Düşünce ve Kuram Dergisi

Kürt Halkı Oyalama ve Tasfiye Girişimlerine Karşı Çaresiz Değildir

Röportaj:Şafak Çelen

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Genel Başkanı Sayın Selahattin DEMİRTAŞ çözüm sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, gelişen çözüm sürecinde başta AKP politikaları olmak üzere sürecin dışında duran diğer siyasi partilere ilişkin açıklamalarda bulundu. Çözüm sürecinin tam gelişim gösterebilmesi için başta hükümetin samimi bir şekilde kararlılık ortaya koyması gerektiğinin altını çizen Demirtaş, Bu durumda her sahada demokratik, barışçıl gösteriler, parlamentoda etkili bir muhalefet ve bunlarla koordineli bölgesel ve uluslararası diplomasiyi etkili bir şekilde devreye sokmanın gerekliliğine vurgu yaptı.

 

Öncelikle PKK Lideri Sayın Öcalan’ın başlattığı yeni çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Savaş ve şiddet dışı yöntemlerin kullanılması ile sorunların çözüm yoluna girmesi hususu Sayın Öcalan için ilkesel bir yaklaşımdır. Kendisi açısından aslolan sorunların konuşarak, siyasi mücadele kanalları kullanılarak çözülmesidir. Ancak bu ilkesel yaklaşımın hayat bulması da Ulusal ve bölgesel düzeydeki dengelerin ve koşulların uygunluğuna bağlıydı. Şimdi Sayın Öcalan bu koşulların olgunlaştığını ve demokratik siyasi mücadeleye geçilebileceğini düşünüyor. Yeni süreç ancak bu şekilde ele alınırsa doğru anlaşılabilir. Bağrında hem bir çözüm imkânını barındıran hem de çözümün gelişmemesi durumunda siyasi mücadele ile direniş potansiyeli barındıran iç içe bir süreç başlatmıştır Sayın Öcalan.

 

Şu an gelinen aşamada sürecin birebir içerisinde bulunmanızdan kaynaklı sizce Öcalan’ın başlattığı bu sürece AKP hükümetinin yaklaşımı nasıl? Ya da çözüme yüklediği anlam nedir?

Hiç şüphesiz ki, Sayın Öcalan ile AKP hükümetinin sürece yükledikleri anlam birebir aynı değildir. Ancak hükümet de eskisi kadar yüzeysel, kandırmaya, oyalamaya ve tümüyle tasfiyeye dayalı bir anlayışla hareket etmiyor. AKP de bu süreçte Kürt özgürlük Hareketinin ulaştığı kapasitenin farkında olarak ve yine bölgesel gelişmeleri de dikkate alarak Sayın Öcalan üzerinden Kürt halkı ve hareketi ile uzlaşma arayışı temelinde bir bağ kurmak istemiştir. Sayın Öcalan da kendisi ile doğrudan kurulan bu bağ ve diyalog vesilesiyle tarihsel temelleri de olan yeni bir halklar arası ittifakın zeminini yaratmaya çalışmaktadır. AKP ise Kürt hareketinin kısmi kazanımlar neticesinde ‘zararsız’ hale getirilmesi, Kürtlerin de bireysel bazı haklar karşılığında uluslaşma sürecinden vazgeçmesini çözüm olarak düşünmektedir.

 

MHP’nin sürece karşı olan tavır ve tutumu bilinirken, CHP ise sürecin gerisinde durarak bu süreci desteklemeyeceğini açık bir dille ifade ediyor. Siz bu aşamada iki siyasi partinin tutumunu nasıl ele alıyorsunuz?

 

Aslında AKP içindeki önemli bir kesimi de buna dâhil ederek değerlendirmek daha doğru olur. Çünkü bu kesimlerin tamamı cumhuriyetin kuruluş felsefesi olarak ifade edilen ve özü itibariyle tekçi ulus/devlet anlayışı üzerine şekillenmiş bir paradigmanın sağındaki, ortasındaki, solundaki kesimlerdir. Bunların var oluş nedenleri aslında Kürtler ve diğer kimliklerim inkârı üzerinedir. Çünkü Türkiye’de Kürt halkı ve O’nun kolektif hakları vardır demek; tekçi ulus anlayışının inkârı veya iflası demektir. Bir başka deyişle CHP/MHP ve kısmen AKP’nin kendi varlık nedenlerinin iflası demektir. Buradan bakıldığında bu kesimlerin bu kadar gürültü çıkarmalarının nedeni daha iyi anlaşılır. Varlığını Kürt inkârı üzerine inşaa etmiş bir sistem ve o sistemin koruyucu bütün kurumları bu süreçten rahatsız olacaktır, bu normaldir elbette.

 

Öcalan’ın attığı tarihi adımın hemen ardından Türkiye’nin bu zaman zarfında hızla demokratik reform tedbirlerini alması beklenen bir konu. Bu da demokratik siyaset kanallarının güçlenmesi ve yeni anayasa yapım süreci ile alakalı bir durum olurken, siz demokratik siyaset ve anayasa konularına nasıl yaklaşıyorsunuz, AKP çevresi hangi çerçevede yaklaşıyor?

Bu konu çok önemlidir elbette. Nihayetinde silahlı bir hareket, gücünün doruğunda olduğu bir dönemde silahı geri çekerek siyasi mücadele kararı veriyorsa AKP’nin de bu durum karşısında demokratik siyasetin kanallarını olabildiğince açması, bu alanı güçlendirmesi beklenir. Aslında bu hususlar Sayın Öcalan ve heyet arasında sıkça gündeme gelen bir meseledir. AKP’nin bu konularda adım atması için Partimizin de ciddi girişimleri ve çabaları vardır. Yine de bu husus AKP’nin insafına bırakılamayacak kadar önemlidir. Bunun için bütün demokrasi güçlerinin AKP’ye karşı kararlı bir duruş sergilemesi ve siyaset kanallarının açılması için basınç uygulaması gerekir. Yeni anayasanın sağlıklı bir ortamda yapılabilmesi için de bu yol temizliğinin ele alınması gerekiyor. Ancak bundan sonra yeni biranayasa için gerçekçi adımlar atılabilir. Fakat tümüyle yeni bir anayasadan önce ya bir geçiş anayasası ya da kısmi bir reform paketi üzerinde anlaşmak daha gerçekçi gibi görünüyor. Belki 2015 seçimleri sonrasında tümden yeni bir anayasa yapmak daha mümkün olacak sanki. Bizler ilk etapta siyasetin önünü açan, tutuklu siyasetçiler, avukatlar, gazeteciler ve onbinlerce sürgün arkadaşımızın siyasi yaşama katılımını sağlamaya gayret ediyoruz. Bunlar gerçekleşirse anayasal düzeyde rahatlatıcı bazı reformlar hususunda hükümetin yürüteceği bir çabayı destekleyebiliriz.

 

Kürt toplumunun sürece genel desteği görülüyor zaten. Ancak sivil toplumun, Kürt aydınlarının ve kurumlarının sözlü destek dışında aktif bir katılımının olduğunu düşünüyor musunuz? Ya da yeterli buluyor musunuz?

Sürecin başında bütün tarafların meseleye kaygılı yaklaşımları söz konusuydu. Bu durum aslında son derece normal belki de olması gereken bir tutumdu. Ancak yapılması gereken bütün tartışmalar tüketildiğine ve sürece tümüyle girildiğine göre artık bütün yapılarımızın kaygıları bir tarafa bırakarak sürecin başarısı için mücadeleye dâhil olması gerekir. Bir defa bütün Kürt yapılarının eski alışkanlıklardan kurtularak, eski düşünme kalıpları, eski eylem taktiği, eski örgütlenme şekillerinden kurtularak yeni dönemin dili, taktiği, modeli, tekniği vb. üzerinde yoğunca tartışması ve kendini bu temelde yenilemesi gerekiyor. Eskinin yanlış olmasından dolayı değil, eski tarzın yeni dönemin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olması nedeniyle yenilenmek gerekiyor. Sırfmuhalefet yapmak üzerine kurulu, ya da sırf direniş üzerine kurulu yapılar ve modeller yeni dönemde yetersiz kalacaktır. Bunları ihmal etmeden, bunların yanında projeler düzeyinde hazırlıklı olacak şekilde makro sorunlardan en küçük yerel sorunlara kadar çözümler üretmek, çözüm gücü olmak, halkın günlük yaşamından siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik beklentilerine kadar kalıcı projeler üretmek zorundayız. Kendimizi demokratik halk iktidarı gibi düşünüp egemen sisteme alternatif çözüm modelleri geliştirip uygulayamazsak, bu süreçte ortaya çıkacak olan boşluğu kapitalist modernite ve onun minimum kurumları dolduracaktır. Bu da hali hazırda AKP ve cemaattir. Kürt hareketinin bütün kurumlarının bu meseleyi ciddi ele almaları ve sürece donanımlı, hazırlıklı bir şekilde yüklenmeleri gerekmektedir.

 

Geri çekilme sürecinden sonra hükümetten kaynaklı durgunluk olabileceği yönünde bir kaygı da söz konusu. Böyle bir durumda barış sürecinin dinamikleri nasıl bir tavır sergileyebilirler? Olanaklarımız nelerdir?

 

Hükümet işi zamana yaymak isteyebilir ancak bu durum kendisinin de aleyhine dönebilir. Hem Suriye’deki gelişmeler özellikle de Rojava devrimi ve tabi ki içerideki seçim takvimleri gibi meseleler birlikte ele alındığında AKP’nin de önünde kaybedecek çok zamanının olmadığı anlaşılır. Bunlara rağmen AKP durumu savsaklayabilir, bu da küçümsenmeyecek bir ihtimaldir. Bu durumda her sahada demokratik, barışçıl gösteriler, parlamentoda etkili bir muhalefet ve bunlarla koordineli bölgesel ve uluslararası diplomasiyi etkili bir şekilde devreye koymak gerekecektir. Bunun için de Kürtlerin her zamankinden fazla içeride ve dışarıda dostlarını arttırması, ittifaklarını güçlendirmesi gerekir. Kürt halkı oyalama ve tasfiye girişimlerine karşı çaresiz değildir, tam tersine bu türden girişimlere başvurulması halinde kazanımlarını bir anda sıçrama düzeyine taşıma olanaklarına sahiptir.

 

Türkiye’deki sosyalist sol ve sivil toplumun sürece desteğini nasıl buluyorsunuz? Bazı kesimlerde örtülü ve sessiz bir direnç var sanki. Bu kesimlerle iletişim, bilgilendirme ve ikna sizce yeterince yapılıyor mu?

 

Bizimle ilişkide olan ve mücadele birliği yaptığımız sol çevrelerde ciddi bir kaygı yoktur. Daha çok da CHP ve ulusalcılar etrafında kümelenmiş eski sol çevrelerin eleştirileri söz konusudur. Bunların bir kısmı iflah olmaz Kemalistlerdir ve değişmeleri ihtimali yoktur. Diğer iyi niyetli kesimlere dair bizim de bazı özel ve genel planlamalarımız oldu, olmaya devam ediyor. Süreci doğru anlatabilirsek bu kaygı ve direncin ortadan kalkacağına inanıyoruz.

 

Bu süreçte BDP’yi nasıl bir misyon bekliyor? Başlangıçtaki rolünü aşan bir durum yaşanacak mı? BDP mevcut örgütsel gücüyle sürecin yükünü taşıyabilecek mi? Süreç ile birlikte BDP örgütsel bir yenilenme ve değişim ile karşı karşıya kalacak mı?

 

BDP bu süreçte özellikle ikinci aşama dediğimiz Anayasal çözüm sürecinin aktörü ve muhatabıdır. Sayın Öcalan’ın merkezinde olduğu bumüzakere sürecinin başarısı için siyasi mücadelenin doğru örgütlenmesi ve bütünsahaların bu temelde sürece aktif katılımının sağlanması şarttır. Demokratik Siyaset kurumunun merkezinde de BDP vardır. Şüphesiz diğer siyaset kurumlarının tamamı ile koordineli bir şekilde iç demokrasiye de en uygun modelleri hayata geçirerek yerelden genele yeniden örgütlenmek, eylem tarzında çeşitlilik ve sivil eylemleri esas alan kitleselliğe dönüştürmek, iç ve dış diplomasiyi, ulusal ittifak çalışmalarını iyi örgütlemek, halkı ve tabanımızı sürekli bilgilendirerek sürecin gerçek aktörü ve garantörü haline getirmek, bunları yaparken de önümüzdeki 2 yılda 4 seçimde başarılı olmak gibi zorlu görevlerle karşı karşıyayız. Bu yönlü hazırlıklarımız sürüyor ama sıkıntılarla karşılaştığımız yerler de var elbette. Alışkanlıkları değiştirmek kolay olmuyor doğrusu.

Şu aşamaya kadar Sayın Öcalan’ı sınırlayan aslında barışı koordine etmesi için hiçbir fırsat sunmayan bir durum söz konusu. Avukatları halen gidemiyor. Tecridin de aşıldığı kanaatinde değiliz. AKP, Öcalan’ın koşulları ve Öcalan’a ulaşım konusunda çok fazla kontrollü davranıyor. Bu durum daha ne kadar sürdürülebilinir? Bu noktada gelişmeler yaşanmazsa, süreç devam edebilir mi? Hem hükümetin yaklaşımı ve sürecin genel karakteri hem de sizlerin bu noktada ne yapacağı açısından konuyu değerlendirebilir misiniz?

Bu konu da devlet heyeti ile Sayın Öcalan ve Devlet heyeti ile BDP arasında gündeme gelen konulardan biridir. Sayın Öcalan’ın çalışma koşulları uygun hale geldikçe kendisi sürecin ilerlemesine daha fazla katkı sunacaktır. Uygun hale gelmezse süreç kendiliğinden ilerleyemez tabi ki. Bu konularda kısa, orta ve uzun vadede sürekli yeni gelişmeler olacaktır zannediyorum. Tecridin tümden kırılması, tutuklu avukatlarının serbest bırakılması ve kendisiyle serbestçe görüşülmesi, başka siyasi heyetlerin ve aydın-gazeteci gruplarının adaya gidebilmesi gerekir. Sayın Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarında iyileştirme yapılacağı anlaşılıyor. Umarım bu hassas konuda devlet gayri ciddi bir yaklaşım içinde olmayacaktır.

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.