Düşünce ve Kuram Dergisi

Kürt Ulusal Birliğinin Önündeki Zihniyet, Sorun ve Çözüm Yolları

Ergin Çelik

Kürt Ulusal Birliği her zamankinden daha fazla Kürtlerin temel gündemlerinden biri olmayı sürdürüyor. Uzun yıllardır Kürt Ulusal Birliği’nin sağlanması için çalışmalar yürütülüyor. Kürt Ulusal Birliğinin gelişip gelişemiyeceği sorusu halen orta yerde duruyor. Kürtler ulusal konularda bir birlik sağlayabilecek mi? Ulusal Birliğin sağlanamaması durumunda tarihte olduğu gibi Kürtler yine büyük yenilgi ve katliamlarla karşı karşıya kalabilir mi? Ulusal Birlik çalışmalarına stratejik mi yaklaşılmalı? Ulusal Birliğin önündeki kimi olumsuz yaklaşımlara rağmen bir birlik sağlanabilir mi? gibi sorular en can alıcı ve en yakıcı konular olmaktadır. Kürtler Ulusal Birlik çalışmalarından vazgeçmeyeceklerine göre ısrarla ve inatla bu konuları gündemde tutmak, derinleştirip yaygınlaştırmak, birliğin pratikte gelişebilmesi için yoğun bir uygulama içerisinde olmak ve engelleri ortadan kaldırmak temel görevlerden olmaktadır.

Konuya açıklık getirebilmek için tarihsel ve toplumsal açıdan, Kürt Ulusal Birliği önünde engel olan zihniyet ve parçalılık sorunlarını irdelemeden güncelde yaşanan sorunların doğru tahlil etmekte mümkün görünmüyor. Kürtlerde tarihsel ve toplumsal gerçekleşme; hem yerel, özgün ve tikel hem de genel ve evrensel boyutlar içermektedir. Dünyadaki diğer halkların da benzer özellikleri olmakla birlikte, Kürtlerdeki tarihsel ve toplumsal gerçekleşmenin daha özgün yönleri vardır. Soykırım kıskacında yok olmayla yüz yüze kalan Kürt toplumu, bireyi ve bilinci; silik, çaresiz, iradesiz, güçsüz, kendine güvensiz, ruhsuz bir hale getirildiği için çok uzun yıllar kendi gerçekliğini bütünlüklü ve gerçekçi göremedi ve değerlendiremedi. Kürt tarihi ve toplumu konusunda daha derinlere inilemiyor ve yüzeysel kalınıyordu. Uzun, zorlu ve ağır bedelli mücadeleler sonucunda Kürtler, kendi gerçekliklerini daha bütünlüklü ve doğru analiz edebilecek hale geldi.

Tüm jeolojik, antropolojik, arkeolojik, etnolojik, epistemolojik ve daha diğer bilimlerin vardığı ortak sonuçları bir araya getirdiğimizde; insanlığın tarihsel, toplumsal yürüyüşünün Afrika’dan başladığı, Verimli veya Altın Hilal olarak tabir edilen Toros-Zagros dağ silsilesinin ovalarla kesiştiği dar anlamda Mezopotamya genel anlamda Ortadoğu coğrafyasında kapsamlı kültürleşmenin kuluçka dönemini yaşadığı, ateşin bulunması, dilin gelişmesi, yerleşik yaşama geçilmesi, tahıl ve hayvanların evcilleştirilmesi, toplumun manevi ve ruhsal dünyasının güçlendirilmesi, yazının bulunması gibi devrimler Kürtlerin dışındaki bilim insanların da dile getirdiği ortak görüşler olmaktadır.

Bir toplumsal form olarak ulus formu; klan, kabile aşiret, kavim, millet formları sonrası gelişen bir form olmaktadır. Etnik yapıların gerçekleşmesi, oluşması ve var olması bilindiği kadarıyla MÖ 6000’lere dayanmaktadır. Bu süreç Aryenik ve Semitik etnik grupların oluşum ve gelişim süreçleridir. Aryenik kültür grubunun oluşum sürecinin merkezinde Kürt etnisitesi bulunmaktadır. Kürt etnisitesinin oluşumu, dünyada ilk, özgün ve orjindir. Kürt etnisitesi uzun yıllar dünya insanlık tarihinde daha başlangıçta bir çok ilke imzayı atmış bir özellik göstermektedir. Bu sözleri toplumsal bir hastalık olan milliyetçilik duygularının pohpohlanmak için belirtmiyoruz. Kürt etnisitesi doğal toplum sürecinde yerleşik yaşama geçiş sürecini ifade eden ve neolitik toplum olarak tabir ettiğimiz devrimsel gelişmenin yaratıcılarından olmuştur.

 

Kölelik Zamanında Kürtler

Sümer’lerle başlayan sınıflı ve devletli uygarlık, Kürt etnisitesinin merkezinde yer aldığı doğal toplumun yaratılan tüm değerlerinin çalınıp sınıflı ve devletli uygarlığa mal edilmesi, öncesinin inkar edilmesi ve her şeyi kendisiyle başlatma süreci olmaktadır. Mitolojide anlatılan Enki’nin doğal toplumun yasaları olan Me’leri İnanna’dan çalması öyküsü bunu anlatmaktadır. Sınıflı ve devletli uygarlık, doğal toplumun inkarı üzerinde gelişti. Bu yüzden denilebilir ki, beş bin yıllık sınıflı ve devletli uygarlık başlangıcından günümüze kadar tarım ve köy devriminin temel yaratıcı gücü olan Kürt etnisitesi ve kültüründen intikam almak istemektedir. Mitolojide İnanna’nın Me’lerini geri alma mücadelesi anlatılmaktadır. Sınıflı ve devletli uygarlık Kürt etnisitesi ve kültüründen derin bir korku duymaktadır. Kürtlerin Nan’ın(ekmek) memleketinde Nan’sız kalması bu gerçeklikle alakalıdır.

Bu yüzden bu güçlü kültürel gerçekleşmenin burnu sürtülmeli, yerlerde süründürülmeli, binlerce yol ve yöntemle köleleştirilmeli, alıklaştırılmalı ve hiçleştirilmelidir. Bir daha da ayağa kalkamaz duruma getirilmelidir. Sınıflı ve devletli uygarlık Kürt gerçekliğine korkunç bir yönelim halindedir. Ki, bu durum Kürt Ulusal Birliğinin gelişmesi önündeki en büyük engel olarak görülmelidir. Yine daha Sümer uygarlığının gelişim aşamasında merkezi uygarlığın ham madde ihtiyacı için kendi çevresine saldırması, işgal ve kolonileştirme yönelimleri tarihin gelmiş geçmiş en büyük kahramanlık çağına neden oldu. Gılgamış Destanı, merkezi uygarlığın yukarı Mezopotamya’ya yani Kürt coğrafyasına yaptığı seferleri anlatmaktadır. Humbaba, merkezi uygarlığın saldırıları karşısında direniş pozisyonuna geçen aşiret konfederasyonlarının şefini ya da şeflerini temsil etmektedir. Enkidu ise, doğal toplumun doğa ile iç içe yaşayan, güçlü ve etkili üyelerini temsil etmektedir. Merkezi uygarlık güçleri, uygarlığın ayartıcı, baştan çıkarıcı ve düşürücü araçları olan kadın cinselliğini ve şaşalı uygarlık yaşamını kullanarak Enkidu’yu kendi yanlarına çekmeyi ve kendi toplumuna karşıt konuma getirmeyi başardıkları için Aryenik kültürün diğer bir adlandırması olan Horrit topluluklara büyük bir darbe vurabilmişlerdir. Bu destan, pratikte yaşanan ve uzun zaman dilimlerini alan köleliğin başlangıç tarihinin sembolik anlatımını içermektedir. Yani doğal toplumun, Aryenik kültür grupları aracılığıyla sınıflı ve devletli uygarlık güçleri karşısında aşiret konfederasyonu biçiminde direnişe geçmesi ve yaşanan iç ihanetlerle büyük bir yenilgi yaşamasının öyküsü anlatılmaktadır. Enkidu’da somutluk kazanan bu ihanetçi damar ve çizgi, tarihsel süreç boyunca yok olmamış, hep varlığını bir şekilde korumuş, bütün süreçlerde Kürt toplumunun yenilgiler yaşamasına neden olmuştur. Temelini uygarlık süreçlerin ilk büyük destanının yaşandığı süreçten alan bu ihanet çizgisi, günümüzde de Kürt Ulusal Birliği’nin önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır.

Bu süreçten sonra Mezopotamya coğrafyası Aryenik ve Semitik grupların merkezi uygarlık karşısında gösterdikleri direniş ve bu direniş sonucunda merkezi uygarlığın giderek sönümlenmesi ve çevre uygarlıkların gelişim kaydederek hegemonya arayışına girdiği bir süreci ifade etmektedir. Lulu, Guti, Kassit, Elam, Urartu, Mitani gibi Aryenik gruplar, yine Akad, Babil ve Asur gibi Semitik gruplar bu coğrafyada çeşitli zaman ve zeminlerde, ilişki, çelişki ve çatışma halinde bir süreç yaşamıştır. Asurların neredeyse Ortadoğu’nun tümüne hakim olduğu süreçte kölelik çağı en zalim ve en gaddar bir süreçten geçmektedir. İnsan kellelerinden kaleler yapılmaktadır. Med Aşiretler konfederasyonu öncülüğünde MÖ. 612’lerde gösterilen direniş çok önemli tarihsel bir süreci ifade etmektedir. Kürt topluluklar Semitik kültürün bir kolu olan Babillerle geliştirdikleri ittifakla Asur zulmüne son vermiş, bu süreç Newroz’un gelişimini konu alan Demirci Kawa Destanı biçiminde bir anlatıma kavuşturulmuştur. Zerdüşt inancı, kültürü ve felsefesi insana ve doğaya yakınlığıyla, kadına karşı eşitlikçi yaklaşımlarıyla, katılaşan ve gaddarlaşan köleci sistemin yumuşamasına ve toplumun bir nefes almasına yol açmıştır. Aynı zamanda Zerdüşt inancı, kültürü ve felsefesi, ikinci Babil süreciyle tek tanrılı semavi dinler aracılığıyla doğu maneviyatını, Greko Roma uygarlığı üzerinden ise Batı felsefesi ve bilimini yoğun olarak etkilemiştir. Kürt topluluklarının geliştirdiği maddi ve manevi değerler, evrensel kültür ve tarihe de büyük bir katkı sunmuş ve Kürt Ulusal Birliği konusunda temel dayanak ve miraslardan birini oluşturmuştur.

 

1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması ve Kürdistan’ın İkiye Bölünmesi

Med saraylarında Perslerin bir hanedanı olan Axameniş hanedanlığının saray içi bir darbeyle iktidara el koyması Kürtlerde ihanet damarının devreye girerek hakim olmasını ifade etmektedir. Bu darbeden başlayarak günümüze kadar Kürtler artık belini doğrultamaz bir konuma düşürülmüştür. Sırasıyla İskender, Part, Roma, Sasani, İslamiyetin gelişimiyle birlikte Emevi ve Abbasi, Türklerin Orta Asya’dan gelişiyle birlikte Selçuklu, Osmanlı, yine Safevi devlet ve imparatorluklarının hakimiyet süreçlerinde Kürdistan toplumu ve coğrafyası sayısız savaşlara sahne olmuş, büyük yıkımlar yaşamıştır. Bu süreçlerde direnişler göstermiş, var olmaya çalışmış, genel olarak kendi bölgelerinde klan, aşiretler biçiminde varlığını korumaya çalışan bir yol izlemiş, bu durum genel bir kültürün oluşmasına yol açmıştır. Zaten Kürt toplumu neolitik sürecin yaratıcı topluluklarından olduğu için klan, kabile ve aşiret formlarını çok derinden yaşamaktadır. Uygarlık güçlerinin saldırıları karşısında da aşiretler, beylikler biçiminde kendi bölgelerinde devletlere ve imparatorluklara bağlı bir şekilde özerk yaşamayı esas almışlardır. Günümüzde ise aşiret kültürü ve çıkarları Kürt Ulusal Birliği önünde önemli engellerden biri olmaktadır.

Türk boylarının Orta Asya’dan Ortadoğu’ya yönelmeleri sürecinde Kürt toplumunun geliştirdiği tutum da bir zihniyet şekillenmesine yol açmıştır. Malazgirt Savaşıyla birlikte Anadolu kapılarının Türk boylarına açılmasında Kürtlerin rolü belirleyicidir. Bu süreçte gelişen ittifakla Türk boyları Anadolu’ya giriş yaparken kendi coğrafyasında yaşayan Kürtler bir birlik oluşturamamıştır. Buweyhi, Bawendi, Zıyari, Kengari, Kakuyi, Eyyubi, Şedadi, Rewadi, Hasanweyhi, Bedırxani, Zendi, Hurşitoğulları, Gor, Mervani ve Botan hanedan veya mirlikleri gibi oluşumlarla varlık gösterebilen Kürtler, Abbasi sürecinde ortaya çıkan olumlu koşullara rağmen bir araya gelmemiş ve bir birlik oluşturamamışlardır. Mervani örneğinde görüldüğü gibi yüz yıllık tecrübe sonrası yaşanan iç çelişki ve sorunlardan kaynaklı yıkılmaktan kurtulunamamıştır. Bu süreçte Kürtler arası yaşanan iç sorunlar ve küçük beylik ve grupların çıkarları ve çelişkileri Kürtlerde birliğinin gelişmesini engellemiştir.

Seleheddin Eyyubi’nin içine girdiği tutum farklı bir açıdan değerlendirilmek durumundadır. Ortadoğu coğrafyası Haçlıların işgal saldırılarıyla karşı karşıyadır. Bu saldırılara karşı Ortadoğu toplumlarının ve halklarının direnmesi ve korunması gerekmektedir. Bu direnişe Seleheddin Eyyubi öncülük etmiş ve zafer elde etmiştir. Fakat sadece İslam ümmeti adına hareket etmiş, Kürtler adına pek de bir şey yapmamıştır. Bu eğilim de günümüze kadar varlığını devam ettiren, kimi süreçlerde Kürt Ulusal Birliğini engelleyen anlayışlardan birini oluşturmaktadır.

1500’lerle birlikte Safevi Devleti Kürdistan coğrafyasını işgal ettiğinde kimi Kürt beylikleri Şah’a biat etmiş, yaşanan sorunlardan kaynaklı İdris-i Bitlisi sürecinde suni olan Kürt beylikleri de Yavuz Sultan Selim sürecinde Osmanlı ile birlikte hareket etmiştir. Yavuz Sultan Selim’in doğu seferi için anlaşmak istediği Kürtlere “kendinize bir baş seçin” yaklaşımına “biz kendi aramızdan birini seçemiyoruz, bizim başımıza siz birini atayın” cevabı verilmiştir. Bu nedenle Kürtlerin başına Bıyıklı Mehmet Paşa geçirilmiş, gelişen bu ittifak karşısında savaş meydanlarında Kürtlerin yardımıyla Çaldıran, Mercidabık ve Ridaniye savaşları kazanılmış, Ortadoğu coğrafyasının tümü Osmanlı işgalciliğine açılmıştır. Kürtler bu süreçte bir Birlik yaklaşımını geliştirebilselerdi tarihin akışı böyle gelişmeyebilirdi. Bu süreçte Kürt Beylikleri ve Osmanlılar arasında yapılan anlaşma gereği Kürt Beylikleri kendi içinde bağımsız olacak, beyliklerin yönetim değişiklikleri Osmanlı’nın onayıyla gerçekleşecek, Kürtler Osmanlıların yapacakları tüm savaşlara katılacak, Kürt beylikleri Osmanlılara vergi verecek ve bu Beylikler kendileri için belirlenen sınırları genişletmeyecektir. Burada belirlenen statü 19.Yüzyıla kadar devam etmiştir.

Bu süreçlerde Osmanlı ile Safevi devletleri arasında 1639 yılında Kasr-ı Şirin’de yapılan anlaşma gereği Kürdistan iki parçaya bölünmüştür. Bu parçalanma Kürtlerin ruhsal, manevi ve zihinsel dünyasında da derin bir parçalanmanın gelişimine neden olmuştur.

19.Yüzyılda gelişen yeni koşullardan kaynaklı Osmanlı imparatorluğu da Kürt Beyliklerine olan yaklaşımını değiştirmiş, Avrupa’da gelişen kapitalizm ve Osmanlı İmparatorluğunda yaşanan ayaklanmalardan kaynaklı olarak Kürt beyliklerini tehlike olarak görülmüştür. İmparatorluğun merkezileşen ve katılaşan politikaları karşısında Baban, Soran ve Botan beylikleri ayaklanmış, bu ayaklanmalar kanla bastırılmıştır. Bir beylik ayaklandığında diğer beylikler yaşanan ayaklanmaya güç destek vermemiş, bütün beylikler bir araya gelmemiştir. Baban Beyliğinin ayaklanması sonrası sıra Soran Beyliğine gelmiş böylece parça parça bütün beylikler etkisizleştirilmiştir. 1847 yılından sonra beylik sistemi ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bu ayaklanmaların sonuç alıcı olmamasında; iç ihanet, birlik oluşturamama, öngörülü olamama, karşısındaki gücü veya güçleri tam tahlil edememe, dönemin gerektirdiği önderlik gerçekliğini açığa çıkaramama gibi etkenler belirleyicidir.

Artık beyliklerin ayaklanma dönemi son bulmuş tarikatlara bağlı Şeyhliklerin ayaklanma süreci başlamıştır. Bu süreçte Kadiri ve Nakşibendi tarikatları önemli bir rol üstlenmiş fakat bu oluşumlara bağlı gelişen ayaklanmalar da sonuç alamamıştır. Şeyh Ubeydullahê Nehri, Kürtler arası bir birlik oluşturmaya yönelmiş, sadece Bakur değil, Rojhılat’da (Doğu) da varlık göstermiş ve bir girişim içinde olmuştur. İngiliz, Rus ve İran devletleri bu gelişmeden rahatsız olmuş, Osmanlılara destek vermişlerdir.

Hamidiye Alayları ve Aşiret Mektepleri Kürt toplumu ve Beyliklerinin bir daha ayaklanmaması, İmparatorluğun otoritesine karşı çıkmaması için geliştirilen yapılar olmuştur. Kürt aşiretlerinin önde gelenlerin çocukları Aşiret Mekteplerinde okutulmuş, bu yolla imparatorluğa eklemlenmek istenmiş, Hamidiye Alayları aracılığıyla ihanetçi çizgi güçlü tutularak Kürtler hem kendi toplumlarına hem de Ermeni katliamında görüldüğü gibi diğer tehlikelere karşı kullanılmak istenmiştir. Kürtler kendi toplumlarına değil devletlere, imparatorluklara ve başka güçlere askerlik yapmıştır.

 

Esas Olan Ulusal Birlik Altında Bir Araya Gelmektir

Birinci dünya savaşının başlaması ardından Sykes-Picot anlaşmasıyla temeli atılan, savaş sonrası Lozan antlaşması ile son şekli verilen sürecin sonunda Kürdistan, Türkiye-İran-Irak ve Suriye devletleri arasında dört parçaya bölünmüştür. İngiltere ve Fransa gibi hegemon güçlerin politikaları gereği, Osmanlı imparatorluğu parçalanmış, Türkiye Cumhuriyeti adı altında küçültülmüş, Araplar 22 parçaya bölünerek Irak ve Suriye devletleri oluşturulmuş, bu devletlere Kürtlerin birer parçası bırakılmış, Kürtler ise paramparça bir hale getirilerek istenildiğinde bu güçler arasında kullanılmak üzere hazır bekletilen bir kart konumuna düşürülmüş, bir yandan ‘devletsiz’ bırakılmış diğer yandan ise bir Kürt devletinin kurulması vaadiyle umutları hep diri tutularak yönetilmek istenmiştir. Oluşturulan bu statü yüz yıldır varlığını sürdürmektedir.

Tüm bu tarih boyunca Kürt üst tabakasının genel yaklaşımı, kendi sınıfsal çıkarlarına göre hareket etme, sömürgeci güçlere karşı keskin ve radikal bir tutum geliştirememe, son kertede sömürgeci güçlerle birlikte hareket etme, bireysel, ailesel ve aşiretsel çıkarları ulusal ve toplumsal çıkarların önüne çıkarma biçiminde olmuştur. Kürt alt tabakası ise sürekli kendini örgütleme arayışı içinde olmuş, yer yer ayaklanmalar geliştirmiş, alternatif çıkışlar geliştirmek istemiş, kendi içindeki zayıflıklardan ve yetersizliklerden kaynaklı sürekli yenilgiye uğrayan bir konumda olmuştur.

Dini ve kültürel gruplar ise kendilerini koruyabilmek için dışarıdan gelişen saldırılar karşısında direniş göstermeye çalışmış, bir kısmı katliamlardan geçirilmiş, bir kısmı göç etmek zorunda kalmış, geriye kalanlar ise işgalci güçlerin düşünce, zihniyet ve kültürel dayatmaları karşısında kısmen taviz vererek biraz kendilerinden biraz da işgalcilerden aldıklarını bir senteze dönüştürerek, kendi içlerinde derin gizliliği esas alarak varlıklarını korumayı esas almışlardır.

Yapılan tüm bu değerlendirmelerden çıkarılacak sonuçlar vardır. Bu değerlendirmeler ışığında günümüzde Kürt Ulusal Birliğinin önünde engel olan zihinsel gerçeklik daha iyi anlaşılabilir. Ortaya çıkan sonuçların daha iyi anlaşılabilmesi için maddeler halinde konuyu toparlamak faydalı olacaktır.

  • Gerek uluslararası gerekse de bölgesel sömürgeci güçler Kürt Ulusal Birliğinin gelişimini istememektedir. Bu durum belki de Kürt Ulusal Birliğinin önündeki en büyük engellerden biri olmaktadır. Kürtler ne zaman kendi aralarında bir araya gelmek ve bu konuda çeşitli adımlar atmak istese bu güçler çeşitli yol ve yöntemlerle bu girişimleri boşa çıkarmak istemekte ve bu konuda etkili olmaktadır. Kendi çıkarları için Kürtlerin bir kısmını bir araya getirmek istediklerinde de kimi adımlar atmaktan çekinmemektedirler. 1970’lerde Başurlu Kürtler Meleyi ve Celali olarak ikiye bölünmüş, İran ve Irak devletlerinin kendi iç çelişkileri arasında birbiriyle çatışmalı hale gelmişlerdir. Dönemin Baas rejimi kendi politikaları temelinde Kürt sorununu çözmek istediğinde Meleyi ve Celali güçlerine birleşmeleri gerektiğini, birleşmemeleri halinde kendileriyle anlaşmayacaklarını belirtimiş, bunun üzerine Başurlu güçler bir araya gelmiştir. Yani birlik, sömürgeci güçlerin talebi ve istemi temelinde gelişmiştir. Yine 1998 yılında ABD’nin girişimleriyle KDP ve YNK arasında Washington Anlaşması imzalanmıştır. Dünya hegemon gücü olarak öne çıkan ABD, Mesut Barzani ve Celal Talabani’yi Washington’da karşılamış, bu güçler arasındaki sorunları çözerek birleştirmek istemiş, aynı ABD aynı zaman diliminde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı uluslararası bir komplo ile Türk devletine teslim etmiştir. Öte yandan somut olarak 25 Eylül 2017 yılında Başur’da KDP’nin yaptığı “bağımsızlık” referandumu sürecinde Türk, İran ve Irak devletleri bir araya gelmiş, Hakan Fidan, Kasım Süleymani ve Feyaz Felah’ın içinde yer aldığı üçlü bir koordinasyonla bu girişime karşı ortak tavır geliştirilmiş, ortak tatbikatlarla ortak müdahale etmişlerdir. 2013 Temmuz’unda 65 Kürt partisinin katılımıyla gerçekleşen Kürt Ulusal Birlik çalışmaları, Ulusal Kongre için oluşturulan 21 kişilik hazırlık komisyonuna rağmen bu güçlerin müdahaleleri nedeniyle sonuçsuz kalmıştır. Bu konuda yığınla örnekler verilebilir.
  • Kürt toplum gerçekliği içerisinde ortaya çıkan ihanet çizgisi bütün süreçlerde olduğu gibi günümüzde de Kürt Ulusal Birliğinin önündeki en büyük engel konumundadır. Bu ihanet çizgisine karşı tavır alınmadıkça, bu çizgiye karşı güçlü bir mücadele yürütülerek bertaraf edilmedikçe Kürt Ulusal Birliğinin gelişmesi mümkün görünmemektedir. Çünkü bu konuda atılan bütün adımlar çeşitli ihanet girişimleriyle engellenmekte ve sabote olmaktadır. Burada kişi, parti ve gruplar önemli değildir. Önemli olan ihanet çizgisinin bertaraf edilmesidir.
  • Dar ailesel, aşiretsel ve grupsal çıkarların öne çıkarılması Kürt Ulusal Birliğinin oluşmasını engellemektedir. Belirtilen toplumsal formlar, toplumsal gerçekliğin bir parçasıdır. İnkar edilemezler ve varlıklarını sürdürmeleri en doğal tutumdur. Fakat ulusal çıkarlar; dar ailesel, aşiretsel ve grupsal çıkarlara kurban edilemez. Kürt toplumu ve ulusunu bir çatı altında bir araya getirmek temel bir ihtiyaçtır. Bu çatı altında var olan iç sorun, sıkıntı ve çelişkiler çeşitli yol ve yöntemlerle gündeme alınarak çözülebilir. Esas olan Ulusal Birlik çatısı altında bir araya gelmeyi başarabilmektir.
  • Öz güce dayanmama temel sorunlardan birini oluşturmaktadır. Kendini güçsüz gören bir güce dayanmaya çalışır. Eğer dayandığın güç, Kürt toplumunun yaşadığı sorunların temel aktörlerindense, sömürgeci veya hegemon bir güç ise o zaman o gücün istemleri temelinde hareket etmek zorunda kalırsın. Bu durum doğal olarak Kürt Ulusal Birliğinin gelişmesini engeller. Bunun yerine özgüce dayanmayı esas almak, oluşturulan birlikten gücünü almak, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü ve bağımsızlıkçı bir tutum belirlemek Kürt Ulusal Birliğinin gelişmesinin neredeyse tek yolu olarak görülmek durumundadır. Bu temelde parçalarda yaşanan sorunlar, parçalar arası yaşanan sorunlar gündeme alınarak çözülebilir. Hiç bir parça tek başına bütünlüklü bir çözümü geliştiremez. Küçük olsun benim olsun yaklaşımı sadece sömürgeci devletlerin ekmeğine yağ sürer. Böyle yaklaşan güçler tabiki Ulusal Birlik çalışmalarını kendi dar ailesel, aşiretsel ve grupsal çıkarları önünde engel olarak görür. Sömürgeci güçlere karşı radikal bir tutum içerisine giremez. Kürt sorununu veya Ulusal Birlik sorunlarını yasallık sınırları içerisinde çözmek de mümkün görünmemektedir. Bu kadar karmaşık hale gelen bu sorunun çözümü meşru ve haklı yöntemlerin yanında zengin yol ve yöntemlerin devreye konulmasıyla çözüme kavuşturulabilir.
  • Demokratik Ulus çözümü, Kürt Ulusal Birliğinin gelişmesinin yegane yolu olarak görülmek durumundadır. Parçalarda birlik, parçalar arası birlik, Kürdistan coğrafyasında yaşayan farklı, etnik, dini ve kültürel gruplar arasında birlik, siyasi partiler, grup ve şahsiyetler arası birlik güçlü bir çözümün gelişmesini sağlar. Özetlersek farklılıkların birlikteliği ilkesi güçlü ve kalıcı bir çözümün gelişmesini de sağlar. Bu gerçeklik içerisinde Kürt Ulusal Birliği, Ortadoğu halkları ve uluslarının da birliğini beraberinde getirir. Kürt Ulusal Birliğini coğrafik sınırlarla sınırlandırmak daraltıcı olacaktır. Tarihin çeşitli zaman ve mekanlarında işgal, saldırı ve savaşlarında Afrika, Asya, Avrupa, Amerika gibi kıtalara göç etmek zorunda kalan Kürtlerin de bir çatı altında toplanmasını esas almak gerekmektedir. Aynı zamanda Şia, Kakeyi, Feyli, Alevi, Şebek, Ezidi, Zerdeşti, Sunni, Kadri, Nakşibendi gibi inanç gruplarını kucaklayan bir anlayışa da ihtiyaç vardır. Yine dil, coğrafya ve kültürel farklılıkların tümünü kapsayacak, bütün bu renkliliğin kendi varlığını yaşayabileceği, geliştirip koruyabileceği bir mantaliteyi esas almak da köklü ve kapsamlı bir çözümü beraberinde getirecektir.

Sonuç olarak “Kürtlerde ulusal birlik gelişmez” yaklaşımı çok tehlikeli bir anlayış olmaktadır. Eğer doğru esaslarda sağlam, güçlü bir mücadeleyle, yoğun çaba sarf edilir ve bu konuda ısrarcı olunursa Kürt Ulusal Birliği geliştirilebilir. Ama gelişen Kürt Ulusal Birliği ilkesiz olmaz. Kürtler birleşsin de ne olursa olsun mantığı da ciddi sakatlıklar içermektedir. Kürt Ulusal Birliği gelişsin ama sağlam ilke ve ölçüler temelinde, bir daha sarsılmamak üzere ve Ortadoğu halklarının yaşadığı sorunların çözümünü de içeren köklü, bütünlüklü ve sağlam bir çözüm biçiminde gelişsin. Bunun için gerekli koşullar, mücadele azmi ve irade oluşmuş durumdadır. Gerisi Kürt Ulusal Birliğinden taviz vermemek ve ısrarla bu mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.