Düşünce ve Kuram Dergisi

Ulusal Birlik: Zamanı Gelmiş Bir Hayal

Musa Şanak

“Eğer biz de aramızda ittifak etseydik
 Birbirimize itaat edip söz dinleseydik”[1]

 

“Vay beni lo lo….. Vay beni  lo lo….(….)
Ax kardeşler kaç yıldır güzel Kürdistan aslanların  ve kahramanların kanıyla dalgalanıyor.
Ey Kürt partileri ve hizipleri ittifak olmama hâliniz yetti,
Fakir fukara kadınların, çocukların ve yaşlıların hatırına
Gelin siz bir ağız, bir el, bir yürek ve bir kol olun …”[2]

 

Kürtlerin başat hayallerinden biri ulusal birliğin oluşturulmasıdır. Kürtler yüzyıllardır bunun hayalini kuruyor.

Kürtlerin ulusal birliği meselesi yüzyıllar önce Ehmedê Xanî’nin şiirlerine konu olmuş,  orada durmayıp yüzlerce şiir, türkü ve hikâyenin konusu olarak şair, yazar ve dengbêj tarafından dile getirilmiştir. Perwîz Cîhanî’nin yukarıdaki satırları da buna şahitlik ediyor.

Ulusal birlik bütün Kürdistan şehitlerinin isteği ve hasretidir. Devrimci ve yurtsever Kürtler verdikleri son nefeslerinde ulusal birliği döktükleri kanları ile gündeme getirmişlerdir. Yüzlerce ölümsüz şehit bu hasretle toprağa düşerken yüzlercesi de son anlarında kanlarıyla “Ax birlik!” diye yazıp feryat etmişlerdir.

Bu feryat bugün her zamankinden daha fazla duyulmakta ve halk arasında da yankılanması gittikçe artmaktadır.

Bir arayış ve mücadele olarak ulusal birliğin oluşturulması Kürt halkının toplumsal yapısının dağılmasıyla başlamış ve bugüne ulaşmıştır. Tarihin uzun safhasında ortaya çıkan aşiret ve kabile birlikleri ile ulusal ve ırksal uzlaşma arayışları bunun örnekleridir. Mervaniler ve Eyyubiler döneminde bu arayış bir noktaya kadar başarı göstermişse de maalesef tastamam bir birlik inşa edilememiştir.

 

Eğer konu birlik ise

Konu ulusal birlik olduğunda aklımıza bir anda onlarca soru gelir. Örneğin: Bu büyük hayal şimdiye kadar neden gerçekleşmemiş? Gerçekleşmemesinin alt yapısında neler yatıyor? Var olan sorunlar ile toplumsal parçalanmanın tarihi arasında bir ilişki var mıdır, yok mudur? Toplumsal parçalanma ne zaman başlamıştır ve bu parçalanma zamanla nasıl derinleşmiştir? Nasıl sonuçlar ortaya çıkarmıştır? Toplumsal parçalanma ile çok lehçelilik, çok dinlilik ve çok mezheplilik arasında nasıl bir ilişki vardır? Parçalanma,  toplumsal bilinci, karakteri ve ruhu nasıl etkilemiştir? Var olan çok renkliliği direkt parçalanmanın sonucu olarak tanımlayabilir miyiz? Toplumsal bilinç, karakter ve psikoloji açısından yaşanan parçalanmayı ulusal birliğin önündeki temel engeller olarak belirtirsek yanlış mı olur? Ulusal birliğin önündeki engelleri ortadan kaldırmak için şimdiye kadar neler yapılmış ve bundan sonra neler yapılmalıdır? Ulusal stratejik bir aklın geliştirilmesi için neye ihtiyaç vardır?

Ne yazık ki sorular çok ve Kürt halkının toplumsal parçalanmasının tarihi de çok derin olduğundan bu soruların bazılarını cevaplamak hiç de kolay değil. Kürt toplumu yaralı bir toplumdur. Hem de binlerce yıldır yaralı. Bu yaraları tarih boyunca işgalci ve sömürgeci güçler tarafından deşilmiş ve derinleştirilmiştir. Kürt toplumu diğer toplumlar gibi sadece birkaç sınıf ve tabakadan oluşmuyor.

Elbette bütün toplumlar bazı açılardan az çok birbirlerine benzerler. Fakat aynı zamanda her toplum kendine özgü bazı özelliklere, seslere ve renklere de sahiptir ve bu özgünlüklerini tarihlerinden alırlar.

 

Toplumsal Parçalanma ve Sonuçları

Devletli, şehirli ve sınıflı toplumun ortaya çıkmasıyla birlikte toplumsal parçalanma süreci başlamıştır. Köleci sistem, komünal ve demokratik sistemin parçalanması üzerine inşa edilmiştir. Öcalan bu durumu  toplumsal sorunun başlangıcı olarak tanımlar. Aşiret ve kabilelerin köleci sisteme karşı geliştirilen direnişlerini de etnik özgürlük çizgisi olarak belirtir.

Medlerin başarısız olmasıyla birlikte Kürt toplumsal yapısının parçalanması da başlar. Bilindiği gibi bir konfederasyon çatısı altında bir araya gelen aşiret ve kabileler birkaç yüzyıl içinde popüler[3] bir kimlik inşa ederler. Bu anlamda Med Konfederasyonu Kürtlerin halklaşma aşamasıdır. Persler M.Ö 550 yılında Medleri iktidardan düşürerek yerlerine geçmişlerdir. Bu olaydan sonra Medlerin bir bölümü Perslerle ortaklaşmış, geri kalan bölümü de bu iktidara direnerek gittikçe iktidar merkezinden uzaklaşmıştır.

Bu toplumsal parçalanma  diğer bir deyişle birbirinden uzaklaşan parçaların durumu Axamen, Part, Makedon, Roma, Sasani, Emevi, Abbasi, Selçuklu, Moğol, Safevi ve Osmanlı dönemlerinde sürmüştür. Parçalanma gittikçe ağırlaşıp derinleşirken, parçalardan parçaların koptuğu bir hal alır, parçalar arasındaki mesafe gittikçe bir uçuruma dönüşür. Bu durum başta bilinç ve psikoloji olmak üzere inanç, kültür,  dil ve toplumsal yaşamı etkiler; her  alanda yeni parçalanmalara yol açar.  Var olan ağızlardan  yeni lehçeler, onlardan da yeni ağız ve lehçeler ortaya çıkar. Eski din ve inançlardan yeni din, mezhep ve tarikatlar; eski toplumsal bilinçten de yeni düşünce biçimleri doğar.

Toplumun her parçası, her sınıf ve tabaka kendini koruma duygusuyla bir yol seçer. Üst sınıflar çoğunlukla kendilerini işgalci ve sömürgeci iktidarlara yakın konumlandırır ve bunu bir çizgi olarak ilerletirler. Alt sınıflar ise meşru bir savunma biçimi olarak merkezden uzaklaşır, bazı yeni çaba ve arayışlar geliştirir, her biri kendisi ve öteki arasına farklılıklar ve sınırlar koyar. Bu sayede farklı renkte özerk bir kimlik oluşturur. Bu farklılığın yönünü ve seviyesini göstermek için de kendine göre bir bakış açısı ve inanç yaratır.

Toplumsal parçalanma en ilginç şekilde kendini parçalanan dilde gösterir. Bilindiği gibi dil bir toplumun bilinci, kültürü, inancı ve yaşamı yani her şeyiyle ilgilidir. Dildeki parçalanmayı diğer alanlarda yaşanan parçalanmalardan ayırarak değerlendiremeyiz. Bütün alanlarda yaşanan parçalanma kendini dilde dışa vurur.

Sami Tan’ın kaleme aldığı  Rêzimana Kurmancî  adlı eserin on dokuzuncu sayfasında yer alan Kürt Dilinin Lehçeleri tablosuna bakıldığında toplumsal  parçalanma ile dilsel parçalanma arasındaki ilişki hemen fark edilir. Toplumsal parçalanmadan yaklaşık 300 yıl sonra M.Ö 250’li yıllarda Eski Kürtçeden Pehlewanî ve Kurmancî lehçeleri ortaya çıkar. 800’li yıllarda Pehlewanî de parçalanarak Kirmanckî ve Goranî lehçeleri ortaya çıkar. Bazı araştırmacılar bu lehçelere Lorî lehçesini de ekler. 1000’li yıllarda Kurmancî parçalara ayrılarak Kuzey Kurmanci  ve Güney Kurmanci (Soranî) olmak üzere iki diyalekte ayrılmıştır. 1500’li yıllarda ise Goranî lehçesi parçalanarak Hewremanî ve Lekî lehçeleri meydana gelmiştir.

Bu durum bize toplumsal parçalanma ile dilsel parçalanmanın birbiriyle doğrudan ilişkili olduğunu gösterir. Öyle anlaşılıyor ki Medlerin Farsların yanında kalan bölümü eski dilini çoğunlukla korumuştur. Fakat Medlerin diğer parçası gittikçe uzaklaştığından ve aralarındaki fark gittikçe derinleştiğinden zamanla biraz değişen eski Kürtçe Pehlewanî lehçesi olarak varlığını sürdürür, Kurmancî de yeni bir lehçe olarak eski Kürtçeden ortaya çıkar. Heredot’un da belirttiği gibi Med ve Fars dilleri birbirlerine oldukça yakındır. Herhangi bir aracıya ihtiyaç duymadan birbirlerini anlarlardı. Pehlewanî ile Farsça’nın birbirlerine olan yakınlığı da bunu doğrular.

 

Paramparça Olma

Gözlemlenebilen en derin toplumsal parçalanma İslamiyet döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönemde hem Pehlewani hem Gorani hem de Kurmanci lehçeleri parçalanmıştır.  Pehlewaniden Kirmancki, Gorani ve Lori; Kurmanci’den Kuzey-Güney Kurmancisi; Goraniden Hewremani ve diyalektleri doğmuştur.

Sonuç olarak bu durum toplumun paramparça olmasının nişanesidir. Görünen o ki bu dönemde parçadan parçalar kopmuştur.

Bilinç parçalanmasının bir sonucu olarak bu dönemde yeni inançlar da ortaya çıkmıştır. İslamiyet döneminde Kürtlerin eski inançları kabul görmemiş. O inançlar yoldan çıkma ve gavurluk nişanesi olarak İslamiyet’in zıddı şeklinde konumlanmıştır. Bu yaklaşımdan kaynaklı olarak eski inançlarla ilgili olan her şey hedef haline getirilmiştir. Kürt bilinci ve inancının yükseldiği ağaç kökünden kesilerek İslamiyet fidesiyle aşılanmıştır. Bu fidenin dışında başka bir inancın filizlenmesine izin verilmemiştir. Fakat 900’lü yıllardan sonra özellikle de 1000’li yıllarda durum değişmiş, yeni inançların filizlenmesi için imkanlar oluşmuş; uygun koşullar ortaya çıkmıştır. Bu uygun atmosferde İslam fidesinin yanında üç yeni fidan da köklerini toprağa salmış ve tüm olumsuzluklara karşın günümüze kadar direnerek gelebilmişlerdir. Güçlü bir şekilde kendini var eden o fidanlardan biri Ezidilik, biri Yaresanilik ve bir diğeri de Alevilik’tir.  Bir çaba ve arayış olarak bu inançların her biri kendini koruma, kendini tedavi edip tamamlama ve kendine dönüş istikametinin düzeyini işaret eder. Her üçü de tarihi bir temel üzerinde fakat bir dereceye kadar da İslamiyetin  etkisi altında yeşerdiler. Dini bir sentez ve reform gibi ortaya çıkmışlardır. Adı geçen bu arayışlar sayesinde Kürtlüğe özgü yeni özerk renkler geliştirilmiştir.

Toplumun her bir parçası  bu arayışlar sayesinde parçalanmayı bir avantaja çevirme, kendini bir kimliğe ulaştırmaya ve bir birlik gibi tanımlayıp örgütlenme çabasına girişmiştir.

Sonuç olarak bu yeni inançlar da toplumun paramparça olmuşluğunun nişaneleridir.

 

Vatanın Parçalanması

Safevi ve Osmanlı döneminde bu paramparça olma hali başka bir seviyeye ulaşır.        Bilindiği gibi Kasr-ı Şirin (1639) Antlaşmasıyla birlikte Kürdistan adı geçen devletler arasında parçalanır. Bu parçalanma süreci Lozan Antlaşması’yla (1923) devam eder ve Kürdistan dört parçaya bölünür.

Parçalanma ve vatan topraklarının bölüşülmesi de toplumsal parçalanmanın önemli sonuçlarından biridir. Bu durum aynı zamanda güçten düşmenin ve zayıflığın  büyük bir nişanesidir. Toplumsal yapının  paramparça olma hali öyle derinleşmiştir ki, her parça kendi başına yerini ve yurdunu koruyamaz hale gelerek,  işgalci ve sömürgeci güçlerin saldırılarına karşı çaresiz  kalır. Bu tehlike karşısında ne tek başlarına mukavemet edebilirler ne de birlik olup vatanın parçalanma ve bölüşülmesinin önüne geçebilirler.

Özcesi toplumsal parçalanma her yönüyle derinleşip paramparça olma durumu gerçekleştiğinde bu durum, Kürdistan’ın parçalanması ve bölüşülmesiyle birlikte göçmenliğin de önünü açar.

Öcalan bir değerlendirmesinde  bu paramparça olma haline dikkat çekip, bu durumu toplumun atomize edilmesi  şeklinde tanımlayarak; Kürt toplumunun kılcal damarlarına kadar parçalandığını ifade eder.

 

Renkli Doku: Demokratik UIus

Toplumsal tabaka ve sınıflar, Kürtçenin ağızları ve lehçeleri, farklı inançlar, bölgesel doğal farklılıklar vb. hepsi toplumsal gerçekliğin bir parçası ve ulusal zenginliklerimizdir. Ulusal hakikat tüm bu renklerin uzlaşı ve sentezinden meydana gelir.  Her biri özerk ve Kürdî bir renktir. Her biri hem tek başına bir birliği ifade eder hem de ulusal kimliğin önemli bir parçasıdır.

Sonuç olarak her biri yüzlerce binlerce yıllık bir toplumsal parçalanmanın  ve yaralanmanın nişanesidir. Aynı zamanda kendini korumanın arayış ve çabası, kendini tedavi edip tamamlama ve kendine dönüş istikametinin nişaneleridir.

Bir çaba ve arayış olarak bu inançların her biri kendini koruma, kendini tedavi edip tamamlama ve kendine dönüş istikametinin düzeyini işaret eder. Bu olumlu yönlerinden dolayı tarih boyunca her zaman sömürgeci güçlerin oyunlarına tersyüz etme çabalarına ve saldırılarına maruz kalmışlardır. Sömürgeciler, bu Kürdî renklerin doğal ve Kürdî yönlerini ortaya çıkarmalarına, onları paylaşmalarına  ve yakınlaşıp alışverişte bulunmalarına izin vermemiştir. Sömürgeciler bu olumlu yönleri ortadan kaldırarak bu, Kürdî renkler arasında çelişkiler yaratmaya çabalamışlardır. Her zaman bir birine inanmamanın ve güvenmemenin  tohumlarını ekmeye çalışıp umutlarını kırma çabası içinde olmuşlardır. Ne yazık ki onlar bu politika ve saldırılarıyla toplumu zehirleyerek, bir yere kadar amaçladıkları hedefe ulaşmışlardır.

Zaten tüm bu yüzden ulusal birlik olmazsa olmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir. Çünkü bu zehirlenmenin tek dermanı ve ulusal umutları yeniden yeşertip gerçekleştirmenin yolu birlikten geçer.

Uluslararası ve bölgesel koşullar,  özgürlük mücadelesinin önündeki tehlike, imkan ve avantajlar bunu zorunlu kılıyor. Tarihsel gerçeklikler ve çağın mecburiyetleri bir bütün olarak,  stratejik bir ulusal kurumsallaşmaya bu şekilde bir tedbir almaya işaret ediyor.

Evet “zaman özgürlük zamanıdır” fakat bunun yolu da geliştirilecek ortak bir strateji ve politika ile beraber oluşturulacak ulusal birlikten geçer. Vatanın dört parçasında bulunan hareket ve partilerin yanında her bir Kürdî renk bu birlikte yerini almalıdır. Bu da yetmez. Çünkü Kürdistan’da sadece Kürtler yaşamıyor. Asuri/Süryani, Ermeni, Arap, Mihelmi, Türkmen vd. yaşıyor. Din ve inanç açısından Kürdî renkler ile adları zikredilenlerin dışında Kürdistan’a ait bir çok renk daha vardır. Bütün bu Kürdistani renkler de bu birliğin içinde yerini almalıdır. Birliğin dışında kalan her renk, birliğin sağlamlığına, güzelliğine ve ulusal dokusuna olumsuz etki yapacak ve birlikten çok şey götürecektir. Topluma çok şey kaybettirecektir.

Her bir Kürdî ve Kürdistanî renk tarih boyunca güçlü bir hafıza, çok katmanlı ve büyük bir anlam inşa etmiştir. Her renk zengin bir kamus, özerk bir kültür ve yaşam ile farklı bir psikoloji ve karakter yaratmıştır. Her renk derin bir tarihe sahiptir. Bu durum Demokratik Ulus için yeni bir ufuk ve yön ile birlikte geniş bir perspektifi ifade eder. Katılımı sağlanacak her renk ile birlikte ulusal ufuk ve istikamet daha da derinleşecektir. Daha güçlü ve anlamlı bir birlik yaratılmış olacaktır. Bu sayede güçlü  ve değerli bir manevi dayanağa ulaşacaktır. Bu anlamda birlik hoşgörü, eşitlik, barış, adalet ve özgürlük temelinde  radikal  demokrasi esası üzerinde inşa edilmelidir.

Özgürlük mücadelesi bunu üzerimize farz kılıyor, fakat bu söylendiği gibi kolay değildir. Kürt ve Kürdistan davası adına bir parçanın çıkarlarını öne çıkaran bir çizgi bulunmaktadır. O parça içinde de bir partinin çıkarını, o partinin içinde de kendi ailesi ve aşiretinin çıkarını; ailenin içinde de kendi şahsi çıkarlarını herşeyin üstünde tutan bir çizgi. Küçük bir çıkarı elde tutmak için bir çok şeyin kaybedilmesine göz yumar ve bu duruşuyla sömürgecilerin hizmetine girerek kendi ulusuna kaybettirir. Aşiretsel ve ailesel çıkarların esas alınıp küçük hesapların peşine düşmek uluslaşmanın önüne engel oluyor. Başûr’un durumu buna örnektir. Yıllardır orada özerk ve federal bir yönetim bulunmaktadir. Bu kadar imkan ve uygun şartlar bulunmasına rağmen hala yekpare bir ulusal kurumsallaşma ve yönetim inşa edilmemiştir. Var olan  kurumlar da yanlış yaklaşımlar yüzünden  işletilemiyor.

Ulusal birlik, bütün  Kürt partilerinin parti programlarını ve ideolojilerini terk edip bir partinin program ve ideolojisini benimsemeleri anlamına gelmiyor. Her Kürdî renk kendi özerk örgütlenmesiyle birliğe katılmalıdır. Her örgütlenme ve parti kendi özerkliğini korumalı ve özerk iradesiyle birlikte yerini almalıdır. Ulusal politika ve strateji de bütün renk ve örgütlenmelerin ortak yönleri esas alınarak oluşturulmalıdır. Her renk ve örgütlenme demokratik, barışçıl, özgürlükçü yönlerini öne çıkararak,  ulusal özgürlüğü elde etmek için küçük çıkarların  peşini bırakmalıdır. Hiçbir gücün gözü dışarıda olmamalı ve kimse kendini hegemonik ve sömürgeci güçlere göre ayarlamamalıdır. Dışarı bakan gözler hem kendine hem de ulusa kaybettirecektir. Atalarımız boşuna dememiş “Gözü el kapısında olanın vay haline!”

Öcalan ömrünü bu uğurda harcadı. Yıllardır  o ağır tecrit koşullarında hala  ulusal ve stratejik bir aklın geliştirilmesi çabasını sürdürmektedir. Bu alandaki mücadelesi ve yaratıcılığı hem Kürt halkının umutlarını hem de Ortadoğu halklarının umutlarını güçlendirmiştir.

Demokratik ulus bir dokuma tezgahı gibi Kürdî ve Kürdistanî bütün renkler ile Ortadoğu’nun bütün renklerini içine almaktadır.  Demokratik Konfederalizm bütün toplumsal renklerin ortak kurumu, Demokratik Özerklik de her rengin kurumsallaşması gibidir. Tüm bunlar Öcalan’ın yaklaşımlarını daha da somutlaştırmaktadır. Tüm eksikliklerine rağmen Rojava’nın kendisi de somut bir örnektir. Öcalan tarafından geliştirilen bu stratejik ve politik akıl Demokratik Ulus şeklinde formüle edilerek hem bölgesel hem de evrensel sorunların çözümünü bir arada gerçekleştiriyor.

Kürt Dili Ağı stratejik ve önemli bir adımdır. Güçlendirilmesi birlik önündeki bazı sorunları ortadan kaldıracaktır.

 

Küçük bir anı

Ortaya çıkan özgürlük şansı ve muhtemel büyük tehlikeler birliği yaratmayı farz kılıyor. Fakat bu o kadar da kolay değil. Güney’in durumu bunu göz önüne seriyor. Fakat birliğin yaratılmasındaki zorluklar sadece orayla ilişki değil. Toplumsal yapının paramparça olması örgüt içinde ve her Kürt kişiliğinde, her  ezilen insanda kendini farklı bir şekilde dışa vurur. Parçalanmış kişilik ve psikolojiler insanları dilinden, kültürel  kimliğinden uzaklaştırır ve onları başka bir yokuşa yönlendirir. Aşağıdaki anı da bir yönüyle de olsa kişiliklerin ulusallaşma sorunlarına dikkat çekmeye çalışacak.

Bir vakitler Ahmet ismindeki bir arkadaşla, bir F tipinde yaklaşık yedi sekiz ay aynı hücrede kaldık. Aynı bölgedendik. İkimiz de Sünni İslam kültürü içinde büyümüştük. O Palu’lu ve  Kirmanckî konuşuyordu, ben de Karakoçanlı ve Kurmancî  konuşuyordum. Görünüşte sadece lehçelerimiz farklıydı. Bununla birlikte ikimiz de aynı hareket ve çizginin taraftarıydık. Ben Kirmanckî o da Kurmancî bilmiyordu. Bu yüzden ilk  başta kendi aramızda Türkçe konuşmak mecburiyetinde kalmıştık. Bir hafta kadar hücrede “tirketirk” ettik. Fakat bu çok ağırıma gidiyordu ve beni incitiyordu. Bir hafta sonra oturup bu acayip halimizi değerlendirdik. En sonunda gündelik hayata dair konuşmalarımızda lehçelerimiz dışında başka bir dil konuşmamaya karar verdik. İnatla bu sözümüzde durduk.

Her birimiz her seferinde jest mimik ve kelimelerle kendimizi diğerine anlatmaya çalıştık. İlk günlerde çok zorluk çektik. Bu arada kendimize bayağı güldük ve bundan memnun da olduk. Gittikçe daha fazla ve daha rahat birbirimizi anladık. Bir  yandan  Azadiya Welat’ın Kirmanckî sayfası olan  Verozê’yi okumaya başladık. Dışarıdan Kirmanckî  sözlük ve kitap getirttik ve Kirmanckî öğrenmeye başladım. Birbirimizin lehçesini bilmemek ve anlamamak başta sorun olup önümüze gelmiş ve zorlu bir sınır gibi karşımıza çıkmıştı. Bizi lehçelerimizden uzaklaştırarak yönümüzü Türkçeye çevirmişti. Gönlümüze göre olmasa da mevcut durum bizi eritme politikasının köleleri haline getirmiş, artık kendi kendimizi eritir noktaya gelmiştik. Türkçe konuşmaya alışıyorduk ve bu  bize kolay geliyordu. Eğer bu durum bizi incitmeseydi ve sert bir kararla yönümüzü ana dilimize çevirmeseydik, günden güne kültürel kimliğimizden uzaklaşacaktık. Fakat biz ısrarla lehçelerimize sahip çıktık. Bu ısrarımız sonucunda birkaç ay içinde bilmeme ve birbirini anlamama şeklinde karşımıza çıkan  engel ve sınırları aramızdan kaldırdık. Bu durum  ulusal ufkumuzu ve bakış açımızı derinleştirip genişletti, bu da daha güçlü bir ulusal kimlikten uzaklaşmamanın önünü açtı.

Birçok arkadaşımız birbirlerinin lehçelerini bilmeme  yüzünden ya da ana dilini iyi bilmemeyi neden göstererek, Türkçeye yöneliyorlar. Türkçe seviciliğini teorize ederek, bunu olağan bir şey olarak tanımlıyor. Fakat düşünüp demiyorlar ki, bizi bu Türkçeye kim alıştırdı ve kendilerini bu alışkınlığın kolaycılığına teslim ediyorlar. Kendi dillerinin zorluklarını göğüsleyip engellerle savaşacaklarına rahatlığı tercih ediyorlar. Netice olarak teoride Kürdî fakat özde ve pratikte başka bir şeye benzeyen bir kişilik ortaya çıkıyor.

Sadece Kurmancî ve Kırmanckî konuşanlar arasında böyle sorunlar ortaya çıkmıyor. Böylesi sorunlar bütün farklı  lehçeler ve ağızlar arasında, inançlar arasında ve parçalar arasında da çıkabiliyor. Bu da işimizi daha da zorlaştırıyor.

Standart ulusal  bir dilin inşası da ulusal birliğe bağlı ve hep gündemde olan bir konudur. Bir zamanlar toplumun her bir parçası, konuştuğu lehçenin, hatta ağzın standart ulusal dile esas olmasını istiyordu. Bu anlayış yavaş yavaş değişiyor. Bütün lehçelerin yaşatılması, her lehçenin kendi içinde standartlaşması ve ulusal zenginlik olarak bütün lehçelerin kabul edilmesi önemlidir. Demokratik Ulus da bu çok renklilik esası üzerinde inşa edilecektir.

 

Sonuç

Evet, zaman özgürlük zamanıdır ve bunun yolu da stratejik ve politik bir aklın geliştirilmesi ile ulusal birliğin oluşturulmasından geçer. Birlik Kürt toplumunun yüzlerce yıllık hayalidir ve bu hayalin gerçekleşme zamanı gelmiştir. Bu çok değerli bir fırsattır ve bu fırsat elden kaçmamalıdır. Öcalan’ın onlarca yıllık emeği, son iki yüz yılda gerçekleşen mücadelelerin ortaya çıkardığı imkânlar; bütün Kürdistan şehitlerinin öğütleri, arzuları ve vasiyetleri boşa çıkartılmamalıdır.

Her şeyden evvel birlik yürekte ve akılda yaratılmalıdır. Toplumsal hafızada Öcalan, Mele Mistefa, Qasimlo, Qazî Mihemed, Şêx Ubeydullah, Mîr Bedirxan, Seyid Rıza, Şêx Seîd,  Derwêşê Evdî, Şêh Adî, Behlûl vd. Kürt liderleri bir araya gelerek ulusal birliğin temel sütunları olmalıdırlar. Paramparça olmuş toplumsal psikoloji ve kişilik de bu şekilde tedavi edilebilir.

Evet zaman özgürlük zamanıdır.

Zaman ulusal birliği inşa etme zamanıdır.

Zaman Demokratik Ulusu inşa etme zamanıdır.

 

 

[1] Ehmedê Xanî, Mem û Zîn, Amadekar, Huseynê Şemrexî,  Çapa 3. (İstanbul: Nûbihar, 2013), 40.
[2] Pervîz Cihani , Alole, Çapa 1. (Van: Sîtav, 2019), 42
[3] Gelêrî, 1, halka ait olan , popüler, 2, halkça, halk gibi, 3, anonim

 

 

Kürtçeden Çeviren; Hecî Kalo

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.