı savaşıdır demek yanıltıcı olmasa gerek. O nedenle de bu savaş “Umut zaferden daha değerlidir” diyen Öcalan’ı hedef alarak yeni bir aşamaya geçti. Bu aşama “Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesinin de ilk adımlarına tekabül ediyor. Adına Uluslararası Komplo denilen bu süreç aslında 3. Dünya Savaşının gerçek hedefinin ne olduğunu da gözler önüne serdi. Buna bağlı olarak komplo, bu savaşın hangi kirli araç ve yöntemlerle sürdürüleceğini de gösterdi. Bu özelliği ile de 3. Dünya Savaşı, halklara karşı geliştirilen yaygın komplolar dönemini başlatmanın da startı oldu. Birbirleriyle pazar paylaşımı için mücadele eden güçler, bu savaşta halklara karşı yaygın ittifaklar kurdu. 3. Dünya Savaşı, bu boyutu ile de yerel -bölgesel savaşlar üzerinden halkları ve değerlerini parça parça tüketmeyi esas aldı. 

2021 Haziran ayında Brüksel’de gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi sonrası savaşın taraflarının kalın çizgilerle belirtilmesi ve Çin/Rusya’nın baş düşman ilan edilmesi ile 3. Dünya Savaşının yeni bir aşamaya geldiği üzerine birçok değerlendirme yapıldı. En son yaşanan Ukrayna savaşı ile birlikte, bu değerlendirmelerin önemli oranda haklı olduğu da ortaya çıktı. 3.Dünya savaşı diğer iki savaştan farklı olarak aynı zamanda bir medya savaşı olarak da ele alınabilir. Dezenformasyonun çok yaygın olarak kullanıldığı bu savaşta, gerçek ile yalan, doğru ile yanlış ayırt edilemez hale geldi. Bu nedenle 3. Dünya Savaşına ağırlıklı olarak psikolojik boyutlu yürütülen bir savaş da denilebilir. Neo-Liberal yorumlar üzerinden dinciliğin, cinsiyetçiliğin, ırkçılığın zirve yaptığı bu savaşta halklar birbirine kırdırtıldı. Daha çok iç savaşlar üzerinden yürütülen bu savaşların yarattığı göç dalgası, kapitalist pazar paylaşımında etkin olarak kullanılan paralı çete sektörünün de zemini oldu. Bundan önce illegal olarak yürüyen bu sektör, Ukrayna Savaşı ile birlikte adeta resmileşerek olağan legal bir işlemmiş gibi muamele görmeye başladı. Yani 3. Dünya Savaşıyla birlikte çeteleştirme, savaş sanayisinin yaygın bir sektörü gibi işlemeye başladı. Başlatılan iç savaşlar ya da saldırı dalgaları altında uluslar demografik değişim içinde yeniden yapılandırılmaya başlandı. Adına soykırım denilen bu hegemonik saldırı altında insansızlaşan coğrafyalar, toplum mühendisliği temelinde işgalciler tarafından koloniler biçiminde yeniden iskana açıldı. Bütün bu özellikleriyle ulus-devletlerin şaha kalkması anlamına da gelen 3. Dünya Savaşı koşullarında tarihte görülmemiş düzeyde kadın kırımı gerçekleşti. 

 

Dünya Savaşı’nda Türkiye ve Kürtler

Bölge siyasal-kültürel-ekonomik yapılanmasında önemli bir yeri olan Suriye’de, 3. Dünya Savaşının bu özellikleri çerçevesinde yeniden bir paylaşım ve düzenlemeye tabii tutulmak istendi. Suriye iç savaşı süreci BAAS yönetiminin Kürt ve halk düşmanı, anti demokratik uygulamalarına karşı halkın tepkilerinin açığa çıkması ile 2011 yılında başladı. Açığa çıkan bu tepki kısa sürede ABD başta olmak üzere NATO’nun müdahalesi ile Şam Hükümetinin yıkılması amaçlı silahlı bir savaşıma dönüştü. Bu temelde Libya örneğinde olduğu gibi dışardan çok sayıda çete Suriye’ye taşındı. Bir CİA projesi olan eğit-donat-savaştır planı doğrultusundaki projeye Türkiye ev sahipliği yaptı. Türkiye bu anlamda Suriye Muhalefeti adı altında bir araya getirilen çetelerin barınağı-korunağı ve geçiş hattı haline geldi. Tüm dünyadan Suriye savaşı için taşınan bu çeteler, Türkiye üzerinden eğitilip-donatılarak Suriye’ye sevk edilmeye başlandı. Bu konular yerel-bölgesel ve dünya basınında çok sıkça işlendi. Önceleri El Kaide/El Nusra ağırlıklı olan bu çete gruplarının Rojava’da Kürtler karşısında yenilgi yaşaması nedeniyle yine NATO eksenli olarak DAİŞ ve bir bütünen İhvan-i Müslim’in devreye sokuldu. AKP iktidarlarının Yeni Osmanlıcılık paradigmasına uygun olarak DAİŞ, Irak ve Suriye’de özellikle Misak-ı Milli kapsamına giren coğrafya da, Sünni İslami toplulukların dışında kalan başta Ezidi Kürtler olmak üzere tüm farklılıklara yönelik bir saldırı süreci başlattı. 

 

Kuzeydoğu Suriye’nin Direnci

İşte bu koşullarda Rojava devriminden başlayarak Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim alanları farklı bir öneme sahip oldu. Öcalan’ın Paradigması ışığında DAİŞ gibi çete örgütlenmelerine karşı gösterilen direnişle Rojava devrimi, insanlığın sosyalizm iddiasında yeni bir dönüm noktası anlamına geldi. Doğal olarak da Rojava Devrimi ve giderek Kuzey ve Doğu Suriye coğrafyasında filizlenen demokratik sosyalist toplumsal yapılanma “tarihin ya da ideolojilerin sonu” şeklinde ifade edilen safsataları yerle bir ederek kapitalizm ve liberalizmin sonunun geldiğini ilan etti. Bu durum ilerici insanlık açısından yeni bir umut kaynağı oldu. O nedenle de 21. yüzyılın ilk enternasyonal dayanışması bu coğrafya için ortaya çıktı. Daha önceleri benzeri dayanışma örneği İspanya iç savaşı ve Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşında görülmüştü. 

Demokratik sosyalist paradigma çerçevesinde filizlenen bu umut coğrafyası, halkların birbirine kırdırtıldığı değil özgünlüğe dayalı birlikteliklerin yeşerdiği bir vahaya dönüştü. Bu vaha hem “Büyük Ortadoğu” ve hem de “Yeni Osmanlıcılık” projelerine karşı direnişin merkezi olarak halkların demokratik birliği ve demokratik ulus projelerinin gerçekleştirilmesinin mümkün olduğunu gösterdi. Bu temelde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yapılanması, Demokratik Suriye’nin gerçekleştirilmesi için temel siyasal/toplumsal yapı olarak varlığını bugüne kadar korudu. Bu süreç içinde 3. Dünya Savaşının askeri, psikolojik, ekonomik, ideolojik tüm soykırım saldırıları Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yapılanması üzerinde uygulandı. Bu coğrafyanın paylaşımı için aralarında açık ya da gizli savaş yürüten bölgesel ya da küresel hegemonik güçlerin ittifakı temelinde, parça parça işgal edilerek ortadan kaldırılmaya çalışılan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yapılanması, 11 yıldır her türden ambargo ve saldırıya rağmen bugüne kadar varlığını korumaya devam etti.

Özgüce dayalı ve toplumun kendi ihtiyaçlarını kendisinin karşılamasını esas alan ekonomi politikaları ile ambargolar boşa çıkarıldı. Sadece ekonomik alanda değil savunma alanında da uygulanan halkın özgücüne dayalı öz savunma sistemi ile sadece dış saldırılar değil, yaratılmak istenen iç karışıklıklar da önemli oranda boşa çıkarıldı. Yani Kuzey ve Doğu Suriye demokratik ve özerk yapılanması, düşman ne kadar güçlü olursa olsun imkanları kıt bir coğrafyada, sayısı az bir toplumla öz güce dayalı bir direnme ile varlığını koruma ve özgür yaşam inşasını gerçekleştirme iddiasının bir hayal olmadığını dosta düşmana gösterdi. Doğal olarak da dünya demokratik kamuoyunun haklı bir hayranlığını kazandı. 

Devrimde Özneler

Diğer yandan bölgenin temel iki bileşeni olan Arap ve Kürtleri çatıştırma politikaları boşa çıkarılırken örnek bir eşit yurttaşlık merkezi oluşturuldu. Kapitalizmle birlikte yaygın bir şekilde pazara sürülerek kâr nesnesi haline getirilen kadın, Rojava’dan başlayarak tüm Kuzey ve Doğu Suriye sahasında sadece savaşta değil başta politika olmak üzere yaşamın her alanında öncülük düzeyinde rol üslendi. Bireyciliğe ve erkek egemenliğine karşı yürütülen mücadelenin, Ekolojik/demokratik ve kadın özgürlükçü paradigmaya uygun bir toplumsal yapılanmaya hizmet etmesinin garantisi anlamına da gelen kadın öncülüğü, bölge halklarını olduğu kadar dünya insanlığını da önemli oranda etkiledi. Bu durum sadece kapitalizm ve liberal öğretiyi mahkûm etmekle kalmadı aynı zamanda kadın öncülüklü devrimler çağının da habercisi oldu. Bu boyutu ile Kuzey ve Doğu Suriye Devrimi, kadınların ve halkların çağının müjdesi anlamında Kürtlere de önemli bir öncülük görevi yükledi.

Özellikle hegemonik küresel ve bölgesel güçler tarafından 20. yüzyıl boyunca inkar ve imha politikaları temelinde yok olmaya mahkum edilen Kürtler, Kuzey ve Doğu Suriye devrimi ile de bu politikayı boşa çıkarıp “Kürtlerin çağı” belirlemesinin doğruluğunu da kanıtlamış oldu. Bu durum sadece hegemonik güçlerin değil, onların bir uygulaması olan Uluslararası Komplonun da ağır bir darbe alması anlamına geldi. Her türden baskı, işgal ve kuşatma tehdidi altında Suriye’nin parçalanmasına karşı direnen Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yapılanması, demokratik ulus eksenli oluşacak demokratik Suriye projesinin de temel aktörü olduğunu gösterdi. 

3. Yol politikası ekseninde diplomatik ilişkileri esas alan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, Suriye üzerinde farklı çıkarları olan tüm bölgesel ve küresel güçlerle halkların çıkarına uygun ilkeli ilişkiler geliştirmeyi esas aldı. Bu ilişkiler esnasında asla küresel ve bölgesel güçlerin Suriye politikasının bir aracı haline gelmedi. Bu duruşu ile demokratik özerk yapılanma, Suriye’nin parçalanmasını ve mevcut Şam Yönetiminin yerine TC’ye bağlı İhvancıların iktidara getirilmesi politikalarını da boşa çıkaran temel etken oldu. Suriye iç savaşı boyunca yaşanan göç dalgasının önemli bir bölümü için de güvenilir bir sığınak görevi gören Kuzey ve Doğu Suriye’nin bu durumdan kaynaklı sorunları ile dünya hiç ilgilenmedi. Ama buna rağmen hiçbir dış yardım almadan hem de bu katmerli kuşatılmışlık altında bu yükü tek başına kaldırma gücünü gösterdi. Doğal olarak bu durum daha fazla çeteleşmenin, insan kaçakçılığının, uyuşturucu ticaretinin de önüne geçme anlamına geldi. Yani bölgenin genelinde olduğu gibi Suriye ve Kuzeydoğusunda yozlaştırmayı esas alan bu özel savaş politikalarına geçit verilmedi.

3. Yol çizgisi ve öz güce dayalı savunma sistemi ve demokratik yönetim şekli ile demokratik özerk yapılanma, öz savunma savaşı temelinde ülke ve toplum savunması konusunda küçümsenmeyecek mesafeler katetti. Şimdiye kadar politikanın hiçbir anında yer almayan Kuzey ve Doğu Suriye halkları uygarlık tarihi boyunca ilk kez politik özne haline gelmenin onurunu tattı. Yani bir anlamda özgürlüğün ne anlama geldiğini gördü. Dünya genelinde medya üzerinden yaratılan dezenformasyon dalgasına karşı Kuzey ve Doğu Suriye demokratik özerk yapılanması hakikatin peşinde koşan bir medya yaratmayı başardı.

Gençlerin ve çocukların imkanlar dahilinde daha sağlıklı bir şekilde toplumsal yaşama birer politik özne olarak katılması imkanlarını oluşturan Kuzey ve Doğu Suriye devrimi, toplumun ve toplumsallığın geleceği olan bu nesilleri demokratik siyasetin öznesi haline getirerek hegemonik güçlerin bu çevrelere yönelik oyunlarını boşa çıkardı. Kapitalizme ve liberalizme karşı geliştirilen bu tutumla Kuzey ve Doğu Suriye halkları 3. Dünya Savaşının tüm politik, ekonomik, kültürel, toplumsal hedeflerine karşı direniş ve zafer bayrağını göklere kaldırdı.

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.