Düşünce ve Kuram Dergisi

Kürt Ulusal Birliği’nde Özgür Kadın Hareketinin Rolü

Nagihan Akarsel

Tokluk uğruna
Aç toprakları süren
Biz değil miyiz?
Güzellik uğruna
Çirkin savaşları veren biz değil miyiz?
Namlular gölgesinde aşkları, Ölümler denizinde dostlukları kuran biz değil miyiz?
Demek ki ölüm korkutmuyor artık
Demek ki gelecek yakın
Ha bugün ha yarın
Varacak olan biz değil miyiz?

Gülnaz Karataş

Varlık zaman ve mekandan ve bunun bir sonucu olarak gelişen bilinçten ve kavuştuğu formdan bağımsız ele alınamaz. Varlığın anlam potansiyeli olarak kimlik de bununla bağlantılı oluşur. Sosyal sistemin kökenini oluşturan kimlik yüzeysel bir tanımla “Kimsiniz” sorusuna verilen cevap olmakla birlikte en genel anlamıyla bireyin, toplumun, cinsin ya da sınıfın tüm özelliklerini kapsar. Zira kimliğin varlığın oluş diyalektiği ile bağlantılı özgün ve özgür dinamikleri vardır. Bu dinamikler tarihsel ve toplumsal kaynaklıdır. Zamanın ve mekanın özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre oluşur.

Kimliğin oluşumu toplumsal dokuya bağlıdır. Çünkü toplumun dokusu ideolojisi, inancı, kültürü, siyaseti bir bütün kavram, kuram ve kurumları kimliği tanımlar. Toplumsal doku karmaşıklaştıkça kimliğinde karmaşıklaştığı görülür. Kimliği anlama ölçüleri değişir. Örneğin doğal toplumda kimlik daha çok aidiyet, klan, soy ve aile kavramları üzerinden ifadeye kavuşurken modern toplumlarda ulus, din, devlet ya da birey üzerinden ifade edilir. Burada mekanın ya da coğrafyanın etkisi, içinden geçilen zamanın özellikleri, toplumun ihtiyaçları belirgin bir öneme sahiptir.

Kimlik politikaları bu anlamda özel olarak sürdürülmekte, bu toplumun her kesimini farklı ama derin bir şekilde etkilemektedir. Zygmunt Bauman kimlik tanımlamalarının hızla değişmesinin küreselleşme ile olan bağlantısına vurgu yapmaktadır. Bu küresel sermayenin çıkarları ekseninde profesyonel bir şekilde sürdürülmektedir. Ve toplumsal yaşamda bireyler ve toplumlar arası ilişkiyi parçalamayı esas alırken küresel sermaye ilişkilerinde ekonomik, siyasi ve kültürel olarak tek pazarı oluşturmaktadır.

Yürütülen kimlik politikaları ile varlığın oluş dinamikleri parçalanırken sermayedarların çıkarları esas alınır. Kürdistan merkezi hegemonik iktidarın bir başka deyişle tekelci sermayedar sistemin bu hesaplarından en fazla zarar gören coğrafyadır. İmha, inkar, savaş, işgal ve tehcir politikaları ile parçalanmış yaralı bir kimliktir. 17. Yüzyılda Kasr-ı Şirin Antlaşması ile ikiye, 20. Yüzyılda Lozan Antlaşması ile dörde bölünmüş, 50 milyon nüfusa sahip olan bir halktır. Varlığı inkar ve imha siyasetinin kıskacında tartışmalı hale getirilmiştir. Jeostratejik konumu ve doğal zenginliklerinin yanı sıra toplumsallığın başlangıcını oluşturan neolitik kök kültürün mekanı olması bu saldırıların temel nedenidir. Çünkü burada gelişen toplumsallık orjindir, özdür. Bir başka deyişle kök hücredir. Canlı ve direngendir. Kültürdür. Kadın eksenli gelişmiştir. Ve yeniden kendi kökleri üzerinde kaybedileni kaybedilen yerde aramak diyalektiğine uygun bir şekilde yeşermektedir. Abdullah Öcalan’ın çözümlemelerinde dile getirdiği gibi, “Zaten gelenek ve kültürün kendisi direniş demektir. Ya yok edilirler ya da yaşarlar, çünkü teslim olmayı bilmezler. Böyle bir özellikleri vardır. Kültürlerin direnişi kayaları delerek varlıklarını kanıtlayan çiçekleri andırır. Üzerlerine dökülen modernite betonunu parçalayarak tekrar gün ışığına çıkmaları bu gerçekliği kanıtlar.”

Kürdistan’ın imha, inkar, işgal ve benzeri bütün politikaların hedefinde olması bu özelliği ile bağlantılıdır. Çünkü burada gelişen kadın eksenli yaşam erkek egemen sistemin ve ideolojilerinin bertaraf edilmesi anlamına gelmektedir. Cinsiyetçilik, dincilik, bilimcilik ve milliyetçilik bu ideolojilerin başlıcalarıdır. Ve bu ideolojiler Kürdistan’da hem Kürt varlığını hem de kadın varlığını kırım politikaları ile yok etmek için tarih boyunca olduğu gibi şimdide saldırmaya devam etmektedir. Bu kök kültür kapsamlı bir sömürgeleştirme yaşamıştır, yaşamaktadır.

Bu temelde kimliğin yapıtaşı olan toprak ve hafıza Kürdistan’da kadın kimliğinde yeniden anlamına kavuşmaktadır. Sömürgenin kurtuluşuna dair özgün, yerel ve evrensel çözümler kadın özgürlük iradesi ekseninde çağa damgasını vurmaktadır. Zamanın ihtiyaçlarına cevap veren bir diyalektik ile yerelden evrensele uzanan bir kimlik oluşmaktadır. Bu kimliğin ulusal birlik çalışmalarında belirleyici önemine geçmeden önce çağın politik öznesi olarak kadın kimliğini, kaybedilenin kaybedilen yerde bulunması ile bağlantılı Kürdistan gerçeğini, bu gerçeğe kaynaklık eden kök kültürü, bu kültürün üzerinden gelişen Kürdistan Kadın Özgürlük mücadelesini, oluşturduğu anlamsal ve yapısal formları ele almak durumundayız. Bununla bağlantılı kadının özgür iradesinin ulusal birlik çalışmalarındaki rolü daha güçlü anlaşılacaktır.

 

Çağın Politik Öznesi

Varlığın oluş diyalektiğine uygun olarak mekanın yanı sıra içinde bulunduğumuz zamanında ayrıca değerlendirmesi önemlidir. 21. Yüzyıl üç temel çelişkiyi içinde taşımaktadır. Birincisi sermayedarlar ile tüm insanlık arasındaki çelişki, ikincisi doğa ile insan arasındaki çelişki, üçüncüsü de cins çelişkisidir. Toplumsal sorunların gün geçtikçe kangrene dönüştüğü, ekolojik sorunun yaşamı tehdit ettiği, cins çelişkisinin en üst düzeyde yaşandığı bir zaman dilimidir. Bu anlamda 21. Yüzyıl kadın özgürlük sorununun her zamankinden daha fazla kendisini hissettirdiği bir zaman dilimini ifade etmektedir.

Toplum, yaşam ve kadın kırımının kaynağı olan bu çelişkilerin çözümünde kadının rolü belirleyici önemdedir. Bu üç çelişkinin çözümünün demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı bir paradigma ile mümkün olduğunu belirten Öcalan kadının politik bir özne olarak mücadele içinde yer almasını en temel ilke olarak ele almıştır. Bu temelde, “Demokratik uygarlık çağı kadın uygarlık çağıdır” belirlemesini yapmıştır. Varlığın anlam potansiyeli olarak kimlik tanımı da bu mücadele diyalektiğinde anlam bulmaktadır.

Kadının güçlenmesi, kölelikten, ilk ve son sömürge olmasından çıkması da ancak ve ancak yaşamın tüm alanlarında katılımını sağlayarak ve kendisini örgütleyerek kimlikli kılmasından geçmektedir. Son Sömürge Kadınlar kitabında, “Kadın sorununun sömürge sorunuyla ilişkili olduguna ve her ikisinin de egemen, küresel kapitalist/ataerkil birikim modeliyle baglantısı bulunduğuna dair farkındalığımız ansızın içimize dogmadı ya da çalışmalarımızda birden bire belirmedi” denilmektedir. Kadın kimliğinin en eski sömürge ve son sömürge olarak tanımlanması tesadüfü değildir. Kadının köleleştirilmesi ile beraber kadın ile erkek, kadın ile kadın, kadın ile doğa arasında bozulan aheng yaşamın ahenginin bozulması anlamına gelmektedir. Tekrardan bu ahengi yakalamak bilinçli, eylemli ve anlamlı bir kimlik mücadelesi ile mümkündür.

Sömürgeleştirilen kadın kimliğinin ulusal, sınıfsal ve cins olarak çok kapsamlı bir sömürü düzeni ile karşı karşıya olduğu açıktır. Konseptini ve metodunu buna göre oluşturan cinsiyetçi ideolojinin ve onun ataerkil sisteminin kadını sömürge konumunda tutma stratejisi her dönem farklı yöntemlerle devam etmektedir. Kapitalist modernite ve ulus-devlet sistemi kadını en geliştirilmiş sermaye ve iktidar aracı olarak kullanmaya büyük özen göstermektedir. Öcalan bu konuda, “Kapitalizm, hiçbir sömürü düzeneğinde olmadığı kadar kadına ilişkin bir sömürü düzeneği geliştirmiştir. İstemesek de tekrar tekrar kadın statüsüne dönmek acı oluyor. Ama gerçeklerin dilini sömürülenler için başka türlü de olmuyor” demektedir.

Bu temelde sömürgeleştirilmiş bir cins olarak kadının ataerkil sisteme karşı yaşamın her alanında geliştirdiği mücadele ile her üç çelişkiye de çözümler geliştirilmektedir. Kadın iradesi ile yaşamın anlam arayışı çoğalmakta, bununla bağlantılı kadın eksenli bir yaşamın formu oluşturulmaktadır. Özgür Kadın Hareketi dünya kadın deneyimlerinden yararlanarak varlığını oluşturmakta, uygarlıkların beşiği olan mekanında öz dinamiklerine dayanarak ve bilinçlenerek bir forma kavuşturmaktadır. Çağın temel çelişkilerinin çözüm iradesinin özgür kadın örgütlenmeleri olduğunu belirttiği gibi pratikleştirmektedir. Erkek egemen sistemin bu irade ile değişmesinin teori ve pratiğini geliştirmektedir.

Tarihin en derin köleleştirilme politikalarına maruz kalan kadının bunu aşacak bir zihniyeti yaratması gerektiği açıktır. Kadının özgür iradesi temelinde oluşan zihniyet ulusal birlik çalışmalarında da belirleyici önemdedir. Kürdistan’da 1970’lerde başlayan mücadele diyalektiği ile oluşan anlamsal ve yapısal potansiyele geçmeden önce buna kaynaklık eden ve köklü bir kültürel devrim olan neolitik tarım köy devrimi ve sonrası Kürdistan ve Kürt kadınının durumuna bakmak önemlidir.

 

Köklerinden Beslenen Bir Mücadele Diyalektiği

Kadının özgürlük döngüsü yine Kürdistan topraklarında anlamına kavuşmaktadır. Çünkü Kürdistan ilk toplumsallığın örgütlendiği, ilk özgürlük felsefesi ve yaşamının geliştirildiği mekandır. Kürdistan’ın neolitik tarım-köy devriminin bir diğer ifadeyle birinci kadın devriminin mekanı olması, “Her ot kendi kökleri üzerinde yeşerir” deyimini yaşamsal kılmaktadır. Mekanın hem devletli uygarlığa hem de demokratik uygarlığa beşiklik eden konumu ve yüzyılımızda belirginleşen öncü mücadele stratejisi köklerine dayanması ile bağlantılıdır. Toplumsallığın ana yurdu olan Yukarı Mezopotamya’da bugün gerçekleşen Rojava Devriminin bir kadın devrimi olarak anlam bulması da “Tarih şimdidir” tespitini doğrulamaktadır. Zira tarım ve köy devrimi olduğu kadar evrensel niteliğe sahip bir kültürel devrim olan neolitik devrim maddi ve manevi kültür dünyasının ilk mayalandığı, form kazandığı, varlık olarak kendisini oluşturduğu yapısallaştırdığı kök kültür özelliğine sahiptir. Bu kültürün kadın öncülüğünde M.Ö 10.000’lerde Yukarı Mezopotamya’da kalıcılaştığı gözlemlenmektedir.

Kürdistan coğrafyasının tarım-köy devriminin ilk olarak geliştiği, yerleşik yaşamın ana mekânı ve merkezi olduğu tarihsel gerçekliği açığa çıkan bulgu ve veriler kanıtlar niteliktedir. M.Ö 60 bin yıllarına dayandığı söylenen Diyana’ya bağlı Mergesor alanında bulunan Şanedar Şikeftî, Rojava Kürdistan’ında Efrîn’de M.Ö 35 ila 40 bin öncesine kadar tarihlenen Şikefta Du Derî, Süleymaniye’de M.Ö. 40 binlere tarihlenen Şikefta Hezar Merd, Süleymaniye’ye bağlı Zerzî suyu kenarında olan ve M.Ö. 25 binlere tekabül eden Şikefta Zerzî bunlara birer örnektir. Gırkê Heciyan-Amed Farqîn bölgesi (M.Ö. 6000-5000), Newala Çori-Urfa Siverek (M.Ö. 8000-7000), Genci Dara (Ganjdara)-Kirmanşan (M.Ö. 8000), Çayönü- Amed Ergani (M.Ö. 9000) neolitik döneme ait kalıntıların bulunduğu yerlerdir. Çayönü neolitiğin ilk yerleşim alanı olarak da ele alınmaktadır. Batman’daki Çemê Xalan’da hem avcı-toplayıcı yaşam izlerine rastlanmakta hem de ilk neolitik yerleşim alanlarından biri olarak M.Ö 10 binlere denk gelmektedir. Dirbêsiyê ve Amudê arasındaki Tılbêder’de M.Ö. neolitik döneme ait 7000’lere tarihlenen köy bulunmuştur. Yine Amudê’deki Gırê Moza M.Ö. 3500-3700’lere tarihlenirken, Çemçemal’daki Gundê Çermo M.Ö 9000’lere tarihlenmektedir ve burada 20 evin bulunduğu neolitiğe ait köy kalıntılarına rastlanmıştır. Bu tarihsel gerçeklikler ilk toplumsal yaşamın ve neolitik kültür devriminin kadın etrafında şekillendiğinin somut verilerini sunmaktadır.

Bu kültürün kurumsallaşarak zirveye ulaşması kendisini Tel Xelef (bulunduğu yer Serêkaniyê’de) kültüründe daha da somutlaştırmıştır. Tel Xelef kültürü M.Ö 6000 ile 4000’lerde neolitik tarım-köy devriminin zirvesi ve yayılmasını temsil etmektedir. Tel Xelef kültür gelişimi, kendinden sonra açığa çıkan uygarlığın temel taşlarını oluşturduğu gibi yeni birçok buluşa da imza atmıştır. Çömlek, teşî (iğ), destar (el değirmeni), saban, dokuma, tekerlek, köy mimarisi bu dönemin ürünüdür.

Yukarı Mezopotamya’da ana-kadın kültürü olan Tel Xelef kültürü gelişirken, Aşağı Mezopotamya’da ise M.Ö. 4200-3200’lerde ataerkil kültürü temsil eden El Ubeyd kültürü gelişmiştir. El Ubeyd kültürü, Tel Xelef kültür değerleri üzerinden kendisini inşa ederek kurumsallaştırmıştır. El Ubeyd kültürü Semitik kökenli bir kültür olmakla beraber avcılık ve çobanlık kültürüyle beslenmiştir. Aşağı Mezopotamya’da Eridu ve Ur şehirleri etrafında gelişen bir kültürdür. Bu dönem şehirleşmenin, sınıflaşmanın, ticaretin, ideolojik zor ve askeri mahiyetin geliştiği dönemdir. Yukarı Mezopotamya kültürünü etkilemeye çalışan El Ubeyd kültürüne karşı günümüze kadar süregelen bir çelişki, çatışma ve direniş söz konusudur.

Bu çatışma dağ ile ovanın, köy ile şehrin, kadın ile erkeğin, insan ile doğanın, özgürlükçü çizgi ile işbirlikçi çizginin çatışması ve çelişkisi olarak insanlığın gündemine girecektir. Bu dönemin Sümer mitolojilerinde anlatılan dağ tanrıçası Ninhursag mitolojisinden bu gerçeklik anlaşılmaktadır. Yine Gılgameş Destanı’nda, Sümer uygarlaşmasına karşı direnen ve tanrıça kültürünü temsil eden Ninhursag figürü, esasta özgürlük ve varlık mücadelesinin direniş sembolünü ifade etmektedir. Bu mitolojilerden de anlaşılmaktadır ki, gelişen merkezi uygarlığa karşı bir direniş kültürü baş göstermektedir. Tanrıça kültürünü temsil eden tarım köy devrimi olan neolitik kültüre karşı, bir başkaldırı ve karşı bir devrim olarak bu süreç gelişmiştir. Yine Sümer mitolojik anlatımlarının temel konusu olan İnanna-Enki çatışmasında esasta anlatılmak istenen bu kavgadır. Bu kavga ve çatışma M.Ö. 2.000’lere kadar sürmüştür.

 

Parçalanan Kürdistan’da Direngen Kürt Kadınları

Bundan sonra sürekli bir direniş halinde olan Kürdistan, 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması ile ikiye, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile dörde bölünmüştür. İmha ve inkar politikaları başta olmak üzere her tür kültürel, fiziki ve siyasi soykırım politikalarına maruz kalmıştır. Buna karşı direniş halinde olmuş bu direnişlerde toplumsallığı neolitiğe, zihniyeti tanrıça kültürüne dayanan Kürt kadınları öncü bir rol oynamıştır. Kürdistan ne kadar parçalara ayrılsa da Kürt kadını yurtseverliğini, kültürünü, dilini, direnişçiliğini korumuştur. Ancak bağımsız bir örgütlenmelerinin olmaması ulusal birlik ve direniş mücadelesinde nihai zafere ulaşmalarını engellemiştir.

Doğu Kürdistan ilk parçalanmayı yaşayan Kürdistan parçasıdır. Burada Kürt kadınlarının özgürlük arayışları ilk etapta şiirlere ve edebiyat eserlerine yansımıştır. 10. ve 11. yüzyılda yaşamış olan Daye Tebrez, Celale Xanım Luristani, Xatun Mayzad, Daye Xazan Sarkati bu şair ve edebiyatçılardan bazılarıdır. 13.Yüzyılda Selahattin Eyyubi Mısır’da hüküm sürdüğünde bu hanedanlıkta yer alan Seceret-al Durr 1250 yılında Mısır kraliçesi olmayı başarmıştır. Ancak İslam kurallarına göre hükümdar olmayacağı belirtilerek katledilmiştir. 17. Yüzyılda 1608-1610 tarihlerinde Doğu Kürdistan’da Kela Dimdimê’de Kürt kadınları düşmanın eline geçmektense kale surlarından atlayarak yaşamlarına onurluca son vermeyi tercih etmişlerdir. Savaş sırasında yenilseler de altı yıl sonra Kela Dimdimê’nin savunması için bin kişilik bir güç ile Çengzerî’nin güçlerine katılan Zadire Xanım Kürt kadınlarının anlamlı direnişini sürdürmüş, altı yıl boyunca Kürtlerin iç birliği için çaba sahibi olmuştur. Zadire Xanım’ın bu başarısından sonra Perizatxan Erdelan Kürt beyliklerini yönetmiştir. Ve yirmibeş yıl boyunca Kürtler arası iç barışa büyük önem vermiştir. 17. Yüzyılda Soran bölgesinde büyük bir orduya komutanlık yapan Xanzade Sultan Hamedan, Dergrizin, Cancanap bölgelerine kadar ilerlemiştir.

Güney Kürdistan’da 1831-35 Rewanduz isyanında Xatu Xanzat’ın kendi adına yaptırdığı ünlü kaledeki direnişi, yurtseverliği önemlidir. Xatu Xanzat’ın gençliğinde evlendirilmek istendiğinde, “Benim bedenim başlık değil, Kürdistan’dır. Evlenirsem Kürdistan için savaşmak ve mücadele etmek isterim” diyen duruşu yurtseverliğini göstermektedir. 1842 Behdinan, 1842-48 Bedirxan bey isyanlarında da kadınlar en ön cephede yer almışlardır. Helime Xanım Başkale bölgesinde Bedirxan bey isyanlarında bir kalenin denetimini ele almıştır. Her ne kadar aşiret çıkarları eksenli geliştirilen isyanlar olsa da Kürt kadınlarının direnişçi özünü gösteren örneklerdir. 1854 yılında Fato Reş (Kara Fatma), 1900’lü yılların başında Doğu Kürdistan’da Hattuşahnaz, Şehrazor’da Adile Xanım önemli karakterler olarak tarihte yer almıştır.

Bu dönemde Kürt kadınlarının ulusal birlik çalışmaları da sürmektedir. Kürt kültür cemiyetlerinden farklı olarak ilk defa siyasi hedefleri olan Kürdistan Teali Cemiyeti İstanbul’da kurulur. Bu cemiyetin içinde Jîn (yaşam) ve Kürdistan adlı gazeteler çıkarılır. Bu dernek bünyesinde ilk defa Kürt kadınları özgün bir örgütlenmeye giderek Yurtsever Kadınlar Derneğini kurar. Ancak bu örgütlenme çok dar ve elit bir kesimle sınırlı kalır. Aynı dönemde Kürdistan Kadınlar Birliği Hafsa Xan Naqip başkanlığında kurulur. Siyasi otoriteye sahip olması dikkat çekerken ulusal duyarlılığı ve kadının bilinçlendirilmesi çabaları vardır. 1946 yılında Mahabat Kürt Cumhuriyetinin kuruluşunda yer alan Mina Qazi’nin öncülüğünde oluşturulan Kürdistan Kadınlar Birliği bir diğer önemli duraktır. Ulusal birlik özlemi ile bağlantılı bu birlikler kurulsada dönemin milliyetçi ideolojilerinden bağımsız ele almak zordur. Her ne kadar modern bir ulus yaratma yolunda kadınlara önemli roller verilmiş olsa da kadınların özgür ve politik iradelerine dayalı bir siyaset yürüttüklerini belirtemeyiz.

20.Yüzyılda gelişen Kürt direnişlerinde kadınların rolü belirgindir. Dersim direnişinde Bese, Koçgiri direnişinde Zarife, Ağrı direnişinde Gülnaz, Amed’de Perixan öncü kadın kimlikleridir. Bese, Dersim isyanında kendi özgücüyle, güveniyle, yurtseverliği ve kararlılığıyla rol oynamıştır. Bese, Kürt kadınlarının düşmanın eline geçmemek için kendini uçurumlardan atma geleneğinin sürdürücüsüdür. Düşmanın eline sağ geçmemek için uçurumdan kendini Lac deresine atan Dersimli binlerce kadının Bese’sidir. Zarife Koçgiri isyanında yer alan bir Kürt kadınıdır. Zarife de Bese gibi savaşkandır. Zarife asi, inatçı yapısıyla, asil duruşlarıyla ve tavizsiz direnişiyle öncüdür. Leyla Qasım 12 Mayıs 1974’de idam sehpasına giderken direngen onuruyla, “Kendi gerçekliğimde, davamda halkım için az çalıştım” demiştir. Ağrı İsyanında kardeşinin ve oğlunun kesilmiş başı önüne geldiğinde “Ben bu oğlu bu günler için büyüttüm, eğer ben bu kahraman görüntüyü görmeseydim sütümü helal etmezdim” diyen Gülnaz’ın direnişi destanlara konu olmuştur.

 

Kadının Sosyal Konumu

Bu temelde kültürel, fiziki, siyasi soykırım politikalarının kıskacında olan Kürt halkının birlik arayışları her daim olmuştur. İslamiyet’in Kürdistan’a girişi ile birlikte dağlara çekilen Kürt aşiretleri içinde kadınlar bağımsız statülerini korumuştur. Ancak İslamiyetin gelişmesi ile birlikte kadınlar daha çok aile içine hapsedilmiş, mevcut zihniyetten etkilenmiş, aşiretçi ve dinci yapıların sömürü çarkının içine girmişlerdir. Osmanlı döneminde ulusal bir çatı altında bir araya gelmelerinin önünde engel olan yarı otonom Kürt beylikleri, ağaları ve şeyhlerinin baskısına rağmen 19. Yüzyıldan itibaren bahsettiğimiz direnişçi kadınlar çıkmıştır. Kürt kadınlarına dair yazılı belgeler az olduğu ve genelde bahseden kaynaklar batılı gözlemciler tarafından daha çok anı, seyahatnamelere dayandığı ve erkek gözüyle yazıldığı için sağlıklı bilgilere de ulaşılamamaktadır.

Kürdistan’da Kürt dilini, kültürünü ve sosyal değerlerini en fazla yaşatan da kadınlar olmuştur. Kadın isimleri ile anılan aşiretler, savaş dönemlerinde kadınların tülbentini yere çalmasıyla sona eren savaşlar, en başarılı çocukların annesi ile tanınması bunlara birkaç örnektir. Direniş dinamiklerini bu eksende koruyan Kürtler, parçalı olmalarına rağmen ayakta kalmayı başarmışlardır.

Sömürgeciliğin Kürdistan’da özel uygulamaları aşiret ve aile yapılanmasını kilit konumuna getirdiği gibi, ulusal ve manevi değerlerinden uzaklaştırmıştır. Kürdistan’ın parçalanması sonrasında ilkel milliyetçi anlayışlar ise sağlıklı ideolojik ve felsefik temellerden yoksundur. Kürdistan’ın dört parçasında temel asimilasyon aracının aile, eğitim, din ve hukuk kurumları olması tesadüf değildir. Bu nedenle aile Kürdistan’da çok tehlikeli ideolojik, politik, ahlaki, kültürel ve ekonomik gericiliği yaşatan bir kurum rolündedir. Ulusal, toplumsal tüm kurumları ortadan kaldıran sömürgecilik aileyi de özel bir politika ile temel bir kurum olarak dayatmıştır. Kürdistan’da kadın öncülüğünde geliştirilecek bir siyasetin de her şeyden önce aileci, milliyetçi ve dar parti çıkarlarını esas alan siyasetten uzak olması tarihi önemdedir.

 

Özgürlük Mücadelesi ve Ulusal Birlik Arayışları

1970’lere gelindiğinde Kürdistan İşçi Partisi’nin kurulması ile birlikte atılan ilk adım kadınların mücadele içinde yer alması olmuştur. Kadınlar grup aşamasında özellikle 1978’den 90’lara kadar uzanan zaman diliminde mücadeleye katılmış, nicel ve nitel büyümelerini sağlamışlardır. Ulusal mücadele perspektifi ile katılan kadınlar mücadele içinde yaşadıkları gerici erkek yaklaşımlarına karşı cins mücadelesinin önemine odaklanmışlardır. Öcalan, 23 Mart 1993’te dağ alanında yapılan Kürdistan Ulusal Kadın Kongresi’nde, “Sömürgeleşen Kürdistan halkı, sömürgeleşen Kürdistan kadınıdır. Zafere gidecek Kürdistan devrimi, zafere gidecek olan Kürdistan kadınıdır” belirlemesini yapmıştır. Öcalan, “Kürdistan sömürgedir” cümlesi 1973 Newroz’unda yaptıkları ilk grup toplantısında dilinden döküldüğü zaman tir tir titrediğini belirterek, bu gerçeğin sarsıcı yönlerini iliklerine kadar yaşadığını ifade etmiştir. Varlığı dahi tartışmalı olan bir kimliğe dair yapılan bu tespit mücadelenin de diyalektiğini belirlemiş, Kürt kadınlarının yaşamın her alanında örgütlü iradesini oluşturması ulusal birlik çalışmalarında belirleyici olmuştur.

“Kürdistan sömürgedir” cümlesi ile başlayan ve kısa bir zaman içinde cinsiyetçi, militarist, ırkçı ve milliyetçi devletçi sistemi tehdit eden özgürlük mücadelesi içinde ulusal birlik çalışmaları en kapsamlı şekilde sürdürülmüştür. İlk şehid olan Haki Karer’in şehadetinde işbirlikçi bir Kürt oluşumunun sebep olması, Güney Kürdistan’da KDP-YNK başta olmak üzere Kürt partileri arasındaki iç çatışmalar Doğu Kürdistan’da farklı siyasi oluşumlar ulusal birliğin en çetrefelli alan olduğunu ortaya koyar. Egemen ulus-devletlerin çıkarlarına göre yapılanan bu parti ve oluşumlar birbiriyle çatışmış, Kürt özgürlük mücadelesine karşıda örgütlenmişlerdir. Örneğin Güney Kürdistan’da 1982 ortalarından itibaren Özgürlük Hareketinin etkinliği artarken aynı dönemde KDP ve YNK arasındaki iç çatışmalar artmıştır. Silahların namlularını faşist Saddam rejimine çevirmek yerine birbirine çeviren bu partiler arasında birliği sağlama ve iş çatışmaları önlemeye çalışan Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin’in 2 Mayıs 1983’de yaşamını yitirmesine neden olmuşlardır. Ulusal birliği sağlama ve iç çatışmaları önleme misyonuyla kadrolar Kürt partileri tarafından katledilmişlerdir. Kürt halkının ulusal birlik özlemlerini gerçekleştirmenin en zor alan olduğu ilk kuruluş adımlarında yakıcı bir şekilde hissedilmiştir.

Tarihi bazı fırsatlar KDP başta olmak üzere işbirlikçi Kürt siyasi partiler tarafından kaçırılmıştır. Parçalı bir araya gelişlerin hızla dağılmasında aşiret çıkarlarına dayalı zihniyet rol oynamıştır. 1980’lerde Ulusal Demokratik Cephe ve Demokratik Ulus Cephesi kurulup sonradan dağılması, 1983’de PKK ile KDP arasında ortak bir çalışma yürütmek amacıyla bir anlaşma imzalanmasına rağmen KDP’nin 1986’da anlaşmadan çekilmesi, yine Güney’de siyasi partiler 1989’da Kürdistan Cephesi’ni kurmuş oldukları halde kısa sürede dağılması buna dair birkaç örnektir.

Bundan sonrasında da çok sayıda adım atılmış olmakla beraber en başarılı ve istikrarlı örnek 26 Mayıs 1999’da kurulan Kürdistan Ulusal Kongresi-KNK ile olmuştur. KNK bugüne kadar birçok oturum yapmış, dört parçayı tek gündem etrafında birleştirme mücadelesini yürütmüştür. Ortadoğu’da kolonyal Türkiye, Suriye, Irak ve İran devletlerinin egemenliğinde olan Kürdistan’ın ulusal birlik hayalleri için demokratik siyaset temelinde herkesi Kürdistan’ın çıkarlarında birleştirme amacını taşımaktadır. Şengal, Efrin, Maxmur, Serikani, Gresipi başta olmak üzere savaş, imha, inkar, işgal, göç politikalarına dair gündemler oluşturmaktadır. Güney Kürdistan’da 19 Mayıs 1992’de de facto, 9 Nisan 2003’te resmi olarak kabul edilen Federal Kürdistan Bölgesi’nde Kürdistan çıkarlarına uygun bir politikanın oluşturulması için mücadele etmektedir. Özellikle statüsü belirsiz olan Kerkük ve Xaneqin’in statülerine dair çalışmalar yürütmektedir. Rojava Kürdistan’ında oluşturulan demokratik özerk yapının korunması için diplomasi faaliyetleri yapmaktadır. 2011’de başlayan, 2012’de kendi özyönetimini oluşturan ve 2014 yılında demokratik özerk bir sistem olarak dünyada alternatif olan Rojava kadın devrimini meşru görmekte ve korunmasına azami önem vermektedir. Yine diasporada olmalarına rağmen dillerini, kültürlerini koruyan, bağlı bulundukları devletlerde örgütlenmelerini sağlayan Kürtlere dönük politikalar geliştirmektedir. Yine Kürdistan’da bulunan farklı halkların da haklarını koruma ve demokratik bir temelde temsillerini sağlamalarına katkı sunma yönünde adımlar atmışlardır. KNK içinde özgün örgütlenmelerini oluşturan Kürt Kadınları Ulusal Platformu’da bu çalışmalarda öncülük yapmıştır. Bu iradeyi besleyen Kürt kadınlarının örgütlenme süreçlerini bilmek bu anlamda önemlidir.

 

Özgür Kadın Örgütlenmesi

Dört parça Kürdistan’dan kadınlar kendi örgütlenmelerinde ulusal bir iradeleşmeyi esas almışlardır. 1990’lardan itibaren örgütlenme girişimleri artmış, bu dönemde ilk kadın örgütlülüğü YJWK (Kürdistan Yurtsever Kadınlar Birliği) kurulmuştur. 1990’lardan 2000’lere doğru da kadın ordulaşmasının, partileşmesinin geliştiği dönem olmuştur. Beritan Hevî tıpkı Kela Dimdıme’de ve Dersim’de olduğu gibi işgalci güçlerin ve işbirlikçilerinin eline geçmemek için kendini uçurumlardan atarak eylem yapmıştır. YAJK yani Kürdistan Özgür Kadın Birlikleri bu temelde kurulmuştur. Ardısıra gelişen PJKK, PJA ve PAJK ile süren partileşme deneyimi de Zilan’nın ve Sema Yüce’nin özgürlük ideallerinin sembolleşmesi olmuştur. Bu dönem kopuş teorisi, erkeği değiştirme projesi, kadın kurtuluş ideolojisi geliştirilmiştir.

Kürt kadınları hızla ideolojik, sosyal, siyasal ve özsavunma örgütlenmelerini özgücüne dayalı olarak geliştirmiştir. Bu aynı zamanda Kürdistan Özgürlük mücadelesinin devrim içinde devrim gerçekleştirdiği bir dönemin başlangıcı olmuştur. 2000’li yıllardan itibaren de toplumsal alanda KJK ve toplumsal sözleşme ile atılan adımlar demokratik ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı demokratik modernite paradigması ekseninde dört parçada toplumsal, siyasal ve özsavunmada form kazandıkları dönem olmuştur. Toplumsal alanda TJA, KJAR, RJAK, Kongra Star bunlardan bazılarıdır. Basın, diplomasi, eğitim, kültür, siyaset başta olmak üzere yaşamın her boyutunda özgün ve özgür iradelerini oluşturmuşlardır. Bağımsız kadın savunmasından kadın partisine, kadın konfederalizminden ülkelerinin dört parçasında yarattıkları kadın kurumsallaşmalarına kadar kendi örgütlenmelerini yaratarak radikal direniş tarihlerinin yaratıcısı ve yazıcısı olmuşlardır. Eşbaşkanlık sistemi, özgür eş yaşam teorisi, jineoloji bilimi ile birlikte demokratik modernite sisteminin temel öncü gücü konumundadır kadın. Kadınların bu bilinç ve irade ile bütün karar mekanizmalarında yer alması ve demokratik konfederal sistemin inşa gücü olması Kürdistan ulusal birlik çalışmalarında da belirleyici bir önem kazanmıştır. Kadın kurtuluş ideolojisi, kadın konfederalizmi, kadın özsavunması en son Rojava devrimi ile de somut bir kadın sistemi olarak tarihteki yerini almıştır.

 

Kadının Ulusal Birlik Çalışmalarında Öncü Rolü

Kadın Özgürlük Hareketi ulusal birlik çalışmalarında kadının özgür iradesinin belirleyici olduğuna inanmış bu eksende çalışmalarını sürdürmüştür. Toplumsal alanda Güney’de RJAK, Kuzeyde TJA, Doğuda KJAR, Rojava’da Kongra Star çatısı altında çalışmalarını yürüten Kürt kadınları toplumsal sözleşmelerinde kadının ulusal birlik çalışmalarındaki öncü rolüne dikkat çekmişlerdir. Kongra Star Kürdistan ulusal birlik meselesini siyasi sınırlara dokunmadan demokratik konfederasyon prensibine göre çözülmesini esas aldığı, öncülük ettiği Rojava devriminde de pratikleştirmiştir.

TJA, 2017 yılında Birleşik Kürt Kadın Platformunu kurmuştur. 23 Aralık 2017 tarihinde Amed’te Kurdistan ve Türkiye metropollerindeki siyasal, sosyal, kültür-sanat, ekonomik, basın, ekoloji, yerel yönetim, Kürt dil çalışanları, Kürt sivil kadın örgütleri, inisiyatifler, hareketler, gruplar, şahsiyetler vb. Kürt kadınlarından oluşan 100’e yakın delegasyonla toplanan kadınlar platform ilanını gerçekleştirmiştir. Platform “Eğer bir olmazsak bir bir yok oluruz” şiarıyla çalışmalarını halen sürdürmekte ve Kürtlerin ulusal birlik çalışmaları açısından öncü bir misyon taşımaktadır.

Kadınların, erkek egemen aile, toplum ve devlete karşı ırkçı, militarist, cinsiyetçi ideolojileri ortadan kaldırmanın örgütlü mücadelesini 1990’lı yıllarla birlikte hem siyasi partiler içerisinde hemde çok yönlü, insan hakları, sendikalar, dernekler, basın kurumları içinde örgütlenerek adım adım büyüttüğü bir gerçektir. Dergiler, dernekler, sendikalar ve siyasi partiler etrafında bir araya gelen Kürt kadınlarının, hem ulusal kimlikleri hem de kendi toplumsal yapıları içindeki erkek egemen zihniyete karşı örgütlenmişlerdir. Nitekim 1990 sonrası köylerden zorla göç ettirilen kadınlar geldikleri kentlerde kadın mücadelesine öncülük etmiştir. Binlerce kadın cezaevlerini direniş alanlarına dönüştürmüştür. On binlerce kadın gözaltında ve cezaevlerinde işkenceye, taciz ve tecavüzlere karşı direnmiştir. Cinsiyetçi, ırkçı, militarist saldırılara, hukuksuz, yargısız infaz, gözaltı ve tutuklamalara karşı cezaevlerinde mücadelelerini aralıksız sürdürerek günümüze kadar getirmiştir. Özgürlük mücadelesinin yükselmesiyle birlikte kadınlar, basın, sanat, kültür, hukuk, eğitim, sağlık, diplomasi, kadın hakları, sendika, siyasi parti gibi alanlarda örgütlenmiştir.

Tek bir gündem etrafında bir araya gelen Kürtler bölgede egemen ulus-devletlerin politikalarını boşa çıkarmıştır. Özgürlük saflarına dört parçadan yapılan katılımlar özgür ve ortak bir iradenin açığa çıkmasını sağlamıştır. Parçaların özgünlüğüne göre örgütlenme stratejisinin çekirdeği karar mekanizmalarında yer alan dört parça Kürdistanlı öncü kadınlar ile kurulmuştur. Bu temelde Kürdistan’da tek gündem etrafında kenetlenme ilk olarak Abdullah Öcalan’a 15 Şubat 1999 yılında yapılan uluslararası komplo sırasında gerçekleşmiştir. İkinci büyük kenetlenme Kobanî direnişi sırasında açığa çıkmıştır. Dört parça Kürdistan Öcalan ve Kobanê’nin etrafında birleşmiştir. Her iki örnekte uluslararası komplocu güçlerin politikalarını boşa çıkarmıştır. Kobanê direnişi dört parça Kürdistan’ın suni sınırlarını anlamsızlaştırmış, Kürt halkını ilk defa ortaklaştırmıştır. Uluslararası komplodan sonra Kürt halkı ilk defa Kobanê direnişinde bir olmuştur. Kürt halkının Kobanê de birleşmesi dünyada büyük yankı uyandırmıştır. YPJ’nin demokratik ulusal birlik ve demokratik konfederalizm çerçevesi içinde Kürdistan’ın tüm parçaları ve halkları ile işbirliği içinde olma ilkesi başta olmak üzere tüm bu gelişmeler ulusal birlik hedefinin kadınlar öncülüğünde gerçekleşmesinin imkanlarını doğurmuştur.

Rojava Kürdistan’ında kadınların özneleşme süreci ve geliştirdiği direniş kültürü, Ortadoğu topraklarını cetvellerle birbirinden ayıran Batılı Kapitalist hegemonyayı ve onların yerel işbirlikçi yönetimlerinin resmi haritalarını geçersiz kılmıştır. Bir taraftan da tüm parçalardaki kadınların dayanışmasının ilk kez bu denli geniş çaplı hayat bulduğu bir devrim olmuştur. Yine Kürtlerin yüzyıllık hayali olan, Ulusal Birlik hedefinin kadınlar öncülüğünde gerçekleşebilme imkanını doğurmuştur. Doğu Kürdistan’da tutuklu olan Zeynep Celaliyan’ın özgürlüğü için yapılan ortak eylemler yine idamlara karşı geliştirilen protestolar, Öcalan’ın özgürlüğü için geliştirilen açlık grevine dört parçadan ve dünyadan verilen destekler, Efrin, Serikaniye ve Gresipi işgallerinde Kürdistan başta olmak üzere dünyanın her yerinde bir araya gelen Kürtler bu örgütlü iradenin somutlaşmasıdır.

Kadının örgütlü iradesinin ulusal birlik çalışmalarındaki önemi bütün bu örneklerden de anlaşılacağı üzere stratejiktir. Kürt kadınları bugün siyasetten sanata bir çok alanda özgür kadın kimliği ile öncü bir güç konumundadır. Dört parçadan katılımlarla kendi diplomasisini, basınını, akademilerini, siyasi partilerini, kanunlarını oluşturması yönünde önemli adımlar atmıştır. Bu konuda kadınların öncülük düzeyi belirleyici bir öneme sahiptir. Demokratik bilinç ile cinsiyetçi, milliyetçi, bilimci anlayışlara karşı kapsamlı analizler yapması, demokratik siyaseti esas alması, Kürdistan’ın birliğinin kadının özgür iradesinden geçtiğini bütün örgütlenmelerinde temel bir strateji olarak ele alması tarihi önemdedir. Kadınlar tarafından toplumsal sözleşme temelinde belirlenecek olan bir strateji tüm farklılıkların bir arada yaşamasının da garantisidir. Ortak savunma gücünü oluşturması tüm parçalar üzerinde ulus-devletler ve onların merkezi hegemonik kaynaklarına karşı da özsavunma gücünü ortaya çıkaracaktır. Farklı ideoloji ve siyasi partilerin olması çatışma gerekçesi olmadığı gibi demokratik gelişimin katalizör gücü konumundadır. Bakur’da özyönetim direnişi, Rojava’da kadın devrimi ile açığa çıkan örnekler özgür kadın iradesinin özsavunmadan toplumsal çalışmalara belirleyici önemini ortaya çıkarmıştır.

 

Sonuç

Özgürlüğün ve toplumsal politikanın somut hali olan demokratik siyaset, demokratik özneler ile olur. Kürdistan’da yerelden evrensele akan mücadele ve bununla birlikte oluşturulan anlamsal ve yapısal formlar çağın politik ve demokratik öznesinin kadınlar olduğunu ortaya koymuştur. Kadın özgürlüğünün toplumsal özgürlüğünde ölçüsü olduğunu kanıtlamıştır. Siyasetten dışlanan kadının Kürdistan’da yaşamın her alanında attığı adımlar politik bir özne olmasını sağlamıştır.

Ulusal birliğin oluşumunda kadın hareketinin kadın kurtuluş ideolojisi temelinde yurtseverlik, özgür irade ve örgütlenme ile mücadele gücü ve bu temelde iyi-güzel ve doğru bir yaşamı hedeflemesi belirleyici önemdedir. İyi, güzel ve doğru yaşam için ahlaki-politik toplumun gerçek işlevine kavuşması, demokratik siyasetin birinci görevidir. Yine uluslaşma yani aynı veya benzer dil ve kültür gruplarının demokratik siyaset temelinde demokratik topluma dönüştürülmesi önemlidir. Sadece bir aşiretin ya da grubun, mezhebin, inancın, ideolojinin değil her kesimin kültürel zenginliğinin esas alınması stratejik bir öneme sahiptir. Bununla bağlantılı kurum bütünlüğünün yani partiler, gruplar, meclisler, medya ve benzeri birçok kurumun bütünlüğünün sağlanmasıdır. Tartışma ve karar alma süreçlerinin bu bütünlük temelinde yapılması tarihidir.

Siyasetin amacı iktidar olmak değil; ilkeli ve anlamlı bir yaklaşım ile sorunlara çözüm üretmektir. Demokratik siyasetin toplumun tüm farklılıklarına saygılı yaklaşımı, içeriğinin zenginliği, siyasi cesaret, ahlakilik ilkesi, tarih ve aktüel bilgisi ve bütünsel ve bilimsel yaklaşımı önemlidir. Toplumun kadının öncülüğünde kendi özyönetimini oluşturması, meclis komisyon ve kongreye kadar her grup ve kültürün demokratik yönetimi ve denetimi gereklidir. Demokratik konfederalizmin inşa tarzı olarak demokratik siyaset her kimliğe kendini ifade etme fırsatı vermektedir. Eşbaşkanlık sistemi bir kadın sistemi olarak, Rojava ve Bakur başta olmak üzere örgütlülüğün olduğu her yerde yaşam bulmaktadır.

Kürdistan’da kadın iradesi olmadan hiçbir kararın alınmaması, Kürdistan’daki bütün oluşumların kadın hakları ile ters düşmemesi, ulusal birlik çalışmalarında kadının demokratik temsilinin esas alınması, kadına yönelik sosyal, siyasal, ekonomik sömürünün sona erdirilmesi, kadın katliamlarına karşı tavır alınması, Kürdistan ulusal kadın konferansı önündeki engellerin kaldırılması, inanç ve etnik ayrılıklara takılmadan Kürdistanlı bütün kadınların bir olması, asimilasyona karşı kadınların dil başta olmak üzere her alanda aktif mücadele yürütmesi temel bazı ilkeler olarak belirtilebilir.

Halkların birliğine dayanan demokratik ulus birliği ekseninde kadınların ulusal birlik çalışmalarına hizmet etmeleri tarihi önemdedir. Bu da kadının politik alanda kazanması, irade olması devletçi ve hiyerarşik yapılarla mücadele etmesi ile mümkündür. Dilini, kültürünü koruyan, yaşam felsefesini özgürlükten yana oluşturan bir kadın hareketi ulusal birlik çalışmalarında da tarihi bir rol oynayacaktır, oynamaktadır.

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.