Düşünce ve Kuram Dergisi

Katılımcı Ekonomi Hakkında Bireysel Yorumlar

Michael Albert

İnsanların yeni sosyal sistemlerin öznesi olmalarındaki esas neden, kurulan bu sistemin insanların hayatlarındaki olumlu etkisidir. Örneğin, ekonomiyi tartışırken aslından insanların birbirleriyle kurdukları bir tür ilişkiden bahsediyoruz. Bu ilişkide insanların kendi hayatlarının üzerinde ne kadar söz sahibi olduğundan, insanların üstlendiği temel görevlerden ve insanların ürettiği sosyal-ürünlerin ne kadar faydalı olduğundan bahsediyoruz.

Yani, temelde ekonomik ilişkilerden bahsettiğimizde, günlük ilişkilerden, maddi refahtan, sosyal ilişkilerden bahsediyoruz. Bir ekonominin çok geniş ölçekli kavramlarını düşündükten sonra biraz daha ayrıntılı somut durumlarla ilgilenmeliyiz. Bu somut ayrıntılı durumlardan insanların ne öğreneceğine bakmalıyız.

 

Katılımcı ekonomiyi kısaca özetleyelim

İlk olarak, temel ilkeler ne olmalı? Bu temel ilkelerin insanların, bireylerin sosyal ilişkilerindeki karşılığı nedir? En son olarak, biz bütün bu ilişkiler ve ilkeler çerçevesinde en fazla ne olabiliriz?

 

Kısaca Katılımcı Ekonomi

Katılımcı Ekonomi’nin bir kaç tanımlayıcı kurumu vardır. Temel olarak, katılımcı ekonomide üretim araçlarının ve işyerlerinin özel mülkiyeti yerine bunların kolektif mülkiyeti esas alınır. Mülk sahipleri, şirket yöneticileri ve menajerler yerine halkın ekonomi üzerinde kolektif kontrolünden bahsediyoruz. İktidar, mülkiyet ve kâr yerine, herkesin çalışma zamanına, yoğunluğuna ve zahmetine göre kazanması çok önemlidir. Bu da çok yönlü-eşit iş kompleksleriyle mümkündür. Bu komplekslerde herkes göreli olarak bir ölçüye kadar yetkilendirilir ve diğerleri bir ölçüye kadar yetkisizleştirilir. Çok yetkili olan varsa yetkisi zamanla azaltılır, yetkisizlere ise sorumluluk verilir. Yani burada kapitalist sistemdeki gibi %20’lik bir yönetici kemsin diğer kesim üzerinde kontrol sahibi olması gibi bir durum söz konusu değildir. Ve katılımcı ekonomide katılımcı planlama vardır. Üretimin girdilerini ve çıktıları müzakere etmek için üretim ve tüketim meclisleri arasında yapılan planlamadır bu. Yani bildiğimiz serbest piyasa pazarındaki gibi tekelleşme veya reel sosyalist örneklerdeki gibi merkezi aygıtın mutlak ekonomi planlaması yoktur. Yukarıda bahsettiğimiz genel çerçeve birkaç başlık altında düzenlenebilir.

 

İşyerleri üretim yapanların ve üretim yapanların ürünlerini tüketenlerin ortak kontrolündedir.

  1. Karar verme mekanizması işçileri ve tüketicileri kapsar. Fakat bu karar verme kimin daha fazla toplumsal olarak etkilendiğiyle ilgilidir. Yani kim daha fazla ekonomi sürecinden etkileniyorsa, o daha fazla karar almada etkilidir. Öz-yönetim her Zaman bireyin “tek” kullanımlık oyuna bağlı olan “çoğunluk demokrasisi” ne tabii değildir. Bunun yerine karar alma ve demokrasi yerine ve zamanına, daha doğrusu şartlara/koşullara göre şekillenir. Karar almada en etkin olanlar genelde bu kararın sonucundan en fazla etkilenendir.
  2. Üretilen toplumsal ürün, çalışacak durumda olmayan insanlara da eşit olarak dağıtılır. Yani eşit paylaşım, sağlık sigortası ve kamu hizmetlerinden faydalanır. Bu yolla, çalışma gücü olan ve aktif olarak çalışan her insan yaptığı çalışmanın yoğunluğuna, süresine ve zahmetine göre üretilen sosyal üründen eşit olarak faydalanır. Dolayısıyla katılımcı ekonomide, daha yetenekli olduğumuz için ya da daha farklı özelliklere sahip olduğumuz için, ya da daha fazla özel mülkiyete sahip olduğumuz için daha fazla kazanmayız, fakat daha fazla, ürettiğimiz ürünler tüketicilere hitap ettiği müddetçe sıkı ve kötü koşullarda çalıştığımız için daha fazla kazanırız. Bu tarz hakkaniyetli yaklaşım eşitlikçi olarak addedilir ve özgün bilgelik içeren katılımın ve kaliteli sonuçların önünü açar.
  3. İşyerlerinde insanlar kendi yetenekleriyle uyumlu olan işlerde bir dizi görev alırlar böylece hem ekonomiye daha fazla katılım sağlamak hem de kendileri üzerinde daha fazla söz sahibi olmaları mümkün olur. Burada her bireyin eşit ölçüde sorumluluk alması için, dengeli bir ekonomiye sahip olmamız için yetkisi olmayan insanlar çalışma yaşamında daha fazla güçlendirilir ve güçlü insanların güçleri azaltılır. Buna dengeli iş kompleksi demek mümkündür. Yani burada çalışanlar arasında denge gözetilerek, üretimin daha sağlam temeller üzerinde ilerlemesi sağlanır. Burada bütün çalışanların yetenekleri ölçüsünde iş yaşamına maksimum katılımı gözetilir, yani tepede duran birkaç yetenekli insanın diğer çalışanları yeteneksizleştirerek ezmesi söz konusu olamaz. Kapitalist iş bölümünün kuralları burada geçerli değildir.
  4. Böyle iş komplekslerinin var olmasının sebebi esasında kapitalist sınıf ilişkilerinin üzerinde hüküm sürdüğü iş bölümünü değiştirip, dönüştürmektir. Katılımcı ekonomi mülk sahiplerini de koordinatör sınıfı da benzer şekilde tahayyül eder. Bunlardan birincisi klasik kapitaliste denk gelir, diğer ise bizim 20.yy’da gördüğümüz koordinatörlerin işçi sınıfının üzerine olduğu klasik reel sosyalizmdir. Katılımcı ekonomi gerçekten uygulandığında bu iki türlü sınıf farkı kaybolur.
  5. Bütün ekonomilerde farklı iş yerleri/sektörleri farklı ürünler üretir. Bazı insanlar da, tüketici olarak farklı farklı ürünler ve hizmetler alır, diğer grup tüketiciler de daha farklı ürünler talep edebilir. Bölüştürme bir ekonominin bir şeyin ne kadar üretileceği ve ne kadarının nerede tüketileceğini araştırır. Benzer bölüştürme yöntemleri aşina olduğumuz gibi kapitalist market ve merkezi planlamalı ekonomiler tarafından da öne sürüldü. Fakat bunlar son derece hatalıydı. Katılımcı ekonomi ise üreticilerin ve tüketicilerin kendi meclislerde müzakere ederek daha katılımcı bir şekilde ekonomiye ve bölüşüme yön vermelerini ister. Ayrıca, hizmete hakkaniyet, eşitlikçi iş kompleksleri ve yetenekler doğrultusunda öz yönetim güçleri ile garanti altına alınır. Katılımcı ekonominin özü tüketim ve üretim meclislerinde birlikte karar almadan geçer, insanlar kendi aktivitelerini kendileri belirlerler. Öz-eleştiri yaparlar ve bütüncül bir planlama yapıldıktan sonra iş pratiğe gelir.

 

Temel Toplumsal Yansımalar

Yukarıda saydığımız katılımcı ekonominin temel kural ve ilkelerinin çok ciddi toplumsal etkisi vardır. Daha farklı platformlarda bu toplumsal etki sık sık tartışıldı ama biz gene de basit olarak üstünden geçelim.

  1. Katılımcı Ekonomide eşitlik vardır çünkü herkes toplumsal üründen bir pay alır. Bir kişi ancak ve ancak daha fazla emek harcarsa, daha yoğun çalışırsa daha fazla kazanma şansına sahip olur. Bu toplum için çalışmanın bir tür mükâfatlandırılmasıdır.
  2. Katılımcı Ekonomide öz-yönetim vardır. – çünkü üretim ve tüketimden etkilenen bütün insanlar ortak karar alırlar. Burada yukarıdan aşağıya doğru giden bir politika yoktur, dışlama yoktur. Yani herkes üretim sürecinden etkilendiği ölçüde karar almada yer alır.
  3. Katılımcı ekonomide dayanışma vardır. Çünkü insanlar başkalarının zararından kar etmezler, aynı şekilde başkalarının kazancından zarar etmezler. Böylece işçiler ve tüketiciler kolektif olarak bir bütün oluşturmaya çalışırlar. Bir kesim diğer kemsin zararına iş yapamaz. Benim refahım senin refahınla birbirlerine sıkıca bağlanmışlardır. Sen refah içerisinde değilsen, ben de değilim.

Herkes üretim sürecinde kendi istediği tarzda yeteneklerini kullanır. Bazılarının yetenekleri kullanıp yüksek maaş aldığı, diğerlerinin ise sevmediği işlerde çalışıp düşük maaş aldığı sistem artık kabul edilemezdir.

Ekolojiye mutlak saygı gösterilmek zorundayız. Çünkü işçilerin ve tüketicilerin en temel ilişkisi doğa ile olan ilişkidir. Doğaya karşı yapılan her sorumsuzluğun bedelini yine katılımcı ekonominin özneleri öderler.

İnsanların temel ihtiyaçlarının ötesinde birikim yapma ve bu birikim için doğaya hükmetmeye çalışmak son derece sıkıntılıdır.

 

Bazı Kişisel Yorumlar

Şu an dünyada katılımcı ekonomiye sahip olan hiçbir yer yoktur. Aslında bazı lokal yerlerden, fabrikalardan, çalışma yerlerinden bahsetmek mümkün. Genel olarak bunların katılımcı ekonomi ilkelerine uyduklarını söyleyebiliriz. Fakat başka bir taraftan, bölgesel ve büyük ölçekte uygulanan bir katılımcı ekonomi henüz mevcut değildir. Bunun sonucu olarak, şu anda maalesef pratik bir çabadan feyz almak mümkün değil. Maalesef katılımcı ekonomiyi örnekleyebileceğimiz bir zemin ortada yoktur. Fakat buna rağmen Katılımcı Ekonomiyi anlamlandırmak çok zor değil. Aşağıda, en azından gelecek için kuramın nasıl gerçekleşeceğine dair öngörülerde bulunabiliriz.

Örneğin, biz diyoruz ki Katılımcı Ekonomide herkesin sorumluluk aldığı bir ekonomik yaşam olacaktır. Bu durum, insanların kendileriyle ve diğerleriyle olan ilişkilerini kökünden değiştirecektir. Bunu görmek zor değildir. Mesela, okullarda kişisel zenginlik için çalışamazsınız. Daha ortaklaşa olana yönelik bir eğitim vardır. Ya da okullarda yoksullaşmak için de eğitim verilmez. Ayrıca böyle bir sistemde, geçmişe oranla, kendi yeteneklerimizi daha fazla keşfedeceğiniz ve bunları daha iyi kullanacağız. Diyelim ki, benim bir bilgisayara ya da bir bisiklete ihtiyacım var. Bunlara ulaşmak için ne kadar çalışacağıma ben kendim karar veririm. Ve bu ölçüde karar mekanizmalarına katılırım. Fakat şu anda böyle bir durum yoktur. Şu anda çoğu insan işsiz kalmamak için çalışmaktadır.

Benzer olarak, katılımcı ekonomide öz-yönetim olduğundan, katılımcı ekonomiye katılan insanların hiç konuşmadığı, ya da çok az konuştuğu bir toplum tahayyül etmiyoruz. Tam tersine, her insan belirtmek istediği her şeyi, katkı yapmak istediği her şeyi söyleme hakkına sahiptir ve söylemelidir. Şu anda karşılaştığımız asosyal ekonomik süreçleri, katılımcı ekonomide görmemiz mümkün değildir. Çünkü katılımcı ekonomide asosyal olmak saçmadır. Farklı görüşlerin çarpışması, esasında katılımcı ekonomiyi güçlendirdiği gibi, kendimize ve kendi gücümüze olan güvenimizi de geri getirecektir. Bu yolla, otoriter refleksler -her ne kadar yok edilmesi zor olsa da katılımcı ekonomide kendisine yer bulamaz. Tam tersine insanlar birbirlerinin gücüne güç katarak toplumsallaşırlar ve otoriter tehlike ortadan kalkar.

Dayanışma ise karışık bir kavramdır. Fakat dayanışma kavramındaki en temel mantık başkalarının hayatlarıyla ilgili olmaktır. Kendinden başka, diğerlerine de yardım etmektir. Karşılıklı radikal sınıfların olduğu toplumlarda, marketteki alıcılar ve satıcılar asla dayanışamazlar. Çünkü bu tarz Pazar mekanizmaları birinin çıkarına ve diğerinin zararına işler. Fakat katılımcı ekonomi gibi bir sistemde süreç tam tersinden işler. Bir sınıfı başka bir sınıfın karşısına geçirmek yerine, toplumdaki bütün kesimlerin çıkarı ortaklaşacaktır.

Katılımcı ekonomideki iş kompleksleri ne kadar kalifiye hale gelirse, ben ve benim gibi diğer çalışanlar ve tüketiciler daha iyi duruma gelir. Yani, ben faydalanıyorsam herkes faydalanır.

Hiyerarşik olarak bölünmüş bütün toplumlarda sosyal roller belirlidir ve bu yolla bazı kesimler aşağılanır, bazı kesimler güçlendirilir. Nesilden nesile bu farklılık ve adaletsizlik devam eder. Fakat katılımcı ekonomide buna karşıt bir çözüm geçerlidir. Çünkü orada, eşitlikçi çalışma komplekslerinde yeteneğimin olduğu alanda çalışırım, kimse beni zorlamaz. Burada tek dikkat etmemiz gereken şey hangi konuya yeteneğimizin olduğudur. Ev yaşamı, okul ve diğer alanlar artık kapitalist ekonomide gördüğümüz gibi değildir. Böylece katılımcı ekonomide insanların çıkarı da kapitalist ekonomideki gibi olmayacaktır. Ayrıca, kadınların üzerindeki cinsel baskının azaltılması, kadınların yeteneklerinin serpilmesinde çok daha faydalı olacaktır. Cinsel iş bölümünün ve kapitalist anlamda iş bölümünün kaldırılması, nüfusun yüzde seksenlik bir kısmının yaşamını kökünden değiştirecektir. Aynı zamanda, tekeller vasıtasıyla dünyayı yöneten yüzde 20’lik kısım ise yine kendi istekleri ölçüsünde katılımcı ekonominin faili olabilirler.

Genel olarak şunu söyleyebiliriz ki, katılımcı ekonomide kendini ekonomisini kendisi örgütleyen sınıfsız bir toplum arzusu vardır. Bu ekonomide dengeli iş kompleksleri ve toplumsal ürünlerin adil bir dağıtımı için yapılan hakkaniyetli dağıtım temeldir. Bu demektir ki, katılımcı ekonomi şimdi içinde yaşadığımız sistemden çok farklı olacak. Yani eğitimimiz, kendimize güvenimiz ve seçtiğimiz hayatlar bambaşka olacak. Zihinlerimiz ve değerlerimizin farklılığında aynı havuza alın terimizi akıtacağız. Katılımcı ekonominin katılımcıları olacağız.

Tabi bu dönüşümün bütün safhalarını şimdiden bilemeyiz. Fakat şurası kesindir ki, insanlar özgürdür, insan katılım gösterir ve katkı yapar. İnsan sempati duyar, paylaşır, karşılıklı yardımlaşır. Katılımcı Ekonomi’de insanın gündelik yaşamından, genel iş yaşamına kadar her şey değişir ve herkes bu dönüşümü kendi penceresinden yaşar. Önemli olanda zaten ilk olarak böyle bir değişimin gerçekleşmesidir.

 

Çeviri: Nuhat Muğurtay

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.