Düşünce ve Kuram Dergisi

Kürtlerin Ulusal Birliği!

Yusuf Serhat Bucak

Bir dostum bana yazdığı iletide ” Serhat abi merhaba, umarım iyisindir.Demokratik Modernite dergisinin 35. sayısı Kürt Ulusal Birliğine dönük. Sende acaba bu konuyu yazabilirmisin. Kürt Ulusal Birlik çalışmaları ve sonuçları(1970’lerden bugüne) Yazı için 30 Mart tarihine kadar süre verilmiş. Yazı uzunluğu 20-25 bin vuruş civarında olacak” diye yazmıştı. Kendisine olumlu yanıt vermiştim. Kürtlerin Ulusal Birliği özellikle 1980’ler sonrasının en temel sorunlarından birisi olmaya devam ediyor. Kürtlerin Ulusal Birliği büyük Kürt şairler, filozofları Ehmede Xani‘nin, Elî Heririnin en büyük rüyası idi. Kürtlerin Ulusal Birliği bugünde Kürt milletinin (halkının), Kürt yurtseverlerinin, Kürdistan’da yaşayan halkların en büyük rüyası olmaya devam ediyor. Peki, Kürtlerin ve Kürdistan‘da yaşayan diğer halkların ulusal birliklerini oluşturmaları bugünün Ortadoğu‘sunun siyasal koşullarında mümkün müdür?! Bu konuyu enine, boyuna tartışabilmek için Kürdistan’ın Ortadoğu‘daki coğrafi durumunu, statüsünü ele almak, Kürdistan tarihinde kısada olsa bir yolculuk yapmak gerekiyor.

 

Kürdistan’ın Ortadoğu’daki Coğrafi Konumu ve Statüsü

Kürdistan Ortadoğu‘nun tam ortasında, eski ünlü İpek Yolu üzerinde, etrafı dört sömürgeci devlet tarafından çevrilmiş, her bir parçası sömürgeci bir devlet tarafından sömürgeleştirilmiş, işgal edilmiş 550.000 km karelik kocaman bir adadır. Coğrafi olarak Ada‘nın etrafı denizlerle çevrilidir. Kürdistan‘ın etrafı ise sadece Kürtlere değil, içinde yaşamak zorunda bırakıldıkları halklara da zor, baskı uygulayan, onu kendisine dönüştürmek isteyen sömürgeci, ırkçı diktatörlük rejimleri ile çevrilmiştir. Kürdistan‘ın dış dünya ile ilişki kurabileceği, sömürgeci devletlere karşı direnişinde yardım alabileceği bir limanı da yok.

Ve Kürdistan‘ın uluslararası arenada statüsü de mevcut değildir. Kürdistan‘ın Güney parçası Irak Anayasasına göre ” Bölgesel Federal” bir statüye, Güney Batı Kürdistan ( Rojava) oturmuş bir demoktik özerk statüye sahip olmasına karşın, Güney ve G.Batı Kürdistan‘daki defacto durumlarda pamuk ipliğine bağlı konumdadırlar. Kürdistan‘ın Güney ve G.Batısında bir çok alan sömürgeci Türk yönetimi tarafından işgal edilmiş, geri kalan parçaların işgali içinde fırsat kollanmaktadır.

Sömürgeci İran rejimi ise Güney Kürdistanın statüsünün ortadan kaldırılması için Irak rejimiyle işbirliği halindedir. G.Batı Kürdistan‘ın Suriye rejimi ile anlaşmasına karşı olup Kürtlerin statü sahibi olması İran rejimini huzursuz etmektedir.

Kürdistan’ı sömürgeleştiren sömürgeci devletler aralarındaki tarihsel çelişkilere karşın, Kürt ve Kürdistan konusunda aralarındaki çelişkileri bir tarafa bırakıp çok rahatlıkla bir araya gelebilmekte, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme ilkesi karşısında duvar oluşturmaktadırlar. Güney Kürdistan‘da yapılan son referandum bunun en yakın örneği olduğu gibi, Suriye’de Kürtlerin demokratik haklarına sahip olması ve kalıcı bir barışın oluşturulması konusunda engellerden en başta olanı da mevcut Türkiye ve İran rejimleridir. Kürdistan‘ın etrafını çembere alan bu rejimler sadece Kürtlere karşı değil, diğer halklara karşıda ırkçı, sömürgecidirler. Örneğin İran‘da İran rejimi Belucilere ve Araplara göz açtırmamakta, Irak‘ta rejim Asuriler‘e ve Türkmenlere hiç bir hak tanımamakta, Suriye sömürgeci Baas iktidarı başta Kürtler olmak üzere Süryani, Ermeni ve Türkmenlerin ulusal demokratik haklarını tanımamakta, Türkiye‘de ise Rumlar ve Ermeniler yaşadıkları topraklarından çıkarıldıktan sonra sıra Kürtlere gelmiş, ancak Kürtleri bir türlü topraklarından söküp atamamışlardır. Türkiye rejiminin Kürtlere olan tarihsel kinleride bundan dolayıdır. Sömürgeci devlet yönetimleri kağıt üzerinde vatandaşı olan halkların uyanışına karşı paktlar oluşturmuşlar ( Sadabat Paktı, Bağdat Paktı,onun yerine geçen Cento gibi), birbirlerinin topraklarında operasyon yapma hakkı konusunda aralarında anlaşma yapmışlardır (Saddam rejiminin Türkiye ile yaptığı sınır ötesi operasyon yapma hakkı. 1999 da Suriye Baas rejimi ile Türkiye arasında yapılan Adana anlaşması gibi).

Yukarıda anlatıldığı gibi sömürgeci devletlerin yönetimleri Kürtler “Ulusal Demokratik” hakları için talepte bulunduklarında hemen müşterek Kürt hastalığı karşısında bir araya gelip, Kürtlerin ulusal demokratik haklarını ortadan kaldırmak için aralarında paktlar, anlaşmalar yapmalarına karşın dört parçadaki Kürtler bugüne kadar bir araya gelememişler, her parça kendi arasında bile ulusal birliğini sağlayamamıştır.

Bunun tarihsel ve coğrafi nedenleri vardı. Kürtler, Med İmparatorluğunun yıkılışından itibaren

devlet olma fırsatını yakalayamamışlardır. Kürtlerin yaşadıkları coğrafya Med İmparatorluğunun yıkılışından itibaren bugüne kadar hep imparatorlukların (Bizans-Pers, Safevi- Osmanlı, Osmanlı Artuklu, Karakoyun, Akkoyunlular) savaş arenası olmuş, Arapların, Moğolların, Selçuklular, Haçlıların istilalarından kurtulamamışlardır. Kürtler kendilerinin olmayan bu savaşlarda savaşan tarafların yanında saf tutmuşlardır. Ehmedé Xanî ölümsüz eseri Mem û Zin de şunları söylüyor;

“Ew Rom û Ecem bin van hesarın
Kurmanci hemî li çar kenarın
Her du terefen qebile Kumanc
Bo tiré qeda kirîne armanc
Goya ku li ser heddan kilidin
Her taife seddek in sedîd in
Ev qulzumé
Rom û bahré Tacik
Gava ku dikin xuruç û tehrik
Kurmanc dibin bi xwûné mulettex
Wan jek ve dikin misalé berzex”
(“Rom ( Osmanlı)lar ve Acemler Kürtleri kuşatmışlar
Kürtlerin tümü dört parçaya ayrılmış
Bu iki cephe Kürtlerin karşısına geçmişler
Onları imha etme oklarına hedef seçmişler
Sanki sınırların tespitinde kilit Kürtlerdir
Kürt aşiretleri birer, sağlam setlerdir
Birer denizi andıran Rom ve Acemler
Ne zaman ortaya çıkıp harekete geçseler
Kürtler her seferinde kana bulanırlar
Berzah gibi onları birbirinden ayırırlar.”)

Ehmedé Xanî nin tespiti bugün içinde geçerlidir. Sömürgeci rejimler kendi aralarında ki savaşta hep Kürtleri kurban seçmişlerdir. İran-Irak sömürgeci rejimleri 8 yıllık savaşlarında daha çok Kürdistan topraklarında savaştılar. Hem Irak ve hemde İran ordusu saflarında Kürtler savaştırıldılar. Halepçe‘de Saddam rejimi tarafından kullanılan kimyasal silahlarla onbinlerce insan yaşamını yitirdi. Suriye Baas rejimi, İsrail ile yapılan savaşlarında hep Kürt kökenli askerleri cepheye sürüyordu. Türk rejimi kırk yıl öncesine kadar Kürt kökenli askerleri, sakıncalı diye Kürdistan‘a göndermezken, son kırk yıldaki düşük yoğunluklu savaşta hep Kürtleri Kürdistan‘da birbirleri ile savaştırmıştır. Bu taktik Kürtler arasındaki ayrılık ve düşmanlık yaratmış. Kürtler halen kendi sömürgecilerinin askerleri olmaktan kurtulamamıştır.

 

Kürtlerin Birliği Önündeki En Büyük Faktör, Dini İnançlarıdır

Kürdistan‘da bugün yaşayan dört inanç ve çeşitli tarikatlar, Kürtlerin birliği önünde en büyük engellerden birisidir. Kürtlerin en büyük talihsizliği çoğunluğunun sömürgeci rejimlerle aynı inancı paylaşmalarından kaynaklanmaktadır.

Her dört parça Kürdistan’da yerleşik olan çoğunluğun inancı İslamiyettir. Sömürgeci sistemler aynı inanca sahip olmayı Kürtlerin aleyhine “din kardeşiyiz, hepimiz aynıyız” sloganı ile çok kötü bir biçimde kullanmışlardır. Dünyada 56 tane halkının çoğunluğu müslüman olan devlet vardır. Arapların onbeşe yakın halkı müslüman olan devletleri vardır. Kürtler kendi kaderlerini tayin etmeye kalkıştıklarında hemen din kardeşliği gündeme getirilmektedir. Ancak Kürtlerin topraklarını işgal edip, soykırıma uğratırken de yaptıkları operasyonlara Kuranı Kerim‘in ayetlerinin isimlerini vermektedirler (Enfal, Fetih süresi gibi). Kürtlerin çoğunluğu müslüman olmasaydı bugüne kadar kendi kaderlerinin üzerinde söz sahibi olabilirlerdi. Ya da sömürgecilerin çoğunluğu Müslüman olmasaydı, Kürtler yine kendi kaderlerini ellerine almış olurlardı.

Kürtler arasında dört inanç vardır: Müslümanlık, Rey-a Hak ( Kürt Aleviliği), Ezîdilik ve Hıristiyanlık. Bunun yanında her toplumda olduğu gibi Kürt toplumunda da inanç sahibi olmayan Kürtler vardır. Kürtler bir inançlar topluluğudur. Ancak Müslüman Kürtler üzerinde oynanan oyunların aynısı diğer inançlar üzerinde de oynanmaktadır. Oysaki biz Kürtler Kürdistan topraklarında Kürt bir ana ve babadan Kürt olarak dünya‘ya geldik.

Kürdistan‘da yaşayan diğer halklardan kardeşlerimizde, Ermeni, Süryani, Çerkez bir anadan ve babadan dünyaya geldiler. Hepimiz anne ve babamızın inancını aldık. Çocukluğumuzda kimimiz inançlarımızı terk ettik, kimimiz ise inançlarımızı devam ettiriyoruz. Ama hepimiz aynı ulusun ya da diğer halkların çocuklarıyız. Nasıl ki Kürdistan‘da Kürtçenin çeşitli lehçeleri ve diğer halkların dilleri konuşuluyorsa, çeşitli inançlara sahip olmamızda bizim zenginliğimizdir. Bu zenginliğimize sahip çıkıp birbirimizin inançlarına saygılı olduğumuz müddetçe, birimizin inancına yapılan saygısızlığa topyekün tepki gösterdiğimiz sürece, hem sömürgecilerin asırlardır sürdürdükleri oyunlarını boşa çıkarmış olacağız hemde ulusal birliğimizi sağlamlaştırmış oluruz.

Bu nedenle hem Kürt Ezidilerin, hem de Kürt Alevilerin Kürdistan toplumu içerisinde kendi özerk sistemlerini oluşturmalarını desteklemeliyiz. Sömürgeci sistemlerin müslümanlığı kendi sistemlerinin resmi ideolojisi yaptıklarını aklımızdan çıkarmamalı, çoğunluğu müslüman olan halkımızı bu konuda devamlı olarak uyarmalıyız. Yine bunun yanında geçmişte mirliklerin, beyliklerin çeşitli inançtan kardeşlerimize yaptıkları haksızlıkları, katliamları telin etmeli, onlarla yüzleşmeliyiz. Bu anlattıklarımı hayata geçirmemiz halinde “Ulusal Birliğimizin” önündeki barikatlardan en önemlisini aşmış oluruz.

 

Kürtlerin Sosyolojik Konumları ve Özellikleri

Kürdistan‘ın yukarıda izah etmeye çalıştığımız jeopolitik konumu nedeniyle; toprakları üzerinde on asırdan fazla zamandan beri yapılan savaşlar sonucu Kürt toplumu parçalanmış, kendi iç dinamikleriyle gelişme sağlayamamıştır. Kürdistan’ın dört parçasındaki sosyo-ekonomik gelişmeler, sömürgecilerin dayatmasıyla yapay olarak oluşmuştur. Sömürgeci devlette toplum makinalı tarıma geçiş yapınca, ona siyasal ve ekonomik olarak bağlı olan Kurdistan parçasında da makinalı tarıma geçiş yapılmıştır. Sömürgeci devlette ticaret burjuvazisi gelişmeye başlayınca Kürdistan‘da da sömürgeci burjuvazinin acentası olan yapay ticaret burjuvazisi oluşmaya başlamıştır. Sömürgeci devletlerden hiç birisi Kürdistan‘ın sanayileşmesinin istememiş, dolayısıyla Kürdistan sanayileşme konusunda çağ atlamamış, sanayi ürünleri açısından sömürgesine bağımlı olmuştur. Dolayısıyla Kürdistan‘da kendisi için pazar talebinde bulunabilecek sanayi burjuvaziside oluşmamıştır. Kürdistan‘ın Güneyinde bırakalım sanayii burjuvazisinin gelişmesini, petrol gelirlerinden elde edilen gelir; Güney Kürdistan’ın şehirlerinin betonlaştırılması için harcanmış, verimli bir tarım ülkesi olan Güney Kürdistan sanayi ve tarım açısından TC’ye bağımlı bir konuma getirilmiştir. Sömürgeci tiranların referandum sürecinde, ” Sakın yanlış bir adım atmayın, yanlış bir adım atarsanız sizi açlığa mahkum ederim” tehditleri boşuna değildi. Sömürgeci sistemlere ekonomik olarak bağımlı olan Kürdistan Bölgesel Yönetiminin, Güney Kürdistan‘a yönelik sömürgeci saldırılara sessiz kalması, sesinin cılız çıkması bu nedenledir. Güney Kürdistan’ın korunması, her parçadaki kazanımların korunması gibi yurtsever Kürtlerin, Kürt örgütlerinin temel görevidir. Güney Kürdistan Bölgesel Yönetiminin temel görevi de başta diplomasi ve askeri alan olmak üzere Kürdistan‘ın diğer parçalarına yönelik saldırılara sessiz kalmaması, diğer parçalardaki kardeşlerinin yaşam hakkı başta olmak üzere ulusal demokratik haklarını öne çıkarmasıdır.

Kürtler gayretlidirler, cesurdurlar, hamiyetlidirler. Gayretli, cesur, hamiyetli olmaları onların minnet duygularının yükselmesine, oluşmasına engel olmuştur. Eğer Kürtler birbirlerine karşı minnet duygusuna sahip olmuş olsalardı, birbirlerinin kusurlarını bazen eleştirir, bazen görmezden gelir, birbirlerinin omuzlarına çıkarak diğer toplumlar gibi kendi kaderleri konusunda söz sahibi olabilirlerdi. Sözü yine 17. Yüzyılda yaşayan filozof, şair, yazar Ehmedé Xanî‘ ye bırakalım;

Cıwameri û himmet û sexawet
Mîrînî û xiret û celadet
Ew xetm e ji bo qebilé ekrad
Wan dane bi şiré hîmmete dad
Hindî şeca‘ te xeyûr in
Ew çend ji minnete nefûr in
Ew xîret û ew ulluwé himmet
Bû mani‘e hemlé bare minnet
Lew pékwe hemişe bétifaq in
Daim bitemerrud û şîqaq in
Gerde hebuwa me ittifaqek
Vékra bikra me îngiyadek
Rom û Ereb û Ecem bi tamami
Hemuyan ji mera dikir xulami”
(“Hem mertlik, hem gayret, hem cömertlik
Hem beylik, hem hamiyet, hem yiğitlik
Kürt kabilelerinin mühürüdür o özellikler
Gayret kılıçlarıyla adaleti sağlamış Kürtler
Cesarette ne kadar ediyorlarsa gayret
Minnetten de o kadar ediyorlar nefret
Onlarda bulunan bu emek ve yüksek çabalar
Minnet yükü altına girmelerine mani olmuşlar
Dolayısıyla hepsi de her zaman ittifaksızdırlar
Hep birbirlerine diklenip ayrılık içinde kalırlar
Eğer biz birlik ve beraberlik içinde olsaydık
 Birbirimize uyup aramızda ittifak kursaydık
O zaman Romlar(Osmanlı) Araplar ve Farslar
Hepsi bizim için hizmetçi olacaklardı”)

Büyük Xanî nin sözlerine ekleyecek fazla bir şey yok. Kürtler halen minnet duygusundan nefret etmekten arınmamışlardır. Arınmadıkları içinde “Ulusal Birlik”lerini oluşturmak konusunda geç kalmışlardır. Kürtler, Kürt örgütleri hep zorlandıklarında “Ulusal Birlik” çağrılarında bulunmuşlar. Geniş zamanlarda ise “Ulusal Birlik” hiç akıllarının köşesinden bile geçmemiştir.

 

1980’lerden İtibaren Ulusal Birlik Çalışmaları

Kuzey Kürdistan’da Ulusal Birlik çalışmaları 1979 yılının güz aylarına rastlar. Bu aylarda DDKD, KUK ve TKSP’si “Ulusal Demokratik Güç Birliğini UDG”yi oluşturmuşlardı. Oluşturdukları güçbirliği pratiğe yansımadan 12 Eylül‘e yakın bir tarihte, 1980 yılının yazında lağvedildi.

12 Eylül sonrasında yurt dışına çıkan Kürt örgütleri arasında”Ulusal Birlik” görüşmelerine devam edildi. Ancak bu görüşmelerden Kürtlerin Birliği konusunda önemli bir karar çıkmadı. Ancak 1983 yılının Temmuz ayında I-KDP ile PKK arasında Şam‘da bir protokol imzalandı. On bir maddeden oluşan bu protokolun 8 ve 9 maddeleri Kürt Ulusal Birliğinin oluşturulması açısından önemliydi. Anlaşmanın 8.Maddesine göre her örgüt, her parti kendi parçasında çalışacak, her parçadaki Ulusal Kurtuluş güçleri arasında ilişki ve ittifaklar kurma anlayışı benimsenecek, KUM’ni tartışıp belli kararlar alacak üst düzeyde toplantılar düzenlemek, bu toplantılara tün yurtsever güçlerin katılımını sağlamak, bunun için aktif çalışmak, Kürdistan halkının düşmanlarını hedefleyici ilişki ve ittifak anlayışı benimsenecekti.

9.Maddede ise Kürdistan‘da var olan parti ve örgütler arasında ilişkileri bozacak, düşmanın işine yarayacak ideolojik sürtüşmeler yerine, mücadele ve kurtuluşta birlik olmak anlayışına bağlı kalmak, çeşitli örgütler arasında var olan ya da çıkacak olan sorunları silahlı mücadele ile değil, görüşmelerle ve halkımızın çıkarları doğrultusunda çözmekten yana olmak deniyordu. Bu maddeler dikkate alındığında özellikle 9.Maddede belirtilen hususlar tarafların geçmişten ders çıkardığını ortaya koyuyordu. Ancak bu olumlu süreç 1987 yılının Nisan ayına kadar devam etti. I-KDP’si yaptığı açıklamada PKK nin protokol hükümlerine uymadığından dolayı tek taraflı olarak fesh edildiğini açıkladı. Protokolun bozulmasının ana nedeni Eruh-Şemdinli baskınlarıydı. I-KDP, PKK‘nin silahlı mücadeleyi kendisinden habersiz olarak başlatmasından tedirgin olmuştu. Zira silahlı mücadelenin başlatıldığı alanlar 196’den bu yana I-KDP’nin lojistik destek aldığı, örgütlendiği alanlardı. Irak-İran savaşının başladığı 22 Eylül 1980 tarihinden itibaren Güney‘deki Kürt örgütleri kendilerini savaşın içerisinde buldular. Güneydeki Kürt örgütlerinin çoğunluğu CUD ( Cephe Ulusal Demokratik) içinde yer aldılar (I-KDP, İKP, IKSP ve PASOK) buna karşın YNK öncülüklü CEWQED kuruldu (YNK, Arap Sosyalist partisi, Suriye Yanlısı Baasçılar, Iraklı Demokratlar Topluluğu). IKP; IK-PS, PASOK 1984 yılında CEWQED’ten ayrılarak CUD yanında yer aldı. 1985 yılında Bağdat-YNK görüşmelerinin Türkiye’nin müdahalesi ile sona ermesinden sonra muhalif güçler, YNK ile yeniden ilişkiye geçtiler. YNK’de bu tarihten sonra KDP gibi İran ile ilişkilendi. Nihayetinde 1987 yılında YNK’nin de katılımı ile “Kürdistani Cephe” kuruldu. Bu arada I-KDP’nin 1983 yılında yaptığı protokol sonrasında 1988 yılında YNK ile PKK arasında yeni bir protokol yapıldı.

Özellikle 1980 sonrası PKK dışındaki bütün örgütlerin yöneticiler Avrupa‘ya çıkıyorlar. Avrupa‘da bu örgütler arasında ” Ulusal Birlik” çalışmaları yapılıyor. Bu çalışmalar PKK‘nin dışında ve sadece Kuzey Kürdistanlı örgütlerin yaptığı çalışmalar. Yapılan toplantılarda program konusunda sadece TSK lideri ve sözcüsü Zeki Adsız PKK ağırlığında sürdürülen direnişten bahsedilmesini ve desteklenmesini öneriyor. Bu öneri diğer örgütler tarafından reddediliyor (Kemal Burkay Anılar ve Belgeler 3. Cilt Sahife: 12). 1987 yılında başlayan bu çalışma 14 Mayıs 1988 tarihinde Almanya‘da yapılan kuruluş toplantısında; KUK-SE, PARHÊZ, PAK-RN, PPKK, PSKT, ŞK, ve YSK tarafından imzalanıp TEVGER kuruluyor. TEVGER isminde onbeş günde bir yayınlanan gazeteyi 12 sayı olarak çıkarıyorlar. 1991 yılının başında TEVGER dağılıyor. TEVGER‘in dağılması ile birlikte Tevger içerisinde yer alan örgütler yeni oluşumlara gidiyorlar. Bu oluşumlarda sürekli olmuyor.

PKK ise diğer Kürt örgütlerinin kendileriyle ortak ulusal cephe oluşturmaya yanaşmaması üzerine 1985 yılının 21 Mart‘ında ERNK‘yi ilan ediyor. ERNK 2000 yılına kadar PKK’nin lojistik ve siyasal cephesi olarak görev yaptıktan sonra, yeni siyasal koşullar nedeniyle kendisini feshetti.

Kuzey Kürtlerinin ulusal birlikleri için en uygun dönem PKK tarafından tek taraflı 1993 yılında ilan edilen ateşkes sürecine rastlar. 18 Mart günü YNK lideri merhum Celal Talabani ile birlikte PKK Genel Sekreteri sayın Öcalan PKK’nin 15 günlük bir ateşkes sürecini tek taraflı olarak ilan ettiğini, Bar Alias ‚ta yaptıkları basın toplantısında ilan etti. Ateşkes üzerine Kuzey Kürdistanlı örgütler arasında ulusal birlik konusunda umutlar yeşermeye başladı. 9 Nisan‘da Talabani onuruna verilen yemekte HEP Genel Başkanı Ahmet Türk, HEP milletvekillerinin yanısıra her çevreden kanaat önderlerinin bulunduğu 200 kişilik bir yemek verilmiş, değişik çevrelerden Kürtler ateşkes sürecini, Kürt birliğini konuşmak olanağını bulmuşlardı. 15 Nisan günü HEP Genel Başkanı Ahmet Türk ve HEP yöneticileri Esenboğa‘dan Şam‘a uçtu. 16 Nisan günü Bar Alias‘ta yapılan basın toplantısında bu sefer Celal Talabani‘nin yanında PSK Genel Sekreteri Kemal Burkay, Hevgirtin PDK Genel Başkanı Hemreş Reşo, HEP Genel Başkanı Ahmet Türk, Genel Başkan Yardımcısı merhum Feridun Yazar ve HEP‘li milletvekilleri de yer alıyordu. Bu arada çeşitli gruplarda Öcalan‘ı Şam‘da ziyaret ediyorlardı. 16 Nisan günü Ateşkes süresiz olarak uzatıldı. 17 Nisan 1993 günü Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı Özal halen aydınlamayan bir şekilde yaşama veda ediyordu. Öcalan yayınladığı taziye mesajında Özal‘ın barış yanlısı olmayan güçler tarafından öldürüldüğünü açıklıyordu. Özal‘ın ölümü ile Mahir Kaynak‘ın deyimiyle ” son dönemlerde Özal‘ın Kürt sorununa barışçıl yaklaşımı Kürt sorununun çözümünü şiddette gören çevreleri ürkütmüştü”. Nitekim Özal sonrasında ateşkes talimatına uyan gerilla grupları yapılan operasyonlarda 125 kayıp verecek, 24 Mayıs 1993 günü MGK toplantısında alınan PKK‘ye Af tavsiye kararının Bakanlar Kurulundan onaylanması üzerine, aynı saatlerde Bingöl‘de 33 savunmasız askerin devlet içerisindeki gizli güçlerin provokasyonları sonucu öldürülmesi üzerine ateşkes olayı fiilen ortadan kalkmış olacaktı. 8 Haziran 1993 günü PKK Lideri Öcalan tek taraflı ateşkesin yürürlükten kaldırıldığını Bar Alias‘ta yaptığı basın toplantısında açıklıyordu.

33 erin öldürülmesi ve tek taraflı ateşkesin PKK tarafından ortadan kaldırılması üzerine; Kürt örgütleri arasındaki Avrupa‘da devam ettirilen birlik görüşmeleri, 1994 yılının Mayıs ayına doğru sona eriyordu.

DEP‘in 16 Haziran 1994 yılında kapatılmasından sonra yurt dışına çıkan milletvekillerine Şam‘da görüştükleri Öcalan “Milletvekilleri olarak Kürtlerin birliğini sağlamak konusunda rolünüzü oynayabilirsiniz” diyordu. 1994 yılının Aralık ayında yurtdışında Sürgün Kürt Parlamentosu kurulması konusunda çalışmalar yapılmaya başlandı. Parlemento‘nun geniş bir yelpazede oluşması girişimlerine Avrupa‘daki Kürt örgütleri sıcak bakmadılar. Sadece ERNK, KKP ve Hevgırtın oluşturulan parlamentoda yerini alacaktı. Diğer Kürt örgütlerine, bir çok Kürt şahsiyetine götürülen Sürgünde Kürdistan Parlementosunda yer almaları konusundaki teklif, Kürt örgütlerince, şahsiyetlerince çeşitli gerekçelerle kabul görmedi. Sürgünde Kürt Parlamentosu (PKDW) program ve tüzüğünde PKDW’nin amaçlarından birisi de “Ulusal Kongrenin”toplanmasını hazırlamak” ve Ulusal Kongrenin” toplanması ile PKDW’nin de “Ulusal Kongre”ye katılıp faaliyetine son vermesi idi. PKDW Güney ve Doğu Kürdistanlı örgüt ve kişilerle birlikte yaptıkları uzun soluklu toplantıların sonucunda, 25-26 Mayıs 1999’da KNK (Kürdistan Ulusal Kongresi) Lahey‘de yapılan toplantıda kuruldu. PKDW tüzüğü gereği kendisini feshederek KNK‘ye katıldı. KNK Kürtler arasında birlik ve diyaloğun oluşması için 22 yıldır çalışmalar yapmaktadır. Tüm çaba ve mesaisine karşın Kürtler arası birliği henüz tam olarak sağlayamamıştır.

1992 yılının 5 Ekimde başlayıp 2000 yılına kadar devam eden PKK-YNK,KDP, PKK-KDP, YNK-KDP arasındaki çatışmalarda sayıları binlerle ifade edilen peşmerge-gerilla yaşamını yitirdi.

Yaşanan kayıpların yanında meydana gelen çatışmalar nedeniyle Kürt örgütleri arasında birbirlerine güven duymama duygusu oluştu. Diğer taraftan sömürgeci devlet yönetimleri özellikle Türkiye ve İran ellerinde kepçe ile Kürdistan toplumunu karıştırmaya devam ettiler. Sömürgeci güçlerin Kürt partilerinden ellerini çekmediği müddetçe Kürtlerin bir araya gelmesi güçlük arzetmektedir.

Kürtlerin bir araya gelmeleri için temel koşullardan biri de sömürgeci devletlerin yönetimleri ile aralarına mesafe koymalarıdır. Şüphesiz ki Kürtlerde Ortadoğu‘da yaşıyorlar. Bugün Güney Kürdistan Bölgesel Yönetiminde başta ABD, Rusya, Almanya, Fransa, Çin, Japonya vs gibi sayıları elliye yaklaşan ülkelerin temsilcilikleri, konsoloslukları vardır. Bu sevindirici bir durumdur. Dört tarafı sömürgeci devletlerle çevrili olan Güney Kürdistan‘da sömürgeci devletlerle ilişkileri doğal olarak olacaktır. PKK‘ninde sömürgeci devlet yönetimleri ile dolaylı, dolaysız ilişkileri olabilir. Ancak bu ilişkilerin kardeşlerinin aleyhine gelişen ilişkiler olmaması gerekir. Bunun yegane ilacıda Kürtlerin sömürgeci devlet yönetimleri ile olan ilişkilerinde ekonomik ve siyasal bağımsızlığını kaybetmemesidir. Ekonomi olarak güçlü olan Kürdistan parçaları, siyasal açıdan da güçlü olacak, sömürgeci dayatmalara kolay teslim olmayacaktır.

2013 yılında Hewler‘de sayın Mesut Barzani öncülüğünde toplanan “Ulusal Kongre” hazırlık çalışmalarının ertelenmesinin altında yatan en büyük nedenlerden birisi; Türkiye ve İran sömürgeci devlet yönetimlerinin Kürtlerin birliğine karşı olması ve de ekonomik olarak Güney Kürdistan yönetiminin sömürgeci Türkiye ve İran rejimlerine olan ekonomik bağımlılığı idi. İkinci nedeni ise vapur karaya salimen çıkmadan, tarafların dümenin kimin elinde olacağı tartışması idi. Bu konuda örgütsel, kişisel çıkarların Kürdistan‘ın önüne çıkartılması ise üçüncü bir handikaptır. Tüm partilerin, şahsiyetlerin 2013 “Ulusal Kongre” hazırlık çalışmalarındaki eksikliklerden ders çıkarması gerekir.

 

Kürtler Ulusal Birliklerini Sağlayabilmelidir

Kürtler birbirleriyle görsel ve sözel basın üzerinden değil, yüzyüze görüşüp, sorunlarını demokratik yollardan çözebilirlerse, altını tekrar kalın çizgilerle çizip söylüyorum başta örgütsel çıkarları olmak üzere hiç bir çıkarlarını Kürt halkının ulusal, demokratik çıkarlarının önüne koymazlarsa, parçacılık hastalığından kurtulabilirlerse, kendi ideolojilerini, paradigmalarından ödün verip Kürt ve Kürdistan halkının özgürleştirme çizgisinde birleşebilirlerse, partilerin, örgütlerin tabanı partilerini, örgütlerini ulusal birlik çizgisine getirebilecek seviyeye gelebilirse, sömürgeci devletlerin yönetimleri ile ilişkilerinde birbirlerinin aleyhinde adım atmazlarsa, amasız ve koşulsuz ulusal birlik için bir araya gelebilirlerse Kürtlerin ve Kürdistan halklarının ulusal birliği sağlanmış olur.

Yukarıda belirttiğim noktaları gerçekleştirmek için Kürt parti, örgüt, sivil kuruluş ve kurumlarının, şahsiyet ve kanaat önderlerinin geçmişin eleştirisini, amasız, fakatsız yapıp yeni bir sayfa

açmaları gerekir. Geçmiş hatalarımızı, hatalardan ders çıkararak yeni sayfa açabiliriz. Kürtler ve

Kürdistan halkları içinden geçtiğimiz koşullar göz önüne alındığında buna mecburdurlar. Tarih

Kürtleri ve Kürdistan halklarını böyle bir mecburiyetle karşı, karşıya bırakmıştır.

 

Ulusal Birliğimizi Sağlamanın Yöntem ve İlkeleri

Ulusal birliğimizi sağlamnın ilke ve yöntemlerini iyi tespit ettiğimizde, birliğin yolu açılmış olur. Kendi düşünceme göre ulusal birliğimizi sağlamanın kırmızı çizgileri şunlar olmalıdır:

a- Kürdistan‘daki parti ve örgütler, şahsiyetler, kanaat önderleri kendi partilerinin görüş ve ideolojilerini diğer parti, kişi ve kanaat önderlerine zorla kabul ettirmeye çalışmamalıdırlar.

b- Sömürgeciler ve işbirlikçileri tarafından Kürdistan’ın herhangi bir parçasına saldırı olduğunda

diğer parçalardaki parti ve örgütler, şahsiyet ve kanaat önderleri saldırıya uğrayan kardeşlerine yardımcı olmalıdırlar.

c-Kürt parti ve örgütleri, şahsiyetleri, kanaat önderleri kendilerini, parti ve örgütlerini minnet duygusundan arındırmalı, birbirlerinin omzuna çıkıp toplumun kurtuluşuna ve demokratikleşmesine yardımcı olmalıdır.

d- Kürtler ve Kürdistanlılar birbirlerini özel harp dairelerinin yalan haberleri ile suçlamamalıdırlar. e- Kürtler ve Kürdistanlı halklar öz savunma güçlerini bir çatı altında toplayıp, koordineli bir biçimde hareket etmelidirler.

f- Sömürgeci saldırılara karşı Kürt örgütleri ve partileri sessiz kalmamalı, açıklamaları ve diplomatik çabaları ile kardeşlerine yönelik saldırıların karşısında onların yanında yer almalıdırlar.

g- Kürt ve Kürdistan halklarının dil ve kültürlerinin yaşatılması için birlikte çaba içerisinde olmalıdırlar.

h- Kürtlerin ve Kürdistan halklarının müsterek bir diplomasisi ve ulusal programı olmalıdır. Kürtler

birlikte aynı talepleri dile getirmelidirler.

i- Kürt örgütleri, liderleri, şahsiyetleri, kanaat önderleri birbirlerine karşı tahammüllü olmalı, Kürtler ve Kürdistan halklarının çoğulculuğunu öne çıkarmalıdırlar.

 

Sonuç

Kürtlerin ve Kürdistan halklarının birliği her zamankinden daha fazla önem arz etmektedir. Bugüne kadar Kürtleri hep dış güçler bir araya getirdi. KDP ve YNK uzun süreli çatışmalarında PKK‘nin taraflar arasında barış gücü olma teklifine sıcak bakmadı. 1998 yılında ise Madeleine Albright‘ın başkanlığında bir araya gelip aralarındaki silahlı çatışmaya son verebildiler. Bugünde görüşmeler ABD denetimi altında sürdürülmektedir. Kürtler sorunlarını ve birliklerini kendi aralarında oturup, konuşup demokratik yollardan aralarında anlaşmanın olgunluğuna erişmelidirler. Kürtlerin ve Kürdistan halklarının birliği için sömürgecilerin elleri bir daha Kürdistan‘a girmemek üzere kırılmalı, sömürgecilerin Kürtler arasındaki birliği engellemelerinin olanağı kalmamalıdır. Kürtler ve Kürdistan halklarının birliği her Kürt’ün rüyasıdır. Bu rüyanın gerçekleşmesi için el ele vermeliyiz. Tarih bize başka bir olanağı vermiyor.

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.